Esas No: 2016/2771
Karar No: 2021/159
Karar Tarihi: 25.02.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2771 Esas 2021/159 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “yersiz ödenen primlerin istirdatı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 3. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı ... (Bakanlık) vekili dava dilekçesinde; Jandarma Dikimevi Müdürlüğü ve Lojistik Komutanlığı Destek Kıtaları Komutanlığı işçi ücretleri ile ilgili Ankara Defterdarlığı Jandarma Saymanlık Müdürlüğü tarafından yapılan inceleme sonucu, işçilere izne ayrılmadıkları hâlde izne ayrılmış gibi gösterilerek fazla ve yersiz izin ücreti ödendiği ve buna bağlı olarak da 2001-2003 yılları arasında Sosyal Güvenlik Kurumu adına 15.190,00TL tutarında yersiz prim kesintisi yapıldığı anlaşılarak bu ödemenin yasal faizi ile birlikte tahsili için Ankara 17. İş Mahkemesinde alacak davası açıldığını, davanın kabulüne ilişkin kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından işyerinin İçişleri Bakanlığına bağlı olması nedeniyle Maliye Hazinesi tarafından açılan davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerektiği gerekçesiyle bozulduğunu, bu eksikliğin tamamlanması mümkün iken, mahkemece dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verildiğini, kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmesi üzerine 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun/TBK) 158. maddesindeki hüküm dikkate alınarak 60 günlük ek süre içinde dava açıldığını ileri sürerek, 15.190,00TL fazla ve yersiz ödemenin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; yapılacak yazışmalar sonucu kapsamlı cevap verme hakkı saklı kalmak kaydıyla haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 3. İş Mahkemesinin 22.05.2014 tarihli ve 2013/15 E., 2014/865 K. sayılı kararı ile; Jandarma Saymanlığının Maliye Bakanlığına bağlı olması nedeniyle Hazine tarafından dava açıldığı, dava devam ederken yürürlüğe giren 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (659 sayılı KHK/KHK) ile Jandarma Saymanlığının İçişleri Bakanlığına bağlanmasından ötürü Ankara 17. İş Mahkemesince Maliye Bakanlığının aktif husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın 08.01.2012 tarihinde onanarak kesinleşmesi üzerine eldeki davanın süresinde açıldığı, aktif husumet ehliyetindeki değişikliğin 659 sayılı KHK ile meydana gelmesi sebebiyle zamanaşımı savunmasının kabul edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz etmiştir.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 05.11.2015 tarihli ve 2014/24386 E., 2015/18723 K. sayılı kararı ile; “…Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 84. maddesi olup, yersiz olarak alınan primlerin geri verilmesi başlığını taşıyan bu maddede, yanlış ve yersiz olarak alınmış olduğu anlaşılan primler, alındıkları tarihlerden on yıl geçmemiş ise, hisseleri oranında işverenlere ve sigortalılara geri verileceği düzenlenmiş, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 506 sayılı Kanunun 84. maddesi hükmü yürürlükten kaldırılmış ve konu 5510 sayılı Kanunun “prim borçlarına halef olma, gecikme cezası ve gecikme zammı ile iadesi gereken primler” başlıklı 89. maddesinde benzer nitelikte düzenleme yapılarak, yanlış veya yersiz alınmış olduğu saptanan primlerin, alındıkları tarihten on yıl geçmemiş ise, payları oranında işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara veya genel sağlık sigortalılarına veya hak sahiplerine yasal faizi ile birlikte geri verileceği hüküm altına alınmıştır.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 158. maddesi ise, “Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.” hükmünü içermekte olup, somut olayda, Mahkemece dava açma süresi 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 158. maddesi kapsamında değerlendirilerek zamanaşımının maddede belirtilen telafi edilebilir bir eksiklik nedeniyle geçirildiği kabul edilerek davanın ek 60 günlük sürede açıldığı gerekçesiyle süresinde sayılarak esastan incelenmesine karar verilmiştir. Ancak, Dairemizce yapılan ilk bozma sonrası “davacıda” yanılmanın anlaşılması üzerine istirdat isteminde bulunan ve aktif dava ehliyeti olduğu işaret edilen İçişleri Bakanlığı tarafından süresinde dava açılabilecek olması, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 158. maddesinin “aktif dava ehliyetine sahip davacıda” değil, olsa olsa “pasif husumet ehliyetine sahip davalıda” yanılma durumunda uygulanabilecek olması karşısında, aktif dava ehliyetine ilişkin yanılma, anılan maddede sözü edilen ve Mahkemece zamanaşımına ilişkin tespitlerde dayanak alınarak“ düzeltilebilecek nitelikte bir yanlışlık” olarak değerlendirilemeyecek olup, Jandarma Saymanlığının Maliye Hazinesi’ne bağlı iken dava açıldıktan sonra 659 sayılı KHK ile ...’na bağlanması da durumu değiştirmeyecektir.
Mahkemece yukarıda vurgulanan mevzuat hükümleri ve hukuki ilkeler çerçevesinde, dava tarihi 07.01.2013 olarak kabul edilerek, istirdat konusu primlerin işçi ve işveren hissesine düşen kısımlarının ne kadar olduğu ve primlerin kimler tarafından, hangi tarihte ödendiği de araştırılarak, zamanaşımı ve alacağın esası bakımından elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bozma kararı sonrası dosyanın tevzi edildiği Ankara 25. İş Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2016/1003 E., 2016/276 K. sayılı kararı ile; önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Ankara 17. İş Mahkemesinde Maliye Hazinesi tarafından açılan davada verilen kararın işyerinin Jandarma Genel Komutanlığına; Jandarma Genel Komutanlığının da İçişleri Bakanlığına bağlı olması nedeniyle işveren sıfatının İçişleri Bakanlığında olduğu, aktif husumet ehliyeti bulunmayan Maliye Hazinesi adına açılan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği yönünde Özel Dairece bozulması ve mahkemece bozmaya uyularak verilen kararın kesinleşmesi üzerine açılan eldeki davada; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158. maddesi hükmünün uygulanmasının mümkün olup olmadığı; Jandarma Saymanlığının Maliye Hazinesine bağlı iken dava açıldıktan sonra 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile davacı ... Bakanlığına bağlanmasının sonuca etkili olup olmadığı: buna göre de dava tarihi 07.01.2013 kabul edilerek istirdada konu primlerin işçi ve işveren hissesine düşen kısımlarının ne kadar olduğu, kimler tarafından hangi tarihte ödendiği araştırılarak zamanaşımı ve alacağın esası bakımından elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, direnme kararının 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddeleri hükümleri karşısında gerekçe içerip içermediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın (Anayasa) 141. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır" hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
14. Öte yandan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsamı gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir".
15. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
16. Kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
17. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukuki gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez.
18. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde "zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)" olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
19. Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s. 472).
20. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 19.06.1991 tarihli ve 1991/2-323 E., 1991/391 K.; 10.09.1991 tarihli ve 1991/281 E.,1991/415 K.; 25.09.1991 tarihli ve 1991/355 E.,1991/ 440 K.; 19.04.2006 tarihli ve 2006/4-142 E., 2006/229 K.; 05.12.2007 tarihli ve 2007/3-981 E., 2007/936 K.; 23.01.2008 tarihli ve 2008/14-29 E., 2008/4 K.; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 18.06.2008 tarihli ve 2008/3-462 E., 2008/432 K.; 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 24.02.2010 tarihli ve 2010/1-86 E., 2010/108 K.; 28.04.2010 tarihli ve 2010/11-195 E., 2010/238 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 2011/436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.; 31.05.2017 tarihli ve 2015/22-1236 E., 2017/1044 K.; 06.11.2018 tarihli ve 2017/12-2826 E., 2018/1619 K.; 06.12.2018 tarihli ve 2017/11-101 E., 2018/1869 K ile 18.02.2020 tarihli ve 2016/22-2639 E, 2020/165 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
21. Ayrıca 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
22. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
23. Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün son kararlardan olup, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
24. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile eklenen HMK"nın geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429. maddesinin ikinci fıkrasında, “…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
25. Bu açık düzenleme karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, 1086 sayılı HUMK"nın 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
26. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilen direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti, uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararı ile sonuçta hüküm fıkrasını da içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın, ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
27. Bu nedenle mahkemece kısa ve gerekçeli kararların Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının gösterecek, hüküm fıkrasındaki kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde ise bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
28. Bu noktada belirtilmelidir ki; direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (HGK"nın 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.,2011/436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
29. Anılan bu husus, kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki olan hâkimin, gerekse mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
30. Diğer yandan Yargıtayca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukuki geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (HGK"nın 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
31. Somut olayda; direnme kararında önceki kararın gerekçesi ile bozma kararına yer verildikten sonra, "...Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir. Mahkememizce Yargıtay ilamına direnilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur." yazılmak suretiyle direnildiği, bu hâli ile Anayasa"nın ve HMK"nın aradığı anlamda herhangi bir gerekçe oluşturulmadan sadece "direnildiği" belirtilerek verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararının hangi neden ya da nedenlerle yerinde olmadığına ilişkin açıklama ve gerekçe içermediği görülmüştür.
32. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, Anayasa"nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesindeki hükümler gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma nedenlerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
33. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan Anayasal ve yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere karar usulden bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.02.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.