Esas No: 2020/7528
Karar No: 2021/8981
Karar Tarihi: 24.06.2021
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/7528 Esas 2021/8981 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :...Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi
İlk Derece
Mahkemesi : ... 3. İş Mahkemesi
Meslek hastalığı sonucu sigortalının sürekli iş göremezliği nedeniyle davacının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; İlk Derece Mahkemesince ilâmda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine...Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesince esastan reddine karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi ve davalı avukatınca da duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 24/06/2021 Perşembe günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı adına Av. ... ile davacı adına Av. ... geldiler. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
I- İSTEM:
Davacı vekili, asıl dava dosyasının 12.10.2012 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle fazlaya ilişkin talep hakkını saklı tutarak 20.000 TL maddi tazminatın tespit tarihinden faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili, birleşen ilk dava dosyasının 24.04.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; fazlaya ilişkin talep hakkını saklı tutarak 180.823,62 TL maddi ve 190.000 TL manevi tazminatın tespit tarihinden faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili, birleşen ikinci dava dosyasının 20.02.2019 tarihli dava dilekçesinde özetle 77.465,43 TL maddi tazminatın tespit tarihinden faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
II- CEVAP:
Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; davacının 2003 - 2006 yılları arasında müvekkili şirkette çalıştığını ancak 6 yıl sonra dava açtığını, davacıdaki sağlık sorunlarının, müvekkili şirketten ayrıldıktan sonraki süre içerisinde ortaya çıkması veya tetiklenmesinin kuvvetli bir ihtimal olduğunu, davacının davalı şirkette çalıştıktan 5 yıl sonra...Meslek Hastalıkları Hastanesine başvurduğunu, davalı şirketin sorumluluğunun bulunmadığını belirterek açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III- MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece Bölge Adliye Mahkemesince kararının kaldırılması üzerine verilen son kararda “1-Asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile, 208.722,31TL maddi tazminatın gelir başlangıç tarihi 01/04/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
69.566,74 TL maddi tazminatın meslekte kazanma kaybı oranının %19"a çıktığı 21/11/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
35.000 TL manevi tazminatın meslek hastalığının tespit edildiği 01/03/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” karar verilmiştir
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının HMK"nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili, temyiz dilekçesinde özetle; maddi tazminat hesabının davacı aleyhine olacak şekilde hatalı yapıldığını, kararla hükmedilen manevi tazminatın, hukuki ve fiili gerçeklik, meslek hastalığının davacının ruhi ve bedeni vücut bütünlüğünde ortaya çıkardığı zararlar, davacının yaşı, davalının sorumlu olduğu kusurun ağırlığı karşısında düşük kaldığnı, faiz başlangıç tarihlerinin yanlış tespit edildiğini belirterek kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, temyiz dilekçesinde özetle; asıl dava ve birleşen dava yönünden dosya kapsamındaki itiraz ve beyanları değerlendirilmeksizin hüküm verildiğini, davacının davalı işyerinde işe girmeden önce ve sonrasında sigortalı olarak birçok farklı işyerinde çalıştığını, meslek hastalığının davalı işyerinden kaynaklandığını kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının 24 yılı aşkın çalışma hayatı boyunca sadece 3 yıl davalı işyerinde çalıştığının göz önüne alınmadığını, davalı işverenin işçiyi gözetme borcunu harfiyen yerine getirdiğini, ek dava ve birleştirme kararına karşı beyan ve itirazlarının değerlendirilmeksizin hüküm kurulduğunu, esas yönünden yapmış oldukları itirazların mahkemece gözetilmediğini, kaldırma kararı sonrası istinaf kararında belirtilen hususların mahkemece dikkate alınmadığını, kusura ilişkin bilirkişi raporunda kaçınılmazlık ilkesine ilişkin bir değerlendirme yapılmadığını, dosyaya sundukları bilgi ve belgeler göz ardı edilmek suretiyle soyut ve genel ifadelerle davalı işyerine %100 kusur verildiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, maddi tazminatta artış sebebinin anlaşılamadığını, maluliyet oranındaki artış sebebiyle faiz başlangıç tarihlerinin tefrik edilmesinin hatalı olduğunu, yargılama giderinin manevi tazminatın reddolan kısmı dikkate alınmaksızın takdiren dağıtılmasının hatalı olduğunu belirterek kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1- Dava meslek hastalığı neticesinde davacı sigortalının sürekli iş görmezliğe uğraması nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
5510 sayılı Kanun 14. maddeye göre, “meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir.” 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun “Tanımlar” başlıkla 3/1-1 bendinde “Meslek hastalığı: Mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık” olarak tanımlanmıştır.
Sigortalının mesleğini icrası sırasında sürekli tekrarladığı faaliyetlerden dolayı ya da icra edilen işin niteliği veya işin şartları nedeniyle mesleği ile bağlantılı olarak meydana gelen hastalıklar da sosyal güvenlik sistemi içerisinde bir sosyal risk olarak kabul edilmekte ve bu hastalıklar meslek hastalığı olarak nitelendirilmektedir.
İş kazası ani bir olay olmasına karşın meslek hastalığı, belirli bir zaman dilimi içerisinde tekrarlanan bir sebeple oluşmaktadır. Meslek hastalığı, işin nitelik ve yürütüm şartlarından dolayı ya da işyerinin durumu dolayısıyla yavaş yavaş ortaya çıkan bir sağlık sorunudur.
Davanın yasal dayanağı olan işverenin iş kazası ve meslek hastalığında sorumluluğunu düzenleyen, 5510 sayılı Kanun 21/1. fıkrası, “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.”
21/1. madde hükmüyle işverenin iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle Kurum karşısındaki sorumluluğu, kusur sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. Hakkaniyet veya tehlike sorumluluğu benimsenmemiştir. Eğer işverenin kusuru varsa sorumlu tutulabilecektir. İşverenin sorumlu tutulabilmesi için maddeye göre, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi olmalıdır. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği 45. maddesinde de açıklandığı gibi,
(1)İş kazası veya meslek hastalığı, işverenin kastı sonucunda meydana gelmişse işveren Kuruma karşı sorumlu hâle gelir. Kasıt; iş kazası veya meslek hastalığına, işverenin bilerek ve isteyerek, hukuka aykırı eylemiyle neden olması hâlidir. İşverenin eylemi hukuka aykırı olmamakla birlikte, yaptığı hareketin hukuka aykırı sonuç doğurabileceğini bilmesi, ihmali veya ağır ihmali sorumluluğunu kaldırmaz.
(2)İş kazası veya meslek hastalığı işverenin, sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucunda oluşmuşsa işvereni Kuruma karşı sorumlu hâle getirir. Mevzuat; yasal olarak yürürlüğe konulmuş ve yürürlüğünü muhafaza eden, sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği alanında, yasa koyucu ile yasa koyucunun yürütme veya idareye verdiği yetki sonucu, bu organlarca kabul edilen genel, objektif kural veya hükümlerin tümüdür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun “İşçinin kişiliğinin korunması” başlığı altında 417/2. maddesinde, “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli hertürlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.” (Benzer, 818 sayılı Kanun m. 332)
Bu fıkra ile işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. İşverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen, deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve işyerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür. Eğer işveren bu konuda gerekli önlemleri almazsa, meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı ile ilgili olarak sorumlu tutulacak ve Kurum bu konuda yapmış olduğu harcamaları işverenden talep edebilecektir. İşverenin sorumlu tutulabilmesi için iş kazası veya meslek hastalığı, işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırı davranışı veya ihmal göstermesi sonucu meydana gelmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle, oluşan kazadan sorumlu olabilmesi için işverenin kusurunun kanıtlanması gerekmektedir.
İşverenin sorumluluğunun belirlenmesinde kusur oran ve aidiyetine ilişkin iş sağılığı ve güvenliği uzmanlarından rapor alınması gerekmektedir. İşverenin iş sağlığı ve güvenliğine aykırılığı nedeniyle sorumluluğu 818 sayılı BK m. 332 ve 4857 sayılı İş kanununa göre belirleniyordu. İş Kanununun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77/1. fıkrasına göre, "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.” Maddelerin uygulanması amacı ile «İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzükleri» çıkarılmış ve iş sağlığı ve güvenliği önlemleri tek tek somut biçimde sayılmıştır.
4857 SK 77. ve devamı maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir. Yeni kanun, hangi önlemlerin alınacağını tek tek saymak yerine işverene genel çerçeve çizen ve hareket alanı tanıyan genel ilkeler getirmiştir. İşverenin genel yükümlülükleri, önlem alma, önlemlerin işlerliğini denetleme ve önlemleri yeniliklere uyarlama yükümlülüğüdür.
Yargıtay uygulamasına göre, mevzuatta belirtilmemiş olsa bile işveren, teknolojik ve bilimsel gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması amacıyla gerekli olanı yapmak ve gereken koşulları sağlamak, araçları eksiksiz bir şekilde temin etmekle yükümlüdür. Aynı yaklaşım 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda da benimsenerek 4. maddede işverenin genel yükümlülükleri, 5. maddede risklerden korunma ilkeleri sayılmıştır.
Bir olayın kanuni anlamda meslek hastalığı sayılabilmesi için tek başına hastalığın ya da bedensel veya ruhsal engellik halinin varlığı yeterli değildir. Meydana gelen hastalığın görülen işle uygun illiyet bağı içinde bulunması gerekir. İlliyet bağı sorumluluğun temel öğesidir. Eğer işçinin çalıştığı işte çalışmaması hâlinde hastalığa yakalanmayacağı söylenebiliyorsa bu durumda meslek hastalığı ile yürütülen iş arasında uygun illiyet bağının bulunduğu kabul edilmelidir (M. Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, ... 1985, s. 125). Başka bir söyleyişle sigortalı hastalığa, gördüğü işin özellik ve niteliği veya işin yürütüm şartları dolayısıyla tutulmuş ise uygun illiyet bağı mevcuttur.
Sorumluluğun belirlenmesinde fiille sonuç arasında bulunması gereken uygun illiyet bağı kurulamaz ya da kesilir ise borçlu sonuçtan sorumlu tutulamaz. İlliyet bağını kesen sebepler başlıca üç tanedir: Mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusuru. Kaçınılmazlık da uygun illiyet bağını kesen sebeplerden en önemli olup mücbir sebebin bir unsurudur. 510 sayılı Kanun 21/1. maddesinde işverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır hükmü vardır. Meslek hastalığının meydana gelmesinde işverenin sorumluluğu kapsamında, dış etkenler, kötü rastlantılar, teknik arıza, beklenmeyen hal sorumluluğa etkilidir.
Somut olayda, sigortalıda “sürekli lokal bası sonucu sinir felci meslek hastalığı” teşhisi konulmak suretiyle 01.04.2011 tarihinden geçerli olmak üzere %14,1 oranında, 21.11.2014 tarihinden geçerli olmak üzere ise %19 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı tespit edilmiştir. Davacının davalı şirkete ait otomotiv işyerindeki çalışmasının 20.01.2003 ila 27.04.2006 tarihleri arasını kapsadığı, sigortalının davalı şirkete ait işyerinde çalışmasının sona erdirmesinden sonra da, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı hizmet döküm cetveline göre dava harici işyerlerinde çalışmasının devam ettiği anlaşılmaktadır. Buna karşın gerek Bölge Adliye Mahkemesi’nin İlk Derece Mahkemesi kararını bu hususta değerlendirme yapması yönünden kaldırmasından önce bilirkişi heyetinden alınan 30.05.2016 tarihli kusur raporunda, gerekse de sonrasında bilirkişi heyetinden alınan 25.11.2017 tarihli raporda, meslek hastalığının sadece bu işyerindeki çalışmasına bağlı olduğu belirtilmiş ve davalı işverenin meslek hastalığının gerçekleşmesinde %100 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. Mahkemece her ne kadar bu rapora itibar edilerek karar verilmiş Bölge Adliye Mahkemesince de kaldırma kararı gereğinin yerine getirildiği kabul edilmiş ise de; davacının dava harici işyerlerinde de çalışmalarının olduğunun anlaşılmasına göre, bu işyerlerinde çalışmasının niteliğinin kusur raporunda açıkça tartışılarak değerlendirilmemiş olması hatalı olmuştur.
O halde mahkemece yapılacak iş, davacının davalı işyerinde çalışması sona erdikten sonra, çalışmasının devam ettiği dava harici işyerlerindeki çalışmaları dikkate alınarak, bu işyerlerindeki çalışmalarının niteliği, her bir işveren nezdinde çalışma süresince maruz kaldığı mesleki bedensel yıpranma da gözetilerek, çalışmanın geçtiği alanlarda uzman A sınıf iş güvenliği uzmanı mühendis bilirkişiler ile davacıda tespit edilen meslek hastalığı konusunda uzman nörolog hekimden oluşturulacak bilirkişi kurulundan her bir işveren nezdinde çalışmasının mevcut meslek hastalığının gelişmesi üzerindeki etkisi tartışılarak ayrı ayrı işverenlerin kusur oranlarının belirlenmesi sağlanmalıdır. Alınacak raporla beraber dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler değerlendirilerek, davalı işverenin sadece kendi kusurundan sorumlu olduğu diğer işverenlerin kusurundan müteselsilen sorumlu olmayacağı hususu gözetilerek, belirlenen davalı kusur oranı, usuli kazanılmış haklara göre hükme dayanak alınan 04.02.2019 tarihli hesap raporuna uygulanmalı, bu raporda işlemiş devre tarihi ileri çekilmemeli, mevcut hesap raporundaki verilere riayet edilerek davacının maddi tazminat alacağı belirlenmeli ve hakkaniyete uygun bir miktar manevi tazminata karar verilmelidir.
2-Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nun 326. maddesinin 2. fıkrasında “Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır” hükmü öngörülmüştür.
O halde yargılama giderinin paylaştırılmasında tüm taleplerin kabul ve reddolan kısmına göre tarafların haklılık oranı belirlenip taraflar arasında buna göre paylaştırma yapılması gerekirken; yazılı şekilde haklılık oranının tespitinde maddi tazminatın kabul ve reddolan miktarının gözetilip, manevi tazminatın kabul ve ret oranının gözetilmemesi de usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve temyiz itirazlarının sair yönleri bu aşamada incelenmeksizin...Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:...Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının sair yönleri bu aşamada incelenmeksizin BOZULMASINA, davacı avukatı yararına takdir edilen 3.050,00 TL. duruşma Avukatlık parasının davalıya yükletilmesine, davalı avukatı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 24.06.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.