Ceza Genel Kurulu 2020/230 E. , 2020/356 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 84-52
Sanıklar ... ve ...’ın zimmet suçundan TCK’nın 247/1, 247/2, 43/1, 62, 53 ve 63. maddeleri gereğince 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2015 tarihli ve 84-52 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 19.09.2019 tarih ve 3043-8425 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.01.2020 tarih ve 4546 sayı ile;
"...Dosyada mevcut 03.07.2103 tarihli bilirkişi kurulu raporuna göre anılan parsellerin yeşil alan olduğu, üzerinde yer alan yapıların büyük kısmının kaçak yapılar olduğu ve imar mevzuatına aykırı olduğu ifade edildiği, bu açıdan bakıldığında, İmar Kanunu"na aykırı olarak yapılmış yapılar hakkında, yeşil alan olduğu için yasal bir değerlendirmede bulunmadan sezonluk faaliyette bulunan kuruluşların elde ettikleri kâr, ticari faaliyetleri ve imar kanununa göre belediye tarafından yıkılması gereken yapıların inşaat maliyetleri ve gelecekte kullanılabilirliği gibi subjektif somut veriler ile desteklenmeyen raporun hükme esas alınamayacağı,
Ayni sermaye arttırımından önce rüşvet anlaşmasının varlığından söz edilmeyen bir dönemde Edremit 1. ve 2. Asliye Hukuk Mahkemeleri tarafından emsal değerler, belediye birim fiyatları, kira gelirlerine göre tespiti yapılan bilirkişi raporunun dosya muhtevası ile uyumlu bulunduğu ve somut olgulara dayandığı, anılan değer tespiti üzerine yıllık yeniden değerlendirme oranı uygulandığında ise arsaların değerlerinin üzerinde satıldığı, mahkeme tarafından yargılama aşamasında alınan 28.04.2014 tarihli bilirkişi raporunda da, arsaların dosyada mevcut gayrimenkullerin metrakare emsal fiyatları nazara alındığında değerinin üzerinde bir fiyata satışının yapıldığının ifade edildiği, dosya kapsamına uygun bu bilirkişi raporlarına göre bu satımdan elde edilen bir bir menfaat bulunmaması nazara alındığında, sırf yasal prosedürlere uymayıp üç yıllık süre beklenmeden sözkonusu arsaların değerleri üzerinde satışının başlıbaşına zimmet suçuna sebebiyet vermeyeceği, bu açıdan bakıldığında sanıkların Türk Ticaret Kanunu hükümleri ve şirket söyleşmesine aykırı olarak ayni sermaye olarak ED-BEL Ltd. Şti."ye devrine karar verilen ve üç yıl pay devri yasağı bulunan gayrimenkullerin yasal süresi dolmadan değerinin üzerinde bir fiyatla satılması ve buna karşılık sanık Tuncer"e araba alınmak suretiyle menfaat teminine ilişkin eylemin topluca rüşvet suçunu oluşturacağı..." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 15.04.2020 tarih, 748-10512 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ... ve ... hakkında zimmet suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin rüşvet ve zimmet suçlarını mı yoksa sadece rüşvet suçunu mu oluşturduğunun ve sanıklara atılı zimmet suçundan eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulundukları oturumda son söz sanıklara verilmeden hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanıklar ... ve müdafisi, sanık ..., inceleme dışı sanıklar , ..., ..., ... ve müdafileri, sanıklar ..., ..., ..., ..., ...,., ... müdafileri ve katılanlar vekillerinin hazır bulunduğu 24.02.2015 tarihli oturumda, adı geçenlerden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı diyeceklerinin sorulduğu, sonra hazır bulunan sanıklar ...ve ... ile inceleme dışı sanıklar...’dan son sözlerinin ve haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi konusunda rıza gösterip göstermediklerinin sorulduğu, ardından hazır bulunan sanık müdafileri ve inceleme dışı sanık müdafilerinden ayrı ayrı son sözlerinin sorulduğu, hazır bulunan sanıklar ...ve ...’a son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; "Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur." şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki "Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir." ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, Cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece hükmün tefhim edildiği oturumda sanıklar ... ve müdafisi, sanık ..., inceleme dışı sanıklar ..., ..., ..., ... ve müdafileri, inceleme dışı sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ., ... müdafileri ve katılanlar vekillerinin hazır bulunduğu, adı geçenlerden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı diyeceklerinin sorulduğu, sonra hazır bulunan sanıklar ...ve ... ile inceleme dışı sanıklar...’dan son sözlerinin ve haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi konusunda rıza gösterip göstermediklerinin sorulduğu, ardından hazır bulunan sanık müdafileri ve inceleme dışı sanık müdafilerinden ayrı ayrı son sözlerinin sorulduğu, hazır bulunan sanıklar ...ve ...’a son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip hüküm kurulduğu anlaşılan dosyada; hazır bulunan sanıklar ...ve ...’a yeniden zorunlu hâle gelen son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle, sanıklar hakkında zimmet suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 19.09.2019 tarihli ve 3043-8425 sayılı onama kararının sanıklar ... ve ... hakkında zimmet suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden KALDIRILMASINA,
3- Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 24.02.2015 tarihli ve 84-52 sayılı; sanıklar ... ve ... hakkında zimmet suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, hükümlerden önce son sözün hazır bulunan sanıklar ... ve ... verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.07.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.