Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/27
Karar No: 2020/392

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/27 Esas 2020/392 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/27 E.  ,  2020/392 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 1011-813


    Mühür bozma suçundan sanıklar ... ve ..."un TCK"nın 203/1 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.06.2013 tarihli ve 353-393 sayılı hükümlerin, sanık ... müdafisi ve sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.11.2014 tarih ve 4214-18814 sayı ile;
    “Sanık ..."ın aşamalardaki savunmasında suça konu yeri suç tarihi itibariyle devrettiğini, diğer sanık ..."nin ise bu işyerini devraldığını ancak mühürlemeden haberdar olmadığını, işyerini 1 ay kadar ruhsat almak için uğraşıp alamayınca tekrar diğer sanığa devrettiğini savunması, dosya içerisinde fotokopileri bulunan vergi levhası ve yoklama fişinde sanık ..."nin işe 13.12.2011 tarihinde başladığının belirlenmesi, suça konu işyerinin 05/12/2011 tarihinde ruhsatı olmadığından mühürlenip, 12/12/2011 tarihinde görevliler tarafından yapılan kontrolde mührün bozularak faaliyete devam olunduğunun tespit edilmesi ve tutanağı... isimli şahsın işyeri temsilcisi sıfatıyla imzaladığı anlaşılmakla, adı geçen..."in tanık olarak duruşmalara çağrılıp suça konu yeri suç tarihi itibarı ile kimin işlettiği sorularak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi,
    Kabule görede;
    Sanık ..."in adli sicil kaydındaki tekerrüre esas alınan miktarı itibarıyla kesin nitelikte olan, İzmir 23. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.10.2011 gün ve 2011/409 Esas – 2011/670 Karar sayılı kararına konu 3.000,00 TL adli para cezasının tekerrüre esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkeme ise 19.11.2015 tarih ve 1011-813 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların mühür bozma suçundan mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
    Bu hükümlerin de sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.03.2016 tarihli ve 69237 sayılı "onama" istekli tebliğnamesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 24.03.2016 tarihli ve 2882-2688 sayılı kararıyla Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 693-1038 sayı ile 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 18.01.2017 tarih ve 127-381 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı mühür bozma suçunun sabit olup olmadığı yönünden eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle duruşma tarihi 19.11.2015 olduğu hâlde sanık ...’e bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması ve müdafisinin vekillikten çekildiğinin bildirilmesine ilişkin gönderilen tebligatlarda duruşma tarihinin 23.11.2015 olarak yazılmasının sanık ...’ın savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Katılan ... vekilince ibraz edilen 22.12.2011 tarihli dilekçeyle; ... adresinde bulunan iş yerinde, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı bulunmadan faaliyet gösterilmesi nedeniyle birçok kez mühürleme işlemi yapıldığı ancak her seferinde konulan mühürler bozulmak suretiyle faaliyete devam edildiği, bu eylemler nedeniyle daha önceden suç duyurusunda bulunulduğu, son olarak 12.12.2011 tarihinde yapılan kontrolde iş yerine konulan mührün kaldırılarak faaliyete devam edildiği tespit edilmekle belirtilen son mühür bozma eylemi yönünden suç duyurusunda bulunulması üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya başlandığı,
    Buca Belediyesi Zabıta Müdürlüğü Buca Zabıta Amirliğinin 15.09.2011 tarihli mühür bozma ve yeniden mühürleme tutanağına göre; ... adresinde bulunan iş yerinde 15.09.2011 tarihinde ekiplerce yapılan kontrolde daha önce konulan mühürlerin kopartılarak iş yerinin açıldığı ve faaliyete devam edildiği tespit edilerek iş yerinin yeniden mühürlenmek suretiyle kapatıldığı, anılan tutanakta iş yeri sorumlusu olarak Mehmet İşeri"nin ismi ve imzasının yer aldığı,
    Buca Belediyesi Zabıta Müdürlüğü Buca Zabıta Amirliğinin 12.12.2011 tarihli mühür bozma ve yeniden mühürleme tutanağına göre ise ... adresinde bulunan iş yerinde 12.12.2011 tarihinde ekiplerce yapılan kontrolde daha önce konulan mühürlerin kopartılarak iş yerinin açıldığı ve faaliyete devam edildiği tespit edilerek iş yerinin yeniden mühürlenmek suretiyle kapatıldığı, anılan tutanakta iş yeri sorumlusu olarak..."in ismi ve imzasının yer aldığı,
    Dosya içerisinde bulunan ve Şirinyer Vergi Dairesi Müdürlüğüne 12.12.2011 tarihinde verildiği üzerindeki havale işleminden anlaşılan işe başlama bildirimine göre; sanık ...’un ... adresinde bulunan iş yeri için işe başlama bildiriminde bulunduğu,
    13.12.2011 tarihli yoklama fişine göre; ... adresinde sanık ...’un mükellef olarak işe başlama tespitinin yapıldığı,
    Dosya içerisinde yer alan ve mükellef olarak sanık ...’un ismi yazılı Vergi Levhasına göre de; ... adresinde bulunan iş yerinde sanık ...’nin işe başlama tarihinin 13.12.2011 olarak göründüğü,
    İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 05.03.2012 tarihli ve 8881-3090 sayılı iddianamesi ile sanıklar hakkında mühür bozma suçundan kamu davası açıldığı,
    Yapılan yargılama sonucunda, sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanık ... müdafisi ve sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece sanıkların lehine olacak şekilde bozulduğu, bozma sonrası Yerel Mahkemece sanık ... yönünden ... adresine yapılan tebligatın sanığın bu adreste tanınmadığından bahisle iade geldiği gibi sanık ... müdafisine duruşma tarih ve saati tebliğ edilmesine rağmen sanık ... müdafisinin vekillikten çekildiğine dair 05.06.2015 tarihli dilekçeyi mahkemeye ibraz ettiği, bunun üzerine Yerel Mahkemenin sanık ...’in mernis adresine bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması ve müdafisinin vekillikten çekildiğinin bildirilmesine ilişkin gönderdiği iki tebligatın da kızı ...’e 13.06.2015 tarihinde tebliğ edildiği, ancak belirtilen tebligatlarda duruşma tarihi 19.11.2015 olarak gösterilmesi gerekirken 23.11.2015 olarak gösterildiği,
    Yerel Mahkemece 19.11.2015 tarihinde yapılan duruşmada, sanık ...’e her iki tebligatın da yapıldığının görüldüğü belirtildikten sonra Özel Dairenin bozma kararı sonrasında sanık ...’ın savunması alınmadan direnme kararı verilerek sanıklar hakkında mahkûmiyet hükümleri kurulduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
    1- Duruşma tarihi 19.11.2015 olduğu hâlde sanık ...’e bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması ve müdafisinin vekillikten çekildiğinin bildirilmesine ilişkin gönderilen tebligatlarda duruşma tarihinin 23.11.2015 olarak yazılmasının sanık ...’ın savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı;
    1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
    "(1) Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
    (2) Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir.” şeklindedir.
    Bu hükümler gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi bozmadan sonra yapılan yargılamada Yerel Mahkemece sanık ve varsa müdafisi ile katılan ve varsa vekiline duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ olunmalı, duruşma gününden haberdar edilmelidirler.
    Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, tebligat yapılamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi hâlinde, verilecek cezanın bozmaya konu olan cezadan daha ağır olmaması hâlinde yargılamaya devam olunarak bir karar verilmelidir. Karar; lehine de bozulmuş olsa, sanığa duruşma gününü bildiren davetiye tebliğ olunmalı, buna rağmen duruşmaya gelmediği takdirde, bozmanın lehe olduğu dikkate alınarak bir karar verilmelidir.
    Öte yandan, savunma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde "Temel Haklar ve Ödevler" başlıklı ikinci kısmın ikinci bölümünde “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlığı altında; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." şeklinde düzenlenmiş olup bu hakkın “temel hak” niteliğine uygun olarak, sanığa savunma hakkının verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması hâlinde hüküm daima hukuka aykırı olacaktır.
    Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi de; yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/8. maddesine göre de savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
    Yerel Mahkeme hükümlerinin, Özel Dairece sanıkların lehine olacak şekilde bozulmasından sonra yapılan yargılamada, Yerel Mahkemece sanık ... yönünden ... adresine yapılan tebligatın, sanığın bu adreste tanınmadığından bahisle iade gelmesinin yanı sıra sanık ... müdafisine duruşma tarih ve saati tebliğ edilmesine rağmen sanık ... müdafisinin vekillikten çekildiğine dair 05.06.2015 tarihli dilekçeyi mahkemeye ibraz ettiği, bunun üzerine Yerel Mahkemenin ...’in mernis adresine bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması ve müdafisinin vekillikten çekildiğinin bildirilmesine ilişkin gönderdiği iki tebligatın da kızı ...’e 13.06.2015 tarihinde tebliğ edildiği, ancak belirtilen tebligatlarda duruşma tarihi 19.11.2015 olarak gösterilmesi gerekirken 23.11.2015 olarak gösterildiği ve Yerel Mahkemece 19.11.2015 tarihinde yapılan duruşmada da, sanık ...’e her iki tebligatın da yapıldığının görüldüğü belirtildikten sonra direnme kararı verilerek sanıklar hakkında mahkûmiyet hükümleri kurulduğu anlaşılmış olup sanığa bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması için duruşma gününü bildirir usulüne uygun davetiye çıkarılmadığı, duruşma tarihinin hatalı bildirilmesinden dolayı sanığın kendiliğinden duruşmaya katılma imkânının da bulunmadığı göz önünde bulundurulduğunda, sanık ...’ın duruşmadan haberdar edilmeden ve bozmaya karşı diyeceklerini bildirme olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması savunma hakkının sınırlandırılması niteliğindedir.
    Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin, belirtilen nedenlerle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    Ulaşılan sonuç karşısında; sanıklara atılı mühür bozma suçunun sabit olup olmadığı yönünden eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.11.2015 tarihli ve 1011-813 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, bozma sonrası sanık ...’in usulüne uygun şekilde duruşmadan haberdar edilmeden ve bozmaya karşı diyeceklerini bildirme olanağı sağlanmadan yargılamaya devam olunarak hüküm kurulması isabetsizliğinden her iki sanık yönünden de diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 01.10.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi