Esas No: 2020/371
Karar No: 2020/478
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/371 Esas 2020/478 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 194-224
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık ...’un TCK"nın 103/2, 103/3, 103/4, 43/1, 61/7, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 30 yıl hapis; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK"nın 109/2, 109/3-f, 109/5, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 27 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.07.2011 tarihli ve 90-237 sayılı kısmen resen temyize tabi hükümlerin sanık müdafisi tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 02.05.2012 tarih ve 2159-4993 sayı ile;
"Mağdurenin ilk olayın olduğu iddia edilen tarihten bir buçuk yıl kadar sonra 26.02.2010 tarihinde sanığın yazdığı notu almasının ardından rehber öğretmen tanık..."ya yer ve zaman belirtmeksizin bir tecavüz olayından bahsedip, kollukta verdiği ifadesinde 2008 yılında sanığın evinde gerçekleştiğini iddia ettiği cinsel istismar olayından söz ettiği, 2009 yılı Aralık ayındaki ikinci olaydan ise hiç bahsetmediği, duruşmadaki 07.05.2010 tarihli ifadesi öncesinde mahkeme heyetince "mağdurun ifadesi tutanağa geçirilmeye başlanmadan sorulan sorulara verdiği yanıtlarda çekinik, çelişkili, anlatımlarda bulunduğu, sanığın evinde cinsel istismar meydana gelmediğini, iki kez cinsel istismara uğradığını ve her ikisinin de otobüste meydana geldiğini ifade ettiği, önceki ifadelerindeki çelişkiler sebebiyle kendisine sorular sorulduğunda sorulan soruları tam ve açık olarak yanıtlamadığı gözlendi" hususlarının duruşma tutanağına geçirildiğinin anlaşılmış bulunması, mağdurenin aşamalardaki önemli çelişkiler taşıyan anlatımları, sanığın kızı ve katılan mağdurenin kuzeni olan tanık ...ile sanığın eşi, mağdurenin halası olan tanık ..."nin anlatımları ve tüm dosya içeriği karşısında; mağdurenin uzun sayılacak bir süre sanığa isnat ettiği eylemlerden kimseye söz etmemesi ve ilk olayla ilgili anlatımlarının hayatın olağan akışına uygun bulunmaması, tanık beyanlarının hiç bir şekilde olaylarla ilgili olarak mağdurenin çelişkili anlatımlarını asgari biçimde dahi teyit etmemesi, sanığın savunmasında mağdurenin önceden erkek arkadaşıyla cinsel ilişkiye girmesi ve ailesince dışlanması itibarıyla kendisinin mağdureyi takip altına aldığını ve son olayda mağdureye gönderdiği pusulanın bu nedene dayalı olduğunu beyan etmesi ve tüm dosya içeriği karşısında, söz konusu pusulaya göre sanığın mağdureden cinsel olarak yararlanmak istemesi söz konusu olsa bile, bunun ileriye yönelik bir amaç olduğu, dava konusu suçları işlediğine ilişkin kanıt sayılamayacağı göz önüne alınarak sanığın üzerine atılı eylemleri işlediğine dair kuşkudan öte, kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediği gözetilip atılı suçlardan beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyetlerine hükmedilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 16.10.2012 tarih ve 194-224 sayı ile;
"...Gerçekten de mağdurenin beyanının tespit edildiği 07.05.2010 tarihli celsede ifadesi tutanağa geçirilmeye başlanmadan önce mağdurenin sorulan sorulara verdiği yanıtlarda çekinik ve çelişkili anlatımlarda bulunduğu, sanığın evinde cinsel istismar meydana gelmediğini, sanık tarafından 2 kez cinsel istismara uğradığını, her ikisinin de otobüste meydana geldiğini, birincisinin 6. sınıfı bitirip 7. sınıfa geçtiğinde, diğerinin de ifade tarihinden geriye doğru 3 – 4 ay önce meydana geldiğini ifade ettiği, önceki ifadelerindeki çelişkilerin sebebi sorulduğunda sorulara tam ve açık olarak yanıt veremediği mahkemece tespit edilmiş, mahkemenin bu gözlemi tutanağa geçirilmiştir. Yine mahkememizce çelişkilerin giderilebilmesi amacıyla aynı celsede mağdureye başka sorular yöneltildiğinde mağdure, akrabası olan sanığın oğlu, eşi ve sanığın ailesinin diğer fertlerinin kendisine ve babasına "Gelin bakalım. Ne olacak göreceğiz?" gibi sözler söylediklerini, kendisini korkuttuklarını, bu nedenle ifadesinin başında rahat olamadığını ve çelişkili anlatımlarda bulunduğunu ifade etmiş, yine mağdurenin bu ifadesi tutanağa geçirilmiştir. Yine mağdure aynı celsede poliste ifadesinin yazılmaya başlanmasıyla olayı anlatmaya başladığını, polislerin kendisine "Çabuk ol. Hastaneye gideceğiz." biçiminde sözler söyleyerek acele etmesini istediklerini, biraz korkudan biraz da polisler acele ettirdiği için önceki ifadesinde otobüste meydana gelen cinsel istismar eylemini anlatmadığını, sanığın iki kez kendisine yönelik cinsel istismarda bulunduğunu ifade etmiş, yine bu açıklamalar tutanağa geçirilmiştir. Olaya ilişkin ilk ifadesinin tespit edildiği tarihte mağdure 14 yaşında ve ilköğretim 8. sınıf öğrencisidir. İlk olayın meydana geldiği 2008 yılı Haziran–Ağustos aylarında mağdure ilköğretim 6. sınıf öğrencisidir ve 12-13 yaşlarındadır.
Yukarıda da açıklandığı şekilde suç tarihi itibarıyla 13-14 yaşında bulunan bir kızın kendi kişisel durumunu ve toplum içindeki saygınlığını tartışılır hâle getirecek, bir anlamda kötüleştirecek şekilde kendisini ortaya koyarak sadece ders çalışması ve yanlış kişilerle arkadaşlık yapmaması konusunda kendisini sıkıştırdığından bahisle halasının kocasına suç atabileceğini düşünmek yaşamın olağan akışına uygun düşer bir davranış tarzı olarak görülmemiş, mağdurenin anlatımlarının samimi olayın akışına uygun ve kabul edilebilir anlatımlar olduğu değerlendirilmiştir.
Sanık kolluk ifadesinde, mağdurenin erkek arkadaşı olduğunu öğrendiğini ancak bundan ailesine söz etme gereği duymadığını ifade etmiş, herhangi bir şekilde mağdurenin başkalarıyla cinsel ilişkide bulunduğu hususunda bilgi ya da izlenim edindiği konusunda açıklamada bulunmamıştır. Yine sanık sorgu ifadesinde, bu defa mağdurenin, kızı ..."a bir erkek arkadaşı olduğu şeklinde açıklamalarda bulunduğunu, bu açıklamalar sonrasında mağdurenin bu erkek arkadaşıyla cinsel ilişkide bulunmuş olabileceğine kanaat getirdiğini, bu nedenle 26.02.2010 tarihli notu yazdığını ifade etmiştir.
Tanık ...babası sanık ..."nin cinsel istismar eylemi nedeniyle yargılandığı olayda kolluk ifadesinde mağdurenin daha önce kendisine bir erkek arkadaşı olduğu ve onunla cinsel ilişkide bulunduğu biçiminde herhangi bir anlatımda bulunmamış, buna karşılık duruşmadaki anlatımında ise mağdurenin kendisine bir erkek arkadaşı olduğunu ve onunla cinsel ilişkide bulunduğunu ifade ettiğini belirtmiş, bu olayı babasına anlattığını, annesine anlatmadığını, hatta mağdurenin ailesinin kızabileceğini düşünerek edindiği bu bilgiden mağdurenin ailesine de söz etmediğini ifade etmiştir. Yine tanık ...anlatımları arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla sorulduğunda, kollukta da duruşmadaki gibi ifade verdiğini, ancak polislerin ifadesinin bir kısmını yazmadığını belirtmiştir.
Yine sanık ..."un eşi tanık ... ....ile kızı ..."ın, mağdurenin bir erkek arkadaşı olduğu ve onunla cinsel ilişkiye girdiği biçiminde anlatımlarda bulunduğunu ve olaydan bu şekilde haberdar olduğunu ifade ederken tanık ...mağdurenin kendisine anlattığını iddia ettiği olayları annesi tanık ... ..."a aktarmadığını belirtmiştir.
Bu şekilde gerek tanık ... ..."un gerekse tanık ..."un anlatımlarının, keza sanık ..."un, mağdurenin başkalarıyla cinsel ilişkide bulunduğu biçiminde bilgi ve izlenim edindiği şeklindeki iddialarının birbirleriyle tamamen çelişik olduğu tespit edilmiştir.
Yine bozma ilamında yukarıda özetlendiği şekilde sanığın savunmasında mağdurenin daha önce erkek arkadaşıyla cinsel ilişkiye girdiği ve ailesi tarafından dışlandığı, bu nedenle sanığın mağdureyi koruma altına aldığı belirtilmiştir. Buna karşılık ne katılan ... ne de mağdurenin ailesinin diğer fertlerince mağdurenin kimliği belirsiz bir erkek arkadaşıyla cinsel ilişkide bulunduğu ve bu nedenle aile ilişkilerinin bozulduğu şeklinde bir iddia ya da anlatımda bulunmamışlardır.
Sanık ..."un kolluk ifadesinde hiçbir şekilde mağdurenin başkalarıyla cinsel ilişkiye girdiğine dair bilgi ya da izlenim edindiğini açıklamazken 1 gün sonraki sorgu anlatımında bu defa mağdurenin, tanık ..."a bir erkek arkadaşı olduğu şeklinde açıklamalarda bulunduğunu, bu nedenle mağdurenin başkalarıyla cinsel ilişkiye girmiş olabileceğini düşünerek 26.02.2010 tarihli notu yazdığını belirtmiştir.
Bu şekilde mahkememizce gerek tanık ..."ın gerek tanık ..."nin anlatımlarının sanık ..."un savunmasını güçlendirmek düşüncesiyle yaratılmış ve düzenlenmiş anlatımlar olduğu, bu iki tanığın anlatımlarının gerçeği yansıtmadığı değerlendirilmiştir.
Mağdure kolluk ifadesinde sanığın kendisine olaydan iki hafta kadar önce bir başka not gönderdiğini, notta "Bugün okula gitme. Benimle birlikte ol." yazılı olduğunu, ancak bu notu yırtıp attığını ifade etmiş, bu not ele geçirilememiştir. Ancak sanık ... kolluk ifadesinde 22.02.2010 tarihinde mağdurenin okuluna gittiğini, kendisiyle görüşmek istediğini ancak mağdurenin görüşme talebini reddetmesi üzerine sınıfına kadar çıkarak ona bir not verdiğini, notun içeriğini tam hatırlamadığını ancak notta derslerine çalışmasını nasihat eden cümleler olabileceğini ifade etmiştir. Dolayısıyla mağdurenin sanığın kendisine daha önce de not verdiği iddiası sanık tarafından da doğrulanmıştır.
Mağdurenin okul arkadaşı tanık... Şımarık mağdurenin çekinik, içine kapalı, fazlaca arkadaşı olmayan bir yapıya sahip olduğunu, bu durumun gerek kendileri gerekse öğretmenleri tarafından gözlemlendiğini, bu sebeple öğretmenler tarafından mağdurenin sırasının sık sık değiştirildiğini, diğer öğrencilerle kaynaşmasının sağlanmaya çalışıldığını, öğrencilerin de mağdureyle arkadaşlık yapabilmek için gayret gösterdiklerini ifade etmiştir.
Yine okul müdürü tanık ... mağdureyi okulda uslu, arkadaşları ile ilişkisi düzgün giden, herhangi bir sebeple ya da gönül ilişkisi sebebiyle şikâyete konu olmayan bir öğrenci olarak bildiğini ifade etmiştir.
Yine tanık ... 7 ve 8. sınıflarda mağdurenin sınıf öğretmeni olduğunu, 2 yıl boyunca mağdureyi durgun bir ruh hâli içinde gördüğünü, mağdurenin arkadaşlarıyla zor iletişim kurduğunu, diğer öğretmen arkadaşlarından da yardım isteyerek bu sıkıntıyı gidermeye çalıştıklarını ifade etmiştir.
Mahkememizce suç tarihinde 12-13 yaşında olan, ifadesi tarihinde de ilköğretim 8. sınıfa devam eden ve 14 yaşı içinde bulunan durgun, içine kapanık, çekinik, arkadaşlarıyla kolay ilişki kuramayan bir çocuğun ortada bir neden yokken akrabası da olan sanığa, kendisini devam ettiği okulunda, toplum içinde, ailesi arasında kötü duruma düşürecek saygınlığını tartışılır hâle getirecek bir şekilde ortaya koyarak, sadece ders çalışması ve yanlış kişilerle arkadaşlık yapmaması konusunda kendisini sıkıştırdığından bahisle halasının kocası tarafından alıkonulduğu ve cinsel istismara uğradığı biçiminde suç atabileceğini düşünmek yaşamın olağan akışına uygun düşer bir davranış tarzı olarak görülmemiştir.
Mağdurenin aşamalardaki mahkememizce de tespit edilen anlatımları arasındaki çelişkilerin yaş küçüklüğü, eylemin ağırlığı ve eylem nedeniyle yaşı küçük mağdurenin uğradığı travmadan ve yine mağdurenin duruşmadaki ifadesinde de belirttiği şekilde sanık ve ailesinin yarattığı baskı ile korkudan kaynaklandığı düşünülmüş, bu sebeple kabul edilebilir çelişkiler olarak değerlendirilmiştir.
Bu açıklamalarla mahkememizce sanığın mahkûmiyetine dair verilen 28.07.2011 tarihli ve 90-237 sayılı karardaki tespit ve hukuki değerlendirmelerin yerinde olduğu, bu nedenle önceki kararda direnilmesi gerektiği, "şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Kısmen resen temyize tabi bu hükümlerin sanık müdafisi tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.04.2014 tarihli ve 291790 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 209-479 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 04.05.2017 tarih ve 449-2442 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 28.02.2019 tarih ve 719-140 sayı ile; 28.07.2011 ve 16.10.2012 tarihli gerekçeli kararların katılan mağdurenin velayet hakkına sahip annesi ..."ye, 16.10.2012 tarihli gerekçeli kararın ise Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tebliğinin sağlanması için Yerel Mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmiş ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.09.2019 tarihli ve 85771 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle ve kararına direnilen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 09.01.2020 tarih ve 6968-221 sayı ile; 5271 sayılı CMK"nın 237/2. maddesine göre Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının kanun yolu muhakemesinde davaya katılma talebinde bulunulamayacağından temyiz istemi reddedilmiş, Ceza Genel Kurulunca 14.07.2020 tarih ve 44-364 sayı ile; 28.07.2011 ve 16.10.2012 tarihli gerekçeli kararların, katılan mağdurenin velayet hakkına sahip annesi ..."ye tebliğ edilmiş ise buna dair belgelerin eklenmesi, tebliğ edilmemiş ise anılan kararların usulünce tebliğinden sonra Ceza Genel Kurulunun 28.02.2019 tarihli ve 719-140 sayılı karar doğrultusunda gereğinin yerine getirilmesi amacıyla dosyanın Yerel Mahkemeye iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmiş, 28.07.2011 ve 16.10.2012 tarihli gerekçeli kararlar mağdurenin velayet hakkına sahip annesi ..."ye 7201 sayılı Kanun’un 21/2. maddesi uyarınca tebliğ edilen dosya, kararların temyiz edilmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmesinden sonra, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Denizli Devlet Hastanesince düzenlenen rapora göre; hymenin anuler yapıda olduğu, saat 2-4-7 hizasında kaideye varan eski yırtık mevcut olduğu, katılan mağdurenin bakire olmadığı,
Sanığın katılan mağdureye hitaben yazdığı notun aynen aktarılan içeriğinin; "Hatçe sen benimle oyun oynuyorsun büğün sizin oraya geldiğimde aşyağıya kaçmasına biliyorsun. Ama. Ben de dediğimi yapacağım. Sen beni inanmıyorsun ama olacaklara sen bilirsin. Bu yazıya aldıktan sonra internete gelmediğin an hafıza kartına arkadaşa verdim. Seni takip edene. İkinci derste gelmezsen üçüncü derste müdüre verecek. Buna getirende deyil. Olacaklardan sen sorunlusun. Bundan sonra herkes senin ne olduğunu bilecek. Gelmediğin anda bundan sonra ben seni aramam ve senin işinle de ilgilenmen. Aynı tanıyormuşum gibi yaparım. Müdür seni hemen doktora götürür ve kız olmadığın belli olur sen biliyorsun bunları.” şeklinde olduğu,
Kolluk görevlilerince düzenlenen 26.02.2010 tarihli tutanakta; 26.02.2010 tarihinde saat 14.10 sıralarında ilköğretim okulundan ihbar geldiği, okula intikal edilip müdürle görüşüldüğünde; okul müdürünün, sanığın, 8-A sınıfı öğrencisi katılan mağdureyi rahatsız ettiği, katılan mağdureye hitaben yazılmış mektubu öğrenci tanık... vasıtasıyla gönderdiği, söz konusu mektubun katılan mağdurenin rızasıyla muhafaza altına alındığı ve sanığın yakalandığı,
Pamukkale Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezince düzenlenen 05.05.2010 tarihli raporda; katılan mağdureyle yapılan görüşmede; 6. sınıfın birinci döneminde halasının evinde kaldığı bir gece sanığın odaya girip kendisine tecavüz ettiğini, "Bunları halana söylesen bile halan sana değil bana inanır." dediğini, "Gelmezsen videonu çektim. İnternete veririm." şeklinde tehdit ettiğini söylediğini, katılan mağdurenin bu olaydan sonra kendisini suçlu hissettiğinin, arkadaşlarından uzaklaştığının, kimseyle konuşmak istemeyip sinirlendiğinin, sanığın tekrar kendisine tecavüz edeceği korkusu yaşadığının tespit edildiği, hafif düzeyde zekâ geriliği bulunduğunun belirtildiği, katılan mağdurenin mağduru bulunduğu olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu,
Mernis doğum tutanağına göre; katılan mağdurenin 01.06.1995 tarihinde doğduğu,
Adli Tıp 2. İhtisas Kurulunca verilen 26.02.2011 tarihli rapora göre; katılan mağdurenin 01.06.1995 tarihi olarak belgelenen doğum kaydının tıbben reddedilemeyeceği cihetle; grafi çekilme tarihi olan 10.05.2010 tarihinde ve olay tarihi olan 26.02.2010 tarihinde 14 (on dört) yaşını bitirmiş, 15 (on beş) yaşının içinde olduğu ve 15 (on beş) yaşını bitirmediğinin kabulünün uygun olacağının mütalaa edildiği,
17.05.2010 tarihinde sanık müdafisi tarafından mahkemeye ibraz edilen fotoğraflarda; çocuk odasında bir adet iki yataklı ranza ve bir adet tekli baza olduğunun görüldüğü,
Denizli Cumhuriyet Başsavcılığının 13.06.2011 tarihli ve 5644 esas sayılı iddianamesiyle; ... isimli kişi hakkında 04.06.2011 tarihinde ...’ye karşı çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu işlediği iddiasıyla dava açıldığı, ...’in, ...’nin annesi Münevver ile birlikte yaşadığı, Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesince 04.06.2011 tarihli ve 198-231 sayılı kararla ... hakkında atılı suçtan CMK’nın 223-2-(e) maddesi uyarınca beraat kararı verildiği, söz konusu kararın ...’nin vekili tarafından temyiz edildiği, Özel Dairece henüz karar verilmediği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan mağdure Kollukta; öz babası, üvey annesi ve kardeşleriyle birlikte yaşadığını, 8-A sınıfında öğrenci olduğunu, okula öğleden sonra gittiğini, kendisini okula babasının götürüp getirdiğini, daha önceleri babasının çalıştığı zamanlarda kendisini okula teyzesinin götürdüğünü, halasının eşi olan sanığın kendisini son bir iki aydır rahatsız etmeye başladığını, sık sık evlerine kızı olan tanık ...’la geldiğini, sanığın bakışlarından hoşlanmadığını, sanığın okula da gelip kendisini rahatsız etmeye başladığını, kendisini sürekli takip ettiğini, bu durumu bir hafta kadar önce babasıyla paylaştığını, 22.02.2010 tarihinde sanığın okulun yanındaki çeşmenin orada kendisini yanına çağırdığını, yanına gelerek, kendisiyle cinsel ilişkide bulunduğu gün cep telefonuyla kendisinin fotoğrafını çektiklerini ve hafıza kartını sakladığını, yanına gitmediği takdirde hafıza kartını okul müdürüne göstereceğini söyleyip kendisini tehditte bulunduğunu, sanıktan rahatsız olması nedeniyle sınıfa girdiğini, peşinden gelen sanığın kendisini çağırdığını, o esnada sınıf arkadaşları tanıklar..., Özlem ve başka kişilerin de bulunduğunu, sanığa onunla gitmeyeceğini söylediğini, 26.02.2010 tarihinde saat 12.30 sıralarında babasının kendisini okula bıraktığını, babasının gitmesinden sonra sanığın aracıyla yine okula geldiğini, sanığı okulun dışında aracın içinde gördüğünü, sanığın yanına gelmediğini, ancak okulun bahçesindeyken tanık Ahmet’in gelerek kendisine bir kâğıt verdiğini, "Yanlış anlama. Bu kâğıdı ben yazmadım. Karşı taraftaki amcan verdi. Sana vermemi söyledi." dediğini, kendisinin Ahmet’e "O benim amcam değil. Eniştem." diyerek cevap verdiğini, okulun koridorunda tanık...’la notu okuduklarını, daha sonra rehberlik öğretmenine giderek durumu ona anlattığını, öğretmeninin ise okul müdürüne haber verdiğini, müdürün kendisini ikinci derste yanına çağırdığını, tanık Ahmet’in kendisine vermiş olduğu kâğıdı müdüre verdiğini, müdürün istemesi üzerine ona Türkçe defterini verdiğini, o esnada sanığın nöbetçi öğrencilerin durduğu yerde beklediğini gördüğünü, okul müdürü tanık ...’ın kendisine "Eniştenle konuşacağım." diyerek dışarı çıktığını, birkaç dakika sonra geri geldiğini, tanık Ahmet’i bulup getirmesini kendisinden istediğini, Ahmet’le birlikte müdürün odasına gittiklerini, sanığın müdür yardımcısının odasında beklediğini gördüğünü, müdürün kendilerine polis çağırdığını söylediğini, sanığın kendisine verdiği kâğıdı rızaen görevlilere teslim ettiğini, sanığın iki hafta önce ise "Bugün okula gitme. Benimle birlikte ol" yazan kâğıdı kendisine verdiğini, o kâğıdı yırtıp attığını, sanıkla birlikte gitmediğini, kendisinin 6 yaşında sanığın evinde olduğu bir zamanda sanığın pantolonunu ve iç çamaşırını indirip cinsel organını gösterdiğini hatırladığını, o olayda kendisine bir şey yapıp yapmadığını hatırlamadığını, 6. sınıfın birinci döneminde tam tarihini hatırlamadığı bir zamanda sanığın evine kalmak için gittiğini, halasının işten saat 24.00 sıralarında geldiğini, o akşam saat 23.30 sıralarında tanık ...’la uyumak için ...’ın odasına gittiklerini, kendisinin yerde ...’ın ise yatağında yattığını, daha sonra sanığın içeri girip çıktığını, o ara ...’ın tuvalete gitmek için kalktığını, sanığın gelerek odanın kapısını kilitlediğini, kendisinin "İmdat." diye bağırdığını, ancak sanığın eliyle ağzını kapattığını, alt tarafındaki çamaşırlarını çıkarıp kendisiyle önden zorla cinsel ilişkiye girdiğini, kanamasının olup olmadığını hatırlamadığını, sanığın "Korkma. Kızlığın bozulmadı." dediğini, ardından "Seninle işim bitti." şeklinde konuşup kapının kilidini açtığını, daha sonra ...’ın geldiğini, alt tarafındaki çamaşırların olmadığını görünce kendisine ne olduğunu sorduğunu, o esnada ...’ın elinde cep telefonu olduğunu, sanığın ...’a "Sana sonra söylerim." dediğini, birlikte odadan çıktıklarını, kendisinin üzerini giyindiğini, 15-20 dakika sonra halasının eve geldiğini, sanığın "Olanları babana anlatırsan baban seni çok döver." demesi nedeniyle, yaşananları halasına ve başka hiçbir kimseye anlatamadığını, kendisini sürekli rahatsız eden ve kendisiyle cinsel ilişkiye giren sanıktan şikâyetçi olduğunu, sosyal hizmet uzmanı ise; katılan mağdurenin süreci ayrıntılı olarak ifade edememesine rağmen sorulan sorulara açık ve anlaşılır cevaplar verdiğini, herhangi bir zihinsel özür gözlemlenmediğini,
Bilirkişi Nazmi Özkoç Mahkemede; duruşma öncesinde katılan mağdureyle görüştüğünü, katılan mağdurenin psikososyal gelişiminin yaşına uygun olduğunu, sorulan soruları anlayabildiğini ve sorularla uyumlu yanıtlar verebildiğini, bu anlamda katılan mağdurenin beyanının tespiti sırasında kendisinin gözlemci olarak bulunmak dışında bir katkı sağlamasına gerek olmadığını, gerek duyulan noktalarda kendisinin de müdahalede bulunacağını, katılan mağdurenin beyanı tespit edilirken sanığın ve katılan mağdurenin babasının duruşma salonundan çıkarılmasının faydalı olacağını,
07.05.2010 tarihinde katılan mağdure Mahkemede; (Katılan mağdurenin ifadesi tutanağa geçirilmeye başlanmadan sorulan sorulara verdiği yanıtlarda çekinik, çelişkili anlatımlarda bulunduğu, sanığın evinde cinsel istismar meydana gelmediğini, iki kez cinsel istismara uğradığını ve her ikisinin de otobüste meydana geldiğini, birincisinin 6. sınıfı bitirip 7. sınıfa geçtiğinde, diğerinin ise duruşma gününden 3-4 ay önce meydana geldiğini ifade ettiği, önceki ifadelerindeki çelişkiler sebebiyle kendisine sorular sorulduğunda sorulan soruları tam ve açık olarak yanıtlamadığının gözlendiği hususlarının duruşma zaptına geçtiği,) katılan mağdurenin devamında; duruşmaya geldiğinde akrabası olmasına rağmen sanığın oğlu, eşi ve ailesinin diğer fertlerinin kendisi ile babasına "Gelin bakalım. Ne olacak göreceğiz?" gibi sözler söylediklerini, kendisini korkuttuklarını, bu nedenle ifadesinin başında rahat olamadığını, sanığın, halasının kocası olduğunu, bu nedenle birbirlerine gidip geldiklerini, sanığın ...isminde kendisinden biraz daha büyük bir kızı olduğunu, bazen ders çalışmak için ...’ın yanına gittiğini, 6. sınıfı bitirip 7. sınıfa geçtiği tam tarihini hatırlamadığı bir zamanda sanığın evine ...’ı görmeye gittiğini, o gün üvey annesinin, kardeşini ziyarete gittiğini, geç saatlere kadar ...’ın yanında kaldığını, daha sonra annesinin halasına telefon edip kendisinin kardeşinde kalacağını söylediğini, bu yüzden o gece sanığın evinde kaldığını, ...’la aynı odada yattıklarını, gece geç saatlerde bir ara ...’ın dışarı çıktığını, o esnada odaya sanığın geldiğini, bir müddet koltukta oturduğunu, ardından sanığın gelip yanına yattığını, pijamasının alt kısmını çıkardığını, daha sonra kendi pijamasının da alt kısmını çıkardığını, sanığa "Yapma." diyerek bağırdığını, ancak ona engel olamadığını, sanığın, ön taraftan bir kez ırzına geçtiğini, cinsel organını kendi cinsel organına soktuğunu, o zaman canının acıdığını, ağlamaya başladığını, sanığın "Bir şey olmaz. Ayağa kalk." dediğini, kalkıp baktığında cinsel organından kan geldiğini, tuvalete gitmek için dışarı çıkınca ...’ı gördüğünü, sanığın ırzına geçtiğini ...’a anlattığını, cinsel organından kan geldiğini onunla paylaştığını, ancak ...’ın "Bir şey olmaz." dediğini, kendisinin tuvalete gidip temizlendiğini, ertesi gün o evden çıkıp kendi evine gittiğini, bu olaydan kimseye bahsedemediğini, anne ve babasının kendisine kızacağından korktuğunu, daha sonra okula gidip gelmeye başladığını, sanığın sık sık okula geldiğini, neredeyse her gün evlerine gelip gittiğini, bu durumdan rahatsızlık duyduğunu, babasının da bunu fark ettiğini, 2009 yılı Aralık ayında evde olduğu bir sırada sanığın eve geldiğini, kendisini internet kafeye götüreceğini söylediğini, o gün bir ödev yapması gerektiğini, ödev için çalıştığını, sanığın "İnternetten faydalanarak ödevini yapabilirsin." dediğini, ödev hazırlamak için internet kafeye gitmeye karar verdiğini, sanıkla birlikte evden çıktıklarını, o gün babasının da evde olduğunu ancak işten çıkarıldığı için parasının olmadığını, o nedenle sanıkla birlikte çıkıp üçgen mevkisine gittiklerini, sanığın otobüsünün üçgen mevkisinde bulunan Pekdemir isimli marketin arkasında olduğunu, sanığın "İnternet kafeye gidiyoruz." diyerek kendisini otobüse bindirdiğini, orada tekrar rızası dışında ve zorla kendisiyle cinsel ilişkide bulunduğunu, otobüste sanığın elini ısırdığını, bağırdığını, ancak yardım eden kimsenin olmadığını, daha sonra sanığın kendisini internet kafeye götürüp orada ödevle ilgili konuları çıkardığını ve eve döndüklerini, yine bu durumdan kimseye söz edemediğini, anne ve babasından korktuğunu, bu olaydan bir müddet sonra 2010 yılının Mart ayında sanığın tekrar okula gelip tanık...’a bir not vermiş olduğunu, Ahmet’in notu kendisine getirdiğini, "Bu notu ben yazmadım. Enişten yazmış." dediğini, notu okuyup ağlamaya başladığını, arkadaşı tanık...’ın "Ne oldu?" dediğini, bu kez..."a yaşadıklarını anlatmak zorunda kaldığını, sanığın kendisinin ırzına geçtiğini söylediğini, ancak...’a evde geçen olayı anlattığını, otobüsteki olayı anlatmadığını, daha sonra okul idaresinin olaydan haberdar olduğunu, Pınar ile konuştuktan sonra tanık... isimli öğretmenin yanına gittiğini, yaşadıklarını ona da anlattığını, sanığın hem kendi evinde hem de otobüste ırzına geçtiğini söylediğini, olayı kendisinin okul müdürüne anlatamaması üzerine... öğretmenin müdüre gidip durumu anlattığını, olaydan önce okulda birçok arkadaşının kendisine "Senin enişten niye bu kadar çok okula geliyor? Bizim de akrabalarımız var. Onlar gelmiyor." şeklinde konuştuklarını, olaydan okul müdürünün haberi olduktan sonra polise gittiklerini, polisin ifadesini yazmaya başladığını, yaşananları orada anlattığını, kendisine "Çabuk hastaneye gideceğiz." dediklerini, bu yüzden otobüste meydana gelen olayı polislere anlatamadığını, sadece birinci olayı anlattığını, bu şekilde sanığın iki kez ırzına geçtiğini, sanığın evinde kendisine tecavüz ettiği yerin çocuk odası olduğunu, odada yer yatağı bulunduğunu, çocuklar için ranza olmadığını, sanığın 4 çocuğunun olduğunu, çocuk odasında ...ile ..."in kaldıklarını, sanığın diğer çocukları İsmail ve Emre’nin ise koltuklarda yattıklarını hatırladığını, çelişki sebebiyle sorulması üzerine; kolluktaki ifadesinin genel olarak doğru olduğunu, ancak belirttiği gibi biraz korkudan biraz da polisler acele ettirdiği için otobüste meydana gelen olayı anlatmadığını, sanığın kendisine 2 kez tecavüz ettiğini, erkek arkadaşının olmadığını, sanık müdafisinin sorusu üzerine; tanık... ...’la aynı sınıfta okuduklarını, özel bir samimiyetlerinin olmadığını, sanığın evinde iki tuvalet bulunduğunu, olay günü ...’ın hangi tuvalete gittiğini bilmediğini, sanığın kendisine tecavüz etmeden önce evlerine ziyarete geldiğinde kızı ...’a kendisini kast ederek "Onu yapacağım." gibi sözler söylediğini duyduğunu, ilk cinsel ilişkinin meydana geldiği gün evde kendisi, ...ve sanığın bulunduğunu, diğerlerinin nerede olduğunu bilmediğini, cinsel ilişkinin saat 23.30-24.00 sıralarında gerçekleştiğini, katılan mağdureye sanığın evindeki çocuk odasının fotoğraflarının gösterilmesi üzerine; olayın meydana geldiği tarihte çocuk odası olarak tarif ettiği yerde kendisine gösterilen fotoğrafta yer alan ranzaların olmadığını,
Katılan ... Kollukta; katılan mağdurenin babası olduğunu, sanığın ise ablasının eşi olduğunu, 10 gün kadar önce katılan mağdurenin kendisine sanığın okula sık sık gelip kendisini rahatsız ettiğini söylediğini, ancak sanığın akrabaları olmaları ve katılan mağdurenin yanlış anlayabileceğini düşünerek konunun üzerinde çok durmadığını, 26.02.2010 tarihinde polis görevlilerince telefonla arandığını, telefonda sanığın katılan mağdureye birkaç kez mektup gönderdiği, katılan mağdure 6. sınıfta okurken sanığın onunla ilişkiye girdiği, bu ilişkinin görüntülerinin sanıkta olduğu, bu nedenle sanığın katılan mağdureye şantaj yaptığı hususlarının kendisine söylendiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; katılan mağdurenin, sanığın sürekli okula geldiğini, bundan rahatsızlık duyduğunu kendisine söylediğini, bu durumu sanıkla görüşüp sık sık okula gitmemesini, eve de ziyarete gelmemesini, dedikodu olacağını sanığa söylediğini, olayı polis görevlilerinden öğrendiğini, katılan mağdurenin daha önce böyle bir şey anlatmadığını, onu okula kendisinin götürüp getirdiğini, katılan mağdurenin erkek arkadaşı olduğuna dair bir izlenim edinmediğini, şikâyetçi olduğunu,
Beyan etmişlerdir.
Tanık ... Kollukta; sanığın kızı, katılan mağdurenin ise halasının kızı olduğunu, katılan mağdurenin anne ve babasının 2002 yılında boşandıklarını, katılan mağdurenin sık sık evlerine gelip yatılı kaldığını, onunla aynı odada uyuduklarını, 6. sınıfa gittiği esnada da ...’nin evlerine gelip yatılı kaldığını ancak babası sanık ...’nin odalarına geldiğini hatırlamadığını, katılan mağdureyi alt tarafı çıplak bir şekilde görmediğini, katılan mağdurenin bu şekilde bir iddiada bulunmasına anlam veremediğini, sanığın aile sorumluluklarını yerine getirdiğini, onun herhangi bir olumsuz davranışını görmediğini, kendi düşüncesine göre bunun mümkün olmadığını, katılan mağdurenin iftira attığını düşündüğünü,
Mahkemede; katılan mağdurenin sık sık evlerine geldiğini, kendilerinin de sık sık dayısını ziyarete gittiklerini, dedesinin evinin dayısının evine yakın olduğunu, bu yüzden ortalama 3 günde bir mutlaka ziyarete gittiklerini, yaklaşık 10 ay kadar önce babası olan sanıkla birlikte dayısı katılan ...’ı ziyarete gittiklerini, katılan mağdurenin mutfakta kendisine okulda bir erkek arkadaşı olduğunu, onu öptüğünü, hatta okuldan kaçıp erkek arkadaşının evine gittiğini, erkek arkadaşının berberin oğlu olduğunu, onun evinde cinsel ilişkide bulunduklarını, cinsel organından kan geldiğini anlattığını, katılan mağdurenin kendisine anlattıklarını daha sonra sanığa aktardığını, dayısına da anlatmak istediğini ancak dayısı katılan ...’ın katılan mağdureye kızabileceğini düşünerek vazgeçtiğini, bu olaydan annesine söz etmediğini, sadece babasına anlattığını, babasının bu durumu annesine anlattığını söylediğini, daha sonra bu olayın ortaya çıkması üzerine sanık karakola götürülünce kendisinin de çağırıldığını, ifadesi sırasında bu bilgiler de dahil olmak üzere bildiği her şeyi anlattığını, ancak polisin kendisine "Ben ne soruyorsam sadece onları söyle." diyerek çıkıştığını, katılan mağdurenin kendisine anlattığı erkek arkadaşı hususunu polisin yazmadığını, katılan mağdurenin hiçbir zaman ağladığını ya da çıplak vaziyette ortalıkta dolaştığını görmediğini, onu uzun süre kendi başına da bırakmadığını, odasında kardeşleri ... ve İsmail ile birlikte kaldığını, 3-4 yıldır aynı odayı paylaştıklarını, odada bir tane ranza bir tane de tek yatak olduğunu, yakın tarihte evlerine mobilya almadıklarını, sanık müdafisinin sorusu üzerine; katılan mağdure kendilerine geldiğinde kendisinin birçok eşyasının kaybolduğunu, bu nedenle katılan mağdureyi yalnız bırakmak istemediğini, katılan mağdurenin kendisini biraz kıskandığını düşündüğünü, misafir geldiğinde yer yatağı açtıklarını, gelen misafirin orada yattığını, babası hakkında dava açıldıktan sonra dayısı katılan ...’ın evlerine geldiğini, annesi tanık ...’ye "Evlerinizden birini benim üstüme yaparsanız kızımın ırzına ben geçtim derim. Kocan da bu şekilde cezaevinden çıkar." dediğini, annesinin ise bu teklifi kabul etmediğini, katılan mağdureyle yaptığı görüşmenin tamamını annesine anlatmadığını, sadece babasına anlattığını, daha sonra babasının annesine anlatmış olduğunu,
Tanık ... Kollukta; katılan mağdureyle sınıf arkadaşı olduğunu, sanığın yaklaşık iki aydır okula gelerek katılan mağdureyle okulun koridorunda konuştuğunu, katılan mağdurenin bu olaydan rahatsızlık duyduğunu fark ettiğini, sanığın 2-3 günde bir okula geldiğini, 22.02.2010 tarihinde sanığın tekrar geldiğini, katılan mağdureye "Gel. Seninle bir dakika konuşalım." dediğini, ancak katılan mağdurenin gitmediğini, dersin başlamak üzere olduğunu, bu nedenle katılan mağdureyle kendisinin sınıfa girip kapıyı kapattıklarını, 26.02.2010 tarihinde öğle saatlerinde katılan mağdureyle sınıfta bulundukları sırada katılan mağdurenin kendisine dışarıda bulunan bir arabayı göstererek "Fevzi gelmiş." dediğini, daha sonra sanığın kendisine bir öğrenciyle mektup gönderdiğini söyleyip kendisine mektubu verdiğini, kendisinin mektubu okuyup katılan mağdureyle koridora çıktığını, katılan mağdureye "Gel. Bu mektubu öğretmenimize verelim." dediğini, katılan mağdureyle birlikte öğretmenlerinin yanına gidip mektubu ona verdiklerini,
Mahkemede önceki beyanına ek olarak; katılan mağdurenin kâğıdı alıp kendisine getirdiğini, beraber lavaboya gittiklerini, kâğıdı tuvalette okuduğunu, katılan mağdureye "Bu nedir? Yazılanlar doğru mudur?" şeklinde soru sorduğunu, katılan mağdurenin ziyaret için sanığın evine gittiğinde ikram edilen meyve suyunu içtiğini, daha sonra o evde sanık tarafından tecavüze uğradığını anlattığını ancak zamanını söylemediğini, katılan mağdureye "Neden bunları bize ya da büyüklerimize anlatmadın?" dediğini, ardından durumu okul müdürüne anlatmaya gittiklerini, müdürü bulamadıklarını, katılan mağdurenin tekrar rehberlik öğretmeni tanık...’nın yanına gidip durumu ona anlattığını, katılan mağdurenin kendisine olayın ayrıntılarını anlatmadığını, tanık... ...’ın sınıf arkadaşı olduğunu, katılan mağdureyle... arasında sınıf arkadaşlığı dışında bir samimiyet bulunduğunu görmediğini, (o esnada sanığın söz alarak; o gün katılan mağdurenin kendisine telefon ederek para istediğini, ona para götürdüğünü söylediği,)
Tanık... Şımarık aşamalarda; 8-A sınıfında okuduğunu, katılan mağdureyle sınıf arkadaşı olduğunu, 26.02.2010 tarihinde saat 12.30 sıralarında sanığın okulun dışında beklediğini gördüğünü, ardından sanığın gelip katılan mağdureyi götürmek istediğini, kendilerinin sanığı sınıfa almadıklarını, sanığın katılan mağdureye herhangi bir fiziki ya da sözlü müdahalede bulunmadığını ancak katılan mağdurenin, sanığın sınıfa kendisini almaya geldiğini söyleyip onu sınıfa almamalarını istediğini, hemen ardından ders zilinin çaldığını, öğretmenin derse girdiğini, öğretmene durumu bildirdiklerini, öğretmenlerinin ise durumu müdüre bildirdiğini, katılan mağdureyle sınıfta yan yana oturduklarını, daha önce katılan mağdurenin sanıkla aralarında geçen bir olaydan ya da başka kötü bir olaydan kendisine bahsetmediğini, katılan mağdurenin sınıfta ve dışarda çok dalgın ve durgun olduğunu ancak bu ruh hâlinin sebebini kendilerine anlatmadığını, tanık... ...’la katılan mağdurenin herhangi bir şekilde sevgililik ilişkilerinin bulunmadığını, katılan mağdurenin okulda herhangi bir erkekle gezdiğini de görmediğini, katılan mağdurenin sınıfta sürekli yalnız olduğunu fark eden öğretmenlerinin onun yerini değiştirerek diğer öğrencilerle kaynaşmasını sağlamaya çalıştıklarını, kendilerinin de bu şekilde katılan mağdureyle birlikte gezmeye başlayıp onu yalnız bırakmadıklarını ancak katılan mağdurenin her zaman durgun bir kişi olduğunu bildiğini, herkesle samimi olan birisi de olmadığını, teneffüslerde genelde sınıfta oturup dışarı çıkmadığını, sanığı bu olayın meydana geldiği gün ya da daha önce okulda görmediğini,
Tanık Ahmet Karaslan aşamalarda; 26.02.2010 tarihinde saat 12.20 sıralarında yürüyerek okula gittiğini, babasının arkadaşı olan sanığın arabasıyla yanında durup kendisini okula götürmeyi teklif ettiğini, birlikte arabayla okula gittiklerini, inmek üzereyken sanığın kendisine bir adet katlanmış ajanda yaprağı verdiğini, "...’yi tanıyor musun?" şeklinde soru yönelttiğini, tanıdığını söylemesi üzerine sanığın "Bunu ...’ye ver. Ancak okuma ve kimseye gösterme." dediğini, sanığa "Tamam" dedikten sonra araçtan inip katılan mağdurenin yanına giderek kâğıdı açmadan ona teslim ettiğini, kâğıtta ne yazdığını bilmediğini, çocuk şubesinde kendisine gösterilen kâğıdın kendisinin katılan mağdureye götürdüğü kâğıt olduğunu, kağıdı katılan mağdureye verdikten sonra okula girmek için sıraya girdiği esnada da sanığın ve aracının okul dışında bulunduğunu, katılan mağdureyi çok iyi tanımadığını,
Tanık ... Mahkemede; katılan mağdurenin rehber öğretmeni olduğunu, bu olayın ortaya çıktığı günden bir gün önce katılan mağdurenin okula geç kaldığını, sebebini sormak için onu çağırdığını, ancak katılan mağdurenin gelmediğini, ertesi gün katılan mağdureyi tekrar çağırdığını katılan mağdurenin yarım saat geç geldiğini, neden geç kaldığını sorduğunu, katılan mağdurenin korkmuş ve ürkmüş bir hâlde olduğunu, yüzünün sarardığını, "Öğretmenim işim var. Gitmem gerekiyor." gibi sözler söylediğini, ona nereye gitmesi gerektiğini sorduğunu, katılan mağdurenin "İnternet kafeye gitmem gerekiyor." dediğini, katılan mağdureye okul vakti internet kafede ne işi olduğunu sorduğunda sanığın kendisini beklediğini söylediğini, ne olup bittiğini anlamak için katılan mağdureye birkaç soru daha sorduğunu, bu konuşmalar sırasında katılan mağdurenin tam olmayan, yarım cümlelerle sanığın kendisine tecavüz ettiğini söylediğini, yer, zaman ve mekan belirtmediğini, cümlelerinin kesik kesik olduğunu, konuşma sırasında onların evine gittiğini, meyve suyu içtiğini anlattığını, okul müdürünün odasına gittiklerini, katılan mağdurenin müdürle konuştuktan sonra sınıfına gidip kendisine mektubu getirdiğini, müdürün, mektubun katılan mağdure tarafından yazılma ihtimaline binaen onun yazısını da kontrol ettiğini, sonra olayı polise bildirdiklerini, sanığı okulda iki kere gördüğünü, birincisinin sanık, katılan mağdure ve babası tanık Yaşar’ın katılan mağdurenin küçük kardeşi için yardım istemeye geldikleri zaman, ikincisinin mektup olayının yaşandığı gün olduğunu,
Tanık ... aşamalarda; okulun müdürü olduğunu, 26.02.2010 tarihinde öğleden sonra odasında oturduğu esnada rehber öğretmeni tanık ... ile katılan mağdurenin odasına geldiklerini, tanık...’nın, katılan mağdurenin eniştesi olan sanığın kendisine askıntı olduğunu söylediği hususunu ilettiğini, katılan mağdureye konuyu sorduğunu, katılan mağdurenin; sanığın sürekli kendisini sıkıştırdığını, kendisine mektup yazdığını söylediğini, katılan mağdureden mektubu getirmesini istediğini, katılan mağdurenin mektubu getirdiğini, katılan mağdurenin mektubu tanık Ahmet Kararslan’ın getirdiğini söylediğini, tanık Ahmet’in bu durumu teyit ettiğini, o esnada katılan mağdurenin, sanığın okulda olduğunu belirttiğini, bunun üzerine dışarı çıkıp sanıktan ne istediğini sorduğunu, sanığın, katılan mağdurenin yakını olduğunu, öğretmeniyle görüşmek istediğini belirttiğini, sanığı odasına aldığını, öğrenciye olan yakınlığını, öğrencinin anne ve babasının neden gelmediğini sorduğunu, sanığın, katılan mağdurenin eniştesi olduğunu, anne ve babasının işi olduğu için gelemediklerini söylediğini, ona kâğıt ve kalem verip "Bugün ben okula geldim." cümlesini yazdırdığını, katılan mağdureden aldığı kağıttaki yazıyla sanığın yazdığı yazının uyumluluk gösterdiğini görünce mektubu getiren tanık Ahmet’i yanına çağırdığını, sanığı tanıyıp tanımadığını sorduğunu, tanık Ahmet’in, sanığı tanıdığını beyan ettiğini, sanığa "Bu mektubu sen mi yazdın?" dediğini, sanığın "Evet. Ben yazdım." şeklinde cevap verdiğini, sanığa yaptığının ayıp olduğunu söyleyip polisi aradığını, katılan mağdureyi okulda yaramaz olmayan, arkadaşlarıyla ilişkisi düzgün giden, herhangi bir şekilde ne bir gönül ilişkisi sebebiyle ne de bir başka nedenle şikâyet konusu olmayan bir öğrenci olarak bildiğini,
Tanık ... ... Mahkemede; sanığın eşi olduğunu, yaklaşık bir buçuk yıl önce kızı tanık ...’ın katılan mağdurenin erkek arkadaşı olduğunu ve cinsel ilişkiye girdiklerini, erkek arkadaşının tanık... isimli kişi olduğunu kendisine söylediğini, ...’a bunu nereden duyduğunu sorduğunda katılan mağdurenin anlattığını ifade ettiğini, daha sonra aynı şeyi sanık ...’den de duyduğunu, ...’ın olup biten her şeyi babasına anlatan bir çocuk, sanığın ise çocuklarıyla ilgilenen bir baba olduğunu, neredeyse her gün sanığın, kızı ...’ın okuluna gittiğini, onu okula götürüp getirdiğini, aynı şekilde katılan mağdureyle de ilgilendiğini, katılan mağdurenin anne ve babasının ayrılıp başkalarıyla evlenmelerinden dolayı sanığın katılan mağdurenin okuluyla da ilgilendiğini, sanığın katılan mağdureye cinsel istismarda bulunduğunu düşünmediğini, sanığın sadece iyilik olsun diye bir büyük çocukla nasıl ilgilenirse o şekilde katılan mağdureye ilgi gösterdiğini, bu olay ortaya çıktıktan sonra kardeşi katılan ...’ın gelerek "Evin birisini benim üzerime geçir. Biz de şikâyetimizden vazgeçelim. Gerekirse kızımın ırzına ben geçtim derim." dediğini,
Tanık ...Mahkemede; sanığın oğlu ...’in nişanlısı olduğunu, Ocak ayında sanığın kendisine nasihat ettiğini, "Benim kaynımın kızı yanlış şeyler yapmış. Onu annesine babasına da anlatamıyorum. Uyardığım hâlde de erkeklerle gezmeye devam ediyor. Görenler olmuş." gibi sözler söylediğini, sanığın bu sözlerle kimi kastettiğini bilmediğini, zaman zaman sanığın evinde misafir olduğunu, gecelediği zamanlarda sanığın kızı tanık ..., oğlu ... ve diğer çocuğu İsmail’le aynı odada kaldıklarını, bir kişinin yer yatağında yattığını, diğerlerinin ise ranzalarda yattıklarını,
Tanık... Mahkemede; sanığın kızı tanık ...’la arkadaş olduklarını, 3 sene önce 3 ay süreyle kendilerinin evinin okula uzak olması nedeniyle sanığın evinde kaldığını, o zaman diliminde katılan mağdurenin sanığın evine geldiğini görmediğini, kendisinin sanıkla gayet yakın olduğunu, sıkıntıları olduğu zaman "Fevzi amca" şeklinde hitap ederek sıkıntılarını ona anlatabildiklerini, sanığın evinde kaldığı sürede kendisi, tanık ..., kardeşleri ... ve İsmail’le aynı odada kaldıklarını, odada 3 tane ranza olduğunu, bir de yer yatağı yapıldığını,
Tanık... ... Mahkemede; katılan mağdureyle sınıf arkadaşı olmaları dışında bir yakınlıklarının bulunmadığını, sınıfta katılan mağdureyle çok fazla konuşmadığını, onunla bir ilgisinin olmadığını, olaya adının karıştığını okulda duyduğunu,
Tanık ... Mahkemede; katılan mağdurenin sınıf öğretmeni olduğunu, sanığı bir kez 2009-2010 eğitim ve öğretim yılı başladığında yaptığı veli toplantısında katılan mağdurenin velisi olarak gördüğünü, 7 ve 8. sınıflarda katılan mağdurenin sınıf öğretmeni olduğunu, söz konusu iki yıl boyunca katılan mağdurenin durgun olduğunu, arkadaşlarıyla zor iletişim kurduğunu tespit ettiğini, diğer öğretmenlerden de yardım isteyerek bu sıkıntıyı gidermeye çalıştığını, katılan mağdurenin erkek arkadaşı olup olmadığını bilmediğini,
Tanık ... Mahkemede; tanıklıktan çekinen ...’le aynı koğuşta kaldığını, ...’in katılan mağdurenin üvey babası olduğunu, kendisine "Sana bir şey anlatacağım. Ancak kimseye söyleme." dediğini, sanığın iki evi olduğunu, bunlardan birisini vermediği için sanığa katılan mağdure üzerinden iftira atıldığını anlattığını, o tarihte sanık ve ...’in aynı koğuşta kaldıklarını, ancak sanığın, ...’i tanımadığını öğrendiğini,
Tanık .... Mahkemede; tanıklıktan çekinen ...’in tanık ...’a bir şey anlattığını, kendisinin de gidip dinlediğini, sanığın ev vermemesi üzerine ona iftira atıldığını söylediğini,
Tanık ...Mahkemede; sanık, tanık ..., tanık...ve tanıklıktan çekinen ...’le aynı koğuşta kaldıklarını, ...’in, sanığın ev vermemesi üzerine ona iftira atıldığını anlattığını,
Tanık ... Mahkemede; infaz koruma memuru olduğunu, bir bilgi ya da görgüsünün olmadığını, sanık ile tanıklıktan çekinen ... arasında problem olduğunun söylenmesi üzerine ...’in yerini değiştirdiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık 26.02.2010 tarihinde Kollukta; servis şoförü olarak çalıştığını, katılan mağdurenin, kayınbiraderinin kızı olduğunu, kayınbiraderinin 2002 yılında eşinden boşanıp başkasıyla evlendiğini ve katılan mağdurenin velayetini aldığını, katılan mağdurenin sık sık kendi evine geldiğini ve bazen yatılı olarak da kaldığını, 6. sınıfa gittiğinde de evine sık sık gelip kaldığını, katılan mağdureyle kesinlikle cinsel ilişkiye girmediğini, anne ve babası katılan mağdureyle ilgilenmediği için onun okuluna sık sık gidip ilgilendiğini, yaklaşık 6 ay önce katılan mağdurenin erkek arkadaşı olduğunu öğrendiğini, bunun üzerine katılan mağdureyle erkek arkadaşını bırakıp derslerine çalışması konusunda konuştuğunu, bu durumu katılan mağdurenin babasına ya da başka birisine söyleme gereği duymadığını, katılan mağdurenin durumuyla yakından ilgilenmeye başlayınca katılan mağdurenin kendisinden uzaklaşmaya başladığını ancak kendisinin katılan mağdureyle ilgilenmeye, okuluna gidip gelmeye devam ettiğini, 22.02.2010 tarihinde okula gidip katılan mağdureye konuşmaları gerektiğini söylediğini, ancak katılan mağdurenin gelmeyerek kaçıp gittiğini, kendisinin katılan mağdureyle görüşmek için sınıfın önüne kadar gittiğini, daha önceden yazmış olduğu notu ona verdiğini, notta ders çalışması konusunda nasihatlerin olduğunu, içeriğini tam olarak hatırlamadığını, "Benimle gel. Birlikte ol." şeklinde bir içerik bulunmadığını, ardından ders durumunu öğrenmek için İngilizce öğretmeninin yanına gittiğini, 26.02.2010 tarihinde katılan mağdurenin babasıyla birlikte kaldığı eve uğradığını, evde kimseyi bulamadığını, bunun üzerine durumunu öğrenip onunla görüşmek için okula gittiğini, katılan mağdurenin kendisinden kaçması ve kendisiyle görüşmek istememesi nedenleriyle daha önce tanıdığı tanık Ahmet’e kendi el yazısıyla yazmış olduğu yazıyı vererek katılan mağdureye gönderdiğini, okul önünde beklemeye başladığını, biraz bekledikten sonra katılan mağdurenin durumunu öğrenmek için müdürün yanına gittiğini, müdürün kendisine odada oturup beklemesini söylediğini, beklediği sırada polislerin gelip kendisini emniyete götürdüklerini, katılan mağdureye 26.02.2010 tarihinde yazdığı notun içeriğinin gerçek dışı olduğunu, kendi telefonunun hafıza kartı olmadığını, katılan mağdurenin herhangi bir görüntüsünü telefona ya da başka bir kayıt cihazına kaydetmediğini, notta bahsettiği hafıza kartı olayının katılan mağdureyi okulun yanındaki internet kafeye götürerek, onu erkek arkadaşından vazgeçirmeye ve derslerine çalışması konusunda onu zorlamaya ilişkin olduğunu, katılan mağdureyi, kendisinin kızı gibi gördüğünü, onunla hiçbir zaman cinsel ilişkiye girmediğini, ona cinsel organını göstermediğini,
Tutuklanması istemiyle sevkedildiği Sulh Ceza Mahkemesinde önceki beyanına ek olarak; katılan mağdurenin bir erkek arkadaşı olduğunu tanık ...’a söylediğini öğrendiğini, katılan mağdureyi erkek arkadaşını bırakması ve dersleriyle ilgilenmesi konusunda iki ay önce uyardığını, ayrıca babasına söyleyeceğini de ona ilettiğini, bu nedenle katılan mağdureyi kontrol etmek için okula gidip öğretmenleriyle görüştüğünü, katılan mağdureye "Bugün benimle ol." şeklinde bir not göndermediğini, ancak 26.02.2010 tarihinde bir not gönderdiğini, notta katılan mağdureden internet kafeye gelmesini istediğini, katılan mağdureyle dersleri konusunda konuşmayı amaçladığını, daha önce katılan mağdureye onun erkek arkadaşıyla fotoğrafını çektiği şeklinde yalan söylediğini, katılan mağdurenin erkek arkadaşıyla cinsel ilişkiye girmiş olabileceğini düşündüğü için notta onu doktora muayene ettirebilecekleri hususunu da ifade ettiğini, notu katılan mağdurenin kendisinden koptuğunu düşündüğü ve okula gittiğinde yanına gelmediği için yazdığını, kötü bir niyetinin olmadığını, katılan mağdure 6 yaşındayken ona cinsel organını göstermediğini, 6. sınıftayken ise onunla zorla evinde cinsel ilişkiye girmediğini, eşinin tekstil işiyle uğraştığını, geç vakitlerde geldiğini, eşinin olmadığı zamanlarda katılan mağdurenin evlerinde kalmadığını,
Mahkemede önceki beyanlarına ek olarak; kendisine okunan daha önceki beyanlarının doğru olduğunu, aynen tekrar ettiğini, herhangi bir şekilde katılan mağdurenin ırzına geçmediğini, 2009 yılı Temmuz ayında tanık ...’la birlikte katılan mağdurenin evine ziyarete gittiklerini, oturup sohbet ettiklerini, ziyaret esnasında katılan mağdurenin ...’a bir erkek arkadaşı olduğunu, onunla cinsel ilişkide bulunduğunu, cinsel ilişki sırasında cinsel organından kan geldiğini anlattığını eve dönerken ...’dan öğrendiğini, eve gidince bu durumu eşiyle konuştuğunu, katılan mağdureye yardım etmeye karar verdiğini, bu durumu katılan mağdurenin anne ve babasına anlatmadığını ancak katılan mağdurenin okuluna gidip gelmeye başladığını, katılan mağdurenin sağa sola gitmemesi için onu takip ettiğini, hatta ona bir kez not gönderdiğini, amacının katılan mağdureyi korkutarak dersleriyle ilgilenmesini sağlamak ve başka işlere merak salmasını engellemek olduğunu, katılan mağdurenin okul ihtiyaçlarını da kendisinin karşıladığını, 2009 yılında katılan mağdureyi bir işe yerleştirdiğini ancak onun çalışmadığını, katılan mağdureyi kötü arkadaşlarından uzaklaştırmak istediğini, herhangi bir şekilde onunla cinsel ilişkide bulunmadığını, çelişki sebebiyle sorulması üzerine; önceki ifadelerinde katılan mağdurenin erkek arkadaşıyla cinsel ilişkiye girdiği hususunu katılan mağdurenin ...’a anlattığı hususunu söylemediğini, bu bilginin gerekli olacağını düşünmediğini, sadece ifadesinde katılan mağdurenin bir erkek arkadaşı olduğunu bildiğini ifade ettiğini, katılan mağdureye gönderdiği notta hafıza kartındaki bilgileri açığa çıkaracağını söylediğini, oradaki niyetinin katılan mağdurenin erkek arkadaşıyla fotoğrafını çektiği ve bunları okuluna ve ailesine vereceği gibi bir izlenim oluşturarak katılan mağdureyi korkutup kötü insanlarla arkadaşlık etmesini engellemek olduğunu, hafıza kartında ne bir fotoğraf ne de bir video görüntüsü bulunduğunu, tahminine göre katılan mağdureyi fazla sıkıştırdığı için kendisine bu şekilde suç atmış olabileceğini, kendisine duruşmada okunan notu kendisinin yazdığını, katılan mağdurenin babası tanık Yaşar’ın olaydan önce kendisine gelip "Evime gelip de sık sık okula gitme. Bizim eve gelip gitme" şeklinde sözler söylemediğini, katılan mağdurenin 26.02.2010 tarihinde kendisine telefon ederek para istediğini, ona para götürdüğünü,
Savunmuştur.
Çocukların cinsel istismarı suçu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 103. maddesinde;
"(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur." şeklinde düzenlenmiş iken,
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 59. maddesi ile;
"(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;
a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun;
a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,
d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,
e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur",
02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun"un 13. maddesi ile de;
"Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz.
Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;
a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza on sekiz yıldan az olamaz.
(3) Suçun;
a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,
d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,
e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur"
Hâlini almıştır.
Görüldüğü gibi 103. maddede çocuğun cinsel istismarı tanımlamış olup, birinci fıkraya göre cinsel istismar deyiminden; onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış ile diğer çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen bir başka nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar anlaşılmaktadır.
Maddenin ilk fıkrasında çocuğun cinsel istismarı suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında ise cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli bir hâl olarak yaptırıma bağlanmıştır.
Bu suçun, maddenin birinci fıkrasında düzenlenen basit hâli, çocuğa karşı gerçekleştirilen cinsel davranışın organ ya da sair bir cisim sokulmadan vücut dokunulmazlığının ihlali şeklinde işlenmesi ve kastın da cinsel arzuları tatmin amacına yönelmesi bakımından ikinci fıkrada hüküm altına alman nitelikli hâlinden ayrılır. İkinci fıkradaki nitelikli hâlde maddi unsur, vücuda organ ya da sair bir cisim sokulması olup, failin kastının da bu tür bir eylemin gerçekleştirilmesine yönelik olması gerekmektedir. Suçun temel şeklinin aksine, ikinci fıkrada tanımlanan nitelikli hâlinin oluşabilmesi için eylemin cinsel arzularının tatmini amacına yönelik olması şart değildir.
Üçüncü fıkrada suçun birden fazla kişi tarafından birlikte, insanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından, kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi nitelikli hâl olarak sayılmıştır. Buna göre çocuğa karşı cinsel istismar eylemi, koruma, bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından işlenirse verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır.
Dördüncü fıkrada, cinsel istismarın on beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan kişilere karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Ancak bunun için, uygulanan cebrin en fazla kasten yaralama suçunun temel şeklini oluşturacak boyutta olması gerekir. Bu bakımdan, beşinci fıkraya göre, cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır.
5237 sayılı TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesi;
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bent hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibarıyla ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için esasen Türk Ceza Kanunu’nda bağımsız suç tipleri olarak düzenlenen ancak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak öngörülen tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "gözdağı verme" anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M.Emin Artuk- A.Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili "korkutmak amacıyla" yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873).
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "zor, zorlayış" anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK"nın 108. maddesinin gerekçesinde "kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebrin oluşması için mağdurun irade oluşturma ve iradi hareket serbestisini ihlale elverişli bir fiziki kuvvet kullanımı yeterlidir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 387).
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; "Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir" şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebileceği gibi serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak" tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama getirilmemiştir. Bu nedenle mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlügünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yer, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesini yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olmasına gerek yoktur, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme halinde dahi diğer unsurların varlığı halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez, mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun bitme zamanıdır, tamamlandıktan sonra kısa sürede bitirilebileceği gibi, günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığının, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hakim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun manevi unsuru, failin, mağduru kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi, yani genel kasttır. Kanunun metninden de anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Bu görüş öğretide (Erman-Özek, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İst-1994, s.130, Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Bası, İst-1994, s.31; Durmuş Tezcan-M. Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Ankara-2008, s.363 vd.; Recep Gülşen, Hürriyeti Tahdit Suçları, Ankara-2002, s.87.) ve yargısal kararlarda da (CGK’nın 29.06.2010 tarih ve 110-161, 23.01.2007 tarih ve 275-9, 03.12.2002 tarih ve 288-419 sayılı kararları) benimsenmiştir.
Hürriyetten yoksun kılma süresi konusunda öğretide de; "Türk Hukukunda kişiyi hürriyetinden yoksun kılmanın süresinin kısa veya uzun olmasının suça etkisi yoktur. Mağdurun bir yere gitmek veya bir yerde kalmak serbestisi ortadan kaldırıldığında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşur. Bununla birlikte failin gerçekleştirdiği eylemin belirli bir önemi olması gerekir. Nitekim birini bir an için tutma bu suçu oluşturmaz. Engellemenin suçu oluşturacak ağırlıkta olup olmadığını somut olayın durumuna göre hâkim takdir eder." şeklinde görüşlere yer verilmiştir (... Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 18. Baskı, Ankara, 2019, s.425.).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılan mağdurenin anne ve babasının ayrıldıkları ve başka kişilerle evlendikleri, 8. sınıfa giden katılan mağdurenin babasıyla birlikte yaşadığı, 26.02.2010 tarihinde tanık...’ın gelerek katılan mağdureye bir not verdiği, notun katılan mağdurenin halasının eşi olan sanık tarafından gönderildiği, sanığın notta katılan mağdureye yanına gelmediği takdirde hafıza kartını okul müdürüne vereceğini, müdürün kendisini doktora götüreceğini, bakire olmadığının anlaşılacağını belirttiği,
Katılan mağdurenin Kollukta; 6 yaşındayken sanığın pantolonunu indirip iç çamaşırını çıkardığını ve kendisine cinsel organını gösterdiğini, 6. sınıfın birinci döneminde halasının evine kalmak için gittiğini, halasının saat 24.00 sıralarında geldiğini, saat 23.30 sıralarında tanık ...’la birlikte onun odasına yatmak için geçtiklerini, kendisinin yer yatağına uzandığını, ...’ın bir ara tuvalete gitmek için odadan çıktığını, daha sonra sanığın odaya girerek kapıyı kilitlediğini, bağırmasına rağmen sanığın ağzını kapattığını, alt tarafındaki çamaşırını çıkardığını, kendisiyle vajinal olarak zorla ilişkiye girdiğini, kanamasının olup olmadığını hatırlamadığını, sanığın "Korkma. Kızlığın bozulmadı." dediğini, "Seninle işim bitti." diyerek kapının kilidini açtığını, ...’ın kendisini alt tarafı çıplak hâlde gördüğünü, ...’ın elinde cep telefonu bulunduğunu, ne olduğunu sorduğunu, sanığın ...’a "Ben sonra sana söylerim." dediğini, daha sonra sanık ve ...’ın odadan çıktıklarını,
Mahkemede ek olarak; 6. sınıfı bitirip 7. sınıfa geçtiğinde sanığın evine tanık ...’ı görmek için gittiğini, ...’ın odasında yattıklarını, ...’ın bir ara odadan çıktığını, sanığın odaya gelip koltukta bir süre oturduğunu, ardından gelerek yanına yattığını, pijamasının alt kısmını çıkardığını, kendisinin bağırdığını ancak sanığa engel olamadığını, sanığın vajinal yoldan kendisiyle zorla birlikte olduğunu, canının yandığını ağlamaya başladığını, cinsel organından kan geldiğini, tuvalete gitmek için dışarı çıktığını, o esnada ...’ı gördüğünü, ...’a olayı anlattığını, ancak ...’ın "Bir şey olmaz." dediğini, tuvalete gidip temizlendiğini, olaydan kimseye söz edemediğini, 2009 yılının Aralık ayında babasıyla evde oldukları bir zamanda sanığın geldiğini, babasının işten çıkarıldığı için parasının olmadığını, kendisinin o gün ödev hazırlamaya çalıştığını, sanığın "İnternetten faydalanarak ödevini yapabilirsin." dediğini, sanığın kendisini internet kafeye götüreceğini söylediğini, sanığa ait otobüsün üçgen mevkisinin arkasında olduğunu, sanığın "İnternet kafeye gidiyoruz." diyerek kendisini otobüse bindirdiğini, ardından kendisiyle zorla ilişkiye girdiğini, sanığın elini ısırdığını, bağırdığını, kimsenin yardım etmediğini, sonra kendisini internet kafeye götürdüğünü, korkması nedeniyle ikinci olaydan da kimseye bahsedemediğini iddia ettiği,
Sanığın Kollukta ve tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; katılan mağdurenin bir erkek arkadaşı olduğunu tanık ...’a söylediğini öğrendiğini, katılan mağdureyi erkek arkadaşını bırakması ve dersleriyle ilgilenmesi konusunda iki ay önce uyardığını, ayrıca babasına söyleyeceğini de ona ilettiğini, bu nedenle katılan mağdureyi kontrol etmek için okula gidip öğretmenleriyle görüştüğünü, katılan mağdurenin durumuyla yakından ilgilenmeye başlayınca katılan mağdurenin kendisinden uzaklaşmaya başladığını ancak kendisinin katılan mağdureyle ilgilenmeye, okuluna gidip gelmeye devam ettiğini, 22.02.2010 tarihinde okula gidip katılan mağdureye konuşmaları gerektiğini söylediğini fakat katılan mağdurenin gelmeyerek kaçıp gittiğini, kendisinin katılan mağdureyle görüşmek için sınıfın önüne kadar gittiğini, daha önceden yazmış olduğu notu ona verdiğini, notta ders çalışması konusunda nasihatlerin olduğunu, içeriğini tam olarak hatırlamadığını, 26.02.2010 tarihinde katılan mağdurenin kendisinden kaçması ve kendisiyle görüşmek istememesi nedenleriyle daha önce tanıdığı tanık Ahmet’e kendi el yazısıyla yazmış olduğu yazıyı katılan mağdureye iletmesi için verdiğini, okul önünde biraz bekledikten sonra katılan mağdurenin durumunu öğrenmek için müdürün yanına gittiğini, 26.02.2010 tarihinde yazdığı notun içeriğinin ise gerçek dışı olduğunu, kendi telefonunun hafıza kartı olmadığını, katılan mağdurenin herhangi bir görüntüsünü telefona ya da başka bir kayıt cihazına kaydetmediğini, katılan mağdurenin erkek arkadaşıyla cinsel ilişkiye girmiş olabileceğini düşündüğü için notta onu doktora muayene ettirebilecekleri hususunu ifade ettiğini, notta hafıza kartından bahsetmesindeki amacın katılan mağdureyi okulun yanındaki internet kafeye götürerek, onu erkek arkadaşından vazgeçirmek ve derslerine çalışması konusunda onu zorlamak olduğunu,
Mahkemede; katılan mağdureye gönderdiği notta hafıza kartındaki bilgileri açığa çıkaracağını söylediğini, oradaki niyetinin katılan mağdurenin erkek arkadaşıyla fotoğrafını çektiği ve bunları okuluna ve ailesine vereceği gibi bir izlenim oluşturarak katılan mağdureyi korkutup kötü insanlarla arkadaşlık etmesini engellemek olduğunu, hafıza kartında ne bir fotoğraf ne de bir video görüntüsü olduğunu, katılan mağdurenin 26.02.2010 tarihinde kendisine telefon ederek para istediğini, ona para götürdüğünü savunduğu olayda;
Sanığın katılan mağdureye 26.02.2010 tarihinde gönderdiği notta, yanına gelmediği takdirde hafıza kartını okul müdürüne göndereceğini, katılan mağdurenin bakire olmadığının ortaya çıkacağını yazması, katılan mağdurenin sınıf arkadaşları tanık...’ın aşamalarda sanığın iki aydan beri 2-3 günde bir okula geldiğini, katılan mağdurenin bu nedenle rahatsızlık duyduğunu gözlemlediğini belirtmesi, tanık...’in aşamalarda sanığın 26.02.2010 tarihinde okula geldiğinde katılan mağdurenin "Beni sanığa vermeyin." dediğini ifade etmesi, katılan ...’ın olayın ortaya çıkmasından 10 gün kadar önce katılan mağdurenin, sanık tarafından rahatsız edildiğini söylediğini ancak kendisinin katılan mağdurenin olayı yanlış anlamış olabileceğini düşündüğünü söylemesi, katılan mağdurenin, sanığın evinde kendisine tecavüz ettiğini istikrarlı ve tutarlı olarak aşamalarda anlatması, katılan mağdurenin, sanığın kendisine olayın ortaya çıkmasından önce de "Bugün okula gitme. Benimle birlikte ol." yazılı bir not verdiğini ancak o notu attığı şeklindeki beyanı ile sanığın, notun içeriğinin nasihat amaçlı olduğunun belirtildiği şeklindeki beyanıyla uyumlu olması, katılan mağdurenin, kovuşturma aşamasında sanığın ailesi tarafından korkutulması nedeniyle ifadesinin başında rahat davranamadığını ancak sanığın kendisini ayrıca 2009 yılının Aralık ayında internet kafeye götürme bahanesiyle kullandığı servis otobüsüne götürüp orada da kendisine zorla tecavüz ettiğini belirtmesi, katılan mağdurenin alınan raporlarında bakire olmadığının tespit edilmesi, sanığın soruşturma aşamasında katılan mağdurenin erkek arkadaşı olduğunu, katılan mağdureyi ondan ayırıp kötü alışkanlıklardan kurtarmak istediğini, katılan mağdurenin erkek arkadaşı olması nedeniyle bakire olmayabileceğini düşünerek 26.02.2010 tarihli notta "Bakire olmadığın belli olur." yazdığını savunurken kovuşturma aşamasında ise kızı tanık ...’dan katılan mağdurenin bakire olmadığını öğrendiğini ifade ederek çelişkili açıklamalarda bulunması, tanık ...’ın kovuşturma aşamasında katılan mağdurenin erkek arkadaşı olduğunu ve onunla ilişkiye girdiğini öğrendiğini sadece sanığa söylediğini belirtmesine karşın annesi tanık ...’nin katılan mağdurenin erkek arkadaşı olduğunu ve onunla ilişkiye girdiğini kızı ...’dan duyduğunu daha sonra sanığın da bunu söylediğini beyan ederek tutarsız ve sanığı suçtan kurtarmaya yönelik birbiriyle çelişkili anlatımlarda bulunmaları, tanıklar..., .... ve okul müdürü tanık...’in katılan mağdurenin erkek arkadaşı olmadığını, katılan mağdurenin kendi hâlinde ve çok konuşmayan bir kişi olduğunu ifade etmeleri, tanık...’nın da katılan mağdureyle ilişkilerinin olduğu hususunun doğru olmadığını, hatta onunla pek konuşmadığını söylemesi, bu iddianın katılan mağdure tarafından da kabul edilmemesi, sanığın soruşturma aşamasındaki ifadesinde ve kovuşturma aşamasındaki ifadesinin başında katılan mağdureye nasihat etmek için 26.02.2010 tarihinde okula gittiğini beyan ederken aynı gün aynı celsede tanıkların, katılanın ve katılan mağdurenin dinlenilmesinden sonra söz alarak katılan mağdurenin kendisini o gün telefonla aradığını ve para istediğini belirterek tutarsız, istikrarsız ve çelişkili beyanlarda bulunması, tanıklar .....’in olaya ilişkin bir görgülerinin mevcut olmaması ve ifade içeriklerinin yönlendirmeye açık ve sanığı suçtan kurtarmaya yönelik olması, sanığın katılan mağdureyi ders çalışmaya teşvik etmek için söz konusu şantaj içerikli notu yazdığı yönündeki beyanının hayatın olağan akışına uygunluk teşkil etmemesi, katılan mağdurenin ve babası katılanın, sanıkla aralarında iftira atmalarını gerektirecek bir husumet bulunmaması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığa atılı çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sabit olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararının isabetli olduğuna, Özel Dairenin Bozma kararının kaldırılmasına dosyanın uygulamanın denetlenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığa atılı çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sabit olmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
1- Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.10.2012 tarihli ve 194-224 sayılı kararıyla bozmaya karşı direnmesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.11.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.