Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/1122
Karar No: 2020/381

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/1122 Esas 2020/381 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/1122 E.  ,  2020/381 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 71-519


    Sanık ..."ın bilişim sistemine veri yerleştirme suçundan TCK"nın 244/2-3, 43, 62 ve 51/1-3. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezanın ertelenmesine ilişkin Gaziantep 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.12.2009 tarihli ve 798-1352 sayılı hükmün sanık müdafisi ve katılan kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 12.12.2013 tarih ve 31922- 29069 sayı ile;
    "5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun 100. maddesinde yer alan "Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari makamlar nezdinde resmî belge olarak geçerlidir." şeklindeki düzenleme karşısında sanığın bir başkasına ait şifreyi kullanarak çalışmayan kişilerin çalışmaya başladıkları yönünde e-bildirge hazırlaması şeklindeki eyleminin resmî evrakta sahtecilik suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Gaziantep 8. Asliye Ceza Mahkemesince 30.10.2014 tarih ve 71-519 sayı ile; sanığın TCK’nın 204/1, 43/1, 62/2 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafisi ve katılan kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 13.09.2017 tarih ve 13703-5542 sayı ile;
    "I-) Sanığın Sosyal Güvenlik Kurumuna e-bildirge ile bilgisayar ortamında sahte işe giriş bildirgesi düzenleyerek iş yerinde çalışmayan kişileri sigortalı olarak gösterdiği iddiasıyla açılan kamu davasında; e-bildirge, imza ve şifre ile bilgisayar ortamında işe giriş bildirgelerinin verilmesi eyleminde, sahte oluşturulmuş maddi varlığı haiz, somut bir belge olmadığı, eylemin bu hâli ile TCK"nın 244. maddesi 2. fıkrasında yazılı sisteme veri yerleştirme suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgı ile yazılı şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulmuş olması,
    II-) Kabule göre de;
    1-) Bozma öncesi verilen 09.12.2009 tarihli ilk hükmün katılan vekili tarafından vekalet ücretine hasren temyiz edildiği ve bozma sonrası sanığın kazanılmış hakkı doğduğu hâlde CMUK’nın 326/son maddesine aykırı davranılarak sanık hakkında daha ağır cezaya hükmolunması yasaya aykırı,
    2-) 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih 140-85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması," nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.10.2017 tarih ve 14853 sayı ile;
    "...Haksız olarak elde ettiği şifre ile elektronik ortamda ... sitesine giriş yapılarak çalışmayan kişileri çalışıyor göstermekten ibaret eylemin, aynı zamanda kamu kurumu olan Sosyal Güvenlik Kurumuna ait bilişim sistemine veri yerleştirme olarak kabulü ve bu itibarla eylem neticesi zararın bulunmadığına ilişkin iddianamedeki tespit de nazara alındığında, sanığın eyleminin TCK"nın 244/2-3 madde ve fıkraları kapsamında kalabileceği değerlendirilebilir ise de;
    Sanık tarafından özel belge olarak tanzim edilip kurum kayıtlarına alınan işe girişe ilişkin e-bildirgelerin 5510 sayılı Kanun"un 100. maddesinde yer alan özel düzenleme nedeniyle SGK nezdinde resmî belge olarak geçerli olduğu ve kurumun kendi Kanunu"ndaki bu özel düzenleme karşısında, sanığın kanıtlanan eyleminin TCK"nın 204. maddesi kapsamında kaldığı kabul edilmelidir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 23.10.2017 tarih ve 14849-6936 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkin ise de yapılan müzakere esnasında Ceza Genel Kurulu Üyesi ... tarafından ileri sürülmesi üzerine Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanığın suç tarihinde şikâyetçi ..."in yanında çalışıp çalışmadığına yönelik eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı hususu değerlendirilmiştir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Mali müşavir olan şikâyetçi ...’e ait büroda suç tarihinde çalışan ve daha sonra bu iş yerinden ayrılan sanık ...’ın, büronun müşterilerinden olan katılan ...’e ait ... Kuyumculuk isimli iş yerinde gerçekte çalışmamalarına rağmen çalışıyorlarmış gibi ... isimli kişiler hakkında haksız elde ettiği şifreler aracılığıyla işe giriş bildirgeleri (elektronik bildirge) düzenlediği iddiası ile kamu davası açıldığı,
    ... sistemi üzerinden alınan ve dosya içerisinde yer alan sigortalı işe giriş bildirgeleri çıktılarına göre; ... isimli kişilerin, katılan ...’e ait ... Kuyumculuk isimli iş yerinde çalışıyorlarmış gibi sistem üzerinden sigortalı işe giriş bildirgelerinin düzenlendiği, belgelerde herhangi bir imzanın yer almadığı,
    Gaziantep Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünün 01.06.2009 tarihli yazısında; ... Kuyumculuk isimli iş yerinde katılan ...’in bilgisi dışında sigortalı gösterilenlerin sigortalılıklarının iptal edildiği ve olayın zamanında fark edilmesi nedeniyle herhangi bir kurum zararının oluşmadığı bilgilerine yer verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Şikâyetçi ...; mali müşavir olduğunu, mükelleflerle aralarında yaptığı sözleşmelere istinaden SGK tarafından mükelleflere verilen şifrelerin kendisine teslim edildiğini, bu şekilde 17 sigortalı şirketin muhasebesini tuttuğunu, sanık ...’ın da stajyer muhasebeci olarak 2008 yılının 6. ayına kadar iş yerinde çalıştığını, bu sebeple mükelleflere ait elektronik bildirge şifrelerini bildiğini, ... Kuyumculuk isimli iş yerinin Ekim-2008 dönemine ait iş yeri çalışanlarının primlerini sistem üzerinden göndermek istediklerinde şifrenin çalışmadığını anladığını, bu hususu SGK’ya bildirdiklerini ve ... Kuyumculuk isimli iş yerine yeni şifre verildiğini, 29.11.2008 tarihinde yeni şifre ile sisteme giriş yaptıklarında adı geçen firmada çalışıyormuş gibi gösterilen ancak daha önceden hiç çalışmayan ... isimli şahısların veri girişinin yapıldığını tespit ettiklerini, çalışanı tanık ...’ın sigortalı işe giriş bildirgeleri verilenlerden ...’ın daha önceden iş yerinde çalışan sanığın amcası olduğunu söylemesiyle bu işlemleri sanığın gerçekleştirdiğini değerlendirdiklerini, ertesi gün tanık...’ın sanıkla görüştüğünde sanığın bu işlemleri kendisinin yaptığını ve işlem başı 170 TL para aldığını tanık...’a söylediğini öğrendiğini, ... Kuyumculuk isimli iş yerinin bu olay nedeniyle 15.000 TL zararının olduğunu,
    Katılan ...; ... Kuyumculuk isimli iş yerinin sahibi olduğunu, iş yerine ilişkin muhasebe işlemlerinin şikâyetçi ... tarafından yerine getirildiğini, ..."in telefonla arayarak muhasebe kayıtlarında sorun olduğunu, SGK’nın vermiş olduğu şifrenin çalışmadığını ve yeni şifre almaları gerektiğini söylediğini, bunun üzerine Gaziantep Sosyal Sigortalar Müdürlüğüne giderek yeni şifre aldığını, yeni şifre ile firmasına ait çalışan listesini sorguladığında, iş yerinde daha önceden çalışmayan ve tanımadığı ... isimli şahısların iş yerinde çalışıyorlarmış gibi veri girişlerinin yapıldığını tespit ettiğini, bilgisi ve rızası dışında firmasına ait elektronik bildirge şifresini kullanmak suretiyle SGK’nın sistemine veri girişi yapan sanık ...’dan şikâyetçi olduğunu, yaklaşık 15.000 TL zararının oluştuğunu,
    Tanık ...; şikâyetçi ...’in iş yerinde yaklaşık 14 yıldır çalıştığını, katılan ...’in ise işvereninin mükellefi olduğunu, iş yerinde mükelleflere ait elektronik bildirge işlemlerini genellikle kendisinin yaptığını, 28.11.2008 tarihinde mükelleflerinden ... Kuyumculuk isimli firmanın elektronik bildirgesini göndermek istediğinde şifresi ile işlem yapamadığını, bunun üzerine mükellefle birlikte SGK’ya başvurduklarını, katılan ...’e yeni bir şifre verildiğini, yeni şifre ile sisteme girdiğinde iş yerinde daha önceden çalışmayan ve tanımadığı ... isimli şahısların iş yerinde çalışıyorlarmış gibi veri girişlerinin yapıldığını tespit ettiklerini, bu şahıslardan birisinin adının ... olduğunu görünce bu şahsın daha önce birlikte çalıştıkları sanık ...’ın akrabası olabileceğini düşündüğünü, sanığa telefon ettiğini, sanığın önce inkar ettiğini ancak ertesi gün sanıkla görüştüğünde, sanığın bu işlemleri kredi borcu olması nedeniyle para karşılığında yaptığını, ... isimli şahsın da amcası olduğunu kendisine söylediğini,
    Tanık ...; şikâyetçi ...’in muhasebe bürosunun bulunduğu iş merkezinin temizlik işlerini yaptığını, şikâyetçi ..."ın yanında çalışması nedeniyle tanıdığı sanığa yeğenleri... ve...’nı bir yerde sigortalı olarak işe başlatıp başlatamayacağını sorduğunu, sanığın da yardımcı olabileceğini, sigorta işlemlerini yapabileceğini, bunun için 450 TL vermesi gerektiğini söylediğini, kendisinin de bunu kabul ederek 400 TL verdiğini, daha sonra sanığın da yeğenlerini sigortalı olarak işe başlattığını söylediğini, sanığın birkaç kişiyi daha bu şekilde sigortalı işe başlattığını sonradan öğrendiğini, sanığın yeğenlerini sahte olarak işe başlattığını bilmediğini,
    Hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen... soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde; 2008 yılı içinde yeni yasanın çıkacak olması nedeniyle sigortalı olarak işe başlamalarının ileride avantaj sağlayacağını basından takip ettiğini, bunun üzerine teyzesi tanık ... ile görüştüğünü, teyzesinin muhasebeci tanıdığı olduğunu, sigortalı olarak işe başlatabileceğini söylemesi üzerine kendisinin ve kardeşi... ...’nın bu teklifi kabul ettiklerini, muhasebecinin kendilerinden 400 TL aldığını ve sigorta işlemlerini yaptığını söylediğini, daha sonra sigortacının gönderilen paranın eksik olduğunu, 200 TL daha göndermeleri gerektiğini söylediğini, ancak internette kayıtlarını göremeyince bu parayı göndermediklerini, daha sonra bu işlemleri sanık ...’ın yaptığını öğrendiklerini, kendisinin ve kardeşi...’in ... Kuyumculuk isimli iş yerinde çalışmadıklarını, bu iş yerinin nerede ve sahibinin kim olduğunu bilmediklerini, teyzesi ...’un daha detaylı bilgi verebileceğini,
    Hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen... ... soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde; 2008 yılının Eylül veya Ekim aylarında kardeşi...’ın kendilerini sigortalı yaptıracağından bahisle nüfus cüzdanı fotokopisini istediğini, kendisinin bu işlerle hiç ilgilenmediğini, sonradan bir iş yerinde çalışıyormuş gibi gösterildiğini öğrendiğini, ... Kuyumculuk isimli iş yerinde çalışmadığını, bu işlemleri kardeşi... ve teyzesi tanık ...’nin takip ettiğini, bu kişilerin daha detaylı bilgi verebileceğini,
    Hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen... soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde; bir muhasebe bürosunda çalıştığını, 2008 yılı Ekim ayı içerisinde daha önceden tanıdığı ve muhasebeci olarak bildiği sanık ...’ın kendisini arayarak sigortalı çalışan olmak isteyen kimsenin olup olmadığını sorduğunu, sanığa niye böyle birilerini aradığını sorduğunda, sanığın da şahısların kendi primlerini ödemeleri hâlinde belirli iş yerlerinde sigortalı çalışan olarak gösterebileceğini söylediğini, bunun üzerine kendisi ile birlikte ... ve ...’in isimlerini ve gerekli evrakları verdiğini, sanığa kişi başı 170 TL ödediğini, kendilerinin ... Kuyumculuk isimli iş yerinde hiç çalışmadıklarını, sanığın işe girişlerini yaptığını ancak bu iş yerini hiç görmediklerini, sahibini tanımadıklarını, ayrıca 1 ay sonra da işlemlerinin iptal edildiğini, daha sonra sanıkla konuştuğunda sanığın, iş yerinden sorunlu ayrıldığı için kendisi gibi başkalarını da sigortalı yaparak iş yerinde problem çıkartmaya çalıştığını söylediğini,
    Hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen ... soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde; bakkallık yaptığını, herhangi bir sosyal güvencesinin bulunmadığını, halasının oğlu olan...’un kendisini aradığını, primleri dışarıdan yatırarak bir arkadaşının kendilerini sigortalı yapabileceğini söylediğini, kendisinin de kabul ettiğini, ...’a nüfus cüzdanı fotokopisini verdiğini, ...’un da sanığa bu belge ile bir miktar para verdiğini ve sigorta başlangıçlarının yapıldığını, ancak nerede başlatıldığını bilmediğini, bu arada bir defa SGK hizmetlerinden faydalandıklarını, daha sonra sigortalılıklarının iptal edildiğini öğrendiğini, sigorta yaptıran şahsı görmediğini ve tanımadığını, bu şahsı halasının oğlu ...’un tanıdığını, bu işlerle alakasının olmadığını,
    Hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen ... soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde; eşine ait iş yerinin muhasebe kayıtlarını tutan... isimli şahısla 2008 yılı Ekim ayında yaptıkları bir konuşmada emekliliğine 6 ay kaldığını söylediğini, bunun üzerine ...’un da "Abi seni bir iş yerinde sigortalı olarak gösterelim, emekli ol." dediğini ve kendisinin de kabul ettiğini, ...’a 170 TL verdiğini, aradan bir süre geçtikten sonra internette yaptığı sorgulama sonucunda primlerinin yatırılmadığını görünce ... isimli şahsa bu hususu sorduğunu, ... araştırıp döndüğünde kendisine sigorta işlemini yapan arkadaşının işten ayrıldığını ve patronundan habersiz bu işlemi yaptığını, daha sonra da primlerin iptal edildiğini söylediğini, hatta 170 TL"yi kendisine iade ettiğini, ... Kuyumculuk isimli iş yerinde çalışmadığını,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık Kollukta ve 12.11.2009 tarihinde Mahkemede; ticaret lisesi mezunu olduğunu, şikâyetçi ..."in iş yerinde yaklaşık 2 sene kadar çalıştıktan sonra suç tarihinden önce bu iş yerinden ayrıldığını, yaptıkları iş nedeniyle şikâyetçinin mükelleflerine SGK tarafından verilen elektronik bildirge şifrelerini bildiğini, çıkan Yasa ile sigorta başlangıcı yapılan kişilerin emeklilikte avantajlı hâle geldiğini öğrendiğini, maddi durumu iyi olmadığından şikâyetçinin iş yerinden ayrıldıktan sonra şikâyetçinin mükelleflerinden katılan ...’e ait şifreyi kullanarak..., ..., ... isimli şahısları 510 TL karşılığında elektronik bildirge yöntemiyle katılan ...’e ait ... Kuyumculuk isimli iş yerinde işe başlamış olarak gösterdiğini, 510 TL parayı...’tan aldığını, yine aynı iş yerinde... ve... ... isimli şahısları 340 TL para karşılığında sigortalı hâle getirdiğini, bu kişilerin parasını da ... isimli şahıstan aldığını, ayrıca amcası ...’ı da aynı iş yerinde elektronik bildirge şifresiyle sigortalı yaptığını, amcasından da 170 TL aldığını, bu durumun anlaşılacağı düşüncesiyle ... tarafından verilen şifreyi de değiştirdiğini, olayın ortaya çıkması sonrasında aldığı paraları şahıslara iade ettiğini, para kazanmak için böyle bir şey yaptığını, sonra yanlış olduğunu anladığını, pişman olduğunu,
    Bozmadan sonra 19.06.2014 tarihinde Mahkemede verdiği ifadesinde ise; patronu olan şikâyetçi ...’in talimatıyla fiilen çalışmayan kişiler hakkında elektronik bildirge düzenlediğini, sigortalı yaptığı şahısların çalışıp çalışmadıkları hakkında şikâyetçinin kendisine bir bilgi vermediğini, sadece "bu şahısların girişlerini yap" diye talimat verdiğini, kendisinin de bu şekilde işlemleri yaptığını,
    Savunmuştur.
    Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
    1- Sanığın suç tarihinde şikâyetçi ..."in yanında çalışıp çalışmadığına yönelik eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı;
    Mali müşavir olan şikâyetçi ...’in bürosunda çalışması nedeniyle mükelleflere ait elektronik bildirge şifrelerini bilen sanık ...’ın, katılan ...’e ait şifreyi onun bilgisi dışında kullanarak ... Kuyumculuk isimli iş yerinde gerçekte çalışmayan ... isimli kişileri sanki bu iş yerinde çalışıyorlarmış gibi gösterip haklarında gerçeğe aykırı elektronik işe giriş bildirgeleri düzenlediği olayda; şikâyetçi ...’in, sanık ...’ın 2008 yılının 6. ayına kadar yanında çalıştığını beyan etmesi, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen..."un, sanığın iş yerinden sorunlu ayrıldığı için kendisi gibi başkalarını da sigortalı yaparak iş yerinde problem çıkartmaya çalıştığını söylediğini ifade etmesi, sanığın da bozma öncesindeki aşamalarda suç tarihinden önce şikâyetçinin yanından ayrıldığını savunması, bozma sonrasındaki savunmasının kendisini suç ve cezadan kurtarmaya yönelik olması, işe giriş bildirgelerinin ise 2008 yılının Eylül ve Ekim aylarında düzenlenmiş olması hususları birlikte göz önünde bulundurulduğunda, sanığın suç tarihinde şikâyetçinin yanında çalışmadığı ve eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sayın çoğunluğun tarafımdan ön sorun olarak ileri sürülen eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı yönündeki kararına katılmak mümkün bulunmamıştır, Zira;
    İddianamede sanığın eylemi "... yanında suç tarihinde çalışan ve müteakiben bu iş yerinden ayrılan şüphelinin çalışmış bulunduğu dönem içerisinde haklarında ek takipsizlik kararı verilen kişileri iş yeri ile herhangi bir iş akti ile çalışmadıkları halde ihbar edenlerden ... isimli kişinin iş yerinde çalışıyormuş gibi e- bildirge sistemi ile haksız elde ettiği şifreler ile iletişim sistemine müdahale ederek sisteme gerçeğe aykırı veri yüklemesi gerçekleştirmek suretiyle atılı eylemi gerçekleştirdiği" şeklinde nitelenmiştir.
    Sanık bozmadan önceki savunmasında sisteme veri girişini ..."in yanından ayrıldıktan sonra önceden öğrendiği şifre ile veri girişi yaptığını belirtmesine rağmen bozmadan sonraki savunmasında ise eylemi ... Hösüklerin talimatıyla yanında çalıştığı dönem içinde gerçekleştirdiğini savunmuştur.
    Yerel Mahkeme kabulünde iddianame gibi çalıştığı dönem içinde veri girişi yaptığı kabul edilmiştir.
    Veri girişlerinin tarihleri dosyadan anlaşılmasına rağmen sanığın ... yanında hangi tarihler arasında çalıştığı hususunda ilgili kurumdan araştırma yapılarak duraksamaya yer vermeden bu tarih tespit edilmemiştir.
    Veri girişi suçunda hukuka aykırı veri girişi yapılmasının suçun unsuru olduğu ve ..."in yanında çalıştığı dönem içinde çalışanlara şifreyi vererek veri girişi yapmakla yetkilendirdiği beyanı ve iddianamedeki anlatımda nazara alındığında, yalnızca sanığın sonradan döndüğü savunmasına dayanılarak veri girişinin çalıştığı dönemden sonra yapıldığı kabulü ile buna göre hukuki durumunun tayini duraksamaya yer verdiğinden, ön sorun olarak ele alınan eksik araştırmanın var olduğu kanaati ile sayın çoğunluğun kararına katılmam mümkün bulunmamıştır." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    2- Ön sorunun bu şekilde çözümlenmesinden sonra, sanığın eyleminin niteliğinin belirlenmesine ilişkin olarak;
    Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle resmî belgede sahtecilik ve sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
    Resmî belgede sahtecilik suçu TCK’nın 204. maddesinde;
    "(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır." şeklinde düzenlenmiş olup maddenin gerekçesi ise;
    "Maddede, resmî belgede sahtecilik suçu tanımlanmıştır.
    Suçun konusu resmî belgedir.
    Belge, eski dilimizdeki ‘evrak’ kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.
    Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir.
    Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir. Ancak, bu kişilerin gerçekten mevcut kişiler olması gerekmez. Bu itibarla, gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taşımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kağıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir.
    Ancak, bazı belgeler (örneğin poliçe gibi kambiyo senetleri) açısından, belge üzerinde kişinin kendi el yazısı ile imzasının atılmış olması gerekir. Zira, imza, ilgili kambiyo senedinin zorunlu şekil şartını (kurucu bir unsurunu) oluşturmaktadır.
    Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.
    Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.
    Resmî belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleşme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması hâlinde dahi, resmî belge vardır. Çünkü sözleşme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır.
    Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmî belge olarak kabul edilmek gerekir.
    Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır.
    Birinci seçimlik hareket, resmî belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmî belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.
    Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmesi gerekir.
    İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmî belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmî belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmî belgeyi bozmak suçu oluşur.
    Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır.
    Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmî belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur.
    Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmî belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmî belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.
    Söz konusu suçu oluşturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan seçimlik hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi, bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşur.
    Maddenin üçüncü fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli unsuru belirlenmiştir. Buna göre, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki ilişki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla korumak ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak, değişik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıştır." biçimindedir.
    Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
    Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır.
    Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
    Uyuşmazlık konusuyla ilgili "Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme " suçu ise aynı Kanun"un 244. maddesinde;
    "(1) Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
    (4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisinin veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının başka bir suç oluşturmaması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur" şeklinde düzenlenmiştir.
    Bu düzenleme ile bilişim sistemlerinin doğru ve işlevine uygun şekilde faaliyetine devam etmesi sağlanmak istenmiş olup, sistemin doğru ve işlevine uygun olarak faaliyetine engel olan fiiller bu maddeye uyan suçu oluşturmakta, sistemin doğru ve işlevine uygun olarak faaliyetine engel oluşturmayan eylemler ise bu maddede düzenlenen suçu oluşturmamaktadır.
    Maddenin birinci fıkrasında, bir bilişim sisteminin işleyişini engelleme, bozma, ikinci fıkrasında, bilişim sistemindeki verileri bozma, yok etme, değiştirme veya erişilmez kılma, sisteme veri yerleştirme, var olan verileri başka yere gönderme fiilleri suç olarak düzenlenirken,
    Üçüncü fıkrada, birinci ve ikinci fıkralarda belirtilen eylemlerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde gerçekleştirilmesi halinde, verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı hükmüne yer verilmiş,
    5237 sayılı TCK"nın 244. maddesi ile bilişim alanında suçlar bölümünde yer alan 243. maddede olduğu gibi bilişim sistemi ve sistemin işleyişine yönelik saldırıların önlenmesi amaçlanmış olup, sistemin soyut unsurlarına karşı işlenen zarar verici fiiller yaptırım altına alınmıştır.
    Maddede bilişim sistemindeki verilere zarar verici nitelikteki hareketlerin işlenmesinin yanı sıra, niteliği itibarıyla sistemdeki verilere zarar verici olmayan iki seçimlik harekete daha yer verilmiştir. Bunlar sisteme veri yerleştirilmesi veya mevcut verilerin başka yere gönderilmesidir. Sistem üzerinde hak sahibi olan kişinin rızasına aykırı olarak herhangi bir verinin bilişim sistemine girilmesi hâlinde veri yerleştirilmesi söz konusudur (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara-2019, 6. Bası, s.872.).
    TCK’nın 244. maddesinin ikinci fıkrası ile bilişim sisteminde kayıtlı veriyi bozma, yok etme, değiştirme, erişilmez kılma veya sisteme veri yerleştirme fiilleri cezalandırılarak özel bir sahtecilik suçuna yer verilmiştir (Durmuş Tezcan- Mustafa Ruhan Erdem- Murat Önok, Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara-2015, 12. Bası, s. 807.).
    Bu aşamada elektronik belgelerin, resmî belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturan "belge" niteliğinde kabul edilip edilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Elektronik belge, elektronik ortamda sayısal olarak kodlanmış bulunan elektronik verileri ifade etmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 199. maddesinde de uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli elektronik ortamdaki verilerin belge olduğu belirtilmiştir.
    5237 sayılı TCK’da 765 sayılı mülga TCK’dakine benzer biçimde elektronik verilerin "belge" olarak kabul edilebileceklerine ve sahtecilik suçunun konusunu oluşturabileceklerine ilişkin bir norm mevcut değildir. Bu nedenle kanunilik ilkesi gereğince elektronik belgelerin sahtecilik suçuna konu olabilmesi ve ceza hukuku korumasından yararlanabilmesi için yasa hükmüyle "belge" olarak nitelenmesi zorunludur (Çetin Arslan-İhsan Baştürk, Belgede Sahtecilik Suçunun Konusu Olarak Elektronik Ortamdaki Veriler, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt-8, Sayı-2, Aralık-2013, s. 210.).
    Kanun koyucu elektronik verilerin belge olarak kabul edildiği bazı özel düzenlemeler yapmıştır. Uyuşmazlık konusunu ilgilendirmesi bakımından bu hâllerden birisi olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun suç tarihinde yürürlükte bulunan "Bilgi ve Belge İsteme Hakkı, Bilgi ve Belgelerin Kuruma Verilme Usûlü" başlıklı 100. maddesine değinmek gerekmektedir.
    5510 sayılı Kanun’un suç tarihinde yürürlükte bulunan 100. maddesi;
    "5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kuruluşlar, döner sermayeli kuruluşlar ile diğer gerçek ve tüzel kişiler doğrudan, münferit olarak bilgi ve belge istenmesi hariç olmak üzere kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar ise Kurumla yapılacak protokoller çerçevesinde, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak hâller ile özel hayat ve aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa Kurum tarafından kişilerin sosyal güvenliğinin sağlanması, 6183 sayılı Kanuna göre Kurum alacaklarının takip ve tahsili ile bu Kanun kapsamında verilen diğer görevler ile sınırlı olmak üzere istenecek her türlü bilgi ve belgeyi sürekli ve/veya belli aralıklarla vermeye, bilgilerin elektronik ortamda görüntülenmesini sağlamaya, görüntülenen bu bilgilerin güvenliğini sağlamaya, muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü belge ile vermek zorunda oldukları bilgilere ilişkin mikrofiş, mikrofilm, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtlara erişim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm sistem ve şifreleri incelemek için ibraz etmeye mecburdurlar.
    Bu madde kapsamında ilgili kişi, kurum ve kuruluşlar Kurumun belirleyeceği süre içerisinde söz konusu talebe cevap vermek ve gereken kolaylığı göstermekle yükümlüdürler.
    Kurum, bu Kanun gereği verilecek her türlü belge veya bilginin internet, elektronik ve benzeri ortamda gönderilmesi hususunda, gerçek ve tüzel kişileri zorunlu tutmaya, Kuruma verilmesi gereken her türlü belge, bildirge ve taahhütnameyi diğer kamu idarelerine ait formlarla birleştirmeye, söz konusu belgeleri kamu idarelerinin internet ve elektronik bilgi işlem ortamından almaya, bu idarelere yapılacak bildirimleri Kuruma verilmiş saymaya, bu Kanunun uygulaması ile ilgili işveren, sigortalı ve diğer kurum, kuruluş ve kişilerin talepleri üzerine veya re’sen düzenleyeceği her türlü bilgi ve belgeyi bilgi işlem ortamında oluşturmaya, bu şekilde hazırlanacak olan bilgi ve belgelerin sadece internet ve benzeri iletişim ortamından ilgili kişilere verilmesini kararlaştırmaya yetkilidir. Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerlidir.
    Belge veya bilgileri internet, elektronik ve benzeri ortamda göndermekle zorunlu tutulan gerçek ve tüzel kişilerin, Kurumun bilgi işlem sistemlerinin herhangi bir nedenle hizmet dışı kalması sonucu belge ve bilgiyi, bu Kanunda öngörülen sürenin son gününde Kuruma gönderememesi ve muhteviyatı primleri de yasal süresi içinde ödeyememesi halinde, sorunların ortadan kalktığı tarihi takip eden beşinci işgününün sonuna kadar belge veya bilgiyi gönderir ve muhteviyatı primleri de aynı sürede Kuruma öder ise bu yükümlülükleri Kanunda öngörülen sürede yerine getirmiş kabul edilir.
    Bu maddenin uygulanması ile ilgili usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." şeklinde düzenlenmiş olup maddenin gerekçesi ise;
    "100 üncü maddesinde yapılan düzenleme ile; Kurumun, kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilerden bilgi ve belge isteme yetkisine imkan tanınması sağlanmış, Kuruma verilmesi gereken her türlü belgenin diğer kamu idarelerine ait formlarla birleştirilmesi, internet ve elektronik bilgi işlem ortamında alınması, bu idarelere yapılacak bildirimlerin Kuruma verilmiş sayılması, Kanundaki bildirim ve prim ödeme sürelerinin yeniden belirlenmesi, işveren ve sigortalılar ile ilgili her türlü bilgi ve belgenin bilgi işlem ortamında oluşturulması hususunda Kurum yetkili kılınmakta, ayrıca elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgelerin, adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge niteliğine sahip olduğu düzenlenmiştir." biçimindedir.
    Bu madde, Kurumun bilgi ve belge isteme hakkı ile bunların hangi yöntemle Kuruma verileceğine ilişkin hükümleri içermektedir. Bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen kurum ve kuruluşlarla gerçek ve tüzel kişiler, 6183 ve 5510 sayılı Kanun"un uygulamasıyla sınırlı kalmak koşuluyla, Kurumca istenecek her türlü bilgi ve belgeyi sürekli veya belirli aralıklarla Kuruma vermeye, elektronik ortamda görüntülenmesini sağlamaya ve görüntülenen bu bilgilerin güvenliğini sağlamakla yükümlüdürler.
    Aynı Kanun"un "Sigortalı bildirimi ve tescili" başlıklı 8. maddesinin son fıkrası;
    "Sigortalı işe giriş bildirgesinin şekli ve içeriği, bildirgenin verilme yöntemleri ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." şeklindedir.
    ... tarafından düzenlenen, 28.08.2008 tarihli ve 26981 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan, aynı yılın Ekim ayı başında yürürlüğe giren ve suç tarihinde yürürlükte bulunan mülga Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği"nin "Sigortalılığın başlangıcı ve bildirim yükümlülüğü" başlıklı 11. maddesi;
    "(1) Kanunun 4 üncü maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için çalışmaya, meslekî eğitime veya zorunlu staja başladıkları tarihten itibaren sigortalı hak ve yükümlülükleri başlar.
    (2) İşverenler, Kanunun 4 üncü maddesi birinci fıkrasının;
    a- (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanları, çalışmaya başladıkları tarihten önce,
    b-(c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar, göreve başladıkları veya okullarında öğretime başladıkları tarihten, kendi hesabına okumakta iken Türk Silahlı Kuvvetleri veya Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına okumaya başlayanlar ise bu tarihten itibaren sigortalı sayılırlar ve bu tarihten itibaren on beş gün içinde,
    Kuruma e-sigorta yoluyla bildirmekle yükümlüdür...",
    Aynı Yönetmelik"in "Sigortalı işe giriş bildirgesi" başlıklı 15. maddesi ise;
    "(1) Bu Yönetmeliğin 11 inci maddesinde belirtilen sigortalılık başlangıcı ile ilgili bildirim yükümlülüğü, Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının; (a) ve (b) bentlerine tabi olanlar için Ek-4, (c) bendine tabi olanlar için ise Ek-4-A"da bulunan sigortalı işe giriş bildirgelerinin, Kuruma e-sigorta ile verilmesiyle yerine getirilir. Sigortalı işe giriş bildirgesi dışında, başka biçimlerde yapılan bildirimler geçerli sayılmaz..." şeklinde düzenlenmiştir.
    Çağdaş ülkelerde olduğu gibi Ülkemizde de bilgi ve belgelerin, internet, elektronik ve benzeri ortamlarda gönderilmesi olgusu yaygınlaşmıştır. Bu nedenle 5510 sayılı Kanun"un 100. maddenin ikinci fıkrası hükümlerine göre Kurum, bu Kanun gereğince verilecek her türlü bilgi ve belgenin elektronik ortamda gönderilmesi için gerçek ve tüzel kişileri zorunlu tutmaya yetkili kılınmıştır. Ülkemizde elektronik ortama geçildiği ve bilgisayar kullanımına başlanıldığı yıllarda bilgisayar ortamında kayıtlı bilgi ve belgelerin mahkemelerde ve icra dairelerinde delil sayılıp sayılamayacağı konusu hayli tartışmalı idi. Bu maddenin ikinci fıkrasında bu konuya açıklık getirilmiş ve elektronik ortamda kayıtlı sözü edilen bilgi ve belgelerin resmî belge niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari merciler nezdinde resmî belge olarak geçerli olacaktır (Aslanköylü Resul, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Şerhi, Ankara-2009, s.1534.).
    Söz konusu açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği"nin 11 ve 15. maddeleri gereğince elektronik ortamda düzenlenmesi gereken işe giriş bildirgelerinin 5510 sayılı Kanun"un 100. maddesi gereğince adli ve idari makamlar nezdinde resmî belge niteliğinde olacağı ve elektronik ortamda düzenlenecek bu belgeler üzerinde yapılacak sahtecilik eylemlerinin de resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.
    Yukarıda açıklandığı üzere gerçeğe aykırı elektronik işe giriş bildirgesi düzenlenmesi hâlinde eylem TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturacak ise de eylemin aynı zamanda TCK’nın 244/2. maddesinde düzenlenen sisteme veri yerleştirme suçunu da oluşturabileceği, bu nedenle söz konusu suçlar arasında içtima sorunu ortaya çıkacağından bu aşamada içtima kurumu üzerinde de durulmasında fayda bulunmaktadır.
    Tek fiille birden fazla suç normunun ihlali hâlinde, bu normlar arasındaki içtima ilişkisi ya "farklı neviden fikri içtima" ya da "görünüşte içtima" kapsamında kalmaktadır.
    Farklı neviden fikri içtima TCK"nın 44. maddesinde; "İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde "non bis in idem" kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, "erime sistemi"ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
    Görünüşte içtima ise, çeşitli normların aynı fiille ilgili görünmelerine rağmen, aslında bunlardan yalnız birinin uygulanabilmesidir (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 167.). Görünüşte içtima kanunda düzenlenmemiştir, ancak ceza normlarının birbirleriyle olan ilişkisi ve bunların yorumundan aynı fiille ilgili görülen çeşitli normlardan sadece birinin uygulanabileceği sonucuna varmak mümkün olduğundan, kanun koyucunun görünüşte içtima şekillerine yer vermesi gerekmemektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara Eylül 2015, 8. Bası, s.519.).
    Fikri içtima ve görünüşte içtimanın ortak özelliği fiilin tek ve aynı olmasıdır. Ancak fikri içtima hükmünün uygulanabilmesi için görünüşte içtima hâllerinden birinin bulunmaması gerekmektedir. Bu nedenle, tek fiille ilgili suç tipleri arasında öncelikle görünüşte içtima ilişkisinin bulunup bulunmadığının tespiti gerekli olup görünüşte içtima ilişkisinin bulunması, fikri içtima hükmünün uygulanmasına engel teşkil eder. Fikri içtimanın görünüşte içtimadan en önemli farkı, fikri içtima hâlinde sebebiyet verilen suç tiplerine ilişkin normların hepsinin uygulanabilmesine karşılık görünüşte içtimada normlardan sadece birinin uygulanabilir olmasıdır. Başka bir deyişle, görünüşte içtima hâlinde gerçekte sadece bir norm ihlâl edilmekte olup diğer normların ihlâli sadece görünüştedir. Çünkü suç tiplerine ilişkin normların hepsi fiilin haksızlık muhtevasını tümü ile kapsamakla beraber gerçekte uygulanacak olan norm, haksızlık muhtevası itibarı ile diğer normları da tüketmekte, tüm normlar haksızlık ilişkisi bakımından tamamen örtüşmektedir. Dolayısıyla, normlardan sadece biri gerçekte uygulanma kabiliyetine sahiptir (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 73-74.).
    Görünüşte içtima hâllerinde hangi kanunun uygulanması gerektiği, "tüketen-tüketilen norm ilişkisi", "yardımcı (tali) normun sonralığı" ve "özel normun önceliği" gibi ilkelere göre belirlenmektedir.
    Bir ceza normu bir veya daha fazla başka ceza normlarını bünyesine almış ise "tüketen-tüketilen norm ilişkisinden" söz edilir. Bu durumda normları bünyesine alan ceza normu, diğer normları tüketmektedir. Bu takdirde fiile sadece tüketen norm uygulanabilecektir. TCK"nın 42. maddesinde tanımlanmış olan "bileşik suç" tüketen-tüketilen norm ilişkisinin tipik görünümlerinden birisidir. Örneğin; yağma suçu, hırsızlık ve cebir/tehdit suçlarını bünyesinde barındırmakta, başka bir anlatımla o suçları tüketmektedir.
    Yardımcı (tali) normlar da, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, "fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde", "kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında" ve "eylemin başka bir suç oluşturmaması hâlinde" gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir.
    Genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm, genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda "özel normun önceliği" ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel norm uygulanacaktır. Suçun temel ve nitelikli hâlleri arasındaki ilişki, özgü suç ve genel suç arasındaki ilişki ile genel ve özel kanun arasındaki ilişki, özel-genel norm ilişkisi içinde değerlendirilmektedir (M. Emin Artuk-A. Gökçen- A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 636; Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, 2015, s. 612-613; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016, s. 685-686; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2015, s.520.). Örneğin, 5237 sayılı Kanun"da zimmet suçunu düzenleyen 247. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanunu"nun 160. maddesinde düzenlenmiş olan zimmet suçu özel norm niteliği taşıdığından, Bankacılık Kanunu kapsamındaki bir banka görevlisinin zimmet suçunu işlemesi durumunda özel normun önceliği ilkesi gereğince 5237 sayılı TCK"nın 247. maddesi değil Bankacılık Kanunu’nun ilgili hükmü uygulanmalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Mali müşavir olan şikâyetçi ...’in bürosunda çalışması nedeniyle mükelleflere ait elektronik bildirge şifrelerini öğrenen sanık ...’ın, iş yerinden ayrıldıktan sonra katılan ...’e ait şifreyi onun bilgisi dışında kullanarak ... Kuyumculuk isimli iş yerinde gerçekte çalışmayan ... isimli kişileri sanki bu iş yerinde çalışıyorlarmış gibi gösterip haklarında gerçeğe aykırı elektronik işe giriş bildirgeleri düzenlediği olayda; suç tarihinde yürürlükte bulunan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği"nin 11 ve 15. maddeleri gereğince elektronik ortamda düzenlenmesi gereken işe giriş bildirgelerinin 5510 sayılı Kanun"un 100. maddesi gereğince adli ve idari makamlar nezdinde resmî belge niteliğinde olacağı ve elektronik ortamda düzenlenecek bu belgeler üzerinde yapılacak sahtecilik eylemlerinin de resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı öngörülmüş ve Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 204. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmuş ise de aynı Kanun’un 244. maddesinin ikinci fıkrasındaki "Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklindeki düzenleme karşısında sanığın eyleminin aynı zamanda bilişim sistemine veri yerleştirme suçunu da oluşturduğu, TCK"nın 244. maddesinin ikinci fıkrasındaki bu düzenlemenin elektronik belgelerde yapılacak sahtecilik eylemlerine ilişkin özel norm niteliğinde olduğu ve özel normun önceliği ilkesi gereğince de sanık hakkında genel normun değil özel normun uygulanması gerektiği hususları göz önünde bulundurulduğunda, sanığın eyleminin TCK’nın 204. maddesinin birinci fıkrasında yer alan resmî belgede sahtecilik suçuna göre özel norm niteliğinde olan aynı Kanun’un 244. maddesinin ikinci fıkrasındaki bilişim sistemine veri yerleştirme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; sanığa atılı resmî belgede sahtecilik suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, sanığın eyleminin sadece TCK"nın 244. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen bilişim sistemine veri yerleştirme suçunu oluşturduğu, bu nedenle değişik gerekçe ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle oy kullanmışlardır.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; sanığın eyleminin resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.09.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi