8. Hukuk Dairesi 2012/918 E. , 2012/6911 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair ...Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 22.07.2011 gün ve 147/512 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde; 102 ada 1 sayılı parselin kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, söz konusu taşınmazın vekil edeni tarafından uzun yıllar önce dedesi Sadık Durmaz’dan satın aldığını açıklayarak söz konusu parselin tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, hüküm davalı Hazine temsilcisi tarafından eksik araştırma ve inceleme yapıldığı gerekçesiyle temyiz edilmiştir.
Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik, harici satın alma, eklemeli zilyetlik hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacı vekili dava dilekçesinde; 102 ada 1 sayılı parseli yıllar önce vekil edeni tarafından dedesi Sadık Durmaz’dan satın aldığını belirterek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık, dava konusu yerin davacıyla dedesi Sadık tarafından birlikte kullanıldığını, dedesinin ve babasının ölümünden sonra Osman ve kardeşleri arasında yapılan taksim sonucu davacıya düştüğünü açıklamışlar, herhangi bir satın almadan söz etmemişlerdir. Dava konusu 102 ada 1 sayılı parsel 23.7.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında ham toprak niteliğiyle, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu gerekçesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince Hazine adına tespit edildiği belirtilmiştir. Orjinal paftasına göre, söz konusu parselin köy merkezinde dört tarafı yollarla çevrili ve köy içindeki diğer yollara açılan meydan niteliğindeki bir yerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Yargılama tutanakları üzerinde yapılan incelemede, mahkemece tarafların tanık ve delillerini sunmaları için herhangi bir süre verilmediği saptanmıştır. Davacı vekili, dava dilekçesinde; tanık deliline dayanmıştır. Bu nedenle öncelikle, tarafların tanık ve delillerini bildirmeleri için kendilerine süre ve imkan tanınması, yerel bilirkişilerin mahkemece belirlenmesi, ondan sonra yöntemine uygun bir biçimde keşif günü belirlenerek keşfe dayalı delillerin toplanması gerekir. Zilyetlik maddi olaylardan olup, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. maddesi uyarınca yerel bilirkişi ve tanıkların her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Dava dilekçesi ile dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanı da birbirleriyle çelişmektedir. Taşınmazın gerçekten davacı tarafından dedesinden satın alınıp alınmadığı, davacı tarafça kanıtlanamadığı gibi taşınmazın dedesinden babasına ve bunların ölümüyle mirasçıları arasında yapılan paylaşım sonucu davacıya kalıp kalmadığı konusunda da duraksama söz konusudur. Bundan ayrı, taşınmazın ne niteliğiyle ve hangi amaçla davacının dedesi ve babası tarafından kullanıldığı konusunda herhangi bir açıklama keşif tutanağında yer almadığı gibi, hangi tarihten itibaren davacı tarafından tasarruf edilmeye başlandığı ve tasarruf biçiminin ne olduğu, ne şekilde taşınmaza sahiplendiği hususları da açıklığa kavuşturulmamıştır. Her ne kadar kadastro çalışmaları sırasında ham toprak niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edilmiş ise de, köy içinde bulunan tüm yollara ulaşımı sağlayan ve merkezi yerde bulunan bu taşınmazın köy tüzl kişiliği veya köy halkı tarafından herhangi bir amaçla kullanılıp kullanılmadığı da araştırılıp belirlenmemiştir. Tüm bu eksiklere karşın, davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Şu halde mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki açıklamalar gözönünde bulundurularak yerel bilirkişilerin mahkemece belirlenmesi, taraflara tanık ve delillerini sunması konusunda süre ve imkan tanınması, ondan sonra keşif gününün belirlenmesi, yerel bilirkişi ve tanıkların HMK.nun 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince, keşif yerine davetiyeyle çağırılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle keşif yerinde dinlenilmeleri, davacı, dedesi ve babası tarafından taşınmaz üzerinde sürdürdüğü zilyetliğin belirlenmesi, tasarruf konusunda bilgilerine başvurulması, davacı ve miras bırakanları ile tüm mirasçılar yönünden 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince miktar araştırmasının yapılması, öncelikle dedesi Sadık’a ait veraset belgesinin alınıp dosya arasına konulması, veraset belgesindeki mirasçılar bakımından miktar araştırmasının yapılmasının düşünülmesi, davacı miras bırakanlar ve mirasçıların belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüğü ile zilyetliğe dayalı tescil davaları açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı olarak açılan tescil davalarına ilişkin dosyaların ise ait oldukları mahkemelerden getirtilerek miktar yönünden gözönünde tutulması, davacı ve miras bırakanlarının taşınmaz üzerindeki zilyetliği ile tasarruf biçiminin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK. nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK.nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna 09.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.