Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 27.06.2011 gününde verilen dilekçe ile ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 26.04.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma isteminin ise değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 02.04.1961 tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayanarak tapu iptal ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir. Kadastro ve tapulama işlemlerinin sona ermesinden sonra ortaya çıkan uyuşmazlıkların dava yolu ile giderilmesi olanağı vardır. Kadastro Kanununun getirdiği itiraz ve dava açma sürelerini kadastro kesinleşmeden kullanmamış ya da kullanamamış olan hak sahiplerinin hakları, kadastroya dayanılarak oluşturulan tapu sicili ve sicile yapılan tescil nedeniyle hemen ortadan kalkmaz. Her ne kadar kesinleşen kadastro hak sahibi olarak tespit edilen kimse yararına bir hak karinesi oluştursa da bu karinenin Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık süre içerisinde açılacak dava ile çürütülmesi mümkündür. Anılan Kanunun 12/3 maddesi “bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” Belirtmek gerekir ki, 10 yıllık süre içerisinde açılacak davada davacının mutlaka kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanması zorunludur. Diğer bir anlatımla, davacı kadastrodan önceki bir hakka dayanmalıdır. Somut olaya gelince, dava konusu 1...parsel sayılı taşınmaza ait kadastro tespit tutanağının 06.10.1959 tarihinde düzenlendiği, kadastro sonucu 21.10.1963 tarihinde kesinleştiği görülmektedir. Dava konusu 1.... parsel sayılı taşınmazın tutanak örneği ve askı ilan örneğinin bütün araştırmalara rağmen bulunmamış ise de tapu kaydında kadastro sonucu 21.10.1963 tarihinde kesinleşmiş olduğu ve diğer taşınmaz gibi aynı köy, aynı mevkiye ait bulunduğuna göre bu taşınmazın da 1959 yılında tespit görmüş olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ise tespitten sonraki 02.04.1961 tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayanarak bu davayı açmıştır. Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek bir hüküm verilmesi gerekirken, hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 17.03.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.