Esas No: 2017/294
Karar No: 2020/456
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/294 Esas 2020/456 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 1092-1443
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık ..."in, TCK"nın 155/2, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 02.02.2011 tarihli ve 254-75 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 01.04.2015 tarih ve 9859-22774 sayı ile;
"Sanığın katılan ..."ye ait şirkette işçi olarak çalıştığı, sanığa; katılanlar ..., ... ve ... adına silah ruhsatı işlemi yapması için tediye makbuzu ile 6.000 TL para verildiği, sanığın ruhsat işlemleri yaptırmadığı hâlde katılanlara işlem yaptığına dair Yeğenbey Vergi Dairesi"ne ait üç adet sahte tahsil makbuzu sureti verdiği, böylece hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma ve resmî belgede sahtecilik suçlarını işlediği iddia edilen somut olayda, sanığın katılanlardan almış olduğu 6.000 TL"nin Kızılay Soysal Çarşısı"nda kuyumcu olan ... isimli şahsa verilmesinin istendiğini, kendisinin de ... isimli şahsa parayı teslim ettiğini, silah ruhsat işlemleri için para almadığını savunması, katılanlar tarafından dosyaya sunulan 06.02.2009 tarihli tediye makbuzunda ... beye ibaresinin bulunması ... karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması açısından, ... isimli şahsın açık kimlik ve adresinin tespit edilerek tanık sıfatıyla dinlenmesi, soruşturma aşamasında bilgisine başvurulan ... ..."in mahkemece dinlenmesi, katılanların mahkemece ayrıntılı ifadeleri alınarak olaya ilişkin delillerinin tespiti ... gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesince tanık ... ... ve katılan ..."nin beyanları alındıktan sonra 25.01.2016 tarih ve 712-87 sayı ile;
"...Bozma ilamında belirtilen ... isimli şahıs araştırılmış ancak katılan ve sanık tarafından bu şahsa ulaşılamadığı bildirildiğinden dosyada başka bir bilgi de olmadığından, bu şahıs tanık olarak dinlenememiştir." şeklindeki gerekçeyle önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 22.06.2016 tarih ve 1624-6586 sayı ile;
"Katılanın beyanında, sanığa hitaben borç bedeli olan 6.000 TL tutarı kuyumcu tanık ..."tan almasını söylediğini, sanığın ise 6.000 TL yi şirketten alıp, tanık ..."a verdiğini bildirmesi karşısında; suçun sübutunun tespiti açısından Yargıtay bozma ilamında belirtilen tanık ..."un dinlenmesi gerektiği halde dinlenilmeden ve deliller ortaya konulup tartışılmadan, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi ise 05.10.2016 tarih ve 1092-1443 sayı ile;
"Sanık ve katılan yeni yargılamada ..."a ulaşamayacaklarını, temininin mümkün olamayacağını belirttiklerinden dosya diğer deliller ile birlikte değerlendirilerek eski kararda ısrar edilmesine karar verilmiştir." şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.12.2016 tarihli ve 387522 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, Yargıtay 15. Ceza Dairesince 09.03.2017 tarih ve 5018-7337 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan verilen mahkûmiyet kararı ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin olup eksik araştırma ile karar verilmediği sonucuna ulaşılması hâlinde Yerel Mahkeme kararından sonra yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun"un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 253. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca "uzlaştırma" işlemi yapılması gerekip gerekmediği de değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 10.02.2010 tarihli ve 6331-2067 sayılı iddianamesinde; sanık ..."in, katılan ... İnşaat Turizm ve Ticaret Ltd. Şti"de işçi olarak çalıştığı, sanığa katılanlar ..., ... ve ... adına silah ruhsatı işlemi yapması için tediye makbuzu ile 6.000 TL verildiği, sanığın işlemi yaptığına dair Yeğenbey Vergi Dairesi"ne ait üç adet tahsil makbuzu suretini katılanlara verdiği, ancak sanığın parayı vergi dairesine yatırmayıp katılanlar adına herhangi bir silah ruhsat işlemi de yapmadığı ve bu şekilde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı,
Ankara 13. Noterliğinin 29.06.2007 tarihli ve 31157 yevmiye sayılı imza sirkülerine göre; katılan ..."nin, ... İnşaat Turizm ve Ticaret Ltd. Şti"ni, şirket süresi sonuna kadar müdür sıfatıyla tek başına ve münferit imzası ile temsil ve ilzam etmesine oy birliği ile karar verildiği,
Ankara 13. Noterliğinin 29.12.2008 tarihli ve 62135 yevmiye sayılı vekâletnamesine göre; sanığın resmi dairelerde iş takibi (harç yatırma ve makbuzlarını alma), elektrik, doğalgaz, su bağlatma, telefon devir, telefon dökümü ve cep telefonu alım, ADSL abonelik yapma yetkilerini içeren vekâletname ile katılan ... tarafından kendi adına asaleten, katılan ... İnşaat Turizm ve Ticaret Ltd. Şti. adına ise müdür sıfatıyla vekil tayin edildiği,
Ankara 13. Noterliğinin 20.02.2009 tarihli ve 7877 yevmiye sayılı istifanamesine göre; istifa edenin sanık, muhatapların katılanlar ..., ... ve ... ile ... İnşaat Turizm ve Ticaret Ltd. Şti. olduğu, sanığın katılanlar tarafından vekil tayin edildiği önceki vekâletnamelere istinaden vekillikten istifa ettiği,
... İnşaat Turizm ve Ticaret Ltd. Şti"nce düzenlenen 06.02.2009 tarihli ve 506243 sayılı tediye makbuzuna göre; müşteri adı kısmında "..." yazılı olduğu, "... beye" açıklaması ile 6.000 TL"nin sanık adı ve imzasına teslim edildiği,
Yeğenbey Vergi Dairesi Müdürlüğünün 03.02.2010 tarihli ve sırasıyla 7347, 7348 ve 7349 sayılı üç adet vergi dairesi alındı makbuzlarına göre; katılanlar ..., ... ve ... adına ayrı ayrı olmak üzere 2009/01 – 2013/01 dönemine ait 1.973,50"şer TL "Taşıma" gelirinin tahsil edildiği,
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 27.02.2009 tarihli ve 63496 sayılı yazısına göre; katılanlar ..., ... ve... hakkında herhangi bir silah ruhsat işlemi yapılmadığı, adı geçenlerin herhangi bir müracaatlarının bulunmadığı,
Yeğenbey Vergi Dairesi Müdürlüğünün 27.11.2015 tarihli ve 39186 sayılı yazısına göre; yazı ekinde gönderilen ve katılanlar ..., ... ve ... adına düzenlenen vergi dairesi alındılarına ait herhangi bir tahsilat kaydı bulunmadığı, inceleme sonucu makbuzlar üzerindeki tahakkuk fiş nosu, alındı nosu, ceza türü kodunun hatalı olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar soruşturma evresinde; şirkette sigortalı personel olarak çalışan sanığa şirket ortakları olan katılanlar ..., ... ve ... adına MKE"den silah almak ve alınacak olan bu silahların vergilerini yatırmak için şirket kasasından tediye makbuzu karşılığı 6.000 TL teslim edildiğini, sanığın silah ruhsat harçlarını ilgili vergi dairesine yatırıp şirkete teslim ettiği makbuzlarla emniyet müdürlüğüne gittiklerinde adlarına müracaat bulunmadığını, makbuzların silah ruhsatı ile ilgisinin olmadığını, silah ruhsatı için bizzat müracaat etmek gerektiğini öğrendiklerini,
Katılan ... kovuşturma evresinde; sanığın kendisini arayıp acilen 6.000 TL paranın silah ruhsatında harç için yatması gerektiğini söylediğini, o an il dışında olduğu ve kasada da o kadar para olmadığı için yazlıktan komşusu olan ve Soysal Çarşısında kuyumculuk yapan ... isimli şahsa ricada bulunup "..."e 6.000 TL"yi ver" dediğini, sanığın da parayı ... isimli şahıstan aldığını, ancak bu parayı ruhsat harcında kullanmadığını sonradan anladıklarını, getirdiği makbuzların sahte olduğunu öğrendiklerini,
Katılanlar vekili Av. Güzay Alparslan birinci bozmadan sonra yapılan 25.01.2016 tarihli oturumda; müvekkili ile birlikte araştırdıklarını, ancak ... isimli şahsa ulaşamadıklarını, bu nedenle açık kimlik ve adres bilgilerini bildiremediklerini,
Tanık ...; sanık ile birlikte ... İnşaat Şirketi"nde çalıştığını ve sanığı iş yerinden tanıdığını, tanık olarak gösterildiği olayı hatırladığını, ruhsat işlemi yapmak için sanığın 6.000 TL aldığını bildiğini ve gördüğünü, ancak ruhsat işlemini yapıp yapmadığını bilmediğini, tediye makbuzunu o sırada kasada para olmadığı için kendisinin düzenlemediğini, kimin düzenlediğini bilmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... soruşturma evresinde; katılan ... İnşaat Tur. ve Tic. Ltd. Şti"nde insan kaynakları müdürü olarak 17.11.2008 tarihinde işe başladığını, katılan ..."ın şahsı ve şirketi adına kendisine verilen vekâletname ile iş takip ettiğini, 20.02.2009 tarihinde istifa ettiğini, 08.03.2009 tarihinde de sigorta çıkışının yapıldığını, katılanların silah alma isteklerinin olduğunu, ancak piyasaya yüklü miktarda borçları olduğu için memleketleri olan Trabzon"a kaçtıklarını, bir ay kadar orada kaldıklarını, katılanlardan silah ruhsat harcı için para almadığını, şirketin finans müdürü olan tanık ..."in Kızılay Soysal Çarşısında iş yeri bulunan ... isimli kuyumcuya teslim edilmek üzere 6.000 TL"yi kendisine verdiğini, parayı tediye makbuzu karşılığında alıp ... isimli kuyumcuya teslim ettiğini, sahte belgeleri kendisinin ibraz etmediğini,
Kovuşturma evresinde ek olarak; katılanlardan 6.000 TL tutarındaki maaşını alamadığını, ayrıca babasının da aynı şirketten 1.000 TL"sini alamadığını, alacak davasının devam ettiğini,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için güveni kötüye kullanma suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
"Güveni kötüye kullanma" suçu TCK"nın 155. maddesinde;
"(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkâr eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur" şeklinde düzenlemiş,
Maddenin gerekçesinde de;
"Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır... Suçun konusunu oluşturan mal üzerinde belirli bir şekilde kullanmak üzere fail lehine zilyetlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisinin varlığı gereklidir" açıklaması yapılmıştır.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya bu devir olgusunun inkâr edilmesiyle oluşmaktadır.
Suç, devir amacı dışında tasarrufta bulunma veya inkâr etme şeklinde icrai bir hareketle işlenebileceği gibi malı süresinde devretmeme veya malı güvenle saklamak üzere zilyetliği devralma hâlinde, bakım yükümlülüğünü bilerek yerine getirmeme gibi ihmali hareketle de işlenebilir (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt 1, 4. Baskı, Beta Yayım, Eylül 2017, s. 472.).
TCK"nın 155. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunu"muzun 973. maddesinde; "Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir." şeklinde açıklanmış, asli ve fer"i zilyetlik ise aynı Kanun"un 974. maddesinde; "Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer"î zilyettir." biçiminde tanımlanmıştır.
Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, belirli biçimde kullanılmak için hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edilmektedir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalı ve bu hukuki ilişkinin gereği olarak taraflar arasında oluşan güvenin korunması gerekmektedir. Bu amaçla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar ve devir olgusunu inkâr kanun koyucu tarafından cezai yaptırım altına alınmıştır. Eğer mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa usulüne uygun bir teslim olmayacağı için güveni kötüye kullanma suçu da oluşmayacaktır. Zira, hukuksal anlamda geçerli bir sözleşmeden söz edilebilmesi için tarafların iradelerinin aldatılmamış olması gerekmektedir.
Bu suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde ise, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli söz konusu olacaktır.
Meslek ve sanat, kişinin geçimini sağlamak için uğraştığı ve devamlılık gösteren işlerdir. Genellikle meslek ve sanat serbestçe yapılan ve bireylerin belli bir hizmeti almak veya yaptırmak için başvurdukları iş alanını ifade eder. Örneğin, televizyon tamirciliği, terzilik, dizgicilik, kuru temizlemecilik, matbaacılık, grafikerlik vs. Bu örneklerde de görüldüğü gibi, genellikle meslek ve sanatta, aralarında hizmet ilişkisi olmayan kişiler bu mesleği yapanlardan bir hizmet satın almaktadırlar.
Ticaret, kişilerin özel ilişkilerini ilgilendiren alanlarda yapılan ve bir mal değişimini konu alan hareketlerdir. Failin ticari amaçla hareket etmesi yeterlidir. Tacir olması aranmaz. Ancak, mal sahibi olan mağdurun ticaret amacıyla hareket etmesine gerek bulunmamaktadır.
Hizmet ise, hizmeti yapanla yaptıran arasında bir ilişkinin olmasını ifade eder. Hizmet ilişkisinin daimi olması zorunlu değildir. Ayrıca, suça konu eşya faile sürekli olarak ve tüm sorumluluğu ona ait olmak koşulu ile teslim edilmelidir.
Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için, failin işi, mesleği, eşyanın hangi amaçla faile verildiği araştırılmalıdır.
Suçun nitelikli hâlleri arasında sayılan bir başka durum ise, hangi nedenden doğmuş olursa olsun "başkasının mallarını idare etmek yetkisine sahip kimselerin" güveni kötüye kullanmasıdır. Maddede de açık bir şekilde belirtildiği gibi, idare yetkisinin hangi nedenden doğmuş olduğu önemli değildir. Sözleşmeden doğmuş olabileceği gibi, yasadan veya resmî makam veya merciler tarafından verilen bir karardan da, bu yetki doğmuş olabilir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 4. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, 1. Baskı, s. 4531-4532.).
Cezanın ağırlaştırılması sonucunu doğuran bu hâllerde, fail ile mağdur arasındaki hukuki ilişkiye dayanan güven ilişkisi daha yoğundur. Failin sıfatı, onun hukuki ilişkiye uyma konusunda daha özenli davranacağının bir göstergesi olmaktadır. Belli sıfata sahip kişilere karşı toplumda daha fazla güven duygusu vardır. Kişiler, meslek ve sanat icra edenlere, ticaret veya belli hizmeti görenlere, belli bir işi görüyor olmaları nedeniyle normal bir kişiye nazaran daha fazla güven beslerler ve bu güvene dayalı olarak zilyedi veya malik bulundukları malı fazlaca sorgulamadan belli bir maksatla muhataplarına teslim ederler. Suçu nitelikli hale getiren bu unsur, taraflar arasında güven ilişkisinin tesisini kolaylaştıran hâllerin kötüye kullanılmasını esas almaktadır. Bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanması, malın teslimi ile failin sıfatı arasında nedensellik ilişkisi bulunmasına bağlıdır. Mal, faile, sadece sıfatından değil, aynı zamanda sıfatının doğurduğu bir ilişkiden dolayı teslim edilmiş olmalıdır (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt 1, 4. Baskı, Beta Yayım, Eylül 2017, s. 478; Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınları, 12. Baskı, Eylül 2017, Ankara, s. 687; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınları, 4. Baskı, Eylül 2017, Ankara, s. 639-640.).
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ..."in, katılan ..."ın yetkilisi olduğu ... İnşaat Turizm ve Ticaret Ltd. Şti"nde işçi olarak çalıştığı sırada,katılanlar ..., ... ve ... adına MKE"den silah alınması amacıyla yatırılması gereken harç için şirket kasasından kendisine teslim edilen 6.000 TL"yi yatırmamak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan olayda;
Sanığın, aşamalarda katılan şirketin finans müdürü olan tanık ..."in Kızılay Soysal Çarşısında iş yeri bulunan ... isimli kuyumcuya teslim edilmek üzere 6.000 TL"yi kendisine verdiğini ve parayı tediye makbuzu karşılığında alıp ... isimli kuyumcuya teslim ettiğini savunması, dosyada fotokopisi mevcut tediye makbuzunun açıklama kısmında "... beye" ibaresinin yer alması, katılan ..."nin kovuşturma evresinde il dışında bulunduğu ve kasada da para olmadığı için ... isimli şahıstan sanığa 6.000 TL vermesini istediğini ifade etmesi karşısında;
Sanığın suça konu parayı teslim ettiğini savunduğu, katılan ..."ın ise suça konu paranın kendisinden alındığını ifade ettiği ... isimli şahsın beyanının önem derecesi ve suçun sübutuna etkisi dikkate alındığında; ... isimli şahsın açık kimlik ve adresinin tespiti için katılanlar vekilinin beyanları ile yetinilmemesi gerektiği, sanıktan ... isimli şahsa nerede ve ne şekilde parayı teslim ettiğinin sorulması, ... isimli şahsın açık kimlik ve adres bilgilerinin tespiti bakımından kolluk vasıtasıyla Soysal Çarşısı yönetiminden ve çarşıda faaliyet gösteren kuyumcu esnafından araştırma yaptırılması, ... isimli şahsın kuyumcu esnafı olduğunun ve kuyumcu iş yeri işlettiğinin tespit edilmesi hâlinde kuyumcular odasından ve gerekirse ilgili vergi dairesinden de bilgi temin edilmesi, ... isimli şahsın açık kimlik ve adres bilgilerinin tespit edilmesi durumunda tanık sıfatıyla duruşmaya çağrılarak tediye makbuzu gösterilmek ve suça konu parayı sanıktan teslim mi aldığı yoksa sanığa teslim mi ettiği hususları da açıklattırılmak suretiyle olaya ilişkin ayrıntılı beyanının alınmasından sonra, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulmasının usul ve kanuna aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmünün, eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerektiği yönünde oy kullanan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanık hakkında yapılan yargılama sonunda Yerel Mahkemece kurulan mahkûmiyete ilişkin direnme hükmü "sanık hakkında eksik araştırma ile karar verilip verilmediği" noktasında değerlendirilirken, atılı suçun bu aşamada uzlaşma kapsamına alınmasına rağmen eksik araştırma nedeniyle bozma yapılıp yapılamayacağı Ceza Genel Kurulunca ayrıca değerlendirilmiş, sayın çoğunluk tarafından atılı suç sonradan uzlaştırma kapsamına alınsa dahi eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Aşağıda açıklanan nedenlerle yargılama sırasında kovuşturmaya konu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun görülmesi hâlinde, uzlaşma süreci işletilmeden yargılamayı sürdürmeye yasal olanak bulunmadığı için, eksik araştırma nedeniyle hüküm bozularak yerel mahkemenin yargılamayı sürdürmeye zorlanamayacağı düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılmak mümkün değildir. Şöyle ki;
Öğreti ve uygulamaya göre uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur. Bu yolla devlet masraf ve zaman gerektiren ağır yargılama külfetinden, taraflar ise aleni duruşma ile oluşması muhtemel lekelenmeden kurtulmaktadır. Ayrıca taraflar ortak kararlarına ve isteklerine uygun bir sonuca daha çabuk ve masrafsız ulaşmaktadırlar.
CMK"nın 253, 254 ve 255. maddelerinde uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre uzlaştırma ceza muhakemesi kurumu olmasının yanında, birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirmektedir.
Suç ve karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 7188 sayılı yasa ile CMK"nın 253. maddesinde gösterilen uzlaşmaya tabi suçların kapsamı genişletilmiş, bu arada sanığa yüklenen ve TCK"nın 155. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma ve hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçları da uzlaşma kapsamına alınmıştır.
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun"un 35. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 254. maddesinin birinci fıkrası yeniden düzenlenmiş ve "Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir." şeklini almıştır. Bu ve 253. madde hükümleri dikkate alındığından uzlaştırmanın öncelikle soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu görülmektedir. CMK"nın 174/1-c maddesine göre de uzlaştırma işlemi yapılmadan dava açılması hâlinde iddianamenin iadesi gerekmektedir. Ancak uzlaştırma işlemi yapılmadan bir şekilde dava açılması, kovuşturma sırasında suçun uzlaşmaya tabi olduğunun anlaşılması veya olayımızda olduğu gibi dava açıldıktan sonra suçun uzlaşma kapsamına alınması durumunda, kovuşturma aşamasında da uzlaştırma işleminin öncelikle yapılması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan niteliklerine göre uzlaştırma kural olarak kovuşturma şartıdır. Kovuşturma aşamasında ortaya çıkması hâlinde ise öncelikle uygulanması gereken işlemdir. Bunun yanında CMK"nın 223/8. maddesinin "Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir." hükmünü içermektedir. Usulün bu emredici düzenlemesi karşısında kovuşturma aşamasına geçilmiş olsa dahi, suçun uzlaşmaya tabi olduğunun ortaya çıkması hâlinde, kovuşturma şartı durumundaki uzlaştırma girişimi tamamlanmadan yargılamaya devam etmeye yasal olanak bulunmamaktadır. Çünkü uzlaşma başarıyla gerçekleştiğinde kamu davasının düşmesine karar verilecektir. Kovuşturma şartı gerçekleşmeden yargılamaya devam edilmesi hem CMK"nın 223/8, 253 ve 254. maddelerine aykırılık oluşturur, hem de uzlaşma kurumunun yukarıda açıklanan amaçlarına aykırıdır. Kanunumuz devleti ve tarafları yargılamanın külfetinden ve yıpratıcılığından kurtarmak için bu düzenlemeyi yapmıştır. Sayın çoğunluğun benimsediği gibi tüm yargılama ve araştırma işlemleri tamamlanıp, yargılama sonunda failin suçunun kanıtlanmasını takiben uzlaştırma yoluna gidilmesi anılan düzenlemelere ve uzlaştırmanın niteliğine aykırıdır. Soruşturmanın başında yapılması gereken işlem kovuşturma sonuna bırakılmış olur. Ayrıca CMK"nın 254. maddesine göre mahkemeler kovuşturmaya konu suçun uzlaşma kapsamında olduğunu görmesi hâlinde dosyayı uzlaştırma bürosuna aktarmak zorundadır. Buna rağmen Ceza Genel Kurulunun yerel mahkemeyi yargılamayı sürdürmeye ve araştırmaya yapmaya zorlayıcı mahiyette bozma kararı vermesi hukuka açıkça aykırıdır.
TCK"nın 7. maddesinde öngörülen genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara uygulanması, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Somut olayda sanığa yüklenen güveni kötüye kullanma suçu suçun işlenmesinden sonra uzlaşma kapsamına alınmış olup, uzlaştırmanın maddi ceza hukukuna ilişkin yönünün de bulunması nedeniyle sanık lehine olduğu ve hakkında öncelikle uygulanması gerektiği tartışmasızdır.
Sonuç olarak sanığa yüklenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun suç ve karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 7188 sayılı Yasa ile uzlaşma kapsamına alındığı, eyleminin uzlaştırma kapsamı dışında bir suça dönüşme ihtimalinin bulunmadığı, uzlaşmanın bir kovuşturma şartı olduğu, uzlaşma ihtimali nedeniyle CMK"nın 223/8. maddesi uyarınca durma kararı verilmesi ve uzlaştırmanın başarılı olması hâlinde yine aynı hüküm nedeniyle düşme kararı verilmesi gerektiği için bu işlemin öncelikle yapılmasının zorunlu olduğu, devleti ve tarafları yargılamanın getirdiği yükten ve yıpranmadan kurtarmak için öngörülen bu usulü işlemin yargılamanın sonuna bırakılmasının ve tüm araştırmalara yapıldıktan sonra uygulanmasının düzenlemenin amacına ve uzlaşmanın niteliğine aykırı olacağı, kaldı ki CMK"nın 254. maddesine nazaran suçun kovuşturma sırasında uzlaştırmaya tabi olduğunun anlaşılması hâlinde mahkemenin dosyayı uzlaştırma bürosuna devretme zorunluluğunun bulunduğu, buna rağmen Ceza Genel Kurulunun mahkemeyi yargılamayı devam ettirmeye ve araştırma yapmaya zorlayıcı mahiyette bozma kararı vermesinin anılan düzenlemelere uymayacağı, aksi uygulamanın kovuşturma şartının tüm araştırmalar tamamlanıp yargılama bitirildikten sonra, yani kovuşturma sonunda aranması ve yerine getirilmesi gibi mantıksız bir uygulamaya neden olacağı, Ceza Genel Kurulunun 14.03.2017 tarihli ve 7-137 sayılı, 02.07.2019 tarihli ve 306-519 sayılı, 07.05.2019 tarihli ve 4-383 sayıl kararlarının da bu yönde olduğu, tüm bu nedenlerle hükmün sadece "mahkemece 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek aynı Kanun"un 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması" gerekçesiyle bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun bozma gerekçesine iştirak etmek mümkün olmamıştır." düşüncesiyle,
Aynı yönde oy kullanan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer şekilde,
Değişik bozma gerekçesi açıklamışlardır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Ulaşılan bu sonuç karşısında, Özel Daire bozma kararından sonra yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun"un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 253. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca "uzlaştırma" işlemi yapılması gerekip gerekmediğine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.10.2016 tarihli ve 1092-1443 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün eksik araştırma ile karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.11.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.