1. Hukuk Dairesi 2019/4763 E. , 2021/6617 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Yerel Mahkemece asıl ve birleştirilen davaların kısmen kabul, kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar ... (murasçıları), ....-..., davalı ... vekilleri tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.11.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı ... vekili Avukat ve diğerleri gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.
Davacı ..., eşi olan muris ..."ın gerek bizzat gerekse vekil aracılığıyla yaptığı temliklerin ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenleriyle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali-tescil isteğiyle asıl davayı açmış; murisin kardeşi olan ... da, aynı iddialarla açtığı birleşen davasında miras payı oranında tapu iptali-tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, işlemlerin geçerli olduğunu belirtip her iki davanın da reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, asıl ve birleştirilen davaların kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece, “O halde; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, miras bırakanın çekişmeli taşınmazların temlik edildiği 27.10.2006 ve 31.7.2007 tarihlerinde ve vekaletnamenin düzenlendiği 30.7.2007 tarihinde hukuki ehliyeti haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi; hasıl olacak sonuca göre, miras bırakanın hukuki ehliyeti haiz olmadığının belirlenmesi halinde ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı talebin; ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, asıl ve birleştirilen davaların kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece bu kez “Bilindiği üzere, bozma kararına uyulmakla taraflar yararına usuli kazanılmış hak doğacağı kuşkusuzdur. Hâl böyle olunca, murisin, tedavisiyle ilgili tüm evrak dosya ile birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, çekişmeli taşınmazların temlik edildiği 27.10.2006 ile 31.7.2007 tarihlerinde ve vekâletnamenin düzenlendiği 30.7.2007 tarihinde hukuki ehliyeti haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, bozma gereği yerine getirilmeden yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir..” gerekçesiyle bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde asıl ve birleştirilen davaların kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1945 doğumlu mirasbırakan ...’ın 27.08.2007 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak asıl davada davacı olan eşi ...n , asıl davada davalı-birleşen davada davacı kardeşi ... ile asıl ve birleşen davalarda davalı kardeşleri ..., ..., ... ve ...’nin kaldıkları, davalılardan ...’in yargılama aşamasında 30.7.2012 tarihinde öldüğü, mirasçılarının davaya dahil edildiği, diğer davalılar ... ile ...’ün mirasçı olmadığı, muris ...’in maliki olduğu 413 parsel sayılı taşınmazını bizzat 27.10.2006 tarihli satış işlemi ile davalı ...’a devrettiği, yine murisin adına kayıtlı ...-...-...-... parsel sayılı taşınmazların ise murise vekaleten dava dışı ... tarafından 31.07.2007 tarihinde satış yolu ile diğer davalı ...’a temlik edildiği, bozma sonrası alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, murisin işlem tarihinde ehliyetli olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, davalılardan ...’a devredilen çekişme konusu ... parsel sayılı taşınmaz yönünden yapılan temlikin, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı saptanmak suretiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Asıl davada davacı ...’ın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; tüm dosya içeriği itibariyle murisin kanser hastalığı ile mücadele ettiği,dinlenen tanık beyanlarına göre özel hastanede tedavi gördüğü, hatta bir dönem tedavisi için İngiltere’ye gittiği, yurt dışında tedavi masraflarının ne kadar olacağını araştırdığı, tedavi giderleri için taşınmazlarını satacağını çevresine söylediği hususları bir bütün olarak nazara alındığında, murisin eşinden ve kardeşi Celal’den mal kaçırmasını gerektirir bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davaların tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de; 4721 sayılı TMK’nın 28. maddesi hükmü uyarınca ölümle kişilik son bulduğu halde ölü kişi (birleştirilen davada davacı ...) adına tescil kararı verilmiş olması da isabetsizdir.
Davalıların yerinde bulanan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/11/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.