Esas No: 2020/3505
Karar No: 2021/4521
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2020/3505 Esas 2021/4521 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda ilk derece mahkemesince asıl ve birleştirilen davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafça istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak gerekçenin değiştirilmesi suretiyle asıl ve birleştirilen davanın reddi yönünde verilen karar davacı tarafça yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi; Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı ...’a karşı yönelttiği asıl davada, davalı ile aralarında yapmış oldukları 15.05.2013 tarihli sözleşmeye göre, maliki olduğu çekişme konusu taşınmazın devri karşılığında 400.000 TL tutarlı plastik hammaddenin dava dışı Uluçınar Plastik San. Tic. Ltd. Şirketine teslim edileceğinin kararlaştırıldığını, anılan sözleşme uyarınca çekişmeli taşınmazı 17.05.2013 tarihinde davalıya devrettiğini, ancak davalının sözleşme gereğince edimini yerine getirmediği gibi taşınmazı iade de etmediğini ileri sürerek çekişme konusu 292 ada 57 parsel sayılı taşınmazda davalı adına kayıtlı 80/2560 (1/32) payın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş; çekişme konusu taşınmazı davalıdır şerhine rağmen dava tarihinden sonra edinen davalı ... ile son kayıt maliki davalı ...’a karşı yönelttiği birleştirilen davada, çekişme konusu taşınmazın iptal tescilini istemiş; davacının yargılamanın seyri sırasında ölümü üzerine mirasçıları davaya katılmışlardır.
Asıl davada davalı ..., 400.000 TL’lik hammadde edimini yerine getirdiği için tapu devrinin gerçekleştirildiğinin sözleşme içeriğinden anlaşıldığını, dava dışı Uluçınar Ltd. Şirketi yetkilisinin imzasını taşıyan ibraname ile depo fişlerinden de edimin yerine getirildiğinin sabit olduğunu, ancak davacının sözleşmeye uygun hareket etmediğini; birleştirilen davada davalı ..., alacağına karşılık çekişme konusu taşınmazı davalı ...’ten edindiğini, iyiniyetli olduğunu; birleştirilen davada davalı ..., davalıdır şerhini görerek iyiniyetle çekişme konusu taşınmazı satın aldığını, satışa engel bir durum olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk derece mahkemesince; taraflar arasındaki sözleşme gereğince edimin (400.000 TL’lik hammadde teslimi) davalı ... tarafından yerine getirildiğinin ibranameden anlaşıldığı, sonraki maliklerin iktisabının da hukuka uygun olduğu gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafça istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince; sözleşme gereğince satış bedelinin ödenmemesi iddiasına dayalı iptal tescil istekli eldeki davada, satış bedelinin ödenmemesi halinde sözleşmeyle bağlı kalınmayacağının TBK’nin 246. maddesi delaletiyle TBK’nin 235. maddesi uyarınca ihtirazi kayıt şeklinde dermeyan edilmedikçe verilen şeyin geri istenemeyeceği, bu halde ancak satıştan kaynaklanan bir alacak var ise onun talep edilebileceği gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, gerekçenin değiştirilmesi suretiyle asıl ve birleştirilen davanın reddi yönünde yeniden hüküm kurulmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden;
1- Davacı ile davalı ... arasında düzenlenen 15.05.2013 tarihli sözleşmeye göre, dava konusu 292 ada 57 parsel sayılı taşınmazda davacı ... adına kayıtlı tapunun 400.000 TL bedelle davalı ...’a devredileceği, ...’un verdiği 400.000 TL’nin 1 yıl içinde geri ödeneceği, alınan 400.000 TL geri ödenmediği taktirde ...’un, ...’a iki ay ek süre vereceği, bu süre zarfında davacı ...’ın taşınmaza kendisi müşteri bularak ...’a olan borcu ödettirip satabileceği, bir yıl içinde 400.000 TL ödendiği taktirde ...’un sorunsuz bir şekilde taşınmazı ...’a iade edeceği, 400.000 TL vade farkıyla ödendiği taktirde satış işlemi göreceği, sözleşmenin 6. maddesine göre “daire karşılığında 400.000 TL’lik plastik hammaddenin dava dışı Uluçınar Plastik San. Ve Tic. Ltd. Şti.ne teslim edileceğinin” kararlaştırıldığı,
2- Dava konusu 292 ada 57 parsel sayılı taşınmazın 80/2560 (1/32) payı davacı ... adına kayıtlı iken, davacının anılan payı üzerindeki hacizlerle birlikte 150.000 TL bedelle 17.05.2013 tarihinde davalı ...’a satış yolu ile devrettiği, asıl davanın 28.10.2014 tarihinde açılıp çekişmeli taşınmaz üzerine 04.11.2014 tarihinde davalıdır şerhinin işlendiği, çekişmeli taşınmazın davalı ... tarafından 10.10.2015 tarihinde 160.000 TL bedelle birleştirilen davada davalı ...’a, adı geçen tarafından da 03.12.2015 tarihinde 250.000 TL bedelle birleştirilen davada diğer davalı ...’a satış yolu ile devredildiği,
3- Davalı ..., dava dışı Polimer San. Tic. Ltd. Şirketi ile dava dışı Uluçınar San. Ve Tic. Ltd. Şirketi arasında düzenlenen protokol ve ibraname başlıklı belgeye göre, “bu protokolün 15.05.2013 tarihli sözleşmenin tamamlayıcı unsurlarını içerdiği, dava konusu 292 ada 57 parsel sayılı taşınmazın satışına ilişkin olarak satıcı/davacı ... ile davalı ... arasında yapılan sözleşmeye göre 400.000 TL değerindeki hammaddenin Uluçınar Plastik Ltd. Şirketine verilmesine ilişkin 6. madde uyarınca, söz konusu hammaddenin dava dışı Polimer Tic. San. Ltd. Şirketi tarafından dava dışı Uluçınar Plastik San. Tic. Ltd. Şirketine teslim edilmek suretiyle edimin yerine getirildiği, hammaddenin teslimi ile ilgili olarak işbu protokol uyarınca tarafların birbirlerini ibra ettikleri, söz konusu hammaddenin dava dışı Uluçınar Plastik San. Tic. Ltd. Şirketinin uhdesinde olduğu” düzenlemelerine yer verildiği,
3- Dava dışı Tuna Polimer Tic. Ve San. Ltd. Şirketi tarafından düzenlenen ve hurda plastik malzeme teslimine ilişkin bir kısım fişlerin sunulduğu,
4- Davacı ...’ın dava tarihinden sonra 21.09.2017 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları ... ile ...ın yargılamaya katıldıkları anlaşılmaktadır.
Eldeki davada; ilk derece mahkemesince, taraflar arasındaki sözleşme uyarınca edimin yerine getirildiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle; bölge adliye mahkemesince, satış bedelinin ödenmemesi halinde sözleşmeyle bağlı kalınmayacağının TBK’nin 246. maddesi delaletiyle TBK’nin 235. maddesi uyarınca ihtirazi kayıt şeklinde dermeyan edilmedikçe verilen şeyin geri istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere; 6100 Sayılı HMK"nin 33. maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir.
Somut olayda; iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki uyuşmazlığın inançlı işlem hukuksal sebebine dayandığı anlaşılmaktadır.
İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana (alacaklıya) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın (borçlu) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.
Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 873. maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı da kuşkusuzdur. Nitekim bu düşünce Hukuk Genel Kurulunun 23.5.1990 gün ve l990/1-202-315 sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
Bilindiği gibi, inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanununun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 97. m.) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK"nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi “ ifa uğruna edim” olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde her hangi bir düzenleme olmamasına karşın, inanç sözleşmelerinin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
Hemen belirtilmelidir ki; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke
TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince, taraflar arasındaki uyuşmazlığın inançlı işlem hukuksal sebebine dayandığı açıktır.
Gerçekten de, taraflar arasında ihtilaf konusu olmayan 15.05.2013 tarihli sözleşmenin 6. maddesine göre, çekişmeli taşınmazın devri karşılığında davalı ... tarafından dava dışı Uluçınar San. Tic. ve Ltd. Şirketine 400.000 TL’lik hammadde teslim edileceği kararlaştırılmış olup, davacı tarafından, söz konusu hammaddenin teslim edilmediği iddiası ileri sürülmüş, davalı da protokol ve ibranamedir başlıklı belge ile perakende satış fişleriyle edimini ifa ettiği savunmasında bulunmuştur. Böyle bir durumda, edimin ifasının yerine getirilip getirilmediği mahkemece yöntemince belirlenerek sonuca gidilmesi gerektiğinde kuşku yoktur.
Ne var ki; mahkemece, teslim olgusu ile ilgili belge ve diğer deliller üzerinde durulmadan, kendisine teslim yapılacak dava dışı Uluçınar San. ve Tic. Ltd. Şirketinin ticari defterleri ile maliye kayıtlarından yararlanılarak anılan husus açıklığa kavuşturulmadan sonuca gidilmesi doğru değildir.
Hal böyle olunca, ticari defterler ile maliye kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yapılarak, sunulan ibraname ve fişlerin geçerliliği de araştırılarak hammadde teslim olgusunun kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı tarafın temyiz itirazlarının değinilen yönden kabulü ile 6100 Sayılı HMK"nin 371/1-a maddesi gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK"nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.09.2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.