6. Ceza Dairesi 2019/851 E. , 2019/2222 K.
"İçtihat Metni" Sanık ... hakkında mağdurlar ..., ... ve ...’e karşı TCK 149/1-a-c, 168/3-1, 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis (3 kez), mağdur ...’a karşı TCK 149/1-a-c, 35/2, 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis (1 kez); sanık Hideyetullah Kılıç hakkında mağdurlar ..., ... ve ...’e karşı TCK 149/1-a-c, 168/3-1, 31/3, 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis (3 kez); mağdur ...’a karşı TCK 149/1-a-c, 35/2, 31/3, 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis (1 kez) cezası ile cezalandırılmalarına dair ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/10/2017 tarihli ve 2016/350 esas, 2017/234 sayılı kararına karşı ... Bakanlığının 01.03.2019 gün ve 94660652-105-34-471-2019-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.03.2019 gün ve 2019/851 sayılı ihbar yazısı ile dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:
Anılan yazıda;
“Benzer bir olayla ilgili olarak Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 21/11/2018 tarihli ve 2016/3808 esas, 2018/7134 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 150. maddesinde yer alan, "(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. (3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır" şeklindeki düzenleme nazara alındığında, dosya kapsamına göre; sanığa ve suça sürüklenen çocuğa isnat edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 149. maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunun gerektirdiği cezanın alt sınırının on yıl olması karşısında, hükmün açıklandığı 24/10/2017 tarihli oturumda, sanık ve suça sürüklenen çocuk müdafiileri bulundurulmaksızın savunma hakkının kısıtlanması suretiyle, mahkûmiyet kararı verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilerek 5271 sayılı CMK’un 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması Dairemizden istenilmiştir.
TÜ R K M İ L L E T İ A D I N A
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbar yazısı ve dosya incelendiğinde;
Kanun yararına bozma konusu yapılabilecek olan kararlar; istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdir. Bu tür kararların yasaya aykırılığı ileri sürülerek bu olağanüstü yasa yoluna gidilebilir.
Ancak, kanun yararına bozmaya konu olabilecek yasaya aykırılık halleri maddi hukuka ilişkin uygulamalardaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul halleridir. Bu olağanüstü yasa yolunda, kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğü takdirde işin esas mahkemesine bırakılmaması ve Yargıtay kararı bozmakla yetinmeyerek; olaya az ceza verilmesi gereken hallerde bunu belirlemesi veya cezanın çektirilmemesine karar vermesi gerekir. O halde, temyizden geçmeyerek kesinleşen ve kesin hüküm halini almış bulunan bir kararın olağanüstü yasa yolu aşamasında denetimi söz konusu olmaktadır.
Kesin kararın niteliği üzerinde durmak, konumuza ışık tutacağı için gereklidir.
Yargılama faaliyeti bir uyuşmazlığın çözümü için yapılır. Uyuşmazlık bir kararla çözülmektedir. Bu çözümün bir noktada kesin olması yargılama faaliyetinin zaruri ve doğal bir gereğidir. Bu şekilde elde olunan kesin kararın en önemli özelliği kesin ve değerliliğidir. Buna kesin kararın otoritesi denilir. İşte bu özellikteki kesin kararlar; olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozmada esas alınacaktır. İşte bu özelliği 26.10.1932 gün ve 32/13 ve 20.05.1957 gün ve 1953/5, 1957/13 sayılı İçtihadı Birleştirme kararlarında vurgulanmıştır.
Bu kararlara göre;
“a) Uygulamadaki hatalar,
b) Esas ve hükme etkili olan usul hataları” kanun yararına bozmanın doğal gereği olarak olağan yasa yolu olan temyiz nedenlerine göre dar ve kısıtlı tutulmak suretiyle kesin hüküm otoritesi korunmuş olur.
Bu itibarla; 5271 sayılı CMK’un 188. maddesi uyarınca kanun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hallerde, müdafiininde hazır bulunması gerekir. Buna uyulmaması olağan kanun yolu olan istinaf ve temyizde usulü bir bozma nedeni olarak kabul edildiği halde, olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozmada, korunması gereken kesin kararın otoritesi nedeniyle bozma nedeni oluşturmaz. Zira bu aykırılık, kararın zat ve mahiyetine doğrudan doğruya ve tam etkili bir usul hatası değildir. İnceleme konusu olayda; yerel mahkemenin 24.10.2017 tarihinde sanıklar ... ve ... ile müdafiileri hazır bulunmadan kurduğu hüküm
temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Bu husus hükmün esasına tam ve doğrudan doğruya etkili, kesin hüküm otoritesini kaldıracak bir usul aykırılığı niteliğinde görülmediğinden, sanıklar ... ve ... haklarındaki ... Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 03.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.