Esas No: 2019/236
Karar No: 2020/458
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/236 Esas 2020/458 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 15-3
Sanık ..."ün görevi kötüye kullanma suçundan TCK’nın 257/1 ve 53/1-5. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ilk derece sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 27.02.2019 tarihli ve 15-3 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "Onama" istemli 06.05.2019 tarihli ve 47355 sayılı tebliğnamesiyle dosya Ceza Genel Kuruluna gönderilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Temyizin kapsamına göre inceleme sanığın, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/2 sayılı Genel Çalışma Esasları ve İş Bölümüne aykırı olarak ... hakkında ..."a yönelik iftira suçundan kamu davası açması nedeniyle İlk Derece Mahkemesince görevi kötüye kullanma suçundan verilen mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğinin 30.10.2017 tarihli ve 18503/37193 sayılı yazısına göre; 38185 sicil numaralı sanığın 31.08.2006 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı, Aksaray Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta iken 29.11.2016 tarihinde meslekten çıkartıldığı ve bu kararın kesinleştiği,
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcı vekili tanık... tarafından düzenlenen 15.01.2015 tarihli tutanak içeriğine göre; sanığın 2014/133487, 133631, 157336, 163612, 168980, 169600, 184347 ve 2015/4157 sayılı soruşturma dosyalarında genel çalışma esasları ve iş bölümündeki açıklamalara aykırı olarak işlem yaptığının tespit edildiği,
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcı vekili tanık... tarafından düzenlenen 28.01.2015 tarihli müzekkere içeriğine göre; 15.01.2015 tarihli tutanak eklenmek suretiyle sanık hakkında HSK Genel Sekreterliğine suç duyurusunda bulunulduğu,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu 3. Dairesinin 21.06.2016 tarihli ve 3093-7553 sayılı kararı ile; sanık hakkında soruşturma izni verildiği,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu 2. Dairesinin 20.02.2017 tarihli ve 233-83 sayılı kararı ile; sanık hakkında kovuşturma izni verildiği,
İstanbul Anadolu C.Başsavcılığının 2014-2 sayılı Genel Çalışma Esasları ve İş Bölümüne göre; hangi birimde görevli olursa olsun Cumhuriyet savcılarının gerek ihbar ve şikâyet gerekse resen açmış oldukları soruşturma evrakının mutlaka tevziye tabi tutulacağı ve fiziki soruşturma evrakının da dosyalanmış olarak tevzi bürosuna gönderileceği, tasnif işlemleri tamamlanan fiziki soruşturma evrakının soruşturma ve büroların denetim ve kontrolü kendilerine bağlı olan Cumhuriyet başsavcı vekillerine tevzi edileceği, Cumhuriyet başsavcı vekillerince ilgili Cumhuriyet savcılarına soruşturma evrakının sayısal eşitlik esasına göre manuel olarak tevzi edileceği,
Ümraniye 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/66 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; sanıkların ..., ..., ...... ve.... suçun başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte kredi kartı üretmek ve kabul etmek, suç tarihinin 23.12.2006 - 25.12.2006 olduğu, yapılan soruşturma neticesinde Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığının 16.01.2007 tarihli ve 27648-55-32 sayılı iddianamesiyle sanıklar hakkında kamu davası açıldığı, yargılama sırasında Siirt 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/183 esas sayılı dosyasının söz konusu dosya ile birleştirilmesine karar verildiği, yargılama sonucunda "Siirt ilinde sanıklar ... ve ..."ın kalmakta oldukları otel odasında yapılan arama sırasında suça konu sahte kredi kartlarının ele geçirildiği ve yine MNG Kargoya ait gönderi irsaliye faturasının ele geçirildiği, MNG Kargoya verilen ... isimli şahsa ait kargoya İstanbul ilinde el konularak Siirt iline getirildiği ve içerisinden çok sayıda kopyalanmış kredi kartı çıktığı, yine sanıklarda yakalanan ve ayrıca ..."ya gönderdikleri kolide ele geçirilen kartların sahte olarak düzenlendiği, manyetik şeritlerine yurt içi ve yurt dışı bankalara ait kredi kartı manyetik şerit bilgilerinin kodlandığı yine 22.12.2006 tarihinde Ümraniye 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/2191 Müt. sayılı kararı kapsamında sanıklardan ..."nın Ümraniye ilçesi Y.Dudullu Mahallesindeki ikametinde yapılan aramada bir adet Evolis marka Tattoo Card model Printer, dizüstü bilgisayar, iki adet card printerinde kredi kartları şeritleri kullanılan Lügon, 3 adet manyetik şeritli plastik kart, 32 adet manyetik şeritli üzerinde logo ve isim bulunmayan plastik kart ve el koyma tutanağında belirtilen değişik şahıslar adına düzenlenen kredi kartlarının ele geçirildiği, ..."nın ikametgahında ele geçirilen suç konusu materyallerin ve kredi kartlarının kendisine... ve ... tarafından emanet olarak bırakıldığının belirtilmesi üzerine sanık ... ile sanıklardan ...Yıldız"ın suça konu kredi kartı yapımında kullanılan araç ve gereç ile sahte kredi kartlarını almak üzere Ümraniye Dudullu Metro Turizm tesislerinde sanık ... ile ..."ın 22.11.2006 tarihinde saat 23.30 sularında buluşmaları üzerine güvenlik görevlilerince sanık ..."ın da yakalandığı, sanık ..."ın üst aramasında cüzdanında boş beyaz plastik kartların yakalanarak suç tutanağı düzenlendiği ve yine ..."ın üzerinde ve evinde yapılan aramada da Dell marka laptop bilgisayar içerisinde 2500 adet yabancı bankalara ait kredi kartlarının ön yüzünde bulunan 16 haneli numarası olan ve aynı kartlara ait manyetik şerit bilgisi olarak bilinen "Track" bilgisinin bulunduğu ve yine ele geçirilen kartlar ile ilgili olarak düzenlenen hazırlık aşamasındaki bankalararası kart merkezinin raporuna göre suça konu kredi kartlarının sahte olarak düzenlendiği ve manyetik şeritlerine yurt dışı bankalarına ait kredi kartlarının manyetik şerit bilgilerinin kodlandığı bazı kartların ise gerçek kartlar olduğu, ancak manyetik şeritlerine yabancı bankalara ait kredi kartı bilgilerinin kodlandığı, ayrıca beyaz plastik kartların manyetik şeritlerine çeşitli bankalara ait kredi kart numaralarının kodlandığı, Evolis marka card printer cihazının ise hem kartların üzerinde baskı yapabilme hem de kartların manyetik şeritlerine yükleme yapabilme yeteneğine sahip olduğunun tespit edildiği, her ne kadar bir kısım sanıklar suçlamaları kabul etmemişler ise de Siirt ilinde yakalanan sanıklardan ele geçirilen MNG kargoya ait gönderi irsaliye faturası ve yine Siirt ilinde yakalanan sanıkların MNG kargo ile ... isimli şahsa göndermiş oldukları paket içerisinde ele geçirilen suç unsuru sahte kredi kartları ve yine sanıklar... ve ..."dan ele geçirilen suç eşyaları ve birbiri ile ilişkileri göz önüne alındığında Siirt ilindeki dosyanın sanıkları olan ... ve ... ve yine Ümraniye"deki dosyanın sanıkları olan ..., ......ve ..."ın hep birlikte ve birbirleriyle ilişki içerisinde üzerlerine atılı başkalarına ait banka hesapları ile ilişkilendirilerek sahte kredi kartı üretmek ve kabul etmek suçunu işlediklerinin sübut bulduğu ve sanıkların aynı suç işleme kararı kapsamında çok sayıda sahte kredi kartı ürettikleri…" gerekçesiyle tüm sanıkların TCK"nın 37. maddesi delaletiyle 245/2, 43, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis ve 250.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına hak yoksunluklarına ve cezaların mahsubuna karar verildiği, mahkûmiyet hükümlerinin sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 08.07.2013 tarihli ve 11654-11460 sayılı kararıyla sanık ... hakkındaki hükmün bozulmasına, diğer sanıklar hakkındaki hükümlerin ise onanmasına karar verildiği,
Onama kararından sonra söz konusu dosyanın sanığı olan ... vekilinin 31.07.2013 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek, dosyanın sanıklarından ...’nın iftira suçunu işlediğinden bahisle şikâyetçi olduğu, şikâyet dilekçesine delil olarak ... tarafından cezaevinden gönderilen mektup ile "Dell" marka bilgisayarın, dosyanın sanıklarından ..."ya ait olduğunu gösteren faturayı eklediği, anılan şikâyetin Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/101750 soruşturma numarasına kaydedildiği,
Dosyanın sanıklarından ... müdafisinin, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı müracaat üzerine başlatılan soruşturma devam ederken, dosyanın diğer sanıklarından ... tarafından yazılan ikrar mektubu ile "Dell" marka bilgisayara ait faturayı yeni delil olarak göstererek 09.05.2014 tarihinde, Ümraniye Adliyesinin kapatılması sebebiyle dosyanın devredildiği İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesine yargılamanın yenilenmesi ve infazın durdurulması talebiyle müracaat ettiği, Mahkemece talebin değerlendirilerek 22.05.2014 tarihli ve 66-1131 sayılı ek karar ile infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi taleplerinin reddine karar verildiği, bu karara yönelik itirazı inceleyen İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.10.2014 tarihli ve 66-1131 sayılı ek karar ile aynı konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verdiği, bu son karara yapılan itiraz üzerine İstanbul Anadolu 7. Ağır Ceza Mahkemesince, 21.11.2014 tarih ve 1181 sayı ile talep hususunda bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle dosyayı İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesine iade ettiği, iade üzerine İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesinin "22.10.2014 tarihli yargılamanın yenilenmesi dilekçesi ve ekinde sunmuş olduğu 27.05.2006 tarihli irsaliyeli fatura ile bilgisayarın ..."ya ait olduğu belirtilmiş ve bu yeni delil ile müvekkilinin atılı suçu işlemediğini, ..."nın kendilerine iftira attığını belirtmiş ise de, dosyadaki deliller, bilirkişi raporu, hükümlü ..."in evinde ele geçirilen hard disk ve flash disklerdeki bilgilerden Dell marka dizüstü bilgisayar içerisindeki bilgiler ile aynı olduğu, birbirini tamamladığının belirlendiği, dosyası ile bilgisayarın ..."ya ait olmasının suçun oluşumuna etki eden yeni bir delil olmadığı, mahkememizce yapılan yargılamada da tüm delil ve belgelerin hükme esas alındığı, hükümlü müdafiin sunmuş olduğu delilin yeni bir delil niteliğinde olmadığı…" gerekçesiyle 26.11.2014 tarihli ve 66-1131 sayılı ek karar ile yargılamanın yenilenmesi ve infazın durdurulması taleplerinin reddine karar verdiği, bu karara yönelik itirazı inceleyen İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince de 26.12.2014 tarih ve 2608 değişik iş sayı ile itirazın reddine karar verdiği,
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/101750 sayılı soruşturma dosyasının incelenmesinde; şikâyetçinin ..., şüphelinin ..., suç tarihinin 31.07.2013, suçun iftira olduğu, şikâyet dilekçesinin 31.07.2013 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tanık ..."ün 29.10.2013 tarihinde "Olayla ilgili devam eden yargılamanın bulunduğu, iddiaların yargılama sonucunda ilgili mahkemesince değerlendirilerek gerekirse suç duyurusunda bulunulabileceği…" gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği, bu karara yapılan itiraz üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.02.2014 tarihli ve 255 değişik iş sayılı kararı ile eksik soruşturmaya dayalı olarak verildiğini belirttiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırdığı, bu karar üzerine evrakın yeniden soruşturmaya kaydedildiği ve 2014/50798 soruşturma numarasını aldığı, Cumhuriyet savcısı tanık ... tarafından bu kez "..."nın ..."a karşı iftira suçunu işlediğine dair cezai sorumluluğuna yol açacak maddi ve yeterli delil elde edilemediği sonuç ve kanaatine varıldığı gibi bu şekilde sonradan ortaya çıkan yeni bir delillin yargılamanın seyrini ve sonucunu değiştirebileceği iddiasıyla yapılan bu başvurunun CMK"da açık şekilde düzenlenmiş olağanüstü yasa yolları kapsamında değerlendirilebileceğini de belirtmek suretiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ağır ceza mahkemesince kaldırılmış olması nedeniyle kamu davası açmak gerektiğinden…" bahisle 06.11.2014 tarihli ve 50798-52014-24945 sayılı iddianame ile İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, İstanbul Anadolu Cumhuriyet başsavcı vekilinin "Şüpheli hakkında verilen KYOK kararı, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamaya konu dosya kastedilerek eksik inceleme gerekçesiyle kaldırılmış olup, şüphelinin dilekçeyi İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesinin kararının üç arkadaşıyla birlikte Yargıtay 11. Ceza Dairesinde 08.07.2013 tarihinde onaylanmasından sonra 31.07.2013 tarihinde verilmesi ve 26. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.11.2013 tarihli ek kararı dikkate alınarak olayın iftira suçunu oluşturup oluşturmadığı hususunun değerlendirilmesi, iftira eyleminin gerçekleştiği düşünüldüğünde kararda bu hususun ne şekilde olduğu yönünde açıklamada bulunulmasının uygun olacağı…" görüşüyle 13.11.2014 tarihinde söz konusu iddianameyi iade ettiği, iade üzerine aynı Cumhuriyet savcısının 17.11.2014 tarih ve 50798-138964 sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği, bu karara yönelik itiraz süresi dolmadan, 28.11.2014 tarihinde ... tarafından ... hakkında aynı olaya ilişkin olarak aynı iddia ve delillerle Cumhuriyet Başsavcılığına yeni bir şikâyet dilekçesinin sunulduğu, bu dilekçenin "Cumhuriyet savcısı ..." kullanıcı adıyla manuel olarak işleme alınıp UYAP sistemine kaydedildiği, 2014/169600 soruşturma numarasını alan dosyanın tevziye gönderilmediği, 2014/50798 sayılı soruşturma dosyası üzerinden verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edildiğine dair dosya içerisinde bir bilgi ve belgenin bulunmadığı,
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/169600 sayılı soruşturma dosyasının incelenmesinde; şikâyetçinin ..., şüphelinin ..., suç tarihinin 25.11.2014, suçun iftira olduğu, soruşturma kaydının Cumhuriyet savcısı ... kullanıcı adıyla UYAP sisteminde manuel olarak oluşturulduğu, dosyanın tevziye gönderilmediği, 19.01.2015 tarihli ve 169600-2857-2477 sayılı iddianameyle de İstanbul Anadolu 15. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, yargılamanın anılan Mahkemenin 2015/33 esas sayılı dosyası üzerinden yapıldığı,
İstanbul Anadolu 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/33 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; sanık tarafından 19.01.2015 tarihli ve 169600-2857-2477 sayılı iddianame ile ... hakkında ..."a yönelik, 25.11.2014 tarihinde işlendiği iddia edilen iftira suçundan dolayı TCK"nın 267/1, 267/5-1. cümle ve 53/1. maddeleri uyarınca açılan kamu davasında, Mahkemenin; "Bu davanın konusu müdahil ..."ın Ümraniye 4. Asliye Ceza Mahkemesindeki davaya ilişkin olayda suçlu olup olmadığına ilişkin değildir. O sorun sözü geçen davada karara bağlanmış ve bu karar Yargıtayca onanarak kesinleşmiştir. Üstelik yargılamanın yenilenmesi gerekçe ve talepleri de yerinde görülmemiştir. Bu davanın (iftira suçuna ilişkin davanın) konusu sanık ..."nın sözü geçen önceki davadaki soruşturma aşamasında beyanının iftira niteliğinde olup olmadığına ilişkindir. Sanık ... söz konusu davada kovuşturma aşamasında mahkemede soruşturma aşamasındaki beyanlarından dönerek... aleyhindeki o beyanların gerçek olmadığını açık bir şekilde bildirmiş, ayrıca daha sonra eşine yazdığı mektupla bunu yinelemiştir. Gerek sözü geçen mahkeme gerekse kararı onayan Yargıtay, ..."nın bu beyanlarına üstünlük tanımamış, değer vermemiş, adı geçenin soruşturma aşamasındaki savunmalarıyla dosyadaki diğer delillere dayanarak ... hakkında mahkûmiyet kararı vermiştir. Daha sonra yargılamanın yenilenmesi aşamasında gerek dava mahkemesi gerekse kararı itiraz yoluyla inceleyen üst dereceli ağır ceza mahkemesi bu savunma ve delillere değer vermemiş, üstünlük tanımamış, yargılamanın yenilenmesi istemini ret etmiştir. Böylece sanık ..."nın sözü geçen mahkûmiyet dosyasında savunma aşamasında ..."ın aleyhinde olduğu iddia edilen beyanlarını mahkemeler bakımından kararlarında yansıtıldığı şekilde hukuki değer verildiğinden, sanığın bu fiilinin suç (iftira) oluşturmadığı sonucuna varılmıştır..." hususlarına yer vererek sanık ... hakkında 05.05.2015 tarihli ve 33-357 sayı ile beraat kararı verdiği, kararın dosyanın katılanı ... vekili ... tarafından temyiz edildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11.10.2018 tarihli ve 282543 sayılı tebliğnamenin onama istemli olduğu, dosyayı temyizen inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 18.12.2018 tarih ve 10277-14564 sayı ile anılan beraat kararını onadığı, böylece ... hakkında Mahkemece verilen beraat kararının kesinleştiği,
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı UYAP kayıtlarından alınan "Safahat Bilgileri" dökümlerine göre; 2014/133487, 2014/133631, 2014/157336, 2014/163612, 2014/168980, 2014/169600, 2014/184347 ve 2015/4157 sayılı soruşturma dosyalarının sanık tarafından "Savcı seçilerek" tevzii edildiği,
Mağdur ... tarafından eşi ..."ya cezaevinden gönderilen ve ... tarafından tanık ..."a ulaştırılan tarihsiz el yazılı mektupta; "...Hep Veysel"in yüzünden oldu, bir kargo adımıza gönderdi. Hayatımızı mahvetti. Başkaları da mağdur oldu. Lanet olsun tanıdığıma onu. Başkalarını da yakmış olduk, çok pişmanım, yapacak birşey yok, senden ricam ...veya..."le anlaşmaya çalış onlarla. Selam söyle haklarını helal etsinler ben onları çok mağdur ettim. Affetmezler biliyorum ama yapacak birşey yok. O vicdansız mali polisler hep ifadeyi öyle yazdılar. Sana bişey olmaz demesi. Mikail abinin kartvizit cebimde çıkmasaydı, böyle birşey başımıza gelmezdi. Hep polis yaptı. Alma mazlumun ahını diyorlarya bak hepsi görevinden oldular. Onlar belalarını buldu. Adamlar cahilce ve düşüncesiz sıkıntıya soktuk çok üzgünüm. Allah af etsin beni yaptık bir cahillik... abi af etsin beni defalarca söyledim kendisine inşallah hakkını helal eder..." anlatımlarına yer verildiği,
Tanık ... tarafından temin edilen ve sureti vekili tarafından mahkemeye sunulan, Çözüm Bilgisayar Şirketi yetkilisi... Öztürk tarafından da aslı Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilen ... adına düzenlenmiş "Dell" marka bilgisayara ait faturanın incelenmesinde; faturanın Çözüm Bilgisayar Kırtasiye Tem. Gıda Day. Tük. Mal. San. Tic. Ltd. Şti. tarafından ... adına düzenlendiği, açıklama bilgisinde "Dell Latitude D600 N.Book 14,1", "512 MB Ram Win XP" ve "Dell Notebook Çantası" ibarelerinin yer aldığı, fatura bedelinin 1.598,79 TL olduğu, fatura altında teslim alan olarak ... isim ve imzasının bulunduğu,
Mağdur ...’nın "Beyan ve itirafta bulunan" sıfatıyla İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazmış olduğu 31.07.2013 havale tarihli dilekçede; "22.12.2006 tarihindeki olay hakkında beyan ve itirafta bulunmak istiyorum. Bu olay sonrası yıllardan beri yaşadığım vicdan rahatsızlığından ikrar ederek kurtulmak istiyorum.
O tarihlerde Ayna Kozmetik Müdürü ... ve beraber iş Yaptığı ...... yaklaşık 100.000 Türk Lirası yapmış olduğum ticari işlerime istinaden alacağım kalmıştı. Onca uğraşmama rağmen paramı alamıyordum. Ben bu olayı mahkemedeki ifadelerimde de belirtmiştim. Söz konusu alacağımı alamayınca işlerim çok bozuldu, ekonomik olarak çok zor durumlarda kalmıştım. O tarihlerde eskiden tanığım ... ile tesadüfen karşılaşmıştık. Bir kafede çay içerken sohbet esnasında Veysel"in maddi durumunun çok iyi olduğunu öğrendim. Kendisine yaşadığım ekonomik sıkıntılardan bahsettim. Bana yardımcı olup olamayacağını sordum. O da bana yaptığı bazı işlerde İstanbul"da yardımcı olmam karşılığında maddi olarak destek olabileceğini söylemişti. İçim rahatlamıştı kendi kendime "Kul sıkışmadan Hızır yetişmezmiş" diye düşünerek mutlu olmuştum. Telefonlarımızı birbirimize vererek daha sonra kafeteryadan ayrıldık. Birkaç gün sonra tekrar buluştuğumuzda yargılandığım mahkememde suça teşkil olan cihazları ... bir koli içerisinde getirerek beraberce bizim eve bıraktık. Bana kargo ile göndereceği boş kartları bu cihazda onun öğrettiği şekilde kopyalama yaparak onun vereceği adreslerdeki kişilere teslim edecektim. ..."ın ilk kargoyu kargodan teslim aldıktan sonra... ile Ayna Kozmetikten alacaklarımı konuşmak için buluşacaktık. ...arabasıyla gelerek beni aldığında arabanın torpidosuna elimdeki küçük paketi bırakmıştım, daha sonraki günlerde ..."ın gönderdiği 2. Kargoyu teslim alırken polisler beni yakaladı. Gelen kargo elimde, kaldı. Polisler sorgumda daha önceden aldığım kargolar olup olmadığını sorduklarında birkaç gün önce bir kez daha aldığımı ve paketi ...isminde bir arkadaşımın arabasına bıraktığımı orada unuttuğumu ama ..."ı çağırıp o paketi alabileceğimi polislere söyleyince bana ...’ı arattırdılar ve bahane sebeplerle ...’la acil buluşmam gerektiğini söyleyerek ..."ı çağırtırdılar. Buradaki amacım ..."ı yakalatmak değildi. Sadece..."ın arabasının torpidosuna bırakmış olduğum kartları alıp polislere verecektim. Lâkin Polisler... ve yanında beraber gelen... diye birisini daha alarak hepimizi Emniyet Müdürlüğüne götürdüler. Akabinde polisteki sorgumda da kin güttüğüm ve her şeye sebep olduğunu düşündüğüm ...’ın da ismini polislere söyleyerek "Ben yandım, o da benden beter olsun" düşüncesi ile gerçekte benim içinde bulunduğum bu işten hiçbir ilgisi olmayan insanlara iftira atarak onları da yaşadığım sıkıntıların sebepleri diye yakmış oldum.
Ben bu olaydan dolayı vicdanen çok rahatsızım. Ben kartlarla her hangi bir para çekmedim. Bunları kimseye satmadım, daha işin başında yapacaklarımı elime yüzüme bulaştırarak üstelik bu malzemelerin ... ve..."ın olduğunu söyleyerek onlara iftira attım ve cezalanmalarına sebep oldum. Bu mübarek ramazan günlerinde yaşadığım manevi havadan dolayı bu yaptığımla daha fazla yaşamayacağımı anladım ve sayın savcılığınıza anlatmaya karar verdim.
Yüce Allah"a ve adaletinize sığınıyorum." anlatımlarına yer verildiği,
Anlaşılmıştır.
Hakkında çıkarılan çağrı kağıdına rağmen duruşmaya gelmeyen ve ilk derece mahkemesince dinlenmesinden vazgeçilen Mağdur ...’nın İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheli sıfatıyla alınan 15.12.2014 tarihli ifadesinde; tanık ... ve...’ın, kendi beyanlarından dolayı mahkûm olmaları nedeniyle pişman olup, cezaevinden mektup yazarak adı geçenlere ulaştırması için mektubu eşine verdiğini, mahkûmiyetlerine konu olayda cebinden tanık...’in kartvizitinin çıktığını, ancak bu durumun tanık...’in de kendileri ile birlikte hareket etmesinden değil daha önce yapılan bir boya işinden dolayı tanık...’in kartvizitini kendisine vermesinden kaynaklandığını, mali polisin tanık...’e husumet beslediğini, bu nedenle polislerin tanık... aleyhine ifade vermesi konusunda kendisini baskı altına aldıklarını, isimlerini İsmet ve Sabri olarak hatırladığı polislerin, kendisine "Sen çıkarsın!" dediklerini, ancak bu vaatlerinin gerçeği yansıtmadığını ve kendisi yüzünden tanık... ve ...’ın da ceza aldıklarını, vicdanen rahatsız olduğu için söz konusu mektubu yazdığını, adı geçenlerin kendisini affetmesini istediğini, Veysel Bulat isimli şahsın gönderdiği ve içerisinde laptop ile kredi kartı basma cihazının bulunduğu kargoyu alması nedeniyle işlediği bir suç bulunmamasına rağmen polis tarafından gözaltına alındığını, olay nedeniyle tanık...’i suçlamasının tecrübesizliğinden kaynaklandığını, mahkûmiyetlerine konu olaydaki bilgisayarın faturasının kendi adına düzenlendiğini, bu konuda beyanına başvurulması istemesine rağmen talebinin kabul görmediğini, tanık...’in, iftira suçu nedeniyle hakkındaki iddialarına bir diyeceğinin olmadığını, pişman olup tanık...’den özür dilediğini, anlattığı hususlar ile ilgili olarak polislerle yüzleştirilebileceğini,
İstanbul Anadolu 15. Asliye Ceza Mahkemesince alınan 10.03.2015 tarihli ifadesinde ise birlikte soruşturuldukları olay kapsamında tanık... aleyhine verdiği ifadenin polislerin baskı ve yönlendirmesinden kaynaklandığını, yargılama aşamasında tanık... hakkındaki beyanlarından dönmesine karşın mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, tanık...’in aldığı ceza nedeniyle vicdan azabı çektiği için eşi olan ...’ya mektup yazdığını, yazdığı mektupta olayın tanık... ile bir ilgisinin bulunmadığını, ancak polislerin baskısı nedeniyle tanık...’i suçlamak zorunda kaldığını ve pişman olduğunu belirttiğini,
Tanık...Cumhuriyet savcısı tarafından alınan 26.10.2016 tarihli ifadesinde; 2005 yılında Üsküdar Adalet Komisyonunca zabıt kâtibi olarak atandığını ve Ümraniye Adliyesinde göreve başladığını, İstanbul Anadolu Adliyesi kurulduktan sonra burada yaklaşık iki yıl sanık ile birlikte çalıştıklarını, hatırladığı kadarıyla kendisine sorulan iki dosyada verilen ve itiraz üzerine sulh ceza hâkimliğince kaldırılan iki adet kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı, itiraz reddedilmiş gibi UYAP sistemine işlediğini, bu durumu fark etmesi üzerine de dosyaları soruşturmaya yeniden kaydettiğini, bir dosyada babasının bulunmasını isteyen bir kadının beyanlarının sanığın bilgisi dâhilinde başka bir soruşturmaya doğrudan kaydedildiğini, diğer birkaç dosyayı ise avukatların yapmış olduğu müracaatları, memurları şikâyet etmesinler diye sanığın bilgisi olmaksızın doğrudan soruşturmaya kaydettiğini, kendisine sorulan şikâyetçi ve vekillerinin isimleri ile bu kişiler hakkındaki dosyaların doğrudan sanık hakkında soruşturmaya kaydedilip kaydedilmediğini hatırlamadığını, altı dosyayı değil üç veya dört dosyayı yukarıda belirtildiği şekilde kaydettiğini hatırladığını,
İstinabe yoluyla İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde ise; zabıt kâtibi olarak görev yaptığını ve yaklaşık iki yıldır sanık ile birlikte çalıştığını, hatırladığı kadarıyla sanığın iki dosya ile ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiğini, itiraz edilmesi üzerine ilgili sulh ceza hâkimliğince bu kararların kaldırılmasına karar verildiğini, ancak kendisinin hata ile UYAP sisteminde takipsizlik kararının kaldırılması şeklinde değil, onanması şeklinde giriş yaptığını, bu durumu daha sonradan fark ettiğinde soruşturma dosyasını yeniden açtığını, başka bir dosyada ise bir kadının anne veya babasının kaybolduğunu, sanığın da kadının kaybolan yakınının bir an evvel bulunması için soruşturmayı doğrudan başlatması konusunda kendisine talimat verdiğini, bu şekilde açtığı dosyada emniyet birimlerine müzekkere yazdıklarını hatırladığını, daha önceden çalıştığı memur bürosunda soruşturma evrakının doğrudan kayda alındığını, genel büroya geçtiklerinde de kayıt işlemlerinin bu şekilde yapıldığını zannettiğini, böylelikle beş veya altı soruşturma evrakını sanık adına doğrudan soruşturmaya kaydettiğini, başsavcı vekili olan...’un bu durumu ne şekilde tespit ettiğini bilmediğini, ancak gerçekleştirdikleri işlemler nedeniyle kendisi ve sanık hakkında tutanak tuttuğunu, bu tutanak neticesinde de sanık hakkında soruşturma başlatıldığını,
Tanık ... istinabe yoluyla İstanbul Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde; sanığı meslektaşı olması nedeniyle o dönem genel soruşturma bürosunda birlikte çalıştıklarından dolayı tanıdığını, sanıkla samimiyetinin olmadığını, ilgili evrakı incelediğinde olayı kısmen hatırladığını, bu kapsamda sanığın bir gün kendisini arayıp dosya numarası ve taraf ismi vermeden Ankara’da görev yapan bürokratlardan birinin yakını olduğunu söyleyerek tanık...’in şikâyetçi, mağdur ...’ın ise şüpheli olduğu dosya ile ilgili olarak bir an önce karar yazmasını istediğini, daha fazla açıklama yapmasına izin vermeden sanığa söz konusu dosya ile ilgili olarak gereğinin zaten yapılacağını ve kimsenin vereceği kararı merak etmemesini söyleyerek konuyu kapattığını, bir süre sonra başsavcı vekili olan...’dan sanığın bir takım yolsuz işlemler yaptığını, bu anlamda yukarıda isimleri geçen kişilerle ilgili olarak verilen bir kovuşturmaya yer olmadığına dair karar olduğu hâlde dosyayı genel tevziye sunmaksızın kendiliğinden UYAP sistemine kaydederek bu kez kamu davası açtığını öğrendiğini, arkadaşlarından duyduğu kadarıyla bu işlemleri nedeniyle sanık hakkında soruşturma başlatıldığını,
Tanık ... istinabe yoluyla İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde; bir iftira sonucu hakkında mahkûmiyet kararı verildiği için iftira atanın vicdani rahatsızlık duyarak cezaevinden kendisinin masum olduğuna ilişkin bir dilekçe yazdığını, bu dilekçeyi değerlendiren Cumhuriyet savcısı olan tanık ...’ün yaptığı soruşturma neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiğini, yaptığı itiraz üzerine İstanbul Ağır Ceza Mahkemelerinden birinin söz konusu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırdığını, uzun gayretleri sonucu mağdur ...’nın kendisine ait olduğunu iddia ettiği mahkûmiyetine konu "Dell" marka bilgisayarın mağdur ... adına kesilmiş faturasını bularak avukatı olan tanık ...’e ulaştırdığını, tanık ...’in de bu delili iftira ile ilgili soruşturma dosyasını sunduğunu, buna rağmen Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu tarihten sonra da kendisi lehine delil olabileceği düşüncesi ile mağdur ...’ın cezaevinden yazarak eşine verdiği mektubu temin ederek tanık ...’e verdiğini, avukatının bu hususla ilgili dilekçe yazarak kendisini adliyenin yakınına çağırdığını, dilekçeyi verirken tanık ..."in para da istediğini, parası olmadığını söylemesi üzerine tanık ...’in biraz bozulduğunu, duruşması olduğu için yanından ayrılmak zorunda kalan tanık ...’in, para getirmesi hâlinde dilekçeyi işleme koyabileceğini söylediğini, ancak yazıp imzalamış olduğu dilekçeyi tanık ...’den aldığını ve bu dilekçeyle adliyeye gittiğini, buradaki görevlilere sorduğunda dilekçe vermek üzere kendisini ön büroya yönlendirdiklerini, ancak ön bürodaki görevlilerin dilekçeyi yazıp imzalayan avukatı yanında olmadığı için dilekçeyi işleme koymak istemediklerini, dilekçeyi verme konusunda ısrar edince görevlilerle tartıştığını, kendilerini şikâyet edecek merciyi araştırırken memur suçları bürosuna yönlendirildiğini, burada kızgın olduğunu gören bir görevlinin kendisine yardımcı olarak dilekçesini aldığını, işlemleri tamamlandıktan sonra teşekkür ederek adliyeden ayrıldığını, daha sonra bu şikâyeti üzerine tanık ... hakkında kendisine iftira attığı için kamu davası açıldığını, ancak tanık ...’ın bu dava sonucunda beraat ettiğini öğrendiğini,
Tanık ... istinabe yoluyla İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde; İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/50798 soruşturma sayılı dosyası kapsamında mağdur ...’ın tanık...’e iftira attığı iddiasına ilişkin olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, itiraz üzerine bu kararın İstanbul Ağır Ceza Mahkemesince kaldırıldığı, bu aşamaya kadar olan işlemlerin bilgisi dışında gerçekleştiğini, daha sonra tanık...’in kendisini vekil olarak görevlendirdiğini ve delil olduğunu düşündüğü bir faturayı kendisine vererek davaya sunmasını istediğini, söz konusu faturayı incelediğinde esasa etkili olabileceğini değerlendirdiğini, daha sonra müvekkili olan tanık...’e de danışarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulabileceğini söylediğini, ancak sonrasında müvekkilinin talimatı doğrultusunda belgeyi İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı ön bürosuna teslim ettiğini, yapılan soruşturma neticesinde yeniden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan bu delilin aynı zamanda yargılamanın yenilenmesi talebiyle müvekkili hakkında mahkûmiyet kararı veren İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesine de ibraz edildiğini, ancak anılan Mahkemenin 27.10.2014 tarihli ek karar ile yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verdiğini, yaptığı itiraz üzerine İstanbul Anadolu 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.11.2014 tarihli ve 1181 D. iş sayılı kararı ile "22.10.2014 havale tarihli dilekçe ekinde ilk defa olarak sunduğu 1.598,79 TL bedelli faturanın, yargılamanın yenilenmesini gerektirir "yeni delil" mahiyetinde olup olmadığı hususları tartışılmadan dosyanın mahkememize gönderildiği..." gerekçesiyle dosyayı mahkemesine iade ettiğini, ancak İstanbul 26. Asliye Ceza Mahkemesince 26.11.2014 tarihli ve 66-1131 sayılı ek karar ile yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verildiğini, yaptığı itirazı değerlendiren İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin de 26.12.2014 tarih ve 2608 D. iş sayı ile ret kararı verdiği, belirtilen dönemde tanık...’in mağdur ... tarafından cezaevinde yazıldığı ileri sürülen bir mektubu lehine hususlar içerdiği görüşü ile kendisine verdiğini ve mağdur ... aleyhine iftira suçundan suç duyurusunda bulunmasını istediğini, birkaç gün sonra dilekçeyi yazıp imzaladığını ve duruşması olduğu için dilekçeyi sonradan işleme konulmak üzere tanık...’e verdiğini, ancak duruşması bittikten sonra konuştuklarında, tanık...’in kendisini beklemeyerek dilekçeyi işleme koyduğunu öğrendiğini, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/169600 sayılı soruşturması kapsamında çağrı kağıdı ile çağrılması üzerine Cumhuriyet savcısı olan sanığa bu konuda ifade verdiğini, sanık ile bunun haricinde başka bir görüşmesinin olmadığını, soruşturma kapsamında sanığın iddianame düzenlediğini, yargılamayı yapan İstanbul Anadolu 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.05.2015 tarihinde dosyanın sanığı olan mağdur ... hakkında beraat kararı verdiğini, bu kararı tanık...’in talebi doğrultusunda temyiz ettiğini,
Tanık Yekta Çobanoğlu istinabe yoluyla İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde; olay tarihinde sanığın Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığı büroda başsavcı vekili olduğunu, soruşturma evrakının görüldü işlemlerine kendisinin baktığını, bu kapsamda soruşturma dosyalarını incelediği sanığın bir dosyada görevini kötüye kullanarak suça karışan yedi kişiden dördü hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiğini tespit ettiğini, kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu, zira hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen kişilerin de olaya dahil olduğuna ilişkin olay yeri kamera görüntüleri ve bilirkişi raporlarının bulunduğunu, aynı dosyanın diğer şüphelileri hakkında düzenlenen iddianamenin ise, adeta bu kişileri suçtan kurtarmak istercesine usulen hazırlandığını, bu durumu Cumhuriyet başsavcısı olarak görev yapan Fehmi Tosun’a ilettiğini, sanık hakkında anlattığı bu olay nedeniyle de soruşturma yapılmış olabileceğini, aynı tarihlerde Cumhuriyet başsavcı vekili olarak görev yapan Ömer Kurtuluş’un da kendisine, sanığın usul ve kanuna aykırı olarak 11 veya 12 soruşturma dosyasını genel tevziye sunmaksızın UYAP sistemine manuel olarak kaydedip sonuçlandırdığını ve bir avukatın bu konuda sanıktan şikâyetçi olduğunu söylediğini, kendisinin de tedbir olarak sanığın genel soruşturma bürosundan alınarak muhabere veya talimat bürosunda görevlendirilmesi için Cumhuriyet başsavcısına öneride bulunduğunu,
Tanık Kenan Aydın istinabe yoluyla İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde; olay tarihinde aile içi şiddet bürosunda diğer Cumhuriyet savcısı ...ile birlikte nöbet tuttuklarını, ifadeleri alıp dosyaları tevziye verdiklerini, dosyaların buradan da ilgili savcılara dağıtıldığını, iddianamede sözü edilen dosyalardan birinin tevzisini kendisinin açmış olabileceğini, ancak inceleme konusu olayla ilgili olarak bilgisinin bulunmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; sekiz adet soruşturma evrakını iş bölümüne aykırı olarak doğrudan uhdesine kaydedip sonuçlandırılması ve daha önceden karara bağlandığı hâlde bunlardan birini yeniden ele alarak iddianame düzenlenmesi nedeniyle hakkında kamu davası açıldığını, yazdığı iddianamenin beraatle sonuçlanmasının hukuka aykırı olarak kamu zararı kapsamında değerlendirildiğini, bu şekildeki bir yorumla nöbetçi olduğu için dosyayı kendi üzerine kaydeden birçok Cumhuriyet savcısı hakkında soruşturma başlatılması gerekeceğini, olaya sebebiyet veren kişinin kâtibi olan tanık... olduğunu, aşamalarda belirttiği gibi incelemeye konu dosyalardan yalnızca ikisinin kendi havalesi ve ıslak imzası ile soruşturmaya kaydedildiğini, buna rağmen kâtibinin bu yöndeki beyanlarının dikkate alınmadığını, kaydedilen hiçbir dosyada art niyet, şaibe veya suiistimal bulunmadığını, ayrıca Cumhuriyet savcılarının yasal olarak dosyaları soruşturmaya kaydetme yetkisine sahip olduklarını, büyük adliyelerde işlerin karmaşık hâle gelmesi nedeniyle işleyişin daha kolaylaşması açısından başsavcılıklar tarafından yapılan kişisel takdire dayalı iş bölümlerinin Cumhuriyet savcılarına kanun ile verilen yetkiyi kaldıramayacağını, tanık...’ın, yaptığı işlemlerin iş bölümüne aykırı olduğunu bilmediğini, vatandaşların mağdur olmaması için kendi inisiyatifi, acemiliği ve işgüzarlığı nedeniyle iyi niyetle dosyaları kaydettiğini, tanık... ile birlikte genel soruşturma bürosuna geçmeden önce de memur bürosunda bir yıl kadar çalıştıklarını, memur bürosunun işleyişi gereği tüm müracaatları kendilerinin alıp kaydettiklerini, tanık...’ın genel büroda da işleyişin bu şekilde olduğunu zannettiğini, yeni büroya alışıncaya kadar belirtilen şekilde birkaç hata yapmış olabileceğini, bu olayla ilgili başsavcı vekilinin uyarısı üzerine Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun’un kendisini ve tanık...’ı sözlü olarak uyardığını, bunun ardından olay kapandığı hâlde yaklaşık yedi sekiz ay sonra kim olduğunu bilmediği birilerinin husumeti ve azmettirmesi üzerine, hakkında herhangi bir şikâyet bulunmamasına rağmen iddianameye konu dosyalarla ilgili olarak HSYK tarafından soruşturma başlatıldığını, kaydettiği dosyalardan birinin kocası tarafından bıçakla ağır bir şekilde yaralanan kimsesiz bir kadının ifadesini alırken kayıp babasının bulunmasını istemesi üzerine kendi havalesi ile kaydettiği dosya olduğunu, kısa zamanda kadının babasını bularak dosyayı takipsizlikle sonuçlandırdığını, diğer dosyanın ise çocuklarını evde yalnız bırakan eşlerin daha fazla mağdur olmaması için, esasen memur bürosunca yapılması gereken soruşturmanın kendisi tarafından kaydedilen dosya olduğunu, iddianamede geçen dosyaların tamamının farklı kişilere ve konulara ilişkin olduğunu, bu dosyalarla ilgili verdiği kararlarda herhangi bir yasaya aykırılık bulunmadığını, tamamının vatandaşların mağduriyetlerinin giderilerek adalet hizmetinin hızlıca ve gereğince yerine getirilmesi amacını taşıdığını, esasen herhangi bir disiplin soruşturmasına dahi konu olmaması gereken olayın adli vakaya dönüştürüldüğünü ve bu şekilde mağdur edildiğini, Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca Cumhuriyet savcısının suç şüphesini öğrenir öğrenmez soruşturma başlatmakla görevli olduğunu, dolayısıyla kendisinin ve tanık...’ın kaydettiği dosyalarda kanuna uygun hareket edildiğini, HSK’nın da yapmış olduğu inceleme sonucu verilen tüm kararların yasal olduğu sonucuna ulaştığını, tanık...’ın beyanları ve Cumhuriyet savcısının yasal yetkilerine ilişkin mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulduğunda haklı olduğunun anlaşılacağını, eylemlerinin herhangi bir suç oluşturmaması nedeniyle beraatini talep ettiğini, ancak hakkında ceza tayini yoluna gidilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul ettiğini savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması bakımından Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ilişkin mevzuat hükümleri üzerinde durulmalıdır.
5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un "Cumhuriyet başsavcılığının görevleri" başlıklı 17. maddesinde;
"1. Kamu davasının açılmasına yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturma yapmak veya yaptırmak,
2. Kanun hükümlerine göre, yargılama faaliyetlerini kamu adına izlemek, bunlara katılmak ve gerektiğinde kanun yollarına başvurmak,
3. Kesinleşen mahkeme kararlarının yerine getirilmesi ile ilgili işlemleri yapmak ve izlemek,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.";
Aynı Kanun’un "Cumhuriyet savcısının görevleri" başlıklı 20. maddesinde ise;
"1. Adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,
2. Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adlî ve idarî görevleri yerine getirmek,
3. Gerektiğinde Cumhuriyet başsavcısına vekâlet etmek,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak." hükümlerine yer verilmiştir.
Öte yandan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" başlıklı 160. maddesi;
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.",
"Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri" başlıklı 161. maddesinin birinci fıkrası;
"Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir...",
"Kamu davasını açma görevi" başlıklı 170. maddesinin ikinci fıkrası ise;
"Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." biçiminde düzenlenmiştir.
Anılan Kanun"un "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" başlıklı 172. maddesi;
"(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz..." şeklinde düzenlenmiş iken söz konusu maddenin ikinci fıkrası 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile;
"(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz." biçiminde değiştirilmiştir.
Madde gerekçesinde de "1412 sayılı Kanun"un 164 üncü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya keyfiyetin takibe değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm yer almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere "kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden kovuşturmaya geçip geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun görülmüştür. Madde ayrıca kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak yeterlikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin elde edilmemesi ölçütünü kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tâbir yerinde ise Demoklesin Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir. Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tâbi tutulmadığı görülüyor.
Bu yeni düzenleme neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verdikten sonra yeni delil, iz, eser ve emare bulunmadıkça artık Adalet Bakanı da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını isteyemeyecektir. Maddenin son fıkrasında yeni delil, iz, eser ve emarenin ne olduğu tanımlanarak uygulama açısından açıklık getirilmiştir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Diğer taraftan Anılan Kanun"un "Cumhuriyet savcısının kararına itiraz" başlıklı 173. maddesi;
"(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi hâlinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır." şeklinde düzenlenmiş iken,
14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"un 22. maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesi başkanına" ibaresi "ağır ceza mahkemesine", üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan "Başkan" ibareleri "Mahkeme" ve altıncı fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesi başkanının" ibaresi "ağır ceza mahkemesinin" biçiminde değiştirilmiş, daha sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 71. maddesiyle de, maddenin birinci fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine" ibaresi "ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine" şeklinde; dördüncü fıkrasında yer alan "Mahkeme" ibaresi "Sulh ceza hâkimliği" şeklinde ve altıncı fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesinin" ibaresi "sulh ceza hâkimliğinin" şeklinde, altıncı fıkrası ise 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile "İtirazın reddedilmesi hâlinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172"nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır." olarak değiştirilmek suretiyle son hâlini almıştır.
Yapılan açıklamalardan sonra sanığa atılı görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin açıklamalara da yer verilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun ikinci kitabının "Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler"e yer veren dördüncü kısmının "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı birinci bölümünde "Görevi kötüye kullanma" suçu 257. maddede;
"(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır." şeklinde düzenlenmişken, 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanun"un birinci maddesi ile birinci ve ikinci fıkralarında yer alan "Kazanç" ibareleri "Menfaat", birinci fıkrasında yer alan "Bir yıldan üç yıla kadar" ibaresi "Altı aydan iki yıla kadar", ikinci fıkrasında yer alan "Altı aydan iki yıla kadar" ibaresi "Üç aydan bir yıla kadar" ve üçüncü fıkrasında yer alan "Birinci fıkra hükmüne göre" ibaresi "Bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile" biçiminde değiştirilmek suretiyle,
"(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır." hâlini almış, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile de üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.
Maddenin, birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanundan veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevinin gereklerine aykırı davranmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da suç tarihi itibarıyla kişilere haksız kazanç sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar;
"Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir." şeklinde vurgulanmış, gerekçede yer verilen "kazanç" ifadesi 6086 sayılı Kanun"la yapılan değişiklikle sonradan "menfaat" olarak değiştirilmiştir.
Öğretide de TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 769; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974).
Görevin gereklerine aykırı hareket etmekten, kamu görevlisinin görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslardan başka surette ifa etmesi anlaşılmaktadır. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, kendisine teslim edilen ve görevi sebebiyle kullanması gerekli eşyayı usulsüz kullanması gibi fiiller görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle "Mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat" kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; "Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir." şeklinde vurgulanmış, öğretide de mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974).
Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde "Ekonomik bir zarar" olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu"nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Ümraniye 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.12.2008 tarihli ve 66-1131 sayılı kararı ile tanık ..., mağdur ... ve dosyanın diğer sanıklarının, başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte kredi kartı üretmek ve kabul etmek suçundan TCK"nın 37. maddesi delaletiyle 245/2, 43, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis ve 250.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve cezaların mahsubuna karar verildiği ve hükümlerin temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesince 08.07.2013 tarih ve 11654-11460 sayı ile sanık ... hakkındaki hükmün bozulmasına, diğer sanıklar hakkındaki hükümlerin ise onanmasına karar verildiği,
Onama kararı verilmesinden yirmi üç gün sonra, 31.07.2013 tarihinde, tanık ... vekilinin İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek, Ümraniye 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/66 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sırasında mağdur ..."ın beyanlarına dayanılarak tanık ... hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini, mağdur ..."ın tanık..."e yönelik beyanlarının iftira niteliğinde olduğunu, zira mağdur ..."ın cezaevinden yazdığı mektupta bunu ikrar ettiğini, ayrıca tanık...’e ait olduğu ileri sürülen "Dell" marka bilgisayarın mağdur ..."a ait olduğuna dair fatura bulunduğunu iddia ederek mağdur ... hakkında iftira suçundan şikâyetçi olduğu ve şikâyet dilekçesine delil olarak mağdur ... tarafından cezaevinden gönderilen tarihsiz mektup ile "Dell" marka bilgisayarın mağdur ..."a ait olduğunu gösteren faturayı eklediği, bu şikâyet üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca 2013/101750 sayılı dosya üzerinden soruşturma başlatıldığı ve yapılan soruşturma sonucunda Cumhuriyet savcısı tanık... tarafından 29.10.2013 tarihinde "Olayla ilgili devam eden yargılamanın bulunduğu, iddiaların yargılama sonucunda ilgili mahkemesince değerlendirilerek gerekirse suç duyurusunda bulunulabileceği…" gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, itiraz üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 21.02.2014 tarihinde söz konusu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın eksik soruşturma yapıldığı gerekçesiyle kaldırıldığı, bu karar üzerine yeniden soruşturmaya kaydedilen evrakın bu kez 2014/50798 soruşturma numarasını aldığı,
Anılan soruşturma devam ederken, tanık... vekilinin 09.05.2014 tarihinde aynı delillerle Ümraniye Adliyesinin kapatılması sebebiyle dosyanın devredildiği İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesine yargılamanın yenilenmesi ve infazın durdurulması talebiyle müracaatta bulunduğu, ancak bu talebin Mahkemece 22.05.2014 tarihinde reddedildiği, bu süreçte Cumhuriyet savcısı tanık..."in de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı doğrultusunda 2014/50798 sayılı soruşturma dosyasındaki eksikleri tamamlayarak 17.11.2014 tarihinde iftira iddiası ile ilgili olarak yeniden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği,
İstanbul Anadolu Cumhuriyet savcısı olan sanığın, tanık..."in mağdur ..."a yönelik iftira iddiasına ilişkin 2013/101750 ve 2014/50798 sayılı soruşturmaları yürüten tanık..."i telefonla arayıp, bahse konu soruşturmanın tarafının Ankara"da görev yapan bürokratlardan birinin yakını olduğunu söyleyerek kararı bir an önce yazmasını istediği,
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca 2014/50798 sayılı soruşturma sonucunda verilen 17.11.2014 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karara tanık... ya da vekili tarafından itiraz edilmediği gibi itiraz süresi de beklenmeden, karardan on bir gün sonra 28.11.2014 tarihinde, tanık..."in, mağdur ... hakkında, aynı olaya ilişkin olarak aynı iddia ve delillerle, avukatının imzasını taşıyan yeni bir şikâyet dilekçesini İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu, bu dilekçenin sanığın kâtibi olan tanık... tarafından sanığın kullanıcı adıyla işleme alınıp manuel olarak UYAP sistemine kaydedildiği ve 2014/169600 soruşturma numarasını aldığı, müracaat savcısına verilmesi gereken bu dilekçenin İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2014-2 sayılı Genel Çalışma Esasları ve İş Bölümüne aykırı olarak sanık tarafından genel tevziye gönderilmeyerek doğrudan soruşturulmaya başlandığı,
Sanığın iftira iddiasına ilişkin olarak yürüttüğü 2014/169600 sayılı soruşturma devam ederken, tanık... vekilinin İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesince verilen yargılamanın yenilenmesi ve infazın durdurulması talebinin reddine dair karara yönelik itirazının, İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 26.12.2014 tarihinde reddedildiği,
Cumhuriyet savcısı tanık ... tarafından 2014/50798 sayılı soruşturma kapsamında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra, aynı olaya ilişkin kamu davası açılabilmesi için CMK"nın 172. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yeni bir delil meydana çıkması gerektiği hâlde, anılan yasal düzenlemeye aykırı olarak 2014/50798 sayılı soruşturma dosyasına sunulan delillerden farklı hiçbir delil ibraz edilmemesine rağmen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılma koşulları oluşmadan ve bu karar yasal prosedüre uygun olarak kaldırılmadan sanık tarafından 19.01.2015 tarihinde mağdur ... hakkında iftira suçundan kamu davası açıldığı ve yapılan yargılama neticesinde İstanbul Anadolu 15. Asliye Ceza Mahkemesince 05.05.2015 tarih ve 33-357 sayı ile ...’nın beraatine karar verildiği, kararın dosyanın katılanı olan tanık... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 18.12.2018 tarih ve 10277-14564 sayı ile onandığı,
İlk Derece Mahkemesince, sanığın, iş bölümüne ve CMK"nın 172. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı bir şekilde, daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen ve yeni bir delil meydana çıkmayan olayla ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermek zorunda olduğu hâlde, kamu davası açmak suretiyle görev gereklerine aykırı davrandığının ve atılı görevi kötüye kullanma suçunu işlediğinin kabul edildiği,
Anlaşılmıştır.
Her ne kadar sanık aşamalarda suça konu soruşturmaya kayıt işlemlerinin bazılarının vatandaşların mağdur olamaması amacıyla kendisi tarafından, bazılarının ise kendi bilgisi dışında kâtibi olan tanık...tarafından gerçekleştirildiğini, dolayısıyla mağdur ... hakkında daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini bilmediğini, mağdur ...’ın cezaevinden yazdığı ikrar içerikli mektubun mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle iddianame düzenlediğini, ayrıca yaptığı tüm işlemlerin CMK’nın 160 ve devamı maddelerine uygun olduğunu, söz konusu dosyaların taraflarının, yaptığı işlemlerle ilgili olarak herhangi bir şikâyette bulunmadıklarını, idari bir karar olan iş bölümünün kanun ile kendisine verilen yetkileri kullanmasının önüne geçemeyeceğini ve atılı suçun unsurlarının oluşmadığını savunmuş ise de;
Sanığın kendisi tarafından soruşturmaya kaydedilmiş olmasa dahi UYAP sistemi aracılığıyla sorgulamak suretiyle dosyanın tarafları ile ilgili sonuçlanmış ve derdest tüm dosya içeriklerine ulaşma imkânının bulunması, düzenlediği iddianamede delil olarak dayandığını ileri sürdüğü mağdur ... tarafından cezaevinden yazılan mektubun gerek tanık... tarafından yürütülen soruşturmalarda gerekse yargılamanın yenilenmesi talebi sürecinde ileri sürülüp değerlendirilmiş olması ve bu hususun tanıklar... ve ...’in anlatımları ile doğrulanması, tanık...’in anlatımlarından da anlaşılacağı üzere, sanığın, kendisinden önce 2013/101750 ve 2014/50798 sayılı soruşturmaları yürüten tanık..."i telefonla arayıp bir an önce soruşturmayı sonuçlandırmasını istemesi, sanığa atılı görevi kötüye kullanma suçunun unsuru olan norma aykırılığın sanığın idari bir karar olan iş bölümüne aykırı davranmasından değil, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağına ilişkin CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrası ile Cumhuriyet savcılarının, Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adlî ve idarî görevleri yerine getirmeleri gerektiğine ilişkin 5235 sayılı Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının ikinci bendine aykırılıktan kaynaklanması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın aynı olay nedeniyle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen mağdur ... aleyhine iddianame düzenleyerek adı geçenin lekelenmeme hakkını ihlal etmek, yargılama süresince ceza tehdidi altında kalarak endişeye kapılmasına ve duruşmalara gidip gelmesine sebebiyet vermek suretiyle mağduriyetine ve beraat kararı ile sonuçlanan söz konusu kamu davasında yargılama giderlerinin Hazine üzerinde bırakılmasına yol açmak suretiyle de kamu zararına neden olduğu anlaşılmakla, sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü isabetli olup, sanığın temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Usul ve kanuna uygun olan Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 27.02.2019 tarihli ve 15-3 sayılı mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.11.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.