Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım, ecrimisil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Derya Alaybeyoğlu"nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, çaplı taşınmazda paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinin kabul edilmemesi halinde ise tazminat isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davalı paydaşın inşa ettiği evin çekişmeli taşınmazın tamamını kapsamadığı, diğer bölümlerin boş olarak durduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli 6 parsel sayılı taşınmazın taraflar adına paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, davalı paydaşın 05.10.2012 tarihli krokide B ile gösterilen bölüme ev yaparak kullandığı, A ile gösterilen bölümde ise temel bulunduğu, C ve D ile gösterilen bölümlerin de yine davalı tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan
bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terkedildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Türk Medeni Kanununun 692/1. maddesi de: “Paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılması, oybirliğiyle aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bütün paydaşların kabulüne bağlıdır.” hükmünü içermektedir.
Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın tapuda arsa vasfı ile kayıtlı olduğu, taraflar arasında fiili bir kullanma biçiminin oluşmadığı, davalının taşınmazın büyük bir bölümüne bina yaparak ve bunu yaparken de diğer davacı paydaşın oyuna müracaat etmeyerek taşınmazın kullanma amacını , yani özgülendiği amacı Türk Medeni Kanununun 692/1. maddesi hükmüne aykırı olacak şekilde değiştirdiği anlaşılmaktadır. Böyle bir davranışın yasal korunmaya mazhar olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.05.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.Dava, çaplı taşırmazda el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı paydaşın inşa ettiği evin taşınmazın tamamını kapsamadığı, taşınmazda davacının kullanabileceği boş kısım bulunduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve 1.Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatlarına göre "Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta iştirak halinde mülkiyette dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan paydaş aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur."ilkesi benimsenmiş ve yıllardan beri istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır. (YHGK.nun 05.06.2002 gün 2002/1-439 Esas ve 2002/478 Karar, 1. Hukuk Dairesi 1999/8435 Esas, 1999/8866 Karar, 1.Hukuk Dairesi 12.07.2010 gün 2010/7045 Esas, 2010/8140 Karar,sayılı içtihatlarında olduğu gibi.)
Bozma kararı veren sayın çoğunluğun çekişme konusu taşınmazın tapuda arsa vasfı ile kayıtlı olduğu, davalının taşınmazın büyük bölümüne davacının muvafakatini almadan bina yapmak suretiyle taşınmazın kullanma amacını değiştirdiği yönündeki gerekçesinde de bir isabet bulunmamaktadır.
Bilindiği gibi, belediye ve mücavir alan sınırları veya köy yerleşim alanlarında yapılan planlarla iskân (yapılaşma) sahası olarak ayrılmış yerlerde bulunan arazi parçalarına "arsa" denir. Arsa"nın kelime manası üzerine yapı yapılması gereken taşınmaz parçasıdır. Başka bir anlatımla arsanın özgülenme amacı üzerine bina yapılmasıdır. Arsa nitelikli taşınmazın üzerine yapı yapılması özgülenme amacının değiştirilmesi olarak kabul edilemez. Öte yandan TMK.nun 692. maddesinde oy birliği aranan husus taşınmazın tamamını kapsayacak şekilde inşaat yapılması halidir. Kaldı ki, davacı dava dilekçesinde taşınmazın kullanım tarzının değiştirilmesi bakımından her hangi bir talepte bulunmamıştır. Talep tamamen taşınmazda payından az kullanmaya ilişkin olup kendisininde ev yapmak istemesine rağmen isteğine uygun büyüklükte ev yapamadığını ileri sürerek el atmanın önlenmesi istenmiştir.
Mahkemece bu hususlar gözetilerek, yerleşmiş Yargıtay içtihatları da benimsenmek sureti ile taşınmazın paylı mülkiyete tabi olduğu, paydaşlar arasında fiili taksim bulunmadığı ancak davacının da payına karşılık kullanabileceği bir kısım yer bulunduğu belirlenmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun yerleşmiş içtihatları gözardı ederek bozma kararı vermiş olması doğru değildir. Mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesi ile çoğunluk kararına katılmıyoruz.