Hukuk Genel Kurulu 2017/702 E. , 2021/215 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin kendisinden borç isteyen davalının kredi kartı hesabına 25.11.2009 tarihinde 10.000TL yatırdığını ancak borcun ödenmediğini, bunun üzerine başlatılan takibe haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı cevap dilekçesinde; takibe konu borç iddiasının gerçeği yansıtmadığını, iddia edilenin aksine kendisinin davacıdan 6.000TL alacaklı olduğunu, davacının bu borcu ödememek için kötü niyetle takip yoluna başvurduğunu savunmuş, yargılama sırasında verdiği beyan dilekçesinde davacı ile aralarında bir süre araç alım satımı konusunda iş ilişkisinin bulunduğunu, bu kapsamda kendisinin de para harcadığını, araçlar satıldıktan sonra hesabına dava konusu paranın gönderildiğini, sonrasında da borç vermiş gibi geri istenildiğini oysa kendisinin alacaklı olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.10.2012 tarihli ve 2010/128 E.,2012/534 K. sayılı kararı ile; davalının, davacı ile adi ortaklık halinde hasarlı otomobil alım satımı yaptıkları ve bu ortaklık sırasında davacıdan alacaklı duruma geçtiği yönündeki savunmasının cevap süresi içerisinde öne sürülmediğinden dinlenemeyeceği, hesabından çekilen paraların ortaklıkta kullanıldığının da ispatlanamadığı, dosyada toplanan delillerden davacının 25.11.2009 tarihinde davalının kredi kartı hesabına 10.000TL yatırdığı, davalının bu parayı geri ödemediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 21.03.2013 tarihli ve 2012/27689 E.,2013/7130 K. sayılı kararı ile; “…Davacı, ödünç ilişkisine dayanarak dava açmış ve davada 25.11.2009 tarihli davalı hesabına bankamatikten para yatırma belgelerine dayanmıştır. Dayanılan belgede paranın davalıya borç verildiğine ilişkin kayıt bulunmamaktadır. Davacı ödünç ilişkisini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır. Alacağın miktarı, tarafların yakınlığına göre davada tanık dinlenemez. Davacı, iddiasını yasal delillerle ispat edememiştir. Ne var ki, dava dilekçesinde sair delil demek suretiyle yemin deliline dayanmıştır. Mahkemece, davacının davalıya yemin yöneltme hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.10.2013 tarihli ve 2013/918 E.,2013/401 K. sayılı kararı ile; ilk karar gerekçelerinin yanında, davacının dosya kapsamına göre paranın davalı hesabına ödünç olarak yatırıldığını ispatladığı, bu nedenle yemin delilinin hatırlatılmasının gerekli olmadığı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının kredi kartı hesabına yatırılan paranın geri ödenmediği iddiasına dayalı olarak başlatılan takibe vaki itirazın iptali davasında davacının dosya kapsamındaki delillerle ödünç iddiasını ispatladığının kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ispat yükü kavramına değinmekte fayda vardır.
13. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Karşı tarafın, iddianın gerçek olmadığı konusunda delil sunması ispat yükünü üzerine aldığı sonucunu doğurmaz (HMK m.191).
15. İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Nitekim kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerinin senetle ispatını zorunlu kılmış olup bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri bir delille ispatı mümkün olmayacaktır. Ancak belirtmek gerekir ki; senetle zorunluluğunun söz konusu olduğu durumlarda yalnızca senetle değil diğer kesin delillerle de (yemin, kesin hüküm) vakıa ispat edilebilecektir.
16. İspat yüküne ilişkin bu açıklamalardan sonra somut olaydaki iddianın mahiyeti ve buna göre ispat yükünün davanın hangi tarafı üzerinde olduğu irdelenmelidir.
17. Davacı, alacak iddiasını ödünç sözleşmesine dayandırmış olup uyuşmazlıkta uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda “karz” olarak adlandırılan bu sözleşmeler 306. maddede “Karz, bir akittir ki onunla ödünç veren, bir miktar paranın yahut diğer bir misli şeyin mülkiyetini ödünç alan kimseye nakil ve bu kimse dahi buna karşı miktar ve vasıfta müsavi aynı neviden şeyleri geri vermekle mükellef olur.” şeklinde tanımlanmıştır.
18. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ise “tüketim ödüncü” olarak adlandırdığı bu sözleşmeyi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşme olarak ifade etmiştir (m.386).
19. Bir şeyin ödünç olarak verildiğini iddia eden taraf bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı, davalının kredi kartı hesabına borç olarak para yatırdığını ileri sürmektedir. Taraflar arasında paranın davacı tarafça yatırıldığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır; uyuşmazlık, paranın ödünç verme amacıyla yatırılıp yatırılmadığı noktasındadır. Takibe konu bedelin davalı hesabına yatırıldığı tarih dikkate alındığında, bu iddianın senetle ispatının gerektiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu hâlde ispata ancak kesin deliller elverişli olabilecektir. Oysa davacı ödünç iddiasını davalının kredi kartı hesap özetlerine dayandırmıştır. Kimin, ne amaçla para yatırdığı belli olmaksızın yalnızca “Bankamatik yatan” yazılı hesap özeti, senet niteliği taşımaz ve ödünç iddiasını ispata elverişli kabul edilemez. Bunun yanı sıra davalı paranın borç olarak gönderildiğini kabul etmemiş, aksine kendisine olan borcun ödendiğini savunmuş ise de bu savunma ödünç verilme olgusunuinkar anlamına gelir ve ispat yükü hâlen daha davacı üzerindedir. Davalının karşı ispat için delil sunması bu durumu değiştirmeyecektir. Hâl böyle olunca davacının ödünç iddiasını yazılı belge ile ispatlayamadığı açıktır. Ne var ki bu iddiayı ispata elverişli bir diğer kesin delil yemin olduğundan, 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde verilen dava dilekçesinde “ve sair kanuni deliller”e dayanan davacıya yemin delili hatırlatılarak varılacak sonuca göre hüküm kurulması gerekir.
21. Sonuç itibariyle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen ve aynı yöne işaret eden Özel Daire kararına uymak gerekirken hatalı değerlendirmeyle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 04.03.2021 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.