10. Hukuk Dairesi 2016/3958 E. , 2016/8795 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, eksik hesaplanan yaşlılık aylığı miktarının tespiti ile ödenmeyen aylık farklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak hükümde belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Mahkemece Dairemizin bozma ilamına uyularak karar verilmiş ise de bozma ilamının gereği tam olarak yerine getirilmemiştir.
Önceki bozma ilamında da belirtildiği gibi, davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Yasa"nın Geçici 11. maddesidir.
Somut olayda, 1479 sayılı Yasa kapsamında 20.04.1982 tarihinden itibaren tescili bulunan davacının 1999 yılında 17. basamakta olduğu, sigortalık süresinde, sigortalılık basamakları ve basamakta bekleme süreleri ile 23. basamaktan yaşlılık aylığı tahsisinde, taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı ve davacıya 01.05.2007 tarihinden itibaren 23. basamaktan yaşlılık aylığı bağlanıp ödendiği anlaşılmaktadır.
01.01.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı Yasa"nın 39. maddesi ile 1479 sayılı Yasa"ya eklenen Geçici 11. maddede, sigortalının aylığının “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlara bağlanacak yaşlılık aylığı;
a)Sigortalının, aylık başlangıç tarihindeki toplam sigortalılık süresi esas alınarak, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce bulunduğu gelir basamağının aylık başlangıç tarihinde yürürlükte bulunan gelir tablosundaki değeri üzerinden, bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki hükümlere göre hesaplanan aylığının, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen sigortalılık süresinin toplam sigortalılık süresine orantılı olarak hesaplanan tutarı ile,
b)Sigortalının, bu Kanunun yürürlük tarihi ile aylık başlangıç tarihi arasında aylar itibariyle prim ödediği gelir basamaklarının bu basamaklardaki prim ödeme süreleri de dikkate alınarak, aylık başlangıç tarihinde yürürlükte bulunan gelir basamakları üzerinden hesaplanacak ağırlıklı ortalamasının, aylık başlangıç tarihindeki toplam sigortalılık süresi esas alınmak suretiyle bu Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre bulunacak aylık bağlama oranı üzerinden hesaplanan aylığın, bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra geçen sigortalılık süresinin toplam sigortalılık süresine orantılı olarak hesaplanan tutarı,” toplamı olduğu hüküm altına alınmıştır.
Bu yasal düzenlemeye göre; ... şeklinde olacaktır. Aylık hesabında esas alınacak aylık bağlama oranlarının belirlenmesinde ise, 01.01.2000 öncesi için 1479 sayılı Yasanın geçici 11. maddesi yollaması ile mülga 36. maddenin “Yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanan sigortalılara en son prim ödediği gelir basamağında en az bir tam yıl prim ödemesi koşuluyla bulunduğu basamağın % 70"i oranında aylık gelir hesaplanır. Bulunduğu gelir basamak primini bir yıl ödememişse, bir önceki basamak üzerinden aylık gelir hesaplanır. Bu oran 25 yıldan fazla prim ödenmiş olması halinde fazla olan her tam yıl için % 1, kadın ise 50, erkek ise 55 yaşlarından sonra sigortalılığa devamda, fazla olan her tam yaş için de ayrıca % 1 artırılır.” hükmü gözetilmeli, 01.01.2000 sonrası aylık bağlama oranının belirlenmesi için ise, 4447 sayılı Kanunla değişik anılan maddenin “Aylık bağlama oranı, sigortalının toplam sigortalılık süresinin ilk on tam yılının her bir yılı için %3,5 takip eden onbeş tam yılın her bir yılı için %2 ve yirmibeş yıldan fazla her bir tam yıl için %1,5 oranlarının toplamıdır.” hükmü nazara alınmalıdır.
B aylığının belirlenmesinde dikkate alınması gereken "Ağırlıklı Ortalama" hesabında, 01.01.2000 tarihi ile 01.10.2008 tarihi arasında 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalı olarak bulunulan basamaklar ve bu basamaklardaki bekleme süreleri üzerinden anılan Kanunlara tabi sigortalılar için geçerli olan 01.07.2003 tarihli gelir tablosundaki karşılığı tutarlar gözetilerek ağırlıklı ortalama belirlenmelidir.
Bu şekilde belirlenecek aylık bağlama oranları ile hesap edilen A ve B aylıklarının toplamı, 01.07.2003 tarihi itibarıyla aylık miktarını oluşturur. Bu aylığın,
4784, 5073, 5282, 5454 ve 5565 sayılı Yasalarla getirilen artırım ve sosyal destek ödemesiyle güncellenmesi suretiyle davacının 01.08.2007 tarihindeki aylığı hesap edilmeli, davalı Kurumdan, 01.05.2007 tarihi itibariyle davacıya bağlanan aylığın ek ödeme tutarlarını da gösterir aylık bağlama tablosu celp edilerek varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, A aylığının hesabında 2003 yılı gelir tablosu esas alınması gerekirken 2006 yılı gelir tablosunun esas alındığı ve B aylığının hesabında esas alınan ağırlıklı ortalamanın ise hangi verilere dayalı tespit edildiğinin belirtilmediği anlaşılmaktadır. Bu hali ile anılan rapor yukarıda belirtilen aylık tutarının tepsine yönelik öngörülen ilkelere uygun olmadığından hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Mahkemece, yukarıdaki maddi ve hukuki olgular birlikte gözetilerek, usulünce yeniden alınacak bilirkişi raporuyla, dava konusu istem yeniden değerlendirilerek, yapılacak yargılama sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı bilirkişi raporu esas alınarak, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
2-Kabule göre de mahkemece bozmaya uyulması sonucu artık bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakta ise de, bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Hukuk Genel Kurulu"nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117; 7.10.1990 gün 439-562; 19.2.1992 gün 635-82; 23.2.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E. 2006/573 K; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E. 2008/632 K ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E. 2010/87 K. sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Somut olayda, Mahkemece, 05.12.2012 tarihli kararda davacının ilk aylığının 1226,14 TL olduğunun tespitine karar verildiği, Dairemizce, davalı Kurum vekilinin temyiz talebi üzerine, yapılan araştırmanın yetersiz olduğu gerekçesi ile anılan kararın bozulduğu, mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi sonucu, kararı temyiz etmeyen davacı yönünden davalı Kurum lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu anlaşılmaktadır. Olayda, usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, ilk karada tespitine karar verilen tutarı aşar şekilde aylık miktarının tespitine karar verilmesi olanaklı değildir. Bu ilke, Kamu düzeni ile ilgili olup Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın, mahkemece, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 30.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.