Esas No: 2019/344
Karar No: 2020/369
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/344 Esas 2020/369 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 19. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza Hâkimliği
Sayısı : 1418
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na muhalefet eyleminden dolayı kabahatli Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumu hakkında aynı Kanun’un 102. maddesi uyarınca 1.777 TL idari para cezası uygulanmasına dair ... Muğla Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünün 24.10.2017 tarihli ve 12895727 sayılı idari para cezası kararına karşı kabahatli tarafından yapılan başvuru üzerine inceleme yapan Milas Sulh Ceza Hâkimliğince 29.12.2017 tarih ve 1418 değişik iş sayı ile başvurunun kabulüne ve idari para cezasının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Bu karara yönelik olarak Adalet Bakanlığının 08.11.2018 tarihli ve 94660652-105-48-11875-2018-kyb sayılı kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16.11.2018 tarihli ve 91117 sayılı ihbarname ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 19. Ceza Dairesince 04.04.2019 tarih ve 7969-6766 sayı ile;
“...5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinde yer alan, "İdarî para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde, idarî para cezası kesinleşir." şeklindeki düzenleme karşısında, davaya bakma görevinin idare mahkemesine ait olduğu, sulh ceza hâkimliğince görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde başvurunun kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla, gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Milas Sulh Ceza Hâkimliğinin 29.12.2017 tarihli ve 2017/1418 değişik iş sayılı kararının CMK"nın 309/4-a maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.05.2019 tarih ve 91117 sayı ile;
“...İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; idari yaptırım kararına yönelik itirazın kabul edilerek, idari yaptırım kararının kaldırılmasına dair kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi hâlinde, Özel Dairece, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca mı yoksa (c) bendi uyarınca mı işlem yapılacağının, başka bir ifadeyle idari para cezasının iptaline ilişkin mahkeme kararlarının kanun yararına bozulması durumunda, 5271 sayılı CMK"nin 309/4-c maddesi gereğince "aleyhe sonuç doğurmamak üzere" bozma kararı verilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle "karar" ve "hüküm" ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Bozma nedenleri; 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise aynı Kanun"un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise anılan fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi "tekriri muhakeme" yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir. 5271 sayılı CMK"nın 4. fıkrasının (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde ise cezanın kaldırılmasına karar verilecek, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi durumunda bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip bozma konusu yapılan kararın yerine verilmesi gereken karar, doğrudan ilgili daire tarafından verilecektir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (c) bendi gereğince kanun yararına bozma istemi, davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışında kalan hükümlere ilişkin olduğundan aleyhe sonuç doğurmaz ve yeniden yargılama da yapılamaz. Başka bir ifadeyle mahkûmiyet hükmü dışında kalan davanın esasını çözen hükümlerin hangi nedenle olursa olsun kanun yararına bozulması, aleyhe sonuç doğurmayacak ve yeniden yargılama yapılmasını da gerektirmeyecektir. Bu hükümlerin, kanun yararına bozulmasının aleyhe sonuç doğurmayacağı ve yeniden yargılama yapılmayacağı kanunun açık hükmü gereğidir. 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinde mahkemece verilen kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları" birer hükümdür.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına başvuru üzerine ya da itiraz üzerine adli mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunup bulunulamayacağı hususu tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 tarihli ve 235-247, 19.10.2010 tarihli ve 166-197 ile 19.10.2010 tarihli ve 167-195 sayılı kararlarıyla, idari yaptırım kararlarına ve bu kararlara karşı itiraz üzerine verilen kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Sosyal Güvenlik Kurumu Muğla İl Müdürlüğünce kabahatli Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumu hakkında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 102. maddesi uyarınca hükmedilen idari para cezasının iptali istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine 5326 sayılı Kanun uyarınca inceleme yapan Milas Sulh Ceza Hâkimliğince kabahatli adına yapılan başvurunun kabulüne ve söz konusu idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin 29.12.2017 tarihli ve 2017/1418 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kendine özgü bir sistem getiren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"na göre, idari yaptırım kararlarına karşı yapılan başvuru üzerine yerel mahkemece verilen idari yaptırım kararının iptaline ilişkin kararın, davanın esasını çözen bir karar olduğu gözardı edilmemelidir. Bu çerçevede 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"na aykırılıktan kabahatli Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumu hakkında 1.777,00 TL idari para cezası uygulanmasına dair Sosyal Güvenlik Kurumu Muğla İl Müdürlüğünce düzenlenen idari para cezasına yönelik başvurunun kabulü ile cezanın ortadan kaldırılmasına ilişkin kararın davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilmesi, hakkaniyete uygun bir kabul olacaktır.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun oy birliği ile sonuçlandırdığı 30.04.2019 tarihli ve 2016/1035 esas, 2019/364 karar; 09.04.2019 tarihli ve 2016/936 esas, 2019/304 karar sayılı ilamlarında da aynı sonuca ulaşılmış olup bu itibarla, kesin olarak verilen idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin Milas Sulh Ceza Hâkimliğince verilen 29.12.2017 tarihli ve 2017/1418 değişik iş sayılı kararın Özel Dairece CMK’nın 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekirken, aynı Kanun"un 309/4-a. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesince 23.05.2019 tarih ve 29075-8879 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin sulh ceza hâkimliği kararındaki hukuka aykırılığın CMK"nın 309/4-a maddesi kapsamında mı yoksa 309/4-c maddesi kapsamında mı kanun yararına bozma nedeni yapılması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 86. maddesine göre 2017/07 aylarına ilişkin asıl veya ek nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerinin (bildirge no; 9540858) süresi içinde Kuruma verilmemesi eyleminden dolayı kabahatli Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumu hakkında aynı Kanun’un 102. maddesi uyarınca 1.777 TL idari para cezası uygulanmasına dair ... Muğla Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünce 24.10.2017 tarihli ve 12895727 sayılı idari para cezası kararına karşı kabahatli Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü adına Milas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca başvuru yapıldığı,
Milas Sulh Ceza Hâkimliğince 29.12.2017 tarih ve 2017/1418 değişik iş sayı ile; görevli personelin söz konusu kabahate ilişkin kast ve kusuru bulunmadığından yapılan başvurunun kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına dair kesin olarak karar verildiği,
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 102. maddesinde yer alan ‘İdarî para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde, idari para cezası kesinleşir’ şeklindeki düzenleme karşısında, 5510 sayılı Kanun’a göre verilen idari para cezalarına itiraz hakkında görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde esastan inceleme yapılarak Milas Sulh Ceza Hâkimliğince karar verilmesinin isabetli olmadığı gerekçesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,
Özel Dairece kanun yararına bozma talebindeki düşünce yerinde görülerek sulh ceza hâkimliği kararının CMK"nın 309/4-a. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "kanun yararına bozma" kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 5320 sayılı Kanun"un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK"da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK"nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK"nın 223. maddesinde kararlardan hangilerinin “hüküm” olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılmaktadır. Belirtilen kararlardan “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirine” dair hükümlerin “uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler” oldukları konusunda öğretide genel bir kabul de bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun, 5510 sayılı Kanun gereğince verilen idari para cezasının iptali talebiyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 27. maddesi uyarınca yapılan başvuru üzerine verilen iptal kararının CMK"nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına ilişkin olması nedeniyle 5326 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanun arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla 5326 sayılı Kanun"da hüküm bulunmaması hâlinde CMK hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
5326 sayılı Kanun"da kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, bazı konularda ise 5237 sayılı TCK ve 5271 sayılı CMK hükümlerine atıf yapılmıştır.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md. 5), yer bakımından uygulama (md. 6), hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md. 12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCK hükümlerine; 22. maddenin dördüncü fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin beşinci fıkrasında ise tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"la yapılan değişiklikle 29. maddenin birinci ve beşinci fıkralarında itiraza ilişkin konularda 5271 sayılı CMK hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCK ile 5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Kanun"un 22. maddesinde genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
İdari yaptırımlarla ilgili kanun yollarına gelince;
5326 sayılı Kanun"un 27. maddesinde "başvuru" kanun yolu düzenlenmiştir:
1- İdari yaptırım kararının, kanunda açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi ve kanunda aykırı hüküm bulunmaması hâlinde, bu karar aleyhine on beş gün içinde sulh ceza hâkimliğine başvurabilecektir. (27/1. md.) Ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması hâlinde idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanacaktır. (27/8. md.)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi hâlinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir. (27/5. md.) Ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı kanun yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu kanun yolu merci tarafından incelenecektir. (27/7. md.)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi hâlinde, bu karar aleyhine on beş gün içinde sulh ceza hâkimliğine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği tarafından incelenecektir. (27/6 md ve CMK 173. md.)
Başvuru üzerine hâkimlik makamının yetkili bulunmadığının anlaşılması hâlinde dosya yetkili sulh ceza hâkimliğine gönderilecek, başvurunun süresi içerisinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza hâkimliğince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının saptanması hâlinde başvurunun bu nedenle reddine karar verilecektir. Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının belirlenmesi hâlinde ise hâkimlik tarafından idari yaptırım kararının hukuka uygun olması hâlinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması durumunda ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin dokuzuncu fıkrasındaki şartların varlığı hâlinde ise başvuru merci idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Hâkimliğin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde, daha önce yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"un 27. maddesiyle yapılan değişiklikle itirazın CMK hükümlerine göre yapılacağı hükmü getirilmiştir. İdari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi hâlinde de bu mahkemenin kararına karşı yine 6217 sayılı Kanun"un 27. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 5271 sayılı CMK hükümlerine göre itiraz edilebilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz kanun yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup her üç hükümde de başvurulacak kanun yollarının şartları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca;
a) 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"la yapılan değişiklik öncesinde 2.000 TL"ye kadar (2.000 TL dâhil), değişiklik sonrasında ise 3.000 TL"ye kadar (3.000 TL dâhil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilecek kararlar,
b) Bu miktardan fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen kararlara itiraz üzerine, itiraz mercisince verilecek kararlar,
c) İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi hâlinde, itiraz üzerine itiraz mercisince verilecek karar,
İle 5326 sayılı Kanun"da öngörülen olağan kanun yolu süreci tamamlanacaktır.
Cumhuriyet Başsavcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat teşkil ettiği belirlenerek, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edildiğinde, bu karar Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği tarafından incelenecek olup sulh ceza hâkimliğince verilen kararda hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma kanun yoluna konu edilebilecektir.
Aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi hâlinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla kanun yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile getirilen sistem Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinden farklı ve kendine özgü olup, bu kanunda CMK"ya atıf yapılması da kendisine özgü sistem öngörülmesi gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kabahatler Kanunu"nun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına başvuru ya da itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 tarihli ve 235–247 sayılı, 19.10.2010 tarihli ve 166–197 sayılı, yine 19.10.2010 tarihli ve 167–195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Ancak CMK"da öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş olan aynı Kanun"un 309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanunu"na göre verilen kararların, Ceza Muhakemesi Kanunu"nda yer alan düzenlemelere göre değerlendirilerek 309. madde açısından sonuçlar çıkarılması, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Başvuru merci olan Milas Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 5510 sayılı Kanun"un 102. maddesi uyarınca kabahatli aleyhine verilen idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin başvuru konusunda idare mahkemesinin görevli olduğu, bu nedenle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 28/1-b maddesi uyarınca başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza hâkimliğinde incelenebilecek kararlardan olmadığı gözetilmeden, başvurunun bu yönden reddi yerine yazılı şekilde esastan inceleme yapılarak karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamakta olup Yargıtay 19. Ceza Dairesinin bozma kararı bu yönüyle usul ve yasaya uygundur.
5510 sayılı Kanun gereğince verilen idari para cezasının iptali talebiyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen ve idari yaptırımın miktarına göre kesin nitelikte bulunan kanun yararına bozma talebine konu kararın, başvuruya konu idari para cezasını ortadan kaldırması sebebiyle davanın esasını çözen nitelikte kararlardan olduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan, Kabahatler Kanunu uyarınca yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen başvurunun kabulüne ve idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin kararın mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Bu durumda, Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince başvurunun kabulü ile idari yaptırım kararının kaldırılmasına dair verilen kararın, davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK"nın 309/4-c maddesi kapsamında kabul edilmesi hakkaniyete daha uygun bir kabul olacaktır. Ceza Genel Kurulunun 30.04.2019 tarihli ve 1035-364 sayılı kararı ile 07.03.2019 tarihli ve 378-179 sayılı kararı da aynı yöndedir.
Bu itibarla, başvuru mercisi tarafından verilen başvurunun kabulü ile idari yaptırım kararının kaldırılmasına dair kararın Özel Dairece CMK"nın 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin itirazın kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 04.04.2019 tarihli ve 7969-6766 sayılı kararından "CMK"nın 309/4-a. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine" ibaresinin çıkartılarak yerine "CMK"nın 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere bozulmasına" ibaresinin EKLENMESİNE,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.09.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.