Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2195
Karar No: 2021/256
Karar Tarihi: 11.03.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2195 Esas 2021/256 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2195 E.  ,  2021/256 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 3. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 03.03.2005 tarihinde dava dışı ... Paz. Tur. Pizza İnternet Kafe San. Tic. Ltd. Şti unvanlı şirketin bir kısım hisselerini devralarak 5 yıllığına şirket müdürü olarak seçildiğini, 31.12.2005 tarihinde şirketin vergi kaydını sonlandırdığını, bu 9 aylık süre içinde ticari faaliyette bulunmadığını, işçi çalıştırmadığını, ortaklığa girişi sırasında şirketin kayıtlarını inceleyerek gerekli araştırmaları yaptırdığını, ortaklığı devralmasından 2 yıl sonra 1998 yılından itibaren şirkette çalıştıklarını iddia eden iki işçinin açtığı davalarda verilen kararlar üzerine davalı ... tarafından 29.06.2012 tarihli yazı ile gecikmiş prim borcunun ödenmesi gerektiğinin bildirildiğini, müvekkilinin ortaklığa girişi sırasında var olmayan, açılmasına sebebiyet vermediği gibi, haberdar da olmadığı, üstelik yokluğunda görülen davalar nedeni ile tahakkuk ettirilen prim borcundan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını ileri sürerek, Kurum işleminin iptali ile borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) 80. maddesi uyarınca davacının devralan ortak sıfatı ile şirketin borçlarından sorumluğu olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemenin Birinci Kararı:
    6. İzmir 3. İş Mahkemesinin 08.07.2013 tarihli ve 2012/356 E., 2013/569 K. sayılı kararı ile; kesinleşen mahkeme kararları ile belirlenen sigortalı ...’ın 01.09.1998-30.09.2003 tarihleri arasındaki 1330 günlük hizmeti ile sigortalı ...’in 01.09.1998-16.08.2005 tarihleri arasındaki 2505 günlük hizmetinden 01.09.1998-28.02.2005 dönemine isabet eden 2340 günlük bölümü için tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammından oluşan toplam 23.333,03TL borçtan davacının bu dönemlerde borçlu limited şirketin ortağı, temsil ve ilzama yetkili müdürü olmaması nedeniyle sorumlu tutulamayacağı, sigortalı ...’in 01.03.2005-16.08.2005 tarihleri arasındaki hizmetlerinden ötürü tahakkuk ettirilen 981,04TL borçtan ise şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür-ortak sıfatı ile sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
    7. İzmir 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz etmiştir.
    8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28.10.2014 tarihli ve 2014/17048 E., 2014/21137 K. sayılı kararı ile; davacının karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6552 sayılı Kanun’un tanıdığı alacakların yeniden yapılandırılması olanağından yararlanıp yararlanmadığı araştırılarak sonuca göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.
    Mahkemenin İkinci Kararı
    9. İzmir 3. İş Mahkemesinin 22.06.2015 tarihli ve 2014/618 E., 2015/347 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davacının 6552 sayılı Kanun’un 81. maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) Geçici 60. maddesi gereğince yapılandırma için Kuruma başvurmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
    10. İzmir 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz etmiştir.
    11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 07.03.2016 tarihli ve 2015/19589 E., 2016/2451 K. sayılı kararı ile; "...Limited Şirket ortaklarının kamu borçlarından sorumluluğunu öngören yasal düzenlemelere bakıldığında, davanın yasal dayanağının 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi olduğu belirgindir.
    6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 22.07.1998 gün ve 4369 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 35. maddesi; “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkânı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.” hükmünü taşımakta iken; 04.06.2008 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak bazı maddeleri dışında aynı gün yürürlüğe giren 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesiyle, 35. maddede yer alan, “şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi "şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan" şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye; “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”
    “Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur." Şeklinde iki fıkra eklenmiştir.
    Ayrıca, 5766 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 6183 sayılı Kanunun 3. maddesine eklenen; "Tahsil edilemeyen amme alacağı terimi: “Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen, satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını,”;
    Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi: “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,” ifade eder, olarak açıklanmıştır.
    5766 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi de; “ Bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin; hükümlerin, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanır." hükmünü taşımakta iken, Anayasa Mahkemesinin geçici 1. maddenin iptaline dair yapılan başvuru üzerine verdiği 2009/39E.; 2011/68 K. sayılı ve 28.04.2011 günlü kararı ile “5766 sayılı Kanun’da esas olarak bir kamu alacağı ile ilgili bireylerin sorumluluklarını arttıran ve müteselsil sorumluluk getiren düzenlemelerin, Kanunun geçici 1. maddesi ile yürürlük tarihi itibari ile tahsil edilmemiş alacaklara da uygulanması hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına gelmekte ve Anayasada yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.” gerekçesi ile anılan düzenlemeyi iptal etmiştir.
    Eldeki davada; davacının şirketten tahsili mümkün olmayacağı anlaşılan Kurum alacakları bakımından ortak olduğu dönemle ilgili olarak, sorumlu olması doğal ve yasal gerekliliktir. Fakat, mahkemece, davacının devralan ortak sıfatı ile devir tarihinden önce doğmuş olan prim borçlarından, işveren şirketten, tahsil edilememesi şartının gerçekleşmesi halinde, sorumlu olmayacağına dair kabul isabetli değildir.
    Davacının ortaklığı devralmadan önceki şirket borçlarından sorumluluğu hususunda Anayasa Mahkemesinin 28.04.2011 tarihli kararı ile 5766 sayılı Yasanın geçici 1.maddesini iptal etmesi nedeniyle 6183 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi ve her kanunun yürürlükte olduğu dönemde uygulanması gerektiğine ilişkin genel hukuk kuralı nedeniyle 6183 sayılı Yasanın 35. maddesine 04.06.2008 tarihinde 5766 sayılı Yasanın 3. maddesiyle eklenen fıkraların uygulanmasına olanak bulunmamaktadır. 6183 sayılı Yasanın 35. maddesinin yukarıda belirtilen ilk haline göre değerlendirilme yapıldığı takdirde ise sorunun çözümünde 5766 sayılı Yasanın çıkarılış amacı ve ticaret hukuku ile birlikte konu irdelenmelidir. 5766 sayılı Yasanın genel gerekçesinde; 6183 sayılı Kanun’un mevcut hükümlerinin uygulamasına ilişkin yargı kararları dikkate alınarak, uygulamaya açıklık getiren düzenlemelere yer verildiği, öngörülen değişiklikler ile 6183 sayılı Kanunun temel felsefesi korunarak, amme alacaklarının daha süratle tahsiline imkan verilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir. Bu bakımdan kamu borçlularının paylarını devretmeleri halinde devreden ve devralan ortakların sorumluluğunun açıkça belirlenmesi amacıyla yasal değişikliklerin yapıldığı anlaşılmakta olup, Ticaret hukukunda limited şirket ortaklarının tüm işlemlerinde basiretli davranma ve özen yükümü de dikkate alındığında Limited şirketteki diğer ortağın hissesini devralan ortağın, o hissedarın devir anına kadar mevcut şirket borçlarından yükümlü bulunduğunu bilmesinin en az ticari muamelelerde bir tüccarın göstermesi gereken basiretli davranışlar olarak sayılması gerektiğinden, böyle bir basireti göstermemiş olan ortağın bu davranışının sonucuna katlanmak zorunda olduğu, dolayısıyla limited şirketteki payı devralan ortağın, devirden önceki dönemle ilgili şirket borçlarından sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir. Hatta, şayet, devir olgusunun, sırf kamu borçlarından kurtulmak amacıyla yapıldığına dair somut emareler var ise devreden ortağında bu kanuna karşı hile nedeniyle sorumlu tutulması kanunun amacına uygun olacaktır. Zaten, sonraki yasal düzenlemelerde de devralan ve devreden ortağın Kuruma karşı müteselsilen sorumlu olacağı esası getirtilmiş ve bu konuda yapılan yasal düzenleme ile devralan ortağın sorumluluğu bir adım daha ileri götürülmüş ve müteselsil sorumluluk esası getirtilerek bu konu açıklığa kavuşturulmuştur.
    Davacının dava dışı limited şirkete 03.03.2005 tarihinde ortak olduğu ve 5 yıl süreyle şirket müdürü seçildiği, dava dışı şirkette çalışan 2 kişinin 2007 yılında açtıkları hizmet davası sonucunda, sigortasız işçiler lehine tespit hükmü kurulduğu ve Kurum tarafından, 29.06.2012 tarihli yazı ile bu işçiler için 1998-2005 dönemelerine ilişkin prim borcunun tahakkuk edilerek davacıdan talep edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının sorumlu olduğu 03.03.2005 dönem sonrası davanın reddolduğu ancak bu tarih öncesi ise davacının temsil ve ilzam yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabul edildiği belirgindir
    Yukarıdaki yasal mevzuat dikkate alınarak, davacının devir öncesi amme alacağından müteselsilen sorumlu olduğu gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
    Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle bozulmuştur.
    Direnme Kararı
    12. İzmir 3. İş Mahkemesinin 03.10.2016 tarihli ve 2016/290 E., 2016/456 K. sayılı kararı ile; davacı vekilinin emsal olarak bildirdiği İzmir 9. İş Mahkemesinin 2013/383 E., 2013/719 K. sayılı davasında davacının aynı şirket sigortalısı Turgut İyigör"ün hükmen tespit edilen 01.09.1998-20.08.2005 tarihleri arasındaki hizmet süresi nedeniyle Kurumca tahakkuk ettirilen prim borcu ve gecikme zammının 01.09.1998-28.02.2005 dönemini kapsayan kısmından sorumlu olmadığının tespitine karar verildiği, bu kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, yine Anayasa Mahkemesinin 2014/144 E., 2015/29 K. sayılı kararı ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’un (6183 sayılı Kanun/AATUHK) ) 35. maddesine 04.06.2008 tarihinde 5766 sayılı Kanun ile eklenen 5. ve 6. fıkraların Anayasa’ya aykırı olduğundan iptallerine karar verildiği, bu nedenlerle ve dosya kapsamına göre önceki kararın mevzuata ve kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    13. Direnme kararı süresi içinde davalı SGK vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava dışı şirket ortaklığını devralmasından öncesine ait prim ve gecikme zammı borcundan devralan ortak olarak müteselsilen sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    15. Türk sosyal sigortalar sistemi, ağırlıklı olarak prim rejimine dayanmaktadır. Kurumun sosyal sigorta yardımlarını sağlaması, en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz ödenmesine bağlıdır.  
    16. Gerek prim borcunun ait olduğu dönemde yürürlükte bulunan mülga 506 sayılı Kanun’un 80. maddesi, gerekse 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesi pirimlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yöneliktir. Anılan maddeler uyarınca işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların prime esas kazançları üzerinden hesaplanacak primi ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.
    17. Primlerin düzenli ve zamanında ödenmesini sağlamak amacıyla işverenler ile birlikte sorumlu olanlar yönünden kanun koyucu bir takım düzenlemeler yapma gereği duymuştur. Nitekim 506 sayılı Kanun"un 80. maddesinin onikinci fıkrası uyarınca; "Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur". 5510 sayılı Kanun"un 88. maddesinde de aynı yönde hüküm bulunmaktadır.
    18. Anayasa Mahkemesinin (AYM) 03.04.2015 tarihli ve 29315 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2014/144 E., 2015/29 K. sayılı kararında da kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli kaynağın elde edilmesi adına Devletin vergi ve diğer kamu alacaklarının takip ve tahsilini sağlamak üzere hukuki düzenlemeler yapma konusunda takdir yetkisi bulunduğu, kanun koyucunun amme alacağını güvenceye almak bakımından sorumluluğun yaygınlaştırılması yoluna gidebileceği gibi, müteselsil sorumluluk da öngörebileceği belirtilmiştir.
    19. Öte yandan 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinde 01.12.1993 tarihli ve 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile anılan madde “…Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır…” şeklinde düzenlenerek Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun"un uygulanmasının yolu açılmış ve böylelikle bu Kanun"daki şahsi sorumlulukla ilgili hükümlerin prim alacakları yönünden de uygulanması mümkün hâle gelmiştir.
    20. 6183 sayılı Kanun"a 25.05.1995 tarihli ve 4108 sayılı Kanun"un 11. maddesi ile eklenen mükerrer 35. madde ile de, "Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
    Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.
    Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.
    Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler." yönünde düzenleme yapılmıştır.
    21. Yine 6183 sayılı Kanun"un mükerrer 35. maddesine 04.06.2008 tarihli ve 5766 sayılı Kanun ile;
    "...(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.
    (Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz." şeklinde eklenen 5. ve 6. fıkralarla kanuni temsilcilerin sorumluluğu arttırılmıştır.
    22. Ancak AYM"nin 19.03.2015 tarihli ve 2014/144 E., 2015/29 K. sayılı kararı ile, "...213 sayılı Kanun"un 10. maddesinde, kanuni temsilcilerin sorumluluklarına ilişkin hükümlerin düzenlenmiş olması, bu Kanun kapsamındaki amme alacaklarının takibinin itiraz konusu kurala göre yapılmasına engel teşkil etmemektedir. Dolayısıyla itiraz konusu kural nedeniyle, 213 sayılı Kanun kapsamına giren amme alacakları da dâhil olmak üzere tüm amme alacakları için takip yapılması mümkündür. Bu durumda her iki kanunun aynı maddi olaya uygulanabilmesi nedeniyle, iki ayrı kanuni düzenlemeden hangisinin uygulanacağı konusunda belirsizlik oluşmaktadır. Dolayısıyla itiraz konusu kural, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır..." gerekçesiyle Anayasa"nın 2. maddesine aykırı olduğundan iptaline karar verilmiştir.
    23. Hâl böyle olmakla birlikte gerek 506 sayılı Kanun"da gerekse 5510 sayılı Kanun"da yer alan kanuni temsilcilerin sorumluluğuna ilişkin hükümler prim alacakları söz konusu olduğunda özel düzenleme niteliği taşıdığından uygulanma önceliğine sahiptir.
    24. Bu aşamada limited şirket ortaklarının sorumluluğuna da değinilmelidir.
    25. 6183 sayılı Kanun"un 35. maddesinde limited şirket ortaklarının kamu alacaklarından sorumluluğu hüküm altına alınmıştır. Bu maddenin 22.07.1998 tarihli ve 4369 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki şeklinde şirketten alınamayan kamu borçlarından dolayı ortakların taahhüt etmiş oldukları sermaye miktarı kadar sorumlu olduğu düzenlenmekteydi. 4369 sayılı Kanun"un 82. maddesi ile yapılan değişiklik kapsamında 6183 sayılı Kanun"un 35. maddesindeki "Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar." hükmü ile limited şirket ortağının, şirketin kamu borçlarından dolayı sermaye payı oranında olmakla birlikte, sınırsız bir şekilde sorumluluğu olacağı esası getirilmiştir.
    26. AATUHK m. 35/1. uyarınca limited şirketin tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen ya da tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacakları için ortağın sorumluluğuna gidilir. Buna göre, kamu alacağının esas borçlusu limited şirkettir. Limited şirket varlığından tamamen veya kısmen alınamayan kamu alacakları ortaktan istenebilecektir (Özkan, R. Arzu: Yargıtay Kararları Işığında Limited Şirkette Pay Devrinin Ortağın Kamu Borçlarına Etkisi, Hacettepe HFD, 10(1)2020, s. 245).
    27. Görüldüğü üzere limited şirket ortağının sorumluluğu ikincil nitelikte bir sorumluluk ise de, sorumluluk açısından kamu alacağının şirketten tahsil edilememesi ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması arandığından, ortağın sorumluluğu kusursuz sorumluluk olup kusur yerine sorumluluğu doğuran olayla zarar arasında sebep-sonuç ilişkisi bulunması yeterli görülmüştür. Yine bu sorumluluk ortağın sermaye payı oranında ancak sermaye miktarı ile ilişkilendirilmemiş sınırsız bir sorumluluktur (Aynı yönde Özkan, s. 257).
    28. Hemen belirtilmelidir ki; 6183 sayılı Kanun"un 35. maddesine 04.06.2008 tarihli ve 5766 sayılı Kanun"un 3. maddesi ile; "(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/3 md.) Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
    (Ek fıkra: 4/6/2008-5766/3 md.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur" hükümleri eklenmiş ve limited şirket hissesini devreden ve devralan ortakların devir öncesine ait kamu alacakları bakımından sorumluluğu açıklığa kavuşturulmuştur.
    29. Nitekim 5766 sayılı Kanun"un genel gerekçesinde, öngörülen bu değişikliklerle 6183 sayılı Kanun"un temel felsefesi korunarak amme alacaklarının daha süratle tahsiline imkan tanınmasının amaçlandığı belirtilmiş; 3. maddenin gerekçesinde ise, "...Limited ortakların sorumluluğuna esas alınan amme alacaklarının doğduğu zamanlar, dönemleri ve ödeme zamanları kriterleri, yargı kararlarında da benimsenmiş ancak bu zamanlarda farklı şahısların ortak olması halinde sorumlu tayininde kararlar içinde görüş birliğine varılamamıştır. Önerilen düzenleme, yargı kararları ile içtihat oluşturulamamış bu konulara açıklık getirerek ihtilafları azaltma amacını taşımaktadır. Diğer taraftan yine yargı kararları da dikkate alınarak madde ile bu şahıslara müteselsil sorumluluk getirilmesi, bir yandan hisse devri yapan ortakların borcunu ödemesini sağlayacak, diğer yandan da devralan şahısların limited şirket hissesinin değerini borçluluk durumunu da göz önüne alarak belirlemesine imkan verecektir..." hususlarına vurgu yapılmıştır.
    30. 6183 sayılı Kanun"un 5766 sayılı Kanun ile eklenen "Bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümler, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanır." Geçici 1. maddesindeki hüküm ise AYM"nin 28.04.2011 tarihli ve 2009/39 E., 2011/68 K. sayılı kararı ile, 5766 sayılı Kanun"da bir kamu alacağı ile ilgili bireylerin sorumluluklarını arttıran ve müteselsil sorumluluk getiren düzenlemelerin, Kanun"un geçici 1. maddesi ile yürürlük tarihi itibari ile tahsil edilmemiş alacaklara da uygulanacağının belirtilmesinin hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına geldiği ve Anayasa"da yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir.
    31. Bu nedenle 6183 sayılı Kanun"un 35. maddesinin 5766 sayılı Kanun ile eklenen 2 ve 3. fıkralarındaki hükümlerin yürürlük tarihinden önceki dönem kamu alacakları bakımından uygulanması mümkün olmayacaktır.
    32. Gelinen bu noktada limited şirket ortağının genelde kamu alacaklarından, özelde ise prim alacaklarından sorumlu tutulmasının nedenleri kısaca irdelenmelidir.
    33. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre; kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulabilen limitet şirketler, borç ve yükümlülükleri dolayısıyla sadece mal varlığıyla sorumludur. Ortaklar yönünden ise şirket borçlarından dolayı sorumluluk söz konusu değildir. Limitet şirket ortaklarının şirket faaliyetlerinden doğan amme alacaklarından dolayı sorumluluklarını düzenleyen itiraz konusu kural, 6102 sayılı Kanun hükümlerine amme alacakları yönünden getirilen istisnai bir hüküm niteliğindedir (AYM"nin 13.12.2017 tarihli ve 2016/14 E., 2017/170 K. sayılı kararı, § 39).
    34. Ancak sermaye şirketi vasfı galip karma şirket nitelendirmesi yapılan limited şirketler hakkındaki düzenlemelerde aksi kararlaştırma olmadıkça ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile yetkili olması (eski TTK md.540), 20"den az ortaklı limited şirketlerde bir denetim organı olmayıp adi şirketlerdeki gibi yönetici olmayan ortakların denetim yetkisi (m.548), yönetici organların azli hakkında kollektif şirket hükümlerinin uygulanması (m.543), her ortağın haklı nedenlere dayanarak şirketten çıkmasına izin verilmesini veya şirketin feshini mahkemeden talep edebilmesi (m.551), ortak sayısı beşi geçmeyen şirketlerde ana sözleşmenin oybirliğiyle değiştirilebilmesi (m.513) ve 20"den az ortaklı şirketlerde genel kurul toplantıları hakkında anonim şirket hükümlerinin uygulanmaması (m.536) düzenlemeleri limited şirketlere şahıs şirketi karakteri verdiğinden ortakların kamu borçlarından ortaklık payları oranında şahsi sorumluluklarının kabulü haklı görülmelidir (Kabakçı, M.: Sosyal Sigorta Prim Borçlarından Şahsi Sorumluluk, İstanbul 2019, s. 162).
    35. Anayasa Mahkemesi de 13.12.2017 tarihli ve 2016/14 E., 2017/170 K. sayılı kararında limitet şirket ortaklarının, taahhüt ettikleri sermaye ile şirketin mal varlığına doğrudan katkı sağladıkları, bunların ayrıca şirketin bütün işlemleri ve hesapları hakkında bilgi alma ve inceleme, ana sözleşmede değişiklik yapma, kârdan pay alma ve yönetime katılma hakları bulunduğu, ortakların ayrıca şirketi yönetim ve temsile yetkili kanuni temsilcilerin özellikle kanunlara, ana sözleşmeye, iç yönergelere ve yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip etmediklerinin üst gözetiminden sorumlu oldukları, kanuni temsilciyi değiştirebilecek ya da görevden alabilecek genel kurul kararında da oy hakkı bulunduğu, şirket yönetimine ilişkin bu hak ve yetkilerin, ortaklara şirket faaliyetleri üzerinde denetim ve gözetim imkânı sağladığı, bu itibarla limitet şirket ortaklarının şirket mal varlığı ve yönetimi üzerinde sahip olduğu hak ve yetkileri göz önünde bulunduran kanun koyucunun amme alacakları yönünden ortakların kusursuz sorumluluğuna gidilebileceğini öngörmesinde anayasal bir engel bulunmadığını belirtmiştir.
    36. Diğer yandan limitet şirketin hissesini devralan ortak özen yükümlülüğü altında olup devir anına kadar doğmuş borçlardan sorumlu olacağını bilmesi gerekir. Aksi hâlde içi boşaltılan şirket hisseleri mali gücü olmayan kişilere devredilerek bu suretle kamu borçlarından kurtulma yolu açılmış olur ki; bunu kanunun koruması mümkün değildir.
    37. Yine Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 11.12.2018 tarihli ve 2013/1 E., 2018/1 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere limited şirket tüzel kişiliğinin tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun şirket ortaklarından tahsili için öncelikle kanuni temsilcilerin takibi gerekmemektedir.
    38. Somut olayda; davacı 03.03.2005 tarihli ve 2005/1 sayılı ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından Yıldırım Beyazıd Topuzlu"nun 14 payının tamamını devralmış ve aynı tarihli 2005/2 sayılı ortaklar kurulu kararı ile de 5 yıl süre ile şirket müdürlüğüne seçilmiştir.
    39. ... isimli şirket çalışanının 25.04.2007 tarihinde İzmir 5. İş Mahkemesinde 2007/153 Esas sayısı ile açtığı davada mahkemece sigortalının dava dışı şirkette 01.09.1998-30.09.2003 tarihleri arasında 1830 gün çalıştığı ancak 1330 günlük çalışmasının Kuruma bildirilmediğinin tespitine karar verilmiş, bu karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiştir.
    40. Yine ... tarafından İzmir 6. İş Mahkemesinde 25.04.2007 tarihinde açılan davada verilen sigortalının dava dışı şirkette geçen ve Kuruma bildirilmeyen 01.09.1998-16.08.2005 tarihleri arasındaki 2505 günlük çalışmasının tespitine ilişkin karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır.
    41. Bunun üzerine davalı Kurum tarafından 29.06.2012 tarihli yazı ile sigortalı ..."ın 1330; ..."in 2505 günlük çalışmaları nedeniyle tahakkuk ettirilen toplam 24.314,07TL tutarındaki prim ve gecikme zammından oluşan borcun 1 ay içinde ödenmesi aksi hâlde 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre icraen tahsil yoluna gidileceği davacıya bildirilmiştir.
    42. Davacı borç tahakkuk yazısının 21.07.2012 tarihinde tebliği üzerine 25.07.2012 tarihinde Kurum kayıtlarına giren dilekçesi ile borca itiraz etmiş ise de, itirazı 03.08.2012 tarihli komisyon kararı ile reddedilmiş, kararın 16.08.2012 tarihinde tebliği üzerine eldeki dava açılmıştır.
    43. Dava dışı şirketin ise 31.08.2012 tarihli ve 2012/1 sayılı ortaklar kurulu kararı ile tasfiyeye girmesine karar verilmiş olup şirkete sözü edilen sigortalılar için tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammı borçlarına ilişkin 26.05.2012 ve 25.07.2011 tarihlerinde gönderilen bildirim yazıları tebliğ edilememiştir.
    44. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgular bir arada değerlendirildiğinde; dava dışı limitet şirketin hissesini devralan ve hâlen ortaklığı devam eden davacının devralan ortak olarak dava konusu borçtan sorumlu tutulması gerekmekte olup bu yöne değinen bozma kararı yerindedir.
    45. Ancak davacının 03.03.2005 tarihinden (devirden) önceki dava konusu borçtan devralan ortak sıfatıyla sermaye payı oranında; 03.03.2005 tarihinden sonraki dönem borcunun ise tamamından bu dönemde aynı zamanda şirketin temsil ve ilzama yetkili yöneticisi (müdürü) olduğundan kanuni temsilci sıfatıyla müteselsilen sorumlu tutulması gerekir.
    46. Hâl böyle olunca direnme kararı, Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında davacının 03.03.2005 tarihinden (devirden) önceki dönem borcundan devralan ortak sıfatıyla sermaye payı oranında; devir tarihinden sonraki dönem borcunun ise tamamından şirket müdürü (kanuni temsilci) olarak müteselsilen sorumlu tutulması gerektiği hususları ilave edilmek suretiyle bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen sebeplerle ve yukarıda yazılı ilave nedenlerden ötürü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 11.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi