Esas No: 2019/463
Karar No: 2020/482
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/463 Esas 2020/482 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 106-49
Temyiz Edenler : Sanık ve müdafisi
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ... hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 02.04.2019 tarih ve ...sayı ile; sanığın TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanun"un 5/1, TCK"nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.07.2019 tarihli ve 77051 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Hükmolunan ceza süresi yönünden yasal şartları oluşmadığından sanık ve müdafisinin duruşmalı inceleme isteğinin CMK’nın 299. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; temyiz incelemesine geçilmeden önce Ceza Genel Kurulu Başkan Vekilince, süresi içerisinde verdikleri temyiz dilekçelerinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanık ve müdafisine, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olup olmadığı, sanık ve müdafisinin 05.04.2019 tarihli temyiz dilekçelerinin geçerli bir temyiz nedeni içerip içermediği ve içerdiğinin kabul edilmesi hâlinde de temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağı ve Özel Dairece yapılan yargılama sırasında heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığı hususlarının görüşülmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine bu hususlar öncelikle değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.12.2017 tarihli kararı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.12.2017 tarihli ve 85-85 sayılı iddianamesi ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davasına ilişkin iddianamenin Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 175. maddesine göre kabulüne ve dosyanın ilk derece yargılaması esas defterine kayıt edilerek sanık ... hakkında kovuşturmaya başlanmasına karar verildiği,
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 26.02.2018, 05.06.2018, 18.10.2018, 15.01.2019 ve 28.03.2019 tarihlerinde gerçekleştirilen duruşmalardan sonra 02.04.2019 tarihinde yapılan duruşmada sanık hakkında karar verildiği,
18.10.2018 tarihli üçüncü duruşmanın 38125 sicil numaralı ... başkanlığındaki heyet tarafından yapıldığı ve bu heyette üye olarak görev yapan ... sicil numaralı ..."ın Yargıtay 1. Başkanlığınca gönderilen kıdem listesine göre heyet başkanından daha kıdemli olduğu,
Sanık ve müdafisinin yüzüne karşı 02.04.2019 tarihli oturumda tefhim edilen kararda; hükme karşı başvurulabilecek kanun yolunun temyiz, mercisinin Yargıtay Ceza Genel Kurulu, şeklinin mahkemeye verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine bulunulacak beyanın tutanağa geçirilmesi ya da tutuklu sanığın, bulunduğu ceza infaz kurumu aracılığıyla göndereceği dilekçe veya beyanının burada tutanağa geçirilmesi suretiyle, sürenin de tefhimden itibaren (15) gün olduğunun belirtildiği,
Bu karara karşı kanuni süresi içerisinde sanık ve müdafisinin 05.04.2019 tarihinde ayrı ayrı temyiz talebinde bulundukları,
Sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün sanığın temyiz dilekçesinde “usule-esasa ve yasaya aykırı” olduğunun belirtildiği, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde ise “usul ve yasaya aykırı” olduğunun belirtildiği, sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinde, temyiz nedenlerinin gerekçeli kararın kendilerine tebliğinden sonra ayrı bir dilekçe ile bildirileceğini belirttikleri,
Gerekçeli karar 21.05.2019 tarihinde kendisine tebliğ edilen sanık müdafisinin temyiz nedenlerini bildiren ek dilekçesini 31.05.2019 tarihinde sunduğu,
Gerekçeli kararın sanığa ise tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu görevlilerince usule uygun şekilde 17.05.2019 tarihinde tebliğ edilmesinin ardından sanığın temyiz nedenlerini bildiren ek dilekçesini 24.07.2019 tarihinde sunduğu,
Sanık ve müdafisine tebliğ edilen gerekçeli karara ilişkin tebliğ evraklarında temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçelerini 7 gün içerisinde vermeleri gerektiği yolunda bir açıklamanın bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Ön sorunların ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Süresi içerisinde verdikleri temyiz dilekçelerinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanık ve müdafisine, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olup olmadığının değerlendirilmesi;
Anayasamızın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası; "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmünü içermekte olup CMK"nın 231. maddesinin ikinci fıkrası hazır bulunan sanığa başvurabileceği kanun yolları, mercisi ve süresinin bildirileceğini, aynı Kanun"un 34. maddesinin ikinci fıkrası ise kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercisi ve şekillerinin belirtileceğini düzenlemiştir.
CMK’nın “Temyiz istemi ve süresi” başlığını taşıyan 291. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.”,
“Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi;
“(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,
“Temyiz gerekçesi” başlığını taşıyan 295. maddesi ise;
“(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösteril...se temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.”,
Hükümlerini içermektedir.
Bir kanun yolu başvurusunun esas yönünden mercisince incelenmesi, Anayasamızın 36. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmaktadır.
Anayasamızın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesi; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." şeklindedir.
Görüldüğü üzere; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına bağlıdır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı da bu anlamda ...lak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak ölçülülük ilkesi uyarınca sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması da gerekir.
Kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet etmektedir. Bu bakımdan, usullerinin belirli ve öngörülebilir olması koşuluyla yargısal başvuruların birtakım kurallarına tabi tutulmasının tek başına mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği, mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun ilgililere yüklenemeyeceği ve dava açma sürelerini düzenleyen karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği kabul edilmelidir. Dolayısıyla, kanunda açık ve anlaşılır bir şekilde düzenlenmiş, istisnai nitelikte olan, ilgilisine bildirilmesi yönünde emredici bir hüküm de bulunmayan süreyi, yargı mercilerinin ilgilisine bildirme zorunluluğu bulunduğundan bahsedilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 02.04.2019 tarihli kararda; hükme karşı başvurulabilecek kanun yolunun temyiz, mercisinin Yargıtay Ceza Genel Kurulu, şeklinin mahkemeye verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine bulunulacak beyanın tutanağa geçirilmesi ya da tutuklu sanığın, bulunduğu ceza infaz kurumu aracılığıyla göndereceği dilekçe veya beyanının burada tutanağa geçirilmesi suretiyle, sürenin de tefhimden itibaren (15) gün olduğu hususları ayrı ayrı ve açıkça belirtilerek hazır bulunan sanık ve müdafisine bildirildiği, sanık ve müdafisinin süresi içerisinde temyiz dilekçelerini sundukları, temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin ise sanık ve müdafisi tarafından verildiği anlaşılmaktadır.
CMK"nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen (7) günlük sürenin; aynı Kanun"un 34. maddesinin ikinci fıkrası, 231. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasamızın 40. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında bir "Kanun yolu süresi" olmayıp temyiz başvurusunda temyiz nedenlerinin gösteril... olması durumuna ilişkin istisnai bir mahiyet taşıması, mahkemelerin iç işleyişine yönelik olmaması, düzenlemenin yer aldığı kanun maddesinin içeriği itibarıyla ilgilisi bakımından karışık ve dağınık olmayıp açık, belirli ve öngörülebilir bir nitelikte olması, ilgilisinin (15) günlük temyiz süresi içerisinde temyiz nedenlerini bildirir dilekçe verebilmesine engel bir düzenlemenin olmaması, mevzuatımızda yer alan yargısal başvuru sürelerinin tümünün ilgilisine mahkemece bildirilmesi gerektiğine dair bir hükmün bulunmaması, örneğin; 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un bireysel başvuru usulünü düzenleyen 47. maddesinin beşinci fıkrasındaki "Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörül...se ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder." hükmü uyarınca, anılan fıkra kapsamında geçen yargısal başvuru sürelerinin ilgilisine bildirilmesi gerektiğine ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı da gözetildiğinde, istisnai ve sınırlayıcı hüküm içeren düzenlemelerin kıyas yoluyla genişletilmesinin mümkün olmaması nedeniyle ek dilekçe için öngörülen (7) günlük sürenin, mahkeme kararlarının sonuç bölümünde gösterilmesi zorunlu olan, hükme karşı başvurulabilecek kanun yolu süresi olmadığı, dolayısıyla temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen bu sürenin ilgilisine bildirilmeyişinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale olarak görülemeyeceği ve ilgilisine bildirilmesi hususunda zorunluluk bulunmadığı kabul edilmelidir.
Sanık ve müdafisinin süresi içerisinde verdikleri temyiz başvurularına ilişkin 05.04.2019 tarihli dilekçelerinde, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmüne ilişkin gerekçeli kararının kendilerine tebliğ edilmesini istemeleri üzerine; gerekçeli kararın tutuklu bulunan sanığa 17.05.2019, sanık müdafisine ise 21.05.2019 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, sanık müdafisinin temyiz nedenlerini bildirdiği 31.05.2019 tarihli ek dilekçesi ile sanığın temyiz nedenlerini bildirdiği 24.07.2019 tarihli ek dilekçesinin CMK’nın 295. maddesinde öngörülen yedi günlük süreden sonra verildiğinden süresinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; "5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin, tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
2- Sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içerip içermedikleri, bu bağlamda; sanığın 05.04.2019 havale tarihli temyiz dilekçesinde “...Verilen karar usule-esasa ve yasaya aykırı olduğundan karara karşı yasal süresi içinde temyiz yoluna başvuruyorum.”, sanık müdafisinin 05.04.2019 tarihli temyiz dilekçesinde ise “...Verilen karar, usul ve yasaya aykırı olduğundan karara karşı yasal süresi içerisinde temyiz yoluna başvuruyoruz.” şeklinde yer alan ibarelerin geçerli bir temyiz nedeni sayılıp sayılamayacağı, sayılması hâlinde de temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağının değerlendirilmesi;
25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nin (İHAS) Ek 7 No"lu Protokolü"nün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesi;
"1. Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.
2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." şeklinde düzenlenmiştir.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete"de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK"nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu hükümlere göre, suç tarihinde Yargıtay Üyesi olan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonucunda verilen 02.04.2019 tarihli ve ...sayılı kararın temyiz edilmesi üzerine Ceza Genel Kurulunca incelenmesinde 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Ön sorun konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi, bu kapsamda 5271 sayılı CMK ile 1412 sayılı CMUK hükümlerinin kıyasen değerlendirilmesi ile temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına da değinilmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi;
"Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.",
5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
"1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır." şeklinde belirtilmiştir.
Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun"un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
"Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir. Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.",
5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi;
"1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.",
"Temyiz gerekçesi" başlıklı 295. maddesinin 1. fıkrası ise;
"Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösteril...se temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir."
Şeklinde düzenlenmiştir.
1412 sayılı CMUK"nın 307 ve 5271 sayılı CMK"nın 288. maddeleri itibarıyla temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki bir farklılık görülmemektedir. Zira her ikisinde de temyiz nedeni "hukuka aykırılık"tır. 1412 sayılı CMUK"nın 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve aralarında ciddi bir fark yoktur. Asıl farklılık 5271 sayılı CMK’da temyiz başvurusunda temyiz nedeninin gösterilmesinin zorunlu hâle getirilmesidir. Temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğinin saptanması durumunda CMK"nın 298. maddesi uyarınca temyiz istemi reddedilecektir.
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösteril...se temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir (Örneğin, suç sanık tarafından işlenmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi). Maddi hukuk normunun ihlali hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlallerde, ihlalin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
1412 sayılı CMUK"nın “Temyiz Mahkemesince tetkik edilecek noktalar” başlıklı 320. maddesi;
"Temyiz Mahkemesi, temyiz istida ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz istidasında bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
313 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur. Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur.",
5271 sayılı CMK"nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise;
"1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.",
Şeklinde düzenlenmiştir.
Yargıtayın yapacağı temyiz denetiminin kapsamını gösteren 1412 sayılı CMUK"nın 320. madesinin birinci fıkrası ile 5271 sayılı CMK"nın 301. maddesi benzer nitelikte düzenlemeler olmakla birlikte iki madde arasında önemli bir fark vardır. CMUK"nın 320. maddesinin birinci fıkrasına göre usule aykırı noksanlıklardan dolayı hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmesi hâlinin tespiti durumunda Yargıtay, bu hususta bir talep olmasa bile inceleme yapabilecekken, CMK"nın 301. maddesine göre yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu durum, muhakeme hukukuna aykırılık hususunda temyiz incelemesinin kapsamı bakımından her iki yasa arasında önemli bir fark olduğunu göstermektedir.
Doktrinde çoğunlukta olan anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi so... temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda so... dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından so... dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.
Temyiz kanun yoluna başvuranın, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi, diğer bir anlatımla hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğunu göstermesi zorunluluğu ile Yargıtayın temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapmasına ilişkin hükümler "temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi" amacına yöneliktir.
5271 sayılı CMK"nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler uyarınca, ileri sürülen nedenlerle sınırlı olarak yapılacak inceleme sırasında temyizin kapsamının tespiti bakımından önem arz eden husus, kanun koyucunun "muhakeme hukukuna aykırılık" iddiası ve bunu belirten olayların temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesini aramasına karşın, "maddi hukuka aykırılık" iddiası yönünden böyle bir düzenlemeye yer ver... olmasıdır. Kanun koyucu, temyiz başvurusunda muhakeme hukukuna aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlarda temyiz sebebinin so...laştırılmasının zorunlu olduğunu düzenlemesine rağmen, bunun dışında kalan maddi hukuka aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlar için temyiz nedeninin so...laştırılmasına ilişkin herhangi bir yasal zorunluluk getir...tir. Bu nedenle hukuka aykırı olduğu savıyla hükmün bozulmasını isteme muhakeme hukukuna aykırılık yönünde bir temyiz nedeni olarak anlaşılamaz. Fakat maddi hukuka aykırılıkla ilgili olarak temyiz sebebinin so...laştırılması zorunluluğu bulunmadığından, hukuka veya yasaya aykırı olduğu savıyla hükmün bozulmasını istemek, maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz nedeni olarak yeterli kabul edilmelidir.
Temyiz incelemesinin kapsamının belirlenebilir olmasının yeterli görülmesi ve bu konunun önemi karşısında, temyiz başvurusunda hükmün neden dolayı bozulmasının istenildiğinin gösterilip gösterilmediğinin tespiti, temyiz başvurusunun sebep gösterilmemesi nedeniyle reddedilip edilmeyeceği ve yapılacak olan temyiz incelemesinin kapsamı bakımından önem arz etmektedir. Örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum", "Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum", "Hükmün bozulmasını istiyorum" şeklindeki ibarelere yer vermesine rağmen incelemenin kapsamını (maddi hukuka veya muhakeme hukukuna aykırılık) göstermeyen dilekçelerdeki temyiz isteminin, herhangi bir temyiz sebebi içermemesi nedeniyle tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu gibi usulüne uygun açılmış bir temyiz davası bulunmadığından 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilecektir.
Temyiz iradesinin varlığını gösteren ancak yapılacak temyiz incelemesinin kapsamına ilişkin herhangi bir neden belirtmeyen dilekçelerin hukuki sonuçları ise davanın üst mahkemeye aktarılması, hükmün kesinleşmesinin engellenmesi ve aleyhe başvuru bulunmadığı hâllerde cezanın ağırlaştırılması yasağından yararlanmanın ötesine geçemeyecek, bu durum temyiz isteminin reddi sonucunu değiştirmeyecektir.
Buna karşın temyiz dilekçesinde, temyiz incelemesinin kapsamını gösteren "Hüküm kanuna ve usule aykırıdır", "Karar yasaya aykırıdır" gibi ibarelere yer verilmiş olması durumunda sadece maddi hukuka aykırılığa ilişkin bir temyiz nedeninin gösterildiği kabul edilecek ve belirtilen kapsam doğrultusunda temyiz incelemesi yapılacaktır.
Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği bir yorum meselesidir. Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS"in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir. Ayrıca, kamu düzenine ilişkin olması ve ceza muhakemesine hâkim olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnaları dar yorumlayıp temel hak ve özgürlükleri yorum yoluyla daraltmamak sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygundur.
Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olgular ileri sürülecek, Yargıtay da hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedenin var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek so... olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; "Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği" (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, ...Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), "5271 sayılı CMK"nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği" (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.), "Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürül... olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği" (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK"nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer maddi hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bu kapsamda, temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde, Yargıtayın ilgili Ceza Dairesi tarafından hüküm, dilekçede gösterilen maddi hukuka aykırılık nedeniyle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hüküm bu nedenle ve varsa ...lak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacak; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve ...lak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilecek, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidilecektir. Diğer taraftan, bozmaya neden olan maddi veya usul hukukuna aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı ...da bu işlemler de bozulacaktır.
...lak temyiz nedenleri, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı ...da adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan ...lak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, ..., 2016, s; 834 vd.).
1412 sayılı CMUK’nın “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi;
"Aşağıdaki hâllerde kanuna ...laka muhalefet edilmiş sayılır.
1 - Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül et... olması,
2 - Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
3 - Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
5 - Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
6 - Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,
7 - Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
8 - Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması",
5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi ise;
"1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül et... olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen ...laka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması",
Şeklindedir.
Görüldüğü üzere, ...lak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “...lak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir ...lak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.
Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de ...lak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda ...lak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir.
Nitekim CMK"nın 289. maddesinde yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır." kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda ...lak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin ...lak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan ...lak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, ..., 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK"nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, ... Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.).
Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun"un 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere, Anayasa"nın 141, 5271 sayılı CMK"nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun"un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez (Centel, Zafer, s; 841).
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 14.05.2020 tarihli ve 395-199 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceğinin bir yorum meselesi olup Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkının yorum yoluyla daraltılamayacağı, istisnaların dar yorumlanıp temel hak ve özgürlüklerin yorum yoluyla daraltılmasının mümkün olamayacağı, ceza muhakemesi hukukunda temel ilkenin resen araştırma yaparak gerçeğe ve adalete ulaşma ilkesi olup amaca ve yasanın sistemine uygun şekilde yorum yapmanın gerekli olduğu gözetilmelidir.
5271 sayılı CMK"nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler uyarınca, ileri sürülen nedenlerle sınırlı olarak yapılacak inceleme sırasında temyizin kapsamının tespiti bakımından, kanun koyucunun "muhakeme hukukuna aykırılık" iddiası ve bunu belirten olayların temyiz nedeni olarak so...laştırılması zorunluluğunu getirmesine rağmen, "maddi hukuka aykırılık" iddiası yönünden böyle bir düzenlemeye yer ver... olması nedeniyle hukuka veya yasaya aykırı olduğu savıyla hükmün bozulması talebinin, Yargıtay tarafından yapılacak olan temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi ve temyiz başvurusunda maddi hukuka aykırılık yönünden bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü bakımından yeterli olup sanığın temyiz dilekçesinde yer verdiği “...Verilen karar usule-esasa ve yasaya aykırı olduğundan karara karşı yasal süresi içinde temyiz yoluna başvuruyorum.” ve sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde yer verdiği “...Verilen karar, usul ve yasaya aykırı olduğundan karara karşı yasal süresi içerisinde temyiz yoluna başvuruyoruz.” ibarelerinin, hükmün sadece maddi hukuka aykırılık iddiasını taşıdığı ve bu yönüyle temyiz başvurusunda bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde temyiz mercisince, temyiz nedeni olarak gösterilen maddi hukuka aykırılıklar yanında dilekçede açıklanmış olmasa dahi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların temyiz denetiminde incelenmesi, ileri sürülen maddi hukuka aykırılık nedeniyle hüküm bozulduğunda dilekçede gösterilmeyen ancak temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar nedeniyle de temyiz edenin sıfatı dikkate alınmak suretiyle bozma kararı verilmesi gerektiği; temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hükmün bu nedenle ve varsa ...lak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacağı; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve ...lak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilmesi, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidileceği hususları dikkate alınarak, temyiz mercisince, dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile muhakeme hukukuna aykırılık bulunup bulunmadığı yönlerinden hükmün temyizen incelenmesi, inceleme sırasında tespit edilecek maddi hukuka aykırılıklar ile hukuka kesin aykırılıkların bozma nedeni yapılması, diğer muhakeme hukukuna aykırılıklara ise kararda işaret edilmesinin gerektiği benimsenmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanık ve müdafisinin 05.04.2019 tarihli temyiz dilekçelerinde yer alan "usule-esasa ve yasaya aykırı" ve "usul ve yasaya aykırı" şeklindeki ibarelerin CMK"nın 288 ve 294. maddeleri bakımından geçerli bir temyiz nedeni sayılamayacağı ve temyiz incelemesini gerektirir bir neden bulunmadığı" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
3- Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığının değerlendirilmesi;
Anayasa"nın "Yargıtay" başlıklı 154. maddesinin birinci fıkrası "Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar." şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa"da yer alan bu düzenleme doğrultusunda hazırlanıp 08.02.1983 tarihli ve 17953 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 1. maddesi "Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile bu Kanun ve diğer kanunların hükümlerine göre görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir." şeklinde düzenlenmiştir.
Gerek Anayasa"nın 154 gerekse 2797 sayılı Kanun"un 1. maddelerine göre bağımsız bir yüksek mahkeme olan Yargıtayın kuruluş amacı ve genel görevi, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisi olup bu bakımdan Yargıtay Dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapması tali bir görevdir.
2797 sayılı Kanun"un "Yargıtayın görevleri" başlıklı 13. maddesinin birinci bendinde yer alan "Adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümleri ilk ve son merci olarak inceleyip karara bağlamak," şeklindeki hüküm ile Yargıtayın temel görevi tanımlanırken aynı maddenin ikinci bendinde yer alan "Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve bunların kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak," şeklindeki hüküm ile de tali görevi tanımlanmıştır.
Aynı Kanun"un "Dairelerin çalışması" başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; "Daireler heyet hâlinde çalışır, heyet bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanır. Üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık eder. Heyetler işi müzakere eder ve salt çoğunlukla karar verirler. Müzakereler gizli cereyan eder." şeklindeki hüküm gereğince birden fazla heyet hâlinde çalışabilecek ve heyette yer alan en kıdemli üye heyete başkanlık edecektir.
Anılan Kanun"un "Daire Başkanlarının görevleri" başlıklı 24. maddesi;
"Daire başkanlarının görevleri şunlardır:
1. Dairelerinde ahenkli, verimli ve düzenli bir çalışmanın gerçekleşmesini ve işlerin mümkün olan süratle incelenip karara bağlanmasını sağlamak, dairenin kendi kararları arasında çelişkiyi önlemek amacıyla gerekli göreceği bütün tedbirleri almak, dosyaları takrir edecek kişileri, bu esaslar uyarınca tespit etmek ve kendi yazmayacağı kararların hangi üye tarafından yazılacağını belli etmek,
2. Kararların ...ında yazılıp dosyaların mahallerine iadesini sağlamak,
3. Büro görevlilerini denetlemek,
4. Büro personeli hakkında ilgili kanunda belirtilen uyarma, kınama ve aylıktan kesme disiplin cezalarını vermek,
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.
Daire başkanına, gerektiğinde kıdemli üye vekillik eder.",
"Yargıtay Üyelerinin görevleri" başlıklı 25. maddesi,
"Yargıtay üyelerinin görevleri şunlardır:
1. Kendilerine verilecek dosyaları gerekli şekilde ve ...ında inceleyip kurula takrir etmek ve kararları yazmak,
2. Üyesi bulundukları kurullarda görüşmelere katılmak ve oylarını vermek,
3. Dairenin ahenkli, verimli ve düzenli çalışmalarının sağlanmasında ve işlerin çabuklukla incelenip karara bağlanmasında başkana yardım etmek.",
Yargıtay İç Yönetmeliği"nin "Daire Başkanlarına vekillik ve bu sıfatla Genel Kurullara katılma" başlıklı 10. maddesi ise;
"Daire başkanlarına vekillik görevini yapmak koşullarından birinin gerçekleşmesi halinde kıdemli üye, genel kurullarda ve dairede başkana vekillik eder.
Ayrık hükümler saklıdır."
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bu aşamada, 2797 sayılı Kanun"da ya da CMK"da tanımı yapılmayan, ancak dairelerin çalışma usullerinde bahsi geçen "kıdem" kavramı üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü"nde "bir görevde geçirilen süre" olarak tanımlanan kıdem kavramına, 2797 sayılı Kanun"un farklı maddelerinde önem atfedilmektedir. Bu cümleden olarak, aynı Kanun"un "Başkanların seçimi" başlıklı 31. maddesinin on birinci fıkrasında Birinci başkanvekilleri ile daire başkanlarının kıdeminin tespitinde, Yargıtay üyeliğindeki kıdemin esas alınacağı öngörülmüştür.
Kıdemle ilgili diğer bir düzenleme de 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu"nda yer almaktadır. Bu Kanun"un "Sınıflar ve Kıdem" başlıklı 15. maddesinde;
"...
Hâkim ve savcıların kıdemleri, bulundukları sınıf ve dereceye göre belirlenir ve o sınıf ve dereceye atandıkları tarihten itibaren hesaplanır. Bir üst sınıf veya derecede bulunanlar alt sınıf veya derecede bulunanlardan kıdemli sayılırlar.
Ancak, bu hesaplama yapılırken, 9 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre adaylığa diğer kamu görevlerinde iktisap ettikleri derece ve kademe üzerinden atananların, bu derece ve kademeleri ile o görevlerde geçen süreleri dikkate alınmaz.
Bulunulan sınıf ve derecenin aynı olması hâlinde sırasıyla, bu sınıf veya dereceye yükselme tarihi, adaylığa başlama tarihi, mesleğe başlama tarihi, meslek öncesi eğitim sonu yazılı sınav puanı dikkate alınarak kıdem durumu belirlenir.
Bunların da aynı olması hâlinde, doğum tarihi önce olan kıdemli sayılır." düzenlemesi yer almaktadır.
Bu genel açıklamaların ardından, ilk derece mahkemelerince ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay ilgili ceza dairelerince yargılama yapan heyetin hangi kurallar doğrultusunda oluşturulacağı hususunda ceza muhakemesine ilişkin kuralların ve bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerinin düzenlendiği 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile adli yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerini düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulan 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun hükümlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
5235 sayılı Kanun"un "Ceza mahkemelerinin kuruluşu" başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrası "Ağır ceza mahkemesinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Bu mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır." ve 5271 sayılı Kanun"un "Müzakerenin yönetimi" başlıklı 228. maddesi "Müzakereyi mahkeme başkanı yönetir." şeklinde olup bu düzenlemelerde, adli yargı ilk derece yargılamalarında mahkeme başkanının hazır bulunmadığı durumlarda heyete hangi üyenin, hangi kritere göre başkanlık edeceğine dair açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, 5235 sayılı Kanun"un bölge adliye mahkemelerince yapılan müzakerelere dair "Toplantı ve karar" başlıklı 46. maddesinin son fıkrasında yer alan "Daire başkanının hukukî veya fiilî nedenlerle bulunamaması halinde dairenin en kıdemli üyesi daireye başkanlık yapar." şeklindeki hükme de 2797 sayılı Kanun"da Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapacağı yargılamalar bakımından yer veril...tir.
Öte yandan, adli yargı ilk derece adalet komisyonlarının görevlerine ilişkin 2802 sayılı Kanun"un "Zorunlu hâllerde görevlendirme" başlıklı 115. maddesinde de; herhangi bir nedenle görevine gelemeyen hâkimin yerine, bu hâkim görevine başlayıncaya veya Hâkimler ve Savcılar Kurulunca yetkilendirme yapılıncaya kadar, o yerdeki hâkimler arasından, adalet komisyonu başkanınca görevlendirme yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Yine, mahkeme başkanı veya hâkimin duruşma sırasındaki görevlerine dair ilgili CMK hükümleri incelendiğinde;
5271 sayılı CMK"nın "Başkan veya hâkimin görevi" başlıklı 192. maddesinin birinci fıkrasında, mahkeme başkanının veya hâkimin, duruşmayı yöneteceği ve sanığı sorguya çekeceği, delillerin ikame edilmesini sağlayacağı; aynı Kanun"un "Duruşmanın düzen ve disiplini" başlıklı üçüncü bölümünde yer alan "hâkim veya başkanın yetkisi" başlıklı 203. maddesinde de duruşmanın düzeninin hâkim veya mahkeme başkanı tarafından sağlanacağı öngörülmüştür.
Gelinen noktada, temyiz incelemesinde hukuka kesin aykırılık hâlleri arasında sayılan "mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül et... olması" durumuna da değinilmelidir.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasında temyiz dilekçesi veya beyanında gösteril... olsa da, aynı maddede sayılan hâllerde hukuka kesin aykırılık hâllerinin var sayılacağı belirtildikten sonra, aynı fıkranın (a) bendinde, mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül et... olması bu hâllerden ilki olarak sayılmıştır.
Belirtilen bu hukuka aykırılık, kovuşturma aşamasında mahkemece yapılan oturumda ...laka bulunması veya bulunmaması gerektiği öngörülen muhakeme süjelerine ve bu süjeler için öngörülen koşulların taşınmasına dair bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin, CMK"nın "Duruşmada hazır bulunacaklar" başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafinin duruşmada hazır bulunmasının şart olduğu hükme bağlanmıştır. Bu durumda, maddede sayılan kişilerden birinin oturumda hazır bulunmadan karar verilmesi ya da hazır bulunmakla birlikte, yine örneğin müdafi olduğundan bahisle hazır bulunan kişinin gerçekte avukat olmaması gibi durumlarda bu hukuka aykırılıktan söz edilecektir.
Ancak, hem 2797 sayılı Kanun"da daire başkanının, hem de CMK"da, HSK tarafından görevlendirme yapılan hâller dışında mahkeme başkanının hazır bulunmadığı durumlarda yargılamayı yapmakla görevli heyete kimin başkanlık edeceğine, heyette yer alan hâkimler arasındaki kıdem sıralamasının heyet oluşumuna etki edip etmeyeceğine dair açık bir düzenleme yer almamakta olup adli yargı ilk derece mahkemelerinde bu husus idari bir düzenleme kapsamında adalet komisyonlarınca belirlenmektedir. Bu bağlamda, ilk derece yargılamaları açısından, Yargıtay ilgili ceza dairesinde daire başkanı dışında oluşturulan yargılama heyetleri bakımından da üyelerin kıdemlerinin heyet oluşumuna herhangi bir etkisi bulunmadığı gibi, niteliği itibarıyla bu durum yalnızca CMK"nın 192 ve 203. maddeleri uyarınca duruşmayı yönetecek kişinin belirlenmesine yönelik idari bir tasarruf niteliğindedir. Dolayısıyla, üyelik niteliklerini taşımak kaydıyla, ilk derece yargılaması bağlamında ilgili ceza dairesi üyelerinin daire başkanı olmaksızın oluşturulacak heyete kimin başkanlık edeceğine, bu hususun tespitinde kıdemin esas alınıp alınmayacağına dair tasarrufların CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen hukuka kesin aykırılık hâliyle bir bağlantısı olmadığı gibi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nin, kişilerin tabii hâkim ilkesine göre kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkını güvence altına alan 6. maddesinde öngörülen ilkeleri ihlâl eden bir yanı da bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Yargıtay ilgili ceza dairesince ilk derece yargılaması yapıldığı ve bu nedenle CMK hükümlerinin uygulandığı hâllerde, işin müzakeresinin yapıldığı temyiz incelemesinden farklı olarak sanığın sorguya çekilmesi, tanık dinlenmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması gibi yargılama faaliyetinin yapılması ve hüküm kurulması esnasında görev alan heyetlerin oluşumunda 2797 sayılı Kanun"un 40. maddesinin uygulanamayacağı, böylelikle, açık bir Kanun hükmü bulunmayan bu durumla ilgili olarak, daire başkanının hazır bulunmadığı oturumlarda üyeler arasında kıdem esası gözetilmeksizin bir üyenin başkan olarak duruşmaları yönetmesinin usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"Öncelikle so... olayda tabii hâkim ilkesi ve davaya bakmaya yetkili ve görevli Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi olarak Yargıtay Kanunu"nun 40/1. maddesi uyarınca üye sayısı itibarıyla birden fazla heyet teşkili ile davaya bakarak sonuçlandırmasının hukuka uygun olduğu konusunda sayın çoğunluk ile aramızda görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
Ancak Yargıtay Kanunu"nun "Dairelerin çalışması" başlıklı 40. maddesinin olağan kanun yolu müzakeresini kapsadığı gibi özel dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kanuna uygun olarak bakacağı diğer işleri de kapsayan genel bir düzenleme niteliğinde olduğu, Yargıtayda daire başkanının bulunmadığı heyetlerde olağan uygulamanın, heyette yer alan en kıdemli üyenin heyete başkanlık etmesi şeklinde olduğu nazara alındığında, Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesi Başkanı tarafından anılan maddeye uygun olarak birden fazla olarak teşkil edilen ve daire başkanının yer almadığı 18.10.2018 tarihli esasa etkili işlemlerin yapıldığı duruşma heyetinde, heyette yer alan en kıdemli Yargıtay Üyesinin başkanlık etmesi gerektiğine ilişkin Yargıtay Kanunu"nun 40/1. maddesi emredici hükmüne uyulmaması ve bunun sonucu olarak ilk derece mahkemesi ara karar müzakeresinde Yargıtay kıdemi itibarıyla kıdemsiz olduğu hâlde heyete başkanlık yapan Yargıtay Üyesinin kıdemli üyeden sonra oy kullanmasının CMK"nın 229/1. maddesine aykırılığı da gündeme getirdiği gibi mahkeme heyetinin komposizyonunun dahi CMK"nın 289/1-a maddesinde belirtilen mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkülü kapsamında mütalaa edilmesi gerekmedir.
So... olayda temyiz dilekçe ve lahiyalarda İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinde oluşturulan ve daire başkanının yer almadığı heyete en kıdemli Yargıtay Üyesinin başkanlık etmemesi nedenine ilişkin doğrudan temyiz nedeni bulunmuyor ise de anılan dilekçe ve lahiyalarda temyiz mercisi tarafından yerinde görülmeyen başka geçerli temyiz nedenlerinin bulunması karşısında, kesin hukuka aykırılık hâli olan CMK"nın 289/1-a maddesinin anılan Kanun"un 289/1. maddesi uyarınca dilekçe ve lahiyalarda yer almasa bile temyizen incelenmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun 18.10.2018 tarihli duruşma heyetinde yer alan en kıdemli Yargıtay Üyesinin heyete başkanlık etmemesinin CMK"nın 289/1-a kapsamında bir hukuka aykırılık olmadığına ilişkin görüşüne katılmak mümkün bulunmamıştır." görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; "Özel Dairece yapılan yargılama sırasında heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya aykırı olduğu",
Düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Sanık ve müdafisi tarafından sunulan ek dilekçelerin CMK"nın 295. maddesinde öngörülen (7) günlük süreden sonra verildiği anlaşılmış ise de; sanık ve müdafisinin 05.04.2019 tarihli temyiz dilekçelerinde yer alan “usule-esasa ve yasaya aykırı” ve “usul ve yasaya aykırı” şeklindeki ibarelerin CMK"nın 288 ve 294. maddeleri bakımından maddi hukuka ilişkin bir temyiz nedeni taşıdığının, buna göre sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün; sanığın fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile usul hükümlerine uygunluk bakımından da 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ..."in; sırasıyla Beşiri Hâkimliği, Kumru Hâkimliği, ... Hâkimliği, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Müfettişliği ve Başmüfettişliği, HSYK Başmüfettişliği görevlerinde bulunduktan sonra 24.02.2011 tarihinde Yargıtay Üyesi seçildiği, 24.03.2011-05.02.2013 tarihleri arasında 7. Hukuk Dairesinde, 05.02.2013-17.07.2016 tarihleri arasında 3. Hukuk Dairesinde görev yaptığı,
15.07.2016 tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle bağlantılı olduğu değerlendirilen çok sayıda kişi hakkında Türkiye genelinde soruşturma başlatıldığı,
... Cumhuriyet Başsavcılığınca ağır cezalık suçüstü hâli doğrultusunda ve 5271 sayılı CMK"nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasına uygun olarak genel hükümlere göre yürütülen soruşturma kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan 16.07.2016 tarihli yazıda; Türkiye genelinde hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimallerinin bulunduğu ve ülke genelinde bu örgüte mensup Yargıtay, Danıştay ve HSK Üyeleri hakkında soruşturma yürütüldüğü belirtilerek aralarında sanığın da bulunduğu listede adları geçen yüksek mahkeme üyelerinin gözaltına alınmaları, ikametlerinde, çalışma odalarında ve araçlarında CMK"nın 116. maddesi uyarınca arama yapılması talimatı verildiği,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2016 tarihli ve 2016/103566 soruşturma sayılı yazısı ile; sanık hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla soruşturma başlatıldığının Yargıtay Birinci Başkanlığına bildirilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı kararıyla; aralarında sanığın da bulunduğu bazı Yargıtay eski Üyelerinin göreve devamlarının soruşturmanın selameti ve yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gerekçesiyle Yargıtay Kanunu"nun 18. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları ile 46. maddesi gereğince mevcut yetkilerinin kaldırılmasına karar verilerek Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edildikleri,
23.07.2016 tarihli ve 29779 sayılı ikinci mükerrer Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un geçici 15. maddesi uyarınca Yargıtay Üyeliği sona eren sanığın Yargıtay Tetkik Hâkimi olarak görevlendirilmesinin ardından, HSK Genel Kurulunca 24.08.2016 tarih ve 426 sayı ile; FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle iltisak ve irtibatının sabit görüldüğünden bahisle meslekten çıkarılmasına karar verildiği,
17.07.2016 tarihli yakalama ve gözaltına alma tutanağına göre; arama işlemi için .... adresinde bulunan ikamete gelen kolluk görevlilerince sanığın saat 02.15 sıralarında yakalanarak gözaltına alındığı, yapılan sorgusunun ardından da ... 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20.07.2016 tarihli ve 2016/90 sayılı kararıyla tutuklandığı,
... Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanığa atılı ağır cezalık suç niteliğindeki silahlı terör örgütüne üye olma suçunun suçüstü hâlinde işlendiği değerlendirilerek genel hükümlere göre ve 5271 sayılı CMK"nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasına uygun olarak başlatılıp yürütülen soruşturma sırasında düzenlenen fezlekenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerine sanık hakkında aynı suçtan cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesine kamu davası açıldığı,
... Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma ve Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan kovuşturma sırasında elde edilen delillerin incelenmesinde;
17.07.2016 tarihli ev, araç ve çalışma odası arama tutanaklarına göre; .... adresinde bulunan ikametinde, sanık adına kayıtlı 06 ... .. plakalı araçta, Yargıtay binası, 2. kat, 3. Hukuk Dairesi, 235 numaralı çalışma odasında ve üzerinde yapılan arama sonucunda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı,
... 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22.09.2016 tarihli ve 2262 değişik iş sayılı kararı ile sanık ...’e ait ... ...,... ve ... numaralı hatlara ilişkin CMK’nın 135/6. maddesi uyarınca 01.06.2014-20.07.2016 tarihleri arasında gelen-giden arama, sms, baz istasyonları ve kullanıcı bilgilerini içerir HTS raporlarının temini için iletişimin tespitine,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 09.12.2016 tarihli ve 104109 soruşturma sayılı talebi üzerine ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 09.12.2016 tarih ve 6774 sayı ile; Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından gönderilen 1 adet Sony marka HD-B1 model, ... seri numaralı harddisk; 1 adet Kingston marka DataTraveler üzerinde CMK’nın 134. maddesi uyarınca inceleme yapılabilmesi için kopya çıkartılmasına ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 24.03.2017 tarihli ve 180056 soruşturma sayılı talebi üzerine ... 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 24.03.2017 tarih ve 2056 sayı ile; Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından gönderilen 1 adet Taiwan ibareli DataTraveler G4 marka üzerinde CMK’nın 134. maddesi uyarınca inceleme yapılmasına, imaj alınmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 01.06.2017 tarihli ve 180056 soruşturma sayılı talebi üzerine ... 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 01.06.2017 tarih ve 4061 sayı ile; ekli listede gönderilen GSM ve ADSL numaralarının ByLock uygulamasına ait ..., 46.166.164.176, 46.166.164.177, 46.166.164.178, 46.166.164.179, 46.166.164.180, 46.166.164.181, 46.166.164.182 ve 46.166.164.183 numaralı IP adreslerine hangi tarihlerde kaç defa bağlandığına ilişkin bilgilerin ve erişmiş olduğu internet adreslerinin karşı IP adreslerini gösterir dökümünün çıkartılması yönünde CMK’nın 135. maddesi uyarınca iletişiminin tespitine,
Karar verildiği,
13.05.2017 tarihli ByLock tespit tutanağına ve Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının 12.02.2017 tarihli raporuna göre; sanığın 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 79210 ve 79217. satırlarında kaydının olduğu, 79210. satırında tespit edilen GSM aboneliğinin..., tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının ... ve tespit edilen ilk tarihin 24.10.2014 olduğu, 79217. satırında tespit edilen GSM aboneliğinin ... tespit edilen cihazlara ait IMEI numaralarının ... -01384900881251 ve tespit edilen ilk tarihin 20.08.2014 olduğu, yapılan çalışmalarda mesaj, mail vs. içeriklerine rastlanılmadığı, ID eşleştirme çalışmalarına ise devam edildiği, şahsın ailesine yönelik çalışmalarda ByLock abone listesinde kayda rastlanılmadığı,
Emniyet Genel Müdürlüğünün 18.01.2018 tarihli yazısı ekinde bulunan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının 14.01.2018 tarihli raporuna ve ByLock Cbs sorgu sonucuna göre; sanığa ait... numaralı GSM hattı ve... IMEI numaralı cep telefonlarıyla ByLock kullanıldığı, ilk tespit tarihinin 20.08.2014 olduğu, yine sanığa ait... numaralı GSM hattı ve ... IMEI numaralı cep telefonuyla ByLock kullanıldığı, ilk tespit tarihinin 24.10.2014 olduğu, ByLock tespit tutanağında herhangi bir güncelleme yapılmadığı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.05.2018 tarihli ve 928 sayılı yazısı ve eklerinde;...ID kullanıcısının sanık olduğunun belirtildiği,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 19.06.2018 tarihli yazısı ve eklerine göre; sanık ... adına kayıtlı ... ...,... ve ... numaralı hatların bulunduğu,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.03.2018 tarihli yazısı ekinde gönderilen sanık adına kayıtlı olup da ByLock erişiminde kullanıldığı değerlendirilen... ve... numaralı hatlara dair HIS(CGNAT) verileri incelendiğinde;... numaralı hat ile 20.08.2014-01.09.2014 tarihleri arasında ByLock hedef IP"lerinden olan ... numaralı IP"ye 49 kez bağlantı sinyali tespit edildiği, IMEI numaralarının... ve ...; baz bilgilerinin ise .... /... (20.08.2014), ... (21.08.2014), .../... (29.08.2014), .../... (30.08.2014), .... (30.08.2014), .../... (01.09.2014) olduğu,... numaralı hat ile 24.10.2014 ile 18.11.2014 tarihleri arasında aynı IP"ye 271 kez bağlantı sinyali tespit edildiği, IMEI numarasının...; baz bilgilerinin ise .../... (24.10.2014),... yolu.../... (24.10.2014), .../... (24.10.2014), .... (27.10.2014),... köyü çevre yolu kenarı ... (28.10.2014),... köyü Turkcell ve Telsim su deposunun yanı.../... (30.10.2014 ve 07.11.2014),... köyü ... .../... (10-11-12-14.11.2014), .../... (16.11.2014), .... (18.11.2014) olduğu,
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının 05.02.2018 tarihli raporuna göre; FETÖ/PDY ile iltisaklı şirketlerde, derneklerde ve sendikalarda SGK kaydı, ortaklığı veya yöneticiliği bulunmadığı, sanığın... ve... numaralı GSM hatlarıyla ByLock kullandığı,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 12.03.2018 tarihli yazısı ekinde gönderilen CD incelendiğinde; 030130710094592 IMEI numarasına ilişkin kayda rastlanılmadığı, 013849 00881251 IMEI numaralı cep telefonunun 29.08.2014 tarihinde... numaralı GSM hattı ile kullanılmaya başlandığı, 21.09.2016 tarihine kadar bu hat ile kullanıldığı, aynı kurumun 16.03.2018 tarihli yazısına göre ise; 03... IMEI numarasının hatalı olduğu, 01384900881251 IMEI numarası ise Apple marka A1533 model cep telefonuna ait olup ... tarafından yurt dışından yolcu beraberinde getirildiği,
13.04.2018 tarihli ByLock tespit ve değerlendirme tutanağına göre;
a) "67746 ID"yi Kullanan Kullanıcılar" başlığı altında "Kullanıcı Profil Bilgileri" alt başlığında; ID"nin “67746”, kullanıcı adının “kartal57”, şifresinin “1966”, adının “rana83”, son online tarihinin: “10.11.2014, 21:11:34” olduğu, “message” bölümünün ise boş bırakıldığı,
b) Abone tespit kayıtları kısmının boş olduğu, SGK kayıtları kısmında ise sanığın TC kimlik numarası ile birlikte adı “...”, unvanı “Yargıtay Üyesi”, kurumu “Adalet Bakanlığı”, ili “... Hâkim Savcı” şeklinde bilgilerin bulunduğu,
c) "67746 ID"ye bağlı istatistik" başlığı altında; yazışma/mail durumu “Pasif/Pasif”, giriş sayısı “Veri: -”, “Log: -”, alınan mail sayısı: “Veri: 0”, “Log: 0”, gönderilen mail sayısı “Veri: 0”, “Log: -”, okunan ve silinen mail sayısı “Veri: -”, “Log: -”, alınan mesaj sayısı “Veri: 0”, “Log: -”, gönderilen mesaj sayısı “Veri: 0”, “Log: -”, gelen arama sayıları “Veri: 0”, “Log: -”, giden arama sayıları “Veri: 2”, “Log: -” toplam mail, toplam gönderilen mail ve toplam alınan mail sayıları “Veri: 0”, “Log: -”, katıldığı grup sayısı “Veri: 0”, “Log: .. ...”, alınan ve gönderilen dosya sayısı “Veri: 0”, “Log: -”, silinen dosya, eklediği arkadaş ve sildiği arkadaş sayıları “Veri: -”, “Log: -” şeklinde olduğu,
c) “67746 ID"yi Ekleyenlerin Verdikleri İsimler (Roster)” başlığı altında; "67746" ID"yi üç kullanıcının eklediği, bu kişilerin 65551 ID (11), 74000 ID (cşkn) ve 84121 ID (Oktay Acu- Üye-Yargıtay Başkanlığı) (okty-hmşri pilot abi) olduğu, bu kişilerden “84121” ID numaralı hesabın sanığı “ysfm” adıyla eklediği,
d) “67746 ID"nin Eklediklerine Verdikleri İsimler (Roster)” başlığı altında ise; bu ID"nin üç kullanıcıyı eklediği, 65551 ID (11), 74000 ID (cşkn) ve 84121 ID (Oktay Acu- Üye-Yargıtay Başkanlığı) (okty-hmşri pilot abi) olduğu, bu kişilere verilen ad bulunmadığı,
e) “67746 ID"nin Kurduğu Gruplar ve Grupların Kişi Listesi”, "67746 ID"nin Katıldığı Gruplar ve Grupların Kişi Listesi”, “67746 ID"ye Bağlı Kişi Listesi”, “67746 ID"ye Bağlı Mail Listesi”, “Önem arz eden yazışmalar ve mailler”, “67746 ID"ye Bağlı Yazışmalar”, “67746 ID"ye Bağlı Mailler” bölümlerinde “0” ibaresi bulunup herhangi bir bilginin yer almadığı, “67746 ID’ye Bağlı Ip Log Tablosu” ile “67746 ID’ye Bağlı Tüm Log Tablosu”nda herhangi bir bilginin bulunmadığı,
f) “67746 ID"nin Arama Kayıtları” bölümünde 2 verinin bulunduğu, Mustafa Sayın (3764) - (... Üniversitesi Eczacılık) isimli kişiyle 30.08.2014 tarihinde 09:39:48’de "0" saniye ve 16:04:54’de "13" saniye giden arama kaydının bulunduğu,
g) “61927 ID ile ilgili genel değerlendirme” bölümünde; ""... Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/180056 sayılı soruşturmalarına istinaden; FETÖ terör örgütü mensuplarınca örgütsel iletişim için belli bir süre kullanıldığı belirtilen kriptolu haberleşme uygulaması ByLock ile ilgili olarak Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından ... Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilen ve ... Cumhuriyet Başsavcılığınca tarafımıza gönderilen ByLock veri tabanı üzerinde inceleme çalışmalarının yapılması ve aynı yazı ile şüphelilerin ByLock uygulamasını kullanıp kullanmadıklarının tespitinin kapsamlı yapılması talimatı doğrultusunda;...UID numaralı ByLock kullanıcısının profil bilgileri; "Kullanıcı Adı: kartal57, Şifre: 1966, Adı: rana83, Son Online Tarihi: 2014-11-10 21:11:34" olarak görülmüştür....UID numaralı ByLock kullanıcısının roster kayıtları incelenmiş diğer ByLock kullanıcılar tarafından; "ysfm" ismi verilerek ByLock kişi listesine kaydedildiği görülmüştür....UID numaralı ByLock kullanıcısının roster bölümünde bulunan kişi listesinde adli yargı mensuplarının olduğu görülmüş, bu doğrultuda...UID numaralı ByLock kullanıcısının da adli yargı mensubu olabileceği değerlendirilmiştir....UID numaralı ByLock kullanıcısına diğer ByLock kullanıcıları tarafından verilen; ‘ysfm’ ismi ile şahsın adının "..." olabileceği, profil bilgilerinde kullanıcı adında bulunan ... ilinin trafik plaka kodu olan ‘57’ sayısından şahsın ... ili ile bağlantılı olabileceği ayrıca ByLock şifresinde görülen ‘1966’ sayısının ise şahsın doğum yılı olabileceği değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmelerden hareketle tarafımıza gönderilen hâkim/savcı listesi üzerinde yapılan araştırmada; bu bilgilerle uygunluk gösterdiği görülen 01.06.1966, ... Durağan doğumlu ve ... Durağan nüfusuna kayıtlı ... T.C. kimlik numaralı ... isimli şahsa ulaşılmıştır. ... isimli şahsın, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı bünyesinde bulunan KOM Bilgi Sistemi ByLock CBS sorgu modülü üzerinde 13.04.2018 tarihinde yapılan sorgulamada; şahsın adına iki (2) adet ByLock kaydına rastlanılmıştır. Bulunan birinci kayda göre GSM numarasının; 5053535397, IMEI numarasının; ... ve ilk tespit tarihinin; 20141024 olduğu, bulunan ikinci kayda göre GSM numarasının; 5063149124, IMEI numarasının; ..., 01384900881251 ve ilk tespit tarihinin; 20140820 olduğu görülmüştür. Bu tespit ve değerlendirmeler doğrultusunda;...UID numaralı ByLock kullanıcısının ... isimli şahsın olabileceği değerlendirilmektedir."" şeklinde ifadelere yer verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.10.2018 tarihli ve 2087 muhabere sayılı yazı ekinde dosya arasına konulan BTK ve AVEA yazı cevabında; ses ve veri şebekelerinin benzerlik gösterseler dahi kullandıkları teknolojilerin farklı olması, CDR ve CGNAT loglarının oluşturulma sürecinin de birbirinden bağımsız ve farklı olması sebebiyle, CDR ve CGNAT logları arasında bulunan lokasyon bilgilerinin farklı olmasının teknik anlamda bir problem oluşturmadığının belirtildiği,
01384900881251 IMEI numaralı cihazın ilk kullanımının 29.08.2014 olarak bildirilmesine rağmen, ByLock ile ilgili bahsi geçen tutanaklara göre cihazın ByLock programına ilk bağlantı tarihinin 20.08.2014 olarak tespit edilmesi nedeniyle Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan bilgi talep edilmesi üzerine adı geçen kurumun 16.07.2018 tarihli cevabi yazısında; ByLock uygulamasına VPN kullanılmak suretiyle veya WIFI özelliği ile bağlanılmış olabileceği ve her iki durumda da HIS-CGNAT kayıtlarında ByLock IP"lerine doğru bir trafik kaydına rastlanılamayacağının ifade edildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.01.2018 tarihli yazısı ekine göre; sanığın.../... adresinde ikamet ettiği, aynı suçtan hakkında işlem yapılan İlhan Kaya’nın ise... Mahallesi..../... adresinde ikamet ettiği,
Aynı suçtan haklarında işlem yapılan yüksek yargı eski üyelerinden; Yargıtay 9 ve 22. Hukuk Dairelerinde çalışmış olan ...’nın... Mahallesi, Ulupınar Caddesi, No: 62D, İç Kapı No: 26.../... adresinde, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinde çalışmış olan ....’ün... Mahallesi, Ulupınar Caddesi, No: 62B, İç Kapı No: 26.../... adresinde, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinde çalışmış olan ...’in... Mahallesi, Ulupınar Caddesi, No: 62C, İç Kapı No:18.../... adresinde ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesinde çalışmış olan Yahya ...’in ise... Mahallesi, Ulupınar Caddesi, No: 62D, İç Kapı No: 3.../... adresinde ikamet ettikleri,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12.01.2018 ve 29.06.2018 tarihli yazı ve eklerinde; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi ya da yöneticisi olma suçlarından yüksek yargı eski üyeleri hakkında yürütülen soruşturmalar kapsamında aynı suçlardan haklarında işlem yapılan yüksek yargı eski üyelerince yapıldığı tespit edilen ByLock yazışmalarının dosyaya sunulduğu,
Aynen aktarılan bu yazışmalarda;
348860 ID numaralı Yargıtay eski üyesi ... tarafından 59344 ID numaralı Yargıtay eski üyesi ...’a 06.12.2015 tarihinde saat 21.16.08"de gönderilen ByLock mesajında; “aldım abi”, aynı gün saat 21.17.41’de gönderilen ByLock mesajında; “pazartesi (yarın) bizde olabilir. Siz saati belirleyin.”, aynı gün saat 21.18.26’da gönderilen ByLock mesajında; “... bey bizim binada”, aynı gün saat 21.20.47’de gönderilen ByLock mesajında; “ben görüşüp döneyim”, aynı gün saat 21.36.10’da gönderilen ByLock mesajında; “... müsait değilmiş. aynı binada ilhan kaya müsait saat 20:00 uygun mu”, aynı gün saat 21.38.51’de gönderilen ByLock mesajında; “abi ... bey bankasya için 30.000 tl vermiş daha sonra dolara çevrilmiş dolar miktarını bilmiyor paranın tamamına ihtiyacı varmış”, aynı gün saat 21.45.55’de gönderilen ByLock mesajında; “daire 12 kat 2 dış kapı şifresi #0190 arka dış kaqı 0190”, aynı gün saat 21.46.40’de gönderilen ByLock mesajında; “saat netleşti mi”,
382087 ID numaralı Yargıtay eski üyesi Salih Sönmez tarafından 59344 ID numaralı Yargıtay eski üyesi ...’a 10.02.2016 tarihinde saat 23.42.43"de gönderilen ByLock mesajında; “Konu:sb metin (09.02.2016 19:46): bugun ... ... la gorustum. bana ozellikle istinaf ve uyelikle ilgili yapılması planlanan kanun değisikliklerini sordu son gelismeler nasil biraz merak icinde sanki bu değisikliklerin yapilacagi anayasaya uygun bir duzenleme yapilmayacaği ikanaati ve birazda tedirgiligi var isin sirazeden i metin (09.02.2016 19:48): ciktiğıni söylüyor, mesut balciya oy vermedigini konusmalarindan cikardim ilkesiz biri dun sizden tarafta idi bugun bunlar guclu geldiler yargida birlik toplantilarına katiliyor dedi. metin (09.02.2016 19:52): ... artik bazi arkadaslara yolda gordügunde selam bile vermiyor. gecen haftalarda müzakere sirasinda bir iki sefer ...ile dikkat çekecek şekilde biryerlere gidip gelmisler. itirafci olabilir mi allah korusun husnu zan ademi itimat metin (09.02.2016 19:56): ...beyi ziyaret ettim ali suat ertosunda vardi riza şahin de vardı. genel olarak hukumetin icraatlerinden işide verilen destekten dogudaki olaylardan ileride aihm de cok sikintilar yasanacağini suç ışlediklerini konusuyorlar. metin (09.02.2016 20:14): 3-4 gun once hataydan tanidigim bir cok yargitay uyesini taniyan emin isimli(bu kisi hatayda spor muduru idi ulkucu hatayda calisan erkan özturk sadik demircioğlu vs mehmet ?ürtül ile cok samimi) BENIDE YEMEGE CAGIRDI yemek yargitay lokalinde idi yemekte seyit çavdar erkan öztürk mah... kaya 1 cezadaki gozluklu yeni secilen ulkucu ali soyadi altinkaya olabilir. vardi sonradan ulkucu yeni 144 letden esmer veliyi çağirdilar veliyi ben öncedende taniyorum ... beni tanistirmisti ancak bana soguk davrandi 11. cezada ...araciligiyla dosya takip ettigine şahit olmustum . bunu benim bildiğimi bildiği icin soguk davranmis olabilir. mah... kaya seyit çavdar erkan özturk veli mehmet kürtül iyi icki ictiler 1 cezadaki ali içki icmedi ben biraz erken kalktim mah... kaya icince çok iyi konusturulabilir erken kalkinca sen boyle bir alem bulamazsin kal gibi konustu edindigim kanaat daha oncede erkan m kürtül mah... kaya veli ... ... içkili yemeklerde beraber olduklari kanaatim oluştu. mah... kayanin agzi gevsek korkak birisi degil diyologla birde ıçerse konusur bilgi alınabilir metin (09.02.2016 20:18): bugun ... muzakerede tek aday olan baskanlar neden seçilemiyor neden oy verilmiyor gibi konustu acaba 21 ve 9 da oy mu veriyor kanaati bende olustu. dairede iyi sinyaller vermiyor etliye sutluye karismiyor muzakerelerde bekliyor çogunluk nerde ise o taraftan oluyor bir fikri yok dik duramaz fikrini savunamaz pasif metin (09.02.2016 20:20): divan üyeleri: salih kocalar ile osman yurdakul ve zulfikar beyin irtibati iyi bende samimiyim ama osman beyin bu konudabir irtibatı vardı. Ayse ozcelik ... memise sorun metin (09.02.2016 20:23): erol uzuner ile halil akdağ cok samimidir. halil akdağla irtibati iyi olan arkafaslar varmuzaffer bey 3 cezadaki onun üzerinden gidilebilir mi bilmiyorum degerlendirmek lazım metin (09.02.2016 20:26): dilaver kahveci surekli lokalde oyun oynar her gun erkenden oyuna oturur.ışle en ufak bir irtibatı yok surekli lokalde oyun başinda...bu konularda onunla görüşüyordu ne oldu bilmiyorum. metin (09.02.2016 20:30): ...ile dairesindeki arkadaşlar samimi emekli olan şerafettin iste cok samimi onu cok seviyor. halim âşaner beyede saygisi var. bende konusuyorum ama beni bizi biliyor bize münafıklik yapabilir ama arkadaşla konuşursa tamamen takiyye yapamaz diye düşünüyorum metin (10.02.2016 20:11): ...ile sefa mermerci önceki yıllarda haftada bir görüşüp yemek yiyorlardi bir ekipleri vardi tabi köprünün altından çok sular geçti samimiyetleri simdi nasi? bilmiyorum",
348860 ID numaralı Yargıtay eski üyesi ... tarafından 460576 ID numaralı Yargıtay eski üyesi ....’e 17.01.2016 tarihinde saat 23.32.44’de gönderilen ByLock mesajında; “... dönüş yapmadı, bugün hiç gördünüz mü?”, 07.01.2016 tarihinde saat 01.24.07’de gönderilen ByLock mesajında; “Konu: Fw: Fw: Fw: Gürler Abi Hatim. ... grubu 21 ve 22. cüzleri, Tepedelen grubu 23. cüzü,... grubu 24. cüz ile 25. cüzün ilk 10 sayfasını gruptaki arkadaşlara paylaştıralım, herkes sadece kendilerine paylaştırılan sayfaları okuyacak. 06.01.2016 23:15, Ak19 yazd?: 06.01.2016 23.09, Ak19 yazd?: Gürler abi vefat etmiş. Allah rahmet eylesin. Rızasını kazanmayı nasip eylesin... Rabbim Efendimize komşu eylesin... Hatim indirelim.. sizin grup 21-25 cüzler Gönderilen Diğer Kişiler 492326 460549”,
413532 ID numaralı Yargıtay eski üyesi ...tarafından 396079 ID numaralı Yargıtay eski üyesi...’e 23.12.2015 tarihinde saat 18.31.21’de gönderilen ByLock mesajında; “alpi bahcelidei ... yanimda” şeklinde görüşmeler yapıldığı,
... Cumhuriyet Başsavcılığınca Kara Kuvvetleri Ko...anlığında görev yapan ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem yapılanması içerisinde oldukları değerlendirilen örgüt üyelerinin tespiti amacıyla, ... ili genelinde 477 adet ankesörlü sabit telefon hattı sahiplerinin soruşturulması sırasında ... 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29.01.2018 tarihli ve 2018/895 değişik iş sayılı kararından; 477 adet büfe, bakkal, market, bayi gibi yerlerde bulunan kontörlü sabit telefon hatlarının 01.01.2011-31.12.2017 tarihleri arasında arayan, aranan, mesaj, baz, karşı baz ve mobil veri bilgilerini içerecek şekilde iletişimin tespitine izin verildiği, bu karar doğrultusunda bu hatların HTS kayıtlarının temin edildiği, bu hatlarla, haklarında aynı örgüte üye oldukları iddiasıyla ayrı soruşturma yürütülen yüksek yargı eski üyelerince kullanılan telefon hatlarına ait HTS kayıtlarının karşılaştırılarak sabit hatlarla bu kişilerin hatlarının ardışık, sistematik veya periyodik olarak aranıp aranmadığı hususunda yapılan araştırma sonucunda düzenlenen 13.09.2018 ve 25.09.2018 tarihli raporlarda;
Sanık adına kayıtlı..., ..., ... ve... numaralı GSM hatlarının, ..., ... 312 425 97 26, 312 955 01 17, 312 319 35 46, 312 323 15 49, 312 354 34 24, 312 362 46 35, 312 261 13 23, 312 261 19 02, 312 215 10 56 ve 312 483 30 43 numaralı 12 adet sabit hat ile 29 irtibatının tespit edildiği görülmüş olup arama dokümü ve sabit hatların aidiyetine dair evrakın dosyada bulunduğu, ankesör ve sabit hatlardan yüksek yargı üyelerine ait numaraların aranmasında, aramanın 10 dakika öncesi ve sonrası şeklinde ... aralığı dikkate alınarak yapılan değerlendirmeye göre;
- Selçuk Başutku adına kayıtlı 312 215 10 56 numaralı aboneden aranarak 18.01.2014 tarihinde Nazmi Çatak’ın kullandığı GSM hattı ile 10.59.37’de 64 saniye, sanığa ait... numaralı hat ile 11.01.45’de 0 saniye ve... numaralı hat ile 11.02.24’de 56 saniye görüşme yapıldığı,
- ...adına kayıtlı ... numaralı aboneden aranarak 02.08.2011 tarihinde İbrahim Kurt’un kullandığı GSM hattı ile 23.37.12’de 74 saniye, sanığa ait ... numaralı hat ile 23.39.18’de 98 saniye görüşme yapıldığı,
- Aynı aboneden aranarak 29.12.2011 tarihinde İbrahim Kurt’un kullandığı GSM hattı ile 19.04.48’de 0 saniye, sanığa ait ... numaralı hat ile 19.06.43’de 0 saniye ve Şaban Işık’ın kullandığı GSM hattı ile 19.05.20’de 31 saniye görüşme yapıldığı,
- Aynı aboneden aranarak 02.01.2012 tarihinde İbrahim Kurt’un kullandığı GSM hattı ile 22.45.12’de 61 saniye, sanığa ait ... numaralı hat ile 22.46.32’de 41 saniye görüşme yapıldığı,
- Aynı aboneden aranarak 25.01.2012 tarihinde İbrahim Kurt’un kullandığı GSM hattı ile 22.25.21’de 97 saniye, sanığa ait 0505 923 6728 numaralı hat ile 22.28.10’da 0 saniye görüşme yapıldığı,
- Remzi Şahin adına kayıtlı 312 483 30 43 numaralı aboneden aranarak 03.12.2011 tarihinde sanığa ait ... numaralı hat ile 11.49.29’da 37 saniye ve Şaban Işık’ın kullandığı GSM hattı ile 11.50.18’de 31 saniye görüşme yapıldığı,
Böylece sanık ile birlikte hakkında örgüt suçlarından kovuşturma bulunan adı geçen eski yüksek yargı üyelerinin ankesörlü sabit telefon hatlarıyla ardışık olarak arandığının belirtildiği,
- ...adına kayıtlı ... numaralı aboneden 04.02.2011 tarihinde Ali Yağcı 1 kez, 02.08.2011 tarihinde İbrahim Kurt ve sanık (...-Görüşme süresi “98 sn.”) birer kez, 19.08.2011 tarihinde İbrahim Kurt 1 kez, 22.09.2011 tarihinde sanık (...-Görüşme süresi “66 sn.”) 1 kez, 05.11.2011 tarihinde... 1 kez, 22.12.2011 tarihinde İbrahim Kurt 1 kez, 29.12.2011 tarihinde İbrahim Kurt ve sanık (...-Görüşme süresi “0 sn.”) birer kez, 02.01.2012 tarihinde İbrahim Kurt ve sanık (...-Görüşme süresi “41 sn.”) birer kez, 20.01.2012, 21.01.2012, 25.01.2012 tarihlerinde İbrahim Kurt birer kez, 25.01.2012 tarihinde sanık (...-Görüşme süresi “0 sn.”) bir kez, 13.02.2012 tarihinde Bedrettin Işıldak iki kez, 17.02.2012 tarihinde İbrahim Kurt bir kez, 24.02.2012 tarihinde İbrahim Kurt üç kez, 20.04.2012 ve 10.06.2012 tarihlerinde İbrahim Kurt birer kez, 15.06.2012 tarihinde İbrahim Kurt iki kez, 06.07.2012 ve 15.07.2012 tarihlerinde İbrahim Kurt birer kez,... 25.08.2012 tarihinde 4 kez, 05.09.2012 tarihinde 2 kez, 23.09.2012 tarihinde 1 kez, 19.10.2012 ve 24.10.2012 tarihlerinde ikişer kez, İbrahim Kurt 14.12.2012 tarihinde üçer kez, Ramazan Bayrak 24.01.2013 tarihinde 2 kez, 18.02.2013 tarihinde 1 kez,... 20.04.2013 tarihinde 2 kez, 08.06.2013 tarihinde 7 kez, İbrahim Kurt 21-24.06.2013, 04-18-28.07.2013, 20.10.2013 tarihlerinde birer kez,... 27.10.2013, 18-19.01.2014 tarihlerinde ikişer kez, Mustafa Genç 21.01.2014 tarihinde iki kez, İbrahim Kurt 22.01.2014 tarihinde iki kez,... 15.02.2014 tarihinde 3 kez, İbrahim Kurt 28.02.2014, 23.04.2014, 24.06.2014 tarihlerinde birer kez,... 01.03.2014 ve 31.08.2014 tarihlerinde birer kez, 15.06.2014 tarihinde iki kez arandıkları,
- Ahmet İnce adına kayıtlı 312 418 69 64 numaralı aboneden Salih Sönmez 20.06.2012 tarihinde 2 kez, Ali Kaya 10.11.2012 tarihinde 2 kez, sanık (...-Görüşme süresi “8-0-41-41 sn.”) 07.12.2012 tarihinde 4 kez, ... 16.06.2013 tarihinde 6 kez, 10.07.2013 tarihinde Bilal Köseoğlu ve Kadir Altınışık’ın ikişer kez, 15.07.2013 tarihinde Kadir Altınışık 2 kez, Osman Yurdakul 6 kez, Bilal Köseoğlu 4 kez, 16.12.2015 tarihinde Mesut Güngör 3 kez arandıkları,
- Mithat Arıcı adına kayıtlı 312 425 97 26 numaralı aboneden Sami Sezai Ural 05.10.2011 tarihinde 2 kez, Esabil Saylak 03.12.2011 tarihinde 2 kez,... 07.07.2012 tarihinde 1 kez, Turgut Emiroğlu 20.01.2013, 21.03.2013, 29.04.2013 ve 30.04.2013 tarihlerinde birer kez, sanık 31.10.2013 tarihinde 1 kez, 08.01.2014 tarihinde 3 kez (0506 314 91 24-Görüşme süresi “9-0-15-6 sn.”) arandıkları,
- Türk Telekom"a ait 312 955 01 17 numaralı ankesörden Sami Sezai Ural 15.12.2011 ve 18.03.2011 tarihlerinde birer kez, Ömür Borazan 19.03.2012 tarihinde 2 kez, Hamza Eyidemir 20.05.2012 tarihinde 1 kez, Ahmet Toker 04.09.2012 tarihinde 2 kez, Bedrettin Işıldak 24.11.2012 tarihinde 1 kez, ...25.12.2012 tarihinde 4 kez, İrfan Vural 09.04.2013 tarihinde 1 kez, Hamza Yaman 21.09.2013 tarihinde 2 kez, Mustafa Kılıç 09.10.2013 tarihinde 8 kez, sanık 01.11.2013 tarihinde 2 kez (0506 314 91 24-Görüşme süresi “37-37 sn.”), Arif Bekler 19.01.2014 tarihinde 1 kez, İrfan Vural 29.01.2014 tarihinde 1 kez, sanık 21.02.2014 tarihinde 2 kez (0506 314 91 24-Görüşme süresi “0-0 sn.”), İrfan Doğan 26.02.2014 tarihinde 1 kez,... 28.05.2014 tarihinde 2 kez, Mustafa Kılıç 30.05.2014 tarihinde 2 kez, Ertuğrul Arslanoğlu 02.07.2014 tarihinde 12 kez, Dursun Murat Cevher 31.08.2014 tarihinde 2 kez, İbrahim Kurt 20.09.2014 tarihinde 2 kez, Cumhur Özer 23.09.2014 tarihinde 1 kez, 23.02.2015 tarihinde 2 kez, Nazmi Çatak 14.03.2015 tarihinde 5 kez, Cumhur Özer 18.06.2015 tarihinde 2 kez, Ahmet Toker 22.06.2015 tarihinde 2 kez, Sami Sezai Ural 08.09.2015 tarihinde 2 kez, 30.12.2015 tarihinde 4 kez, Cumhur Özer 20.06.2016 tarihinde 1 kez, Arif Bekler 08.11.2017 tarihinde 22 kez arandıkları,
- Mah... Başer adına kayıtlı 312 354 349 24 numaralı aboneden 13.09.2013 tarihinde Ömer Koroğlu 1 kez, 25.01.2015 tarihinde sanık 1 kez (0505 353 53 97-Görüşme süresi “27 sn.”), ... 26.02.2017 ve 12.03.2017 tarihlerinde birer kez arandığı,
- İmran Köseler adına kayıtlı 312 261 13 23 numaralı aboneden... 01.01.2011 tarihinde 1 kez, Ali Yağcı 04.02.2011 tarihinde 1 kez, Nazmi Çatak 05.04.2011 tarihinde 2 kez, Abdi Cengiz 22.04.2011 tarihinde 3 kez, sanık 12.07.2011 tarihinde 1 kez (...-Görüşme süresi “67 sn.”), İbrahim Kurt 02.07.2012 ve 07.09.2012 tarihlerinde birer kez, Nazmi Çatak 13.01.2013, 19.02.2013, 15.06.2013 tarihlerinde birer kez, Refik Sarıoğlu 21.06.2013 tarihinde 1 kez, Nazmi Çatak 12-13.10.2013 tarihinde birer kez, Bedrettin Işıldak 26.10.2013 tarihinde 1 kez, Nazmi Çatak 13.11.2013 tarihinde 2 kez, İbrahim Kurt 29.11.2013 tarihinde 3 kez, Bedrettin Işıldak 29.11.2013 tarihinde 1 kez, 02.12.2013 tarihinde Nazmi Çatak 1 kez, Bedrettin Işıldak 13-27.12.2013 tarihinde birer kez, Nazmi Çatak 07-14.01.2014 tarihlerinde birer kez, Bedrettin Işıldak 31.01.2014, 21.02.2014, 07.03.2014 tarihlerinde birer kez, İbrahim Kurt 12-25.04.2014 tarihlerinde birer kez, 16.10.2014 tarihinde Okay Koçak 1 kez, 02.01.2015 tarihinde... 1 kez, 27.02.2015 tarihinde İbrahim Kurt 1 kez, 01.10.2015, 27.11.2015, 31.12.2015, 12.01.2016 tarihlerinde... birer kez, 14.03.2017 tarihinde Mehmet Özkan 1 kez arandığı,
- Metin Eğri adına kayıtlı 312 261 19 02 numaralı aboneden Bedrettin Işıldak 12.02.2011 tarihinde 2 kez, 07.05.2011 tarihinde 1 kez, ...03-18.04.2011 tarihlerinde birer kez, Vahit Bektaş 18.08.2012 tarihinde 1 kez, Mustafa Akkuş 27.08.2012 tarihinde 1 kez, Mah... Kış 17.09.2012 tarihinde 1 kez, sanık 23.09.2012 tarihinde 1 kez (...-Görüşme süresi “13 sn.”) arandığı,
- Selçuk Başutku adına kayıtlı 312 215 10 56 numaralı aboneden ... 16.11.2011 tarihinde 1 kez,... 17.07.2012 tarihinde 1 kez,... 19.07.2012 tarihinde 1 kez, Mah... Kış 06.02.2013 tarihinde 1 kez, Yunus Çetin 13.04.2013 tarihinde 2 kez, ... 23.06.2013 tarihinde 2 kez, Ertuğrul Arslanoğlu 29.07.2013 tarihinde 1 kez, 25.08.2014 tarihinde 2 kez, Nazmi Çatak 18.01.2014 tarihinde 1 kez, sanık 18.01.2014 tarihinde 2 kez (0506 314 91 24-0505 353 53 97-Görüşme süresi “0-56 sn.”),... 23.03.2015 tarihinde 1 kez, 11.05.2015 tarihinde 2 kez arandığı,
- Ayrıca Murat Sevindi adına kayıtlı 312 319 35 46 numaralı aboneden sanığın 13-24-25.09.2013 tarihlerinde birer kez (...-Görüşme süresi “91-101-49 sn.”) arandığı, Yıldırım Kardeşler adına kayıtlı 312 362 46 35 numaralı aboneden sanığın 27.01.2012 tarihinde bir kez (...-Görüşme süresi “58 sn.”) arandığı, Mehmet Demir adına kayıtlı 312 323 15 49 numaralı aboneden sanığın 15.02.2013 ve 28.11.2013 tarihlerinde birer kez (...-Görüşme süresi “34-58 sn.”),... ise 20.12.2014 tarihinde 1 kez arandığı, Remzi Şahin adına kayıtlı 312 483 30 43 numaralı aboneden sanığın 03.12.2011 tarihinde 1 kez (...-Görüşme süresi “37 sn.”) arandığı,
Asya Emeklilik ve Hayat AŞ’nin 02.02.2017 tarihli yazısına göre; sanığın şirketlerinde müşteri kaydının bulunmadığı,
Yargıtay Birinci Başkanlığının 26.07.2017 tarihli yazısına göre; sanığın adresinin .../..., kullandığı GSM hattının ..., e-mailin ise yr34665@yargitay.gov.tr olduğu,
Krea İçerik Hizmetleri ve Prodüksiyon AŞ’nin 19.02.2018, Demirören TV Digital Platform İşletmeciliği AŞ’nin 11.07.2019-08.08.2019 ve Türk Telekom’un 17.05.2018 tarihli yazılarına göre; sanık adına Digitürk, Tivibu ve D-Smart aboneliği bulunmadığı,
Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından 21.10.2017 tarihinde düzenlenen açık kaynak araştırma raporuna göre; sanığın facebook.com ve twitter.com sitelerinde herkese açık kendisinin kullandığı değerlendirilen hesabının tespit edilemediği,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2018/6 esas sayılı dosyasında ... hakkında yapılan yargılama sırasında alınan 23.10.2018 tarihli bilirkişi ek kurul raporu ve ekinde yer alan belgelere göre; sanığın sivil imam olarak tabir edilen şahıslardan, Nurullah Tavlaşoğlu ile 02.09.2014 tarihinde 16.55-17.14 saatleri arasında Bağcılar/..., Mustafa Aksu ile 02.09.2014 tarihinde 19.32-19.42 saatleri arasında İkitelli Küçükçekmece/..., Hacı Uzdil ile 05.09.2014 tarihinde 18.04-18.27 saatleri arasında Mecidiyeköy Şişli/... ve Osman Sayın ile 19.09.2014 tarihinde 17.41-17.59 saatleri arasında Fikirtepe Kadıköy/..., sanığın yüksek yargı eski üyelerinden, Mah... Akkoyun ile 06.09.2014, 07.09.2014, 19.09.2014, 20.09.2014, 26.09.2014, 27.09.2014, 28.09.2014, 06.10.2014, 11.10.2014 ve 18.10.2014 tarihlerinde Hayırlıel Ticaret Ataşehir/..., 07.09.2014, 08.09.2014, 11.10.2014 ve 18.10.2014 tarihlerinde Ağaoğlu My Office Ataşehir/..., 19.09.2014, 20.09.2014, 28.09.2014, 06.10.2014, 08.10.2014, 11.10.2014 ve 18.10.2014 tarihlerinde Fenerbahçe Arena Arkası, Turkcell Giydirme Ataşehir/...,... ile 13.09.2014 tarihinde Haydarpaşa Rıhtım Cad., Yapıkredi Binası Kadıköy/..., Ali Alçık ile 18.09.2014 tarihinde İzzetpaşa Mah., Ayazma Yolu Sok., No:3 ..., Zihni Doğan ile 08.09.2014, 20.09.2014, 08.10.2014, 10.10.2014 ve 11.10.2014 tarihlerinde Hayırlıel Ticaret Ataşehir/..., 11.10.2014 tarihinde Fenerbahçe Arena Arkası, Turkcell Giydirme Ataşehir/..., Hüsamettin Uğur ile 28.09.2014 tarihinde Hayırlıel Ticaret Ataşehir/..., 25.10.2014 tarihinde Şişli Ermeni Mezarlığı ... ve Rum Ortodoks Mezarlığı Mecidiyeköy Şişli/..., 25.09.2014 tarihinde Ataköy 9. Kısım ..., Süleyman Pehlivan ile 26.09.2014 tarihinde Beşiktaş İdo İskelesi Beşiktaş/..., 27.09.2014 tarihinde Beşiktaş İskele Meydanı/..., Hüseyin Güngör Babacan ile 10.10.2014 tarihinde İzzetpaşa Mah., Ayazma Yolu Sok., No:3 ... ve Esabil Saylak ile 14.10.2014 tarihinde Hacıbektaş Veli Cad., Kartal Sok., No:115, 4. Etap, 1. Kısım Başakşehir/... adreslerinde ortak baz verdiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.11.2018 tarihli ve 2295 sayılı yazısına göre; sanığın görevlendirmesi olmaksızın 20.05.2013 ile 23.05.2018 tarihleri arasında Yahya ... ve...ile Güral Sapanca W.P Hotel’de konaklama yaptığı,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2017/94 esas sayılı dosyasının 20.02.2018 tarihli 1. celse SEGBİS çözüm tutanağına göre; anılan dosyanın sanığı Günal Akyol’a bu yapıya dahil olduğu düşünülen yüksek yargı mensuplarının isimleri sayılarak bu yapıdan olup olmadıklarının sorulması üzerine Günal Akyol"un, ... için “sanırım” şeklinde cevap verdiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.07.2018 tarihli ve 1429 sayılı yazı eki ile Müflis Asya Katılım Bankası AŞ İflas İdaresinin 08.01.2018 tarihli yazısı ve ekindeki bakiye/hareket bilgisini gösterir CD’ye göre; sanığın Bank Asya’da bulunan hesaplarda 15.01.2010 ile 19.07.2012 tarihleri arasında değişik miktarlarda hesap hareketleri olduğu, Aralık 2013 sonrası dönemde hesapta 0,94 TL bulunduğu ve hesap hareketliliği bulunmadığı,
Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığınca düzenlenen 31.07.2018 tarihli rapora göre; sanığın ortağı veya yöneticisi olduğu şirkete, üyesi/kurucusu/yöneticisi olduğu dernek ya da vakfa rastlanılmadığı, sanık adına kayıtlı taşıt bulunmadığı, adına kayıtlı 2 adet gayrimenkul yevmiye kaydına rastlanıldığı, KKB kayıtlarında kredi limiti 1 TL ve açılış tarihi 22.10.2007 olan Bank Asya’dan tanımlanmış kredi bulunduğu, yine Yapı Kredi Bankası ve Vakıfbank"tan tanımlı kredilerin de olduğu, GİB kayıtlarına göre sanık tarafından kullanılan herhangi bir kredi bilgisine rastlanılmadığı, Bank Asya’da 02.08.2010 tarihinde açılıp 10.03.2011 tarihinde kapanan, 21.07.2010 tarihinde açılıp 26.01.2011 tarihinde kapanan, 22.06.2010 tarihinde açılıp 23.06.2010 tarihinde kapanan, 18.05.2010 tarihinde açılıp 22.06.2010 tarihinde kapanan, 06.05.2010 tarihinde açılıp 22.07.2011 tarihinde kapanan hesaplar ile 14.09.2007 tarihinde açılan ve rapor tarihi itibarıyla açık olan hesabın bulunduğu, Bank Asya nezdinde sanık tarafından gerçekleştirilmiş herhangi bir nakit yatırma ya da çekme işlemine rastlanılmadığı, Aralık 2013 sonrası dönemde Bank Asya nezdinde 0,94 TL bakiye bulunduğu ve hesap hareketi bulunmadığı, para transferi yaptığı kişilerden ..., Halit Kıvrıl, Nevzat Arslan,..., Sedat Yaslan, Ali İşgören, Şeref Kaya, Kerim Kırım, ...Ümit Sade, ... Kasım Karagöz, Eşref Köse, Mine Kaya, Talip Karakuş hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan dava açıldığı veya soruşturma yapıldığı, ayrıca Arabul Oto Elektronik San. ve Tic. Ltd. Şti., Baydem Kırtasiye Ltd. Şti., S.S. Bilge Dostlar Konut Yapı Kooperatifi, Tasfiye hâlinde SS Aşiyan Park Yapı Kooperatifi gibi şirket ve kooperatiflerle para transferi olduğu, sanığın annesi Hacer ...’in Bank Asya nezdinde 09.04.2015 tarihinde açılıp 10.12.2015 tarihinde kapatılan katılma hesabı ile 28.01.2014 tarihinde açılıp rapor tarihi itibarıyla açık olan gerçek kişi yurt içi hesabı bulunduğu, Aralık 2013 sonrası hesap hareketleri incelendiğinde 28.01.2014 tarihinde 800 TL yatırmak suretiyle katılım hesabı açtığı, 02.05.2014 tarihinde 2.600 TL, 950 EURO, 300 USD nakit yatırdığı ve bu tutarlar ile katılım hesabı açtığı, 09.04.2015 tarihinde 900 EURO, 1.216 USD ve 8.080 USD tutarında katılım hesabı açtığı, 10.12.2015 tarihinden sonra hesap hareketi bulunmadığı, eşi ve çocukları adına Bank Asya’da açılmış hesaba rastlanılmadığı,
10.02.2017 tarihli HTS analiz raporunda yer alan ... ...,... ve ... numaralı sanığın adına kayıtlı telefon hatlarının HTS baz analizlerine göre; sanığın, darbe teşebbüsünün gerçekleştiği 15-16.07.2016 tarihinde ... ilinde olduğu,... numaralı telefon hattına ait HTS kayıtları incelendiğinde; FETÖ/PDY şüphelisi olan çok sayıda şahısla 1 ila 164 arasında değişmek üzere telefon görüşmesi yaptığı, değişik tarihlerde FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı... Üniversitesi ile 2 kez ve ...Kargo ile 28 kez görüşme yaptığı, ... numaralı telefon hattına ait HTS kayıtları incelendiğinde; yurt dışı (uluslararası) numaralar ile değişik tarihlerde çok sayıda görüşme yaptığı, FETÖ/PDY şüphelisi olan çok sayıda şahısla 1 ila 136 arasında değişmek üzere telefon görüşmesi yaptığı, değişik tarihlerde FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı... Üniversitesi ile 12 kez görüşme yaptığı, ... numaralı telefon hattına ait HTS kayıtları incelendiğinde; FETÖ/PDY şüphelisi olan çok sayıda şahısla 1 ila 2678 arasında değişmek üzere telefon görüşmesi yaptığı, değişik tarihlerde FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı ...Kargo ile 18 kez görüşme yaptığı, yurt dışı (uluslararası) numaralar ile aynı gün üç kez görüşme yaptığı,... numaralı telefon hattına ait HTS kayıtları incelendiğinde; FETÖ/PDY şüphelisi olan çok sayıda şahısla 1 ila 957 arasında değişmek üzere telefon görüşmesi yaptığı, değişik tarihlerde FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı ... ile 1 kez görüşme yaptığı, en çok görüştüğü kişiler arasındaki FETÖ/PDY şüphelisi şahısların liste hâlinde gösterildiği, sanığın..., Ali Karagülmez, Hasan Kabadayı ve Vecdi Karanfil ile 11.08.2014 tarihinde ... ilinde, Ahmet Karadavut ve Erdal Noyan ile 16.08.2014 tarihinde ... ilinde, Zihni Doğan ve... ile 11.08.2014 tarihinde Bolu ilinde,... ve ...ile 21.08.2014 tarihinde ... ili Tire ilçesinde,...ve Erdal Noyan ile 19.08.2014 tarihinde ... ili Ayvalık ilçesinde, ... ve Bilal Karadağ ile 16.08.2014 tarihinde Düzce ilinde, Erdal Noyan, Zihni Doğan ve Ahmet Karadavut ile 16.08.2014 tarihinde Çanakkale ili Ayvacık ilçesinde, ...ve... ile 21.08.2014 tarihinde ... ili Ödemiş ilçesinde,...ve Mustafa Akarsu ile 21.08.2014 tarihinde Muğla ilinde, ...ve Halit Kıvrıl ile 20.08.2014 tarihinde ... ili Ödemiş ilçesinde,... ve Bilal Karadağ ile 11.08.2014 tarihinde Kocaeli ilinde, İbrahim Kurt ve Ahmet Karadavut ile 09.08.2014 tarihinde ... ilinde ortak baz hareketliliğinin bulunduğu, 13.11.2015-12.04.2016 tarihleri arasında sanığın Mehmet Özçelik, ... Doğan, Erkan Yılmaz, Selçuk Ayhan, Cem Saraç ve Hasan Murat Küçüközdemir isimli sivil şahıslar ve çok sayıda yüksek yargı üyesiyle ... ilinde farklı ... ve yerde ortak baz hareketliliğinin bulunduğu,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.12.2018 tarihli ve 2460 sayılı yazı ekinde gönderilen ... Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 29.12.2017 tarihli HTS analiz raporuna göre; yargı mensuplarından sorumlu sivil/mahrem yapılanmasında faaliyet gösterdiği tespit edilen “Hasan” kod isimli Hüseyin Özdemir isimli şahsın 0505 660 65 63 numaralı hat ile sanığın kullandığı ... numaralı hattı 03.06.2011 tarihinde saat 16.01.59’da arayarak 53 saniyelik görüşme yaptığı,
Cemil Küçükbaşol hakkında tanzim edilen ... Cumhuriyet Başsavcılığının 20.11.2018 tarihli ve 54682-14635 sayılı iddianamesinde yer alan ...ın ifadesinde; 15.02.2017 tarihli CİMER başvurusunu kendisinin yaptığını, hâlen Yargıtay 14. Ceza Dairesinde tetkik hâkimi olarak görev yaptığını, 2014 yılında yapılan HSYK seçim sürecinde Yargıtay 3. Hukuk Dairesinde görevli olduğunu, ihbarına konu olan Cemil Küçükbaşol’un da o tarihlerde aynı Dairede görevli olduğunu ve oda arkadaşı olduklarını, seçim sürecinden önce Yargıda Birlik için çalışan meslektaşların odalarına geldiğinde veya konu açıldığında Cemil’in Yargıda Birlik üyelerini destekler şekilde konuştuğunu ancak Daire Üyesi olan sanık ... odalarına geldiğinde ise ikisi birlikte Yargıda Birlik üyelerinin aleyhinde konuştuklarını, hatta iki farklı tarihte seçimden kısa bir süre önce ve kısa bir süre sonra çalışma odalarında bulundukları sırada yine birlik üyelerinin aleyhine konuşurken Cemil’in Yargıda Birlik bünyesinde seçime giren HSYK adaylarına ve üyelerine "bunlar dürzü" şeklinde ifade kullandığını, seçim sürecinden önceki konuşma sırasında Cemil’in "dürzü" kelimesini kullanırken odada sanık ...’in de olduğunu, konuşmanın ikisi arasında geçtiğini ve Cemil’in Yargıda Birlik bünyesinde seçime giren HSYK adaylarına isim vermeden "dürzü bunlar" dediğini, seçim sürecinde sanık ...’in kendisine ve Dairede bulunan ve Yargıda Birlik"i destekleyen meslektaşlarına, özellikle de hâkim Ahmet Serhat Kanat"a cephe aldığını, kendilerine kötü davranmaya başladığını, o tarihlerde sanık ..."e isimlerinin aralarında samimiyet bulunan Cemil Küçükbaşol tarafından verildiğini düşündüğünü, kendisiyle ilgili Yargıda Birliği desteklediğine dair sanık ..."e Cemil Küçükbaşol tarafından bilgi verildiğini ve bu şekilde kendisini fişlediklerini düşündüğünü beyan ettiği,
Yargıtay eski Üyesi...’ın Yargıtay 9. Ceza Dairesinde kendisi hakkında yapılan yargılamada sanık olarak alınan savunmasında;... Lojmanında komşuları olan ikinci grupta saydığı isimler arasında sanık ...’in de isminin olduğu, bu kişilerle ilgili olarak bu yapı ile ilgilerini bildiğini beyan ettiği,
... hakkında tanzim edilen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.02.2018 tarihli ve 24-23 sayılı iddianamesinde; “.... (460576 ID), açık kimlik bilgileri iddianame düzenleme tarihi itibarıyla henüz tespit edilemeyen (Örgütün Yargıtay yapılanması içerisinde faaliyet yürüten mensuplarını Hukuk Daireleri ve Ceza Dairelerinde çalışmalarına göre gruplandırması, ...’ın Hukuk Dairelerinde görevli örgüt mensuplarının tepe sorumlusu olması, mesaj içeriklerinde..., Tepedelen, ..., ..., Candan isimlerinin kullanılması, söz konusu ID kullanıcılarının ... ve .... ile aynı lojmanda ikamet ettiklerinin belirtilmesi, maillerin gönderildiği tarihlerde ..., ..., ...., ... ve ..."in Yargıtay’da hukuk dairelerinde görev yapmaları, ..., ...., ... ve ...’in... Lojmanlarında ikamet ediyor olmaları birlikte değerlendirildiğinde; ... (348860 ID) tarafından toplu olarak gönderilen maillerin alıcıları olan 460576 ID, 460549 ID ve 492236 ID numaralı kullanıcıların ...., ... ve ... olduğu, Hukuk Daireleri sorumlusu ...’ın daha önceden tespit edilen 348860 ID numaralı kullanıcı ..."yı H1-0mari01 yani hukuk bir, başlangıç arı, 460576 ID numaralı kullanıcı ...."ü H1-1i yani hukuk bir, birinci grup... olarak kaydetmesi ile aynı şekilde 460549 ID numaralı kullanıcıyı H1-3t yani hukuk bir, üçüncü grup tepedelen şeklinde kaydetmesi, 460549 ID’nin ByLock kullanıcı adı olan ‘altindag62’nin ..."in doğum yeri ve tarihi olan Altındağ/1962’yi çağrıştırması nedeniyle 460549 ID numaralı ByLock kullanıcısının ... olduğu, 492236 ID numaralı kullanıcının ise ... olduğu değerlendirilmiştir) 492326 ve 460549 ID numaralı kullanıcılara 28.12.2015, 01.01.2016, 08.01.2016, 21.01.2016, 09.02.2016 ve 14.02.2016 tarihlerinde göndermiş olduğu ‘Sömestri tatiline kadar ekip ve grup toplantılarına ara verildi, fakat aynı apartmanda oturan arkadaşlar görüşecek. Biz de bire bir görüşeceğiz. ... k kerim, cevşen, yakarış saatleri, takip edilmeli. günlük virtlere ve nafilelere devam. radyo dinlemeyi ihmal etmeyelim.’,
‘ev, araba ve iş yerinde ciddi temizlik yapalım. Konu:Fw: Asya (hem okundu bilgisi hem de bilgi dönüşü-acil) ...i hatırlıyorum ama kendi hesabına mı bilmiyorum teyit edelim ... a06 yazd?: Asya hakkında bize emanet edilenler için isim ve miktarları salıya kadar bildirebilir misiniz. (Yakınları vasıtasıyla yatıranları sormuyoruz.) Sormadığımız arkadaş kalmamalı.’,
‘Değerli abiler, Beslenme için: -Radyolar ...laka takip edilmeli, -Tableti olmayanlar bir büyüğümüzün, bir de risaleden olmak üzere iki kitap bulundurmalı. KK (Suat abinin meali dışında) ve cevsen ...laka olmalı’” şeklinde ifadelere yer verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.03.2019 tarihli ve 539 sayılı yazısına göre;
- FETÖ/PDY yüksek yargı yapılanmasına yönelik yapılan soruşturma sırasında ByLock veri havuzunun incelenmesinden; ...’in evinde yapılan aramada ele geçen “TİSK 2009” yazılı ajandanın sahibine ait bilgilerin yer aldığı bölümde; ByLock, ad. “g.dinç rmzn35” ibarelerinin yer aldığı, ByLock veri havuzunda kullanıcı adı "rmzn35" ibaresi ile arama yapıldığında 65551 ID numaralı ByLock hesabı tespit edilmiş olup, "g.dinç" ibaresi dikkate alındığında, bu hesabın Yargıtay eski üyesi...’e ait olabileceğinin değerlendirildiği, 65551 ID numaralı ByLock mesaj içeriklerinde; kullanıcı adının; rmzn35, şifre: bdi, 01392 olduğu, bu ID’yi ekleyen kullanıcılardan 84121 ID numaralı ByLock hesabının kullanan...’nun verdiği adın; “11” olduğu, kullanıcı adında yer alan “35” rakamının sanığın nüfusa kayıtlı olduğu il olan ... ilini, şifrede yer alan “bdi” şahsın eşinin adının baş harfi ile soyadının ilk iki harfini içerdiği, kayıtlı kullanıcıların verdikleri “11” adının şahsın Yargıtayda 25.03.2011-17.07.2016 tarihleri arasında görev yaptığı 11. Hukuk Dairesini içerdiği, FETÖ sanığı ...’in evinde ele geçen dokümanda da “g.dinç rmzn35” ibarelerinin yazılı olduğu, rehberindekilerin FETÖ sanıkları Yargıtay eski üyeleri;...ID ile ..., 84121 ID ile..., 74000 ID ile ... 176916 ID ile ...in olduğu, 65551 ID"nin, 74000 ID ile 176916 ID"lerin rehberlerinde yer aldığı hususları bir bütün olarak nazara alındığında, 65551 ID numaralı ByLock hesabının...’e ait olabileceği değerlendirildiği,
- FETÖ sanığı ...’ın; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 09.07.2018 tarihli ifadesinde; “Genelde grup sohbetleri üyelerin lojmandaki evlerinde sırasıyla yapılıyordu. Bu dönemlerde gruplar daire bazında yapılırken cemaat mensubu olan ve cemaat kontenjanından seçilmiş olan üyelerin bu toplantıya katılmamaları mümkün değildi. Herkes katılıyordu. Bu hiç değişmedi. 17-25 Aralık soruşturmasına kadar gruplar bu şekilde oluştu. Daha sonra aynı lojmanda oturanlar arasında grup oluşturuldu. Çünkü gidiş-geliş göze çarpmasın diye tedbir olarak bu yöntem geliştirildi.... lojmanlarında oturuyordum. cemaatten tanıdıklarım; ...., ... ... ...…... (Lojmanda tanıdım, onun için cemaat mensupları arkadaşımız diyorlardı.)”
- Zira örgüt sanığı Günal Akyol’un “2013 yılı yaz aylarında bizim bu yapıdaki grubumuz değişti. Yeni grubumuz;..., .......Grup sorumlumuz... idi. Sohbetler... ve ...."ün evinde yapılmaktaydı.” şeklindeki açıklamaları, ifadede isimleri anılan sanıkların tamamının... Mahallesi, Ulupınar Caddesindeki lojmanda oturduklarına ilişkin tespit, örgütün Yargıtay yapılanmasında Hukuk bölümünde; Yargıtay eski üyeleri ... (348860 ID), ... (396841 ID),...’nun (80415 ID) üst grup sorumlusu olduklarına, ... (460549 ID), ... (492326 ID), ....’ün (460576 ID) ...’ya bağlı grup sorumluları olduğuna ilişkin tespitler ile 01.03.2018 tarihli ve 2017/165 soruşturma sayılı müzekkeredeki tespitler, Yargıtay Hukuk Daireleri üst sorumlusu konumundaki ..."nın (348860 ID) grup sorumlularından .... (460576 ID) ile 07.01.2016 ve sonraki tarihli görüşmesinde yer alan “(348860 ID)---... grubu 21 ve 22..., Tepedelen grubu 23.... grubu 24... gruptaki arkadaşlara paylaştıralım...abi o dosya nerden geldi. ben gündüz sizin grup kime oy verecek göndermiştim, 2 numaraya da iletelim, ... bey bizim binada, ben görüşüp döneyim...” şeklindeki yazışma içerikleri bir bütün olarak dikkate alındığında; örgütün lojmana göre oluşturduğu gruplar ve bu kapsamda... lojman grubunda yer alanlar tespit edilmiş; Hukuk daireleri üst grup sorumlusu olan ...’ya bağlı grup sorumluları; ...’in... Mahallesi, ...blokta, ...’in aynı lojmanda 62/C blokta, ....’ün aynı lojmanda 62/B blokta oturduğu, ...in; aynı lojman 62/D blokta oturduğu, isimleri belirtilen yargı eski mensuplarının tamamının hukuk dairelerinde görev yaptıkları hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, aynı lojman grubundaki sohbet gruplarında olduğu belirlenen şahıslardan ...’in evinde ele geçen dökümanlarda ve yukarıda...’e ait olduğu değerlendirilen 65551 ID rehberinde yer alanlardan;
1- 176916 ID numaralı, kullanıcı adının; “...36”, şifre; “krs36” olan ByLock hesabının ...e ait olabileceği, kullanıcı adı; “...36” ibaresinin, baba adı ve nufusa kayıtlı olduğu ...ilinin plaka kodu olduğu, şifrede yer alan “krs36” ibaresinin ...ilinin kısaltılmış şekli ile plaka kodunu içerdiği, rehberindekilerin; 74000 ID ile ...-... lojmanı - 9. Hukuk Dairesi, 65551 ID ile... -... lojman - 11.Hukuk Dairesi olmak üzere hukuk dairelerinde görev yapan ve... lojmanlarında oturduklarının tespit edildiği, 176916 ID numaralı ByLock hesabının 65551 ID ve 74000 ID numaralı ByLock hesaplarına ait rehberlerde yer aldığının görüldüğü,
2- 74000 ID’nin Coşkun Demir’e ait olabileceğinin değerlendirildiği, şifre de yer alan “52coe52” ibaresinin nüfusa kayıtlı olduğu ... ilinin plaka kodu olup adının ilk iki harfinden oluştuğu, kayıtlı kullanıcıların şahsa adının kısaltması sayılabilecek “cşkn” adını verdikleri, rehberindekilerin; 65551 ID ile... -... lojmanları - 11. Hukuk Dairesi,...ID’nin ... -... lojmanı - 3. Hukuk Dairesi, 183169 ID ile ... -... lojmanı - 22. Hukuk Dairesi, 176916 ID’nin ... -... lojmanı - 22. Hukuk Dairesi olduğu, ...’nın ekipçi gruptan üst sorumlu olup sanık ...’in ona bağlı grup sorumlusu olduğunun görüldüğü, 74000 ID numaralı hesabın...ID, 65551 ID ve176916 ID numaralı hesapların rehberlerinde yer aldığı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.03.2018 tarihli yazısında; “FETÖ/PDY terör örgütü şüphelisi yüksek yargı mensuplarına yönelik olarak Başsavcılığımızca yürütülmekte olan soruşturma sırasında örgütün Yargıtay yapılanmasına ilişkin;
En üstte bir yargı imamı olduğu, ona bağlı bir konsey bulunduğu, Hukuk Daireleri ile Ceza Daireleri arasında ayrıma gidildiği, hukuk dairelerinden ve ceza dairelerinden sorumlu iki ayrı örgüt yöneticisi olduğu, daire genel sorumlularının altında birden fazla ara sorumlu bulunduğu, onların altında grup sorumluların bulunduğu, gruplarda sayıları değişmekle birlikte ortalama 3-5 örgüt üyesinin bulunduğu, yukarıda bahsedilen ara sorumlunun aynı ...da grup sorumlusu olarak da görev yapabildiği hususları tespit edilmiş, bu bağlamda, ByLock veri havuzu incelendiğinde:
- Hukuk daireleri genel sorumlusu olduğu bilinen ... (59344 ID) ve hukuk daireleri genel sorumlusu ile grup sorumluları arasında ara sorumlu olduğu bilinen ... (348860 ID) arasında,
- Hukuk daireleri genel sorumlusu ile grup sorumluları arasında ara sorumlu olduğu bilinen ... (348860 ID) ve hukuk daireleri grup sorumlusu olduğu bilinen .... (460576 ID) arasında,
- Hukuk daireleri genel sorumlusu olduğu bilinen ... (59344 ID) ve hukuk daireleri genel sorumlusu ile grup sorumluları arasında ara sorumlu olduğu bilinen Salih Sönmez (382087 ID) arasındaki yazışma içeriklerinde, sanık ... hakkında konuşma kayıtlarına ulaşılmış (yukarıda da ayrıntıları açıklandığı üzere örgütün Yargıtay yapılanması içerisinde faaliyet yürüten mensuplarını Hukuk Daireleri ve Ceza Dairelerinde çalışmalarına göre gruplandırması, ..."ın Hukuk Dairelerinde görevli örgüt mensuplarının tepe sorumlusu olması, mesaj içeriklerinde..., Tepedelen, ..., ..., Candan isimlerinin kullanılması, söz konusu ID kullanıcılarının ... ve .... ile aynı lojmanda ikamet ettiklerinin belirtilmesi, maillerin gönderildiği tarihlerde ..., ..., ...., ... ve ..."in Yargıtayda hukuk dairelerinde görev yapmaları, ..., ...., ... ve ..."in... lojmanlarında ikamet ediyor olmaları birlikte değerlendirildiğinde, ... (348860 ID) tarafından toplu olarak gönderilen maillerin alıcıları olan 460576 ID, 460549 ID ve 492236 ID numaralı kullanıcıların ...., ... ve ... olduğu, Hukuk Daireleri Sorumlusu ..."ın daha önceden tespit edilen 348860 ID numaralı kullanıcı ..."yı H1-0mari01 yani hukuk bir, başlangıç arı, 460576 ID numaralı kullanıcı ...."ü H1-1i yani hukuk bir, birinci grup... olarak kaydetmesi ile aynı şekilde 460549 ID numaralı kullanıcıyı H1-3t yani hukuk bir, üçüncü grup tepedelen şeklinde kaydetmesi, 460549 ID nin ByLock kullanıcı adı olan "altindag62"nin ..."in doğum yeri ve tarihi olan Altındağ/1962 yi çağrıştırması hususları birlikte değerlendirildiğinde 460549 ID numaralı ByLock kullanıcısının ... olduğu, 492236 ID numaralı kullanıcının ise ... olduğu değerlendirilmiştir.) olup, anılan bilgilere dair ByLock Tespit Tutanakları ekte gönderilmiştir.” şeklinde ifadelere yer verildiği,
Sanık hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığında tanzim edilen fezlekede örgütün sivil imamlarından olan 363824 ID ile ByLock haberleşmesi sağlayan “Nejat” kodlu... ile 59349 ID’yi kullanan Yargıtay eski üyesi ... arasında 04.12.2015 tarihinde 00.42.38"de ByLock programı ile; “abi bu davalar ile ilgili kanaatimce ayrı şu abilerden bir kısmının fikrini alsak. Müfettiş kökenli abiler.. ... 22. H.D.,...,... 18 H.D., ... 20 H.D.,... 7 H.D., ... 16 H.D., bu abilerden yararlanalım” şeklinde görüşme yapıldığı,
Anlaşılmaktadır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne mensup oldukları iddiasıyla haklarında ayrı soruşturma yürütülen bazı kişilerin kendi dosyalarında alınan savunmaları, ilgileri nedeniyle sanık hakkındaki dosyaya da gönderildiği gibi, kovuşturma aşamasında bu kişilerin bazılarının tanık sıfatıyla ifadelerinin de alındığı, bu kişilerden;
Tanık ... etkin pişmanlık kapsamında şüpheli sıfatıyla ... Cumhuriyet Başsavcılığında; sanığı ..."ya geldikten sonra tanıdığını ve kendisinin bu yapıya müzahir olduğunu duyduğunu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında;... lojmanında oturduğunu, Yargıtay Üyelerinden cemaat mensubu olduğunu bildiği kişiler arasında sanığın da bulunduğunu, istinabe olunan Mahkemede; önceki beyanlarını tekrar ettiğini, sanık ile gruplarının farklı olduğunu, sanığın yapı içerisinde olduğunu duyduğunu,
Tanık ... şüpheli sıfatıyla Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığında; ... Eğitim Merkezinde, ..., İbrahim Zengin, ..., İsmail Ademoğlu, Ahmet Kiriş’in (Stajyer evlerinde toplantılara katıldı.) Etlik’te bulunan bir evde yaklaşık 1,5 ayda bir bir araya geldiklerini, bu toplantılarda Fetullah Gülen’in kasetlerinin dinlendiğini, o ...lar kitapları olmadığını, Risalei Nur’un olmadığını, kendisinin o dili hiç anlamadığını, İsmail Ademoğlu’nun bu yapıdan koptuğunu duyduğunu, sivil vatandaş olarak gelen olmadığını çünkü sivil imamların 2011 yılından sonra sisteme girdiğini, istinabe olunan Mahkemede; 1994 yılında o ... ki adıyla Hâkim Savcı Eğitim Merkezinde hâkim savcılık eğitimi için bulunduğunu, sanık ... ile bu dönemde eğitim merkezinde birlikte eğitim gördüklerini ve 8 ay bu dönemde birlikte aynı odada kaldıklarını, eğitimi başarıyla tamamlayıp göreve başladıktan sonra kendisi ile bir temasının olmadığını, sanığın müfettişlik görevini icra ederken kendisinin görev yaptığı ... Doğubayazıt"a gezmeye geldiğini, sanıkla bir kez burada görüştüklerini, yine 2005-2011 yılında sanık Yargıtay Üyeliğine seçilince tebrik etmek amaçlı olarak sanığı aradığını, bir kere de kendisini görev yaptığı daireden ötürü şahsi olarak bir şey danışmak amacıyla aradığını, kendisi ile görüşmelerinin bunlardan ibaret olduğunu, sanığın FETÖ silahlı terör örgütüne irtibatlı veya iltisaklı olduğunu kesinlikle bilmediğini, eğitim merkezinde eğitim aldığı dönemde bir kez Etlik"te bulunan cemaate ait olduğunu bildiği eve bir gece gittiğini, o evde genelde hâkim savcı adaylığı yapan stajyerlerin kaldığını, o dönemde evinin ..."da olması ve sınava girecek olması, ayrıca başka kalacak yerinin de olmamasından dolayı bu eve gittiğini, evde eski HSK Genel Sekreter Yardımcısı...ü gördüğünü, her ne kadar Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğu ifadesinde bu evde sanık ile birlikte ..., İbrahim Zengin, İsmail Ademoğlu ve Ahmet Kiriş"i de gördüğü hususu beyana geçmiş ise de bu şekilde beyanda bulunmadığını, ifadesinin yanlış anlaşıldığını, tutanağa yanlış geçirildiğini düşündüğünü, yanlışlığın düzeltilmesini istediğini, sadece "Ahmet Abi" ve "Adnan Abi" gibi isimlerin yargı imamı olduğunu duyduğunu, bunların muhtemelen kod adı olduğunu, şu anki ifadesinin daha doğru olduğunu,
Tanık ... şüpheli sıfatıyla Savcılıkta; 2005 yılında Adalet Bakanlığı Teftiş Kuruluna geçtiğini, 2 yıl kadar Teftiş Kurulunda müfettiş olarak çalıştığını, bu dönem içerisinde Teftişte olan müfettişlerden ...., ... Yavuz Yılmaz,...,....,..., ..., ..., ... ..., ...,... ...ve sanık ..."in okul ve denetimdeki irtibatları vesilesi ile kesin olarak bu yapıdan olduklarını bildiğini, bu kişilerin Teftiş Kurulu içerisinde grup olarak hareket ettiklerini, 2005 yılı itibarıyla Teftiş Kurulu Başkanlığına müfettiş olarak geldiğinde sanık ...’in bu yapı içerisinde bulunan kişilerden olduğunu, istinabe olunan Mahkemede; daha önce verdiği ifadesini tekrar ettiğini, tanıklığına dayanak teşkil etmesi açısından bir hususu belirtmek istediğini, ifadelerinde de belirttiği üzere 1988 yılında öğrencilik döneminden başlayıp 2011 yılına kadar o ...lar kendisini cemaat olarak tanımlandıran FETÖ/PDY"nin içerisinde onların arzuladığı anlamda ve düzeyde olmasa dahi dönem dönem kısmen bulunduğunu, 2011 yılından sonra irtibatını tamamen kopardığını, 2004 yılında Cumhuriyet savcısı olarak Marmaris"te görev yaptığını, aynı ilçede hâkim olarak görev yapan ve yapı içerisinde olan ..."ın bir gün kendisine ziyaret amaçlı gelerek cemaate mensup 2 müfettişin ilçeye geldiğini söylediğini, ... ile birlikte gelen müfettişlerle tanıştığını, gelen kişilerden birinin ..., diğerinin ise Halit Kıvrıl olduğunu, sanık ... ile ilk kez Marmaris"te tanıştığını ve çay içtiklerini, daha sonra aynı gün kendilerinin ilçeden ayrıldıklarını, bunun normal bir ziyaret olduğunu, 2005 yılında müfettiş olarak Teftiş Kuruluna atandığını, sanık ... ile Marmaris"te tanıştığından teftişte de görüştüklerini, Teftiş Kurulu içerisinde kişinin oturduğu yerin ve kıdemine göre beşer veya altışar kişilik gruplar oluşturulup ayda 2 kez sohbetler düzenlendiğini, bunların çoğuna katılmamakla birlikte sistemin bu şekilde çalıştığını bildiğini, ..."da değişik birimlerde örneğin Yargıtayda, Bakanlıkta veya teftişte görev yapan örgüt üyesi kişilerin birbirlerini tanımamasının doğal olduğunu, ancak aynı birimde çalışıyorsa kesinlikle tanıyacaklarını, bu örgütün yapısının doğal sonucu olduğunu, bu anlamda sanık ... ile hiçbir müşterek sohbete katılmayıp kendisinin hangi sohbet grubuna dahil olduğu hakkında bir bilgisi olmamakla birlikte yapı içerisinde olduğunu net olarak bildiğini, çünkü belirttiği yapının sosyolojik işleyişi yanında sanıkla Marmaris"te de tanıştığını, sanık ile hiçbir denetime katılmadığını ve ortak faaliyette de bulunmadığını, 2010 yılında yapılan Anayasa refarandumu sonucu teftişin ikiye bölündüğünü, o ...ki HSYK tarafından daha pasif görev olan bakanlık teftişte görevlendirildiğini, o tarihten sonra sanığın pozisyonu hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını, 2011 yılından sonra da yapı ile ilişkisini tamamen kopardığından sanığın pozisyonunu veya yapı içerisindeki durumunu bilmediğini, ancak 2004 ve 2010 yılları arasında sanık ile aynı birimde görev yaptıklarından, sanığın yapı içerisinde olduğunu net olarak bildiğini,
Tanık ... Savcılıkta; uzun süre Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığında görev yaptığı için adli yargıdan bu yapıya müzahir olan çok sayıda kişiyi tanıdığını, bu kişilerden hatırladıkları arasında sanığın da bulunduğunu, Mahkemede; sanıkla Teftiş Kurulu Başkanlığında çalıştığı dönemden tanıştıklarını, kendisinin o dönem içinde cemaat içinde yer aldığını, bu nedenle sanığın da cemaat mensubu olduğunu bildiğini, 2011 yılı Eylül ayında cemaatten ayrıldıktan sonra sanıkla ilgili bir bilgisinin olmadığını, sanık ile aynı grupta yer almadığını,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Savcılıkta; kendisinin seçildikten sonra da Fetullah Gülen cemaati içerisinde yer almadığını, bu kişilerin sohbet toplantılarına katılmadığını, ancak 3. Hukuk Dairesi Üyesi olan ve cemaatçi olarak bildiği sanık ...’in kendisiyle birlikte 13. Hukuk Dairesinde görev yapan üyeler ..., başkan ... ve kendisini iftar yemeğine çağırdığını, kendilerinin de eşleriyle birlikte bu davete katıldıklarını, Mahkemede; 2012 yılında Yargıtay Üyeliğine seçildikten sonra sanıkla bir diyaloğunun olmadığını, önceleri sanığın kendisine selam bile vermediğini, fakat ... içinde tavırlarında bir değişiklik olduğunu, özellikle 2014 yılından sonra kendisi ile samimi olmaya başladığını, sonradan tavırlarında değişiklik olan kişilerin 2014 yılında bir internet sitesinde isimleri cemaatçi olarak yer alan kişiler olduğunun farkına vardığını, bu nedenle sanığın da cemaatçi olduğunu düşündüğünü, 2012 yılından önce seçilen 160 kişilik grubun birlikte hareket ettiğini, gerek oylarda gerekse genel kurulda ortak bir tavrın olduğunu, birlikte hareket eden bu grubun oy sıkıntısı olmadığı için kendisine de ihtiyaçlarının olmadığını, fakat 17-25 Aralık"tan sonra özellikle bu gruptan olanların kendi yanlarına insanları çekmeye çalıştıklarını, tavır değişikliğindeki sebebin bu olduğunu düşündüğünü, sanığın kendisini iftar yemeğine davet ettiğini, ayrıca davetliler arasında o ... daire üyesi olup da şimdi 3. Hukuk Dairesi Başkanı olan ... ve eşinin ve 13. Hukuk Dairesi Başkanı ... ve iki kızının da olduğunu, normal bir iftar yemeği olduğunu, yemekte sanığın cemaatle ilgili bir konuşmasının olmadığını, Yargıtaydaki bir oylamada ya da cemaatle ilgili bir dosyada sanığın herhangi bir talebinin de olmadığını, ..."ın da tarafsız olan kişilerden biri olduğunu,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Savcılıkta; Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu zannettiğini, Mahkemede; sanıkla ilgili çok bilgisinin olmadığını, kendisine oy istemek için gittiğini, sanığın tepkili olduğundan dolayı kendisine oy vermediğini düşündüğünü, so... bir bilgisinin olmadığını, önceki ifadesini de doğruladığı,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Savcılıkta; Fetullah Gülen cemaati mensupları tarafından belirlenen listeden Yargıtay Üyeliğine seçildiğini tahmin ettiğini, Mahkemede; sanığın ..."nın evinde yapılan toplantı sonucunda cemaatçilerin listesinde adının yer aldığını hatırladığını,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında ... Cumhuriyet Başsavcılığında; sanık ile daha önce bir hukuku olmadığını, sanığın Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu zannettiğini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında; sanığın bu yapıya mensup olduğunu duyduğunu, Mahkemede; Bakanlıkta görev yaptığı dönemde sanıkla ilgili hiçbir şey duymadığını, Yargıtaya geldikten sonra da sanıkla bir hukukunun olmadığını, 2013 yılında cemaatçi olanlarla ilgili yayınlanan listede sanığın da ismini gördüğünü, ceza evinde bir süre sanıkla birlikte kaldıklarını, bu süre içinde sanıkla ilgili kendisinde cemaatten olduğu yolunda bir intiba oluşmadığını, önceki ifadelerinde sanığın cemaat mensubu olduğuna ilişkin zannın temelinin yayınlanan listede isminin yer alması olduğunu,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Savcılıkta; 2008 yılında Danıştay Üyesi seçildiğini, 2011 yılında yapılan HSK Üyeliği seçimlerinde Adalet Akademisi kontenjanından asıl üye seçildikten sonra HSK Başkan Vekilliği ve 3. Daire Başkanlığı yaptığını, 2010 yılında HSK Üyeleri belirlendikten sonra dönemin Adalet Bakanı...ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı..."ın kendisine yeni kanun hazırlığı olduğunu, en az elli Danıştay Üyesi ile yüz elli Yargıtay Üyesi seçiminin yapılacağını söyleyip hazırlık yapmalarını istediğini, bu hususu HSK Genel Kurulunda dile getirdikten sonra dönemin HSK Genel Sekreteri ..."nın kendilerini evine yemeğe çağırdığını, bu yemekte Yargıtay ve Danıştay Üyesi seçilecek kişilerin belirlenmesi için çalışma yapılacağını bildiklerini, bu amaçla o dönem HSK Üyeleri olan ..., ...e, ... ...,... .... ...,... ... ve kendisinin ..."nın evine gittiklerini, evde kendileri dışında o dönem Yargıtay Tetkik Hâkimi ve Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını bildiği...,.... ve... ile HSK Genel Sekreter Yardımcıları ... ve...ün de olduğunu gördüklerini, konu itibarıyla tetkik hâkimlerinin bu evde bulunmalarının uygun olmadığını söylediğini, hatta ... ile ..."in de bu konuyu dile getirdiklerini, bu konuşmalardan sonra ...e"nin “bu arkadaşlar Yargıtay"ı en iyi bilen arkadaşlar, bu nedenle çağırdık” dediğini, ancak bu hareketi Fetullah Gülen cemaatinin kendilerine emrivaki olarak yaptıklarını anladıklarını, bu evde aslında Fetullah Gülen cemaati mensubu olan HSK üyeleri ve o yemeğe katılan diğer hâkimlerin belirleyeceği isimler için toplandıklarını, daha doğrusu cemaat mensuplarının kimleri istediğini bu şekilde öğreneceklerini, yemek yendikten sonra ..."nın evinde kurulan projektör ile Yargıtay ve Danıştay Üyesi olabilecek kanuni şartlara sahip hâkim ve Cumhuriyet savcılarının listesinin yansıtıldığını, bu yansıtmadan önce ..."un söz alarak “Arkadaşlar isimler belirlendikten sonra kesinlikle sayılmayacak, bu belirleyeceğiniz isimleri ben Bakan bey ve Müsteşar bey karşısında savunacağız” dediğini, hatta Yargıtay Tetkik Hâkimlerinin isimleri geçtiğinde kendilerinin ve ..."in hiç konuşmayacağını ancak sakıncalı olanları da belirteceğini ifade ettiğini, Yargıtay Tetkik Hâkimlerinin ismi geçince evde bulunan cemaat mensubu tetkik hâkimleri ile HSK Üyelerinin bu kişi hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirttiklerini ancak olumlu görüş belirttiklerinin hep cemaat mensubu olduklarını da gördüğünü, cemaat mensubu olmayan ancak seçtirmek istediklerini anladığı tetkik hâkimleri hakkında da olumlu konuştuklarını, bu şekilde hâkim ve Cumhuriyet savcıları belirledikten sonra, cemaat mensubu olan HSK Üyelerinin belirlenen kişilerin kaç kişi olduğunu saymak istediklerini ancak ..., kendisi ve ..."in sayılmaması gerektiğini ve bu şekilde anlaştıklarını belirttiklerini, belirlenen isimlerin Fetullah Gülen cemaatinin istediği isimler olduğunu bu şekilde öğrendiklerini, karşı çıkmalarına rağmen belirlenen kişilerin sayıldığında sayının seksen civarında olduğunun anlaşıldığını, bunun üzerine toplantıda bulunan ve cemaat mensubu olan..., ... ve ... ile HSK Üyesi ...nun evin holüne doğru gidip yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiklerini, ...nun kendilerine “Hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140"tan aşağı razı olmaması gerekiyor” şeklinde söylediğini, ..., ... ve kendisinin buna karşı çıktıklarını ve “Hoca efendi bu sayıya niye karışıyor, okullara baksın” dediğini, ancak bu sözüne ...nun sert bir şekilde cevap verdiğini ve tartışma başladığını, hatta ...in kapıyı çarparak evi terk ettiğini, belirlenen kişilerin listesinin ..."da kaldığını, bunun üzerine evden ayrıldıklarını, bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca Yargıtay Tetkik Hâkimleri olmaksızın aynı ekiple yaklaşık iki ay boyunca bu isimleri belirlemek için bir araya geldiklerini, bu toplantılara Fetullah Gülen cemaati mensubu olmayan....,...,.... ...., ...ve Zeynep Nilgün Hacımah...oğlu"nu çağırmadıklarını, iki ay boyunca yaptıkları toplantılardan sonuç alamayınca ... ve ..."le birlikte Müsteşar..."ın yanına gittiklerini, ona cemaatten en az yüz kırk kişinin Yargıtay Üyesi olmasını istediklerini, Danıştay"a ise 37 bin sicillilerin üye yapılmasını istediklerini belirtip cemaat mensubu olmayan HSK Üyeleri ile ..."nu yanlarına alarak kendi istedikleri kişileri seçebileceklerini ve bu şekilde objektif bir seçim yapabileceklerini, onlara da makul bir sayı vereceklerini belirttiklerini,..."ın kendilerine anlaşmalarını söylemesi üzerine Fetullah Gülen cemaatinin Yargıtayda seksen kişiye bile razı olmadığını, en az yüz kırk kişi istediğini ifade ettiklerini,..."ın bu konuşmalara rağmen “Ortaklığı baştan bozamayız, önümüzde dört yıl var, anlaşın” dediğini, bu konuşma üzerine zor durumda kaldıklarını, hatta Fetullah Gülen cemaati mensubu HSK Üyelerinin de toplantıya çağrılmayan diğer HSK Üyelerini yakın markaja alıp bu şekilde istedikleri kişileri seçtirmek gayretinde olduklarını öğrendiklerini, bu görüşmelerden sonra Fetullah Gülen cemaati mensubu HSK Üyeleriyle tekrar bir araya geldiklerini, yaptıkları konuşmalar sonucu onların yüz sekiz üyeye razı olduklarını, bu konuşmadan sonra aralarında dönemin cemaat mensubu olmayan diğer HSK Üyeleri....,...,..."in de bulunduğu üyelerle birlikte Hâkimevinde bir araya geldiklerini, üç defa yapılan bu toplantılarda...,...,... ve ...ın, Yargıtay ve Danıştay Üyesi olmasını istedikleri isimlerin bir çoğunun Fetullah Gülen cemaatinin çok istediği isimlerle örtüştüğünü, cemaat mensuplarının bu kişilerle temasa geçip kendi isimlerini buraya da yazdırdıklarını hayretle gördüğünü, bu toplantılarda da sayıyı Yargıtay için yüz altmışa, Danıştay için elli dörde indiremediklerini, cemaatin belirlediği isimlerde Yargıtay için yüz sekiz kişinin aynen kaldığını, kendileri ve diğer üyelerin belirlediği bazı isimler de listeye girince sayının yüz seksene çıktığını, ancak resmi seçim sonucu cemaatin daha önce belirlediği yüz sekiz adaydan yüz yedi kişinin Yargıtay Üyesi seçildiğini, Danıştay"da ise cemaatin belirlediği tüm adayların seçildiğini, Danıştay"ın sayısını tam hatırlamadığını, Mahkemede; sanık ..."i gıyaben tanıdığını, HSYK"da görev yaptığı dönemde Yargıtay üyeliği seçimi ile ilgili HSYK Genel Sekreterinin daveti üzerine onun evinde bir toplantı yaptıklarını, hazırlanan 350 - 400 kişilik listede sanığın da yer aldığını, sanığın bu listenin içinden Yargıtay üyeliğine seçildiğini,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Savcılıkta; HSK Üyesi seçildikten sonra bir akşam HSK eski Genel Sekreteri ..."nın kendilerini evine çağırdığını, ..."nın evine ... ve ..."yle birlikte gittiklerini, yemekten sonra Yargıtay Üyelerinin seçimiyle ilgili ön çalışma yapmak amacıyla bu eve gittiklerini önceden bildiğini, gittiklerinde HSK eski Üyeleri ...e, ... ...,... .... ...."yla birlikte HSK eski Genel Sekreter Yardımcıları ... ile ...ve o dönemde Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olan... ile Yargıtay Tetkik Hâkimleri olan ... ve..."nin de evde olduklarını gördüğünü, kendileri dışında Yargıtay"dan da bu kişilerin gelmesinden hoşlanmadığını, bu hususu dile getirdiğinde oradakilerin Yargıtay"ı en iyi bu kişilerin bildiğini, bu nedenle Yargıtay"dan seçecekleri kişiler için bilgi vermeleri amacıyla çağırdıklarını dile getirdiklerini, yemekten sonra eve projektör kurulduğunu gördüğünü, ..."nın kendisine "arkadaşlar 350-400 isim belirlemişler" dediğini, bu isimlerin Kurul Üyelerinin belirlediği isimler olduğunu zannettiğini, ama ilerleyen aşamada Fetullah Gülen cemaati mensuplarının çıkardığı isimler olduğunu anladığını, konuşmalar sırasında ...n başını çektiği Yargıtay Üyelerinin Yargıtay"da meydana getirdiği yapıyı kırmak için bir seçim yapılacağını, bu seçim nedeniyle seçilecek kişilerin birlikte hareket etmesi gerektiğinden bahisle mümkünse seçilecek 160 kişinin kendi belirledikleri kişiler arasından seçilmesini söylediklerini, ancak onlara bunun mümkün olmadığını, diğer Kurul Üyeleriyle birlikte Bakan ve Müsteşar ile kendilerinin de taleplerinin olacağını belirttiklerini, hatta "burada belirlenecek isimleri saymayalım, bu nedenle sayı pazarlığı yapmayalım" dediğini, evde bulunan dönemin HSK üyeleri ...e, ... ...,... .... Ahmet Kaya ve ..."nun Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Savcısı... ile Tetkik Hâkimleri ... ve..."nin de o günkü sunum ve tavırlarından aynı cemaatin mensubu olduklarını anladığını, hazırlanan isimler arasında kürsüde görev yapan hâkim ve Cumhuriyet savcılarıyla birlikte, ağırlığının Yargıtay"da görev yapan Cumhuriyet Savcıları ile Tetkik Hâkimleri olduklarını gördüğünü, bu isimler duvara yansıtıldığında, istedikleri kişiler konusunda yoğun bir övgü geldiğini, istemedikleri kişiler için de herhangi bir övgüden söz edilmediğini, sadece bir kaç kişinin bu kişiler için konuştuklarını, bu yansı sırasında seçilmelerini istedikleri ve övdükleri kişilerin Fetullah Gülen cemaati mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcıları olduklarını anlamaya başladıklarını, çünkü tüm listenin bu kişilerden oluşmadığını, ancak seçilmesini istediklerinin kendi cemaatlerinden olduklarını anladıklarını, isim belirlemede Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu belirttiği Kurul Üyelerinin de sürece dahil olup onların da görüşlerini belirttiklerini, isimler belirlendikten sonra Fetullah Gülen cemaati mensubu olan üyelerin, bu isimlerin sayısını belirlemek istediklerini, ancak onlara sayı konuşulmayacağını söyleyip "bu nereden çıktı?" diye sorduğunu, belirlenen isimleri sayınca rakamın 80 civarında olduğunu, bu sırada Ahmet Berberoğlu ile birlikte... ve ..."nın salonun dışına çıkıp bir kaç dakika sonra geri geldiklerini, ...nun orada bulunan kişilere hitaben "Bu konu hoca efendiyle konuşulmuş ve 140 denmiş, benim açımdan konu kapanmıştır, bu listede en az 140 kişi olacak" diye söz sarf ettiğini, bu toplantının ertesi günü ..., ... ve kendisinin, Müsteşar..."la görüşmek için Hâkimevi’ne gidip ona durumu anlattıklarını, bu görüşmenin sonunda Müsteşarın gidip uzlaşmalarını kendilerine söylediğini, bunun üzerine yeniden görüşmelere başladıklarını, iki kez daha aynı üyelerle Hâkimevi’nde ve..."nin evinde toplandıklarını,..."nin evindeki toplantıya Fetullah Gülen cemaati mensupları olan dönemin HSK Üyeleri ...e, ..., .... ...,... ... ile birlikte ... ve kendisinin de katıldıklarını, o dönemde HSK Genel Sekreteri olan ... ile Genel Sekreter Yardımcıları olan ... ve ...ile Yargıtay"dan gelen...,....ve..."nin de olduğunu, bu evde toplanmalarının amacının; Yargıtay"a seçilecek Fetullah Gülen cemaati mensuplarının isimlerinin belirlenmesi olduğunu, buradaki toplantıda 140 sayısı konusunda diretilmediğini, ancak en az 120 kişi olmasının istendiğini, daha önce belirledikleri 80"e yakın isim dışında bazı isimlerin de dile getirilmeye başlandığını, seçilmeleri hâlinde yaşanacak sıkıntıları dile getirdiğini, buna rağmen bu kişilerde ısrar edilerek isimlerin listeye yazılmasının istenildiğini, bu konuşmalardan sonra kendilerinin ve yüksek yargı üyeleri dışında Kurul Üyelerince verilen isimlerin görüşülmesini istediğini, bu görüşme esnasında bazı isimlere Fetullah Gülen cemaati mensuplarınca itirazlar gelmeye başladığını, bu kişileri üçüncü seçimde çok ısrar ettiği için seçtirebildiğini, kendilerinin de belirledikleri isimlerle sayının 180"in üzerine çıktığını, bu sayı ortaya çıkınca Fetullah Gülen cemaati mensuplarının kendi sayılarını 108"e kadar indirdiklerini, ardından kendilerinin de belli bir sayıya kadar indiklerini, Yargıtay ve Danıştay Üyelerini belirlemek için yaptıkları toplantılar sonrasında isimleri netleştirdiklerini, resmi oylama ile bu kesinleştirme toplantısı arasında yaklaşık on gün geçtiğini, cemaat mensuplarının kendilerinin seçtirmedikleri ve kontenjanlarına almadıkları cemaat mensubu olmayan diğer yargı mensuplarına ulaşıp kendilerini seçtireceklerini belirtip yanlarına aldıklarını ve bu şekilde güçlü olduklarını göstermek istediklerini sonradan öğrendiğini, cemaat mensuplarının kendi kontenjanlarından seçilen kişilere ise bu durumu çok önceden bildirdiklerini bildiğini, sanığın Fetullah Gülen cemaat mensuplarının listesinde ve onların isteği üzerine seçildiğini, Mahkemede; sanığın Adalet Başmüfettişi olarak çalıştığını, örgüt üyeliğine ilişkin so... bir bilgi sahibi olmadığını, sadece seçilme şekliyle ilgili daha önceki dosyalarda beyanda bulunduğu gibi sanığın da ..."nın evinde yapılan çalışma sırasında 350 kişilik listede isminin yer aldığını, yanlış hatırlamıyorsa ilk 80 kişinin arasında sanığın da bulunduğunu, Bakanlıkta ya da HSYK"da çalışıp da seçilenler arasında sadece ...nın kendilerinin isteği ile listeye girdiğini, diğerlerinin ve sanık ..."in de dolayısıyla cemaat mensuplarının önerdiği isimlerden biri olduğunu, daha sonra hem ilk derece mahkemelerinde hem Yargıtayda yaşanan bazı hukuksuzluklar sebebiyle Yargıtayda cemaatçi olmayanların birbirlerini tanıması amacıyla 2013 yılında düzenledikleri yemeklere sanığın hem seçilme şekli itibarıyla hem de Yargıtaydakilerden gelen bilgiler çerçevesinde cemaate yakın olması nedeniyle davet etmediklerini, bu yemeklerin düzenlenmesinin sebebinin özellikle Yargıtayla ilgili ..."da bazı avukatlık bürolarında ""Yargıtayda bizim arkadaşlarımız var. Bizim ağabeylerimiz var istediğimiz kararları çıkarabiliriz"" gibi konuşmalar olup bu şekilde vekaletler alındığı, ..."dan bazı avukatların ..."ya bürolarını taşıdıkları bu şekilde iş alınmaya başlandığı yolunda şikâyetler olduğunu, Yargıtayda Genel Sekreterlik altındaki kadroların, genel sekreter yardımcıları, idari personel, memurların tamamının cemaat mensuplarından oluştuğu, cemaatin bütün kararlara etkili olduğu yine Yargıtaydaki daire başkanlığı seçimlerinde seçimle gelinen görevlerde kimlerin geleceğinin cemaat mensuplarınca belirlendiği ve bunu cemaat mensubu olmayanlara bu şekilde dikte ettikleri ve bunu yaparken de cemaat mensubu olmayanları ikna edebilmek için kendisinin, ..."in, ..."nin isimlerinin kullanıldığını, yine bazı davaların takip edildiğine dair şikâyetlerin olduğunu, bunun üzerine cemaatten olmayanların birbirlerini tanıması için yemeklerin organize edildiğini, so... olarak sanığın örgüt bağlantısına ilişkin bir bilgi sahibi olmadığını ama seçilmesinin bu şekilde olduğunu, cemaat mensuplarının kontenjanından seçildiğini,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Savcılıkta; ifade tarihi itibarıyla Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri ve Başbakanlık Danışmanı olarak görev yaptığını, 2010 yılında HSK Üyesi seçildiğini ve bir yıl görev yaptıktan sonra Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına atandığını, HSK 2. Dairesinde Üye olarak görev yapmaktayken Yargıtayda 160, Danıştayda 50 civarında yeni Üye seçilmesi gündeme geldiğinde dönemin HSK Genel Sekreteri olan ..."nın kendisini arayarak seçimlerle ilgili bir ön görüşme yapmak için akşama kendi evinde yapılacak olan yemekli toplantıya davet ettiğini, bu toplantıya geç bir saatte katıldığını, geldiğinde evde bulunanların bir yansıtma cihazıyla duvara yansıttıkları isimleri değerlendirdiklerini, hatırladığı kadarıyla evde örgüt mensubu olan dönemin HSK Üyeleri, ... ve ..."nin, dönemin Genel Sekreteri ... ile Genel Sekreter Yardımcısı ... ve genel sekreterlikten bir iki kişinin daha olduğunu, ..."nın “Üyelik için düşündüğümüz arkadaşlara geçelim mi?” diye sorduğunu, ..."un önce itiraz ettiğini, ancak daha sonra tahminen kimleri öne süreceklerini öğrenmek istediğinden “Geçelim ama herhangi bir sayı vs. konuşmayalım.” dediğini, bunun üzerine daha önceden hazırlamış oldukları anlaşılan listeyi yansıtmaya başladıklarını, ..."un notlar aldığını, adli yargı için hazırladıkları liste bitince listede kaç kişinin olduğu üzerine konuşma yapıldığını, ..."un listeyi saydıktan sonra “Bu gösterdiğiniz isimlerin içinden benim olabileceğini düşündüğüm 80 kişi var. Bunları da daha sonra birlikte değerlendiririz.” dediğini, bunun üzerine orada bulunanların bundan rahatsız olduklarını, sonradan onların niyetinin farklı olduğunu ve örgüt lideri Fetullah Gülen"den örgüt mensubu olan en az 140 kişinin seçilmesi gerektiği yönünde talimat aldıklarını anladığını, orada bulunanlara “İdari Yargıya da çalıştınız mı?” diye sorup listeyi görmek istediğini, önce 32000 ve 33000 sicillilerden başladıklarını, 32000 ve 33000 sicilli çok fazla örgüt mensubu olmadığını, o yüzden idari yargıda kolay uzlaşılacağını düşündüğünü, fakat 32000 ve 33000 sicilliler bitince birden 37000 sicilli kişilere geçtiklerini, böyle olunca “37000"liler nereden çıktı?” diye itiraz ettiğini, Danıştaya üye seçileceklerin sicilleriyle ilgili görüşmelerin uzadığını, konuyu görüşmek amacıyla sonradan ..."ın evinde buluşmayı kararlaştırdıklarını, ancak evde ... haricinde kimsenin olmadığını, ..."ın kendisine hiç kimsenin gelmeyeceğini, arkadaşlarıyla aralarında görüştüklerini, bu konunun tartışma dışı olduğunu, “Eğer 37000 sicilliler olmayacaksa biz bu işte yokuz, konu beni aşıyor, diğer arkadaşlar gelmeyecekler.” dediğini, durumu önce ... ve ..."a, daha sonra da dönemin Müsteşarına anlattığını, Müsteşarın, “Kurulda yalnızca bu arkadaşlar yok, ...laka herkesin seçtirmek istediği adaylar olacak, gidin diğer arkadaşlarla da konuşun, herkes önereceği isimleri belirlesin, sonra da bu arkadaşları ikna edin. Bu işi kırıp dökmeden hâlletmemiz gerekir.” dediğini, bu tablo üzerine HSK"da uzun süre hem diğer kişilerle hem de örgüt mensupları olan bu kişilerle görüşmeler yaptıklarını, belli bir sayı dayatmasını kabul etmeyeceklerini onlara söylediklerini, herkesin adaylarını belirlemesini ve tartışarak bir noktada buluşmaları gerektiğini ifade ettiklerini, fakat örgüt mensuplarının 37000 sicilli ısrarından vazgeçmediklerini, “Bizim fazla 32000 - 33000 sicilli arkadaşımız yok, mecburen 37000 sicillilerden seçeceğiz.” dediklerini, tahminen seçtirmek istedikleri adayları aralarında paylaştıklarını, HSK"ya yeni gelen bu yapıya mensup kişiler dışındakilerin onlar gibi geniş bir listesinin olmadığını, her birinin öncelikle seçilmesini istediği üçer beşer isim olduğunu, bu sefer yoğun bir şekilde özellikle onların da makul bildiği isimleri kendilerinden olmayan kişilere de pazarlamaya başladıklarını, dışarıdan etkileyebildikleri siyasilere, bürokratlara, Yargıtay ve Danıştay Üyelerine, bu kişilerin tanıdığı kendi arkadaşlarını refere ettirmeye başladıklarını, bu şekilde sayı üzerinden yapılan tartışmanın sona erdiğini, bütün Kurul Üyelerinin bu şekilde oluşturulmuş listeye kendi önerilerini kısmen aktarmış olduklarını ve zımnî bir uzlaşmayla seçimleri yaptıklarını, sonradan saydıklarında adli yargıda ilk etapta 100 - 110 arası cemaat mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısının seçilmiş olduğunu gördüklerini, rakamı o ... için çok net olarak verememesinin nedeninin, sonradan örgütle beraber hareket ettiğini gördükleri 10-15 hâkim ve Cumhuriyet savcısı üzerinde kendi aralarında da bu kişilerin örgütten olup olmadıkları hususunda ihtilaf bulunduğunu, çünkü bazı kişilerin örgüt mensuplarıyla çok kısmi ve sınırlı ilişkileri olduğunu, ancak Yargıtaya geldikten sonra özellikle “Sizi biz seçtirdik.” kozunu kullanarak bu ilişkilerini sıklaştırdıklarını ve kendileriyle beraber hareket etmelerini sağladıklarını anladıklarını, cemaat mensuplarının uyguladıkları baskıları görünce artık bunların gerçek yüzlerini ve niyetlerini büyük ölçüde anladığını, bu kişilerle olan ilişkilerinin 2010 yılından sonra azaldığını, 2012 yılından sonra da bir mücadeleye dönüştüğünü, özellikle 2011 yılındaki Yargıtay ve Danıştay Üyeliği seçimlerinde bu iş bir pazarlığa dönüştüğü için daha önce tanımadığı bir çok örgüt mensubunu da bu vesileyle tanıdığını, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında tanık olarak verdiği ifadesinde; hâlen Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri ve Başbakanlık Başdanışmanı olarak görev yaptığını, 1993 yılında ... İdare Mahkeme Üyesi olarak mesleğe başladığını, sonra sırasıyla 1996 yılında Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğüne Tetkik Hâkimi olarak atandığını, 2004 yılında Personel Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı, 2006 yılında Genel Müdür Yardımcısı olduğunu, 2008 yılında da Personel Genel Müdürü olarak görevlendirildiğini, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinden sonra HSK üyeliğine aday olup seçildiğini, HSK"da 1 yıl görev yaptıktan sonra 2011 yılı Ekim ayının sonunda Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına atandığını, 31.12.2013 tarihine kadar bu görevi yürüttüğünü, o tarihten beri Bakanlık Yüksek Müşaviri olup Başbakanlık Başdanışmanı olarak görev yaptığını, kendiliğinden Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek hâlen yürütülmekte olan soruşturmalar kapsamında FETÖ/PDY"nin yargı yapılanmasına ilişkin özellikle kamuoyuna yansıyan haberlerden edindiği bilgiye göre isminin bir kısım ifadelerde zikredilmesi de dikkate alındığında, geçmişte yaptığı görevler sırasında yaşadığı olaylar ve örgütün yargı içerisindeki faaliyetleri ile ilgili beyanda bulunma gereği hissettiğini, Yargıtayda 2012 yılı sonunda veya 2013 yılı Ocak ayında Yüksek Seçim Kurulu üyeliği seçimi için yapılan 3 oylamanın, cemaat mensuplarının sanki salt çoğunluğu ele geçirmiş gibi hareket ettiklerini gösterdiğini, ..."la beraber Yargıtay ve Danıştayda cemaat mensubu olmayan üyeleri cemaat mensupları ile ilgili olarak bilgilendirmeye ve yönetim işlerine müdahale edebilmeleri için kendi aralarında bir istişare mekanizması kurulması için çalışma yapmaya karar verdikten sonra ihtiyaç duyduğu ... ..."un da bilgisine başvurmak suretiyle önce Yargıtayda sonra Danıştayda cemaat mensuplarının ve diğer üyelerin sayılarının daire daire belirlenmesi amacıyla bir çalışma yaptığını, bu çalışmada Yargıtayın eski sosyal demokrat grubunu ikinci sütuna, cemaatçi üyeler ile bunların kontrolünde hareket ettiğini düşündüğü Yargıtay Başkanını üçüncü sütuna, aralarında ufak tefek ton farkları olmakla beraber birlikte hareket edebileceğini düşündüğü üyeleri de dördüncü ve beşinci sütunlara yazdığını, bu şekilde hazırlanan listeye baktığında Hukuk Dairelerinde 1, 2 ve 3. Hukuk Dairesinde 2"şer cemaat üyesi var iken, 4. Hukuk Dairesinde 6, 5. Hukuk Dairesinde 4, 6. Hukuk Dairesinde 1, 7. Hukuk Dairesinde 2, 8. Hukuk Dairesinde yine 1, 9, 10 ve 11. Hukuk Dairelerinde 2"şer, 12. Hukuk Dairesinde 4, 13. Hukuk Dairesinde 3, 14. Hukuk Dairesinde 3, 15. Hukuk Dairesinde 1, 16 ve 17. Hukuk Dairelerinde 2"şer, 18 Hukuk Dairesinde 5, 19. Hukuk Dairesinde 1, 20 ve 21. Hukuk Dairelerinde 2"şer, 22 ve 23. Hukuk Dairelerinde ise 3’er cemaat mensubu üye olmak üzere toplam 58 cemaat mensubu üye olduğunu gördüğünü, Ceza Dairelerinde ise 1, 2 ve 3. Ceza Dairelerinde 3"er, 4. Ceza Dairesinde 5, 5. Ceza Dairesinde 7, 6. Ceza Dairesinde 5, 7. Ceza Dairesinde 3, 8. Ceza Dairesinde 4, 9. Ceza Dairesinde ise 9 (bu tabloyu yaptığı sırada Başkan ...un da Balyoz Davasının temyiz incelemesinde bu yapıya mensup üyelerle birlikte hareket etmesi nedeniyle 9 yazdığını, Başkan ...u düştüğünde 8), 10. Ceza Dairesinde 5, 11. Ceza Dairesinde 6, 12. Ceza Dairesinde 4, 13. Ceza Dairesinde 7, 14. Ceza Dairesinde 6 ve 15. Ceza Dairesinde 6 üye olmak üzere toplam 75 cemaat mensubu üyenin bulunduğunu gördüğünü, bu tabloya bakıldığında 4 ve üzerinde cemaat mensubu bulunan daireleri cemaatin önemsediği düşünülürse Hukuk Dairelerinde 4, 5, 12 ve 18. Dairelere önem verdiklerinin, Ceza Dairelerinde ise 4, 5, 6, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15. Ceza Dairelerinde yoğunlaştıklarının görülmekte olduğunu, Yargıtaydaki toplam üye sayısına baktığında ise 2013 yılı itibarıyla Yargıtayda eskiden kalan kıdemli üyelerin 131, cemaat mensuplarının 133 kişi, cemaat mensupları dışında kalan ve birlikte hareket edebileceğini düşündüğü milliyetçi muhafazakar demokrat üyelerin ise 123 kişi olduğunu gördüğünü, burada da Yargıtayın 3 bloğa bölündüğünü ve blokların sayılarının birbirine yakın olduğunu, hiçbirisinin tek başına salt çoğunluğa sahip olmadığını, ancak cemaat mensuplarının hem birlikte hareket ettikleri için hem de kendilerinden olmayan üyeleri de iyi tanıdıkları ve tahlil ettikleri için organize hareket etmek ve kendilerinden olmayan üyeler üzerinde birebir çalışarak etkilemek suretiyle Yüksek Seçim Kurulu üyeliklerinde veya Daire Başkanlığı seçimlerinde salt çoğunluğa erişebildiklerini, bu duruma müdahale etmek istediklerini, hâlbuki Yargıtayda o sırada da üç ana grup olduğunu, aslında eski üyelerin de büyük oranda grup hâlinde hareket ettiklerini, o ... itibarıyla dağınık olan birbirini iyi tanımayan milliyetçi, muhafazakar ve demokrat üyelerin 123 kişi olduğunu, bu kişileri bilgilendirmek suretiyle Yargıtaydaki yönetim ve seçim işlerine müdahale etmelerini sağladıklarını, önceden tanıdığı veya bu seçimler nedeniyle kendi ifadeleriyle bu yapıya mensup olduğunu öğrendiği Yargıtay üyeleri arasında sanık ...’in de bulunduğunu, Mahkemede; sanığı personelde çalıştığı dönemden hatırladığını, sanığın Adalet Bakanlığı Teftiş Kuruluna geldiğini, cemaate yakın olduğu yolunda kendisinde bir kanaat oluştuğunu, fakat hiçbir özel ortamda bir araya gelmediklerini, sanığın 2011"de yapılan Yargıtay üyeliği seçimlerinde cemaate mensup olarak bilinen HSYK üyelerinin talebi ve ısrarı ile 160 kişilik listede ismi yer alanlardan biri olduğunu, seçimlerden sonra Yargıtay ve Danıştayda bu yapı mensuplarının organize hareket ettiği, yönetim, seçim, görevlendirme, tayin vb. işlerde yapı mensuplarından kaynaklı rahatsızlıklar oluştuğu, bazı seçimlerde ... ile birlikte kendisinin de talep ve isteği olduğu yönünde duyumları üzerine bu yapıya mensup olmayanların birbirlerini tanıması amacıyla toplantı yapmaya karar verdiklerini, çağırabilecekleri kişilerin Yargıtay listesinden değerlendirdiklerinde sanığın teftişten seçimi konusunda özellikle yapı mensupları tarafından ısrar edilen kişilerden olması nedeniyle bu bilgilendirme toplantılarına çağrılmadığını, sanıkla ilgili so... bir bilgiye sahip olmadığını, bahsettiği nedenlerden dolayı sanığın isminin istinaflarda görevlendirilmesi ile ilgili hazırladığı listede de yer aldığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık Savcılıkta; ... numaralı cep telefonunu kullandığını, hâlen adına kayıtlı olan... numaralı telefonu eşi...’in kullandığını, kızı... ve oğlu ..."in kullandığı telefon numaralarını hatırlamadığını, bu telefon numaralarının kendisi adına kayıtlı olmayabileceğini, evinde sabit telefon kullanmadığını, sosyal medya hesabının bulunduğunu, Yargıtayda görevli olması nedeniyle kurumun vermiş olduğu bir e-mail hesabının olduğunu, ... Hukuk Fakültesi mezunu olduğunu,...yurdunda kaldığını, örgüte ait herhangi bir yurtta ya da evde kalmadığını, dershaneye gitmediğini, hiçbir ... ve hiçbir şekilde örgüte himmet adı altında para toplamadığını, yardımda bulunmadığını, 15 Temmuz Cuma günü akşamı ikametinde eşi ve çocuklarıyla beraber olduğunu, örgütle hiçbir alakası olmadığını, ...n, ...ve ... isimli şahısları tanımadığını, hakkındaki soruşturmanın Yargıtay Kanunu çerçevesinde Yargıtay Başkanlığı ve ilgili kurumları tarafından yürütülmesi gerektiğini, yasada belirtilen ağır cezalık suçüstü hâli koşulunun oluşmadığını, evinde, iş yerinde ve aracında yapılan aramaların yasaya ve hukuka aykırı olduğunu,
Mahkemede ise; lehine olan hiçbir delilin toplanmadığını, yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığını, hiçbir dijital materyale el konulmadığını, ByLock yüklendiği belirtilen telefonlara el konulmadığını ve bu telefonların incelenmediğini, gözaltı ve tutuklulukta zor şartlar altında bulunduğunu, avukatla görüşmelerinin sınırlı olduğunu, terör örgütü mensuplarıyla yolunun kesişmediğini, ..."un listeden seçildiği yönündeki beyanının soyut nitelikte olduğunu ve diğer tanıklar tarafından doğrulanmadığını, bilgisi, kariyeri ve deneyimiyle Yargıtay üyeliğine seçildiğini, bilimsel kitaplar yazdığını, panel ve seminerlerde dersler verdiğini, FETÖ döneminde akademide ders vermediğini, hiçbir faaliyet ve organizasyonlarına da katılmadığını ve çağrılmadığını, fezlekede ve iddianamenin genel anlatımında yer alan herhangi bir örgüt biriminde yer almadığını, çocuklarını bu yapının okullarına, dershanelerine göndermediğini, kendisinin de gitmediğini, teftişte görev yaptığı sırada örgütün önem verdiği soruşturmalardan hiçbirinde görev almadığını, yurt dışına gezi veya eğitim amacıyla gitmediğini, HSK seçimlerinde herhangi bir çalışması olmadığını, oy istemediğini,... ile ... arasındaki ByLock yazışmalarında müfettiş kökenli kişilerin sayılmasına rağmen kendisinin isminin sayılmadığını, teftişten Yargıtaya 7 üyenin seçildiğini, 6 ismin bu yazışmada sayıldığını, ...’ın da kendisini odasına çağırıp bu yapıyla ilişkisi olmadığını araştırdığını, aday göstereceğini söylediğini, ByLock yazışmalarıyla ...’ın söylediklerinin uyuştuğunu, fezlekedeki anlatımla sonuç kısmında şahsıyla ilgili anlatımların ilgisinin kurulamayacağını, ByLock programını kullanmadığını, buna dair herhangi bir yazışmasının ve ID"sinin tespit edilmediğini, ... ile aynı dönemde kura çekmediklerini, bu hususun Resmî Gazete ile de sabit olduğunu, staj döneminin de 8 ay değil 6 ay olduğunu, beyanının tahliyeye yönelik olduğunu, ..."un beyanının tamamen soyut, akla, mantığa, belgelere aykırı, tahliye ve mesleğe dönme amaçlı olduğunu, bu şahsı tanımadığını, beyanında geçen ...’ın dinlenmesini talep ettiğini,...’ın beyanının so... olmadığını ve tahliyeye yönelik olduğunu, ...ın beyanında kendisiyle ilgili oy istediği yönünde veya başka bir so... ithamın olmadığını, denetlediği ve iyi not verdiği kişilerin şimdi kendisini yargıladığını, iddianamenin kabulünün de hukuka aykırı olduğunu, kararda gerekçe olmadığını, aleyhine isnat edilen suçu oluşturduğu ileri sürülen olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmadığını, hakkında so... herhangi bir eylem ileri sürülmediğini, isnat edilen silahlı örgüt suçlamasının gerçek dışı olduğunu, silahının bulunmadığını, itirafçıların soyut ve dayanaksız şekilde ""cemaatçi olduğunu bildiğim"", ""duydum", "zannediyorum" ve "tahmin ediyorum"" şeklindeki beyanlarının tahliye olmak amacıyla verildiğini, iddianamenin iade edilmesi gerektiğini, iddianamede lehine delillerin gösterilmediğini, iddianamenin kabulü kararından dönülemeyeceği takdir edilirse iddianamedeki eksikliklerin tamamlanması soruşturma ve kovuşturma şartının yerine getirilmesinin sağlanması için CMK’nın 223/8 maddesi gereğince durma kararı verilmesi gerektiğini, suç ve gözaltı tarihlerinde Yargıtay Üyesi olduğunu, Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinin Yargıtay üyeleri hakkında kovuşturma ve soruşturmanın nasıl yapılacağını düzenlediğini, hakkında Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinin uygulanması gerekirken suçüstü hâli gerekçesiyle genel hükümler uygulandığını, ortada suç bile olmadığı hâlde suçüstü hükmünün verildiğini, iddiaların kişisel suç olarak değerlendirilemeyeceğini, görev suçu kapsamında sayılması gerektiğini, ... Cumhuriyet Başsavcılığının evrakı, Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesi gereğince Yargıtay Birinci Başkanlık Kuruluna göndermesi gerekirken, 690 sayılı OHAL Kararnamesi"nin 2. maddesi ile ve 680 sayılı OHAL Kararnamesi’nin 685/5. maddesiyle 46. maddedeki usul değiştirilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiğini, OHAL Kararnamesi"yle Yargıtayın temel yasasında değişiklik yapılmasının, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ne açıkça aykırı olduğu gibi OHAL"in amacına da aykırı olduğunu, hakkındaki soruşturma ve kovuşturmanın Yargıtay Kanunu 46. maddeye göre şarta bağlandığını, henüz bu şartın gerçekleşmediğini, bu şartın gerçekleşmesi için CMK"nın 223/3-8 maddeleri gereğince durma kararı verilerek evrakın Yargıtay Birinci Başkanlar Kuruluna gönderilmesi gerektiğini, aksi durumun yargı bağımsızlığı, tabi hâkim ilkesine, üyelik teminatına da aykırı olduğunu ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, silahlı terör örgütü üyeliği suçunun en önemli ve zorunlu unsurlarından birinin silahlı terör örgütünün varlığının yargı kararıyla kanıtlanması olduğunu, örgütün bir çok davası ile birlikte çatı davasının yargılamasının devam ettiğini, hakkında açılan dava ile çatı davası arasında bağlantı olduğunu, bu nedenle bu davada çatı davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini, hukuki ve fiili durumun tespiti açısından ise örgüt üyesi ve yönetici olduğu iddia edilen Yargıtay üyelerinin dosyaları ile bu dosyanın birleştirilmesi gerektiğini, Yargıtay üyeliği seçimi ile ilgili yapılan toplantıya katılanların kendisi hakkında benzer ifade vermediklerini, ..."in ifadesinde belirttiği yemeğin sadece bir iftar yemeği olduğunu, fakat bunun bir örgüt faaliyetiymiş gibi anlatılmaya çalışıldığını, bu yemekle ilgili bilgilerin adı geçen şahıslardan sorulabileceğini, ...’in aleyhindeki beyanlarının hayatın olağan akışına, maddi gerçeklere, akıl ve mantık kurallarına uygun olmadığını, soyut nitelikte olduğunu ve kabul etmediğini, ...’nun kendisini tanıdığı hâlde aleyhine bir beyanı olmadığını, ... ve ...’un beyanlarının sadece zanna dayandığını, aleyhine bir beyanları olmadığını, ByLock kullandığı iddia edilen cihazın kullanıma açıldığı tarih ile ByLock yüklenme tarihi bakımından açık bir çelişki bulunduğunu, 29.08.2014 tarihinde kullanıma açılan cep telefonunda 20.08.2014 tarihinde ByLock kullanıldığının ileri sürüldüğünü, bu telefonu tahminen Ağustos ayında yurt dışından getirttiklerini, diğer telefonun ise kaydı bulunmadığına ilişkin cevap geldiğini, bu hususların çelişkili olduğunu, ByLock ile ilgili bilirkişi raporu alınmasını talep ettiğini, böyle bir programı kullanmadığını, HTS kayıtları ile CGNAT kayıtlarındaki baz bilgilerinin de çelişkili olduğunu, Avea hat üzerinden ByLock kullandığı tespit edilirken Vodafone’a geçtikten sonra kullanım gözükmediğini, bu durumun IP çakışması sebebiyle olabileceğini, BTK’dan gelmediği için HIS-CGNAT kayıtlarını kabul etmediğini, üniversite döneminde de FETÖ"nün evlerinde kalmadığını, FETÖ mensubu olduğu belirtilen üyelerin tamamının dairesinin değiştirildiği ancak kendisinin dairesinin değiştirilmediğini, mesleğe, teftişe ve üyeliğe FETÖ’nün referansıyla girmediğini, ...’nin beyanında adının geçmediği hâlde iddianamede bu hususun belirtilmediğini, ...’ın beyanlarının duyuma ilişkin olduğunu, bu şahsı tanımadığını, itirafçı beyanlarının tahmin ve duyuma dayalı, tahliye amaçlı olduğunu, çok sayıda ismin sicilleri ile birlikte hatırlanmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, FETÖ imamlarından olduğu söylenen Hüseyin Özdemir isimli kişiyi tanımadığını, 2011 yılındaki bu aramayı hatırlamadığını, bu kişinin kendisini yanlışlıkla bir defa aramış olabileceğini, 1 kez yapılan aramanın 2 kez yapıldığının belirtildiği, yargının sivil imamı olduğu öne sürülen ...ın kendisi hakkında bir teşhis veya ifadesinin bulunmadığını, iki kişi arasındaki ByLock yazışmasında geçen ""..."" adlı kişinin kendisi olmadığını, İlhan Kaya ve ... ile aynı binada oturduklarını, o binada Yargıtay üyesi olan başka ...’un bulunmadığını, ...’in kendisinin daire başkanı olduğunu, bu şahısla ilgili bilgi verdiği hususunda hiçbir delilin olmadığını, ""... Grubu"" olarak bahsedilen kişiler arasında yer almadığını, “... Grubu” ifadesinin geçtiği ByLock yazışmalarının başka bir şahsın iddianamesine de konu yapıldığını, bu hususta ...’nın dinlenmesini talep ettiğini, ...ile... arasında yapılan ByLock görüşmesindeki ...’un ...’ün oğlu olduğunu, 3. kişilerin ByLock yazışmalarının aleyhine delil kabul edilemeyeceğini, ByLock aramasında gözüken Mustafa Sayın isimli kişiyle hiçbir ilgisinin olmadığını,...’nun ByLock kullandığı tarihlerde kendisinin ByLock kullandığına dair bir iddianın olmadığını, Rana isimli bir yakını olmadığını, kendisinin olduğu iddia edilen ID numarasına ait bilgilerden yola çıkarak bu ID’yi kendisinin kullandığının iddia edilemeyeceğini, ByLock yazışmasında geçen 30 bin TL parayı verdiği iddiasını kabul etmediğini, katıldığı bir kooperatif nedeniyle faizsiz kredi çekmek için Bank Asya"ya başvurduğunu ve taksitlerini ödediğini, 2012 yılında kredi ödemelerinin bittiğini, hesabında 9 kuruş göründüğünü, bunun da kredi alabilmek için açılan banka hesabının bakiyesi olduğunu, MASAK raporunda yer alan para transferlerinin borç alışverişi olduğunu, Mustafa Kızılateş ile ilgili HSK’dan soruşturma raporlarının talep edilmesini istediğini, HTS analiz raporunu hazırlayan polis memurunun uzmanlığı ve teknik bilgisi olmadığını, HTS analiz raporunda yazılı 4 numaranın da kendi adına kayıtlı olduğunu, darbe günü ...’da olduğunu, Arabistan’dan yapılan aramaların umreye giden annesi ile yaptığı görüşmeler olduğunu, ... numaralı hattı oğlunun kullandığını, kendi adına kayıtlı hatların kendi aralarındaki görüşmeleri de FETÖ şüphelisiyle görüşmüş gibi rapora geçtiğini, HTS kayıtları ile baz çakışmalarının delil olamayacağını, adına kayıtlı cep telefonlarının 21.08.2014 tarihi itibarıyla sinyal bilgilerinin alınması ile bir baz istasyonundan aynı anda kaç telefonun sinyal vereceğine ilişkin GSM operatörlerinden bilgi alınması ve bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, son 2 yıla ilişkin HTS kayıtları istendiğinde FETÖ mensubu olmayan kişilerle daha fazla görüşme yaptığının belirleneceğini, 2014 HSYK seçimlerinde kimse için seçim çalışması yapmadığını, baz çakışması olan kişilerle buluşmadığını, bu hususun delil olarak değerlendirilemeyeceğini, hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin dosyadan çıkartılması gerektiğini, itirafçı beyanlarının hükme esas alınamayacağını içeren AİHM kararları olduğunu, tanık dinletme ve bilirkişi raporu alınmasına yönelik taleplerin reddedilmesinin ihlal sebebi olduğunu, ispat külfetinin kendisine yükletildiğini, ankesörlü aramayla ilgili yapılan tespitlerin hukuka aykırı olduğunu, yönetmeliğe göre HTS kayıtlarının 1 yıl süreyle saklanabileceğini, kayıtlardaki sıfır saniyelik bir arama verisinin karşı tarafla bir iletişim kurulmadığı için ceza hukuku anlamında aleyhine delil değerinin olamayacağını, FETÖ"nün çaldırıp kapatma gibi bir yöntemi olup olmadığının tam bilinmediğini, suç teşkil eden bir eylemi, faaliyeti olmamakla birlikte süreçte terör örgütü olduğunu öngörememesi, anlayamaması ve isminin terör listesinde yer almasından dolayı üzgün olduğunu, söz konusu örgüte üyeliğinin doğru ve sabit olmamakla birlikte aslında tamamen sosyal ve mesleki ilişkileri çerçevesinde gerçekleşen ilişkilerden dolayı böyle bir suçla yargılanması sebebiyle çok üzgün olduğunu, beraatini ve tahliyesini, yasal ve takdiri indirimlerin uygulanmasını talep ettiğini, alt sınırdan uzaklaşılmasının ve hata hükümlerinden yararlandırılmamasının adil olmayacağını,
Savunmuştur.
I- SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇU
1- Terör Kavramı, Suç Örgütü, Terör Örgütü ve Silahlı Terör Örgütü Kurma, Yönetme ve Üye Olma Suçları
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun"un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun"un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye"nin de taraf olduğu Sınır Aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi"nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu"nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK"nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK"nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur...” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı ...da bireyin, Anayasa"da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK"nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dâhilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiili birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK"nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla so...laştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun"un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa"da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
Bununla birlikte, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu tamamlayıcı bir suçtur. Bu nedenle bazı suçları işlemek için örgüt kurmanın başka ceza normları tarafından ayrıca özel olarak düzenlenmesi durumunda, ilgili suç tipinde öngörülen hükümlerin uygulanması gerekir. Buna göre soykırım ve insanlığa karşı suç için kurulmuş örgütleri kuran, yöneten ve üye olanlar hakkında TCK"nın 78. maddesi, devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla terör örgütü kuranlar, yönetenler ve üye olanlar hakkında ise TCK"nın 314. maddesi uygulanacaktır.
3713 sayılı Kanun"un "Terör örgütleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK"nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK"nın 314. maddesinde tanımlanan "Silâhlı örgüt" suçu ise;
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK"nın "Silahlı Örgüt" başlıklı 314. maddesinde; TCK"nın ikinci kitabının, dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan Devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçları işlemek için örgüt kurulması hâlinde ortada bir terör örgütünün varlığı söz konusudur. TCK"nın 314. maddesinde hüküm bulunmayan hâllerde, TCK"nın 220. maddesindeki koşullar göz önünde bulundurulacaktır (Feridun Yenisey Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 46.).
Buna göre TCK"nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için TCK"nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda gerekli koşulların yanında aşağıda gösterilen şartlar da aranmaktadır:
a) Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir. Buradaki cebir ve şiddet kullanma tabirini doğrudan kullanma şeklinde anlamlandırmak doğru olmayacaktır. Bu kavramın içine cebir veya şiddet kullanılacağına ilişkin güncel tehdidin bulunması da dâhildir.
b) Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun"un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzeni veya Devletin güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
c) Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK"nın ikinci kitabının, dördüncü kısmının dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise, silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Belirsiz sayıda suç işleme hedefi doğrultusunda kurulan silahlı terör örgütünün, 3713 sayılı Kanun"un birinci maddesinde belirtilen amaca yönelik faaliyet göstermesi örgütün varlığı için yeterli olup ayrıca amaçlanan suçları işlemesi gerekmez.
d) Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması, silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkân ve olanağına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
2- FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/sui generis bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü “gizli yaşamak, her ... korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
Talimatlar yoluyla kollektif bir şekilde mobilize olan, kamu erkinin kritik bürokratik alanları başta olmak üzere, kamusal alanı ele geçirme refleksiyle hareket eden, mülkiye, adliye, emniyet, eğitim, istihbarat ve ... içerisinde kendi özel hiyerarşisiyle illegal şekilde kadrolaşan, devletin tüm kurumlarına yerleştirdiği örgüt mensuplarıyla devlet teşkilatını kendisine hizmet eder hâle getiren ve adeta devlet içinde ayrı bir devlet yapısı oluşturan örgütün lideri Fetullah Gülen tarafından;
“Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!; bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”,
“Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır.”,
“... henüz uygun değil. Bütün dünyayı omuzlayıp taşıyabileceğimiz ...a dek, tamam olacağınız ve koşulların uygun olacağı ...a dek beklemelisiniz! Bilhassa, haber alma hususunda her ... hasım cephenin çok önünde olunmalıdır.”,
“Yani siz hâkim değilsiniz başka kuvvetler var. Bu ülkede değişik kuvvetleri hesap edecek dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki geriye adım atmayalım…”,
“Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. (…) bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. (…) sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”,
“Daima tedbirli olmalıyız, daima istişare içerisinde karar alın, ana istişare organı olan Başyüceler ne karar aldıysa onu uygulayın (Kaldı ki; Başyüceler’in lideri de kendisidir) bütün güç merkezlerine ulaşmalıyız …”,
“Bir gün bana ...’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak.” şeklinde değişik yer ve ...larda örgüt mensuplarına verilen talimatlarda gizliliğe atfedilen önem görülmektedir.
Örgüt, kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirdiği personelin aile yaşamlarına dahi müdahale ederek şahısların kiminle evleneceğine de karar vermektedir.
Örgüt, kamu kurumlarında sayısı beş kişiyi geçmeyen bir örgüt abisine bağlı hücreler şeklinde yapılanmıştır. Hücreler birbirinden haberdar değildir. Bu şekilde bir hücre açığa çıksa bile diğer hücrelerin faaliyetlerine devam ederek deşifre olmaları engellenmektedir. İçlerinde katı bir askeri disiplin hâkimdir.
Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hâkim ve önder Fetullah Gülen olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar.
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanmaya sahip FETÖ/PDY silahlı terör örgütünde, örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır.
Örgütün hiyerarşik yapılanması tabaka-kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkün ise de, dördüncü kattan sonrasındaki geçişleri önder belirlemektedir. Katlar şu şekildedir:
a) Birinci Kat (Halk Tabakası): Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmayan, bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir.
b) İkinci Kat (Sadık Tabaka): Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılan, düzenli aidat ödeyen, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
c) Üçüncü Kat (İdeolojik Örgütlenme Tabakası): Gayriresmî faaliyetlerde görev alan, örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı, çevresine propaganda yapan kişilerdir.
d) Dördüncü Kat (Teftiş Kontrol Tabakası): Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
e) Beşinci Kat (Organize Eden ve Yürüten Tabaka): Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanan ve devletteki yapıyı organize edip yürüten kişilerdir.
f) Altıncı Kat (Has Tabaka): Örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından bizzat atanan ve lider ile alt tabakaların irtibatını sağlayan, örgüt içi görev değişiklikleri yapıp azillere bakan kişilerdir.
g) Yedinci Kat (Kurmay Tabaka): Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen ve on yedi kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Örgütün deşifre olmaması ve Devletin örgüt yapısını çözmekte zorlanması için örgüt hücre tipinde yatay yapılanmaya özen göstermiştir. Hücreler genellikle en fazla beş kişiden oluşan ve bir abla veya abiye bağlı birimlerdir. Hücredeki kişi sayısı bazı kurumlarda üç, TSK gibi bazı kurumlarda ise bire birdir. Her hücreden sorumlu bir imam vardır.
FETÖ/PDY"nin asli unsuru müntesipler, ışık evi, yurtlar, okullar, dershaneler olan hizmet birimlerinde yetiştirilmektedir. Bu kurumların temel amacı bu örgüte müntesip yetiştirmektir. İlk ve öncelikli kuruluş gayesi eğitim değil, insan kaynağı sağlamaktır. Örgüte ait özel okul ve yurt gibi yerler toplantı ve himmet toplama amaçlı da kullanılmaktadır. Örgüt, elemanlarını genel olarak genç yaştaki öğrencilerden seçmekte ise de, kamu personelini de sonradan örgüte kazandırabilmektedir.
Bütün terör örgütleri gibi FETÖ/PDY de eleman bulma, buldukları elemanları örgüt amacına göre eğitme, örgütsel olarak onlara nasıl davranılması gerektiğini öğretip uygulatma üzerine kuruludur. Örgütsel bağlılığın temini bakımından; kod adı kullanma, gizlilik ve tedbir uygulanması, kişiler hakkında istihbarat toplayıp özel bilgi edinmek, sorunsuz işleyen bir emir ve rapor zincirinin varlığı, devletten ve aileden önde gelen örgüt aidiyeti, devlet hiyerarşisinde daha üstte olsa bile örgüt hiyerarşisi asıl olduğundan daha ast birinden emir alınması, hizmet kardeşliği ve örgüt içi dayanışma nedeniyle illegal olsa dahi talimatın sorgulanmaması, psikolojik tehdidin etkisiyle özgür iradenin kaybedilmesi hususları önem taşımaktadır.
Örgütten ayrılmak kural olarak mümkün değildir. Örgütsel disipline uymayan kişiler örgütten kovulma yerine pasifize edilmektedir. Bu düşüncede olan kişiler önce korkutulur, manevi baskının yanında maddi yaptırımlar da uygulanır. Tüm yaptırımlara rağmen ayrılmakta ısrar eden, itaatsizlikte devam eden kişinin örgütle ilişkisi kesilir. Örgüt bu kişiyi hain ilan ettiğinden her türlü cezalandırma metodu uygulanır.
FETÖ/PDY"nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT Başkanlığına sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de, bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Bu durum, örgüt lideri tarafından hizmet insanı başlığı altında “örgüte bağlı kişinin azimli, kararlı, hizmete karşı itaatkar, her şeyin sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere geldiğinde kendi rütbesi değil de hizmetin rütbesini ön planda tutan, hizmet içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını, canını, sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olması” şeklinde açıklanmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK"da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi şehit edilmiştir.
Söz konusu terör örgütü, nihai amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihai hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı ...da uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliği bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi, üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa"da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla, Emniyet, Jandarma teşkilatı, MİT Başkanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirildiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasa"da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmî kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında; tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK"nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanan kararlarında da belirtildiği üzere; terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY"nin gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi özellikleri de dikkate alındığında, bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 350).
a) ByLock İletişim Sistemi
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
ByLock iletişim sistemi global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dâhil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti, kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacaktır.
Kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren ByLock iletişim sistemi, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir. 2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock"un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesaj ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sistemi ... IP adresine (Internet ağına doğrudan bağlanan her cihaza verilen, numaralardan oluşan benzersiz adres) sahip sunucu üzerinde hizmet sunmaktadır. Sunucu yöneticisi, uygulamayı kullananların tespitini zorlaştırmak amacıyla ayrıca 46.166.164.176, 46.166.164.177, 46.166.164.178, 46.166.164.179, 46.166.164.180, 46.166.164.181, 46.166.164.182, 46.166.164.183 no"lu IP adreslerini de kiralamıştır.
ByLock iletişim sisteminin akıllı telefonlara yüklendikten sonra kullanılabilmesi için kullanıcı adı/kodu ve parolanın, akabinde cihaz üzerinde rastgele el hareketleriyle oluşturulan kullanıcıya özel güçlü bir kriptografik şifrenin belirlenmesi ve bu bilgilerin uygulama sunucusuna kriptolu olarak iletilmesi gerekmektedir. Bu şekilde ByLock iletişim sistemine dâhil olan kullanıcıya sistem tarafından otomatik olarak bir kullanıcı kodu (User-ID numarası) atanmaktadır.
Global ve ticari uygulamaların aksine, kullanıcıların tespitini zorlaştırmak için ByLock iletişim sistemine kayıt esnasında kullanıcıdan telefon numarası, kimlik numarası, e-posta adresi gibi kişiye ait özel bir bilgi talep edilmemekte, SMS şifre veya e-posta yoluyla doğrulama işleyişi bulunmamaktadır.
ByLock iletişim sistemi üzerinde telefon numarası veya ad-soyad bilgileri ile arama yapılarak kullanıcı eklenmesine imkân bulunmamaktadır. Diğer taraftan ByLock iletişim sisteminde benzer uygulamalarda bulunan telefon rehberindeki kişilerin uygulamaya otomatik olarak eklenmesi özelliği de bulunmamaktadır.
ByLock iletişim sisteminde kullanıcıların haberleşebilmesi için her iki tarafın önceden temin ettikleri kullanıcı adlarını ve kodlarını birbirlerine eklemeleri gerekmekte ancak bu aşamadan sonra taraflar arasında mesajlaşma başlayabilmektedir. Bu bakımdan kullanıcıların dahi istediği ... bu sistemi kullanma imkânı bulunmamaktadır. Bu kurgu sayesinde uygulama, sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân vermektedir.
ByLock iletişim sisteminde, kriptolu anlık mesajlaşma, e-posta gönderimi, ekleme yoluyla kişi listesi oluşturma, grup içi mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, görüntü veya belge gönderebilme özellikleri bulunmaktadır. Böylece kullanıcıların, örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka herhangi bir araca ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlanmıştır. Kullanıcıların tüm iletişimlerinin ByLock sunucusu üzerinden yapılması, buradaki grupların ve haberleşme içeriklerinin uygulama yöneticisinin denetim ve kontrolünde olmasını da mümkün hâle getirmiştir.
Kullanıcı tespitinin önlenmesi ve haberleşme güvenliği için alınan bir diğer güvenlik tedbiri ise, ByLock"a ait sunucu ve iletişim verilerinin, uygulama veri tabanında da kriptolu olarak saklanmasıdır.
ByLock kurgusunun aldığı önlemlerin yanı sıra, kullanıcılar da kendilerini gizlemek amacıyla birtakım önlemler almış, bu çerçevede haberleşme içeriklerinde ve uygulamadaki arkadaş listelerinde, kişilerin gerçek bilgileri yerine örgüt içindeki "kod adlarına" yer verip çok haneli parolalar belirlemişlerdir.
Türkiye’den ByLock"a erişim sağlayan kullanıcılar, kimlik bilgilerinin ve iletişimin gizlenmesi amacıyla VPN (Sanal Özel Ağ) kullanmaya zorlanmıştır.
Büyük bir kullanıcı kitlesine sahip ByLock iletişim sistemi, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi öncesinde Türk ve yabancı kamuoyu tarafından bilinmemektedir.
ByLock üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakını FETÖ/PDY mensuplarına ait örgütsel temas ve faaliyetlere ilişkindir. Bu kapsamda buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet toplantıları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, Fetullah Gülen"in talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye"yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım internet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ/PDY"ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafi temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon yapılması ihtimali olan yerlerde bulunulmaması ve bu yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin arama-tarama mesulü olarak adlandırılan kişilerce önceden temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ/PDY aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, deşifre olduğu düşünüldüğünde ByLock iletişim sisteminin kullanımına son verilip Eagle, Dingdong ve Tango gibi alternatif programlara geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması gibi örgütsel niteliği olan mesajlar gönderildiği anlaşılmıştır.
MİT Başkanlığının yasal yetkisi çerçevesinde temin ettiği ByLock veri tabanı üzerindeki incelemeler sonucunda, ByLock sunucusunun IP"lerine bağlanmaları nedeniyle sunucunun log kayıtlarında tutulan IP adreslerine ait abone bilgileri belirlenebildiği gibi ByLock sunucusunda kaydı olan kullanıcıların User-ID numaraları, kullanıcı adı ve şifre bilgileri, sisteme bağlantı tarihleri (log kayıtları), User-ID ekleyen diğer kullanıcılara ait bilgiler (roster kayıtları), ByLock kullanıcısının kurduğu ya da katıldığı gruplar, mesaj içerikleri gibi verilerin bir kısmı ya da tümünün tespiti ve çözümü de gerçekleştirilebilmektedir. Dolayısıyla, KOM Daire Başkanlığınca yürütülen çalışmalarla bir kısmı ya da tümü tespit edilen bu verilerin değerlendirilmesi sonucunda, sistem tarafından atanan User-ID numarasının gerçekte hangi kullanıcıyla eşleştirildiği ve bu kabulü sağlayan verilerin neler olduğu hususunda düzenlenen ByLock tespit ve değerlendirme tutanağında yer alan bilgiler, sisteme dâhil olduğu anlaşılan ByLock kullanıcısının gerçekte kim olduğuna ve bu kişinin terör örgütü içerisindeki hiyerarşik konumuna yönelik önemli bilgiler içerebilmektedir.
Bununla birlikte, ByLock sistemine dair yukarıda belirtilen teknik analizler ve kronolojik rapor dikkate alındığında; gerçekte ByLock sistemine (ağına) dâhil olan kişinin, Türkiye"ye ait olmayan IP"ler üzerinden ByLock sistemine bağlanması nedeniyle, ByLock IP"lerine bağlantı yaptığına dair CGNAT kayıtlarına ulaşılamayabileceği gibi KOM birimlerince ByLock sunucu verileri üzerinde yapılan incelemenin henüz sonuçlanmaması veya bu incelemelere rağmen bu kişiye ait olan verilerin kurtarılamaması - çözümlenememesi nedenleriyle User-ID numarası, kullanıcı adı, şifre, log kayıtları, roster bilgileri veya mesaj içerikleri gibi verilerin henüz tespit edile... olması ya da incelemeye rağmen tespit edilememesi de söz konusu olabilmektedir. Ancak bu durumda dahi, başka kullanıcılara ait kurtarılan - çözümlenen roster kayıtları, mesajlar vb. verilerin içeriğinin değerlendirilmesi sonucunda, ByLock programını kullandığı hâlde kendisine ait veriler henüz bulunamayan ya da çözümlenemeyen diğer kullanıcıların da kim oldukları tespit edilebilmekte, böylelikle başta kullanıcısı belli olmayan bir User-ID numarasının gerçekte kime ait olduğu da belirlenebilmektedir. Gerçek kullanıcısı bu şekilde belirlenen User-ID numaralarına ilişkin olarak da ByLock tespit ve değerlendirme tutanakları düzenlenebilmektedir.
Öte yandan, ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının düzenlenmesinden önceki bir tarihte, failin abonesi olduğu bir ADSL ya da GSM aboneliği üzerinden ByLock sistemine bağlantı yapıldığı ve sisteme kayıt yapılarak User-ID numarası alındığı belirlenmek suretiyle bir User-ID numarasının faille (abone) eşleştirilmesi de mümkündür. Kural olarak bu yöndeki tutanağa istinaden de ilgili abonenin ByLock User-ID numarası alarak sisteme dâhil olduğu anlaşılabilmektedir.
ByLock sunucusuna ait 9 adet IP adresine Türkiye IP"lerinden bağlanan abonelerin bu bağlantılarına dair internet trafik kayıtlarını içeren ve operatörler tarafından tutulan CGNAT (HIS) kayıtları ise bir çeşit üst veridir. Bu veriler; aboneye ait IP adresinin ByLock sunucusuna ait IP adreslerine bağlandığını belirlediğinden, kişinin ByLock sistemine dâhil olmuş olabileceği konusunda önemli bir emare olmakla birlikte, IP adreslerine bağlantı yapmanın ötesinde ilgili aboneye sisteme dâhil olması için User-ID numarası atanıp atanmadığı ve atanmışsa bu numaranın ne olduğu konusunda bilgi içermemektedir.
Dolayısıyla, KOM"un ByLock sunucu verileri üzerinde devam eden incelemelerinin henüz tamamlanmaması ya da incelemeye rağmen verinin kurtarılamaması – çözümlenememesi nedeniyle kişinin herhangi bir User-ID numarasıyla eşleştirilemediği hâllerde de ByLock sunucusuna ait IP"lere bağlantı yaptığının CGNAT kayıtları doğrultusunda tespit edilmesi mümkündür. Bu durumda kişinin, ByLock sistemine bağlanma yönünde bir hareketi olmakla birlikte henüz kullanıcı adı ve şifre oluşturmak suretiyle User-ID numarası almadığı, bu nedenle sisteme dâhil olmadığı ya da gerçekte User-ID numarası alıp henüz veriler üzerindeki incelemenin devam etmesi veya verilerin kurtarılamaması – çözümlenememesi nedenleriyle bu User-ID numarasının kendisiyle eşleştirilemediği anlaşılabileceği gibi ByLock sunucularına tuzak yöntemlerle (Morbeyin vb.) yönlendirilmiş olabileceği sonucuna da ulaşılabilmektedir. Bununla birlikte, ByLock kronoloji raporundan; CGNAT kayıtlarına göre ByLock sunucusuna ait IP"lere bağlantı sağladığı belirlenen GSM abonelerinden 11.480 GSM abonesinin, ByLock IP"lerine olan bağlantılarının Morbeyin uygulamalarıyla gerçekleştirildiğinin tespitine ilişkin bilgilendirme yazılarının ilgililerin soruşturma ve kovuşturma dosyalarına gönderilmiş olduğu da dikkate alınmalıdır.
Gelinen noktada, tek başına delil olarak kullanılması gerektiğinde, kişinin ByLock sistemine (ağına) dâhil olduğunun belirlenebilmesi açısından, öncelikle ByLock sunucusunda kayıtlı bir User-ID numarasının kişiyle eşleştirilmesine dair veriler içeren ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının; bu belgenin bulunmaması hâlinde de varsa sanığa ait olduğu belirlenen ByLock User-ID numarasını içerir tutanağın getirtilerek tutanaklarda yer alan veriler usulünce sanığa anlatıldıktan sonra sanık ve varsa müdafisinden diyeceklerinin sorulması gerekmektedir.
Bu itibarla, failin bilerek ve isteyerek ByLock sunucusunda kayıtlı bir User-ID aldığının belirlenmesi; ByLock sistemine dâhil olup ancak bir örgüt üyesinin sahip olabileceği gizli haberleşme imkânına kavuştuğunun, dolayısıyla en azından FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğunun kabulü için gerekli ve yeterli olacaktır. Ayrıca bu ağa dâhil olan kişilerin ağ içerisinde başka kişi ya da kişilerle yaptıkları görüşme içeriklerinin olması da aranmayacaktır. ByLock sistemine dâhil olan failler yönünden sistem içerisindeki haberleşmelerin kimlerle yapıldığının ve içeriklerinin tespiti ise ancak fail hakkında örgüt yöneticiliğinden dava açılmış olması ve failin örgüt yöneticisi olduğunun belirlenmesi açısından yol gösterici olacaktır.
b) Ardışık ve Periyodik Olarak Ankesörlü veya Sabit Telefondan Aranma
Güncel Türkçe Sözlükte ardışık “birbiri ardına gelen”, periyodik ise “süreli” anlamına gelen sıfatlardır. Buna göre ankesörlü veya sabit telefon hatlarından kısa bir ... içerisinde ve birbiri ardına gelecek şekilde birden çok kimsenin aranması “ardışık aranma”, belirli bir tarih aralığında değişik ...larda ve süreli olacak şekilde bir kimsenin aranması ise “periyodik aranma” olarak tanımlanır.
Günümüzde kişiler arası iletişimde ankesörlü (kumbarasına para, jeton ya da özel kart atılınca konuşmaya açılan telefon) veya sabit (kablolu) telefon kullanımına göre cep telefonu kullanımı daha yaygındır. Kişilerin konuşma ücreti karşılığında herkesin kullanımına açık bulunan ankesörlü veya sabit bir telefon hattından arama yapmaları cep telefonunun veya cep telefonunu kullanma imkânının bulunmaması gibi durumlarda bir hizmeti karşılamaktadır. Diğer taraftan umumun kullanımına tahsis edilmiş sabit ve ankesörlü telefon hatlarının kişinin kendisi adına kayıtlı olmaması nedeniyle kendi kimliğini gizlemesini sağlamasından dolayı bu amaçla kullanılması da mümkündür.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün gizliliğe azami derecede riayet ettiği, genellikle ayda bir kez iletişime geçilerek toplantıların gerçekleştirildiği, toplantılarda bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir problem olmadığı sürece yeniden bir aramaya ihtiyaç duyulmadığı, ihtiyaç olduğunda ise örgüt üyelerinin birbirlerine ankesörlü telefonlar, büfelerde kurulu bulunan sabit hatlar, gizli numaralar veya şehir içi hatlardan ulaşmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır.
Nitekim, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca Kara Kuvvetleri Ko...anlığında görev yapan ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem yapılanması içerisinde oldukları değerlendirilen örgüt üyelerinin tespiti amacıyla, ... ili genelinde 477 adet ankesörlü sabit telefon hattı sahiplerinin soruşturulması sırasında mahkeme kararı doğrultusunda bu hatların HTS kayıtlarının temin edildiği, bu hatlarla, haklarında aynı örgüte üye oldukları iddiasıyla ayrı soruşturma yürütülen yüksek yargı eski üyelerince kullanılan telefon hatlarına ait HTS kayıtlarının karşılaştırılarak sabit hatlarla bu kişilerin hatlarının ardışık, sistematik veya periyodik olarak aranıp aranmadığı hususunda yapılan araştırma sonucunda düzenlenen 13.09.2018 tarihli rapor ekinde bulunan şüpheli Metin Boztürk kendisi hakkında yürütülen soruşturmada müdafisi huzurunda savcılık ifadesinde; FETÖ içerisinde yer aldığını, öğretmen konumunda yaptığı toplantılarda bir sonraki toplantıyı kararlaştırdıklarını, acil durumlarda toplantıları iptal etmek veya başka konuları aktarmak için cep telefon numaralarını küçük kağıtlara kodlu olarak kaydettiklerini, son iki rakamı 99’a tamamlayacak şekilde kodladıklarını, kendi cep telefonundan asla arama yapmadığını, bu şekilde irtibat kurmanın yasak olduğunu, tedbir olarak evine olabildiğince uzak büfelerden kontörlü telefonlardan aradığını, bir büfeden sadece bir kişiyi aradığını, birkaç kişiyi arayacağı ... farklı büfeleri gezdiğini, aynı büfeden art arda arama yapılmış olmasının arayan öğretmenin tedbire uymadığını gösterdiğini, tedbirlerin kendilerine öğretildiğini, ancak uygulanıp uygulanmadığının takibinin mümkün olmadığını beyan etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin sabit telefon hatlarını ne şekilde ve hangi amaçla kullandıklarına açıklık getirmiştir.
Bu itibarla, ankesörlü veya sabit telefon hatlarından ardışık veya periyodik olarak aranan failin örgütün uyguladığı iletişimin gizliliğine ilişkin tedbir ve haberleşme yöntemi hakkında bilgi sahibi olduğu, özellikle ardışık aramalarda örgüt tedbirine aykırı bir şekilde birden fazla örgüt üyesinin kısa süre içerisinde aranmasının failin örgütsel toplantılara katılım gösterdiği, FETÖ/PDY ile arasında organik ve sıkı bir bağ olduğu, ardışık ve periyodik aranmaların hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân verdiğinden fail aleyhine bir delil olabileceği kabul edilebilir.
c) Genel Olarak Örgütün Yargı Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle ilgili olarak ülke sathında yürütülen soruşturmalarda elde edilen dijital veriler, tanık beyanları, haklarında soruşturma yürütülen kişilerin etkin pişmanlık hükümleri kapsamında verdikleri ifadelerle, örgüte ilişkin açık kaynaklara da yansıyan bilgiler doğrultusunda ve Anayasal düzende devletin üç kuvvetinden biri olan yargının işlevinden ileri gelen önemi karşısında; bu örgütün, yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetlerini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihai amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, örgüt lideri Fetullah Gülen"in açık kaynaklara da yansıyan “Orada icabında mahkemenin altını üstüne getireceksin, avucuna alacaksın, arkadaşlara diyorum ki ben "Belki bin döktüreceksin, geriye biri dönecek, 1 milyar vereceksiniz, 10 milyonluk tazminat davası alacaksınız, önemli olan mahkûm etmektir yani, avukat da kiralayacaksınız, hâkim de kiralayacaksınız... Dünyada satın alınmayacak adam yoktur. Sadece fiyatları farklıdır. Birini az fiyata birini çok fiyata alırsın” şeklindeki beyanı, yargıda kanun dışı kadrolaşma ve bu erke egemen olma hususlarında verdiği örgütsel talimatlardan biridir.
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına, fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları,
Bununla birlikte, örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajında adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yüksek yargı içerisinde de benzer şekilde bir yapılanma içerisinde hareket ettiği, bu durumun Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 03.05.2018 tarihli rapordan da anlaşıldığı, söz konusu rapora göre; örgüt mensubu Yargıtay eski üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, yüksek yargı eski üyelerinin aldıkları kod isimler dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, Yargıtay eski üyelerinin görevde bulundukları ... içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda, “H” kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, “C” kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, “0” ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu, “D” harfi ile yapılan gruplandırmanın “Danışma Heyetinde” bulunanları gösterdiği, Yargıtay Hukuk ve Ceza Daireleri genel sorumlusunun “59344 ID” numaralı ByLock hesabı kullanıcısı Yargıtay eski Üyesi ... olduğu ve bu kişinin “Danışma Heyeti” ile diğer gruplarda bulunanların irtibatını sağladığının belirtildiği,
Yine, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin bir bölümünün hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasından yapılacak seçimle belirlenmesi öngörüldüğünden, örgüt tarafından öncelikle bu seçimlerdeki, ardından da bu Kurul tarafından üyeleri belirlenen yüksek mahkemelerdeki kadrolaşmaya önem verildiği, bu doğrultuda 2010 yılındaki HSYK üyeliği seçimleri sürecinde örgüt mensuplarınca toplantı ve diğer organizasyonlar düzenlenerek hem HSYK üyeliği, hem de ardından yüksek mahkeme üyeliklerinin belirlenmesi hususunda çalışmalar yapıldığı,
Örgütsel etkinliğin ve baskının yargısal mekanizmalarda devamlılığının sağlanabilmesi açısından, bu çalışmaların 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde de hem hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca hem de yüksek yargı üyelerince yapılan seçimler açısından da sürdürüldüğü tespit edilmiştir.
3- Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olabileceği gibi, legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri; kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun doğrudan kastla işlenebildiği gözetilerek, hukuki zeminde faaliyet gösteren ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle açıkça bilinmeyen yapılara dâhil olan örgüt mensuplarından bir kısmının, oluşumun bir terör örgütü olduğunu bilmediklerini iddia etmeleri durumunda, TCK"nın 30. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hata hükmü uyarınca değerlendirme yapmak gerekecektir.
5237 sayılı TCK"nın "Hata" başlıklı 30. maddesi üç fıkra hâlinde;
"Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır." şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarihli ve 25869 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun"un 4. maddesi ile eklenen; "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz" biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.
Maddede çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
İkinci fıkra ile, kişinin suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata hâlleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için bulunduğu durum itibarıyla hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir.
Maddeye 5377 sayılı Kanun"la eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
Konumuza ilişkin olarak maddenin birinci fıkrasının daha ayrıntılı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının gerekçesinde; "Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır..." açıklamalarına yer verilmiştir.
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması hâlinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâlinin saklı olduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır.
Öğretide bu konuya ilişkin olarak; "Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi." (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, s. 522.), "Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı), müşahhas bir olayda suçun maddi unsurlarına müteallik hususlardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış bilgiyi ifade eder. Bir başka ifadeyle, faildeki müşahhas olaya ilişkin tasavvurun gerçekle bağdaşmaması hâlidir. Bu hata, suça ilişkin kastı ortadan kaldırır. Bu hata hâlinde kasten işlenmiş bir haksızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Failin bilgisi veya tasavvuru gerçeğe uysaydı; işlediği fiilin bir haksızlık teşkil etmeyeceği muhakkak olmalıdır" (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi Genel Hükümler, Seçkin, 1. Baskı, 2005, s. 421.) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK"nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK"nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihai amacını gerçekleştirmek için “mahrem alan” şeklinde örgütlenmesi ve devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre, beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dini bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrimeşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah Gülen hakkında ... 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihai amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması hususları gözden kaçırılmamalıdır. Bu nitelikli çok sayıda olay arasında, 7 Şubat 2012 tarihli MİT krizi, gayri hukuki iletişimin dinlenmesi kararları aracılığıyla elde edilmiş hukuka aykırı bulgulara dayandığı ve suç unsurlarının da oluşmadığı gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığı kararlarına konu olan 17/25 Aralık 2013 tarihli operasyonlar ile 1 Ocak ve 19 Ocak 2014 tarihli MİT tırlarının durdurulması hadiselerini saymak mümkündür.
Ayrıca, Milli Güvenlik Kurulunun 26.02.2014 ve daha sonraki tarihlerde gerçekleştirdiği müteaddit toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda; FETÖ/PDY’nin, milli güvenliği tehdit eden ve kamu düzenini bozan, devlet içerisinde legal görünüm altında illegal faaliyetler yürüten, illegal ekonomik boyutu bulunan, diğer terör örgütleri ile işbirliği yapan bir terör örgütü olduğuna dair değerlendirmelerin yapılması ve bu terör örgütü ile devletin tüm kurum ve birimleri ile birlikte etkin bir mücadele edilmesine dair kararların alınması, aynı tespit ve açıklamaların devlet ve hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
II- SANIK HAKKINDAKİ HÜKMÜN 5271 SAYILI CMK"NIN 289. MADDESİNDE SAYILAN HUKUKA KESİN AYKIRILIK HÂLLERİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ
1- Uyuşmazlık yönünden bağlantılı olmaları nedeniyle birlikte değerlendirilen, CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül et... olması" ve (d) bendinde yer alan "Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi" hâlleri açısından:
Söz konusu hukuka kesin aykırılık hâllerinin değerlendirilebilmesi açısından, konunun geniş bir perspektif içerisinde ve bir kaç başlık hâlinde ayrıntılı olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
A- Yargıtay
Devletin hukuk düzeninin gerçekleştirilmesini ve korunmasını amaçlayan yargı fonksiyonunun, bireylerin kendi aralarında ya da devletle olan hukuki uyuşmazlıklarını kesin olarak çözme niteliğine sahip olması, bu fonksiyonu ifa eden devlet organlarının da buna uygun niteliklerle donatılmasını gerektirmektedir (Bülent Tanör - Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, 17. Bası, Beta Yayıncılık, ..., Şubat 2018, s. 476.). Nitekim, Anayasa"nın "Yargı Yetkisi" başlıklı 9. maddesinde bu husus; "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır" biçiminde ifade edilmektedir.
Anayasa"nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte, yargı kollarında yer alan yüksek mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerinin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa"da hüküm altına alınmıştır.
Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilat yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir (Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, 3. Baskı, Ekin Basın Yayın Dağıtım, Ocak 2019, s. 1033-1034.).
Anayasa"nın 154. maddesi uyarınca Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir yüksek mahkeme olarak düzenlenmiştir. Yargıtayın yargısal görevleri aynı maddenin birinci fıkrasında; "Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında, Yargıtay üyelerinin birinci sınıfa ayrılmış adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulunca üye tam sayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla seçileceği, beşinci fıkrasında da bu mahkemenin kuruluşunun, işleyişinin, başkan, başkan vekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin niteliklerinin ve seçim usullerinin, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.
Anayasa"da yer alan bu düzenlemeler doğrultusunda hazırlanan 2797 sayılı Yargıtay Kanunu 08.02.1983 tarihli ve 17953 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, bu Kanun"un 1. maddesinde Yargıtayın, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisi olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile bu Kanun ve diğer kanunların hükümlerine göre görev yapan bağımsız bir yüksek mahkeme olduğu vurgulanmıştır.
Böylelikle, Yargıtayın Anayasa"da ve 2797 sayılı Kanun"da tanımlanan temel görevleri, fonksiyonları ve bu kapsamda güvence altına alınan yargısal yetkileri dikkate alındığında; genel olarak devlet yapılanmasında, özelde de yargı kolları arasında yer alan son derece özel ve hassas makamlardan biri olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
B- Yargıtay Üyelerinin Hukuki Durumları ve Adli Suçlarıyla İlgili Soruşturma ve Kovuşturma Usulüne Dair 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nda Yer Alan Düzenlemeler
Adaletin kendisinin ve dağıtılmasının toplumdaki öneminin bir yansıması olarak hâkimlik mesleği, toplum hayatında her ... çok önemli bir yere ve göreve sahip olmuştur. Hâkim; bir uyuşmazlığı çözerken, suçluyu tespit edip cezalandırırken, bir hakkı sahibine teslim ederken kişilerin hak ve özgürlüklerine, bireysel ya da toplumsal yaşam alanlarına herkesten çok daha fazla temas edebilmektedir. Yine hâkim, yargılama ve hüküm verme yetkisini kullanırken devlet ile bireyler arasındaki uyuşmazlıkları da çözüme bağlamakta ve bu bağlamda devlet organlarının kullandığı yetkinin hukukiliğini denetleyebilmektedir. Bu nedenle hâkimlik mesleği, özel bir statü olarak Anayasa ile teminat altına alınmıştır. Anayasa"nın 138. maddesinde “mahkemelerin bağımsızlığı”, 139. maddesinde “hâkimlik ve savcılık teminatı” konularında ayrıntılı güvencelere yer verilmiş, 140. maddesinde ise “hâkimlik ve savcılık mesleği” hakkında bu güvenceler doğrultusunda düzenlemeler getirilmiştir.
Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenle, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
Yargıtay üyelerinin hukuki durumları 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nda düzenlenmiş olup gelinen noktada, anılan Kanun’un, Yargıtay üyelerine atılı suçların kovuşturma usullerine ilişkin suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan ve sonradan değiştirilen hükümleriyle, bu hükümlerde yapılan değişikliklere dair gerekçelerin irdelenmesi gerekmektedir.
Gerek Anayasa"nın 154. gerekse Yargıtay Kanunu"nun 1. maddelerine göre, bağımsız bir yüksek mahkeme olan Yargıtayın kuruluş amacı ve genel görevi, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisi olup bu bakımdan Yargıtay Dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapması tali bir görevdir. Söz konusu tali görev, Yargıtay Kanunu"nun “Yargıtay Daire ve Kurullarının Görevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan “Yargıtayın görevleri” başlıklı 13. maddesinin ikinci bendinde; “Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve bunların kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu doğrultuda, 2797 sayılı Kanun"un “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının Görevleri” başlıklı 15. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca; “Yargıtay Başkan ve üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ile yargılama görevi özel kanunlarınca Yargıtay Genel Kurullarına verilen kişilere ait davaları ilk mahkeme olarak görmek ve hükme bağlamak” Ceza Genel Kurulunun görevleri arasında sayılmışken, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 680 sayılı KHK"nın 4. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun"un 3. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan düzenlemeyle ilgili fıkrada yapılan değişiklik sonucunda, Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davalarda Genel Kurulların görevi; “İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak”la sınırlandırılmış, böylelikle 2797 sayılı Kanun"da ve özel kanunlarda sayılan kişilerin işledikleri kişisel suçlar yönünden Genel Kurulların ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma yetkisi kaldırılmıştır.
Bu düzenlemeyle bağlantılı olarak, 2797 sayılı Kanun"un, Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi de suç tarihi itibarıyla;
“Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK"nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı “Yargıtay Ceza Genel Kurulu” yerine “Yargıtay ilgili ceza dairesi” olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Yine bu değişiklik de 7072 sayılı Kanun"un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun"un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK"nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun"un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun"un “Dairelerin Görevleri” başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK"nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun"un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye “Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir.” biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
2797 sayılı Kanun"un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra “kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine” karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, ardından da aynı Kurul tarafından 03.10.2017 tarih ve 306 sayı ile; "18.07.2017 tarih, 30127 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 11.07.2017 tarihli ve 245 sayılı kararının gereği düşünüldü bölümündeki "Yukarıda sayılan düzenlemeler ışığında" ibaresinden sonra gelmek üzere "2797 sayılı Yargıtay Kanunun 46. maddesi uyarınca diğer Dairelerin görev alanına girmeyen kişisel suçlarla ilgili yapılacak" ibaresinin eklenmesine karar verilerek Yargıtayın diğer ceza dairelerinin kendi görev alanlarına giren konularda ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapacakları hususuna açıklık getirilmiş ve Yargıtay ceza daireleri arasında bu konudaki yorum farklılıkları ortadan kaldırılmıştır.
Yargıtay Başkanlık Kurulunca yapılan bu düzenlemelerle, terör suçlarından kaynaklanan davalara ilişkin hem temyiz incelemesi, hem de çok sayıda ilk derece yargılaması yapmakta olan Yargıtay 16. Ceza Dairesinde bu davaların yarattığı iş yoğunluğundan kaynaklanan zorunluluk nedeniyle, bu davalara ve 2797 sayılı Kanun"un 46. maddesi uyarınca yapılacak yargılamalara konu kişilerin makul sürede yargılanma haklarının korunması amaçlanmıştır. Öte yandan, söz konusu düzenlemeler olağanüstü mahkeme kurulması niteliğinde olmayıp herhangi bir dairenin bakmakla görevli olduğu suç açısından, örneğin sahtecilik suçu açısından yaşanacak bir iş yoğunluğunun getireceği zorunluluk karşısında, ilgili ceza dairesinin bu suçtan dolayı yapacağı ilk derece yargılamalarının da alınacak aynı türden kararlarla başka bir ceza dairesine devredilmesi söz konusu olabilecektir.
2797 sayılı Kanun"da sayılan kişilerin işledikleri iddia olunan kişisel suçlarla, özellikle bu suçların ağır cezalık suçüstü hâlinde işlenmesi durumuna ilişkin soruşturma ve kovuşturma usullerinde yapılan değişikliklerin gerekçeleri, söz konusu değişikliklere dair ilgili maddeleri sonradan aynen kabul edilerek kanunlaşan 680 ve 690 sayılı KHK"ların komisyon raporlarında açıklanmıştır.
680 sayılı KHK"nın komisyon raporlarında, Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarda sayılan diğer kişilerin kişisel suçlarına ilişkin kovuşturma makamının “Yargıtay Ceza Genel Kurulu” yerine “Yargıtay ilgili ceza dairesi” olarak değiştirilmesinde; bu kişilerin kişisel suçlarından dolayı yargılanmalarında etkinliği artırmanın amaçlandığı, Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulunun bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebileceğine ilişkin düzenlemeyle de Yargıtayın bu davalardan kaynaklanan iş yükünün hafifletilmesinin hedeflendiği belirtilmiştir.
690 sayılı KHK"nın komisyon raporlarında da, bu KHK ile yapılan söz konusu düzenlemelerle ağır cezalık suçüstü hâllerinde ilgili ceza dairesi tarafından yapılacak kovuşturmalarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma ve iddianame düzenleme yetkisine açıklık getirildiği, hâkim kararlarının alınma usulü ile bu kararlar ve takipsizlik kararlarına itirazlara bakacak mercilerin belirlendiği ifade edilmiştir.
Söz konusu hukuki düzenlemeler birlikte ele alındığında;
Konumuza ilişkin olarak; Yargıtay üyelerine atılı suçun "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, bu suçun görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun"da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
Öte yandan, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 46. maddesinin altıncı fıkrasında “ağır cezalık suçüstü hâlinde işlenen kişisel suçlar” bakımından ise kovuşturma makamı açıkça Yargıtayın ilgili ceza dairesi olarak gösterilmiştir.
C- Silahlı Örgüt Suçunun Niteliği, Soruşturma ve Kovuşturma Usul ve Makamlarına İlişkin CMK ve 2797 sayılı Kanun"daki Düzenlemeler Bakımından Bu Suçun Değerlendirilmesi
1) Silahlı Örgüt Suçunun Nitelikleri
a) Genel Olarak
TCK’nın 314. maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak veya yönetmek ya da bu örgüte üye olmak fiilleri, TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçuna nazaran daha ağır cezayı gerektiren müstakil suçlar olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen "silahlı örgüt" suçu ile ihlal edilen ve ceza ile korunan hukuki değer, devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek için çeteleşerek oluşturulan tehlikeli suç ve suçluluk ortamının giderilmesine ilişkin kamusal yarardır (Zeki Hafızoğulları - Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, ..., 2016, s. 398-399.).
Nitekim Yargıtayın istikrar kazanan uygulamalarına göre; devletin güvenliğini, Anayasal düzeni ve bu düzenin işleyişini koruma amacıyla düzenlenen dava konusu suçun, herhangi bir kamu göreviyle bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenmesi zorunlu olmadığı gibi, "özgü suç" niteliği taşımayan bu suç açısından failin memur olması suçun kurucu unsuru da değildir. Dolayısıyla sanığa atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçunun kişisel suç niteliğinde olduğu açıktır.
Öte yandan, ağır ceza mahkemesinin görevi, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 12. maddesiyle düzenlenmiş olup, bu maddeye göre; "Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332. maddeler hariç) ve 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri"nin görevli olduğu hüküm altına alınmıştır. Aynı madde ile Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler de saklı tutulmuştur. Söz konusu düzenleme karşısında, silahlı örgüt suçunun ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlardan olduğu da açıktır.
b) Suç Teorisi Bakımından Silahlı Örgüt Üyeliği Suçu
ba- Mütemadi Suç Kavramı
Ceza hukuku doktrininde; kendisine bağlı olan hukuki hükümler bakımından önem taşıyan ve hareket tarafından meydana getirilmek veya engel olunmamak suretiyle oluşturulan dış alemdeki değişiklik, “netice” olarak adlandırılmaktadır. Suçun maddi unsuru bakımından dikkate alınacak netice ise, sadece suçun kanuni tanımında yer alan, hukuki değer taşıyan dış alemdeki değişikliktir (Sulhi Dönmezer - Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Cilt II, 14. Bası, Der Yayınları, ..., 2019, s. 97; Kayıhan İçel - Füsun Sokullu Akıncı – İzzet Özgenç – Adem Sözüer – Fatih. S. Mah...oğlu – Yener Ünver, Suç Teorisi, 2. Kitap, 2. Bası, Beta Yayınları, Eylül 2000, s. 67.).
Doktrinde suçun sonuç alt unsuru bakımından yapılan ayrımlardan biri; ani ve mütemadi (kesintisiz - sürekli) suç ayrımıdır. Buna göre; hareketten doğan neticenin devam etmeyip derhal sona erdiği suçlara ani suç, neticenin devam ettiği suçlara ise mütemadi suç adı verilmektedir. Bununla birlikte, kesintisiz bir suçun varlığı için suçtan doğan hukuka aykırı durumun yani suçun eserinin bir süre devam etmesi yeterli olmamaktadır. Mütemadi suçta devam eden şey neticenin kendisi olup bu devam ettikçe suç da işlenmektedir. Dolayısıyla, kesintisiz suçlar, bu suçun hukuki konusunu oluşturan hak ve menfaatin ihlaline devam edildiği sürece icra edilmiş olmaktadırlar (Sulhi Dönmezer – Sahir Erman, s. 102.). Diğer bir ifadeyle, bu suçların kanuni tanımında gösterilen sonucun her an yeniden meydana gelmesi, devam etmesi gerekmektedir. (Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, Sevinç Matbaası, ..., 1970, s. 48.). Alman doktrininde savunulan görüşlerden biri de; mütemadi suçlarda suç tipinde tarif edilen hareketin başlamasıyla suç kural olarak tamamlanmaktaysa da, hukuka aykırı durumun sonlanmasıyla bittiği yönündedir. (Bernd Heinrich, Ceza Hukuku Genel Kısım – 1, Cezalandırılabilirliğin Temel Esasları Tamamlanmış ve Teşebbüs Edilen Suçlarda Suçun Yapısı, Editör: Yener Ünver, Adalet Yayınevi, ... – 2014, s. 95.). Kunter"e göre de, suçun bitme anı tamamlanmasından sonra gelmekte olup bitme anı temadinin bittiği andır (Nurullah Kunter, Suçun Maddi Unsurları Nazariyesi (Hareket – Netice – Sebebiyet Alâkası, ... 1955, s. 94.).
Mütemadi suçun tanımına dair hem diğer yabancı hukuk doktrinlerinde, hem de Türk Hukukunda birlik bulunmamaktadır. Söz gelimi, bu suçlarda hareketin devam ettiği, neticenin devam ettiği, hem hareket hem neticenin devam ettiği ya da hukuka aykırılığın devam ettiği görüşleri öne sürülmektedir (M. Emin Artuk – Ahmet Gökcen – M. Emin Alşahin – Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Adalet Yayınevi, ... – 2017, s. 267.). Nitekim doktrinde Özgenç ve Koca – Üzülmez; neticenin hareketin bir sonucu olduğunu, bu bağlamda, neticenin devamının hareketin sürdürülmesiyle mümkün olduğunu, dolayısıyla mütemadi suçta devam eden şeyin netice değil, esasen suçun kanuni tanımında gösterilen hareket olduğunu, böylelikle mütemadi suçun, kanuni tanımda gösterilen hareketin icrasının devam ettiği suçlar olduğunu ifade etmektedirler (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Bası, Seçkin Yayıncılık, Eylül 2017, s. 176; Mah... Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı, Seçkin Yayınları, Eylül 2017, s. 123.).
Bununla birlikte, Alman Yüksek Mahkemesi 4. Ceza Dairesi, vergi suçlarına dair bir kararında mütemadi suçu; “Failin suç unsurlarını muayyen bir müddet devam ettirmek iradesi ile fiili ika etmesi ve iradesinin de buna müteveccih bulunması gerekmektedir” şeklinde; İsviçre Federal Mahkemesi ise; “Gayri hukuki durumu bertaraf etmek failin iktidarı dahilinde olduğu hâlde, bu duruma nihayet vermediği müddet içinde suç işlenmektedir” şeklinde tanımlamıştır. İsviçre Federal Mahkemesi söz konusu ifadeyle, mütemadi suçta karakteristik olan özelliğin hukuka aykırı durumun devam etmesi olduğunu değerlendirmiştir (Ayhan Önder, Mütemadi Suç, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 29, Sayı: 1-2, 1963, s. 82.).
Mütemadi suçta hukuka aykırı durumun her an yeniden kendini yenilemesi failin iradi davranışının eseri olmalıdır. Dolayısıyla mütemadi suç, failin iradi davranışının kesintiye uğradığı anda işlenmiş olmaktadır. Kural olarak hukuka aykırı duruma son verilmesi anı, kesintinin gerçekleştiği, yani suçun işlendiği andır (Zeki Hafızoğulları – Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, US-A Yayıncılık, ... – 2016, s. 189-190.). Bu doğrultuda doktrinde benzer biçimde, mütemadi suçlarda fiilin icrası devam ettiği sürece, fiilin ifade ettiği haksızlığın da işlenmeye devam ettiği, sadece haksız duruma sebebiyet vermenin değil, onun sürdürülmesinin de kanuni tipi gerçekleştirdiği kabul edilmektedir (Mah... Koca – İlhan Üzülmez, s. 124.).
Mütemadi suçlarda temadinin ne ... biteceği konusunda farklı ihtimaller gündeme gelebilmektedir. Nitekim suç, söz gelimi mağdurun ölümü gibi doğal nedenlerle sona erebileceği gibi yine mağdurun kaçması ya da üçüncü kişilerin müdahalesiyle de son bulabilecektir. Diğer yandan, failin eylemine son verebilme iktidarını kaybetmesi de temadinin bitmesine neden olmaktadır. Failin yakalanması veya tutuklanması hâlinde temadinin bitmesi için, bu işlemlerin aynı ...da onun temadiye son verme olanağını da ortadan kaldırmış olmasına bağlıdır.
bb- Sonuçları Açısından Silahlı Örgüt Üyeliği Suçu
Doktrinde örgüte üye olmakla ilgili çokça tanım yapılmakta olup bu tanımlardan biri de; örgütü kuranlar veya yönetenler dışında kalmakla birlikte, örgütün amaçlarını benimseyerek verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere, örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmak şeklinde ifade edilmektedir (Vesile Sonay Evik, Cürüm İşlemek İçin Örgütlenme, Prof. Dr. Çetin Özek Armağanı, ... 2004, s. 256 vd.).
Yargıtayın istikrar kazanan uygulamalarına göre de; örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dâhilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Diğer bir ifadeyle, fail açık veya zımni beyanıyla örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde yer almayı, bu kapsamda, bu katılımının tek bir fiil için değil sürekli bir hâl almasını, örgütün amacı çerçevesinde verilen emirleri yerine getirmeyi, bu kapsamda kişisel iradesini örgütsel faaliyetlerde örgüt iradesinin emrine terk etmeyi kabul etmiş ise örgüte üye olma iradesiyle hareket ettiği kabul edilmelidir (Önder Tozman, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, ... – 2017, s. 266; Erkan Sarıtaş, Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçları, (TCK m. 220 – 221), 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık, ... – 2018, s. 465 – 466.).
Örgüt üyesinin, örgütsel eylemlere maddi bir katkı sunmuş olması gerekmemektedir. Bir kimsenin, örgütün emir ve ko...ası içerisinde yer aldığını bilmesi ve bu çerçevede verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olması, örgüt üyesi olarak kabulü için yeterlidir. Zira emir ko...a zinciri içerisinde verilecek görevleri ifaya hazır olmak da asgari düzeyde de olsa örgütün hayatta kalmasına bir katkıyı yansıtmaktadır (Erkan Sarıtaş, s. 474.).
Gerçekten de, suç örgütü, suçun konusunu oluşturan kamu düzeni, kamu barışı ve kamu güvenliği açısından başlı başına bir tehlike oluşturduğundan, suç için örgütlenme fiilleri bağımsız suç tipleri olarak düzenlenmiş olup bu tehlikelilik durumunu ilk kez meydana getiren kişiler örgütün kurucuları ve bu tehlikelilik hâlini yönlendiren kişiler de örgütün yöneticileri iken, örgütsel iradeye boyun eğerek bu tehlikeliliğin devamı ve so... eylemlere dönüştürülmesini sağlayan da örgütün üyeleridir. Dolayısıyla faillerin sürekli bir şekilde örgütsel iradenin emir ve talimatlarını yerine getirmeye hazır olmaları da örgütsel yapının mevcudiyeti yönünden son derece önemli olup ortaya çıkan tehlikeliliğe önemli bir katkı sağlamaktadır.
Doktrinde kabul edilen ortak görüş ve Yargıtay kararlarında istikrar kazanan uygulama, örgüt üyeliği suçunun mütemadi suçlardan olduğu yönündedir. Bu nedenle, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan bir örgüte katılma hâlinde suç, örgütün hiyerarşik yapısına bağlılık devam ettiği sürece işlenmeye devam edilmektedir. Dolayısıyla örgütün hiyerarşik yapısına bağlılığın sona erdiği anda temadi bitmektedir (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, 10. Bası, Seçkin Yayıncılık, ... – 2017, s. 25.). Bu bağlamda örgüte üye olma fiili, örgütün hiyerarşik bünyesine dâhil olmakla birlikte tamamlanmakta ise de suç sona ermemekte ve fail, örgüt üyesi olarak kaldığı sürece suç da devam etmektedir (Fatih Yurtlu, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu [TCK m. 220], Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ... – 2013, s. 99; Erkan Sarıtaş, s. 480.).
2) Suçüstü Hâli Kavramı ve Genel Olarak Mütemadi Suçlarda Uygulanması
a) Suçüstü Hâli Kavramı
Genel olarak bir ceza usul hukuku kurumu olarak düzenlenen suçüstü hâli kavramına Anayasa"da ve özel soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen birtakım kanuni düzenlemelerde hukuki sonuçlar atfedilmiştir. Bunlardan en önemlisi de, kural olarak adli suçların soruşturulması ve kovuşturulmasında genel hükümlere göre işlem yapılmasını düzenleyen normların uygulanmasını, bazı kamu görevlilerinin ifa ettikleri görevlerin niteliğinden kaynaklanan yasama dokunulmazlığı, hâkimlik teminatı gibi evrensel ilkelerin iç hukuka yansıması olarak öngörülen düzenlemelerle engelleyen güvenceleri ağır cezalık suçlar yönünden ortadan kaldırmasıdır.
5271 sayılı CMK"nın yürürlüğe girmesinden önce suçüstü hâli; 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun (CMUK) “Tevkif, muvakkat yakalama ve salıverme” başlıklı Dokuzuncu Faslında yer alan 127. maddesinin üçüncü fıkrasında; “İşlenmekte olan suç, meşhud suçtur” şeklinde ve “asıl meşhud suç” olarak tanımlanmış, aynı maddenin dördüncü fıkrasında da “Henüz işlenmiş olan suç ile suçun işlenmesinden hemen sonra zabıta veya suçtan zarar gören şahıs yahut başkaları tarafından takib edilerek veya suçun pek az evvel işlendiğini gösteren eşya veya izlerle yakalanan kimsenin işlediği suç” biçiminde “suçüstü karinesi” öngörülmüştü. 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 01.06.2005 tarihli ve 25772 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 18. maddesiyle yürürlükten kaldırılan 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu"nda da, suçüstü hâlinde işlenen suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma usulleri düzenlenmişti.
5271 sayılı CMK"nın "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de "Suçüstü hâli"nin benzer şekilde;
“1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu” ifade ettiği öngörülmüştür.
Doktrinde suçüstü hâlinin unsurları; belli bir suçun bulunması, failin geniş anlamda yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile geniş anlamda yakalandığı an arasında uzun sürenin geç... olması şeklinde sayılmaktadır. Geniş anlamda yakalama; failin suçu işlediğinin hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde objektif ve apaçık belli olması şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak suçüstü hâlinin varlığı için failin özgürlüğünün de kısıtlanmış olması gerekmemektedir. Nitekim yakalama, aynı ...da failin suçu işlerken görülmesini ifade etmektedir. Bununla birlikte, suç sırasında sanığın yakalanması suçun apaçıklığını ve objektifliğini daha büyük oranda ortaya koyabilmektedir (Haluk Çolak, Türk Hukukunda Suçüstü Yargılaması, Doktora Tezi, ... Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ... – 1998, s. 14.).
Suçüstünün apaçıklığı, suç işlenirken hiçbir şüpheye yer olmaksızın failin görülüp işitilmesi ya da tüm duyusal algıların suçüstünün ortaya çıkarılmasına yardımcı olması (Bozulmuş gıdanın koklanarak ya da tadılarak belirlenmesi gibi) şeklinde gerçekleşebileceği gibi, yetkili makamların işlemleriyle de ortaya çıkarılabilmektedir. Bu anlamda, gizli bir suçta yetkili makamlar elde ettikleri bilgi ve belirtilerden bir suçun işlenmekte olduğunu bilebilmekte ya da tahmin edebilmektedirler. Dolayısıyla, suçüstü hâlinin varlığı için failin eyleminin her durumda herkes tarafından gözlemlenebilir olmasına gerek bulunmamakta, bu hususta yalnızca yetkili makamlarca bilgi edinilmiş olması da yeterli olabilmektedir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir ... sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir ... sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar “suçüstü” olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve ... bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde; dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, ... – 1978, s. 692, 693.). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü; CMK"nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki “işlenmekte olan suç”u ifade etmektedir.
Hem 1412 sayılı CMUK, hem de 5271 sayılı CMK"da “suçüstü hâli”ne bağlanan en önemli hukuki sonuçlardan biri de; genelde koruma tedbirleri, özelde de yakalama işlemi açısından kendisini göstermektedir. Nitekim, toplum içinde etkileri, tepkileri ve sonuçları gözlenebilen sosyal bir olgu olarak “suçüstü hâli”nde işlenen bir eyleme ve bu eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen kişiye yönelik yapılan ilk usul işlem çoğunlukla yakalama işlemidir.
5271 sayılı CMK"nın “Yakalama ve Yakalanan Kişi Hakkında Yapılacak İşlemler” başlıklı 90. maddesinde bu durum;
“(1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
a) Kişiye suçu işlerken rastlanması
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması” biçiminde düzenlenmiştir.
1412 sayılı CMUK"nın 127. maddesinde herkes tarafından yapılabilen yakalama işleminin şartları arasında sayılan asıl meşhut suçta, suçun bu hâlde işlenmesinin yanında failin kaçacağından korkulması veya hüviyetinin hemen tespitinin mümkün olmaması şartlarından biri aranmaktaydı. Ancak 5271 sayılı CMK"nın 90. maddesinin birinci fıkrasının aynı kavrama ilişkin (a) bendinde fiilin işlenmekte olması yeterli görülerek, herkes tarafından yakalama yapılabilmesi için 1412 sayılı CMUK"da öngörülen diğer şartların varlığı aranmamıştır. Söz konusu düzenlemelere göre de; işlenmekte olan bir suç açısından suçüstü hâlinin varlığı için eylemin ...laka herkes tarafından bilinip görülmesi gerekmemekte olup işlenen suçun niteliğine ve işleniş şekline göre, bu suçtan ve failinden yalnızca yetkili makamlarca bilgi sahibi olunması ve yakalama işleminin doğrudan bu makamlarca yapılması da mümkündür.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli
Doktrinde, bir suçun mütemadi suç olmasına bağlanan hukukî sonuçlar daha ziyade; ceza ve usul hukuku açısından, işlenen suçun sayısı, teşebbüs, iştirak, meşru savunma, af, suçun işlendiği yer, ..., şikâyet ve ...aşımı gibi hususlar üzerinden ele alınıp değerlendirilmektedir. Ancak, mütemadi suçların suçüstü hâli bakımından da irdelenmesi gerekmektedir.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Dahası, Faruk Erem 1978 yılında, Haluk Çolak da 1998 yılında hazırladıkları eserlerinde, İtalyan CMUK"nın 237. maddesinde, temadinin sona erdiği ana kadar mütemadi suçun suçüstü sayılacağı hususunun açıkça belirtildiğini ifade etmişlerdir (Faruk Erem, s. 694; Haluk Çolak, s. 21-22.). Gerçekten de 1930 tarihli İtalyan CMUK"nın "Suçüstü" başlıklı 237. maddesinin birinci cümlesinde yer alan "Il reato permanente é flagrante fino a che sia cessata la permanenza." ibaresi "Mütemadi suçta suçüstü, temadinin sona ermesine kadardır." anlamına gelmektedir. Nitekim bu yöndeki düzenleme, 1988 tarihli İtalyan CMUK"nın “Suçüstü Hâli” başlıklı 382. maddesinin ikinci fıkrasında da "Mütemadi suçta suçüstü hali, temadinin sona ermesine kadar devam eder." anlamına gelecek şekilde “Nel reato permanente lo stato di flagranza dura fino a quando non è cessata la permanenza.” ibaresiyle yer almaktadır.
Nitekim Türk Hukuk doktrininde de benzer şekilde; mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında, sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği görüşü (Haluk Çolak, s. 23; Burhan Kuzu, Türk Anayasa Hukukunda ve Muhtelif Kanunlarda Yakalama Müessesesi, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, S. 1-4, 1985, s. 159.) ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceği görüşü savunulmaktadır (M. Emin Artuk – Ahmet Gökcen – M. Emin Alşahin – Kerim Çakır, s. 268.).
Gelinen noktada, Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda so... olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Bununla birlikte, objektif olarak suç, ilgili kamu görevlilerine bildirildiği andan sonra suçüstü niteliği kazanmaktadır. Delil ise, yargılama makamlarının görevlerini yaparken kullandıkları bir araçtır. Yargılama makamında yer alan hâkim, önüne getirilen delilleri inceleyerek veya kendi araştırması sonucunda bir hükme varmaktadır. Dolayısıyla bir olayın kanıtlanması, ancak hâkim önüne gelmesinde söz konusu olmaktadır. Suçüstü durumu ise, hâkim kararından sonra kanıtlanmış ya da kanıtlanamamış olabilmektedir. Bu hususta öncelikle kolektif bir yargılama yapılarak sonuca varılması gerekmektedir. Bu bakımdan suçüstü hâli, başlı başına suçun hukuken kanıtlanması anlamına gelmemektedir.
3) Silahlı Terör Örgütü Üyeliği Suçu Açısından Suçüstü Hâlinin ve Bu Bağlamda Sanığın Hukuki Durumunun Değerlendirilmesi
Ceza Genel Kurulunun 02.07.2019 tarihli ve 312-514 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
Özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olan kamu görevlileri yönünden bu usullere konu olan hukuki teminatlardan faydalanmalarını engelleyen suçüstü hâli, hukuki sonuçları itibarıyla öncelikle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nin (İHAS) 5. maddesinde ifadesini bulan özgürlük ve güvenlik hakkı ile bağlantılı bir kurum olmakla birlikte, uygulandığı kişinin hâkim veya Cumhuriyet savcısı olması durumunda, söz konusu hakkın yanı sıra evrensel nitelikteki hâkimlik teminatı ilkesi bağlamında sonuçlar doğuran bir özellik de taşımaktadır. Dolayısıyla suçüstü kurumunun so... olayda uygulanma koşullarının var olup olmadığına dair yorumlarda, söz konusu hak ve ilkeler bağlamında son derece özenli davranılması gerekmektedir.
Yüksek mahkeme üyeleri dışında görev yapan birinci sınıfa ayrılmış ya da birinci sınıf bazı hâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkında yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarınca 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu"nun 93 ve 94. maddeleri gereğince genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda düzenlenen iddianamelerle; ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve suçüstü hâlinde işlendiği değerlendirilen silahlı terör örgütüne üye olma, Anayasa"yı ihlal, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından cezalandırılmaları istemiyle Yerel Mahkemelere açılan davaların hangi mercide görüleceğine ilişkin yerel mahkemeler ile ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay arasında ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının çözümlenmesi amacıyla dosyaların gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.10.2017 tarihli ve 998-388 sayılı ile benzer uyuşmazlığa ilişkin diğer kararlarında istikrarlı olarak “mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanma ile kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve ... diliminin buna göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheli konumunda bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli"nin mevcut olduğu ve 2802 sayılı Kanun"un 94. maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır” sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu kararlara konu uyuşmazlığın ana eksenini, sanıklara atılı suçun görev suçu mu yoksa kişisel suç mu olduğunun belirlenmesi oluşturduğundan, bu kararlarda mütemadi suç ve suçüstü hâliyle ilgili açıklamalara yalnızca bu kavramların uyuşmazlıkla bağlantısıyla orantılı olarak değinilmiştir.
Gelinen noktada, sanık ve müdafisinin olayda sanık yönünden suçüstü hâlinin bulunmadığına dair usule yönelik itirazıyla ve bu itirazla bağlantılı diğer hususlarla ilgisi bakımından, 15.07.2016 tarihli darbe teşebbüsünden sonra, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla hakkında genel hükümlere göre soruşturma yürütülen ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinde aynı suçtan kamu davası açılan Anayasa Mahkemesi eski Üyesi Alparslan Altan"ın, benzer olayda kendisi ve atılı suç yönünden suçüstü hâlinin bulunmadığına ve tutuklamanın bu yönüyle hukuki olmadığına dair yaptığı bireysel başvuru sonucunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) verilen kararın da irdelenmesi gerekmektedir.
Benzer olayda başvurucunun, hakkında genel hükümlere göre soruşturma yürütülmek suretiyle, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 16. maddesinde düzenlenen ve Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri hakkındaki adli soruşturmalar bakımından 6087 ve 2797 sayılı Kanun"larda öngörülen teminatlarla aynı doğrultudaki hukuki teminatlardan usule aykırı olarak yararlandırılmadığına dair başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesince 11.01.2018 tarih ve 15586 sayı ile; bu hususta bir ihlalin olmadığı ve başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
Başvurucu Alparslan Altan"ın AİHM"e yaptığı bireysel başvuruda, olayda ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunmadığı, bu nedenle hâkimlik teminatından yararlandırılmayarak yapılan yakalama, gözaltı ve tutuklama kararlarının hukuki olmadığına dair iddiayı inceleyen AİHM 16.04.2019 tarihli ve 12778/17 başvuru numaralı kararında bu hususa ilişkin olarak;
“...
104. Mahkeme, başvuranın 16 Temmuz 2016 tarihinde yakalandığını ve aynı gün gözaltına alındığını, daha sonra 20 Temmuz 2016 tarihinde silahlı terör örgütü üyesi olmak şüphesiyle tutuklandığını ve 6 Mart 2019 tarihinde aynı suçtan mahkûm edildiğini gözlemler.
105. Başvurunun konusu, başvuranın ilk tutukluluğu olduğu için belirlenmesi gereken birinci husus, söz konusu ...da Anayasa Mahkemesi üyesi olan başvuranın, 16 Temmuz 2016 tarihinde yakalandıktan sonra 20 Temmuz 2016 tarihinde tutuklanmasının, Sözleşme’nin 5 § 1 maddesi ile gerekli kılındığı üzere, "yasayla öngörülmüş bir usule uygun" olup olmadığının belirlenmesidir. Başvuranın tutukluluğunun 5 § 1 madde amaçları dâhilinde "hukuka uygun" olup olmadığını ve özgürlüğünden mahrumiyetinin "yasa ile öngörülen bir usul uyarınca" olup olmadığının belirlemek için Mahkeme, ilk olarak, başvuranın tutukluluk halinin Türk hukukuna uygun olup olmadığını inceleyecektir.
106. Mahkeme, taraflar arasında şu hususun ihtilaf konusu olmadığını belirtir: başvuran, ilgili mevzuat kapsamında Anayasa Mahkemesi üyelerine verilen güvencelere karşın, CMK’nın 100 ve devam maddeleri gereğince yakalanıp gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Tarafların iddiaları ve görüş ayrılıklarına ilişkin husus ise olayların meydana geldiği esnada Anayasa Mahkemesi üyesi olan ve bu itibarla özel bir statüye haiz olan başvuranın genel hükümler uyarınca tutuklanmasının "hukukun kalitesi" (quality of the law) ilkesini karşılayıp karşılamadığıdır.
107. Mahkeme, başvuranın bu husustaki iddiasını Anayasa Mahkemesi önünde dile getirdiğini ve Anayasa Mahkemesinin de Yargıtay içtihadına atıfta bulunarak mevcut davada genel hükümler uyarınca uygulanan tutukluluk tedbirinin ilgili mevzuata uygun olduğu tespitinde bulunduğunu gözlemler. Anayasa Mahkemesine göre, Anayasa ile 6216 sayılı Yasa gereğince Anayasa Mahkemesi üyelerine tanınan usuli güvencelere rağmen, soruşturma makamlarının "başvurana isnat edilen silahlı terör örgütü üyeliği suçunun suçüstü hâli olduğuna ilişkin tespitinin olgusal ve yasal dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılamaz" (bk. yukarıdaki 42. paragraf).
108. Mahkeme, ... Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği 16 Temmuz 2016 tarihli dokümanda anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs etme suçundan da bahsedilmiş olmasına rağmen, başvuranın 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimiyle alakalı bir suç işlerken yakalandığı veya bu nedenle tutuklandığına dair herhangi bir iddia olmadığını dikkate alır. Aslında, anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs etme suçu, başvuranın daha sonra ifadesini alan ve tutuklanmasına karar veren ilgili sulh ceza hâkimi tarafından dikkate alınmamıştır (bk. yukarıdaki 19-20. paragraflar). Başvuran bu nedenle, temelde, soruşturma makamları ve Türk mahkemelerince darbe girişimini düzenleyen silahlı terör örgütü olarak kabul edilen bir yapı olan FETÖ/PDY üyesi olma şüphesiyle özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır. Anayasa Mahkemesi, bu hususların, soruşturma makamlarının suçüstü hâlinin mevcut olduğuna ilişkin tespitinin olgusal ve yasal dayanağını teşkil ettiğine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu sonuca varırken, Yargıtay’ın ilgili içtihadına atıfta bulunmuştur (bk. yukarıdaki 42. paragraf).
109. Bu bağlamda Mahkeme, 10 Ekim 2017 tarihinde verdiği öncü kararda Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, silahlı bir örgüte üye olmak şüphesiyle yakalanan hâkimler açısından suçüstü hâlinin söz konusu olduğu yönünde karar verdiğini dikkate alır (bk. yukarıdaki 63. paragraf). Bu öncü kararda, suç örgütü üyeliği şüphesi bulunan davalarda, yargı mensubu üyesi olan şüphelinin suçüstü hâli mevcut olduğu gerekçesiyle tutuklanması için CMK 100. maddede belirtilen koşulların karşılanmasının yeterli olduğu belirtilmiştir. Suçüstü hâli kavramının, başvuran tutuklandıktan uzun bir süre sonra yapılan bu yeni yargısal yorumunda, Yargıtay’ın mütemadi suçlara ilişkin yerleşik içtihadı temel alınmıştır.
110. Bu bağlamda, Mahkeme, çoğu kez belirttiği üzere, ulusal hukukun yorumlanması ve uygulanması konusunda asli sorumlu olan ulusal mahkemelerin yaptığı iddia edilen olgusal veya hukuki hataları değerlendirirken sınırlı yetkisi bulunduğunu dile getirir. Ulusal mahkemelerin yorumu keyfi olmadığı veya açıkça makul olduğu sürece (bk. Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], no. 73049/01, § 86, İHAM 2007-I), Mahkemenin rolü, yapılan yorumun etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığını tespit etmekle sınırlıdır (bk. Waite and Kennedy/Almanya [BD], no. 26083/94, § 54, İHAM 1999-I, ve Rohlena/Çek Cumhuriyeti [BD], no. 59552/08, § 51, İHAM 2015). Mahkemenin, bu nedenle, önündeki davalarda ulusal hukukun yorumlanma ve uygulanma şeklinin Sözleşme’ye uygun olup olmadığını incelemesi gereklidir (bk., mevcut davaya uygulanabildiği ölçüde, Assanidze/Gürcistan [BD], no. 71503/01, § 171, İHAM 2004-II).
111. Bu hususta Mahkeme, genel olarak, yerel mahkemelerin yürürlükteki yasal hükümlere ters düşen istisnaları içtihatlarına dâhil etmeleri halinde yasal kesinlik ilkesinin tehlikeye düşebileceğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda Mahkeme, CMK’nın 2. maddesinin, suçun işlendiği esnada ya da işlendikten hemen sonra tespit edilmesi durumuyla bağlantılı olan suçüstü (in flagrante delicto) kavramının klasik bir tanımına yer verdiğini gözlemlemektedir. Bununla birlikte, yukarıda belirtilen Yargıtay içtihadına göre, CMK’nın 100. maddesi uyarınca, bir suç örgütüne üye olma şüphesi, herhangi bir fiili unsur veya devam eden cezai bir eylem belirtisine ihtiyaç duyulmaksızın suçüstü olarak nitelendirme bakımından yeterli görülebilir.
112. Mahkemeye göre bu, suçüstü kavramının kapsamlı bir yorumu olup, söz konusu kavramın genişletilmesi sonucunda, bir suç örgütüne dâhil olduğundan şüphelenilen hâkimlerin, Türk hukukunun yargı mensuplarına tanıdığı yargısal korumalardan (Anayasa Mahkemesi üyesi olan başvuran da 6216 sayılı Kanun uyarınca söz konusu korumaya tabidir) mahrum bırakılması durumu ortaya çıkar. Sonuç olarak, mevcut davadakine benzer koşullarda, bu kavramın geniş bir şekilde yorumlanması, yürütme organının müdahalelerine karşı yargı mensuplarına sağlanan usule ilişkin güvenceleri etkisiz hale getirmektedir.
113. Mahkeme, bu tür bir yargısal korumanın, hâkimlere, şahsi menfaatleri için değil, görevlerini bağımsız bir şekilde ifa edebilmelerini güvence altına almak amacıyla sağlandığını gözlemlemektedir (bk. yukarıda 102. paragraf). Hükûmetin de haklı olarak belirttiği gibi, böyle bir koruma cezadan muaf olma anlamına gelmemektedir. Söz konusu korumanın amacı, genel olarak yargı sisteminin, özel olarak da yargı mensuplarının, adli görevlerini yerine getirirken yargı dışındaki organların ve hatta denetim görevi ifa eden hâkimlerin yasal olmayan kısıtlamalarına maruz kalmalarını engellemektir. Bu bağlamda, Türk mevzuatının, Anayasa’da ve 6216 sayılı Kanun’da yer alan güvencelerin gözetilmesi koşuluyla, Anayasa Mahkemesi üyelerinin tutuklanmaları konusunda bir yasaklama öngörmediğini kaydetmek gerekir. Nitekim söz konusu Kanun"un 16. ve 17. maddelerinde öngörülen usul uyarınca, yargısal dokunulmazlık Anayasa Mahkemesi tarafından kaldırılabilmekte, kovuşturma açılabilmekte ve tutuklu yargılama gibi önleyici tedbirler uygulanabilmektedir.
114. Bunun yanı sıra, Mahkeme, Yargıtay’ın 10 Ekim 2017 tarihli kararından hareketle (bk. yukarıda 63. paragraf), Yargıtay’ın devam eden suç kavramına ilişkin yerleşik içtihadında, CMK’nın 2. maddesinde öngörüldüğü üzere geçerli bir cezai eylemin varlığını temsil eden suçüstü kavramının kapsamının genişletilmesinin nasıl haklı görülebildiğini anlayabilmiş değildir (bk. yukarıda 52. paragraf). Yargıtay’ın önceki kararlarına bakıldığında, devam eden suçların mahiyetlerinin, ceza mahkemelerinin yargı yetkisinin ve bu tür davalarda kovuşturma bakımından süre kuralının uygulanabilirliğinin belirlenmesi amacıyla böyle bir yaklaşımı benimsediği anlaşılmaktadır (bk. Yukarıda 60-62. paragraflar).
115. Yukarıdakiler ışığında Mahkeme, ulusal mahkemelerin suçüstü kavramının kapsamını genişletmelerinin ve mevcut davada iç hukuku uygulamalarının, sadece yasal kesinlik ilkesi bağlamında bir sorun teşkil etmediği (bk. yukarıda 103. paragraf), aynı ...da bariz bir şekilde mantıksız olduğu kanaatine varmıştır.
Dolayısıyla, başvuranın Anayasa Mahkemesi üyelerine sağlanan usule ilişkin güvencelerden mahrum bırakılmak suretiyle, CMK’nın 100 maddesi uyarınca tutuklanması, Sözleşme’nin 5 § 1 maddesi gereğince kanunda öngörülen bir usul doğrultusunda gerçekleştiril...tir” sonucuna varmıştır.
Burada öncelikle ifade etmek gerekir ki; doktrinde suç niteliğine dair veya başkaca bir ayrım yapılmaksızın, mütemadi suçların salt işlenmeye devam eden suçlardan olduğu gerekçesiyle bu suçlarda suçüstü hâlinin bulunduğuna dair görüşlerin de mevcut olması bir yana, bu genel kabulün haricinde öncelikle değinilmesi gereken husus, örgüt üyeliğine ilişkin genel açıklamalarda da belirtildiği üzere, örgüt üyeliğinin varlığı için failin delillendirilebilir so... hareketleriyle örgütün hiyerarşik yapısına kendi iradesini sürekli olarak teslim etmesinin yeterliliğidir. Dolayısıyla, kişinin gizli bir yapılanma ve so... tehlike suçu niteliğindeki suç örgütünün üyesi olduğunu her an suç teşkil eden başkaca eylemlerle göstermesine gerek olmadığı gibi bu yöndeki eylemleri zaten ayrı bir suçu oluşturacak ve bu suçları işlerken yakalanması hâlinde o suçlar yönünden de suçüstü hâli gündeme gelecektir. Diğer yandan, failin suç örgütü üyesi olduğuna dair yetkili makamlarca şüphe oluşturan delil ya da delillere ulaşılması ve failin örgüt üyeliğindeki devamlılığın o anki delillere göre saptanması durumunda, örgütün kendisini feshettiğine ya da failin örgütten ayrıldığına dair başkaca delile ulaşılamaması hâlinde, failin örgüt üyeliği hususundaki icra hareketlerine devam ettiğinin, böylelikle bu durumdan bilgisi olan yetkili makamlarca faile CMK"nın 2. maddesinin (j) bendinin birinci alt bendi ve 90. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca bu suçu işlerken rastlandığının, dolayısıyla görünüşteki haklılık unsuru gereğince suçüstü hükümleri doğrultusunda fail hakkında işlem yapılabileceğinin kabulünde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Burada failin cezai eyleminin muhakkak herkes tarafından görülmesi gerekmemekte, yakalama anı itibarıyla örgüt üyeliğinin sürekliliğine dair icra hareketlerinin devam ettiğinin ve failin örgütten ayrılmaya dönük bir eyleminin bulunmadığının yetkili makamlarca bilinmesi yeterlidir. Bunun ötesinde, failin gerçekte örgüt üyesi olup olmadığı veya hakkında CMK"nın 100. maddesinde öngörülen tutuklama şartlarının bulunup bulunmadığı ise farklı bir durumdur. Fail soruşturma evresinde sunacağı deliller doğrultusunda tutuklanmayacağı ya da adli kontrole dahi tabi tutulmayabileceği gibi kovuşturma evresinde hakkında beraat kararı da verilebilecektir.
Diğer yandan, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı kararında; aralarında sanığın da bulunduğu Yargıtay üyeleri hakkında genel hükümlere göre başlatılıp yürütülen adli soruşturmanın ... Cumhuriyet Başsavcılığınca idari yönden gereği için Yargıtay Başkanlığına bildirilmesi sonucunda; “133 Yargıtay Üyesine isnat edilen ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ön gördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs’ suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, eylemin halen tamamen sona ermemesi ile bu bağlamda ağır cezalık ve suçüstü gibi ağır bir suç soruşturmasının, tehlikenin boyutu ile haklarında gözaltı kararı çıkarılmış olması gözetildiğinde, bu denli ağır bir suç soruşturmasının varlığı karşısında ve ayrıca aynı örgüt kapsamında bir kısım üyeler hakkında Birinci Başkanlığımızca sürdürülen soruşturmaların kapsamı da dikkate alınarak adları geçen üyelerin göreve devamlarının soruşturmanın selameti ve yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gözetilerek Yargıtay Kanunu"nun 18/1, 2, 4 fıkraları ile 46. maddeleri gereğince mevcut yetkilerinin kaldırılmasına” karar verildiği ve içeriği itibarıyla bu kararda sanık hakkında ağır cezalık suçüstü hâli nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesinin usule uygun olduğunun belirtildiği de gözden uzak tutulmamalıdır.
AİHM tarafından Yargıtayca hukuka aykırı olarak geniş yorumlandığı sonucuna varılan suçüstü hâline ilişkin değerlendirmenin salt Yargıtayın yorumundan mı ibaret olduğu, aksi hâlde söz konusu yorumun, konumuza ilişkin olarak iç hukukumuzda yürürlükten kaldırılan ve hâlen yürürlükte bulunan düzenlemelerle de uyumlu olup olmadığının irdelenmesine gelince;
01.06.2005 tarihinde yürürlükten kaldırılmakla birlikte, suçüstü hâlinde işlenen suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu"nun 1. maddesi;
“Faili suçu işlediği sırada veya pek az sonra yakalanan:
A) Ağır ceza mahkemesinin vazife gördüğü yerlerdeki belediye sınırları içinde işlenen ağır cezalı meşhud cürümler;
B) (Değişik: 1/12/1980 - 2349/1 md.) Asliye teşkilatı olan yerlerdeki belediye sınırları içinde ve panayırlarda işlenen ağır ceza mahkemelerinin vazifeleri dışındaki meşhud cürümlerle Türk Ceza Kanununun 529, 534, 536, 537, 539, 545, 547, 548, 551, 565, 567, 568, 571, 572, 573, 574, 575 ve 576 ncı maddeleri ile 540 ncı maddenin ikinci fıkrasında yazılı meşhud olarak işlenen kabahatlar hakkında takip ve duruşma bu Kanun hükümlerine tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bununla birlikte, yine yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun Ek 1. maddesinde;
“1) Anayasa"da yer alan temel hak ve hürriyetlere ideolojik amaçlarla, Devletin Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrılığına dayanılarak nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak maksadiyle işlenen suçlarla, bunlara murtabıt suçları;
2) Türk Ceza Kanununun 179, 180, birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ayrı olmak üzere 188, 201, 254, 255, 256, 257 ve 264 üncü maddelerinde veya 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkındaki Kanunun değişik 12 nci yahut aynı Kanunun ek maddesinin, birinci bendinde yazılı suçlar;
İşleyenler hakkında yapılacak soruşturma ve kovuşturmalar, 3005 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (A) bendindeki mahal ve aynı Kanunun 4 üncü maddesinde yazılı ... kayıtlarına bakılmaksızın, bahis konusu kanun hükümlerine göre yapılır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu düzenlemeler doğrultusunda, uyuşmazlık konusuyla bağlantılı olarak, terör suçları bakımından yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde suçüstü hükümlerine göre işlem yapılması öngörülmekteydi.
Diğer yandan, özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa"nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun"un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun"un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun"un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun"un 2. maddesinde “ağır cezalık suçüstü hâli” ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun"un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun"la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır. İç hukuk düzenlemesi niteliğinde olan ve kişisel suçları nedeniyle Yargıtayın yargılayacağı kişilere yönelik bu düzenlemeyle de, 15.07.2016 tarihinden sonra haklarında örgütlü suçluluk nedeniyle ağır cezalık suçüstü hükümlerine göre işlem yapılan bu kişiler hakkında yetkili makamlarca uygulanan genel hükümlerin ve dolayısıyla fiili durumun suçüstü hâliyle uyumlu olduğu öngörülerek bu doğrultuda yapılacak soruşturma ve kovuşturma işlemleri hüküm altına alınmıştır.
Açıklanan nedenlerle, genelde mütemadi suçlarda temadinin yakalama ile kesileceğine ve o anda suçüstü hâlinin var olduğuna, özelde de olumsuz görev uyuşmazlıklarına konu kararlarda FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla yakalanan hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden suçüstü hâlinin bulunduğuna dair Yargıtayca varılan kanaat salt suçüstü hâlinin yargısal, mantıksız ve keyfi yorumuna değil, doktrindeki görüşlere, örgütsel suçluluğun teorisine, dahası ve en önemlisi, yasama organınca istikrarlı ve birbiriyle uyumlu olarak hüküm altına alınan iç hukuk düzenlemelerine dayanmaktadır. Varılan sonuç sonrasında Anayasa Mahkemesince de benimsenmiştir.
AİHM"nin anılan ihlal kararında ise, konunun yalnızca Yargıtayın yorumu üzerinden irdelendiği, bu yorumun aynı ...da 2797 sayılı Kanun"un 46. maddesinde yapılan ve kanunlaşan düzenlemelere dayandığının ve bu düzenlemelerle uyumlu olduğunun dikkate alınmadığı ve söz konusu kararda, ülkenin milli egemenliğini temsil eden yasamanın bu düzenlemelerinin AİHS"ye ve evrensel hukuk ilkelerine aykırılık teşkil edip etmediği hususunda değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.
Uyuşmazlığın çözümünde ayrıca, mütemadi suç ve suçüstü hâli kavramlarından, bu kavramların yukarıda belirtilen hukuki dayanaklarından ve söz konusu kavramların so... olaya uygulanma koşullarından bağımsız olarak; başlı başına suçun niteliği dikkate alınarak failler hakkında özel soruşturma usullerinin uygulanmasına yasal düzenlemelerle bir istisna getirilip getirilmediği hususuna da değinmek gerekmektedir.
Mülga 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Görev" başlıklı ikinci bölümünün "Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri" başlıklı 9. maddesi; "Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
...
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay"ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır." şeklindedir.
"Soruşturma usulü" başlıklı 10. maddesinde;
"...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevine giren suçların hazırlık soruşturmasında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154, 156 ncı maddeleri hükümleri saklıdır." hükmü yer almaktadır.
Mülga 1412 sayılı CMUK"nın 154. maddesi Cumhuriyet savcısının adli görevde doğrudan dava açmasını düzenlemekte ve zabıta amirleri hakkında da hâkimlerin tabi olduğu usul hükümlerinin uygulanacağı, vali, kaymakam ve nahiye müdürleri hakkında ise memurun muhakematı hükümlerinin uygulanacağını düzenlemekteydi.
5271 sayılı CMK"nın 6352 sayılı Kanun"un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
"(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) (Ek: 26/6/2009-5918/ 7 md.) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imâl ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
(2) Gelen iş durumu göz önünde bulundurularak birinci fıkrada belirtilen suçlara bakmakla görevli olmak üzere, aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi kurulmasına, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Bu hâlde, mahkemeler numaralandırılır. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.",
Aynı Kanun"un 6352 sayılı Kanun"un 105. maddesi ile ilga edilen "Soruşturma" başlıklı 251. maddesi ise;
“(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(2) 250 nci madde kapsamına giren suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcıları, hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları, varsa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu işlerle görevlendirilen ağır ceza mahkemesi üyesinden, aksi halde yetkili adlî yargı hâkimlerinden isteyebilirler.
(3) Soruşturmanın gerekli kıldığı hâllerde suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılabilir. Suç, ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yer dışında işlenmiş ise Cumhuriyet savcısı, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısından soruşturmanın yapılmasını isteyebilir.
(4) Suç askerî bir mahalde işlenmiş ise, Cumhuriyet savcısı ilgili askerî savcılıktan soruşturmanın yapılmasını isteyebilir. Üçüncü fıkraya göre soruşturma yapmak üzere görevlendirilen Cumhuriyet savcıları ile askerî savcılıklar, bu soruşturmayı öncelikle ve ivedilikle yaparlar.
(5) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda, yakalananlar için 91 inci maddenin birinci fıkrasındaki yirmidört saatlik süre kırksekiz saat olarak uygulanır. Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan kişiler hakkında 91 inci maddenin üçüncü fıkrasında dört gün olarak belirlenen süre, Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir. Hâkim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler.
(6) 250 nci madde kapsamına giren suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk; soruşturma ve kovuşturma sebebiyle şüpheli veya sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve suçtan zarar gören şahsı, ağır ceza mahkemesi veya başkanının, Cumhuriyet savcısının, mahkeme naibinin veya istinabe olunan hâkimin emirleriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya mecburdur.
(7) 250 nci maddede belirtilen suçlar nedeniyle Cumhuriyet savcıları, soruşturmanın gerekli kılması halinde geçici olarak, bu mahkemelerin yargı çevresi içindeki genel ve özel bütçeli idarelere, kamu iktisadi teşebbüslerine, il özel idarelerine ve belediyelere ait bina, araç, gereç ve personelden yararlanmak için istemde bulunabilirler.
(8) Türk Silahlı Kuvvetleri kıt"a, karargâh ve kurumlarından istemde bulunulması hâlinde istem, yetkili amirlikçe değerlendirilerek yerine getirilebilir." şeklindedir.
"Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu"nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun"un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
"Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkelemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316"ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26"ncı maddesi hükmü saklıdır.
c) Yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, bu kararlara karşı yapılan itirazları incelemek ve sadece bu işlere bakmak üzere yeteri kadar hâkim görevlendirilir.
ç) Ceza Muhakemesi Kanununun 91"nci maddesinin birinci fıkrasındaki yirmidört saat olan gözaltı süresi kırksekiz saat olarak uygulanır.
d) Soruşturmanın amacı tehlikeye düşebilecek ise yakalanan veya gözaltına alınan veya gözaltı süresi uzatılan kişinin durumu hakkında Cumhuriyet savcısının emriyle sadece bir yakınına bilgi verilir.
e) Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla yirmidört saat süre ile kısıtlanabilir; bu ... zarfında ifade alınamaz.
f) Kolluk tarafından düzenlenen tutunaklara, ilgili görevlilerin açık kimlikleri yerine sadece sicil numaraları yazılır. Kolluk görevlilerinin ifadesine başvurulması gerektiği hallerde çıkarılan davetiye veya çağrı kâğıdı, kollluk görevlisinni iş adresine tebliğ edilir. Bu kişilere ait ifade ve duruşma tutanaklarında adres olarak iş yeri adresleri gösterilir.
g) Güvenliğin sağlanması bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verilebilir.
ğ) Açılan davalara adli tatilde de bakılır.
h) Ceza Muhakemesi Kanununun 135"nci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (8) numaralı alt bendindeki, 139"ncu maddesinin yedinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendindeki ve 140"ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (5) numaralı alt bendindeki istisnalar uygulanmaz.
Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imâl ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyet çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci kitap dördüncü kısmın dört, beş, altı ve yedinci bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332"nci maddeler hariç), dolayısıyla açılan davalar, birinci fıkra hükmüne göre görevlendirilen mahkemelerde görülür. Üçüncü fıkranın (d), (e), (f) ve (h) bentleri hariç olmak üzere, bu madde hükümleri, bu suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda da uygulanır.
Türk Ceza Kanununun 305, 318, 319, 323, 323, 324, 325 ve 332"nci maddeleri hariç olmak üzere, ikinci kitap dördüncü kısmın dört,beş, altı ve yedinci bölümünde tanımlanan suçlarda, Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.
Çocuklar, bu madde hükümleri uyarınca kurulan mahkemlerde yargılanamaz; bu mahkemelere özgü soruşturma ve kovuşturma hükümleri çocuklar bakımından uygulanmaz." şeklindeydi.
Mülga hükümlerin, incelenmesinde de görülmektedir ki;
Silahlı terör örgütü üyesi olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunla kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmekle, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin yargılayacağı kişiler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dâhil askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler genel kuralın istisnası olarak kabul edilmiştir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nın 250. maddesi ile de bu genel kural ve istisnalar aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun"un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun"un 10 maddesi 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK"nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun"un 3. maddesi uyarınca da doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış, aynı bentte 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu"nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun"un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun"un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun"un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 161. maddesine "TCK"nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunun 26. maddesi hükmünü saklıdır." hükmü anılan maddeye 8. fıkra olarak eklenmiştir.
Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
Görüldüğü üzere suç tarihinden önce Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin ilk derece sıfatıyla yargılayacağı kişiler yönünden 2845 sayılı Kanun ile CMK"nın 250 ve 251. maddelerinin yürürlükte olduğu ... dilimlerinde getirilen istisnalar, 6352 sayılı Kanun ve 6526 sayılı Kanun"la getirilen düzenlemelerde yer veril... olup tek istisna olarak 2937 sayılı Kanun"un 26. maddesi gözetilmiştir.
Dolayısıyla suç tarihinde CMK"nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörül...tir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun"un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen "Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır." şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2797 sayılı Kanun"un yürürlük tarihinden sonra, so... olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK"nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada; "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu düzenlemede görüleceği üzere, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun"da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu"nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili "suçüstü hâlinde" ibaresi CMK"nın 161. maddesinin 8. fıkrası dışında kalan diğer suçlar yönünden geçerli olup TCK"nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütü üyesi olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapılması için ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinin bulunması da gerekli değildir.
Nitekim özel soruşturma usullerine istisna getiren benzer bir hükme, Yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli öğretim elemanlarının ve bu kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu"na tabi memurlarının görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlarla ilgili yine kural olarak özel soruşturma usulleri uygulanmasının ve buna bağlı hukuki teminatların öngörüldüğü 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu"nun "Disiplin ve Ceza İşleri" başlıklı Dokuzuncu Bölümünde yer alan "Genel Esaslar" başlıklı 53. maddesinin yedinci fıkrasında da "İdeolojik amaçlarla Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrılığına dayanılarak nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak maksadıyla işlenen suçlarla bunlara irtibatlı suçlar, öğrenme ve öğretme hürriyetini doğrudan veya dolaylı olarak kısıtlayan, kurumların sükün, huzur ve çalışma düzenini bozan boykot, işgal, engelleme, bunları teşvik ve tahrik, anarşik ve ideolojik olaylara ilişkin suçlar ile ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinde, yukarıda yazılı usuller uygulanmaz; bu hallerde kovuşturmayı Cumhuriyet Savcısı doğrudan yapar." şeklinde yer verilmiştir.
Her iki düzenleme birlikte ele alındığında, konumuza ilişkin olarak özellikle de 2797 sayılı Kanun"da kural olarak özel soruşturma usulleri öngörülmüş olmasına rağmen, sonradan CMK"nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasının yürürlüğe konulması karşısında, yasa koyucunun salt bu fıkrada sayılan suçların niteliğini gözeterek ayrıca suçüstü hâlinin varlığını araştırmaya gerek bulunmaksızın, 2937 sayılı Kanun"da sayılanlar dışında bu suçları işleyen kişiler hakkında, ilgili kanuni düzenlemeler uyarınca özel soruşturma usulleri uygulanmasının istisnasını öngören bir hüküm ihdas ettiği ve bu yönde bir sistem oluşturduğu anlaşılmaktadır. Ancak AİHM kararında silahlı terör örgütü üyeliği suçunda genel hükümlere göre yürütülen soruşturma işlemlerinin hukukiliği değerlendirilirken söz konusu uygulamanın aynı ...da CMK"nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasına da uygun olup olmadığı, dolayısıyla uygulamanın bu yönüyle de yargısal ve keyfi yorumun ötesinde iç hukuk düzenlemesine dayanıp dayanmadığı hususunda da bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında, dava konusu olayda suçüstü hâline ilişkin koşulların bulunup bulunmadığı ve soruşturmayı yürüten makamların yetkili olup olmadığı değerlendirildiğinde;
Sanığın Yargıtay Üyesi olarak görev yapmaktayken, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensupları tarafından 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sonrasında, kendisinin de bu örgüte üye olduğu iddiasıyla ve kişisel suç niteliğindeki bu suç açısından suçüstü hâlinin de varlığına dayalı olarak hakkında genel hükümlere göre soruşturma yürütüldüğü ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlenerek hakkında Yargıtay 9. Ceza Dairesine kamu davası açıldığı olayda; itiraza konu uygulamanın, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğuna, bu örgütten ayrılmaya dair icrai bir davranışta bulunmadığına ve elde edilen mevcut deliller itibarıyla yetkili makamlarca sanığın cezai eylem niteliğindeki örgüt üyeliğine ilişkin fiilinin icrasına devam ettiği, böylelikle sanığa atılı suçun işlenmekte olduğu hususunda resmî makamlarca edinilen bilgi kapsamında gerçekleştirildiği,
Bununla birlikte, silahlı terör örgütü üyeliği/yöneticiliği suçunun mütemadi suç ve bu suçlar yönünden yakalama anına kadar suçüstü hâlinin söz konusu olduğunu kabul ederek Yargıtayın yargılayacağı kişilere atılı bu suçlarla ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde işlenen diğer kişisel suçların soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin 2797 sayılı Kanun"da değişiklik öngören ve sonradan aynen kanunlaşan hukuki düzenlemelerde, önceden beri 2797 sayılı Kanun"da öngörülen hukuki teminatların istisnasını teşkil eden "ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü hâli" tabirinin, Yargıtayın yargılayacağı söz konusu kişilere atılı bu suçların da benzer nitelikte olduklarını ortaya koyacak ve bu suçları da kapsayacak şekilde yeniden kullanıldığı,
Ayrıca 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2018’e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan sürenin darbenin yapıldığı gün ile sınırlı olmaması, 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sırasında ... Cumhuriyet Başsavcılığınca ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli doğrultusunda ve 5271 sayılı CMK"nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasına uygun olarak genel hükümlere göre yürütülen soruşturma kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan 16.07.2016 tarihli yazıda sanığın da aralarında bulunduğu yüksek mahkeme üyelerinin gözaltına alınmaları talimatı verildiği, sanığın, 17.07.2016 tarihinde saat 02.15"te yakalanarak gözaltına alınabildiği hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçuna ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfi olduğunun kabul edilemeyeceği, Anayasa Mahkemesince "Erdal Tercan, § 145, B. No: 2016/15637 ve 12.04.2018" ve "Alparslan Altan, § 128, B. No: 2016/15586 ve 11.01.2018" tarihli kararlarda da benzer değerlendirmelerle aynı sonuca ulaşıldığı,
Diğer yandan, silahlı terör örgütü üyeliği suçundan genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesinin usule uygun olduğunun, hem aralarında sanığın da bulunduğu benzer durumdaki yüksek yargı eski üyelerine yönelik Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararıyla, hem de sonradan yürürlüğe konulan ulusal hukuk düzenlemeleriyle de kabul edilerek mevcut uygulama sonrasında adli ve idari açıdan devam edecek diğer işlemler öngörüldüğü gibi aynı ...da itiraza konu uygulamanın, CMK"nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasında hüküm altına alınan ve sanık hakkında öngörülen özel soruşturma usullerinin istisnasını teşkil eden düzenlemeyle de uyumlu olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; Yargıtay üyelerinin işledikleri suçlara dair özel soruşturma usullerinin uygulanmasını öngören 2797 sayılı Kanun"un 46. maddesinin uygulanma koşullarının so... olayda oluşmadığı, dolayısıyla, dava konusu olayda sanık hakkında genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesinin doğrudan doğruya iç hukuk düzenlemelerinin verdiği yetkinin kullanılması niteliğinde olduğu, kanunların genişletici ve keyfi olarak yorumlanmasından kaynaklanmadığı, bu hâliyle "hukukun kalitesi" ilkesine de uygun olan itiraza konu uygulamanın hukuka aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Ç- Yargıtay Üyelerinin İşledikleri İddia Olunan Suçlar Bakımından Kovuşturma Makamlarının Belirlenmesi
Anayasa"nın "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesi;
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir",
"Kanuni hâkim güvencesi" başlıklı 37. maddesi de;
"Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz" şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında da, Anayasa"nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin, "insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa"ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlet" olduğu ifade edilmiş ve "hukuk devletinin temel ilkelerinden biri "hukuk güvenliği" ilkesidir. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Hukuk devletinde kanun metinlerinin ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. "Belirlilik" ilkesine göre ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir tereddüde ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir" sonucuna varılmıştır.
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Zira hukuk devletinin alt unsurlarından biri olan hukuk güvenliğinin sağlanmasının ön koşullarından biri kanuni hâkim güvencesidir. Kanuni hâkim güvencesinin sağlanmadığı bir sistemde bireylerin güven içinde hareket edebilmeleri mümkün olamaz. Bireyler herhangi bir hukuki uyuşmazlıkta hangi yargı merci tarafından hangi kurallar uygulanarak yargılama yapılacağını önceden bilmelidir. Aksi bir durumda hukuki öngörülebilirlik ve güvenlik ortadan kalkar. Eğer hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılıyorsa, bu durumda hukuk güvenliğinin zorunlu ön koşulu olan kanuni hâkim güvencesi ...lak anlamda tesis edilmelidir.
Kanuni hâkim güvencesi 1982 Anayasası"nda özel olarak düzenlenmiştir. Anayasa"nın 37. maddesi gereğince herkes kanuni hâkim güvencesine sahiptir. Yine Anayasa Mahkemesinin istikrarlı kararlarında belirtildiği gibi, “kanuni hâkim güvencesi” suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi olarak tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla “kanuni hâkim güvencesi”, yargılama makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra özel olarak kurulmasına veya hâkimin atanmasına engel oluşturmaktadır.
Bu noktada, bir yargı yerinin, kuruluş, görev, işleyiş ve izleyeceği yargılama usulü itibarıyla hukuki yapılanmasının, doğal hâkim ilkesine uygunluğunun sağlanabilmesi için, bu alana ilişkin belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yetmez. Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerekir. Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, "kanuniliğin" yanı sıra "önceden belirlenmiş" olmaya da yer verilmiştir.
Öte yandan, olağanüstü mahkeme kurma yasağı içeren kanuni hâkim güvencesi özel soruşturma ve kovuşturma usulleri izleyen özel/uzman mahkemelerin kurulmasına engel oluşturmamaktadır. Diğer bir ifadeyle olağanüstü mahkeme ile özel/uzman mahkeme kavramları aynı anlama gelmemektedir. Bir hukuk sisteminde bazı suçlarla etkin bir şekilde mücadele etmek için özel soruşturma ve kovuşturma usulleri izleyen yargı mercileri kurulabilir. Örneğin terör ve organize suçlarla etkin bir şekilde mücadele etmek bu tür özel/uzman yargı mercilerinin kurulmasını gerekli kılabilir.
Kanuni hâkim güvencesi tüm yargılamalarda geçerli olan bir ilke olmakla beraber ceza yargılamalarında çok daha önemli olmaktadır. Nitekim ceza soruşturma ve kovuşturmaları özgürlük gibi bireylerin en temel haklarından birine yapılmış doğrudan ve radikal bir müdahale niteliğindedir. Dolayısıyla kişi hürriyetinin sahip olduğu önem, bireylere ceza yargılamalarında daha yüksek güvencelerin sağlanmasını gerektirmektedir. Kanuni hâkim güvencesi söz konusu güvencelerin ilk basamağını oluşturmaktadır. Zira adil ve güvenceli bir yargılama için her şeyden önce yargı yetkisi kullanacak merci olması gerektiği şekilde kurulmalı ve görev yapmalıdır. Aksi takdirde adil yargılanma hakkı kapsamında bireylere sağlanan bağımsız ve tarafsız bir yargı yerinde makul sürede yargılanma, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama gibi güvencelerin bir önemi kalmayacaktır. Zira tüm bu güvenceler ancak olağan mahkemelerin varlığı hâlinde işlevsel olabilecektir.
Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilere atılı ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde işlenen kişisel suçlar bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere; 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00"den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. TBMM Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında Hükûmet adına söz alan Adalet Bakanı, olağanüstü hâl ilan edilme nedenini "... darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi, bundan sonra da demokrasimiz ve hukuk devletimiz, milletimiz, millî irade ve ülkemiz için tehlike ve tehdit olmaktan çıkarılması, bir daha hiçbir şekilde darbe teşebbüsünün tekrarlanmaması ve bu konuda bu amaçla alınması gereken tedbirlerin hızlı ve kararlı bir biçimde alınıp hayata geçirilmesini sağlamak maksadıyla olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki görüş ... Bakanlar Kuruluna iletilmiştir. Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Anayasa gereği toplanan Bakanlar Kurulumuz, bu görüş doğrultusunda Türkiye"de üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir ... Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini korumak, temel hak ve hürriyetleri korumak, genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak, şiddet olaylarını önlemek, başarısız kılınan darbe teşebbüsünün tekrarı ile bundan sonra Türkiye"de darbe teşebbüslerine teşebbüs edilebilmesinin önüne geçmek, halkımıza en büyük kötülüğü yapan, kamu düzenimizi bozan, ekonomimize zarar veren, demokrasimizi, hukuk devletimizi, millî irademizin tecelligâhı Meclisimizi ve seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Hükûmetimizi darbe teşebbüsüyle yok etmeye çalışan, devletimizi âdeta bir kanser hücresi gibi sarmış bulunan bu Fetullahçı terör örgütüyle ve bu örgütün Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı, Emniyet ve üniversitelerimiz başta olmak üzere, kamu içindeki bütün uzantılarının kamudan temizlenmesi ve demokrasimizin, devletimizin, milletimizin, hukuk devletimizin emniyeti bakımından tam emniyetli hâle getirilmesi ve bunların ülkemiz için, demokrasimiz ve hukuk devletimiz için bir daha tehlike ve tehdit olmaktan çıkarılması maksadıyla bu karar alınmıştır." sözleriyle ifade etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde, Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme"ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
Olağanüstü hâl KHK"ları konu, amaç, yer ve süre bakımından olağan KHK"lardan farklı özellikler taşımaktadır. Her şeyden önce, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl KHK"ları, olağan KHK"lar bakımından Anayasa"nın, söz konusu düzenlemelerin yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte bulunan 91. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “...sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.” şeklindeki sınırlamaya tabi tutulmamıştır. Başka bir ifadeyle, Anayasa"nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümünde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler de 680 sayılı KHK"nın kabul edildiği ve yürürlüğe konulduğu tarih itibarıyla olağanüstü hâl KHK"ları ile düzenlenebilmekteydi. Hatta bu hususlarda düzenleme yapılabilmesinden de öte, söz konusu KHK"larla, Anayasa"nın 15. maddesi uyarınca, bu maddenin ikinci fıkrasındaki çekirdek temel haklara dokunmamak kaydıyla, temel hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilmekte veya bunlar için Anayasa"da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmekteydi.
Buna karşın, olağanüstü hâl KHK"ların “sebebe bağlı” işlem olmaları nedeniyle, Anayasa"nın yine söz konusu 680 sayılı KHK"nın yürürlüğe konulduğu dönemde yürürlükte bulunan 121. maddesi uyarınca sıkıyönetim veya olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda çıkarılabileceği düzenlenmişti. Ayrıca Anayasa"nın 15. maddesi uyarınca, bu düzenlemelerin “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi” ve “durumun gerektirdiği ölçüde” olması da anayasal bir zorunluluktu.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesinin birinci fıkrasının, 680 sayılı KHK"nın yürürlüğe konulduğu tarih itibarıyla uygulanması gereken hâlinde; olağanüstü hâllerde, sıkıyönetim ve savaş hâllerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamayacağı hükme bağlanmıştır.
Bu durumda öncelikle belirtmek gerekir ki; kovuşturma makamlarına dair değişikliklerin yapıldığı tarih itibarıyla uygulanması gereken söz konusu Anayasal düzenlemeler karşısında; kural olarak olağanüstü hâl KHK"ları ile Anayasa"nın 37. maddesinde güvence altına alınan kanuni hâkim güvencesiyle ilgili düzenlemeler yapılmasında hukuka aykırı bir durumun söz konusu olmadığı ve bu düzenlemelere karşı soyut norm denetimi yoluna gidilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Kovuşturma makamına dair KHK ile yapılan ve sonradan kanunlaşan değişikliğin, Yargıtayın iç işleyişine dair olağan bir düzenleme olmanın ötesinde, yargılanacak kişilerin kanuni hâkim ilkesini Anayasal sınırlar içerisinde dahi kısıtlayan bir yönünün olup olmadığı hususunun irdelenmesine gelince;
Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere kanuni hâkim güvencesi; yeni kurulan mahkemelerin veya kurulu bulunan mahkemelere yeni atanan hâkimlerin, önceden işlenen suçlara ilişkin olarak hiçbir şekilde yargılama yapamayacakları biçiminde anlaşılamaz. Belirli bir olay, kişi veya toplulukla sınırlı olmamak kaydıyla, yeni kurulan bir mahkemenin veya kurulu bulunan bir mahkemeye yeni atanan hâkimin kurulma veya atanma tarihinden önce gerçekleşen uyuşmazlıklara bakması kanuni hâkim güvencesine aykırılık teşkil etmez (AYM, E. 2014/164, K. 2015/12, 14.01.2015). Bu kapsamda bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden sonra bu suça ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması, yürürlüğü müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim ilkesine aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E. 2009/52, K. 2010/16, 21.01.2010).
Anayasa"nın 154. maddesinin birinci fıkrasında, Yargıtayın kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakacağı; aynı maddenin beşinci fıkrasında da Yargıtayın kuruluşunun, işleyişinin, Başkan, Başkanvekilleri, Daire Başkanları ve Üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısının ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin niteliklerinin ve seçim usullerinin, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
Bu düzenlemeler doğrultusunda yürürlüğe konulan 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 1. maddesinde de Yargıtayın bağımsız bir yüksek mahkeme olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Öte yandan, hem Yargıtay Daireleri, hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2797 sayılı Kanun"un 3. maddesinde Yargıtayın karar organları arasında sayılmış, aynı Kanun"un 4. maddesi uyarınca Yargıtay dairelerinde bir başkan ve yeteri kadar üye bulunacağı, 7. maddesi uyarınca da Ceza Genel Kurulunun ceza dairelerinin başkan ve üyelerinden oluşacağı öngörülmektedir.
Yargıtay Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevi, 2797 sayılı Kanun"un 15. maddesinde suç tarihi itibarıyla;
“1. Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını inceleyerek karar vermek,
2. a) (Ek: 26/9/2004-5235/51 md.) Aynı veya farklı yer bölge adliye mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar bakımından hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunursa,
b) Hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında içtihat uyuşmazlıkları bulunursa,
c) Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse, benzer olaylarda birbirine uymayan kararlar vermiş bulunursa,
Bunları içtihatların birleştirilmesi yoluyla kesin olarak karara bağlamak,
3. Yargıtay Başkan ve üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ile yargılama görevi özel kanunlarınca Yargıtay Genel Kurullarına verilen kişilere ait davaları ilk mahkeme olarak görmek ve hükme bağlamak ve ilk mahkeme olarak özel dairelerce verilen hüküm ve kararların temyiz ve itiraz yoluyla incelenmesini yapmak,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.
Hukuk ve Ceza Genel Kurullarına katılmak zorunda olan Başkan ve üyelerin belirlenmesine ilişkin esaslar, görüşmelerin gündemi, yönetimi, çalışma gün ve saatleri, oylama ve karar, ön sorun ve öncelikle karara bağlanacak hususlar, kararın çıkmış sayılması, kanun hükümleri çerçevesinde Yargıtay İç Yönetmeliği ile düzenlenir.” biçiminde düzenlenmişti.
Aynı Kanun"un “Yargıtay Üyelerinin Nitelikleri ve Seçimi” başlıklı 29. maddesinde ise; Yargıtay üyelerinin, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra en az üç yıl süre ile başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitir... adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından seçileceği hükme bağlanmıştır.
Bununla birlikte; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 6545 sayılı Kanun"la değişik 14. maddesinde yer alan "hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışır" şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte iş bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan "Yargıtay", dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa"nın ilgili hükümleri, 2797 sayılı Kanun ve Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararı birlikte değerlendirildiğinde; temelde bağımsız bir mahkeme olarak kurulan Yargıtayın karar organları olan daireleri ile genel kurulların oluşumu ve çalışma usulleri itibarıyla, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılacak yargılamalar yönünden bu organlar arasında mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kalkmasına dair bir nedenin bulunmadığı, diğer yandan, suç tarihinden önce ve genel nitelikteki düzenlemelerle hem bu karar organlarının oluşturulup çalışma usullerinin düzenlendiği, hem de dairelere ve genel kurullara katılacak üyelerin bu düzenlemeler doğrultusunda seçilerek aynı güvence ve hukuki statüyle görev yaptıkları, söz konusu düzenlemelerle, mevcut dosyaların yoğunluğu itibarıyla özelde ve çoğunlukla kişisel suç niteliğindeki FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubiyeti iddiasıyla haklarında genel hükümlere göre soruşturma yürütülen yüksek mahkeme eski üyelerine atılı bu suçlardan dolayı yapılacak kovuşturma işlemleri belirlenmiş ise de sonradan aynen kabul edilerek kanunlaşan bu usullerin aynı ...da 2797 sayılı Kanun"da sayılan kişilerin ağır cezayı gerektiren ve suçüstü hâlinde işlenen tüm suçları açısından da uygulanacak olması, yine bu kişiler yönünden kovuşturma yapma yetkisinin suç tarihindeki düzenlemeden farklı olarak Yargıtay dışında farklı bir makama devredilmemesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; kovuşturma yapma yetkisinin Genel Kuruldan alınarak ilgili ceza dairesine verilmesine yönelik düzenlemenin, suç tarihinden sonra olağanüstü mahkeme kurulması niteliğinde olmadığı, böylelikle kanuni hâkim ilkesine aykırı olarak yargılama yapılmadığı ve bu düzenlemenin temel hak ve özgürlüklere müdahale niteliği dahi taşımayan, salt Yargıtayın iç işleyişine yönelik usuli bir düzenleme olduğu anlaşılmaktadır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun"da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçları bakımından Yargıtay 9. Ceza Dairesinin kovuşturma yapmakla görevlendirilmesine ilişkin düzenlemelerin AİHS"nin 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı yönünden de irdelenmesi gerekmektedir.
Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi iş yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da iş bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun"da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesine göre ise; iş yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise, 2797 sayılı Kanun"da ve Yargıtay İç Yönetmeliği"nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve ...aşımı yakın, tutuklu iş niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271"i itiraz, 877"si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524"ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olmuştur.
24.12.2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin (696 sayılı KHK) 45. maddesiyle, 2797 sayılı Kanun"a eklenen geçici 16. madde ile;
“Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulunun içtihadı birleştirme toplantılarına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, 31/12/2022 tarihine kadar bu kurulların oluşumu ve çalışma usulü hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır.
a) Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulu, her hukuk ve ceza dairesinden en az bir üye olmak kaydıyla Birinci Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen yirmişer üyeden oluşur. Bu kurullara, Birinci Başkan veya ilgili başkan vekili, bunların bulunmaması halinde kurulların en kıdemli üyesi başkanlık eder.
b) Üyeler Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulunda sürekli olarak görev yaparlar. Ancak, iş durumu göz önüne alınmak suretiyle üyelerin daire çalışmalarına katılmalarına Büyük Genel Kurul tarafından karar verilebilir.
c) Kurullarda toplantı ve görüşme yeter sayısı onbeştir. Toplantıda bulunanların üçte ikisinin oyu ile karar verilir. Birinci toplantıda üçte iki oy çoğunluğu sağlanamazsa ikinci toplantıda bulunanların çoğunluğuyla karar verilir.
Bu maddede hüküm bulunmayan hallerde, Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulunun çalışmasına ilişkin bu Kanunun mevcut hükümleri uygulanmaya devam olunur.” biçimindeki düzenleme, 08.03.2018 tarihli ve 30354 sayılı mükerrer Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7079 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun"un 40. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır. Böylelikle 2018 yılının Eylül ayından itibaren Yargıtay Ceza Genel Kurulu, mevcut görevlerinin yerine getirilmesi hususunda sabit heyetle toplanıp karar vermeye başlamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın birçok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen iş yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların, hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine, adil yargılanma hakkının sağlanması gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yine aynı nedenlerle, dava konusu olayda soruşturma ve kovuşturma usul ve makamlarına yönelik değişiklikleri içeren ve sonradan kanunlaşan düzenlemelere yönelik Anayasa"ya aykırılık itirazları da ciddi görülmediğinden, Anayasa"nın 152. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmamıştır.
2- CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması", (c) bendinde yer alan "Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması", (e) bendinde yer alan "Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen ...laka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması" ve (f) bendinde yer alan "Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi" hâlleri açısından;
Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan oturumlara ve bu oturumlar sırasında yapılan kovuşturma işlemlerine dair çözümlenmiş SEGBİS kayıtlarının incelenmesinde;
- Mahkeme heyetinde yer alan veya hükme katılan hâkimlerden herhangi birinin görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmadığı ya da bu hususta bir iddianın bulunmadığı,
- Mahkeme heyetinde yer alan veya hükme katılan hâkimlerden herhangi biri hakkında ileri sürülen, kabul ya da reddedilen bir ret isteminin bulunmadığı,
- Tüm duruşmalarda hükme katılacak hâkimlerin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin yanı sıra sanık ve müdafisinin CMK"nın 188. maddesine uygun olarak hazır bulundukları,
- 02.04.2019 tarihli hükmün duruşmalı olarak açık oturumda verildiği,
Anlaşıldığından, Özel Daire hükmünde CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (b), (c), (e) ve (f) bentlerinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hâllerinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
3- CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde yer alan "Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi" hâli açısından;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
CMK"nın "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"(1) Hükmün başına, "Türk Milleti adına" verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve ... dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçiril...se açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir."
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasa"nın 141 ve CMK"nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve ... dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "Sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "Gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "Sonuç (hüküm)" kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun"un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun"un 53 ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkanının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK"nın 289/1-g ve 1412 sayılı CMUK"un 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Diğer taraftan, İHAM; bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). İHAM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden İHAS"ın 6. maddesinin ihlâli olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
İHAM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (... Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Buna göre, temel hak ve özgürlüklerin ihlâli sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).
Bunun yanı sıra İHAM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte so... davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni, anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). Bu anlamda İHAM, mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).
Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (AYM, Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve so... bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında "İlgili ve yeterli bir yanıt" vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlâline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında Özel Daire hükmü değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında kurulan hükümde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yapısının, teşkilatlanmasının ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal sistemi içerisinde gizlice yayılarak kurumları ele geçirmeye yönelik faaliyetlerinin örneklerle anlatıldığı, delillerin tartışılıp değerlendirildiği, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtildiği, örgüt içi iletişimde kullanılan haberleşme araçları hakkında detaylı bilgilere yer verildiği, özellikle de Özel Dairece yapılan bu tespitlerin Ceza Genel Kurulunun FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ilişkin yerleşik kararlarına da dayandırıldığı, so... davanın özelliğine göre esas sorunların incelenmiş olduğunun açıkça anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararda yer aldığı, yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmadığı, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesinin de yapıldığı anlaşıldığından, Özel Daire hükmünün gerekçeyi içerdiği değerlendirilmiştir.
4- CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde yer alan "Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması" hâli açısından;
Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir (AYM; B. No: 014/9817, 26.02.2015), İHAM da bu kapsamda hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik şekilde yorumlanması gerektiğini vurgulamaktadır (Ludi/İsviçre, B.No:12433/86, 15.06.1992; Artico/İtalya, B.No:6694/74, 13.05.1980).
Öte yandan, delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten İHAM, elde edilen deliller dâhil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlâl edilip edilmediğine karar vermektedir (İHAM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No: 35394/97, § 34). İHAM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No: 4378/02, § 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No: 11082/06, 13772/05, § 700). Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede;
Sanığa soruşturma aşamasında yöneltilen suçlamaların; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi ve bu örgütün yargı yapılanmasında yer aldığına ilişkin olduğu, bu suçlamaların içeriğinin ... Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında sanığa sorulan sorularda açıklandığı ve sanığın farklı tarihlerde alınan ifadelerinde anılan suçlamalarla ilgili ayrıntılı bir şekilde beyanlarda bulunduğu, öte yandan, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 20.07.2016 tarihinde düzenlenen tutuklama talep yazısında, sanığa isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamalara yer verildiği, bu bağlamda, suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verildiği, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde bulunulduğu, anılan talep yazısının sorgu işlemi öncesinde ... 7. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından sanığa okunduğu, ayrıca sorgu tutanağında sanığa isnat edilen suçun okunup anlatıldığı, sanığın sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği, ayrıca sanık ve müdafisinin tutukluluğa itiraz dilekçelerinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulduğu, dolayısıyla sanık ve müdafisinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutuklamanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin sanığa veya müdafisine bildirilmiş ve sanığa bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında; sanığın genel olarak soruşturma aşamasında savunma hakkının kısıtlanmadığı kabul edilmelidir.
Kovuşturma aşamasında ise sanığa ve müdafisine geniş bir şekilde savunma yapma imkân ve fırsatı tanındığı, zira kovuşturma evresinde yapılan oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere sanık ve müdafisinin ayrıntılı bir şekilde savunmalarını yaptıkları, tüm iddia, argüman ve delillere karşı etkin bir şekilde itiraz etme, tanık beyanlarına karşı savunma yapma ve tanıklara soru sorma haklarının tanındığı, mahkemece sanık ve müdafisinin tanık dinletme taleplerinin reddine karar verilirken, kovuşturmada dinlenen tanıkların beyanları ve elde edilen diğer deliller itibarıyla aynı hususlarda yeniden tanık dinlenilmesine ilişkin taleplerin kovuşturmaya bir katkı sağlamayacağına ilişkin gerekçe de gösterildiğinden, hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile sanığın savunma hakkının sınırlandırılmadığı, böylelikle adil yargılanma hakkının ihlâl edilmediği anlaşılmaktadır.
5- CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan "Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması" hâli açısından;
a) Beyanları hükme esas alınan tanıkların dinlenilme usulü bakımından;
Tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyusu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir. Herkes tanık olma ehliyetine sahip olduğundan çocuklar ve akıl hastalarının da tanıklığına başvurabilecektir. Ancak tanığın anlatımlarına itibar edilip edilmeyeceği yargılama makamının takdirindedir. Ceza muhakemesinde, tanık dinlemeye yetkili makam soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde ise, mahkeme, naip hâkim veya istinabe olunan hâkimdir.
Tanıklık, kamu hukukundan doğan toplumsal bir ödevdir. Bu nedenle tanığın, hukuka uygun olarak yapılan davet üzerine adli makamlar önüne gelmek, bildiklerini doğru olarak anlatmak ve yemin etme ödevi bulunmaktadır. Bununla birlikte ceza muhakemesinde tanığa bazı haklar da tanınmıştır. Tanığın; tanıklıktan çekinme, kendisi ve yakınları aleyhine açıklamada bulunmaktan çekinme, haklarını öğrenme, korunma, tazminat ve masraflarını isteme hakkı vardır.
Tanığı dinleyecek olan makam tarafından önce tanığın kimliği ve güvenirliği belirlenmelidir. Bu amaca yönelik olarak tanığın adı, soyadı, yaşı, işi, yerleşim yeri, iş yeri, geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları, şüpheli, sanık veya mağdurla olan ilişkisine dair sorular yöneltilecektir. Bu şekilde tanığın kimliği, olayın tarafları ile olan ilişkisi ve güvenirliğine ilişkin bilgiler alındıktan sonra tanığa hakları hatırlatılmalı, bu hatırlatma yapıldıktan sonra da tanıklık görevinin önemi ve uyması gereken kurallar anlatılmalıdır.
Konumuzla ilgisi bakımından öncelikle, örgütlü suçluluk kapsamında yürütülen ceza muhakemesi sürecinde etkin pişmanlıktan yararlanmak amacıyla ifade veren kişilerin, aleyhine ifade verdikleri diğer kişiler hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yapılan yargılamalarda tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.
Anayasa"nın 38. maddesinin beşinci fıkrasında; hiç kimsenin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Aynı doğrultuda, 5271 sayılı CMK’nın "Tanıklıktan çekinme" başlıklı 45. maddesi;
"(1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:
a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.
(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her ... tanıklıktan çekinebilirler",
"Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme" başlıklı 48. maddesi; "Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir" şeklinde hükümler içermektedir.
Diğer yandan, CMK"nın "Yemin verilmeyen tanıklar" başlıklı 50. maddesi de;
"(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Tanıklıktan çekinme hakkı olan kimselere, bu hakları, dinlenmeye başlamadan önce hatırlatılmalı ve bu haklarını kullanıp kullanmayacakları hususu da tutanağa yazılmalıdır. Tanıklıktan çekinme hakkı bulunan bir kimsenin bu hakkı hatırlatılmadan dinlenilmesi hâlinde beyanlarının kanıt olarak değerlendirilmesi de artık olanaksızdır. Kaldı ki CMK"nın 210/2. maddesinde "Tanıklıktan çekinebilecek olan kişi, duruşmada tanıklıktan çekindiğinde, önceki ifadesine ilişkin tutanak okunamaz." hükmü getirilmiş olup bu hakkın sonradan kullanılması hâlinde önceki ifadelerinin dahi kanıt olarak kullanılması yasaklanmıştır. O hâlde tanıklıktan çekinme hakkı bulunan bir kimseye bu hakkının hatırlatılması zorunlu olup çekinmeyen tanığın tanıklığının yemin ile teyidinin gerekip gerekmediği CMK"nın 51. maddesi uyarınca bundan sonra hâkim tarafından takdir edilecektir. Ancak tanık yemin etmekten çekinebilir. Bu hususun kendisine bildirilmesi gerekir.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır (Zeki Hafızoğulları - Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar, 2. Baskı, US-A Yayıncılık, ..., 2016, s. 270; Türkan Yalçın Sancar, Çok Failli Suçlar, Seçkin Yayınevi, ... 1998, s. 137; Devrim Aydın, Türk Ceza Hukukunda Suça İştirak, Yetkin Yayınları, ... 2009, s. 277; Ersan Şen, Suç Örgütü, Seçkin Yayıncılık, Mayıs 2018, s. 302, Vesile Sonay Evik, "Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçu", Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Prof. Dr. Nur Centel"e Armağan Özel Sayı, Yıl: 2013, Cilt: 19, Sayı: 2, s. 673.). Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır (Zeki Hafızoğulları - Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar, s. 276.). Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi, diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK"nın “Etkin pişmanlık” başlıklı 221. maddesi ise;
“(1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır...” şeklinde düzenlenmiş olup maddenin ilk dört fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak suçları ile ilgili etkin pişmanlık gösteren faillerin birbirinden farklı koşullarla, cezanın kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi hâller kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu"na benzer şekilde 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede;
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK"nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kanuna aykırı bir yarar vaadi" niteliğinde olmadığı gibi, kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda, adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurunda alınan ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine hukuka aykırı vaatte bulunduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan so... iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasında yapılan oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere kendilerine tanıklığa ilişkin kanuni haklarının hatırlatılması, her birinin tanıklık yapacaklarını ve yemin de edeceklerini söyleyerek sanık ve müdafisinin de hazır bulunduğu ortamda beyanda bulunmuş olmaları, söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte, sanık ve müdafisinin de hazır bulunduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
b) ByLock iletişim sistemine dair deliller bakımından;
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı, 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve Özel Dairelerce de istikrarla benimsenen kararlar dikkate alındığında; ByLock iletişim sistemine dair delillerin elde ediliş biçimi, güvenilirliği ve hükme esas alınması bakımından herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı açıktır.
c) Arama ve el koyma işlemleri bakımından;
Sanığın ikametinde, iş yerinde, aracında ve üstünde yapılan aramalar sonucu herhangi bir materyale el konulmadığı ve bir suç unsuruna rastlanılmadığı anlaşıldığından sanığın ikametinde, iş yerinde, aracında, üstünde ve buradaki materyaller üzerinde gerçekleştirilen arama işleminin hukuka uygun olup olmadığı hususunda değerlendirme yapılmasına gerek görül...tir.
d) Ortak baz istasyonu kullanımına ilişkin iletişimin tespiti, ardışık ve periyodik aramaya ilişkin kayıtlar hariç olmak üzere HTS analiz raporları ve Bank Asya’dan talep edilen banka kayıtları bakımından;
Özel Dairece mahkûmiyet hükmüne esas alınan deliller karşısında; ortak baz istasyonu kullanımına ilişkin iletişimin tespiti, ardışık ve periyodik aramaya ilişkin kayıtlar hariç olmak üzere HTS analiz raporları ve Bank Asya’dan talep edilen banka kayıtlarının tartışılmayarak hükme esas alınmadığı ve bu durumun sonuca etkili olmadığı değerlendirilmiş olup anılan delillerin hukuka uygun olup olmadıkları hususunda değerlendirme yapılmasına gerek görül...tir.
e) Ardışık ve periyodik arama kayıtları bakımından;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün iletişim amacıyla kullandığı yöntemlerden olan ardışık ve periyodik olarak ankesörlü veya sabit telefondan aranma yukarıda ayrıntılı şekilde açıklanmış olup ankesörlü veya sabit telefon hatlarından ardışık veya periyodik olarak aranan sanığın örgütün uyguladığı iletişimin gizliliğine ilişkin tedbir ve haberleşme yöntemi hakkında bilgi sahibi olduğu, özellikle ardışık aramalarda örgüt tedbirine aykırı bir şekilde birden fazla örgüt üyesinin kısa süre içerisinde aranmasının failin örgütsel toplantılara katılım gösterdiği, FETÖ/PDY ile arasında organik ve sıkı bir bağ olduğu, ardışık ve periyodik aranmaların hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân verdiğinden sanık aleyhine bir delil olabileceği kabul edilebilir. Bu bağlamda Cumhuriyet savcısının CMK’nın 160 ve 161. maddeleri doğrultusunda delil toplama yetkisine dayanarak talep etmesi üzerine, örgütün iletişim amacıyla kullandığı ankesörlü veya sabit telefon hatlarından ardışık veya periyodik olarak arama yapılıp yapılmadığının tespiti amacıyla, ... 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 29.01.2018 tarih ve 2018/895 değişik iş sayı ile CMK’nın 135. maddesine uygun şekilde alınan karar doğrultusunda HTS kayıtlarının incelenmesi sonucu ardışık ve periyodik aramalara ilişkin delil elde edildiği anlaşıldığından, sanık hakkında elde edilen diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde ardışık ve periyodik arama kayıtlarına dair delillerin elde ediliş biçimi, güvenilirliği ve hükme esas alınması bakımından herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmelidir.
III- Sanık ... Hakkında Kurulan Mahkûmiyet Hükmünün İsabetli Olup Olmadığına Dair Maddi Hukuka İlişkin Uyuşmazlık Konuları Değerlendirildiğinde;
Sanık ...’in sırasıyla sırasıyla Beşiri Hâkimliği, Kumru Hâkimliği, ... Hâkimliği, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Müfettişliği ve Başmüfettişliği, HSK Başmüfettişliği görevlerinde bulunduktan görevlerinde bulunduktan sonra FETÖ/PDY mensuplarının HSK’da çoğunluğu sağlamalarını müteakip HSK’nın FETÖ mensubu olduğu iddia edilen üyelerin gündeme getirmesi, talep ve destekleri ile 24.02.2011 tarihinde Yargıtay Üyesi seçilen sanığın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun 24.08.2016 tarihli ve 426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği,
Tanıklar ... ve ...’in Teftiş Kurulu Başkanlığında çalıştıkları dönemde sanığın bu yapı içerisinde olduğunu beyan ettikleri, tanıklar ... ve ...’in HSYK Genel Sekreteri olan ve benzer bir başka davanın sanığı olan ..."nın evinde yapılan, Yargıtay Üyeliğine seçilecek kişilerin konuşulduğu toplantıda FETÖ/PDY mensuplarının talebi ve ısrarıyla sanığın ön plana çıkarıldığını ve o grubun seçilmesini istediği bölüm içerisinde yer aldığını, bu toplantıda belirlenen listede sanığın da isminin bulunması sebebiyle Yargıtay Üyeliğine seçildiğini, sanığın teftişten seçilen cemaat mensuplarından biri olduğunu, Yargıtayda cemaatçi olmayan üyelerin birbirlerini tanıması amacıyla 2013 yılında düzenledikleri yemeklere sanığın hem seçilme şekli hem de Yargıtaydakilerden gelen bilgiler çerçevesinde bu yapıdan olması sebebiyle çağrılmadığını ifade ettikleri, tanıklar ... ve ...’nun, ... ve ..."un beyanlarında olduğu gibi ..."nın evinde yapılan toplantılar sonucu belirlenen listede sanığın da isminin olduğunu ve bu listeden Yargıtay üyeliğine seçildiğini beyan ettikleri, tanık ...’in, Yargıtayda cemaatten olan üyelerin 17-25 Aralık 2013"ten sonra kendisine karşı tavırlarında bir değişiklik gözlemlediğini, bu bağlamda bu gruptan olmayan üyeleri kendi yanlarına çekmek amacıyla sanıkta kendisine karşı tavır değişikliği olduğunu beyan ettiği, tanık ..."ın cemaatten tanıdıkları arasında sanığı da belirttiği,
Tanık beyanlarına göre sanığın Teftiş Kurulu Başkanlığında müfettiş olarak çalıştığı dönemde de örgüt ile bağlantısı olduğu, yine örgüt tarafından eski HSYK Genel Sekreteri ...’nın evinde örgüt mensupları tarafından dikte edilen liste içerisinde yer alarak yüksek yargı üyeliğine seçildiği, örgüt tarafından önemsenen sanığın, icra ettiği görevinin, daha üst makam olan Yargıtaydaki mahrem yapı içerisinde devam ettirilmek istendiği,
ByLock tespit tutanağına göre; sanığın 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 79210 ve 79217. satırlarında kaydının olduğu, 79210. satırında tespit edilen GSM aboneliğinin..., tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının ... ve tespit edilen ilk tarihin 24.10.2014 olduğu, 79217. satırında tespit edilen GSM aboneliğinin ... tespit edilen cihazlara ait IMEI numaralarının... ve tespit edilen ilk tarihin 20.08.2014 olduğu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan gelen yazıya göre ... ...,... ve ... numaralı hatların sanık ... adına kayıtlı bulunduğu,... ve... numaralı hatlara dair HIS(CGNAT) verileri incelendiğinde;... ve ... IMEI numaralı cep telefonlarıyla kullanılan... numaralı hat ile 20.08.2014-01.09.2014 tarihleri arasında ByLock hedef IP"lerinden olan ... numaralı IP"ye 49 kez bağlantı sinyali tespit edildiği,... IMEI numaralı cep telefonuyla kullanılan... numaralı hat ile 24.10.2014 ile 18.11.2014 tarihleri arasında aynı IP"ye 271 kez bağlantı sinyali tespit edildiği,...ID’yi ekleyenlerin bu ID’ye sanığın ad ve soyadının kısaltması olan “ysfm” adını vermesi,...ID’nin kullanıcı adının ... ili plakasından oluşması (kartal57) ve şifresinin ise sanığın doğum tarihi olması (1966), ekledikleri ve ekleyenler bölümünde Yargıtay eski üyelerinin bulunması sebebiyle...ID’nin sanık tarafından kullanıldığının belirlendiği,
Bağlıca lojmanlarında ikamet eden sanık ile (62D) numaralı aynı binada ikamet eden ve aynı suçtan yargılanan Yargıtay eski üyesi ...’nın yine aynı suçtan yargılanan Yargıtay eski üyesi ...’a attığı Bylock mesajında, sanığın aynı binada olduğunu, sanık ile görüşüp bilgi vereceğini belirttiği, sanığın müsait olmadığını anlayınca yine aynı binada oturan Yargıtay eski üyesi İlhan Kaya’nın uygun olduğunu belirtip adresini ve kapı şifresini söylediği, daha sonra saatin netleşip netleşmediğini öğrenmeye çalıştığı, sanığın Bank Asya için 30.000 TL verdiğini, bu paranın daha sonra dolara çevrildiğini, sanığın bu paranın tamamına ihtiyacı olduğunu ifade ettiği, bu yazı içeriğine göre sanığın ikametinde yapılması planlanan toplantı veya görüşmenin sanığın müsait olmaması sebebiyle aynı binada bulunan ve aynı suçtan yargılanan İlhan Kaya’nın evinde yapılmasına karar verildiği, aynı suçtan yargılanan Yargıtay eski üyesi ...in ...’a attığı ByLock mesajında çok sayıda yüksek yargı mensubu hakkında bilgi verdiği, sanığın görev yaptığı dairede başkan olan ...’in de sanıktan sorulması gerektiğinin belirtildiği, örgüt üyeleri tarafından Yargıtaya yerleştirilen sanığın örgüt faaliyetleri kapsamında kendisine verilen görevleri icra etmek üzere talimat aldığı,
Sanığın, FETÖ/PDY terör örgütü üyeleri tarafından kullanılan mahrem yapılanmaya hizmet eden haberleşme programı Bylock’u belirlenen ID numarası ile kullandığı, bağlantının HTS ve CGNAT verileri uyumlu olduğu, örgütün gizlilik tedbirine özel önem verilmesi sebebiyle sanığın hiyerarşik talimatlar çerçevesinde kripto programı kullanarak örgüt içi haberleştiği, ayrıca sanığın byLock kullanıcısı başka sanıkların görüşme içeriklerinde de adının geçtiği, dolayısıyla sanığın grup içerisinde hareket ettiği ve örgüt suçlaması ile hakkında soruşturma/kovuşturma bulunan kimselerle ByLock üzerinden haberleşilmesi sırasında örgüt faaliyetleri çerçevesinde sanıktan grubun bir üyesi olarak bahsedildiği,
Ardışık ve periyodik arama kayıtlarına ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda sanığın haklarında aynı suçtan soruşturma/kovuşturma bulunan yüksek yargı eski üyeleri şahıslarla birlikte birden fazla ankesörlü veya sabit telefon hatlarından ardışık/periyodik olarak arandığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün iletişim amacıyla kullandığı yöntemlerden olan ankesörlü veya sabit telefon hatlarından ardışık veya periyodik olarak aranan sanığın örgütün uyguladığı iletişimin gizliliğine ilişkin tedbir ve haberleşme yöntemi hakkında bilgi sahibi olduğu, özellikle ardışık aramalarda örgüt tedbirine aykırı bir şekilde birden fazla örgüt üyesinin kısa süre içerisinde aranmasının failin örgütsel toplantılara katılım gösterdiği, FETÖ/PDY ile arasında organik ve sıkı bir bağ olduğu, ardışık ve periyodik aranmaların hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân verdiği anlaşılmakla, öte yandan Özel Dairenin mahkûmiyet hükmündeki gerekçesi, ardışık ve periyodik aramaların niteliği ve niceliği, bazı görüşme sürelerinin "0" saniye olması, ankesörlü ve sabit telefon hatlarından aranan kişi sayısı, aranan kişilerin sanıkla birlikte yüksek yargı eski üyesi olmaları, farklı ankesörlü ve sabit telefon hatlarının kullanılması gibi hususlar dikkate alındığında ardışık ve periyodik aramaların dosya kapsamında bulunan diğer deliller ile birlikte sanık aleyhine delil olabileceğinin kabul edildiği,
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın örgüt üyesi sıfatıyla ve örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ettiği, örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik herhangi bir kamu göreviyle bağdaşmayan nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında Yargıtay Üyeliğine yerleştirildiği, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel saikle hareket ederek örgüt adına faaliyette bulunduğu, bu suretle sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği anlaşılmaktadır.
Özel Dairece mahkûmiyet hükmüne esas alınan deliller karşısında; incelenen dosya kapsamında dosya içerisinde bulunduğu anlaşılan diğer bilgi, belge ve beyanların hükme esas alınmamasının diğer deliller karşısında sonuca etkili olmadığı değerlendirilmiş olup temyiz incelemesinde dikkate alınmamıştır.
Suç tarihi itibarıyla FETÖ/PDY"nin silahlı terör örgütü olduğuna ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, neticeyi bilerek ve isteyerek tipik hareketi gerçekleştiren sanığın kanuni yönden sorumlu tutulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ayrıca örgüt piramidi içindeki konumu itibarıyla "mahrem alan" kapsamında yer alması ve sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle edindiği bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda olduğu anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu sebeplerle, sanık ... yönünden TCK"nın 314. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
Bununla birlikte, sanığın örgütte kaldığı süre ve bu süre içerisindeki örgütsel eylemlerinin çeşitliliği itibarıyla suç kastının yoğun olması, örgütün mahrem yapılanmasında ve bu yapılanmanın da Yargıtay gibi örgüt tarafından büyük önem taşıyan Anayasal bir kurum içerisindeki örgütlenmesinde yer alması, bu örgütlenme içerisinde tanık beyanları ve diğer delillerle ispatlandığı şekilde örgütsel saikle hareket ettiği ve gerçekleştirdiği eylemlerin vahameti karşısında, işlediği suçla meydana gelen tehlikenin ağır olması birlikte değerlendirildiğinde; alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren bu suçta temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak yedi yıl olarak tayin edilmesi dosya kapsamına uygun olup TCK’nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmamakta; TCK’nın 61. maddesindeki suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği ... ve yer, kastının yoğunluğu ile meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı kriterlerine uygun olarak gösterilen “sanığın örgütün gizli haberleşme programını kullandığı, haklarında örgüt üyeliği/yöneticiliği suçundan kovuşturma bulunan şahıslarla birlikte ardışık/periyodik olarak arandığı, örgüt hiyerarşisine, mahremiyet ve kurallarına riayet ettiği, sanığın yargılanması aşamasında gösterdiği örgütsel tavır ile suçun aydınlatılması ve sonuçlarının telafisine yönelik bir tutum sergilemediği, herhangi bir pişmanlık da göstermediği, tüm bu hususların sanığın yoğun kast altında hareket ettiğinin bir göstergesi olduğu” ve hüküm kısmındaki “sanığın örgüt hiyerarşisi içerisindeki konumu, örgütte kaldığı süre, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı ile kastının yoğunluğu” şeklindeki gerekçelerin yasal ve yeterli olduğu, öte yandan sanık hakkında 1/6 oranına kadar indirim yapılabileceğini öngören TCK’nın 62. maddesi uyarınca “Sanığın yargılama aşamasındaki davranış tarzı ve cezasının sanık üzerindeki olası etkileri” ve “Sanığın duruşmalarda sergilediği hâl ve davranışları” şeklinde gerekçeyle 1/12 oranında makul bir indirim uygulanmasında dosya içeriğine, usul ve yasaya aykırılık görülmediği, belirtilen gerekçelerin de yasal ve yeterli olduğu gibi herhangi bir çelişki de içermediği anlaşılmıştır.
Bu itibarla, sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sanık ve müdafisinin maddi hukuka ilişkin temyiz itirazıyla sınırlı olarak incelenmesi sonucunda, Özel Daire kararı isabetli olup sanık ve müdafisinin maddi hukuka ilişkin temyiz itirazlarının ve salıverilme taleplerinin reddi ile sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 02.04.2019 tarihli ve ...sayılı; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA,
2- Onama kararı ve sanığın tutuklukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık hakkındaki salıverilme isteklerinin REDDİNE,
3- Dosyanın, Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.11.2020 tarihinde yapılan müzakerede süresi içerisinde verdikleri temyiz dilekçelerinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanık ve müdafisine, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olup olmadığına, sanık ve müdafisinin 05.04.2019 tarihli temyiz dilekçelerinin geçerli bir temyiz nedeni içerip içermediğine ve içerdiğinin kabul edilmesi hâlinde de temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına ve Özel Dairece yapılan yargılama sırasında heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığına ilişkin incelemeler bakımından oy çokluğuyla, mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığına ilişkin inceleme ile sanık hakkındaki salıverilme istekleri bakımından oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.