13. Hukuk Dairesi 2016/29876 E. , 2019/3980 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar vekili, davacı asil ...’in akciğer enfeksiyonu belirtileri ile 11.04.2005 tarihinde dava dışı ... ... Hastanesinde akciğer tomografisi çektirdiğini, burada ulaşılan şüpheli tümör ön tanısı sonrasında 12.04.2005 tarihinde ... ... Bank görüntüleme merkezinde patoloji uzmanı olan davalı doktor tarafından alınan örneğe ilişkin yine davalı doktor tarafından raporlaştırılan kanser teşhisi üzerine başlanılan kemoterapi tedavisi sonrası davacı asilin durumunun ağırlaşması üzerine acilen ameliyat edilip sol akciğerinin alındığını, tekrar yapılan incelemede bu organında kanser oluşumuna rastlanılmadığının bildirildiğini davacı asil ve ailesinin bu süreçte davalının yanlış teşhisi nedeniyle ortaya çıkan maddi ve manevi zararlarının karşılanmasına karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın zamanaşımı ve esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, olay tarihinde yürürlükte olan B.K. nun 60/2 maddesi gereğince, zarara yol açan eylemin aynı zamanda suç oluşturması halinde, uygulanacak zamanaşımı süresinin o suç için öngörülen ceza davası zamanaşımı süresi olduğu, buna göre haksız eylemin gerçekleştiği 12/04/2005 tarihinde yürürlükte olan Mülga 765 sayılı TCK"nun 459/2 maddesinde öngörülen suça ilişkin cezanın üst sınırı dikkate alındığında, aynı kanunun 102/4 maddesi gereğince ceza davası zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, bu durumda haksız eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıllık dava zamanaşımı süresinin 12/04/2010 tarihinde dolduğu, bu davanın ise zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, bedensel bütünlüğün zarara uğraması nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, dava tarihi itibariyle dava zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasındadır.
Bilindiği üzere, hukuk düzenince korunan kişisel değerlerin tamamı kişilik hakkının konusunu oluşturur. Kişisel değerler, insanın insan oluşu nedeniyle sahip olduğu vücut, sağlık, yaşam gibi bedensel bütünlüğe bağlı değerler ile ruhsal bütünlük, faaliyet özgürlüğü gibi ruhsal değerleri kapsar.
Maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 60.) maddesinde özel olarak düzenlenmiştir.
Tazminat ilişkisinden doğan talepler de hukuki nitelikleri itibariyle bir alacak hakkı olmakla birlikte, kanun koyucu bunları tabi oldukları zamanaşımı süresi yönünden, alacak haklarına ilişkin zamanaşımı süresini düzenleyen TBK"nın 146 ve devamı hükümlerinden ayırmıştır. Ancak, bu ayırma yalnız süreler ve bunların başlangıç anı yönünden olup, zamanaşımının durması, kesilmesi gibi konularda genel hükümler uygulanır (Eren, F.; Borçlar Hukuk Genel Hükümler, ... 2017, s.852).
TBK"nın 72/1. maddesinde "Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır." denilerek mülga 818 sayılı BK"nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
Görüleceği üzere, kanunda düzenlenen bu üç çeşit zamanaşımı süresi, sübjektif/nispi nitelikteki iki yıllık "kısa zamanaşımı süresi", objektif /mutlak nitelikteki on yıllık "uzun zamanaşımı süresi" ile olağanüstü nitelikteki "ceza zamanaşımı süresi"dir. Mülga BK"da zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren bir yıl olarak düzenlenen kısa süreli zamanaşımı, yeni TBK"da iki yıl olarak hüküm altına alınmıştır.
Haksız eylemden kaynaklanan tazminat davalarında, özel kanunlarda başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça uygulanacak olan zamanaşımı süreleri bu süreler olup, bunlar hem maddi hem de manevi tazminat istemi ile açılan davalar hakkında uygulanır.
TBK"nın 72/1. (BK"nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada "kısa süreli zamanaşımı" olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.
Mutlak nitelikteki "uzun süreli zamanaşımı"nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Bu noktada kısa zamanaşımı süresi ile uzun/mutlak zamanaşımı süresi arasındaki ilişkiye de değinmek gerekir. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def"î ile karşılaştığında reddedilir.
TBK"nın 72/1. (BK"nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise "ceza zamanaşımı süresi"dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.
Somut olaya gelindiğinde, zarar verici eylem 12.04.2005 tarihinde gerçekleşmiş, tazminat istemine konu bu dava mutlak zamanaşımı süresi olan on yıllık süre dolmadan 10.10.2012 tarihinde açılmıştır. İlk derece yargılama makamınca yukarıda da gösterildiği üzere, haksız eylemin gerçekleştiği 12/04/2005 tarihinde yürürlükte olan Mülga 765 sayılı TCK"nun 459/2 maddesinde öngörülen suça ilişkin cezanın üst sınırı dikkate alındığında, aynı kanunun 102/4 maddesi gereğince ceza davası zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, bu durumda haksız eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıllık dava zamanaşımı süresinin 12/04/2010 tarihinde dolduğu, bu davanın ise zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; 765 sayılı TCK"nin 102/4 ve 104/2 maddesi gereğince haksız eyleme konu yaralama suçunun tabi olduğu 7 yıl 6 aylık asli ve ilave zamanaşımı süresinin dolmadığı düşünülmeden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenle hükmün temyiz eden davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.