8. Hukuk Dairesi 2012/1196 E. , 2012/7907 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine ve Dereağzı Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair İncirliova (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 31.05.2011 gün ve 320/166 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, satın alma, imar ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak dava konusu 828 parseli 1988 yılında dava dışı Abdurrahman Şevim"den, 778 parseli 1987 yılında dava dışı ..."dan müvekkilinin satın alarak zilyetlik ettiğini, ancak taşınmazların 2008 yılında davalı Hazine adına tescil edildiğini, bu nedenle tapularının iptaliyle müvekkil adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Hazine vekili 04.11.2009 tarihli cevap dilekçesinde; davaya konu olan taşınmazların köy tüzel kişiliğine ait olmadığını köy tüzel kişiliğince yapılan satışların geçersiz olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, "davacı yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 828 ve 778 parsel numaralı taşınmazdaki Maliye Hazinesi adına olan tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tesciline" karar verilmiştir. Hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; dava konusu 828 ve 778 parselin; köyde ilk tesis kadastrosunun yapıldığı 12.12.1959 yılında kadastro harici "taşlık ve çalılık" olarak bırakıldığı ve idari yoldan 03.07.2008 tarihinde "arsa vasfı" ile Hazine adına tescil edildikleri anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığa konu 778 parselin, mahkemece yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve davacı tanıkları ev ve ahır olarak kullanıldığını beyan etmişlerdir. Kural olarak; ev ve ahır yapmak tek başına ekonomik amaca uygun zilyetlik sayılmaz. Ayrıca, taşlık-çalılık nitelikli bir yerin imar ve ihyasının tamamlandığından itibaren dava tarihine kadar zilyetlik koşullarının gerçekleşmesi gerekir. Somut olayda ziraat ve inşaat bilirkişinin birlikte vermiş oldukları raporlarında; taşınmaz üzerinde evle birlikte 10-15 yaşlarında üç adet mandalina ağacı, 10-15 yaşlarında bir adet şeftali ağacı, 20 yaşlarında 2 adet üzüm asmasının bulunduğunu bildirmişlerdir. Ancak, evle birlikte meyve bahçesi olarak kullanılması nedeniyle ekonomik amaca uygun zilyetlik gerçekleşmiş sayılacağından taşınmaza ilişkin davanın kabulüne karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamıştır. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün buna ilişkin bölümünün ONANMASINA,
Davalı Hazine vekilinin 828 parsele ilişkin temyiz itirazlarına gelince; niteliği belirlenen bir taşınmazın kazanmayı sağlayan zilyetlik yoluyla edinilebilmesi için imar ve ihya koşullarının davacı yararına gerçekleşmiş bulunması gerekir. Bir yerin imar - ihya yoluyla kazanılması için, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17.maddesinde belirtilen tüm olumlu koşullarının oluşmuş olması ve olumsuz koşulların bulunmaması gerekir. Anılan maddede aynen "orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden masraf ve emek sarfı ile imar-ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına aksi taktirde Hazine adına tespit edilir." denilmektedir. Maddede açıkça belirtildiği üzere, bir yerin ihya yoluyla kazanılması için para ve emek sarfı suretiyle tarıma elverişli hale getirilmesi ve bu olgunun tamamlandığı tarihten itibaren 20 yıldan fazla süreyle Kadastro Kanununun 14. maddesindeki koşullar altında tasarruf edilmiş olması gerekir.
Keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar; dava konusu yerin davacı tarafından köy muhtarlığından satın alındıktan sonra meyve bahçesi olarak kullanıldığını açıklamışlardır. Ziraatçi bilirkişi 10.06.2010 tarihli raporunda taşınmazın meyve bahçesi olarak kullanıldığını ve taşınmaz içerisinde 10 ila 20 yaş arası ağaçların bulunduğunu bildirmiştir. Dava konusu taşınmazın bahçesinde bulunan ağaçların yaşı dikkate alındığında tespit tarihinden geriye doğru 20 yıllık zilyetliği kanıtlamaktan uzaktır. Mahkemece bu parsele ilişkin olarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması hatalıdır.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428.maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 24.09.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili, dava ve 27.01.2010 tarihli dilekçelerinde, dava konusu 778 ve 882 parsel sayılı taşınmazların Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığını, vekil edeni tarafından satın alınmak suretiyle 20 yılı aşkın süreden beri eklemeli zilyetliğinde bulunduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptaliyle davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davacı lehine kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüyle her iki parselin tapu kayıtlarının iptaliyle davacı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dairece, yapılan temyiz incelemesi sonucu oyçokluğu ile 778 parsel hakkındaki hüküm bölümünün onanmasına, 828 parsel hakkındaki bölümünün ise bozulmasına karar verilmiştir.
Dava konusu 778 parsel bakımından davacı lehine kazanma koşullarını oluştuğu gerekçesiyle onanmasına, 828 parsel yönünden ise, idari yoldan Hazine adına tescil edildiği tarihe kadar 20 yıla ulaşan kazanmaya yeterli zilyetlik süresinin gerçekleşmediği gerekçesiyle reddedilmesi gerektiği yönündeki Sayın çoğunluğun bozmaya ilişkin görüşüne aynen katılmaktayım.
Ne var ki; Sayın çoğunluk tarafından 778 parsele ilişkin onama bölümündeki “Kural olarak ev ve ahır yapmak tek başına ekonomik amaca uygun zilyetlik sayılmaz” şeklindeki gerekçesine katılmamaktayım.
Şöyle ki; zilyetlik yoluyla tescil ya da tapu iptali ile tescil davalarına konu taşınmazları, tarım arazisi niteliğindeki taşınmazlar ve tarım dışı alanlarda kullanılan arsa ve araziler olarak iki bölüm halinde değerlendirmek gerekir.
Taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik yoluyla edinilmelerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddelerinde, davasız (çekişmesiz-nizasız) ve aralıksız (fasılasız) yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişinin taşınmazın mülkiyetini kazanacağı hüküm altına alınmıştır. Kanunda açıkça düzenleme bulunmamakla birlikte, dairemizce de kabul edilerek sapmaksızın uzun süreden beri devam eden Yargıtay uygulamalarına göre, tarımsal nitelikli bir taşınmazın, zilyedi adına tescil edilebilmesi için, diğer kazanma koşullarının yanında ekonomik amaca uygun tasarruf edilmesi gerekmektedir.
Ekonomik amaca uygun kullanımda anlaşılması gereken; taşınmaza zilyet olunmakla ekonomik değeri olan getiri elde etmektir. Zilyetlik karşılığı elde edilen ekonomik getirinin, her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmekle birlikte, genel olarak, taşınmazın tasarruf edilmesi karşılığında elde edilen ve parasal değeri bulunan yarardır. Söz konusu ekonomik getiri para olabileceği gibi(elde edilen ürünün satılması, taşınmazın icara verilmesi, kiraya verilmesi vs), zilyedin kendisinin ya da ailesinin doğrudan yararlanması şeklinde de olabilir (ürünün bizzat tüketilmesi). Önemli olan zilyedin kullanmaya değecek bir yarar elde etmesidir. Zilyetlik sonucu elde edilen ürünün, hasatın bizzat tüketilmesi sonuçta zilyedin bütçesinden bir kısım paranın çıkmasını engelleyeceğinden ya da azaltacağından, mutlaka elde edilen semenin satılarak paraya çevrilmesi gerekmemektedir.
Yargıtay uygulamalarında, tarım arazisinin ekonomik amaca uygun olarak zilyet edilip edilmediğinin belirlenmesinde; toprağın verimliliği, taşınmazın yüzölçümü ile elde edilen ürünün miktarı veya değeri arasındaki ilişki, yararlanmayla elde edilen toplam kazanç miktarı, süreklilik gibi birçok kriterler esas alınmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar nedeniyle; tarımsal amaçla tasarruf edilen taşınmazlarda,zilyet lehine mülkiyet hakkının doğması için ekonomik amaca uygun zilyetliğin varlığının aranması gerektiği yönündeki Sayın çoğunluk görüşüne aynen katılmaktayım.
Ancak, tarım dışı amaçla tasarruf edilen, imar ihyaya muhtaç olmayan özel mülkiyete elverişli arsa ve arazilerde ekonomik amaca uygun zilyetlik yerine; sahiplenme arzusuna uygun, sürekli, fiili hakimiyetin sağlanması aranmalıdır. Bu, hayatın olağan akışınada uygundur. Yargıtay ve Dairemizin uzun yıllardan beri devam eden sayısız kararlarında bu husus vurgulanmıştır. Daha somut ifade etmek gerekirse, imar ihyaya dayanılmayan veya muhtaç olmayan, tarım dışı alanlarda kullanılan taşınmazların zilyetlikle edinilebilmesi için, kanunda yazılı koşulların yanında, taşınmaza sahiplenilmesi, yararlanılması, etrafının çevrilmesi, üçüncü kişilerin kullanmalarına engel olunması ya da izinle kullanılmalarına imkan verilmesi, vergisinin ödenmesi, üçüncü kişilerde söz konusu yerin zilyede aidiyetine ilişkin yaygın düşüncenin hakim oluşturulması yeterlidir. Hemen belirtmek gerekir ki, sayılan bu kriterlerin birden fazlasının aynı anda zilyet tarafından gerçekleştirilmesi, mülkiyetin kazanılması yönündeki sahiplenme arzusu ve sürekli hakimiyetin mevcudiyetinin güçlendirilmesi bakımından önemlidir. Bir taşınmazın yukarıda belirtilen şekilde kazanılması için, imar kanununa göre arsa niteliğinde olması da aranmamalıdır. Tarımsal amaç dışında kullanılan yerlerden olması yeterlidir.
Kaldı ki; tarım dışı alanlarda kullanılan taşınmazlarda da ekonomik amaca uygun zilyetliğin şart olduğu kabul edilse dahi, ev yapmak suretiyle kullanım, ekonomik amaca uygun zilyetliğe örnek teşkil edecek nitelikteki bir tasarruftur. Konut ve ahır olarak kullanımın yüksek ekonomik getirisinin, kazancının ve yararının olduğu izahtan varestedir.
Tüm bu açıklamalar nedeniyle, Sayın çoğunluğun onama-bozma şeklindeki sonuç görüşüne katılmakla birlikte “ev ve ahır yapmak tek başına ekonomik amaca uygun zilyetlik sayılmaz” yönündeki gerekçesine katılmamaktayım. 24.09.2012