Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/605
Karar No: 2022/5975
Karar Tarihi: 28.03.2022

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2020/605 Esas 2022/5975 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2020/605 E.  ,  2022/5975 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
    MAHKEMESİ : İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat ve yayın davasının mahkemece yapılan yargılama sonunda; manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, hükmün özetinin ilanına dair verilen 04/07/2019 günlü karara karşı taraf vekillerinin istinaf başvuruları üzerine yapılan incelemede; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca düzeltilerek yeniden hüküm kurulmak suretiyle manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin istemin reddine, hüküm özetinin ilanı talebinin reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince verilen 16/12/2019 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
    K A R A R
    Davacı vekili; müvekkilinin Enerji Bakanı olduğunu, davalı şirketin sahibi ve diğer davalının yönetim kurulu başkanı olduğu ... Gazetesinin 08/04/2015 tarihli nüshasında manşetten yayınlanan “Yiyiciler Listesi” başlığıyla yayınlanan haberde davacıya alenen hakaret edilerek kişilik haklarını saldırıda bulunulduğunu, haberde davacının kanunlara aykırı hareket eden, suç işleyen bir kişi olarak algılanmasına çalışıldığını, haber başlığının altında “Milletvekilleri adayları belli olurken ...’nin listesindeki isimler dikkat çekti. Son dakika açıklanan listede ...’ın damadından ... yalancısı gazetecilere kadar pek çok isim yer aldı” şeklindeki ifadenin hemen yanında davacının fotoğrafına da ye verildiğini, haberde seçimler öncesi adaylara ilişkin açıklamalarda bulunulduğunu, fakat bu açıklamaları içeren habere seçilen başlık ile davacıya hakaret edilerek haber verme ve sert eleştiri sınırının aşıldığını, seçilen çarpıcı başlığın bir hakaret aracına dönüştürüldüğünü, yazı nedeniyle açılan ceza davasında sanıkların cezalandırılmasına karar verildiğini belirterek, manevi tazminat ve hükmün yayınlanması istemlerinde bulunmuştur.
    Davalı vekili; haberin genel seçim adaylık listesine yönelik olup doğrudan davacının şahsına ilişkin hazırlanmadığını, ilk sayfada yer alan yazının devamında davacıya ilişkin “... Grup Başkan vekili ... adayların birinci dereceden akrabalık olmadan belirlendiğini iddia etse de, bu yasak Cumhurbaşkanı ...’ı kapsamadı, ...’ın damadı ... aday gösterilen isimlerden oldu” şeklinde gerçeğe uygun olarak haberin yayınlandığını, akrabalık ilişkisi bulunanların aday listeye alınmadığına yönelik
    parti sözcüleri tarafından dile getirilen iddiaların gerçeğe aykırı olduğunun haber yapılmasında güncellik ve kamu ilgisi bulunduğunu, haberde davacının fotoğrafının yer almasının doğal olduğunu, davacının aday olduğu partiye ve aday listesinde yer alan diğer adaylara yönelen eleştiri ve yorumlara tahammül etmesi gerektiğini, yazının bütününün aday listesi nezdinde politik eleştiri olup doğrudan davacının şahsına yönelik olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk Derece Mahkemesince; ceza mahkemesince yapılan yargılamada haberde yer alan ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğuna karar verildiği, haber içeriğinin davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı, basın özgürlüğü sınırının aşıldığı, basın yoluyla eylemden haberdar olan kamuoyunun yine aynı yolla davalının haksızlığını öğrenmesi gerektiği gerekçesiyle, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 4.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, hüküm özetinin yayımlanmasına karar verilmiş; karara karşı taraf vekilleri istinaf yoluna başvurmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince; haberde davacının “yiyiciler listesi” üyelerinden biri olarak yansıtıldığı, basın ve ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken kişisel değer yargısı niteliğinde olmayıp, basın özgürlüğü sınırlarının aşıldığı, bu nedenle ilk derece mahkemesince verilen kararın yerinde olduğu, ancak takdir edilen miktarın düşük olduğu, ancak haberin yayın tarihinin üzerinden geçen süre nedeniyle konunun güncelliğini yitirmesi, haberin içeriği dikkate alınığında sadece manevi tazminata hükmedilmesi ile yetinilmesi gerektiğinden; davacının istinaf başvurusunun kabulü, davalıların istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm kurulmak suretiyle manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 10.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, hüküm özetinin ilanı talebinin reddine karar verilmiş;hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
    Dava, basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat ve yayın istemlerine ilişkindir.
    Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu'nun ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durumda halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
    Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
    Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa'nın temel hak ve özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
    Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında da vurgulandığı üzere; ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerinden olup, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından birisini oluşturur. Basın özgürlüğü bağlamında, gazetecilerin kanıtlayamayacağı söylenti ve iddiaların yayınlanması yönünden ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi doğruluk koşulunu makul olmayan, hatta olanaksız bir talep olarak değerlendirip, basının sadece bütünüyle kanıtlanmış olguları yayınlama zorunluluğu ile karşı karşıya bırakılması halinde hemen hemen hiç bir şeyin yayınlanamayacağı, bunun da basın özgürlüğüne zarar vereceği yönündedir.(Jersild ve Thoma-Danimarka; Haldimann ve diğerleri-İsviçre kararları)
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 22 Nisan 2013 tarihli ve 48876/08 başvuru numaralı kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan “bilgi” ya da “düşünceler” için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, “demokratik toplumun” onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir.
    Yine Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında da benimsendiği gibi, demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi, bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil, aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerli olup, yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir. Bununla birlikte basının da belli ölçüde abartma, hatta tahrik etme ve polemik olarak kabul edilebilecek kişisel açıdan taşkın ifadeler kullanma hakkını da kabul etmiştir.
    Yine manevi tazminat sorumluluğunun doğması 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.
    Dosya kapsamından dava konusu yayın nedeniyle davalı ... ve dava dışı ... hakkında İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/181 esas sayılı dosyası ile “alenen hakaret” suçundan açılan ceza davası neticesinde, TCK’nın 125/1-4 maddesi uyarınca adli para cezası ile cezalandırılmalarına 23/02/2017 tarihinde kesin olarak karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Şu durumda, davaya konu kararda belirtilen ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, haberin güncel olup toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu ve davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşımadığı anlaşılmaktadır.
    Diğer yandan davalı ... hakkındaki ceza mahkemesi tarafından verilmiş adli para cezasına ilişkin kesin nitelikteki mahkumiyet hükmünün, hukuk hâkimi yönünden bağlayıcı olup olmadığının da burada tartışılması gerekmektedir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09/04/2014 tarihli 2013/4-1008 esas, 2014/490 sayılı kararında da belirtildiği üzere, ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. maddesinde (6098 sayılı TBK nun 74. maddesinde) düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
    Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
    6098 sayılı Kanun’un "I. Ceza hukuku ile ilişkisinde” başlıklı 74. maddesinde: "Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimi bağlamaz” hükmü yer almaktadır. (818 sayılı BK’nın 53. maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir)
    Bu düzenleme nedeniyle, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmadığı kabul edilmektedir. Ancak, öğretide ve Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle "fiilin hukuka aykırılığı" konusuyla hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Yani, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararının, taraflar yönünden kesin delil niteliği taşıdığı kabul edilmektedir. (HGK'nun 10/01/1975 gün ve 1971/406 esas, 1975/1 karar.; HGK'nun 23/01/1985 gün ve 1983/10-372 esas, 1985/21 karar; HGK'nun 27/04/2011 gün ve 2011/17-50 esas, 2011/231 karar sayılı ilamları)
    Ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, (818 Sayılı Kanun’un 53.) ve 6098 sayılı Kanun’un 74. maddesinin bir engel oluşturmayacağı belirtilmektedir. (HGK'nun 16/09/1981 gün 1979/1-131 esas, 1981/587 karar sayılı ilamı; M. Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK'nun 27.4.2011 gün ve 2011/17-50 esas, 2011/231 karar sayılı ilamı). Bu şekilde kabulün nedeninin de, hukuk usulünün bir şekil hukuku olması, davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesinin belirli süre koşullarına bağlı kılınması, tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesiyle yargılamaya belirli kısıtlamalar getirilmesi ve bunun sonucunda da hukuk hâkiminin şekli gerçeği araması, maddi gerçeğin öncelikli hedefi olmaması gösterilmektedir. Ceza hâkimi ise bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmayı hedeflemektedir.
    Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine dair ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK.'nun 11/10/1989 gün ve 1989/11-373 esas, 472 karar.; HGK'nun 27/04/2011 gün ve 2011/17-50 esas, 2011/231 karar sayılı ilamları).
    Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine etkisi konusundaki doktrin ve Yargıtayın uygulaması bu şekilde olmakla birlikte, temyize konu davada, davalı hakkında verilen ve kanundan kaynaklanan kesin karar niteliğinde bulunan ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesine etkisi konusunun ayrıca tartışılması gerekmektedir.
    Yukarıda belirtildiği şekilde ceza mahkemesi kararının hukuk hâkimini bağlamasının bir nedeni de ceza mahkemesinin maddi gerçeğe ulaşmada resen araştırma yetkisinin bulunması, ceza hâkiminin elinde daha fazla araştırma imkanının bulunması ve hukuk usulünün bir şekil hukuku olmasıdır. Ancak temyize konu olayda, yayınlanan haberlerin davacının kişilik haklarına zarar verip vermediği konusunda ceza mahkemesinin sonuca varırken kullandığı imkanlarda hukuk hâkiminden bir farkı bulunmamaktadır. Haberlerin yayınlandığı tarih, konu edilen olaylar, yönelinen kişiler ve haberi yapan kişi belirli olup, ayrıca bir araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla haberlerin değerlendirilmesinde ceza hâkimi ile hukuk hâkimi aynı derecede yetkiye ve imkana sahiptir. Dolayısıyla maddi olayların tespiti konusunda her iki hâkim yönünden bir fark bulunmamaktadır.
    Fiilin hukuka aykırılığı konusunda ise, davalı hakkında verilen ve kanundan kaynaklanan kesin karar niteliğinde bulunan ceza mahkemesi kararının mevcudiyetinin, tek başına hukuk hâkimini bağlayıcı nitelikte olmadığı değerlendirilmiştir. Zira söz konusu ceza mahkemesi kararının taraflarca temyiz edilme ve dolayısıyla deracaattan geçirilme imkanının olma yoktur.
    Kesin nitelikte verilen ceza kararında haberin bütünü değerlendirilmemiş, milletvekili aday listesinin yiyiciler listesi olarak tanımlandığı, davacının resminin de haberin ana unsuru olarak yer aldığı, saldırının belirli bir ağırlık düzeyini aştığı, bu ifadenin basın özgürlüğü lehine değerlendirilebilmesi için açıkça onur, şeref ve saygınlığı rendice edebilecek nitelikte olmaması gerektiği gerekçesiyle, asli yiyici olarak davacıya yönelik yapılan bu tanımlamanın hakaret suçunun maddi unsurunu oluşturduğu karar yerinde kabul edilmiştir. Cezalandırmaya konu olan haberin bütünü ceza hâkimi tarafından değerlendirilmemiş olup, hukuk hâkimi tarafından değerlendirilmelidir.
    Davaya konu haberin incelenmesinde; haberin bütününde 07/06/2015 tarihinde yapılacak genel seçimler için Yüksek Seçim Kuruluna sunulan partinin aday listesine ilişkin olduğu, manşetten verilen ve 9. sayfada devam eden haberin bir bölümünde parti sözcülerinin milletvekili adaylarının üçüncü dereceye akrabalık olmadan belirlendiği, akrabalık ilişkilerini bir ilke kararı olarak önemli gördükleri ve bu kişilerin listeye alınmadığına yönelik açıklamalarına yer verildiği, davacının isim ve fotoğrafına da bu bağlamda yer verilerek cumhurbaşkanının damadı olan davacının aday olarak gösterilmesinin bu açıklamalarla çelişkili olduğuna dikkat çekildiği, haberin diğer kısımlarında ise listede yer alan diğer adayların habere konu edildiği ve kamuoyuna yönelik eleştiri ve değerlendirmeler içerdiği, ayrıca haberin fotoğraflarla desteklendiği, haberde yer alan başlığın doğrudan davacıya yönelik olmadığı, haberin güncel olup toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin
    bulunduğu ve davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşımadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki basının, okuyucunun dikkatini habere çekmek amacı ile çarpıcı başlık ve ifadeler kullanmasının bir gazetecilik tekniği olması karşısında, özle biçim arasındaki dengenin bozulduğundan da söz edilemeyecektir.
    Yukarıda açıklanan ilkeler ve haberin kaleme alınış amacı nazara alındığında; davaya konu edilen yayında kullanılan ifadelerin toplumun bilgi edinme ve basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı anlaşıldığından, davalıların tazminat ile sorumlu tutulmaları yerinde görülmemiştir.
    Şu halde, Bölge Adliye Mahkemesince istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 371. maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 28/03/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi