Abaküs Yazılım
12. Ceza Dairesi
Esas No: 2014/19061
Karar No: 2015/7304
Karar Tarihi: 04.05.2015

Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2014/19061 Esas 2015/7304 Karar Sayılı İlamı

12. Ceza Dairesi         2014/19061 E.  ,  2015/7304 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
    Hüküm : Davanın kısmen kabulü ile 16.35 TL maddi, 2.000 TL manevi tazminatın davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine

    Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
    Gerekçeli karar başlığında, hüküm duruşmasında hazır bulunan Cumhuriyet savcısının isim ve sicil bilgilerine yer verilmemiş olması mahallinde ilavesi mümkün yazım eksikliği olarak kabul edilmiştir.
    Kabul ve uygulamaya göre, nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer dikkate alınıp, hak ve nasafet ilkelerine uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacı lehine belirlenen ölçütlere uymayacak miktarda az manevi tazminata hükmolunması, temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamış ve tebliğnamedeki (2) nolu bozma görüşüne iştirak edilmemiştir.
    Bozma ilamına uyularak yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
    Davacı vekili, davacı adına verdiği 07.03.2006 havale tarihli dava dilekçesinde, davacının .... Devlet Güvenlik Mahkemesinin 20/04/1995 tarih, 1994/104 esas, 1995/69 karar sayılı ceza dava dosyasında 28.10.1994 ile 20.04.1995 tarihleri arasında " 5 ay 22 gün" süre ile tutuklu kaldığını belirterek 5.000 TL maddi, ""10.000"" TL manevi tazminat talebinde bulunmuş olup, mahkemece yapılan inceleme sonunda, davanın kısmen kabulü ile ""16,35"" TL maddi ve ""2.000"" TL manevi tazminatın davalı hazineden alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
    Tazminat talebinin dayanağı olan ... Devlet Güvenlik Mahkemesinin 20/04/1995 tarih, 1994/104 esas, 1995/69 karar sayılı ceza dava dosyası örneği ve eklerinin incelenmesinde, davacının (sanığın), 28.10.1994 ile 20.04.1995 tarihleri arasında tutuklu kaldığı ve yapılan yargılama sonucu davacının (sanığın) beraatine hükmedildiği anlaşılmıştır.
    Bu kapsamda davacı hakkındaki tutuklama işlemi, 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleştiğinden 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 6. maddesine göre, davacının tazminat talebi 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerine tabi olacaktır.
    466 sayılı Kanunun 2. maddesine göre de "verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde" davanın açılması gerekmektedir.
    Kanunda öngörülen 3 aylık sürenin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 23.03.2010 tarih ve 2009/256 esas, 2010/57 sayılı kararı ile, "kesinleşen kararların tebliğinden" itibaren başlayacağı kabul edilmiş, ancak, kesinleşmiş kararların tebliğini öngören bir kanuni düzenleme bulunmaması nedeniyle, kararının tebliğ edilmemesi halinde tazminat davasının hangi sürede açılacağı hususu belirtilen kararda tartışılmamış, ancak Ceza Genel Kurulu"nun 06.05.2014 tarih, 2014/141 esas, 2014/229 sayılı kararında 466 sayılı Kanuna göre incelenen tazminat davasının usul ve yasaya uygun yapılan kesinleşmesinden itibaren her halükarda 10 yıl içinde, eğer kesinleşmiş beraat kararı tebliğ edilmiş ise, tebliğ tarihinden itibaren 3 ay içinde davanın açılması gerektiği kabul edilmiştir.
    Bununla beraber ceza yargılaması sonunda verilen beraat hükümlerinin, hükümden sonra usulüne uygun olarak tebliğ edilememesi veya tebliğ edildiğine dair tebligat parçalarının dosyada bulunamaması gibi hallerde, kısaca zamanında kesinleştirilmeyen beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara ilişkin tazminat davalarının hangi sürede açılacağı konusunda açıklık bulunmamakla birlikte, belirsiz olan bu durumun ila nihaye devam edemeyeceği nazara alınarak, bir noktadan sonra dava açmanın bir süre ile sınırlandırılması, bilhassa yukarıda zikredilen CGK"nın 23.03.2010 gün ve 256-57 sayılı kararında herhangi bir süre sınırlaması öngörülmemesi nedeniyle adliye arşivlerinin taranarak tazminat davalarının açıldığı gözlemlendiğinden duruma açıklık getirilmesi zorunluluk arzetmiştir.
    Davalı Maliye Hazinesinin bu konuda, aleyhine açılan tazminat davaları ile ilgili herhangi bir arşiv kaydı veya bilişim sistemleri üzerinden oluşturulmuş bir veri tabanı bulunmadığından, konuya ilişkin temyiz incelemesi yapan dairemizce, aynı yıl içinde aynı hukuksal nedenlerle açılan mükerrer tazminat davalarının bulunduğu da tespit edilmiş olup, bunlara örnek olarak; 12.CD, 16.12.2013/25273-29105 ve 25.3.2013/2459-538 sayılı ilamları gösterilebilir.
    Yine aynı şekilde, beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar tebliğ edilmesine rağmen bu kararlara kesinleşme şerhleri verilmesi gözardı edilmekte, unutulmakta ve daha sonra bu tebligat parçaları çeşitli nedenlerle dosyadan çıkarılmaktadır. Dolayısıyla, uygulamada beraat kararları ile ilgili sağlıklı bir kesinleştirme işlemi yapılmadığı görülmektedir. Açıklanan nedenlerle bu hakkın kullanılmasının hukuki olarak sınırlandırılması yapılırken, hak kayıplarını önlemeye yönelik bir yolun bulunması da zorunluluk arzetmektedir..
    Bu kapsamda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 2. maddesinde ""Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” şeklindeki emredici düzenleme ile Kanun koyucu kişilere tanıdığı hakların belli sınırlar içinde kullanılmasını istemiş, hakkın kötüye kullanılmasının da hukuk düzenince hiç bir şekilde korunmayacağını açıkça belirtmiştir.
    Sonuç olarak, bu yöndeki hakların sağlıklı bir şekilde öne sürülmesi ve çözüme kavuşturulması için süre sınırlamasının yapılması ve bu hususun meri mevzuat nazara alınarak bir çözüme kavuşturulmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    Buna göre;
    1- 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanunu"nun 47/5. maddesi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru için, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren 30 gün içinde yapılmasını,
    2- İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 35. maddesine göre de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuruda iç hukuk yollarının tüketilmesine ilişkin nihai kararın verilmesinden itibaren 6 aylık süre içinde başvuru yapılmasını,
    3- 818 sayılı (Mülga) Borçlar Kanunu"nun 60. maddesi ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 72. maddesi haksız fiiller için açılacak tazminat davasının her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağını,
    4- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 12. maddesi idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri ve öngörülen 60 günlük sürede davalarını açmalarını,
    5- 2004 sayılı İcra İflas Kanunu"nun 39. maddesinde ilama müstenit takip, son muamele üzerinden on sene geçmekle zamanaşımına uğrayacağını, öngörmüş ayrıca Adalet Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı ile Bağlı Kuruluşlar Arşiv Yönetmeliğinde beraatle sonuçlanan dosyalar için birim arşivinde saklanma süresi beş yıl olarak öngörülmüştür.
    Görüldüğü üzere yasal mevzuatlarda hak arama ile ilgili çeşitli süreler öngörülmüş ve bu süreler içerisinde de en uzun olan süre Borçlar Kanunu ve İcra İflas Kanununda öngörülen 10 yıllık hak arama süreleridir. Kanaatimizce en uzun olan bu süreler nazara alınarak, bir sonuca varılması gerekmektedir.
    Açıklanan nedenlerle, 466 sayılı Kanun kapsamında görülen tazminat davalarında:
    1-C.G.K"nın 06.05.2014/141-229 sayılı kararında belirtildiği gibi beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların Yazı İşleri Yönetmeliğine göre süresinde tebliğ edilip kesinleşme tarihinden itibaren her halükarda 10 yıl, kesinleşmiş kararların tebliğinden itibaren 3 ay içinde tazminat davalarının açılması,
    2-Bunun yanında, kararlar Yazı İşleri Yönetmeliğine göre usulüne uygun olarak tebliğ edilmemiş ve kesinleştirme işlemleri yapılmamış yada kesinleştiği tespit edilmemiş ise, tazminat davalarının karar tarihinden itibaren 10 yıldan fazla bir süre geçtiğinde, somut olayın, tarafların ve davanın özelliği de nazara alınmak suretiyle süresinde açılmadığının kabulü gerekmektedir.
    Davaya konu olay açısından baktığımızda; davacı (sanık) hakkında 20.04.1995 tarihinde verilip, 08.06.1995 tarihinde kesinleşen beraat hükmü ile tazminat davasının açılmış olduğu 07.03.2006 tarihine kadar 10 yıldan fazla süre geçtiği, davacının bu uzun süre içerisinde hakkındaki beraat hükmünden haberdar olmadığından söz etmenin yaşamın olağan akışına uymayacağının anlaşılması karşısında, süresinde açılmayan davanın reddi yerine, yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi,
    İsabetsiz olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 04.05.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

    KARŞI OY:

    Daire çoğunluğunun davanın süre yönünden reddine ilişkin görüşlerine aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle katılmamaktayız.
    Karşı oyumuzun nedenlerinin izah edilebilmesi için öncelikle yargılamanın geçirdiği aşamaların bilinmesinde yarar bulunmaktadır.
    Davacı vekili marifetiyle sunduğu 07.03.2006 tarihli dilekçe ile müvekkilinin terör örgütüne yardım suçundan yargılandığı, ... DGM"nin 1994/104 esas sayılı dosyasında, 20.04.1995 tarihinde 1995/69 sayılı kararıyla beraatine karar verildiği, beraat kararının 08.06.1995 tarihinde kesinleştiğini, kesinleşen kararın 27.02.2006 tarihinde kendilerine tebliğ edildiğini, bu dosyada gözaltı ve tutuklulukta kaldığı süreler nedeniyle, 10.000 TL manevi, 5000 TL. maddi tazminatın faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    ... Ağır Ceza Mahkemesince, 25.01.2007 gün ve 2006/1-2007/3 sayılı karar ile kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, taraf vekilleri tarafından temyiz edilen hüküm, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 04.05.2010 gün ve 10248/4879 sayı ile;
    Davalı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddine,
    Davacı vekilinin temyizi yönünden yapılan incelemede ise, CGK"nun 23.03.2010 gün ve 256/57 sayılı kararı uyarınca, kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edildiğinin anlaşılmaması nedeniyle, süresinde olduğunun kabulü ile yargılamaya devamla esas hakkında karar verilmesi yerine, süre yönünden reddine karar verilmesi,
    İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozma ilamına uyan mahkemece, 13.01.2011 gün ve 143/11 sayı ile, maddi ve manevi tazminatın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı ve davacı vekilleri tarafından temyiz edilen bu hüküm ise dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.04.2013 gün ve 2526/10861 sayı ile;
    “….davalı ve davacı vekillerinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
    1- Dairemizce benimsenen görüşe göre; asgari ücret üzerinden maddi tazminata hükmedilmiş olması karşısında hesaplamada hafta sonu, dini ve milli bayram tatilleri nedeniyle indirim yapılamayacağının dikkate alınmaması,
    2- Dava dilekçesinde tarih belirtilmeden faiz talep edilmesi karşısında, dava tarihi yerine, haksız tutuklamanın sona erdiği tarihten itibaren yasal faize hükmedilmesi,
    3- Maddi tazminat miktarının tayin ve tespitine esas alınan bilirkişi raporunda davacının haksız tutuklu kaldığı sürenin yanlış belirlendiği gözetilmeden, tutuklu kalınan süreye göre eksik maddi tazminata hükmedilmesi,
    4- Gerekçeli kararın ikinci paragrafında davacı adı yerine dava dosyası ile ilgisiz ""..."" ismine yer verilmesi suretiyle karışıklığa neden olunması,
    5- Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacıya bu ölçütlere uymayacak miktarda az manevi tazminata hükmolunması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bu bozma ilamına da uyan mahkemece 13.02.2014 gün ve 230/34 sayı ile taleplerin kısmen kabulü ile fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
    Görüldüğü gibi gerek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, gerekse 12. Ceza Dairesinin tüm bozma nedenleri davacı lehine olup, özellikle Yerel Mahkemece benimsenen Özel Dairenin son bozma ilamındaki tüm bozma nedenleri incelendiğinde hüküm, davacı tarafından temyiz edilmemiş olsa idi, belirtilen hususlar eleştirilmek suretiyle, temyiz edenin sıfatı gözetilerek anılan hükmün onanmasına karar verilmesi gerekecekti, bu nedenle Daire çoğunluğunun son bozma kararı açıkça kazanılmış hak ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
    Diğer yönden değişen içtihatlar gerekçe gösterilerek doğan hakların ortadan kaldırılmasına karar verilemez, zira hukuk devletinde kazanılmış haklara saygı ilkesi esas olup, devletin diğer tüm organları gibi Yargı organları da bu ilkeye uygun davranmak zorundadır.
    Özel Dairelerin bozma ilamlarından dönmesi mümkün ise de, bu şekilde uygulama ancak, kazanılmış haklara saygı ilkesi çerçevesinde ve açık yasal bir düzenleme bulunması halinde mümkündür. Hukuk devleti olmanın gereği de budur.
    Dava sürecinde herhangi bir yasa değişikliği gerçekleşmemiştir. Ceza Genel Kurulunun kararları ancak ilgili somut olay açısından bağlayıcı olup, bu dosya açısından herhangi bir bağlayıcılık özelliği de bulunmamaktadır. Bu şekildeki uygulamalar, yargıya duyulan güveni azaltır ve hukuk devletindeki hukuki güvenlik ilkesini de zedeler.
    Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle, davanın geçirdiği aşama da dikkate alınmak suretiyle, hükmün onanması gerektiği görüşüyle, çoğunluğun bozma nedenlerine katılmamaktayız.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi