Esas No: 2018/363
Karar No: 2020/490
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/363 Esas 2020/490 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 725-764
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sanık ..."nün TCK"nın 170/1, 50/1-a, 52/2-4 ve 54. maddeleri uyarınca 3.600 TL adli para cezası cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.12.2013 tarihli ve 187-549 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 29.06.2015 tarih ve 36662-20316 sayı ile;
"Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, suçun sabit olmadığına ve ertelemeye yönelik yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak:
Sanığın adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları mahkûmiyet hükmü niteliğinde olmayıp hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına CMK"nın 231/6-a maddesi uyarınca yasal engel teşkil etmeyeceğinden, anılan hükmün (b) bendi uyarınca sanığın kişilik özellikleri ile duruşmalardaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususu tartışılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, "daha önce HAGB uygulanmış sabıkası bulunduğundan" bahisle yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle CMK"nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına hükmolunması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 29.12.2015 tarih ve 725-764 sayı ile;
"Şöyle ki, önceki kararda da belirtildiği üzere sanık hakkında daha önceden HAGB uygulanmış olması ve deneme süresi içinde yeni bir suç işlenmiş olması nedeniyle yeniden HAGB uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde aynı zamanda suç işlemekten kaçınacağı yolunda kanaat oluşmadığı da belirtilmiştir. CMK 231. madde uygulamasında yapılan değişiklikte daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar verilen ve kişiler hakkında yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılamayacağı kararı verileceği açıkça belirtilmektedir. Bu konudaki kanun metnini Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan madde gerekçesinde aynen "söz konusu maddenin uygulanmasında HAGB kararı verilen sanıklar hakkında işledikleri diğer suçlardan dolayı da birçok kez HAGB kararı verildiği görülmektedir. Yapılması öngörülen değişiklikle bu uygulamaya son verilmesi ve denetim süresi için sanık hakkında bir daha HAGB kararı verilmemesi amaçlanmaktadır. Kişinin işlediği ikinci suçun denetim süresi içinde işlenip işlenmediğinin önemi bulunmamaktadır. Daha önceden işlediği suçlar bakımından da bu yasaklar uygulanacaklardır." şeklinde bir düzenleme vardır. Bu gerekçe metninden de anlaşılacağı üzere HAGB uygulanan kişiler hakkında tabiri caizse "HAGB üstüne HAGB olmaz" uygulamasını engellemek için getirilmiş bir düzenlemedir. Mahkememiz de verdiği kararda söz konusu gerekçeden haberi olmasa da bu gerekçeyle yeniden HAGB uygulanmadığını belirtmiş ve ayrıca sanığın suç işlemekten kaçınacağı yolunda kanaat oluşmadığı gibi bir gerekçe de göstermiştir. Mahkememizin gösterdiği bu gerekçeler yasal olup Yargıtay Dairesinin bu yöndeki bozma ilamına katılınmamış" gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.03.2016 tarihli ve 74017 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 387-615 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 02.07.2018 tarih ve 408-7871 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Tebliğnamede ileri sürülmüş olması nedeniyle Yerel Mahkemenin son kararının eylemli uyma sonucu verilen “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığı,
2- Yerel Mahkemenin son kararının eylemli uyma sonucu verilen “yeni hüküm” niteliğinde olmadığı sonucuna ulaşılması durumunda CMK"nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği,
Hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
1- Tebliğnamede ileri sürülmüş olması nedeniyle Yerel Mahkemenin son kararının eylemli uyma sonucu verilen “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...’nün genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında “daha önceden hagb uygulanmış sabıkası bulunduğundan” CMK"nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve “aynı gerekçe ile suç işlemekten kaçınacağı yönünde kanaat oluşmadığından” TCK’nın 51. maddesi uyarınca hapis cezasının ertelemesine yer olmadığına; sanığa verilen kısa süreli hapis cezasının “suçun işlenmesindeki özellikler” gözetilerek TCK’nın 50/1-a. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesine karar verildiği,
Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece; “Sanığın adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları mahkûmiyet hükmü niteliğinde olmayıp hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, CMK’nın 231/6-a maddesi uyarınca yasal engel teşkil etmeyeceğinden, anılan hükmün (b) bendi uyarınca sanığın kişilik özellikleri ile duruşmalardaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususu tartışılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, ‘daha önce HAGB uygulanmış sabıkası bulunduğundan’ bahisle yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına hükmolunması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda ise önceki hükümde direnilmesine ve sanığın aynı suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, bu hükmün gerekçesinde de; “Şöyle ki önceki kararda da belirtildiği üzere sanık hakkında daha önceden HAGB uygulanmış olması ve deneme süresi içinde yeni bir suç işlenmiş olması nedeniyle yeniden HAGB uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde aynı zamanda suç işlemekten kaçınacağı yolunda kanaat oluşmadığı da belirtilmiştir. CMK’nın 231. madde uygulamasında yapılan değişiklikte daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar verilen kişiler hakkında yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılamayacağı kararı verileceği açıkça belirtilmektedir. Bu konudaki kanun metninin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan madde gerekçesinde aynen ‘söz konusu maddenin uygulanmasında HAGB kararı verilen sanıklar hakkında işledikleri diğer suçlardan dolayı da birçok kez HAGB kararı verildiği görülmektedir. Yapılması ön görülen değişiklikle bu uygulamaya son verilmesi ve denetim süresi için sanık hakkında bir daha HAGB kararı verilmemesi amaçlanmaktadır. Kişinin işlediği ikinci suçun denetim süresi içinde işlenip işlenmediğinin önemi bulunmamaktadır. Daha önceden işlediği suçlar bakımından da bu yasaklar uygulanacaklardır.’ şeklinde bir düzenleme vardır. Bu gerekçe metninden de anlaşılacağı üzere HAGB uygulanan kişiler hakkında tabiri caizse ‘HAGB üstüne HAGB olmaz.’ uygulamasını engellemek için getirilmiş bir düzenlemedir. Mahkememiz de verdiği kararda söz konusu gerekçeden haberi olmasa da bu gerekçeyle yeniden HAGB uygulanmadığını belirtmiş ve ayrıca sanığın suç işlemekten kaçınacağı yolunda kanaat oluşmadığı gibi bir gerekçe de göstermiştir. Mahkememizin gösterdiği bu gerekçeler yasal olup Yargıtay Dairesinin bu yöndeki bozma ilamına katılınmamış” şeklinde direnme gerekçesinin gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c) Bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
d) Önceki kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, direnme kararı olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi hâlinde ise incelemenin Yargıtayın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece direnme gerekçesi olarak yapılan açıklamaların, Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34. maddeleri uyarınca direnmeye ilişkin gerekçenin gösterilmesi zorunluluğu kapsamında kalan açıklamalar olduğu, bu nedenle önceki kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurulması hâlinin söz konusu olmadığı, dolayısıyla direnme kararına konu hükmün, yeni bir hüküm niteliğinde olmadığı kabul edilmelidir.
2- Yerel Mahkemenin son kararının eylemli uyma sonucu verilen “yeni hüküm” niteliğinde olmadığı sonucuna ulaşılması karşısında direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu"nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun"un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir." hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt katibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç (hüküm)" kısmında ise CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun"un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun"un 53 ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüte yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Öte yandan, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK"nın 289/1-g ve 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir. (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85.).
AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68.). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44.).
Bunun yanı sıra AİHM, derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27.). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33.).
Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34.).
Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35.).
Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39.).
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin yapılan değerlendirmede;
Sanık ... hakkında genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan verilen direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde; iddiaya, sanığın bozmaya karşı beyanlarına, bozma öncesi sanık hakkında verilen hükme, Özel Daire bozma ilamına ve direnme gerekçesine değinilmiş ise de sanığın savunmasında ileri sürdüğü görüşlere yer verilmemesi suretiyle CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine, delillerin tartışılarak değerlendirilmemesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmemesi suretiyle aynı fıkranın (b) bendine, ulaşılan kanaat ile sanığın suç oluşturduğu kabul edilen fiili gerekçeli kararda belirtilmeyerek aynı fıkranın (c) bendine muhalefet edildiğinin anlaşılması karşısında; direnme kararına konu hükmün, Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün yasal ve yeterli gerekçeyi içerdiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Ulaşılan sonuç karşısında; Yerel Mahkemece CMK"nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.12.2015 tarihli ve 725-764 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 01.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede bir numaralı ön sorun bakımından oy birliğiyle, iki numaralı ön sorun bakımından ise oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.