Esas No: 2018/57
Karar No: 2020/382
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/57 Esas 2020/382 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 8-307
Teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan sanıklar ..., ... ve ...’nın TCK"nın 290/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun"un 149/1-c-d, 35/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 3 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin Kahramanmaraş 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.11.2012 tarihli ve 8-307 sayılı hükümlerin, sanıkların müdafileri ve katılan Standart Varlık Yönetim AŞ vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 14.11.2017 tarih ve 4234-4434 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.12.2017 tarih ve 181143 sayı ile;
"...Gerek katılan ..."ın kollukta verdiği ‘iteklendiği’ şeklindeki beyanını daha sonraki aşamalarda ifade etmemesi; gerek polis tutanağının gerekli verileri içermemesi; gerekse fabrika içerisinde ..."ye ait makinelerin de olması ve hangi makinelere el atıldığının belirli olmaması karşısında, hükümlülerin yağmaya teşebbüs suçunu işledikleri hususunda şüpheli bir durumun ortaya çıktığı ve şüpheden de hükümlülerin yararlandırılması gerektiği," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 23.01.2018 tarih ve 3938-255 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanık ... hakkında teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yapılan itirazın reddedilmesi sonucu kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ..., ... ve ... hakkında teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, UYAP sistemindeki kayıtlara göre başka bir suçtan, Mahkemenin yargı çevresi dışında hükümlü olarak bulunan ve duruşmadan bağışık tutulma isteği bulunmayan sanık ...’ün, duruşmaya katılımı sağlanmadan hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi, ayrıca Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece onanmasından sonra 07.07.2019 tarihinde öldüğü anlaşılan sanık ... hakkındaki Özel Daire onama kararının isabetli olmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde adı geçen sanığın hukuki durumunun da belirlenmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığının 29.12.2010 tarihli iddianamesi ile; katılan ..."in yetkilisi olduğu şirket ile inceleme dışı sanık ..."nin yetkilisi olduğu şirket arasında alacak verecek ilişkisi bulunduğu, bu nedenle inceleme dışı sanık ..."nin yetkilisi olduğu şirkete ait fabrikadaki mallar üzerinde haciz işlemi uygulandığı ve bu malların yediemin olarak katılan ..."e teslim edildiği, olay günü sanıkların fabrikaya gelerek hacizli iş makinelerini söküp götürmek istemeleri üzerine katılan ..."in makinelerin hacizli, kendisinin de yediemin olduğunu söyleyerek engel olmak istediği, bunun üzerine sanıkların, katılan ..."i iterek zorla binaya girdikleri, ayrıca içeri girmemesi ve kendilerine engel olmaması için tehdit ettikleri katılan ..."in polise haber vermesi üzerine de polis gelmeden önce sökmeye başladıkları makineleri bulundukları hâl ile bırakıp kaçtıkları iddiasıyla teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan TCK"nın 290/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun"un 149/1-c ve 35. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı,
Sanık ..."ün sorgusunun 19.01.2012 tarihli oturumda yargılamayı yapan mahkemece gerçekleştirildiği, ancak sorgu sırasında sanık ..."e duruşmadan bağışık tutulmak isteyip istemediğinin sorulmadığı, sanığın da duruşmadan bağışık tutulmak istediği yönünde herhangi bir beyanının bulunmadığı, 14.11.2012 tarihli oturumda da sanığın yokluğunda devam eden duruşmanın bitirilerek hüküm kurulduğu,
Ulusal Yargı Ağı Bilişim (UYAP) sistemi üzerinden sanık ..."ün hükümlülük bilgilerinin incelenmesinde; sanığın başka bir suçtan hükümlü olarak 15.08.2012 tarihinde Denizli D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda cezasının infazına başlandığı, Yerel Mahkemece hükmün kurulduğu 14.11.2012 tarihinde de sanığın aynı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu,
Ulusal Yargı Ağı Bilişim (UYAP) sistemi kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ..."ın, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece onanmasından sonra; onama ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce 07.07.2019 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı,
Anlaşılmaktadır.
Ön sorunların ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- UYAP sistemindeki kayıtlara göre yargılama aşamasında başka bir suçtan hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunduğu anlaşılan ve duruşmadan bağışık tutulma isteği bulunmayan sanık ...’ün, duruşmaya katılımı sağlanmadan hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı;
Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen 5271 sayılı CMK’nın “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası; “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir” hükmünü amirdir. Bu kuralın istisnaları da aynı maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir”,
194. maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir”,
195. maddede; “Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır”,
200. maddenin birinci fıkrasında; “Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir”,
204. maddesinde; “Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır”
Şeklinde gösterilmiştir.
Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı CMK"nın196. maddesi ise;
"(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir" şeklinde iken 25.08.2017 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin 147. maddesi ile anılan maddenin dördüncü fıkrası; "Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir." şeklinde değiştirilmiş ve bu değişiklik 08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun"un 142. maddesiyle kanunlaşmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak şartıyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafisinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulabileceği kabul edilmiş,
Beşinci fıkrasında ise, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak şartıyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir.
Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hâli bağışık tutulmanın şartı olarak belirtilmiş, bununla birlikte sanığın sorgusunun ne şekilde yapılacağı hususu da aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa, sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra kabul etmesi hâlinde istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı ise sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece gerçekleştirilmesi zorunludur.
Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesine rağmen istinabe ile alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracaktır.
Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup, bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi"nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.
Kendisi yönünden hak olarak düzenlendiği kabul edilen bir hususta sanığın, bu hakkı ne şekilde kullanacağı konusunda hiçbir inisiyatifinin olmadığının kabulü hâlinde hakkın varlığından da söz edilemeyecektir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ile 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararlarında, sözleşmeyle garanti altına alınan bir hakkın kullanılmasından vazgeçilmesinin, ancak bunun açıkça söylenmesiyle mümkün olabileceğine dikkat çekilmiş olup, sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesi de ancak bu hususu açıkça belirtmesiyle mümkün olacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 03.04.2018 tarihli ve 851-144 ile 31.01.2017 tarihli ve 449-32 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu bilgiler ışığında birinci ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Farklı yargı çevresindeki ceza infaz kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunan ve asıl mahkemesince yapılan sorgusu sırasında duruşmadan bağışık tutulma isteğinde bulunmayan sanığın, hükmün açıklandığı 14.11.2012 tarihli son oturumda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılamaya devam edilerek mâhkumiyetine karar verilmesi savunma hakkının sınırlandırılması niteliğinde olup Yerel Mahkemece verilen hükümlerin, incelemeye konu her üç sanık bakımından da diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
2- Özel Daire onama kararının isabetli olmadığı sonucuna ulaşılması nedeniyle Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminde Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece onanmasından sonra 07.07.2019 tarihinde öldüğü bilgisi bulunan sanık ..."ın hukuki durumu değerlendirildiğinde;
5237 sayılı TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle "kovuşturmaya yer olmadığına", kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise yerel mahkemece "davanın düşmesine" karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim) Sistemi vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması gibi hâllerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve yerel mahkemece mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır.
Bu bilgiler ışığında ikinci ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim (UYAP) Sistemi kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...’ın, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece onanmasından sonra ve onama ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 07.07.2019 tarihinde öldüğü bilgisi yer aldığından, ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla,Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin saptanan bu usuli nedenlerle her üç sanık yönünden de bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 14.11.2017 tarihli ve 4234-4434 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Kahramanmaraş 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.11.2012 tarihli ve 8-307 sayılı hükümlerinin,
A- Başka bir suçtan Mahkemenin yargı çevresi dışında hükümlü olarak bulunan ve duruşmadan bağışık tutulma isteği bulunmayan sanık ...’ün hükmün açıklandığı son oturumda hazır bulundurulmamasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden her üç sanık yönünden,
B- Güncel nüfus kayıt örneğinde sanık ...’ın 07.07.2019 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmanın mahallinde yapılarak, sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nın 64 ve 5271 sayılı CMK"nın 223. maddeleri uyarınca hüküm verilmesi gerektiğinden Sanık ... yönünden,
Diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.09.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.