Esas No: 2017/1586
Karar No: 2021/247
Karar Tarihi: 11.03.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1586 Esas 2021/247 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 13. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 20.08.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 24.01.1995 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının olduğunu, tarafların evlenerek Almanya"ya yerleştiklerini, davalının emeklilik süresini doldurarak emekliye ayrıldığını, evliliğin başından itibaren davalının anlaşmazlık ortamı yaratıp huzursuzluk çıkardığını, Almanya "da sağlanan iş ortamı ve kurulu bulunan düzene rağmen sürekli Türkiye"ye dönmek istediğini, son olarak 2004 yılında ortak çocuk ile birlikte Türkiye"ye gelip yerleştiğini, davalının ayrı yaşama konusundaki bu olumsuz tavrına rağmen müvekkilinin maddi imkânlarını zorlayarak eşi ve ortak çocuğun tüm konforunu sağladığını, İzmir Güzelbahçe"de villada oturttuğunu, davalının bu villada müvekkilinden izinsiz şekilde gereksiz tadilat ve lüks harcamalar yaparak eşini zor durumda bıraktığını, bu durumun huzursuzluğu arttırıp tartışma ortamları doğurduğunu, davalının kendine ait dairesini eşinden habersiz sattığını ileri sürerek, tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 11.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, ortak çocuk Bora"nın İzmir Amerikan Koleji son sınıf öğrencisi olduğunu, üniversite sınavına gireceğini, davacının Almanya’da çalıştığı firmanın iflas ettiğini, bu nedenle işsiz kaldığını, bu duruma rağmen Türkiye"ye dönmediğini, müvekkilinin gerek Almanya"da gerek Türkiye"de çocuğu ile birlikte maddi ve manevi zorluklar yaşadığını, çocuğunu tek başına büyüttüğünü, davacının birlik görevlerini yerine getirmediğini, sadakatsiz davrandığını, maddi katkıda bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine, aksi hâlde müvekkili yararına 1.500,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00TL maddi, 150.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İzmir 13. Aile Mahkemesinin 02.09.2015 tarihli ve 2014/569 E., 2015/568 K. sayılı kararı ile; tarafların 24.01.1995 tarihinde evlendikleri, 1996 doğumlu Bora isimli bir çocuklarının olduğu, her iki tarafın da on yıldır sağlanamayan evlilik birliği konusunda diğer eşi kusurlu görüp suçladığı, bu durum gözetildiğinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, bu noktaya gelinmesinde, davalı kadın eşin ısrarla Türkiye "de yaşamak istediği, tarafların ortak çocuğun eğitimi konusunda anlaşamadıkları, buna rağmen davalı kadın eşin ısrarı ve baskısı ile Bora"nın Türkiye"deki özel okulda eğitim hayatına devam ettiği, buna karşılık davacı erkek eşin yurtdışında uzun yıllar mesleğini sürdürdüğü, iş ve çevre sahibi olmanın yanı sıra Almanya"da yaşayan bir çocuğunun daha bulunduğu nazara alındığında Almanya"da kalma kararının anlaşılabilir olduğu, dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; kadın eşin birliğin mutluluğunu el birliği ile sağlamak, birlikte yaşamak ve yardım yükümlülüklerinden kaçınmak suretiyle evliliğin temelinden sarsılmasında asli kusurlu olduğu, erkek eşe yönelttiği iddialarını ise ispatlayamadığı gibi şüpheli duyumlardan hareketle eşini aldatma ile suçladığı, eve kabul etmediği, beraberliği reddetmek suretiyle birlikte yaşama yükümlülüğünden kaçındığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, kadın eşin boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olması ayrıca boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği gözetilerek tazminat ve nafaka taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 30.05.2016 tarihli ve 2015/23958 E. ve 2016/10592 K. sayılı kararı ile;
“...Hüküm davalı kadın tarafından temyiz edilerek…dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı tanıklarının 3. kişilerden aktardığı vakıalar hükme esas alınamaz.
Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır,..” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. İzmir 13. Aile Mahkemesinin 01.11.2016 tarihli ve 2016/647 E., 2016/776 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; eşlerin birliğin mutluluğunu el birliği ile sağlamakla yükümlü oldukları, hâkimin en temel birlik yükümlülüğü olan mutluluğun sağlanıp sağlanmadığını gözetmesi gerektiği, bu noktada TMK"nun 184. maddesi uyarınca ""Hâkim"" sıfatı ile yapılan değerlendirmede erkek eşin mutsuzluğu, kadın eşin tanıklar yanında eşi ile ilgili küçültücü ve hakarete varan sözler söylediği, kanıtlayamadığı ithamlarıyla evlilik birliğinin mutluluğunu gölgelediği kanaatine varıldığı ve davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davalıdan kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanıp ispatlanmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
14. Boşanma hukukuna yön veren temel ilkeler; irade ilkesi, kusur ilkesi, evlilik birliğinin sarsılması ilkesi, elverişsizlik ilkesi ve eylemli ayrılık ilkesi olarak beş grupta toplanmaktadır. Maddenin bir ve ikinci fıkraları, esasen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine dayalı olup, birliğin sarsılıp sarsılmadığı hususunda karar vermeye yetkili hâkimin ise tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları uyarınca bir karar vermesi gerekliliği nedeniyle; kusur ve evlilik birliğinin sarsılması ilkelerinin her ikisinin de varlığını kapsamaktadır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekmektedir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
15. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
16. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer"ileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
17. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m.166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m.166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir. Başka bir ifadeyle davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir.
18. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışındaki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.
19. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı kanunun “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesine göre “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe” değerlendirebileceği açıklanmıştır. Burada hâkimin; tanık beyanlarını hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Hukuk Genel Kurulu 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında bu hususu “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde açıklamıştır.
20. HMK’nın 255. maddesi uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.09.2012 tarihli ve 2012/2-387 E., 2012/551 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir. Aynı maddeyle; taraflardan her birinin, tanığın davada yararı olduğu, tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler bulunduğu gibi nedenlerle, tanığın doğruyu söylemediğini iddia ve ispat edilebileceği düzenlenmiştir.
21. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin ağır kusurlu olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verildiği, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, davacı tanık beyanlarının üçüncü kişilerden aktarılan vakıalar olması nedeniyle hükme esas alınamayacağı belirtilerek kararın bozulduğu anlaşılmıştır. Oysaki dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davalı kadın eşin birlikte yaşamaktan kaçındığı gibi ayrıca davacı tanığı ...’nın beyanına göre “geri zekâlı, beceriksiz, kişiliği bozuk” şeklinde söylemlerle davacıyı aşağıladığı anlaşılmaktadır. Dosyada tanığın bu beyanının aksini gösteren dosyada ciddi ve inandırıcı delil ve olayların bulunmadığı gibi davalı tarafça davacı tanıklarının doğruyu söylemedikleri de iddia ve ispat edilmemiştir.
22. Hâl böyle olunca; taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün görülmemesine göre, yerel mahkemece TMK’nın 166/1- 2. maddesi uyarınca tarafların boşanmasına karar verilmesi yerinde görülmüştür.
23. Ne var ki, davalı vekilinin kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin sair temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, gerçekleşen olaylara göre tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda kusur durumlarının tespit edilerek boşanmanın fer"ileri hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir .
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yerinde olup davalı vekilinin işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle Hukuk Genel Kurulu kararının mahkemesince taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise doğrudan Yargıtay 2. Hukuk Dairesine Gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.03.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.