Esas No: 2019/19
Karar No: 2020/464
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/19 Esas 2020/464 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 135-5
18 yaşından küçük sanık ..."un kasten yaralama suçundan TCK"nın 86/2, 31/3, 62/1, 52/2-4. maddeleri uyarınca 1.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Selim (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 31.12.2010 tarihli ve 53-256 sayılı karar, itiraz edilmeksizin 08.01.2011 tarihinde kesinleşmiştir.
Sanığın, 5 yıl olarak belirlenen denetim süresi içerisinde 19.06.2015 tarihinde kasıtlı bir suç işlemesi üzerine, 6545 sayılı Kanun"un 84. maddesiyle 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 6. maddenin 1. fıkrası uyarınca sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle dosyayı ele alan Selim Asliye Ceza Mahkemesince 11.01.2018 tarih ve 135-5 sayı ile; CMK"nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, sanığın TCK"nın 86/2, 31/3, 62/1, 52/2-4 maddeleri uyarınca kesin nitelikte 1.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 07.06.2018 tarihli ve 5072 sayılı kanun yararına bozma talebi üzerine bu hükme yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.06.2018 tarihli ve 51584 sayılı ihbarname ile;
"1- Selim (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 31.12.2010 tarihli ve 2009/53 esas, 2010/256 sayılı kararının yapılan incelemesinde;
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 40. maddesi ile değiştirilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi gereğince haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen çocuklar açısından denetim süresinin 3 yıl olması gerektiği gözetilmeden, suça sürüklenen çocuğun 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tutulmasına karar verilmesinde,
2- Selim Asliye Ceza Mahkemesinin 11.01.2018 tarihli ve 2017/135 esas, 2018/57 sayılı kararının yapılan incelemesinde;
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 23. maddesinde "(1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda, Ceza Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Ancak, bu kişiler açısından denetim süresi üç yıldır." ve 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 10. fıkrasında "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir." şeklindeki düzenlemelere nazaran somut olayda suça sürüklenen çocuk hakkında verilen Selim (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 31.12.2010 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 08.01.2011 tarihinde kesinleştiği ve 3 yıllık denetim süresinin kesinleşme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı ve 08.01.2014 tarihinde sona ereceği, bununla birlikte deneme süresinde işlendiği iddia olunan Selim Asliye Ceza Mahkemesinin 28.09.2017 tarihli ve 2015/187 esas, 2017/89 sayılı kararına konu yeni suçun ise denetim süresinin bitiminden sonra 19.06.2015 tarihinde işlendiği göz önüne alındığında, sanığın deneme süresi içerisinde suç işlemediği gözetilmeden, düşme kararı yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesinde,
İsabet görülmediği" gerekçesiyle kararların kanun yararına bozulması istenmiştir.
Dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 19.09.2018 tarih ve 5006-13164 sayı ile;
"Gereği görüşülüp düşünüldü:
1) Selim (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 31.12.2010 tarihli ve 2009/53 esas, 2010/256 sayılı kararının yapılan incelemesinde;
Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden, Selim (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 31.12.2010 tarihli ve 2009/53 esas, 2010/256 sayılı kararının 5271 sayılı CMK"nın 309/4. maddesinin (d) bendi gereğince kanun yararına bozulmasına, suça sürüklenen çocuk hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle belirlenen "5 yıl" denetim süresinin, "3 yıl" olarak değiştirilmesine, diğer kısımların aynen bırakılmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine,
2) Selim Asliye Ceza Mahkemesinin 11.01.2018 tarihli ve 2017/135 esas, 2018/57 sayılı kararının yapılan incelemesinde;
Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden, Selim Asliye Ceza Mahkemesinin 11.01.2018 tarihli ve 2017/135 esas, 2018/57 sayılı kararının 5271 sayılı CMK"nın 309/4. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine," karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.11.2018 tarih ve 51584 sayı ile;
“...Suça sürüklenen çocuk ... hakkında, kasten yaralama suçundan Selim Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada, suça sürüklenen çocuk deneme süresi içerisinde yeni bir kasıtlı suç işlemediğinden hakkında düşme kararı verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi hukuka aykırı olduğundan, Yüksek Dairece, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi yerindedir. Ancak buradaki bozma nedeni, hükümlü suça sürüklenen çocuk hakkındaki davanın düşürülmesine karar verilmesini gerektirdiğinden, bozma nedeni hükümlü hakkında verilen cezanın tamamen kaldırılması sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle bozma 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında kalıp, yeniden yargılama yasağı bulunması nedeniyle belirlenen hukuki aykırılığın, bizzat Özel Dairece giderilerek kasten yaralama suçundan açılan davanın düşmesine karar verilmesi ve verilen cezanın kaldırılması hususunun da bizzat Özel Dairece uygulanması gerektiği gözetilmeden, kararın bozulmasına, bozma nedenine göre müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verilmesinin isabetli olmadığı" görüşüyle Özel Dairenin (2) numaralı kanun yarına bozma kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 12.12.2018 tarih ve 7430-19335 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 18 yaşından küçük sanığın kasten yaralama suçundan 1.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 08.01.2011 tarihinde kesinleşen kararda denetim süresinin 5 yıl olarak belirlendiği, sanığın 19.06.2015 tarinde işlemiş olduğu kasıtlı bir suç nedeniyle hükmün açıklandığı dosyada; ikinci suçun, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 23. maddesinde belirtilen 3 yıllık denetim süresi geçtikten sonra işlendiğinin anlaşılması nedeniyle açıklanmasına karar verilen mahkûmiyet hükmünün kanun yararına bozulması üzerine, CMK"nın 231/10. maddesi uyarınca davanın düşmesine Özel Dairece mi yoksa Yerel Mahkemece mi karar verilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
18 yaşından küçük sanık ... hakkında şikâyetçi ...’e yönelik gerçekleştirdiği iddia edilen yaralama eylemiyle ilgili Selim Cumhuriyet Başsavcılığının 18.05.2009 tarihli ve 58-35 sayılı iddianamesi ile kasten yaralama suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Selim (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda 31.12.2010 tarih ve 53-256 sayı ile, sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 31/3 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve CMK’nın 231/8. maddesi uyarınca sanığın 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın itiraz edilmeksizin 08.01.2011 tarihinde kesinleştiği,
Sanığın, 19.06.2015 tarihinde kasıtlı bir suç işlemesi üzerine dosyayı ele alan Selim Asliye Ceza Mahkemesince 11.01.2018 tarih ve 135-5 sayı ile; hükmün açıklanmasına ve sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 31/3 ve 52/2-4 maddeleri uyarınca kesin nitelikte 1.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği,
UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) sistemi üzerinden alınan 10.11.2020 tarihli adli sicil kaydına göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 08.01.2011 tarihinden sonra, sanığın 19.06.2015 tarihinde işlediği kasten yaralama ve 01.03.2018 tarihinde işlediği 6136 sayılı Kanun’a muhalefet etme suçları nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümlerine ilişkin kayıtlar bulunduğu, adli sicil kaydında başkaca mahkûmiyet hükmü bulunmadığı,
Yine UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemede; sanığın 14.02.2018 tarihinde işlediği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün temyiz edilmesi üzerine, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının arşivinde bulunduğu, hükmün henüz kesinleşmediği,
Anlaşılmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesine eklenen 5 ilâ 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun"un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun"un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun"un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa"nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi, 6545 sayılı Kanun"un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasına karar verilemez." cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa"nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK"nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
CMK"nın 231/5. maddesinde sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmadığı belirtilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar esasında kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, 13. Bası, İstanbul, 2016, s. 779-780.).
Gelinen bu aşamada kanun yararına bozma konusuna ilişkin açıklamalara da değinmek gerekmektedir.
Kanun yararına bozma kanun yolu temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu kanun yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Kanun yararına bozma yoluna kimlerin, ne şekilde başvurabileceği CMK"nın 309. maddesinde belirtilmiştir. 309. maddenin 3. fıkrasında, “Yargıtay’ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse hükmü kanun yararına bozar” denilmektedir. Madde metninde aleyhe bozma yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir açıklık yoktur. Ancak, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 tarihli ve 55-64 sayılı, 04.07.2006 tarihli ve 185-175 sayılı kararları ve yerleşmiş içtihatlarında vurgulandığı üzere; sanık aleyhine kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulabilmesi mümkündür, fakat bu hâlde hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulması gerekir.
Kanun yararına bozma yoluna başvurulması hâlinde söz konusu olabilecek bozma nedenleri ve sayılan bozma nedenlerinin varlığı durumunda, bozma kararı verildikten sonra izlenmesi gereken yol CMK"nın 309. maddenin 4. fıkrasında dört bent hâlinde gösterilmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanun"un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Gelinen bu aşamada "Adil yargılanma hakkı" ilkesi incelenmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde hüküm altına alınan "adil yargılanma hakkı" hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ve hatta buna tabi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan bu ilkenin temelinde insan onurunun korunması yatmaktadır. Kişinin daha önce soruşturma ve kovuşturmaya tabi olduğu fiilden dolayı, önceden kanunla belirlenmiş istisnai şartlar gerçekleşmeden tekrar şüpheli veya sanık statüsüne sokulması, insan olmasından kaynaklanan varlığını yani onurunu zedeleyici niteliktedir.
Adil yargılanma hakkı ilkesinin bir gereği olan makul sürede yargılanma hakkı ile CMK"nın 231. maddesinin 5. fıkrası gereğince verilen kararın açıklanmamış da olsa bir hüküm içermesi birlikte değerlendirildiğinde; CMK"nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde yer alan hükümlü kavramının, kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında olduğu gibi verilen mahkûmiyet hükmü askıda olsa bile hakkında bir hüküm kurulan kişiyi de kapsadığı kabul edilmelidir. Bu kabule göre olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozmada kural olarak muhakemenin tekrarlanmaması benimsendiği nazara alınıp CMK"nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde Özel Dairece CMK"nın 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca verilen hükmün bozulması ile yetinilmeyerek cezanın kaldırılması veya azaltılması söz konusu olduğunda gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
18 yaşından küçük sanık ...’un kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 31/3 ve 52/2-4.maddeleri uyarınca 1.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, CMK’nın 231/8. maddesi uyarınca sanığın 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın itiraz edilmeksizin 08.01.2011 tarihinde kesinleştiği, sanığın, 19.06.2015 tarihinde kasıtlı bir suç işlemesi üzerine yeniden ele alınan dosyada Yerel Mahkemece 11.01.2018 tarih ve 135-5 sayı ile hükmün açıklanmasına ve sanığın TCK’nın 86/2, 31/3 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca kesin nitelikte 1.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği, Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesine göre denetim süresinin 3 yıl olması ve sanığın 3 yıllık denetim süresi geçtikten sonra ikinci suçu işlediğinin anlaşılması karşısında Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu, Özel Dairece kanun yararına bozma talebi kabul edilerek Selim Asliye Ceza Mahkemesinin 11.01.2018 tarihli ve 135-5 sayılı hükmünün bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırma ve alınan güncel adli sicil kaydına göre sanığın 08.01.2011 tarihinden itibaren başlayan 3 yıllık denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemediğinin anlaşılması ve davanın düşmesi kararının da cezanın kaldırılması sonucunu doğurması karşısında, adil ve makul sürede yargılanma ilkesi de gözetilerek CMK"nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, Özel Dairece hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekirken, Özel Dairece kanun yararına bozma talebi kabul edilerek hükmün bozulmasının ardından “müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına” karar verilmesinin isabetsiz olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairece verilen kanın yararına bozma kararının (2) numaralı kısmının kaldırılmasına, Selim Asliye Ceza Mahkemesinin kanun yararına bozma talebine konu 11.01.2018 tarihli ve 135-57 sayılı hükmün açıklanmasına ilişkin kararının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19.09.2018 tarihli ve 5006-13164 sayılı kanın yararına bozma kararının (2) numaralı kısmının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, Selim Asliye Ceza Mahkemesinin kanun yararına bozma talebine konu 11.01.2018 tarihli ve 135-57 sayılı hükmün açıklanmasına ilişkin kararının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.11.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.