Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2016/436
Karar No: 2021/148
Karar Tarihi: 23.02.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/436 Esas 2021/148 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2016/436 E.  ,  2021/148 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Karşıyaka 3. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ... Belediye Başkanlığına ait işyerinde değişen alt işverenler nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığını, temizlik işinin davalı Belediyenin asıl işi olduğunu, davalı Belediye ile dava dışı alt işverenler arasında düzenlenen hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olduğunu, müvekkilinin baştan beri davalının işçisi kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerek, ilave tediye alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili tarafından temizlik işlerinin hizmet alım sözleşmesi ile alt işverenlere verildiğini, muvazaa iddialarının yerinde olmadığını, davacının alt işveren işçisi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkeme Kararı:
    6. Karşıyaka 3. İş Mahkemesinin 10.07.2013 tarihli ve 2011/364 E., 2013/412 K. sayılı kararı ile; davacının davalı Belediyeye ait işyerinde değişen alt işverenler nezdinde çalıştığı, temizlik işinde kullanılan araç ve gereçlerin davalıya ait olduğu, işçilere talimatların davalı Belediye tarafından verildiği, işin yürütümü ile işçilerin işe alımı ve işten çıkarılmasına dair tüm yetkileri davalı Belediyenin kullandığı, bu nedenle davalı Belediye ile dava dışı şirketler arasında düzenlenen hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olduğu, davacının baştan itibaren davalı Belediyenin işçisi kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Karşıyaka 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

    8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 17.02.2015 tarihli ve 2014/24564 E., 2015/5145 K. sayılı kararı ile; “…Somut uyuşmazlıkta, davacı, davalı belediyeye ait işyerinde, alt işveren bünyesinde, temizlik işçisi olarak çalışmıştır. Davacının çalışmasına dayanak hizmet alım sözleşmelerinin konusunun, çöplerin toplanması, nakli, belirlenen mahallerin süpürülmesi ile temizlenmesi ve benzer işlere ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. 24.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5272 sayılı Belediye Kanunu ve 13.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu"nun 14. ve 15. maddeleri uyarınca, söz konusu işlerin hizmet alım yoluyla üçüncü kişilere gördürülmesi mümkündür. Sözü edilen düzenlemeler ile asıl işin tamamı ya da bir kısmı 4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinde öngörülen sınırlamalara tabi olmaksızın alt işverene verilebilir. Bu durumda sadece 4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinin 7. fıkrası ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 19. maddesi (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nundaki karşılığı madde 18) çerçevesinde muvazaa denetimi yapılabilir. Dosya içeriğindeki bilgi ve belgeler nazara alınarak yapılan değerlendirme neticesinde, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna uygun olarak kurulduğu ve muvazaaya dayanmadığı anlaşılmaktadır. Anılan sebeple, davanın reddi gerekirken, kabulüne karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Karşıyaka 3. İş Mahkemesinin 22.10.2015 tarihli ve 2015/156 E., 2015/314 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten dava konusu dönemi kapsayan ve davalı Belediye ile dava dışı şirketler arasındaki hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olduğunun tespiti ve davalı İdarenin asıl işveren olarak sorumlu tutulmasına ilişkin emsal kararların Yargıtay tarafından onandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı Belediye ile dava dışı şirketler arasında düzenlenen hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olup olmadığı ve davacının baştan itibaren davalı Belediyenin işçisi sayılıp sayılamayacağı, buradan varılacak sonuca göre davacının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle asıl-alt işverenlik ilişkisi ile muvazaa kavramını açıklamakta yarar vardır.
    13. Asıl-alt işverenlik ilişkisi 4857 sayılı İş Kanunu"nun (4857 sayılı Kanun/İş Kanunu) "Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde düzenlenmiştir.
    14. Anılan madde uyarınca “...Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir”.
    15. Bu hükme göre, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir. Kanuna uygun biçimde bir asıl-alt işveren ilişkisi kurulmuş ise, asıl işveren, alt işveren işçilerinin Kanundan, iş sözleşmesinden ve alt işverenin taraf olduğu bir toplu iş sözleşmesi bulunması hâlinde bundan doğan yükümlüklerden işçilere karşı alt işveren ile birlikte sorumlu olacaktır.
    16. 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca çıkarılan Alt İşverenlik Yönetmeliğinin (Yönetmelik) 4. maddesi uyarınca, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için; asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalı, alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır. Öte yandan alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği işçilerini sadece o işyerinde aldığı işte çalıştırmalıdır. Ayrıca alt işveren, daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kimse olmamalıdır. Ne var ki, daha önce o işyerinde çalıştırılan işçinin bilahare tüzel kişi şirketin ya da adi ortaklığın hissedarı olması, alt işveren ilişkisi kurmasına engel teşkil etmez.
    17. Görüldüğü üzere 4857 sayılı İş Kanunu"nun alt işveren ilişkisini düzenleyen maddelerinde asıl işveren-alt işveren ilişkisinin tanımı yapılmış, bazı yasak ve sınırlamalar getirilmiş ve bu yasak ve sınırlamalar ile genel olarak muvazaa hâllerinde bu işçilerin başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılacağı hükme bağlanmıştır.
    18. Öte yandan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 18. maddesi ile aynı doğrultuda düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 19. maddesi uyarınca, bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır ve borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.
    19. O hâlde muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın kendisine yapıldığı kişi, irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse, muvazaadan söz edilir.
    20. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada, görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
    21. Kural olarak hiç kimse kendi muvazaasına dayanarak bir hak talep edemez. Kaldı ki böyle bir hak talebi herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağını belirten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 2. maddesine de aykırıdır. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
    22. İş hukuku uygulamasında alt işverenlik ilişkisinin muvazaalı olarak kurulması hâlinde müeyyidesi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinde,
    “...Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
    Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi hâlde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.” şeklinde hükme bağlanmıştır.

    23. Alt İşverenlik Yönetmeliğinin konuya ilişkin “Tanımlar” başlıklı 3/1-g bendinde ise,
    “ Muvazaa:
    1)İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesini,
    2)Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisini,
    3)Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya devam ettirilmesini,
    4)Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemleri, ihtiva eden sözleşme...” olarak tanımlanmıştır.
    24. Anılan Yönetmeliğin 11. maddesi uyarınca,
    “(1) İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren iş, mal veya hizmet üretiminin zorunlu unsurlarından olan, işin niteliği gereği işletmenin kendi uzmanlığı dışında ayrı bir uzmanlık gerektiren iştir.
    (2)İşverenin kendi işçileri ve yönetim organizasyonu ile mal veya hizmet üretimi yapması esastır.
    (3)Ancak asıl iş;
    a)İşletmenin ve işin gereği,
    b)Teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi,
    şartlarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde bölünerek alt işverene verilebilir.
    (4)Asıl işin bir bölümünde iş alan alt işveren, üstlendiği işi bölerek bir başka işverene veremez”.
    25. Yönetmeliğin 12. maddesi uyarınca muvazaa olgusunun varlığının değerlendirilmesine özellikle;
    “...a)Alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı,
    b)Alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığı,
    c)Alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı,
    ç)Alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığı,
    d)İstihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı,
    e)Alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı,
    f)Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı,
    g)Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığı...” hususları göz önünde bulundurulmalıdır.
    26. Yukarıda belirtilen hükümlere göre, tarafların gerçek iradeleri işçi temini olduğu hâlde, bunu bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi olarak göstermişlerse muvazaalı bir hukuki işlem söz konusudur.
    27. Alt işveren ilişkisinde ilişkinin muvazaalı olup olmadığının belirlenmesinde; hukuksal ve ekonomik bağımsızlık ile ayrı bir iş organizasyonuna sahip iki ayrı işverenin bulunup bulunmadığı, alt işveren işçilerinin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılıp çalıştırılmadıkları, alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı, alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığı, alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı, alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığı, istihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı, alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı, yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı, yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığının araştırılması ve irdelenmesi gerekir.
    28. Bir alt işveren, bir asıl işverenden sözleşme ile üstlendiği mal veya hizmet üretimi için belirli bir organizasyona, uzmanlığa ve hukuksal bağımsızlığa sahip değilse, kısaca üretim ya da hizmet sunumuna ilişkin ekonomik faaliyetin bağımsız yönetimini üstlenmemişse, asıl işveren alt işveren ilişkisinden çok asıl işverene işçi temini söz konusu olacaktır.
    29. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 17.11.2020 tarihli ve 2016/9 (22)-2600 E., 2020/903 K. ve 04.04.2019 tarihli ve 2015/22-3294 E., 2019/400 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
    30. Gelinen bu noktada uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak “delil”, “kesin hüküm” ve “kuvvetli (güçlü) delil” kavramları üzerinde de durmak gerekir.
    31. Medeni usul hukukunda deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukukumuzda kesin deliller, ikrar (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 188) , senet (HMK m. 199 vd.), yemin (HMK m. 225 vd.) ve kesin hüküm (HMK m. 303) olmak üzere dört tanedir. Takdiri deliller ise tanık (HMK m.240 vd.), bilirkişi (HMK m. 266 vd.), keşif (HMK m.288 vd.) ve kanunda düzenlenmemiş diğer deliller (HMK m. 192) olarak sayılmaktadır. Takdiri deliller yönünden delil türlerinin sınırlı olarak sayılmadığı kabul edilmektedir (Alangoya, Y./Yıldırım, K./Deren Yıldırım, N.: Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2004, s. 341; Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 389-390). Bu açıdan kuvvetli (güçlü) delil takdiri bir delil türü olarak nitelendirilebilir.
    32. Kesin hükme gelince, kesin hüküm HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiş olup, şekli ve maddi anlamda kesin hüküm olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır.
    33. Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
    34. Önemle vurgulanmadır ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.
    35. Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.
    36. İspat bakımından değerlendirmek gerekir ise; kesin hüküm, HMK’nın 204. maddesinin birinci fıkrasına göre kesin delil sayılmaktadır.
    37. Birinci davada verilmiş olan şekli anlamda kesinleşmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci davada, kesin hükme bağlanmış olan talepler yönünden kesin delil teşkil eder (HMK m.303/1,2).
    38. Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder.
    39. Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın tarafları dışındaki başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez; çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada kuvvetli (güçlü) bir takdiri delil teşkil eder (Kılıç, H.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara, 2011, s. 2341 vd.).
    40. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.11.2020 tarihli ve 2016/9(7)-1867 E., 2020/908 K.; 15.09.2020 tarihli ve 2017/(22)9-1293 E., 2020/588 K. ve 17.09.2019 tarihli ve 2018/16-643 E., 2019/888 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.
    41. Uyuşmazlıkla ilgisi nedeniyle 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Kanundaki (6772 sayılı Kanun) düzenlemeye de değinmekte yarar bulunmaktadır.
    42. 6772 sayılı Kanun’un 1. maddesinde; “Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküler, 3460 ve 3659 sayılı Kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılır.” hükmüne yer verilmiştir.
    43. Bu düzenleme ile Devlet ve ona bağlı kurumların hangileri olduğu, ayrıca ilave tediye ödemesinden yararlanacak kişiler açıklığa kavuşturulmuştur.
    44. Aynı Kanunun 3. maddesi ise; “Birinci ve ikinci maddelerde yazılı olan işçilere mezkür maddeler gereğince yapılan tediyelerden ayrı olarak her yıl için bir aylık istihkakları tutarını geçmemek üzere İcra Vekilleri Heyeti kararıyla aynı nispette bir ilave tediye daha yapılabilir.” şeklindedir.
    45. Somut olayda, davacı işçinin, davalı ... Belediye Başkanlığına ait işyerinde değişen alt işverenler nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığını, son alt işveren olan davalı Endotermik Temizlik Limited Şirketi nezdinde çalışmaktayken iş sözleşmesinin haklı neden bulunmaksızın feshedildiğini, davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğunu ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi talebiyle davalı ... Belediye Başkanlığı ile Endotermik Temizlik Limited Şirketi aleyhine Karşıyaka 3. İş Mahkemesinde 2009/100 Esas sayısı ile açtığı alacak davasında, mahkemece davalılar arasında 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı fıkrası gereğince asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu, bu nedenle hak kazanılan alacaklardan asıl işveren davalı Belediye ile son alt işveren olan davalı şirketin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle 14.07.2010 tarihinde davanın kabulüne dair verilen kararın davalılar vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 16.01.2013 tarihli ve 2010/38536 E., 2013/1601 K. sayılı kararı ile davalıların sair temyiz itirazlarının reddiyle fesih konusunda yeterli araştırma yapılmadığı gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verildiği, bu kararın, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 03.11.2014 tarihli ve 2014/28768 E., 2014/32222 K. sayılı kararı ile onandığı görülmüştür.
    46. Davacı vekili, yukarıda içeriğine yer verilen dosyada davalılar arasında muvazaa olduğuna ilişkin bir iddiada bulunmamış, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğunu belirterek alacakların her iki davalıdan tahsilini talep etmiştir. Mahkemece davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğu kabul edilerek verilen karar Yargıtay temyiz incelemesi sonucunda onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

    47. Eldeki davada ise; davacı işçi, çalışma süresi boyunca davalı Belediye ile dava dışı alt işverenler arasında düzenlenen hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olduğunu, kendisinin baştan itibaren davalı Belediyenin işçisi olduğunu iddia ederek ilave tediye alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    48. Bu durumda davacı tarafından, bir kısım işçilik alacaklarının tahsili istemi ile açılan alacak davasında, davacının aynı çalışma dönemine ilişkin davalı Belediye ile hizmet alım sözleşmesi imzalayan şirketler arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğuna dair tespitin, aynı vakıalara dayanılarak ilave tediye alacağının talep edildiği eldeki alacak davasında, unsur etkisi nedeni ile kuvvetli delil teşkil ettiği, bu nedenle eldeki davada bağlayıcı niteliği bulunduğu kabul edilmelidir.
    49. Bu itibarla, davalı Belediye ile dava dışı şirketler arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğundan davacının davalı Belediyenin işçisi olmaması nedeniyle 6772 sayılı Kanunun’da düzenlenen hükümler uyarınca ilave tediye alacağına hak kazanamadığı, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
    50. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.02.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.






    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi