Esas No: 2017/2183
Karar No: 2021/156
Karar Tarihi: 23.02.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2183 Esas 2021/156 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 4. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından işe gelmemesi söylenerek 22.03.2011 tarihinde feshedildiğini, haklı nedene dayanılmadan yapılan fesih nedeniyle sözleşme gereği cezai şart olarak tazminat ödenmesi gerektiğini, fazla çalışma ve 2011 yılı Mart ayı ücret alacağının da ödenmediğini ileri sürerek, bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının 23.03.2011, 24.03.2011 ve 25.03.2011 tarihlerinde izinsiz ve mazeretsiz işe gelmediğinden iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II-g maddesi uyarınca haklı nedenle feshedildiğini, fazla çalışma yapmadığını, cezai şart alacağının da bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Antalya 4. İş Mahkemesinin 14.03.2013 tarihli ve 2011/246 E., 2013/162 K. sayılı kararı ile; iş sözleşmesinin kurucu müdürün davacıya bir daha işe gelmemesini söylemesi üzerine haksız olarak feshedildiği, bu nedenle davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümleri gereği taraflar arasındaki sözleşme belirli süreli olduğundan ihbar tazminatı alacağının bulunmadığı, fazla çalışma iddiasını kanıtlayamadığı, haksız fesih nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan cezai şart alacağına da hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Antalya 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 14.01.2014 tarihli ve 2013/16368 E., 2014/226 K. sayılı kararı ile; “…1. Davacı vekili, davacının 01.10.2009-22.03.2011 tarihleri arasında öğretmen olarak çalıştığını, sözleşmenin haksız feshedildiğini, aylık net ücretinin 1100.00 TL olduğunu iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret, fazla çalışma ve cezai şart alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacı hakkında öğrencilerden biri tarafından hakkında yazılı şikayette bulunulduğunu, savunmasının istenildiğini, 19.03.2010 tarihinde savunma verdiğini, 23-24-25.03.2011 tarihlerinde mazeretsiz olarak işe gelmediğini, tutanak tutulduğunu, iş akdinin 29.03.2011 tarihinde bildirimsiz ve tazminatsız olarak feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı delil listesinde gösterdiği tanıklardan açıkça vazgeçmediği halde, 28.11.2011 tarihli ara kararla tanık sayısı sınırlanarak, iki tanık dışında diğer tanıkları dinlenilmeyerek eksik incelemeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2.Taraflar arasında imzalanan sözleşmede aylık asgari ücret olarak 760,50 TL ödeneceği kararlaştırılmıştır. Davacı Bölge Çalışma Müdürlüğüne yaptığı 08.04.2011 tarihli şikayet dilekçesinde ücretinin 760,50 TL (asgari ücret) olduğunu beyan etmiştir. Bilirkişi davacı ücretinin net 1100,00 TL, kısmi süreli çalışması nedeniyle de 666,00 TL brüt olduğunu kabul ederek hesaplama yapmıştır.
Davacının ücretinin fesih tarihindeki asgari ücret (796,50 TL) olduğunun anlaşılması karşısında bu miktar üzerinden hesaplamaların yapılması gerekirken 1100,00 TL net ücret üzerinden yapılan hesaplamaya itibar edilerek karar verilmiş olması hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,…” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Antalya 4. İş Mahkemesinin 08.09.2014 tarihli ve 2014/175 E., 2014/359 K. sayılı kararı ile; (2) numaralı bozma nedenine uyulmasına karar verildikten sonra, (1) numaralı bozma nedenine ilişkin olarak ise davalıya seçim hakkı tanındığı ve iki tanığının dinlenildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 241. maddesinde düzenlenen hüküm uyarınca diğer tanıkların dinlenilmediği ve bu hususun da 24.01.2013 tarihli duruşmada (1) numaralı ara karar ile karara bağlandığı, davalı işverence davacının 23.03.2011 tarihinden itibaren işe gelmediğinden bahisle iş sözleşmesinin 4857 sayılı kanunun 25/II-g maddesi gereğince feshedildiğinin savunulduğu, davacının 23.03.2011 tarihli ihtarnamesi gözetildiğinde bu tarihten sonra tutulan devamsızlık tutanaklarının ve yapılan feshin hukuki değerinin bulunmadığı, tanık beyanları ile iş hukukuna hâkim işçi lehine yorum prensibi birlikte değerlendirildiğinde ispatı istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiği, kalan tanıkların dinlenilmesine gerek olmadığı, her hak gibi tanık dinletme hakkının da kötüye kullanılamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece 28.11.2011 tarihli duruşmada verilen ara karar ile tanık sayısının ikiyle sınırlandırıldığı ve davalının hangi vakıa için dinlenileceğini de belirterek beş tanık bildirdiği somut olayda, tanık sayısının belirtilen şekilde sınırlandırılarak davalının diğer tanıklarının dinlenilmemesinin usule aykırı olup olmadığı ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 241. maddesinde yer alan hükmün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Direnmeye konu uyuşmazlığın niteliği dikkate alınarak öncelikle adil yargılanma hakkı başlığı altında hukuki dinlenilme hakkı ve ispat hakkı kavramlarının, devamında tanık delilinin üzerinde durulmalı, bu hususlarla ilgili açıklamalar yapıldıktan sonra somut uyuşmazlığın değerlendirilmesine geçilmelidir.
A. Adil Yargılanma Hakkı
13. Hukuk devletinin bir gereği olarak bireyler hakları ihlal edildiği ya da tehlikeye düştüğü durumda, hukukî korunma için devlete başvurmak zorunda olup, kendiliğinden hak arama yetkisine sahip değildirler. Bireylere tanınan bu hak, devletin anayasal teminatı altındadır.
14. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmünü düzenlemiş olup, hak arama özgürlüğü adı altında hukuki koruma (korunma) talebine yönelik anayasal teminatı bireylere vermektedir.
15. Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Gökhan Ateş, B. No: 2017/32699, 12.01.2021, § 23).
16. Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasında ise usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
17. Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı şekilde yer almış olup, Sözleşmenin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir.
18. Gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak düzenlenen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesinde;
"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir." hükmüne yer verilmiştir.
19. Hukuki dinlenilme hakkının temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
20. Bu unsurlardan ilki “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
21. Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanır. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre silahların eşitliği ilkesi, davanın bir tarafını, diğer taraf karşısında belirli bir dezavantaj içine sokmayacak şartlar altında, her bir tarafın deliller de dahil olmak üzere, davasını ortaya koymak için makul ve kabul edilebilir olanaklara sahip olması zorunluluğu şeklinde ifade edilmiştir (İnceoğlu, S.; Adil Yargılanma Hakkı, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-4, 2018, s. 115).
22. Anayasa Mahkemesine göre ise silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmekte; bu usul güvencesinin, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsadığı ifade edilmektedir (Ali Tulumcu, B. No: 2017/18458, 10.02.2021, § 34).
23. Adil yargılanma hakkının içinde yer alan ve silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı diğer bir hak ise, “çelişmeli (çekişmeli) yargılama hakkı”dır. Çekişmeli yargılama ilkesinin anlamı, bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, mahkemenin kararını etkilemek amacıyla ulusal yargının bağımsız bir mensubu tarafından bile olsa gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşlerle ilgili bilgiye sahip olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme hakkının tanınmasıdır (Doğru, O./ Nalbant, A.: İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (Açıklama ve Önemli Kararlar), C.1., 2012, s. 637).
24. Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi” oluşturmaktadır. Bu değerlendirmenin de kararların gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK"nın Hükümet gerekçesi madde 32).
25. Anayasa’nın 36. maddesine göre mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır. Dolayısıyla mahkemelerce, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddialar ve gösterilen deliller gereği gibi incelemek zorundadır.
26. Nitekim Anayasa Mahkemesi, genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanmasının şart olduğunu; taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerektiğini; bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli hususun, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dâhil ortaya koydukları delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Emine Yıldız, B. No: 2014/12324, Karar Tarihi: 01.02.2017, § 34).
27. Bununla birlikte AİHM, ulusal mahkemelerin, davanın taraflarınca öne sürülen iddiaların ve sunulan delillerin kabulünde takdir yetkisine sahip olduklarını; fakat bu yetkiyi kararlarında gerekçe göstererek haklılaştırmakla yükümlü olduklarını vurgulamaktadır. Suominen/Finlandiya kararında, bir hukuk davasının hazırlık duruşmasında başvurucu tarafından sunulan deliller listesinden sadece ikisinin kabul edilmesi ve bu konuda hiçbir gerekçe gösterilmemesi gerekçeli karar hakkı bakımından ihlâl verilmesine neden olmuştur (İnceoğlu, s. 171.)
B. İspat ve Tanık Delili
28. Bilindiği üzere, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m. 187/1).
29. Vakıa (olgu), kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır (03.03.2017 tarih ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
30. Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. Taraflarca getirilen vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkim araştıramaz ve bunların ispatını da isteyemez. Usul hukukumuza hâkim olan ve HMK"nın 25. maddesinde düzenlenen "taraflarca getirilme ilkesi" uyarınca, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.
31. Nitekim bu ilkeye uygun olarak HMK"nın "Dava dilekçesinin içeriği" başlıklı 119. maddesinin 1/e bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi "Cevap dilekçesinin içeriği" başlıklı 129. maddesinin 1/d bendinde de "davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü üzere, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları bizzat sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır.
32. Uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek amacıyla HMK"da yeni bir düzenleme yapılmış ve 194. maddenin 1. fıkrasında "Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir (HMK m. 119/2).
33. Bu aşamada, iş hukukundan kaynaklanan davalarda ispat açısından yoğun olarak başvurulan bir delil olan tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir.
34. Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Kural olarak, üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukukî durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.
35. Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların adı ve soyadı ile (tebligat) adreslerini içeren listeyi (bu listeyi içeren dilekçesini) mahkemeye verir ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinlenileceğini de dilekçesinde bildirir (HMK m. 240/2). Bu hüküm yukarıda belirtilen ve HMK"nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca madde de belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir.
36. Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama yoktur. İsteyen taraf, istediği sayıda tanığın dinlenilmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenilmesinin gereksiz olduğu veya davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. Bu hususa işaret eden ve yine 6100 sayılı HMK"nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkan 241. madde “(1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir” düzenlemesini içermektedir.
37. Anılan maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir: "Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi" başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir.".
38. Bu ilkeler ışığında; bir davada tanıklar HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenilmek zorundadır.
39. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2020 tarihli ve 2016/(7)22-371 E., 2020/203 K.; 20.12.2018 tarihli ve 2017/2-2707 E., 2018/1998 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
C. Somut Olayın Değerlendirilmesi
40. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, İngilizce öğretmeni olarak davalı işyerinde çalışan müvekkilinin 22.03.2011 tarihinde hiçbir gerekçe gösterilmeksizin işten çıkarıldığını, müvekkiline kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, 2011 yılı Mart ayı ücreti, fazla çalışma ücreti ve cezai şart alacakları ile ilgili herhangi bir ödemede bulunulmadığını ileri sürerek belirtilen alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
41. Davalı vekili ise, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin davacının işten çıkartıldığı iddiasının doğru olmadığını, davacı hakkında bir dershane öğrencisi tarafından 15.03.2011 tarihinde şikayet dilekçesi verildiğini, davacının 19.03.2011 tarihinde savunmasını sunduktan sonra çalışmaya devam ettiğini ancak 23.03.2011, 24.03.2011 ve 25.03.2011 tarihlerinde mazeret bildirmeksizin işe gelmediğini, tutanaklar ile belgelenen bu duruma istinaden iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
42. Dosya içeriğinde yer alan belgelere göre, bir öğrencinin, sorduğu sorulara davacıdan tam olarak yanıt alamadığını ve davacının sesini yükselttiğini belirterek işverene 15.03.2011 tarihli şikayet dilekçesi verdiği, 18.03.2011 tarihinde davacıdan savunma istenildiği, davacının 19.03.2011 tarihinde savunmasını sunduğu ve davacı hakkında 23.03.2011, 24.03.2011 ve 25.03.2011 tarihli devamsızlık tutanakları düzenlendiği görülmektedir.
43. Öte yandan davacı 23.03.2011 tarihinde noterden gönderdiği ihtarname ile 22.03.2011 tarihinde sebep gösterilmeksizin iş sözleşmesinin feshedildiği gerekçesiyle alacaklarının ödenmesi talep etmiş, davalı işveren ise 29.03.2011 tarihli fesih bildirimi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin (g) bendi uyarınca devamsızlık yaptığı gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedildiğini davacıya bildirilmiştir.
44. Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı vekili ise yasal süresinde sunduğu cevap dilekçesinde tanık deliline dayanmış ancak her iki taraf vekili de tanık sayısı bildirmemiştir.
45. Mahkemece 28.11.2011 tarihli duruşmada taraflara tanıklarını ve tüm delillerini bildirmek üzere iki haftalık kesin süre verilmiş ve ayrıca “Davacı tanıklarından kendilerince seçilecek iki tanesi ile bildirilmesi halinde iki davalı tanığının davet edilip dinlenmesi” yönünde ara karar oluşturulmuş, verilen süre içerisinde davacı vekili üç tanık, davalı vekili ise beş tanık bildirmiştir.
46. Mahkemece davacı ve davalının iki tanığının beyanı alınmış, ikinci bilirkişi raporunun düzenlenmesinden sonra davalı vekili diğer tanıklarının da dinlenilmesini talep etmiş ise de, mahkemece HMK’nın 241. maddesi gerekçe gösterilerek davalının tanık dinletme talebi reddedilmiştir.
47. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle belirtmek gerekir ki, hukuki dinlenilme hakkının bir unsuru olarak taraflar yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler.
48. HMK’nın 189. maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği üzere “Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir.”. Madde gerekçesine göre de, “...ispat hakkı kavramı, kanunî sınırları belirtilmek suretiyle, bir davanın her iki tarafına da tanınmış olmaktadır. Böylece ispat, bu maddede taraflar bakımından sadece bir yük olmanın ötesinde aynı zamanda kanunî bir hak olarak düzenlenmiştir.”.
49. Bu bağlamda yukarıda da belirtildiği üzere davanın tarafları, istediği sayıda tanığın dinlenilmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte, HMK’nın 241. maddesi gereğince hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenmesinin gereksiz olduğu ve davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir.
50. HMK’nın 241. maddesi metni ve gerekçesi bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, delil olarak çok sayıda tanık bildirilmesine karşın tanıkların hangi vakıa hakkında dinletilmek istendiğinin belirtilmemesi yahut aynı vakıa hakkında dinletilmek istenen çok sayıda tanığın bildirilmesi durumunda ve mahkemece de tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğer tanıkların dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir. Nitekim böyle bir durumda ilgili tarafın davayı uzatma niyetiyle hareket ettiği değerlendirilmektedir.
51. Bununla birlikte, objektif dava birleşmesi şeklinde ve toplamda beş farklı alacak türüne ilişkin dava açılan somut olayda davalı vekili genel olarak farklı vakıalar bakımından dinlenileceğini açık olarak belirttiği beş tanık bildirmiştir.
52. Diğer taraftan, HMK’nın 241. maddesi münhasıran tanıklar dinlenildikten sonra yukarıda belirtilen koşulların oluşması durumunda uygulanabilecek bir düzenlemedir. Bu anlamda somut olayda olduğu gibi henüz tanıklar dinlenilmeden ve ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edinilmeden mahkemece tarafların tanık dinletme hakkının iki ile sınırlandırılması hukuki dinlenilme hakkının ve bu hakkın alt unsurları olan “iddia ve savunma hakkı” ile “açıklama ve ispat hakkı”nın ihlâli niteliğinde olup, adil yargılanma hakkı ile bağdaşmamaktadır.
53. Bu itibarla, davalı vekili tarafından bildirilen ve mahkemece dinlenilmeyen diğer tanıklar da usulüne uygun şekilde dinlenilmeli ve bundan sonra işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
54. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
55. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Bozma nedenine göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.02.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.