8. Hukuk Dairesi 2012/4950 E. , 2012/6497 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve terkin, elatmanın önlenmesi ve yıkım
Hazine ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve terkin , elatmanın önlenmesi ve yıkım davasının reddine dair Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 30.11.2011 gün ve 1619/761 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı Hazine vekili, asıl ve birleşen davalarda mülkiyeti davalılara ait olan 1010 parsel sayılı taşınmazın 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre, kıyı kenar çizgisi kapsamında kalan yerlerden olduğundan tapu kaydının iptaline, davalıların müdahalesinin önlenmesine, taşınmaz üzerindeki yapının yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ... ve ... davanın reddini savunmuştur. Davalı ..."nin yargılama sırasında 02.03.2010 tarihinde vefat etmesi üzerine mirasçıları davaya dahil edilmiş, davalı mirasçıları duruşmada davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yerel mahkeme ilk kararında, davalı Hazinenin de taraf olduğu Çatalca Tapulama Hakimliğinin 1968/1-19 Esas ve Karar sayılı ilamı ile taşınmazın tapu kaydının oluştuğu, söz konusu ilamın eldeki dava bakımından kesin hüküm teşkil ettiği, bilirkişi raporlarına göre taşınmazın denize tecavüzünün bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar vermiştir. Hükmün, davacı Hazine vekilince temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.02.2009 tarih, 2008/10066 Esas, 2009/1247 Karar sayılı kararında, kesinleşen davaya konu edilen sebep ile eldeki davanın sebebinin aynı olmadığı, eldeki davada çekişmeli taşınmazın 3261 sayılı Yasanın 4. maddesinde tanımı yapılan kıyıda kaldığı iddia edilerek tapu kaydının terkini istenildiği halde, kesinleşen davada kayıt miktarı fazlasının Hazineye ait olduğunun ileri sürüldüğü, açıklanan nedenle kesin hükmün varlığından söz edebilme olanağının bulunmadığı gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur. Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş, hükmün davacı Hazine vekilince temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2010 tarih 2010/1-268 Esas 2010/332 Karar sayılı kararında, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde 5841 sayılı Kanunun 2. maddesi ile yapılan değişik ve bu değişikliğin eldeki davalara da uygulanacağını öngören 3. madde ile getirilen düzenlemenin direnme karar tarihinden önce yürürlüğe girdiği, buna göre mahkemece öncelikle hak düşürücü süre yönünden değerlendirme yapılması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği açıklanarak direnme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre işin esasının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, temyize konu mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur. 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin 3.fıkrasına eklenen cümlede: “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3. maddesi ile aynı Kanuna eklenen geçici 10. maddesinde ise; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazinenin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki, yerel mahkeme kararından önce Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasaya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33.maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki davaya da uygulanması zorunlu olup, işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, mahkemece bu konudaki görüşünün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Hazine vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 28.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.