Esas No: 2017/2475
Karar No: 2021/246
Karar Tarihi: 11.03.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2475 Esas 2021/246 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasındaki sözleşme gereğince davalıdan satın alınan araç takip cihazlarının müvekkili tarafından araçlara montajının sağlandığını, hangi araca cihazın yerleştirildiğinin davalıya bildirilmesi ve sistemdeki şifrelerin belirlenmesinin ardından davalı tarafından ilgili araçlara takip sistemi hizmetinin verildiğini, ancak 30.10.2012 tarihinde sistemi kullanan müşterilerin davalı tarafından sisteme yüklenen bir yazı ile karşılaştıklarını, bu yazıda; müvekkilinin işini iyi yapmadığı için sözleşmeyi feshettiklerinin, bundan sonra müşterilerin doğrudan kendileri ile çalışabileceklerinin, müşterilerin müvekkili ile yaptıkları sözleşmeleri 09.11.2012 tarihine kadar mail veya faks yoluyla kendilerine intikal ettirilmesi halinde müşteriler ile yeni sözleşme imzalayacaklarının, kendileriyle sözleşme yapmayan müşterilerin ise hizmet alamayacağının bildirildiğini, davalı tarafından yazılan yazının gerçeğe aykırı olduğunu ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek davalının eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine ve haksız rekabetin önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının müvekkilinden aldığı araç takip cihazlarının satışını yaptığını, araç takip hizmetinin ise müvekkili tarafından verildiğini, bu itibarla davacının müvekkilinin bayisi gibi çalıştığını, davacının araç takip hizmeti alan müşterilerin sayısını doğru bildirmediğini, ayrıca müşterilerinden tahsil ederek müvekkiline ödemesi gereken ücretleri de ödemediğini, taraflar arasındaki problemlerden haberi olmayan müşterilerin mağdur olmaması için mevcut duyurunun yayınlanmak zorunda kalındığını, dolayısıyla yapılan duyurunun davacı ile haksız rekabet amacı gütmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul Anadolu 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2013/535 E., 2014/62 K. sayılı kararı ile; davacının davalı eyleminin haksız rekabet teşkil ettiği yönünde hiçbir delil ve belge sunmadığı, davalının araç takip sistemi ile ilgili cihazları imal veya temin ederek davacı gibi başkaca aracılar ile de anlaşarak tüketicilere sunduğu, davacının davalının tek aracısı olmadığı, davalının yeni müşteriler için davacıyı devreden çıkararak araçların satış ve montajını kendisinin yapacağını internet üzerinden duyurmasının davacının müşterilerinin davalı tarafından tehdit edildiği ve müşteriler üzerinde baskı kurulduğu anlamına gelmeyeceği, bu nedenle davalı eyleminin bayisi durumunda olan davacıyla rekabet ettiği veya rekabet ortamı yarattığı şeklinde algılanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.12.2014 tarihli ve 2014/11131 E. 2014/18910 K. sayılı kararı ile; “…Dava, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi istemine ilişkindir. Dava konusu “Değerli Mobility SVTS Akıllı Araç Takip Sistemi Kullanıcıları;” başlıklı duyurunun ikinci paragrafında araç takip cihazlarını ve internet üzerinden araç takip hizmetlerini Teknoline aracılığı ile alan pek çok müşteriden alınan muhtelif konulardaki şikayetlerin davalı tarafından verilmekte olan uydu takip hizmetlerini sürdürülemez hale getirdiği belirtilmiştir. Açıklamada yer verilen müşterilerden alınan şikayetlerin ne olduğu belirlenmediği gibi, bu açıklamanın 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 55/a-1 bendi kapsamında, başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek mahiyetinde olup olmadığı tespit edilmemiştir. Bu bakımdan, mahkemece eksik incelemeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.09.2015 tarihli ve 2015/494 E., 2015/593 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, müşterilerden gelen şikayetlerin neler olduğunun belirtilmediği, mahkemenin resen araştırma yapma yetki ve sorumluluğunun bulunmadığı, davacının müşterilerden gelen şikayetlerle ilgili iddialarını ispatlamak zorunda olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafından internet sitesinde yayınlanan yazıda yer alan hususların doğruluğunun araştırılmasının gerekip gerekmediği ve buradan varılacak sonuca göre davalı eyleminin haksız rekabet teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi istemlerine ilişkindir.
13. Serbest piyasa ekonomilerinin temel prensibi olan serbest ticaret hakkı ve rekabet özgürlüğü Anayasa’nın 48/1 maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” denilmek suretiyle vurgulanmıştır. Ancak ticaret serbestisi ve rekabet özgürlüğü, sınırsız rekabet hakkının bulunduğu anlamına da gelmemektedir. Bu nedenle haksız rekabeti düzenleyen kuralların amacı ve içeriği de rekabet özgürlüğünün sınırlarını göstermek ve bu sınırların aşılması durumunda başvurulabilecek hukuki yolları tespit etmektir.
14. Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilmiştir. Bu kurallar genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2018, s. 350.).
15. Hem 6762 sayılı TTK’de hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Olay ve dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nin 54/(1) maddesinde haksız rekabete ilişkin hükümlerin amacının “bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanması” olduğu belirtildikten sonra; 6102 sayılı TTK’nin 54/(2) maddesinde ise haksız rekabete ilişkin genel ilke “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” şeklinde belirtilmiştir. Buna göre genel ilke belirlenirken haksız rekabetin varlığı için taraflar arasında rekabet ilişkisinin mevcudiyeti, failin yarar sağlamış olması, failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması aranmamıştır. Bununla birlikte failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması sadece haksız rekabet nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında rol oynamaktadır.
16. 6102 sayılı TTK’nin 54. maddesinde haksız rekabetin amacı ve genel ilkesi belirtildikten sonra, aynı Kanun’un 55. (6762 sayılı TTK’nin 57.) maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350.). Bu çerçevede bir davranış veya uygulamanın haksız rekabet teşkil edip etmediği belirlenirken öncelikle özel hüküm niteliğindeki 6102 sayılı TTK’nin 55. maddesinde sayılan hallerden birinin var olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Bu maddede sayılan hallerden birisi söz konusu ise haksız rekabetin varlığı kabul edilecek, somut davranış veya uygulama bu maddede sayılan haksız rekabet hallerine tam olarak uymuyorsa veya bu hallerin kapsamına örnekseme yoluyla dolaylı olarak da dahil edilemiyorsa, ancak bu takdirde genel hüküm niteliğindeki 6102 sayılı TTK’nin 54/2 maddesinin uygulanması mümkün olacaktır.
17. Bu aşamada uyuşmazlığın kapsamı itibariyle 6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
18. 6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 (6762 sayılı TTK’nin 57/1-1) maddesi gereğince; “Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek” haksız rekabet olarak düzenlenmiştir. Buradaki “kötüleme” kavramı, genel bir ifade ile bir kişinin ticari hayatı hakkında olumsuz intiba yaratılmasını ifade etmektedir.
19. Kötüleme yoluyla haksız rekabette, doğrudan mağdura yönelik bir hareket yer almamakta, dürüstlük kurallarına aykırı davranılarak, mağdurun dışında yer alan kişilere, mağdurla ilgili yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici bilgiler verilerek bu kişilerin mağdur hakkında yanlış kanaat edinmeleri sağlanarak mağdur kötülenmektedir. Bu haksız rekabet türünde, konu mağdur veya onun ticari işletmesi ya da buna dâhil değerler, muhatap ise mağdurun müşterileridir. 6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesi anlamında kötülemeden bahsedilebilmesi için ortada sözlü, yazılı veya resimli şekilde bir açıklama (beyan) olmalıdır. Susma ise bu madde kapsamına girmemekle birlikte bilgilendirme yükümlülüğünün söz konusu olduğu yerde susmanın haksız rekabet sayılması ancak 6102 sayılı TTK’nin 54/2 maddesindeki genel ilke kapsamında mümkün olmaktadır.
20. Görüldüğü üzere kötülemenin haksız rekabet olarak nitelendirilebilmesi için öncelikle bir açıklamanın (beyanın) olması; bu açıklamanın başkalarının şahsı, emtiası, iş mahsulleri, faaliyetleri yahut ticari işleri hakkında olması; nihayet bu beyanın yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici olması gerekmektedir.
21. Yanlış açıklama (beyan), içeriği gerçekle bağdaşmayan, belirli bir vakıa veya olay ya da durum hakkında içeriği objektif olarak yanlış olan açıklamalardır. Yanıltıcı beyan, mahiyeti, tarzı ve içeriği birlikte değerlendirildiğinde açıklamanın muhatabının hataya düşmesine sebep olabilecek, yanlış izlenim bırakabilecek açıklamalardır. Gereksiz yere incitici beyan ise içeriği doğru olmakla birlikte ölçüsüz bir şekilde ve amacını aşarak kişi, faaliyetleri, iş ürünleri vb. hakkında olumsuz intiba yaratan açıklamalardır (Suluk, Cahit/Karasu, Rauf/Nal, Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2017, s. 428.).
22. Açıklamanın “yanlış” olup olmadığını tespit bakımından yegâne ölçüt gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığıdır. Gerçeğe uygun olmayan açıklamalar objektif olarak doğruluğu ve yanlışlığı tespit edilebilen açıklamalardır. Olaylar/olgular hakkındaki her türlü kötüleyici nitelikteki yanlış açıklamalar haksız rekabet olarak değerlendirilecektir. Açıklama gerçek ise bu durumda haksız rekabetten bahsedilemez. Yanıltıcı açıklamadan kastedilen ise açıklamanın takdim ediliş tarzının, seçilen sözcüklerin resimlerin veya yapılan karşılaştırmanın hedef kitlede veya kişilerde bıraktığı genel izlenim neticesinde açıklama konusunun olduğundan değişik ve olumsuz algılanmasıdır. Öte yandan gereksiz yere incitici beyanlar, amacını aşan değer yargıları ifade etmektedir. Amacın aşılmasıyla birlikte gerçek dahi olsa açıklamalar, gerçek dışı veya gerçeğe uymayan, gerçekle bağdaşmayan veya gerçeğe ters hâle gelmektedir. Zira burada gerçek olmasına rağmen açıklama amacını aşan bir durum ortaya çıktığından bu açıklama (beyan) gereksiz yere incitici olmaktadır. Örneğin bir kişinin “taklit” ve “korsan” mal ürettiğini anlatan ifadeler; tüketiciyi uyarmanın ötesinde, somut olayın özelliğine göre teamülün kabul ettiği toleransı aşması durumunda gereksiz yere incitici bir nitelik ve amaç taşımaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.04.1994 tarihli ve 1993/11-965 E., 1994/252 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle somut olayın özelliklerine göre genel olarak toplumda ve özellikle hedef alınan muhatabın algılama seviyesi dikkate alındığında gerçek dahi olsa teamülün kabul ettiği tolerans sınırı aşılması halinde açıklama; 6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesi gereğince haksız rekabet teşkil edecektir.
23. Hemen belirtilmesi gerekir ki, bir açıklamanın “yanlış” olup olmadığı tespit edilirken yegâne ölçüt gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığı iken, “yanıltıcı” olup olmadığı veya “gereksiz yere incitici” olup olmadığı tespit edilirken kullanılacak ölçüt açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabıdır. Başka bir deyişle açıklama hangi kişi grubuna yapılıyor ise o kişi grubuna mensup orta yetenekteki bir kişinin açıklamayı algılama biçimi esas alınacaktır. Dolayısıyla bir açıklamanın belirli kişi veya kişiler tarafından ne şekilde algılandığı değil, açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabının algılama şekli önemlidir (Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Aslan/Nomer Ertan, Füsun: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul, 2015, s. 540.).
24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında sözleşme ilişkisi bulunduğu, bu kapsamda davacının davalıdan aldığı araç takip cihazlarının satışını ve montajını yaptığı, işin niteliği gereğince araç takip hizmetinin ise davalı tarafından verildiği, davalının verdiği bu hizmet nedeniyle davacı tarafından müşterilerinden tahsil edilen aylık hizmet bedellerinin davalıya aktarıldığı anlaşılmaktadır. Davacıya hiçbir uyarı veya ihtar gönderilmeden, davalı tarafından internet sitesinde davacının müşterilerine hitaben 31.10.2012 tarihli ve “bilgilendirme” başlıklı bir duyuru yayınlanmıştır. Anılan duyurunun ikinci paragrafında “araç takip cihazlarını ve internet üzerinden araç takip hizmetlerini Teknoline aracılığıyla alan pek çok müşterimizden aldığımız muhtelif konulardaki şikayetler, vermekte olduğumuz uydu takip hizmetlerini sürdürülemez hale getirmiştir. Bu durum bizleri hem siz değerli müşterilerimizin hem de firmamızın daha fazla mağdur olmasının önüne geçecek bazı kararlar almaya itmiştir.” şeklinde açıklama yer almaktadır. Haksız rekabetten bahsedilebilmesi için bu açıklamanın yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalar içerip içermediği titizlikle incelenmelidir.
25. Bu itibarla yukarıda da bahsedildiği üzere, mahkemece, anılan duyuruda yer alan açıklamaların 6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesi gereğince; davacının faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötüleme niteliğinde olup olmadığı hususu tespit edilip sonucuna göre bir karar verilmelidir.
26. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.03.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.