3. Hukuk Dairesi 2016/7688 E. , 2017/15780 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki eşya alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı ile 1989 yılında evlenip ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 01/07/2010 tarih, 2010/250 E., 2010/374 K. Sayılı ilamı ile boşandıklarını, boşanma kararının 22/09/2010 tarihinde kesinleştiğini, tarafların evlendikleri zaman 26/08/1990 tarihli mehir senedi düzenlediklerini bu senette yazılı tüm eşyaların alınarak aile konutuna götürüldüğünü ve evlilik süresince kullanıldığını, ancak davalı ile ayrıldıktan sonra tüm bu çeyiz ve ziynet eşyalarının davalıda kaldığını, bu eşyaları birkaç kez talep etmesine rağmen kendisine iade edilmediğini, yeni evlendikleri dönemde davalı eşi ile birlikte ..."da yaşadıklarını, o dönemlerde yurt dışına altın çıkarmak yasak olduğu için altınlarını yanında götürmediğini, Türkiye"ye geldiği dönemlerde ziynet eşyalarını kullandığını, yurt dışına çıkarken ise muhafaza edilmek üzere davalının annesine bıraktığını, bu ziynetlerin halen müşterek konutta (..."deki evde) muhafaza edildiğini ileri sürerek, davalının yedinde ve kontrolünde bulunan tüm bu çeyiz ve ziynet eşyalarının bedelinin (harca esas değer 10.000 TL olmak üzere) yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah dilekçesi ile talebini 25.360 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı, davanın öncelikle zaman aşımı nedeni ile reddi gerektiğini, davaya konu mehir senedinde yazılı ziynet eşyaları dışındaki diğer eşyaların aynen muhafaza edildiğini ve bu eşyaları teslime hazır olduklarını, davacıya defalarca kez bu eşyaları almasını söyldeiğini ancak davacının teslim almadığını, tarafların yıllar önce (2007 yıılında) yurt dışında boşandıklarını, uzun yıllar sonra böyle bir dava açılmasının kötü niyet taşıdığını, 1989 yılında yapılan bir evlilikte alınan ziynet eşyalarının bugün hala var olduğunu iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını dava konusu ziynet eşyalarının evlilik birliği içinde davacıya teslim edildiğini ve ayrıldıktan sonra davacının bu eşyaları ne yaptığını bilmediğini, ziynet eşyalarının kendisine ya da annesinde bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, çeyiz eşyaları yönünden yapılan değerlendirmede; çeyiz senedinde belirtilen ziynet eşyaları haricindeki ev eşyalarının tarafların ..."deki müşterek konutunda kalmış olduğu ve bu hususun davalı tarafça da kabul edildiği gerekçesiyle 6.675,00TL tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, ziynet eşyaları yönünden yapılan değerlendirmede ise; davacının dava konusu ziynet eşyasının varlığını, yurt dışına giderken bunları davalının annesine verdiğini ve evlilik birliği boyunca davalının annesinde kaldığına yönelik iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle ziynet eşyalarına yönelik istemin reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Dava, ziynet ve çeyiz eşyası bedelinin davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyalarının, davalı ile ayrıldıktan sonra Türkiye"de bulunan müşterek konutta kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise ziynet eşyalarının evlilikte kadına teslim edildiğini ve onun tasarrufunda bulunduğunu, ziynetlerin kendilerinde kalmadığını savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir.
Somut olayda davacı kadının iddiası, kendisine ait ziynet eşyalarının, Türkiye"de bulunan müşterek konutta kaldığı ve davalı ile ayrıldıktan sonra bu eşyaları bir daha alamadığı yönündedir. Davacı bu iddiasının ispatı için tanık deliline dayanmış ve gösterdiği tanıklar mahkemece dinlenmiştir. Dosya kapsamında dinlenen davacı tanıklarının beyanları ile diğer tüm bilgi ve belgelere göre, davacı ve davalının evlendikten sonra Danimarka"da yaşadıkları, mehir senedinde yazılı tüm ev ziynet eşyalarının davalının ailesinin evine getirildiği, davacının yurt dışına çıkarken ziynet eşyalarını yanına almayıp muhafaza edilmek üzere kayınvalidesine bıraktığı, bir süre sonra tarafların kendilerine Türkiye"de bir ev yaptırdıkları ve çeyiz eşyaları ile tüm ziynet eşyalarının bu eve getirdikleri, davalı kadının ziynet eşyalarını yine yurt dışına götürmediği ve Türkiye"ye geldikleri izin dönemlerinde bu altınlarını taktığı, giderken yine evde bıraktığı, tarafların Danimarka"da 2007 yılında boşandıkları ve bu tarihten beri ayrı yaşadıkları, Türkiye"deki boşanmanın ise, 2010 yılında gerçekleştiği, davacı ve davalı ayrıldıktan sonra taraflara ait müşterek konutta davalı ve annesinin kaldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, davacı kadının ziynet eşyalarının tarafların birlikte oldukları dönemde müşterek konut olarak kullandıkları Türkiye"deki evlerinde bulunduğu ve davacı kadının Türkiye"ye geldiği dönemlerde bu altınlarını taktığı, yurt dışına giderken de yine evde bıraktığı, tanık beyanları ile sabittir.
Ne var ki, davacı tarafın ispat ettiği bu iddiasına karşın, davalı tarafça, tarafların yurt dışında ayrıldıkları tarih olan 2007 yılından sonra da davacı kadının yine Türkiye"deki müşterek konuta geldiği ve bu ziynet eşyalarını buradan aldığı hususu iddia ve ispat edilememiştir.
Buna göre mahkemece, yukarıdaki ilkeler gözetilerek, öncelikle düğünde takılan ziynetlerin tamamının miktarının tespiti ile taraf delilleri de değerlendirmek suretiyle, davacı tarafça varlığı kanıtlanan ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde ziynet eşyaları yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.