Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2016/1856
Karar No: 2021/206
Karar Tarihi: 04.03.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/1856 Esas 2021/206 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2016/1856 E.  ,  2021/206 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi



    1. Taraflar arasındaki “tespit ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Diyarbakır 2. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı asil dava dilekçesinde; yaşlılık aylığı talebinde bulunmadan önce davalı Kuruma müracaat ederek emekliliğe hak kazanıp kazanamadığını sorduğunu, davalı Kurumun 17.03.1994 tarihli yazı ile emekliliği hakettiğini bildirmesi üzerine 08.04.1994 tarihinde yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunduğunu, ancak 19.01.1995 tarihli cevabi yazıda işe giriş bildirgesi olmadığından 1968 yılındaki 30 günlük çalışmasının kabul edilmediğini bildirdiğini, davalı işverenin 1968 yılında çalıştığına dair resmî belge düzenlediğini, bu belgeyi ibraz etmesine rağmen davalı Kurumun aylık bağlamadığını ileri sürerek, 1968 yılında 30 gün davalı işyerinde çalıştığının tespitine, yaşlılık aylığı alamadığı süreye ilişkin olarak 80.000.000ETL (80,00TL)’nin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı Diyarbakır Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı (mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne izafeten) vekili cevap dilekçesinde; kayıtların tetkikinde davacının 1968 yılında 30 gün çalıştığının saptandığını, bu hususta iki adet belgenin ibraz edildiğini, davanın açılmasına müvekkili idarenin sebebiyet vermediğini ileri sürerek mahkeme masrafları ve vekalet ücreti yönünden lehlerine karar verilmesini talep etmiştir.
    6. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; yanında çalıştırdığı işçiyi bir aylık süre içerisinde Kuruma bildirme yukümlülüğünün işverene ait olduğunu, davalı işverenin bu yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davacının 80.000.000ETL (80,00TL) olarak belirlediği zararın Kurum işleminden kaynaklanmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

    Mahkeme Kararı:
    7. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 24.09.2013 tarihli ve 2006/366 E., 2013/616 K. sayılı kararı ile; Kurum müfettişleri tarafından düzenlenen 08.12.1995 tarihli ve 12 sayılı raporda, davacının isminin yer aldığı 1968 yılı ikinci dönem ek bordrosunun ilk iki sırada ismi yazılı sigortalı için verildiği, diğer 10 sigortalının isimlerinin farklı bir yazı karakteri ile yazıldığı, bordronun Kurumdaki örneğinin yırtılmak sureti ile yerinden çıkarıldığı, akabinde tekrar yerine takıldığı, bordrolardaki prime esas kazanç miktarları incelendiğinde ise sayfa toplamlarında 719.370,00TL prime esas kazanç göründüğü ancak bildirge bordro mutabakat föyünde 703.481,00TL prime esas kazanç kayıtlı olduğu, yine Kurum nezdinde tutulan işyeri dosyası incelendiğinde 1968 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran ayları için toplam 703.468,00TL"lik sigorta primine esas kazanç bulunduğu, 1968 yılı ikinci döneminde asıl bordroya ilave edilen 9 kişi ile ek bordroya ilave edilen 10 kişinin kazançları toplamının sayfa toplamı olan 719.379,00TL"den düşüldüğünde 703.469,00TL kaldığı, dolayısıyla asıl bordroya 9 ve ek bordroya 10 kişinin sonradan sahtecilik yolu ile ilave edildiğinin tespit edildiği, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacının isminin yer aldığı YSE 12. Mıntıka Amirliğine ait işyerinden verilen ek bordroya davacı adının sahtecilik sureti ile eklendiği, davacının hizmetinin gerçeği yansıtmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Dairenin Bozma Kararı
    8. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
    9. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 07.05.2015 tarihli ve 2015/461 E., 2015/10081 K. sayılı kararı ile; “1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
    2-Davacı, davalı Köy Hizmetleri 8. Bölge Müdürlüğü"nde geçen 30 gün çalışmasının tespiti, bu sürenin emekliliğe dahil edilmesini ve emekli olamadığı dönemlere ait maaşlar için 80.000,0000 TL"nin faiziyle tahsilini talep etmiştir.
    Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının dava dışı Sümerbank"da 1974-1992 tarihleri arasında 6536 gün SSK"lı hizmetinin bulunduğu, davacı adına ilk işe giriş bildirgesinin dava dışı işyerinden 1.3.1974 tarihinde verildiği ve daha öncesine dair hizmetin bildirilmediği, 1.4.1994 tarihinde emekli olmak için verdiği dilekçenin Kurum tarafından reddedildiği, Köy Hizmetleri 8. Bölge Müdürlüğü tarafından verilen üç aylık hizmet primleri bordrosunun dosya arasında onaylı örneğinin bulunduğu, bu bordroda davacı adına 1239 s.s. numaralı Y.S.E. 12. Mıntıka Kontrol(Köy Hizmetleri) unvanlı işyerinden 1968/2 dönemi için davacı adına 30 gün hizmet bildiriminde bulunulduğu ve ödeme yapıldığı, ancak davacı için Köy Hizmetleri 8. Bölge Müdürlüğü tarafından işe giriş bildirgesinin verilmediği, Kurumca 8.12.1995 tarihli müfettiş raporuna istinaden davacı adına bildirilen bu hizmetin sahte olduğu ve sahtecilik suretiyle sonradan oluşturulduğu gerekçesiyle kabul edilmediği, söz konusu bordroda farklı karakter ve kalemlerle yazıların mevcut olduğu, bordro üzerindeki tahrifatlarla hizmet sürelerinin geriye götürülmesi planlandığı ve davacının 30 günlük hizmetinin iptali gerektiği bildirilmiştir. Mahkemece 10.3.1995 tarihinde açılan davada Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarına ilişkin ceza dosyaları uzun bir süre bekletici mesele yapıldığı, ancak ağır ceza dosyasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırıldığı ve sanıklar arasında davacının isminin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
    Davacının 506 sayılı Yasa kapsamında Köy Hizmetleri 8. Bölge Müdürlüğü"nde 30 günlük hizmetinin sahtecilik suretiyle oluşturulduğu iddiasıyla Kurumca iptal edilmesine rağmen ve mahkemece ceza davasının beklenilmesi sürecinde ve sonrasında hiçbir araştırma yapılmadan sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    Yapılacak iş, öncelikle bekletici mesele yapılan ceza dosyasının iş bu hizmet tespiti dosyası ile ilgili herhangi bir inceleme yapmaması nedeniyle davalı Köy Hizmetleri 8. Bölge Müdürlüğü"nün ihtilafa konu olan üç aylık sigorta prim bordrosunun dosya arasına alınarak, asıl olan belge üzerinde 8.12.1995 tarihli Müfettiş raporunda belirtildiği şekilde farklı karakter ve kalemlerle değiştirilme yapılıp yapılmadığına ve bordro üzerinde yırtılma olup olmadığına dair kriminal inceleme yaptırmak ve müfettiş raporunda belirtilen gerçek çalışanların alt kısımlarına ekleme yapılarak sahteciliğin oluşturulduğu belirtildiği, bordroda olan gerçek çalışanları dinleyerek beyanlarına başvurmak ve tüm delillerle birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermektir.
    Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    10. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 11.11.2015 tarihli ve 2015/448 E., 2015/777 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının 1968 yılına ait sahte olduğu gerekçesiyle Kurum tarafından kabul edilmeyen 30 günlük çalışmasının gerçek çalışma olup olmadığının tespiti bakımından mahkemece bu kapsamda bir araştırma yapılması gerekip gerekmediği ve mevcut belgelerin hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    13. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin birinci fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
    14. Bu durumda, 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
    15. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, mülga 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
    16. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait iş yerinde ya da iş yerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
    17. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.
    18. İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de, 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ve 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terk edilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
    19. Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin birinci fıkrasında ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise, hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, 506 sayılı Kanun döneminde sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları 5510 sayılı Kanun döneminde de farklılık arz etmemektedir.
    20. Hemen belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”. Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
    21. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
    22. Ayrıca 5510 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun"un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun"un 6. maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4 ve 92. maddeleri).
    23. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
    24. Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanaklarından 506 sayılı Kanun"un 79. maddesinin onuncu fıkrasında “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlemesine; 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin sekizinci fıkrasında ise “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
    25. Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
    26. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
    27. Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
    28. Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
    29. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
    30. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
    31. Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
    32. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 04.07.2012 tarihli 2012/21-137 E., 2012/433 K.; 25.09.2013 tarihli ve 2013/21-182E., 2013/1401 K.; 29.11.2017 tarihli ve 2015/10-3342 E., 2017/1542 K.; 27.06.2018 tarihli ve 2016/21-2358 E., 2018/1289 K.; 12.03.2019 tarihli ve 2015/10-1862E., 2019/280 K.; 14.11.2019 tarihli ve 2016/10-374 E., 2019/1184 K; 16.12.2020 tarihli ve 2017/21-2336 E., 2020/1044 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
    33. Somut olayda davacının tespitini talep ettiği dönemde davalı işyerinden verilmiş işe giriş bildirgesi bulunmadığı ancak uyuşmazlık konusu hizmetlerin yer aldığı ek dönem bordrosu verildiği, anılan bordroda davacının 30 günlük hizmet bildiriminin sigorta sicil numarasız yer aldığı, Kurum müfettişi tarafından düzenlenen 08.12.1995 tarih ve 12 sayılı teftiş raporunda davacı adına hizmet bildirimi yapılan 1968 yılı ikinci dönem ek bordrosuna davacı dahil 10 kişinin adının farklı bir yazı karakteri ile sonradan eklendiğinin tespit edildiği, bu nedenle bildirimlerin sahte olduğu gerekçesiyle Kurum tarafından kabul edilmediği, tespit edilen sahtecilik ile ilgili ceza yargılaması yapıldığı, mahkemece ceza yargılama sürecinin beklendiği ancak davacının sanık olarak yer almadığı, davacının bildirdiği tanıkların beyanlarının alındığı, dosya içindeki bordroların fotokopi olduğu görülmüştür.
    34. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalara, somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgulara göre; uyuşmazlık konusu olan dönem bordrosu aslı getirtilerek Kurum teftiş raporunda tespit edildiği şekilde farklı yazı karakteri ile sonradan ekleme yapılıp yapılmadığı, bordro üzerinde yırtılma olup olmadığı konularında kriminal inceleme yaptırılması, uyuşmazlık konusu dönemi kapsayan bordroda kayıtlı gerçek çalışanların adreslerinin tespiti ile tanık olarak bilgilerine başvurulması gerektiği, bu nedenle mahkeme kararının eksik inceleme ve araştırmaya dayandığı sonucuna varılmıştır.
    35. Bu nedenle, tespit istenen dönem yönünden Özel Daire bozma kararında gösterilen şekilde ayrıntılı ve eksiksiz inceleme yapılması gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
    36. Şu hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 04.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi