Esas No: 2016/779
Karar No: 2020/351
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/779 Esas 2020/351 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 41-55
Sanık ... hakkında bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonunda, sanığın eyleminin olası kasıtla işlenmiş ihmali davranışla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın TCK’nın 81. maddesi delaletiyle 83/3, 21/2, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca iki kez 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.02.2011 tarihli ve 247-35 sayılı hükümlerin sanık müdafisi ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.12.2013 tarih ve 6405-8196 sayı ile;
"Tanıklar ...,... isimli tanıkların huzurda dinlenerek, tanık beyanları arasında bulunan sanık ..."in olay yerine yalnız gelip gelmediği, yanında başka birisi bulunup bulunmadığı, müşahede koğuşu anahtarlarının tanık ...tarafından tanık..."e verilip verilmediği, sanık ..."de anahtar bulunup bulunmadığı, sanığın maktullerin başlattığı yangını gördükten sonra olay yerini terk edip etmediği hususlarının kesin olarak tespit edilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesince bozma ilamında belirtilen hususlarda gerekli ek araştırmalar yapıldıktan sonra önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar verilmiş, bu hükümlerin de sanık müdafisi ile katılanlar..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.01.2016 tarih ve 2098-189 sayı ile; sanığın ölen ...’e yönelik eylemi nedeniyle kurulan ve aleyhe temyiz bulunmayan hükmün;
"Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevinde İnfaz Koruma Baş Memuru olan sanığın garantörlük görevini yerine getirmeyerek ihmali davranışla ..."in ölümüne neden olduğunun anlaşılmasına rağmen uygulama şartları bulunmayan ve yasal anlamda unsurları oluşmayan TCK"nın 21/2. maddesinin ayrıca uygulanması suretiyle eksik ceza tayini ve aynı Kanun"un 53/5. maddesinin değerlendirilmemesi ise karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır." eleştirisiyle TCK’nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına;
Sanığın ölen ...’a yönelik eyleminden kurulan hükmün ise;
"A) Oluşa, tüm dosya kapsamına göre Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevinde İnfaz Koruma Baş Memuru olan sanığın garantörlük görevini yerine getirmeyerek ihmali davranışla ..."ın ölümüne neden olduğunun anlaşılmasına rağmen uygulama şartları bulunmayan ve yasal anlamda unsurları oluşmayan TCK"nın 21/2. maddesinin ayrıca uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,
B) TCK"nın 53. maddesi yönünden, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli Resmî Gazete"de yayınlanarak yürürlüğe giren iptal kararı doğrultusunda yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
C) TCK"nın 53/5. maddesinin ayrıca uygulanması gerekip gerekmediğinin karar yerinde tartışılmaması," nedenlerinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyeleri D. Kahveci ve O. Erdim; sanığın her iki suçtan da beraatine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.03.2016 tarih ve 142381 sayı ile;
"...Sanığın, cezaevi müşahede odalarında bulunan ... ve ..."in yangını başlattığını gördüğü hâlde müdahale etmeyerek ve idareye haber vermeyerek, ihmali davranışla onların ölümlerine sebebiyet verdiği hususunda, her türlü şüpheden uzak delil bulunmadığından, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca her iki suçtan beraatine karar verilmesi gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde "kısmen onama - kısmen bozma" kararı verilmesinde isabet görülmemiştir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Dairesince 06.04.2016 tarih, 2549-1812 sayı ve oy çokluğuyla itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığa atılı ... ve ...’e yönelik ihmali davranışla kasten öldürme suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; uyuşmazlık konusunun görüşülmesi sırasında bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyeleri tarafından talep edilmesi üzerine Ceza Genel Kurulu Başkanınca uyuşmazlık, sanığa atılı eylemin sabit olup olmadığı, eylemin sabit olduğunun kabul edilmesi durumunda bu eylemin yol açtığı suç niteliğinin tayin edilmesi şeklinde yeniden belirlenmiş olup uyuşmazlık konuları bu doğrultuda değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
26.07.2010 tarihli tutanakta; aynı gün, saat 15.00 sıralarında Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun sol müşahede bölümünde, 2. kat, 7 numaralı odada bulunan hükümlü ... ile 8 numaralı odada kalmakta olan tutuklu ...’ın, kaldıkları odalardaki yataklarını yakmak suretiyle yangın çıkardıkları, bu bölümde bulunan diğer hükümlü ve tutukluların haber vermesi ile tüm personelin durumla ilgili bilgilendirildiği, ekipler oluşturularak olay yerine gidildiği, itfaiye, acil servis ve Cumhuriyet Başsavcılığına durumun bildirildiği, yangının meydana geldiği müşahede bölümünü yoğun duman kapladığı için odalardaki hükümlü ve tutukluların bir an önce tahliye edilmesi maksadıyla kapılardaki asma kilitlerin kırılarak kapıların açıldığı, ... ve ...’ın acil servis görevlilerine teslim edilerek hastaneye gönderildikleri, yangın nedeniyle ..., ..., ... ile ... isimli tutuklu ve hükümlülerin hastaneye sevk edildikleri, kalan hükümlü ve tutukluların ise temiz hava almaları için koğuş bahçesine çıkarıldıkları, oksijen verildiği, zehirlenmeye karşı yoğurt yemelerinin sağlandığı, yine yangın nedeniyle dumandan etkilenen İnfaz Koruma Memurlarından ...,...’nın tedavi edilmelerini sağlamak maksadıyla acil servis aracıyla hastaneye gönderildiklerinin ifade edildiği, tutanağın altında İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın da imzasının bulunduğu,
Elazığ Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğünce düzenlenen 26.07.2010 tarihli raporda; olayın 3 katlı betonarme yapının D Blok, 2. katında meydana geldiği, zeminin sularla kaplı olduğu, sağ tarafta sıralı vaziyette demir kapılarla korunan odalar bulunduğu, odalara ait asma kilitlerin kırılmış olduğu, koridor boyunca toplam 12 adet odanın bulunduğu, yangının 7 ve 8. odalarda meydana geldiği, diğer odalarda yangın emaresi görülmediği, 7 ve 8 numaralı odalardaki yatakların yangının tesiri ile kömürleşmiş oldukları, yerde yangın artıkları ve su bulunduğu, duvarlarda çatlama ve sıva dökülmeleri olduğunun görüldüğü, oda tavanlarında yoğun is bulunduğu, odaların önündeki koridorda, koridor parmaklıklarında, duvar ve tavanda islenme olduğunun belirtildiği,
Fırat Üniversitesi Hastane Morgunda, 26.07.2010 tarihinde yapılan ölü muayenesi ve otopsi işlemi sonrası düzenlenen tutanakta; ...’in cesedi üzerinde yapılan inceleme sonucu, cesedin 170 cm boyunda, 20-25 yaşlarında, 60-65 kg ağırlığında olduğu, saç ve göz renginin belirlenemediği, yanık nedeniyle kulakları küçülmüş olan cesedin üst bölgesinde 1, 2 ve yer yer 3. derece yanık alanları bulunduğu, kanda % 11,7 COHb (Karboksihemoglobin) tespit edildiği, şahsın vücudunun önemli oranda yanması, yangın ortamında kalmaya bağlı oksijensizlik, toksik ve CO (Karbonmonoksit) gazların solunmasına bağlı gelişen asfiksi sonucu öldüğünün bildirildiği,
Fırat Üniversitesi Hastanesi Morgunda ...’ın cesedi üzerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenen otopsi raporunda; cesedin 179 cm boyunda, 20-25 yaşlarında, 80-85 kg ağırlığında olduğu, göğüs ön yüzde, her iki kol lateralinde çok sayıda psikopatik kesi skarları bulunduğu, hastane dosyasının incelenmesinden, 26.07.2010 tarihinde saat 16.10 sıralarında Fırat Üniversitesi Hastanesine getirildiği, genel durumunun kötü olduğu, vücudunun çeşitli yerlerinde vücudun % 35-40’ını kaplayan 2 ve 3. derece yanıkların bulunduğu, tedavisine başlanan şahsın saat 23.45’te kalbinin durduğu, yapılan tüm girişimlere karşın saat 00.30’da öldüğü, kanında % 0,9 COHb (Karboksihemoglobin), 1,17 ng/ml midazolam, 333 ng/ml pethidine bulunduğu, şahsın vücudunun önemli oranda yanması, yangın ortamında kalmaya bağlı oksijensizlik, toksik ve CO (Karbonmonoksit) gazların solunmasına bağlı gelişen asfiksi sonucu öldüğünün ifade edildiği,
Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu 2. Müdürü... tarafından düzenlenen “Ceza ve İnfaz Kurumumuz Sol Müşahede Bölümünde Kalan Hükümlü ve Tutuklular” başlıklı listede; ...’in orta kat 1. odada, ...’nın 2. odada, ...’ın 3, ...’in 4, ...’nın 5, ...’ın 6, ölen ...’in 7, ölen ...’ın 8, ...’nın 9, ...’ın 10, ...’nin 11, ...’ın ise 12. odada kaldıkları, yangının meydana geldiği orta katın üstünde bulunan kattaki toplam 12 odada ise; oda numaralarına göre sırasıyla ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...,... ..., ..., ... ve ...’ın kaldıklarının belirtildiği,
Yangında ölenlerden ...’in 2 ayrı nitelikli yağma suçundan mahkûm olduğu toplam 15 yıl hapis cezasının Yargıtayca onanmasından sonra hükümlü sıfatı ile cezasının infaz edilmekte olduğu, ...’ın ise kasten öldürme suçuna teşebbüsten mahkûm edildiği 6 yıl 3 ay hapis cezasının olay tarihi itibarı ile kesinleşmediği ve cezaevinde tutuklu sıfatıyla bulunduğu,
İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ... ...’ın da imzasının bulunduğu, olaydan 39 gün önce tutulan 17.06.2010 tarihli tutanakta; B7 sayılı odada yapılacak sayım öncesinde odada kalanlardan hükümlü ... ....’nun görevli nöbetçiye içeride sorun çıkabileceğini söylemesi üzerine bu şahısla görüşüldüğü ve şahsın koridora çıkarıldığı, sayım yapıldıktan sonra odada kalan ... ve ...’in görevlilerle saygıdan yoksun, hararetli ve tehditvari şekilde konuşmaları üzerine... ve ... ile yine aynı odada bulunan ... ve ...’nın B7 odasından bahçeye çıkarılarak kendilerine gerekli nasihatlerde bulunulduğu, ... ve ...’in “Biz bu odayı Birinci Müdüre jilet çekerek aldık, bu oda bizim, bizim istediklerimiz buraya verilecek, .... bize ağalık yapamaz, buraya verildiğimizde kimsenin burada olmadığını biliyorduk” şeklinde sözler sarf etmeleri üzerine, odada bir arada kalmaları sakıncalı görülerek tedbir amaçlı olarak müşahede bölümüne alındıkları, .....’in ise olayda tarafsız, sorunu çözmeye çalışan tutumları ve yapılan telkinleri dinlemeleri nedeniyle B7 odasında kalmalarına izin verildiğine ilişkin ifadelerin bulunduğu,
Dosya içerisinde bulunan ve olaydan 13 gün önce ... ve ... tarafından yazılmış 13.07.2010 tarihli dilekçelerde; “Sayın Müdürüm şahsi sorunlarımdan dolayı Baş Memurluğa çıkmak istiyorum, gerekenin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim” şeklinde ibarenin bulunduğu, ölen ...’ın dilekçesine derkenar olarak yazılan 14.07.2010 tarihli notta; “Tutukluyla görüşüldü, arkadaşlarıyla oda talebinde bulundu, boş odanın olmadığı bildirildi, İGK’ya başvurulması önerildi.”; ölen ...’in dilekçesine ise derkenar olarak “Görüşüldü, arkadaşlarıyla birlikte oda talebinde bulundu, boş odamızın olmadığı, kapasitenin üzerinde mahkûm olduğu anlatıldı,” yazısının bulunduğu,
Ölen ...’in babası katılan ... tarafından Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 02.08.2010 tarihli dilekçede; “..Oğlumun suçu olmadığı hâlde yaklaşık 48 gün boyunca müşahedede tutulması ve burada tutulduğu sırada yangın çıkması, yangına zamanında müdahalede bulunulmaması nedeniyle gardiyanların ihmalinin bulunduğunu, müşahede odasında tutulan oğluma koğuşa çıkarılacağına ilişkin defalarca söz verilmiş olmasına rağmen bu yönde bir işlem yapılmadığı hususunu, suç ve suçluların bulunarak gereğini yapılmasını saygılarımla arz ederim” ibaresinin yer aldığı,
Benzer içerikteki dilekçeleri Başbakanlık ve Adalet Bakanlığına da sunan ölen ...’ın babası katılan ..."ın Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği 02.08.2010 tarihli dilekçesinde; “Ben oğlumu 17 yaşında sapasağlam olarak yaralama suçundan Devletin yüksek adaletine teslim ettim. Devlet ıslah edip topluma kazandırması gerekirken bana yanmış cesedini teslim etti. Oğlum tutuklu idi, uzun zaman müşahedeye atıldı, düzgün konuşamadığım için diğer oğlum ...’ı bizzat cezaevine infaz savcısına gönderip sözlü olarak kardeşinin müşahededen alınıp koğuşa yani topluluk içerisine verilmesini istedim, aynı talebi cezaevi Baş Gardiyanı ...’a arz ettirdim, oğlum...’ın konu ile ilgili talebini iletmek istediği Cezaevi Müdürü ile görüştürülmediğini, oğlu koğuşta bulunsa bu durum yaşanmayacaktı, cezaevi yönetiminden davacıyım,” şeklinde ifadeler yer aldığı,
Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdür Vekili Eyüp Karadeniz tarafından Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma ile ilgili olarak düzenlenen 29.07.2010 tarihli yazıda; yangının meydana geldiği sol müşahede odalarının bulunduğu yerde yangın tüpü olmadığı, en yakın yangın tüpünün yangına 25 metre mesafede bulunduğu, cezaevinde kamera kontrol sistemi olmadığı, İnfaz Koruma Memuru ...’ın olay günü ilgili kısımda görevli olduğu, yangında ölen kişilerin 17.06.2010 tarihinde yani olaydan 39 gün önce B7 koğuşunda yaşanan sorunlar nedeniyle tedbir amaçlı olarak müşahede bölümüne alındıklarının bildirildiği,
26.07.2010 Pazartesi günlü 4. vardiya nöbet listesinde; saat 08.00 ile 18.30 arasında İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın "Genel Kontrolden" sorumlu olduğu, tanık....’ın iç kontrolden, tanık ...’ın ise yangının meydana geldiği sol müşahede odalarının bulunduğu kısımdan sorumlu olduğu,
Kurum Müdürü ve İnfaz Koruma Baş Memurunun imzalarını içeren talimat listesinde;
“1- Yukarıda belirtilen görev sorumluluk alanı kesinlikle terk edilmeyecektir.
2- Oda kapıları, revir, hastane, sevk, mahkeme, tahliye, ziyaretçi, görüş, avukat görüşmesi, görüşme talepleri ve doğal afetler dışında açılmayacaktır” ibarelerinin yer aldığı,
İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ... hakkında yürütülen 01.10.2010 tarihli disiplin soruşturması dosyasında; yürütülen soruşturma sonucunda Kurum Müdürü de olan Disiplin Amiri ... tarafından, “...İnfaz Koruma Baş Memuru ...’ın olay günü çıkan yangına, anında ve zamanında müdahalede bulunduğu, görevini tam ve eksiksiz yaptığı, tahliye ve kurtarma çalışmalarına katıldığı anlaşıldığından hakkında ceza tayinine yer olmadığı kanaatine varıldığı” şeklindeki gerekçe ve 2010/68 sayı ile ceza tayinine yer olmadığına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 09.10.2010 tarihinde kesinleştiği,
Mahkeme heyetince olay yerinde yapılan keşif işlemi sonucunda bilirkişi .... tarafından düzenlenen 03.12.2010 tarihli bilirkişi raporunda; Cezaevi binasının 3 katlı betonarme bir bina olduğu, olayın D blok, 2. kattaki müşahede odalarında meydana geldiği, 2 ve 3. katlarda her katta 12’şer olmak üzere toplam 24 müşahede odası bulunduğu, yangının meydana geldiği 2. kattaki 7 ve 8. odaların 327x235 cm ebadında oldukları, odaların arkasında tuvalet ve lavabo olarak kullanılan bölüm bulunduğu, yapılan uygulamalı keşif sırasındaki bulgulara göre, sessiz ortamda, olayın meydana geldiği 2. kattaki konuşmaların 3. kat müşahede odalarından rahatlıkla duyulduğu, gürültülü ortamda ise seslerin duyulamayacağı; olayın meydana geldiği odaların yan yana bulunan müşahede odalarından ayna kullanarak koridorda bulunanların görüldüğü, olayın meydana geldiği müşahede odalarından sorumlu nöbetçi memurun bulunduğu yer ile Baş Memur İdari Odası arasındaki mesafenin normal yürüyüşle 1 dakika 30 saniyede katedilebildiği, keşif sırasında sanık ...’a söylettirilen “Ne hâliniz varsa görün” şeklindeki sözün sessiz ortamda 3. kattan anlaşılmaz bir uğultu şeklinde işitildiği, gürültülü ortamda ise sesin işitilemeyeceği, oda kilitlerinin bulunduğu anahtarlıktaki sayıların yangın ortamındaki duman, is ve yaşanan panik nedeniyle zor görülebileceği tespitlerine yer verildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) Sistemi vasıtasıyla yapılan sorgulamada; ...’in 26.10.2007 tarihinde, ...’ın ise 29.03.2009 tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumuna giriş kayıtlarının yapıldığı,
Elazığ Çocuk Mahkemesince verilen 29.06.2010 tarihli ve 66-158 sayılı kararın incelenmesinden; ..... ile ölen ... hakkında 07.09.2009 tarihinde tutuklu olarak bulundukları Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundaki koğuşlarında kasten yangın çıkardıkları, meydana gelen yangın neticesinde Ceza İnfaz Kurumuna ait yatakların zarar gördüğü iddiasıyla haklarında kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda ...’ın atılı suçtan mahkûmiyetine yeter, inandırıcı ve kanaat oluşturucu delil elde edilemediği gerekçesiyle beraatine,....’in ise TCK’nın 152/1-a, 152/2-a, 31/3 ve 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedildiği, ... hakkındaki beraat hükmünün temyiz edilmeksizin 08.07.2010 tarihinde kesinleştiği
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... Mahkemede; ölen ...’ın kardeşi olduğunu, kardeşinin haksız yere müşahede odasında tutulduğunu, bu durumla ilgili olarak İnfaz Koruma Baş Memuru ... ile görüştüğünü, duyduğuna göre olay anında sanığın ölen kardeşinin yanında olduğunu, olayı görmesine rağmen müdahale etmediğini, sanıktan ve tüm cezaevi idaresinden şikâyetçi olduğunu,
Katılan ... Mahkemede; ölen ...’ın babası olduğunu, oğlunun asker, polis vurmadığını, terörist de olmadığını, ne amaçla müşahede odasında tutulmak suretiyle ölümüne yol açıldığını bilmek istediğini, şikâyetçi olduğunu,
Katılan ... Mahkemede; ölen ...’in babası olduğunu, şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; .... ve ...’in 7 ve 8 numaralı odalarda kaldığını, kendisinin ise...’ın yanındaki 6 numaralı odada bulunduğunu, .... ve ...’in çok iyi arkadaş olduklarını, aralarından su sızmadığını, olaydan bir gün önce bu ikisinin boşalan C2 koğuşuna geçmek için dilekçe yazacaklarını ve o koğuşa geçeceklerini, bu konuda İnfaz Koruma Baş Memuru ...’ın kendilerine söz verdiğini söylediklerini, olay günü sırayla telefon görüşmesi yaptıklarını, öğleden sonra C2 koğuşunun boşalmayacağı, bu sebeple koğuşa çıkamayacağını öğrenen ...’ın çıldırdığını, ... ile görüşmek istediğini nöbetçi İnfaz Koruma Memuruna söylediğini, İnfaz Koruma Memuru kendisinin bir şey yapamayacağını söyleyince ...’in bu sefer “Baş Efendiyi çağır, gelsin” dediğini, biraz sonra İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın geldiğini, ...’in sanığa “Ya beni götürün ... ile görüşeyim, ya da kendisi gelsin benimle görüşsün” dediğini, sanığın “Tamam, yaparız” şeklinde sözlerle ...’i oyaladığını ve bulunduğu 6 numaralı koğuşun hizasına kadar geldiğini, bu sırada ...’ın elinde bulunan gazeteyi tutuşturarak beklediğini, kendisinin sanık ...’a “Baş Efendi, kimse sizin dediğinizi yapmıyor, adam çıldırmış, benim kapımı açın, o benim sözümü dinler, kendisini ikna edeyim” dediğini, ...’ın ise “Bundan sonra hiçbirinizle görüşmek istemiyorum, kabul etmiyorum, sadece Cumhuriyet Başsavcısı ile görüşürüm, acilen getirin, getirmiyorsanız yakıyorum” dedikten sonra koğuşunu yaktığını, 8. odada bulunan...’ın “Yapma” diyerek önce müdahale etmeye çalıştığını, ancak sanık ...’ın “Ne hâlleri varsa görsünler” demesi üzerine ikisinin de koğuşlarını tutuşturduklarını, buna rağmen sanığın herhangi bir müdahalede bulunmadığını, yangını görmesine rağmen arkasını dönerek çıkıp gittiğini, sanığın koridor kapısını kilitleyip kilitlemediğini görmediğini, bulunduğu yerden görmesinin de mümkün olmadığını, 15 dakika boyunca koğuş kapılarına vurup bağırmalarına rağmen müdahale eden olmadığını, dumanın tesiri ile yere düşmek üzereyken İnfaz Koruma Memuru... ....’ün kapılardaki asma kilitleri kırdığını,
İstinabe olunan Mahkemede; Cezaevi Müdürü ile görüşmek isteyen ...’ın görüştürülmezse koğuşu yakacağını sanığa söylediğini, sanığa kapıyı açması durumunda ..."i ikna edebileceğini belirttiğini, sanığın ise "Ne hâlleri varsa görsünler" diyerek kapıyı kapatıp çıktığını, bundan sonra ... ve...’ın müşahede odasını ateşe verdiklerini,
Bozmadan sonra Mahkemede; sanık ...’in günah keçisi ilan edildiğini, ...’in “Savcı bile gelse artık görüşmeyeceğim, kendimizi yakacağız” demesinden sonra sanığın da “Ne hâliniz varsa görün” diyerek ölenleri görüştürmeyeceğini söylediğini ve çıkıp gittiğini, sanık gittikten sonra ... ve..."ın yangın çıkarttıklarını, yangına ilk müdahaleyi...’in yaptığını, sorulması üzerine; sanığın ilk geldiğinde yanında anahtar olan memurun da bulunduğunu, üçüncü bir kişi olmadığını, daha sonra yanında anahtar olan memurun gittiğini, sanığın ölenlerle konuştuğunda tek başına olduğunu, onları ikna etmeye çalıştığını ancak odayı yakacaklarını tahmin etmediğini, Savcılıktaki ifadesinin doğru olmadığını, yanlış yazılmış olabileceğini, ölenlerin sanığın yanında yangın çıkartmadıklarını, sanığın söylenenlerin blöf olduğunu düşündüğünü,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; 5 numaralı odada kaldığını, ...’ın odası ile kendi odası arasında bir başka odanın bulunduğunu, ... ve..."ın müşahede odalarından çıkıp koğuşa gitmek istediklerini, bu hususta İnfaz Koruma Baş Memuru ...’dan söz aldıklarını ancak sözün yerine getirilmediğini, sabretmelerinin söylediğini duyduğunu, olay günü kitap okuduğunu, ...’ın nöbetçi görevliyi çağırarak İnfaz Koruma Baş Memuru ... ile görüşmek istediğini bu görevliye ilettiğini, görevlinin “Tamam, çağırıyorum” diyerek ayrıldığını, ardından İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın geldiğini, ...’in sanığa hitaben “Bizi çağıracaktınız, neden çağırmıyorsunuz, artık yeter dayanamıyoruz. Ben onun ayağına gitmiyorum, artık ... gelsin buraya” dediğini, sanığın ise ...’e “Tamam sizi çağıracağız” dediğini, ...’ın sanığa “Yeter artık, bizi hep bu şekilde aldatıyorsunuz,” dedikten sonra sanık tam karşısında bulunduğu sırada, çakmakla nevresim takımını ve yatağını tutuşturduğunu, bu sırada 6 numaralı odada kalan ...’in sanığa “Ben müdahale edeyim, onların büyükleriyim, ikna ederim” dediğini, sanığın ise koğuşta çıkan yangını görmesine rağmen “Hayır karışmıyorum, ne yaparsa yapsın artık delirmiş” dediğini, ...’in yakın arkadaşı olan ve 8. odada kalan...’ın “..., yapma” diye bağırdığını ama daha sonra onun da kendi koğuşunu ateşe verdiğini, bu sırada olay yerinde sanıktan başka görevli bulunmadığını, yangın başladıktan sonra sanığın yanlarından ayrıldığını, koridorun başındaki ana kapıyı kilitlediğini, bunun üzerine bağırıp kapılara tekme ve yumrukla vurduklarını, dumanın tesiri ile boğulmaya başladıklarını, can derdine düştüklerini, bir süre sonra bağıramaz ve kapılara vuramaz hâle geldiklerini, ne kadar süre geçtiğini bu nedenle tam bilemediğini ancak İnfaz Koruma Memuru... ... ve 1. odada kalan mahkûm ...’in odaların kapısındaki asma kilitleri kırarak müdahalede bulunduklarını,
Mahkemede; önceki ifadesinin doğru olduğunu, ölenlerle aynı katta kaldığını, ölen ...’in memurlara Baş Memurla görüşmek istediğini söylediğini, bunun üzerine nöbetçi memurların ayrıldıklarını, Baş Memur sanık ...’ın geldiğini, aralarındaki konuşmayı zor duyduğunu, işittiği kadarıyla ...’in sanığa “Bize verilen sözler tutulmuyor” şeklinde sözler söylediğini, ayna tutmak suretiyle olanları gördüğünü, zannettiğine göre ...’in nevresimini yaktığını, sanığın bu sırada olay yerinde bulunduğunu, ...’ın da ...’le beraber hareket ettiğini, sanığın yangın çıktığını gördüğünü, mahkûmlardan birisinin “Bizim kapımızı aç, müdahale edelim” dediğini, sanığın anahtar olmadığı için kapıyı açamadığını, kendisinin bir şey yapamayacağını söyleyerek olay yerinden gittiğini ancak çıktıktan sonra ana kapıyı sürgülediğini, bunu hem çıkan sesten anladığını, hem de gördüğünü, yangın sırasında kilit altında oldukları için dışarı kaçıp kurtulamadıklarını, adeta ölmeyi beklediklerini, yaklaşık 15 dakika sonra görevlilerin gelerek yangına müdahale ettiklerini, sanığın yangın çıkması üzerine “Ben artık bir şey yapamıyorum” diyerek koğuştan ayrıldığını, soru yöneltilmesi üzerine; sanığın çaresizliğinden çıkıp gittiğini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; ...’ın kaldığı odanın yanındaki 9 numaralı odada kaldığını, olaydan 3 gün önce tanık İnfaz Koruma Baş Memuru ...’ın, ...,.... ile ..... ve kendisine hafta içerisinde koğuşa çıkarılacaklarına dair söz verdiğini, pazar günü C2 koğuşunun boşaldığını duyduklarını, bu koğuşun kendilerine verileceğini, buna ilişkin idareye dilekçe vermeleri gerektiğinin kendilerine kapı nöbetçisi tarafından söylendiğini, pazar günü dilekçe yazarak idareye verdiklerini, olay günü sabah saatlerinde kendileri ile öğleden sonra görüşüleceğinin ifade edildiğini, kimse görüşmek için çağırmayınca saat 13.00 sıralarında kapılara vurmaya başladıklarını, nöbetçi görevli tanık Naci’nin geldiğini, Naci’ye dilekçe yazdıklarını ve Baş Efendi ile görüşmek istediklerini ifade ettiklerini, Naci’nin ise cevap olarak “Bugün sizi almayacaklar” dediğini, bunun üzerine Naci’den Baş Memuru çağırmasını istediklerini, bir süre sonra İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın tek başına geldiğini, sanığa tüm olanları, sorunlarını anlattıklarını, koğuşa geçeceklerini söylediklerini, sanığın ise ...’i muhatap alarak “Sizin koğuş işi yattı,” dediğini, ...’in de sanığa “Mevzu seni aşıyorsa, bizi İnfaz Koruma Baş Memuru ... ile görüştür” dediğini, sanığın “Sizinle şu an görüşmek istemiyor” diye cevap verdiğini, ...’in bir buçuk aydır tek kişilik odada kaldığı için bunalımda olduğunu, “Ya beni görüştürürsünüz ya da burayı ve kendimi yakacağım” dediğini, yatağını ve nevresimlerini kapıya dayadığını, gazeteyi tutuşturup nevresimleri yaktığını, ...’e böyle yapmaması için gerek kendisinin gerekse de...’ın bağırdığını, sanığın bu durumu gördüğünü, kendilerinin ise işin ciddiyetini anlayarak sanığa “Sen müdahale etmiyorsan, kapıyı aç büyükleri var, onlar müdahale etsinler” dediklerini, bu esnada...’ın da odasını ateşe verdiğini, sanığın ise “Ne açacağım” dedikten sonra, çıkıp gittiğini, koridorun başka vakit kapatılmayan kapısını kapatıp kilitlediğini, tüm bu olanları ayna tutarak net olarak gördüklerini, yanan odalara bitişik olduğu için alevlerin kendi odasına da vurduğunu, canını kurtarma telaşı içinde bağırmaya başladığını, havluyu ıslatıp başına sardıktan sonra pencereye gittiğini, hava almaya çalıştığını, 15-20 dakika kadar sonra yangına müdahale edildiğini, İnfaz Koruma Memuru... .... ile mahkûmlardan ...’in oda kapılarındaki asma kilitleri kırarak odalardaki mahkûmları kurtardıklarını,
Mahkemede; ölen ...’in yan tarafındaki müşahede odasında kaldığını, sorunun haksız yere müşahede odalarında tutulmalarından kaynaklandığını, Cezaevi idaresinin kendilerine söz vermesine rağmen kendilerini koğuşa geçirmediğini, ...’in önce gazete parçasını tutuşturduğunu, yangının nevresimle örtülü yatakta başladığını, ... odayı tutuşturunca...’ın da hazırlığını yapıp bir şeyleri yaktığını, bu sırada sanık ...’ın olay yerinde bulunduğunu, yangın çıkmasına rağmen, “Kapıları aç, biz müdahale edelim” tekliflerine karşın sanığın “Ne hâlleri varsa görsünler, niye açayım” diyerek ana kapıyı sürgüleyip çıktığını, yaklaşık 25 dakika sonra görevlilerin gelip yangına müdahale ettiklerini, ifade vermeye Mahkemeye gelecekleri duruşma sabahında Cezaevi görevlilerinin kendilerine, “Her şeyi anlatın, ...’ın bu olayda suçu yok” şeklinde sözler sarf ettiklerini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; 10 numaralı odada kaldığını, olay günü ...’in sanıkla konuştuğunu, sanığa ...’ın kendilerine koğuşa çıkmak için söz verdiğini,.... ile görüşmek istediğini söylediğini, sanığın ise ...’e “Yok” diye cevap verdiğini, birkaç kez daha talebini yineleyen ...’in sanıktan olumsuz cevap alması üzerine bu kez “Savcıdan aşağısını kabul etmiyorum, yoksa kendimi de müşahedeyi de yakarım” dediğini, tuttuğu aynadan gördüğü kadarı ile bu sırada ...’in bir şeyleri tutuşturduğunu, ....’ın ise ...’e “Yapma, dur” dediğini, sanık “Ne hâliniz varsa görün” diyerek uzaklaşmaya başlayınca, odalarında bulunan mahkûmlardan ... ve ...’nın sanığa, kovalara su doldurduklarını, kapıyı açması durumunda yangına müdahale edebileceklerini söylediklerini, sanığı bu kişilere “Ne açacağım kapıyı” dediğini ve koridordan çıktığını, koridorun kilitlenmeyen kapısını kapatıp kapıya köç vurduğunu, tüm müşahede bölümünü duman kapladığını, 10 dakika kadar sonra İnfaz Koruma Memurlarının gelerek müdahale etmek istediklerini ancak kapıya köç vurulduğu için kilidin anahtarını aradıklarını, anahtar bulunana kadar dumandan göz gözü görmez olduğunu, anahtarla kapıları açamayınca, levye ve keskilerle kapı kilitlerinin kırılmaya başlandığını, sanık ...’ın yangını görmesine rağmen müdahale etmediğini,
İstinabe olunan Mahkemede; sanıktan olumsuz yanıt alan ...’in Savcı ile görüşmek istediğini, yoksa kendini ve odayı yakacağını söylediğini, çakmak sesi işittiğini ve duman gördüğünü, sanığın ise “Ne hâliniz varsa görün” dediğini, yangını söndürebileceklerini söyleyen diğer mahkûmlara aldırmadan kapıyı kapatarak çekip gittiğini, yangını söndürmek için gelen görevlilerin kapının kapalı olduğunu gördüklerini, yangın başladıktan 15 dakika sonra kapının açıldığını, olayın tamamen sanığın hatasından kaynaklandığını, sanığın yangın çıktığını görmesine rağmen hiçbir şey yapmadan kapıyı kapatıp kendilerini odada bırakarak gittiğini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katta 11 numaralı odada kaldığını, ölen şahısların koğuşa geçme taleplerinin bulunduğunu, bu konuda kendilerine söz verildiğini söylediklerini, olay günü koğuşa geçirilmeyince İnfaz Koruma Memuru ile görüşmek istediklerini, memurun da bunlarla görüştürmek için İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ı çağırdığını, bir süre sonra İnfaz Koruma Memurunun ayrılarak gittiğini, sanığın müşahede kısmında tek kaldığını, ... ve...’ın sanığa koğuşa çıkmak istediklerini yeniden söylediklerini, sanığın ise “Yok” diye cevap verdiğini, bunun üzerine ... ve...’ın “Kendimizi yakarız” dediklerini, ...’in yatağını bir kağıtla tutuşturduğunu, sanığın bunu gördüğünü ve böyle yapmamalarını söylediğini ama başka hiçbir şey yapmadan çıkıp gittiğini, sanığın gitmesinden sonra her tarafın alev ve duman içinde kaldığını, 35-40 dakika kadar kimsenin içeriye gelemediğini, kapı anahtarlarının kırılarak kapıların açıldığını ve yangına müdahale edildiğini,
Mahkemede; sanığın yangından sonra olay yerine geldiğini, önceki ifadesi okunarak sorulması üzerine; mahkûmların sanık ...’ın işten atılmasını sağlamak için “Sanığın aleyhine ifade ver” demeleri üzerine o şekilde ifade verdiğini, Savcılıktaki ifadesinin doğru olmadığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının çıktığı katta 12 numaralı odada kaldığını, ... ve..."ın talep etmesi üzerine İnfaz Koruma Memurunun İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ....’ı çağırdığını, ayna tutup baktığında sanığın tek başına geldiğini gördüğünü, sanığın elinde bir dilekçe olduğunu, ölenler ile sanığın konuştuklarını ancak ne konuştuklarını duymadığını, bu sırada ... ve..."ın koğuşunda hafif bir yangın olduğunu, sanığın odalar yanmasına rağmen kapıyı kapatıp kattan gittiğini, kapıyı kilitleyep kilitlemediğini bilemediğini, sanık gittikten 5 dakika sonra alevlerin odaları kapladığını, etrafı duman sardığını, sanık gittikten 15-20 dakika sonra mahkûmlar ile İnfaz Koruma Memurlarının yangına müdahaleye başladıklarını, kendi odası en sonda bulunduğu için en son kendisinin kurtarıldığını,
Mahkemede; soruşturma aşamasındaki ifadesini kabul ettiğini, sanık geldiğinde yangının başlamış olduğunu, daha sonra sanığın bir şeyler söyleyip gittiğini, giderken de ana kapıyı örttüğünü ancak sürgü vurup vurmadığını bilmediğini, sanık gittikten 10-15 dakika sonra oda kapılarını diğer mahkûmların açtığını, bu sırada görevlilerin ortada olmadıklarını, ifade vermesi yönünde kendisi ya da diğer mahkûmlarla herhangi bir görüşme yapılmadığını, bunu söylerken neden güldüğü sorulduğunda; bundan sonra yapılabilir düşüncesiyle güldüğünü,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katta 1 numaralı odada kaldığını, ... ve..."ın koğuşa geçmek için idaraye sürekli başvurduklarını, olay günü koğuşa geçecekleri hususunda ...’ın kendilerine söz verdiğini söylediklerini, bir süre sonra kapı çalarak nöbetçi memuru çağırdıklarını, gelen memura, İnfaz Koruma Baş Memuru ile görüşmek istediklerini söylediklerini, bunun üzerine sanık ...’ın geldiğini, sanığın yanında birinin daha bulunduğunu ancak bu kişinin daha sonra gittiğini, koğuşa çıkma konusunda sanıktan olumsuz yanıt alan ...’in “Beni ...’la görüştürün yoksa kendimi yakarım” şeklinde sözler söylediğini, ...’ın ise ...’e “Yapma” dediğini, ayna tutup baktığında ...’in odasında alev gördüğünü, ... isimli mahkûmun kendisine “Su kovalarını hazırla, ... kendini yaktı,” dediğini, daha sonra...’ın da odayı yaktığını, yangını gören sanığın yürüyerek uzaklaştığını, kendi odalarının önünden geçerken sanığa kapıyı açmasını, yangına müdahale etmelerine izin vermeleri için yalvardıklarını ancak sanığın “Ne olursa olsun” diyerek koridorun kapısını çekip çıktığını, kapının sürgüsünü vurduğunu ancak kapıyı kilitleyip kilitlemediğini bilemediğini, sanığın gitmesinden hemen sonra alev ve dumanın tesiri ile etrafın görünmez hâle geldiğini, odalarda bulunan mahkûmların ellerine geçirdikleri nesnelerle demir kapılara vurmaya başladıklarını, yaklaşık 10-15 dakika sonra yangına müdahale edildiğini, ilk odada bulunduğu için önce kendi kapısının açıldığını, havlusunu ıslatıp ağzına sardığını ve İnfaz Koruma Memuruna da ıslattığı nevresimi verdiğini, İnfaz Koruma Memuru...’e “Hüseyin Bey beni bırakma, bana yardımcı ol” dedikten sonra... ile birlikte göz gözü görmez hâldeki koğuşta kapı kilitlerini kesip kırarak mahkûmları dışarı çıkarmaya çalıştıklarını, ...’ın odasına kadar tüm odaların kapı kilitlerini kendisinin kırdığını, ...’ı odada göremediğini, sonra yerde sırtından fark ettiğini, ...’ı dışarı kendisinin taşıdığını, ...’in odasına geldiğinde rahatsızlandığını ve dışarı çıktığını, hastaneye kaldırıldığını,
Mahkemede; psikolojik ilaç aldığı için olayı hatırlamadığını, önceki ifadesi okunarak sorulması üzerine; olayı hatırlamadığını, olay hakkında bir şey söyleyemeyeceğini,
Bozmadan sonra Mahkemede; ... odayı yakacağını söyleyince sanığın “Benim yapabileceğim bir şey yok” diyerek yürümeye başladığını, ...’in yangın çıkarttığını ancak sanığın yangını görüp görmediğini bilmediğini, Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesini tam hatırlamadığını, şimdi söylediklerinin doğru olduğunu, sanıkta anahtar bulunmadığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katta 2 numaralı odada kaldığını, olaydan bir saat önce ... ve...’ın İnfaz Koruma Baş Memuru ile görüşmek istediklerini, bunun üzerine sanık ...’ın geldiğini, kendisine İnfaz Koruma Baş Memuru ... ile konuşmak istediklerini söylediklerini, sanık ...’in 15-20 dakika sonra geri geldiğini, kendilerini görüştüremeyeceğini söylediğini, ölenlerin de “O zaman o buraya gelsin” dediklerini, sanığın bu sırada yanında bulunan İnfaz Koruma Memurunu hükümlü koğuşuna gönderdiğini, böylece olay yerinde sanığın tek kaldığını, ... ve...’ın sanığa “Bizi görüştürmezseniz koğuşu ve kendimizi yakacağız” dediklerini, sanığın da “Ne yaparsanız yapın” dediğini, kendilerinin bu sırada aynayla baktıklarında ..."in odasında hafif bir ateş yansıması gördüklerini, ...’ın da ..."e “Yapma, söndür” dediğini, sanık ...’in yangını görmesine rağmen yoluna devam ettiğini, kendi odasının yanına geldiğinde sanığa “Odayı aç, su var söndürebilirim” dediğini, sanığın kapıyı açmadığını ve “Ne hâliniz varsa görün” dediğini, çıkarken de dış kapıyı sürgüleyip çıktığını, kapıyı kilitleyip kilitlemediğini bilmediğini, bunun üzerine...’ın da bağırarak “Ben de yakıyorum” dediğini ve odasını yaktığını, sanık çıktıktan sonra alev ve dumanın her yeri kapladığını, 10 dakika kadar sonra... isimli İnfaz Koruma Memurunun gelerek 1. odayı ve kendi odası olan 2. odayı açtığını, üçü birlikte söndürmek amacıyla yanan odaya gittiklerinde müdahale etmekte zorlandıklarını, ...’ın yerde olduğunu, lavabonun üzerindeki yüksekliğe kafasını koymuş olduğunu, ..."ı kendilerinin çıkarttığını, diğer İnfaz Koruma Memurlarının ise yangın söndürme cihazı ile geldiklerini, ..."i memurların çıkardığını,
İstinabe olunan Mahkemede; önce ...’in ardından...’ın odalarını ateşe verdiklerini, sanığa “Odanın kapısını aç, ben de hazır su var, yangını söndürelim” dediğini, sanığın bu talebi reddederek “Ne hâliniz varsa görün” diyerek kapıyı kapatıp gittiğini, 20 dakika sonra görevli...’in makasla gelerek kapıları açmaya başladığını,
Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü...’ın 02.08.2010 tarihli yazısı ile Cumhuriyet Başsavcılğından ifadesini değiştirmeden ve zaman kaybedilmeden tanığın dinlenilmesi talepli yazısından sonra 09.08.2010 tarihinde Cumhuriyet Savcılığınca ifadesi alınan tanık ...; yangının meydana geldiği katta 3 numaralı odada kaldığını, olay günü ... ve...’ın sürekli kapılara vurarak “Bizi koğuşa götürün, müşahede odalarından çıkarın” şeklinde sözler söylediklerini, bunun üzerine sanık ...’ın 3 kez yanlarına geldiğini, “Söz veriyorum, sizi çıkaracağım” dediğini ancak ölenlerin her defasında kapıya vurmaya devam ettiklerini, yangından 5 dakika önce sanık ...’ın yanında nöbetçi İnfaz Koruma Memuruyla birlikte geldiğini, yanındaki nöbetçi İnfaz Koruma Memuruna yer yokluğundan koridorda yatan Fethi isimli hükümlüyü bir koğuşa götürmesini söylediğini, bunun üzerine ismini hatırlamadığı nöbetçi İnfaz Koruma Memurunun bu hükümlüyü alıp götürdüğünü, sanık ...’ın da onunla beraber hükümlüyü götürdüğünü, sanığın daha sonra tek başına geri geldiğini, ölenlerin “Yakacağız” şeklinde sözler söylediklerini, sanığın da “Yapmayın, söz, ben sizi koğuşa alacağım” deyip dışarı çıktığını, sanık çıktığında henüz yangının başlamadığını, sanık çıktıktan sonra hafif duman kokusu gelmeye başladığını ancak hangi odadan koku geldiğini bilemediğini, yanık kokusu geldiğinde sanığın çıkmış olduğunu, bu sebeple sanığın yangını görmediğini, sanığın dışarı çıkarken “Ne hâliniz varsa görün,” şeklinde bir şey söylemediğini, koridorun kapısını kapattığını ancak kilitlemediğini, sanık gittikten 5 dakika sonra yangın çıktığını, başta mahkûmların... ve ...’e “Yapmayın” diye bağırdıklarını, yangın ve dumanın etrafı kapladığını, yangın çıktıktan 10-15 dakika sonra duman koğuşları kaplayınca görevlilerin hemen müdahalede bulunduklarını, kimisinin kapıyı açtığını, kimisinin ise yangını söndürmeye çalıştığını, bulunduğu odanın kapısını... isimli gardiyanın, makasla kilidi kesmek suretiyle açtığını, diğer kapıları kimin açtığını görmediğini, dumandan göz gözü görmediği için kimin kapıları açtığını, kimin de yangına müdahale ettiğini bilmediğini,
Mahkemede; ölenlerin koğuşa geçme konusunda sanıkla görüştüklerini, sanık başka bir koğuşa mahkûm götürünce yangın çıktığını, sanığın yangını görmediğini,
Bozmadan sonra Mahkemede; ölen kişilerin idareyi sürekli tahrik edip koğuşa geçmek istediklerini, sanığın olay günü saat 15.00 civarında birkaç kez gelip gittiğini, iddia edildiği gibi ölenlerin sanığın gözü önünde yangın çıkartmalarının söz konusu olmadığını, sanık yokken yangının çıkarıldığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında ve istinabe olunan Mahkemede benzer şekilde; yangının meydana geldiği kattaki müşahede odasında kaldığını, olay günü ...’in, İnfaz Koruma Memuruna ... ile görüşmek istediğini söylediğini, memurun gittiğini, bir süre sonra İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın tek başına geldiğini, ...’in, ...’la görüşmek istediğini sanığa söylediğini, sanığın ise “Sizinle görüşmek istemiyor, size koğuş verilmeyecek” dediğini, bunun üzerine ...’in “Yakacağım” dedikten sonra yatağını ateşe verdiğini, aynadan baktıklarını, alevin henüz büyümediğini, bu sırada...’ın, “... yapma, yapma” diye bağırdığını, sanık ...’ın yangını gördüğünü ancak bir şey söyleyip söylemediğini hatırlamadığını, bulundukları odaların önünden geçerken Ziya ile ... isimli hükümlülerin sanığa kapıyı açmasını, açarsa müdahale edebileceklerini söyleyerek yalvardıklarını ancak sanığın “Ne hâliniz varsa görün" dediğini ve müşahede odalarının bulunduğu koridorun kapısını kapatıp gittiğini, bu sırada...’ın da odasını tutuşturduğunu, bunun üzerine hep birlikte bağırıp çağırmaya başladıklarını, etrafı ateş ve duman kapladığını, yaklaşık 10 dakika sonra kapıları açmak için ve yangını söndürmek için müdahalede bulunulduğunu, İnfaz Koruma Memuru... isimli kişinin müdahale eden kişiler arasında olduğunu, odaların kapısını açıp kendilerini dışarı çıkardıklarını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta 1 numaralı odada kaldığını, yangın başladıktan sonra sanık ...’ın “Ne hâliniz varsa görün” dedikten sonra kapıyı kapatıp gittiğini,
Mahkemede; fiziken rahatsız olduğu için olay günü, yangının çıktığı katın üstündeki katta bulunduğunu, bulunduğu kata duman gelmeden önce “Ne hâliniz varsa görün” şeklinde söz işittiğini, daha sonra ortalığı duman kapladığını,
Tanık... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta 7 numaralı odada kaldığını, sanığın yanında iki ya da üç memurla geldiğini, ölenlerle görüştüğünü, ... ve... kendilerini yakacaklarını söylediklerinde sanığın ve yanındakilerin ölenlere inanmadıkları için çıkıp gittiklerini, gittiklerinde henüz yangın çıkmadığını, sanık gittikten 10 dakika sonra duman gelmeye başladığını, yangına 15 dakika sonra müdahale edildiğini, ilk müdahaleyi... ... ile ... isimli memurların yaptığını,
Mahkemede; iddia edildiği gibi ölenlerin koğuşu yakmalarına rağmen sanığın onların yanında olduğu ve bir şey yapmadan olay yerinden ayrıldığı hususunun doğru olmadığını, sanık ve görevlilerin duman çıktıktan sonra geldiklerini, cezaevinin vermiş olduğu psikolojik rahatsızlık nedeniyle Savcılıkta verdiği ifadesinin doğru olmadığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta 8 numaralı odada kaldığını, olay esnasında odasının önündeki kat koridorunu süpürmek üzere odanın dışında bulunduğunu, bu sırada ... ve..."ın odalarının kapılarını tekmelemeye başladıklarını ve İnfaz Koruma Baş Memuru ... ile görüşmek istediklerini Vardiya Baş Memuru sanık ..."a söylediklerini, sanığın yanında dört - beş memur daha olduğunu tahmin ettiğini ancak görmediğini, seslerden dört, beş kişi daha olduğunu anladığını, sanığın ... ve..."a “Sizi ..."ın yanına götüreceğim, bekleyin” dediğini, olayların sabahtan beri devam ettiğini, her seferinde sanığın “Götüreceğim” dediğini ancak ölenleri ...’nin yanına götürmediğini, ... ve..."ın bunun üzerine “... kendisi gelsin buraya, biz ona gitmeyiz, o da gelmezse Savcıdan başkası bizi kesmez” dediklerini, ...’in “Yakarım” diye bağırdığını ve küfrettiğini, daha sonra gazete yaktığını, gazete yakıldığında sanık ...’ın olay yerinde olduğunu, ..."in daha sonra gazeteleri yatağın üstüne attığını, sanığa “Bak yatağı yakacağım” dediğini, ...’ın ..."i engellemeye çalıştığını, sanık ...’ın ..."e hitaben “Ne yaparsanız yapın” diyerek bölümden çıktığını, sanık çıkarken...’ın da odasını tutuşturduğunu, ..."ın odasını yaktığını sanığın görüp görmediğini bilmediğini, sanığın şebeke kapısını köçle kapatıp çıktığını, bu sebeple elinde bulunan pet şişe ile yangının çıktığı koridora gittiğinde kapının kapalı olduğunu gördüğünü ve içeriye giremediğini, yangına da müdahale edemediğini, bu sırada yanında telefon görüşmesinden gelen ...’ın bulunduğunu, yaklaşık iki dakika sonra dumanın her yeri kapladığını, ölenlerin bulunduğu alt kata müdahale edemedikleri için kendi katlarına çıktıklarını, bu sırada kendi katlarında bulunan ve panikleyen ...isimli memurdan odaların anahtarlarını aldıklarını, dört odanın kapısını açtıklarını, yangından yaklaşık 15 dakika sonra memurların gelip müdahalede bulunduklarını, Hüseyin ..., ..., Fahrettin Uygur isimli memurların alt kata, kendisi, Burak ve Orhan Tuğ isimli hükümlülerin de kendi bulundukları kata levye ve makas ile müdahale ettiklerini, bu sırada müşahede odalarının girişinde ..."ı gördüğünü, orada bulunan memurlar, müdürler ve ..."ye “Bunun sebebi sizsiniz” diyerek bağırdığını, kendisini almaya çalıştıklarını ama ellerinden kurtularak yukarıya çıktığını, meydana gelen olayın tek sebebinin koğuş sözü veren ancak sözünü yerine getirmeyen ... olduğunu,
Mahkemede; Savcılıktaki ifadesinin doğru olduğunu, olaydan bir gün önce...’ın kendisinden helallik istediğini, ölenlerin bulunduğu odaların üst katında odasının bulunduğunu, alt katı göremediğini ancak sesleri işittiğini, duman kokusundan anladığına göre gazete kağıtlarının yakılması ile yangının çıktığını, gazete kağıtlarının yakıldığı sırada sanığın olay yerinde bulunduğunu, yangın olan yere inerek yardım etmek istediğini ama ana kapının sürgülü şekilde köç vurularak kapalı olduğunu anladığını, müdahale için aşağı indiklerinde kapı görevlisi bir kişiyi gördüklerini, 15 dakika sonra diğer görevlilerin de geldiklerini, olayın sıcaklığıyla sanığı suçladıklarını ancak anladığı kadarıyla sanığın suçu olmadığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta kaldığını, olay günü ... ve... ile sanık arasındaki konuşmaları işittiğini, kişileri görmediğini ancak bağrışmaları duyduğunu, sanık ...’ın “Yakmayın, sakin olun, halledeceğiz” dediğini işittiğini, bu esnada gazete yakılıp yatağın üzerine atıldığını hissettiğini, yangın çıktıktan sonra sanığın “Ne hâliniz varsa görün” diyerek çekip gittiğini, sanığın gitmesinden 15 dakika sonra kapkaranlık bir dumanın içinde can telaşına düştüklerini, Hüseyin ... ve yanındaki birkaç memurun kapıların köçlerini kırıp kendilerini dışarı çıkardıklarını,
Mahkemede; üst katta olduğu için sesleri rahat şekilde duyabildiğini, ... ve...’ın koğuşa geçmeleri için ...’den söz aldıklarının söylendiğini, kapılara vurduklarını, sanığın geldiğini, ... ve..."ın, ... ile görüşmek istediklerini sanığa söylediklerini, sanığın gidip geri geldiğini ve ...’nin gelmeyeceğini söylediğini, ölenlerin bu kez gazete kağıtlarını tutuşturduklarını, yangının bu şekilde çıktığını, olayın sanığın gözü önünde olduğunu, daha sonra sanığın olay yerinden ayrıldığını, sanığın dış kapıyı kilitleyip kilitlemediğini görmediğini, bu sırada..., İhsan ve Onur’un telefon görüşmesi için dışarıda olduklarını, bunların nöbetçiden anahtarı alarak kapıları açmaya çalıştıklarını, soruşturma aşamasındaki ifadesinde sanığın “Ne hâliniz varsa görün” diyerek çıkıp gittiği yönündeki sözleri diğer mahkûmlardan duyduğu için söylediğini, cezaevine gelen Cumhuriyet Savcısının kendilerine sert davrandığı için söylemek istedikleri şeyleri söyleyemediklerini, kendisiyle ya da diğer arkadaşları ile verecekleri ifade konusunda herhangi bir görüşme yapılmadığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta kaldığını, ... ve ...’in çok samimi arkadaş olduklarını, duyduklarına göre ölenlere koğuşa çıkma sözü verildiğini ancak bu söz yerine getirilmeyince, olay günü... ve ...’in kendilerini ve odayı yakacaklarına ilişkin sözler söylediklerini, bağırarak söyledikleri için bu sözleri kendilerinin de duyduğunu, böyle bir şey yapmamalarını çünkü üst katta bulundukları için en çok zararı kendilerinin göreceğini söylediklerini, bu sırada İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın geldiğini, ölenlerin sanığa da ... ile görüştürülmezlerse kendilerini ve koğuşu yakacaklarını söylediklerini, görmemekle birlikte duman kokusundan ... ve..."ın gazete yaktıklarını hissettiğini ancak sanığın olayın ciddiyetini anlamadığını, ölenlerin koğuşu ateşe verdiklerini, bu sırada sanıkla bunların arasında nasıl bir konuşma geçtiğini bilmediğini, sanığın odalarının anahtarını koridora atarak çıkıp gittiğini duyduğunu, sanığın koridorun kapasını kapatıp kapatmadığını bilmediğini, yangın başladıktan yaklaşık yarım saat sonra... ... ve yanında birkaç memurun oda kapılarındaki köçleri kırdıklarını,
Mahkemede; yangın çıktığı sırada sanık ...’ın ölenlerin bulunduğu yerde olduğunu, daha sonra gidip gitmediğini görmediği için bilemediğini, sanıkta anahtar bulunmadığını, sanığın yangın çıktığı sırada anahtarı atarak gittiği yönündeki soruşturma aşamasındaki ifadenin doğru olmadığını, ifadesindeki diğer kısımların doğru olduğunu, olaydan sonra görevlilerin, kendilerine gelerek “Gerçek neyse onu söyleyin, elinizi vicdanınıza koyun” dediklerini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta 6 numaralı odada kaldığını, olay günü telefon görüşmesi yapıp müşahede odasının bulunduğu kata çıktığını, bu sırada... ve ...’in kendilerine koğuşa çıkma sözü verilmesine rağmen koğuşa çıkarılmadıkları için Baş Memurla görüşmek için kapılara vurduklarını, müşahede nöbetçisi İnfaz Koruma Memuru ...ile İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın geldiklerini, sanığın ...’e "Durun, ..."yle görüşeceksiniz, çıkacaksınız" dediğini, ...’in bunun üzerine "Çıkartın bizi buradan, çıkartmasanız yakacağız buraları" dediğini, bu esnada Naci"nin orada olup olmadığını bilmediğini, ...’in gazeteyi tutuşturup yatağının üstüne attığını, ..."ın da "Dur yapma, ben de yakarım" dediğini, yatağın alev aldığını, sanığın “Ne hâliniz varsa görün” diyerek uzaklaşıp gittini, anladığı kadarıyla sanık böyle yaparsa ... ve..."ın bu yangını söndüreceklerini tahmin ettiğini, bu sebeple yangını görmesine rağmen sanığın çekip gittiğini,
Mahkemede; ölenler gazeteleri tutuşturduklarında sanığın “Ne hâliniz varsa görün” diyerek gittiğini, sanığın ölenlerin yakma eylemlerini inandırıcı bulmadığı için bu şekilde davrandığını, şayet olay yerinden ayrılırsa ateşi kendilerinin söndüreceğini düşündüğünü, bu nedenle olay yerinden gittiğini, "Tahsin Dayı" diye andığı sanığın aslında suçu olmadığını, elinden geleni yaptığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta 5 numaralı odada kaldığını, işittiği seslerden ... ve..."ın bağırarak İnfaz Koruma Baş Memuruyla görüşmek istediklerini anladığını çünkü ölenlerin koğuşa geçmek için defalarca dilekçe yazmalarına ve söylemelerine rağmen koğuşa geçirilmediklerini, bu sırada sesinden İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ..."ın geldiğini duyduğunu ancak olay yerini görmediği için sanığın yanında biri olup olmadığını bilmediğini, sanığın ... ve..."a çağrılmadıkları sürece kendilerini götüremeyeceklerini söylediğini, ölenlerin ise eğer çağrılmazlarsa kendilerini ve odaları yakacaklarını söylediklerini, ellerinde gazete olduğunu, bu gazeteleri tutuşturup yataklarının üzerine attıklarını, bunun üzerine sanığın "Ne hâliniz varsa görün" diyerek çıkıp gittiğini, ... ve..."ın blöf yaptığını düşünerek çekip gittiğini, yangını söndüreceklerini zannettiğini ancak işin beklenmeyen bir boyuta geldiğini,
Mahkemede; sanığın “Ne hâliniz varsa görün” diyerek yangın olduğu hâlde olay yerinden gittiği yönünde bir söz söylediğini hatırlamadığını ancak daha önce bu yönde beyanda bulunmuşsa bu hususun doğru olduğunu, sanığın olayın bu boyuta geleceğini bildiğini zannetmediğini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta 11 numaralı odada kaldığını, ...’ın kapıyı çalarak Nöbetçi İnfaz Koruma Memuruna ... isimli Baş Efendi ile görüşmek istediğini söylediğini, bunun üzerine İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın geldiğini, ...’in “... gelmezse bundan sonra hiçbiriniz gelmeyin, Savcı gelecek" dediğini ve bir kağıt yaktığını, “Savcı gelmezse kendimi yakarım” dediğini, ...’ın ise "... yapma, yapma" diye bağırdığını, sanığın da "Bırakın ne hâlleri varsa görsünler" dediğini, yatakların tutuştuğunu ancak sanığın çıkıp gittiğini, 5-10 dakika sonra müdahale sesleri işittiğini,
Mahkemede; üst katta bulunduğu için olanları görmediğini ancak sesleri işittiğini, ...’in koğuşa geçmek ve ... ile görüşmek için Nöbetçi Memurla konuştuğunu, Nöbetçi Memurdan sonra sanık ...’ın geldiğini, ...’in “... gelmezse hiçbiriniz gelmeyin, Savcı gelsin” diyerek önce kağıtları yaktığını, bunu duman kokusundan anladığını, ...’ın da “Yapma” diye bağırdığını ancak onun da sonra odasını yaktığını, sanığın bu sırada olay yerinde olup olmadığını bilemediğini, soruşturma aşamasındaki, sanığın “Ne hâlleri varsa görsünler” diyerek çıkıp gittiği yönündeki beyanının doğru olup olmadığını hatırlayamadığını ancak bu şekilde söylemişse beyanının doğru olduğunu,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta kaldığını, olay günü öğleden sonra ... ve..."ın Nöbetçi İnfaz Koruma Memuruna Baş Gardiyanla görüşmek istediklerini söylemeleri üzerine İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın geldiğini, sanığın yanında başka kimse olup olmadığını bilmediğini, ...’in, ... ile görüşmek istediğini söylediğini, sanığın da “Tamam görüştüreceğim” dediğini, ...’in ısrar ederek Savcıyla görüşmek istediğini bunun için dilekçeler yazdığını söylediğini, bunun üzerine sanık ...’ın gittiğini ve ... ile birlikte 10-15 dk sonra tekrar geldiklerini, kendilerini görmediğini ancak seslerinden tanıdığını, seslerden ..."ın da geldiğini zannettiğini, ...’e koğuş sözü verildiğini ancak sözlerin yerine getirilmediğini, koğuşu yakacağını söylediğini, sanık ...’ın ise “Yakarsan yak” dediğini, ...’ın ise “Yakma yakma” diye bağırdığını, daha sonra her iki ölenin de odalarını tutuşturduklarını, bunun üzerine sanık ve diğerlerinin yangını gördükleri hâlde ve mahkûmların ısrarına rağmen odaları açmadan çıkıp gittiklerini, sanık gittikten 20-25 dk sonra yangına müdahale edildiğini,
Mahkemede; Savcılıktaki ifadesinin doğru olduğunu, işittiği seslere göre sanığın ölenlerle tartıştığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; yangının meydana geldiği katın üzerindeki katta 4 numaralı odada kaldığını, zannettiğine göre olay günü...’ın elindeki camla kapıya vurarak İnfaz Koruma Baş Memuru ... ile görüşmek istediğini, bunun üzerine İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’ın geldiğini, ...’ın sanığa kendisiyle değil ... ile görüşmek istediğini, kendilerine koğuşa çıkarılma sözü verildiğini ancak bu sözün yerine getirilmediğini, ... gelmezse odasını yakacağını söylediğini, ...’in de...’a katılarak kendisinin de yangın çıkaracağını söylediğini, sanığın bunun üzerine “Ne yaparsanız yapın” diye bağırdığını, “Gençler, yapmayın” diye ses işittiğini, ...’ın bağırarak “Bayram Abi, yukarı çıkma, ben burayı yakacağım” dediğini, 2 dakika sonra duman gördüğünü, bir İnfaz Koruma Memurunun anahtarlarla kapıları açmaya çalıştığını ancak duman ve alevleri görünce anahtarları atıp kaçtığını, telefon görüşmesinden dönen... isimli mahkûmun anahtarları yerden alarak Nihat’ın odasını açtığını, olay sırasında sanık ...’tan başka İnfaz Koruma Memuru görmediğini,
Mahkemede; Savcılıktaki ifadesinin doğru olduğunu, yeni mahkûm olduğu için sesleri tanımadığını, anladığı kadarıyla beyanda bulunduğunu, “Ne yaparsanız yapınız” diyen sesin kime ait olduğunu tam olarak bilemediğini, sanık gittikten sonra görevli Bayram’ın geldiğini, ölenlere “Akıllı olun” diyerek uyarı yaptığını, daha sonra da yangın çıktığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; İnfaz Koruma Memuru olarak ambarda görevli olduğunu, olay hakkında bilgi sahibi olmadığını, adının yangına müdahale eden personel listesinde neden yer aldığını bilmediğini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; İnfaz Koruma Memuru olduğunu, olay günü idari bölümünün infaz kaleminde bulunduğunu, yangının nasıl ve neden çıktığını bilmediğini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında ve Mahkemede benzer şekilde; Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda aşçı olarak çalıştığını, olay sırasında mutfakta yemek yaptığını, gürültüler duyunca maltaya çıktığını, müşahede bölümünde yangın çıktığının söylendiğini, beline bağladığı peştemali ağız ve burun bölgesine sararak yangına müdahale etmeye çalıştığını ancak kesif duman nedeniyle içeri giremediğini, bu kez bir havluyu ıslatıp yüzüne sararak içeri girdiğini, yangına müdahale ettiklerini, köçleri kırarak mahkûmları dışarı çıkardıklarını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında ve Mahkemede benzer şekilde; İnfaz Koruma Baş Memuru olarak idari bölümde görevli olduğunu, yangının çıkışıyla ilgili bilgisinin bulunmadığını,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında ve Mahkemede benzer şekilde; İnfaz Koruma Baş Memuru olarak mutfaktan sorumlu olduğunu, olay günü mutfakta çalışan otuza yakın mahkûmun başında bulunduğunu, mahkûmların elinde bıçak gibi kesici delici aletler bulunduğu için başlarından ayrılamadığını, yangının meydana geldiği kısma gidemediğini,
Tanık... Cumhuriyet Savcılığında; Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda Ambar Memuru olarak çalıştığını, olay sırasında mutfakta olduğunu, yangının nasıl çıktığını bilmediğini,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; İnfaz Koruma Memuru olduğunu, yangının meydana geldiği sol müşahedenin karşısındaki sağ müşahede bölümünde nöbet tuttuğunu, hükümlüleri telefon görüşmesi yaptırmak için odalarından alıp sonra tekrar odalarına götürdüğünü, işini bitirip aşağı inerken sol müşahedede yangın çıktığının söylenmesi üzerine koşarak o bölüme gittiğini, yangın tüpleri ve basınçlı su kullanarak yangını itfaiye gelmeden söndürdüklerini,
Mahkemede; yangın çıkmadan önce ... ... ile sanığın müşahede odasından çıktıklarını gördüğünü,
Tanık ... bozmadan sonra Mahkemede; İnfaz Koruma Memuru olduğunu, olay tarihinde idare binasında ...’nin yanında bulunduğunu, önce sanık ..., arkasından da ... ...’in geldiklerini ve mahkûmların ... ile görüşmek istediklerini söylediklerini, ...’nin de “Gidin, getirin” dediğini, her ikisinin de gittiğini, birkaç dakika sonra sanığın geri geldiğini, yangın çıktığını söylediğini, koşturup olay yerine gittiklerinde ...ve...’in kilitleri kırmak için uğraştığını gördüklerini, sanığın neden kendisinde anahtarlar bulunan ...ile koğuşlara gidip mahkûmun kapısını açıp getirmediğini ise bilemediğini,
Tanık ... ... ... Keşifte ve bozmadan sonra Mahkemede benzer şekilde; İnfaz Koruma Baş Memuru olduğunu, nöbetçi olan tanık ...ile sanık ...’in bulundukları yere gelerek mahkûmların ... ile görüşmek istediğini söylediğini, sanıkla birlikte idare binasına ...’nin yanına gittiklerini, “Gidin, getirin” demesi üzerine sanıkla birikte ... ve..."ı getirmek üzere mahkûmların bulunduğu yere giderken koridorda duman kokusu aldıklarını, sanığın bu sırada yanında olduğunu, yangın çıktığını bu şekilde anladıklarını,
Tanık ... Keşifte; İnfaz Koruma Baş Memuru olduğunu, olay günü odasında misafirleri ile oturduğunu, sanık ...’in gelerek mahkûmun kendisi ile görüşmek istediğini söylediğini, kendisinin de “Gidin, alın, getirin” dediğini, ... ... ile sanığın birlikte çıktıklarını, 3-4 dakika sonra gürültü duyduğunu, sesler artınca, odasından çıkıp müşahede odalarınının bulunduğu yere gittiğini, kalabalığı, yanan yatakları ve yangına müdahale eden memurları gördüğünü,
Tanık ... Cumhuriyet Savcılığında; İnfaz Koruma Memuru olarak yangının meydana geldiği sol müşahede odalarının bulunduğu kısımda olay günü nöbetçi olduğunu, ... ve...’ın, sorumlu İnfaz Koruma Başmemuru ... ile görüşmek istediklerini söylemeleri üzerine durumu vardiya Baş Memuru da olan İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’a ilettiğini, sanığın da ...’ın yanına gittiğini ancak ne görüştüklerini bilmediğini, daha sonra saat 14.50-15.00 sıralarında sanık ...’ın yanında İnfaz Koruma Baş Memuru ... ... ... olduğu hâlde geldiğini, beraber yangının sardığı kata çıktıklarını, kendisinin ise diğer mahkûmlarla ilgilendiği için ne konuştuklarını bilmediğini, daha sonra ... ... ...’ın çıkıp gittiğini, kendisinin de yangının çıktığı yerin altında bulunan müşahede odalarında kalan mahkûm... ..."u sanığın talimatıyla telefon görüşmesi için götürdüğünü, olay yerinden ayrıldığında sanıktan başka görevli olmadığını ve herhangi bir yangının da çıkmadığını, hükümlüyü getirdiğinde yukarı odalara doğru çıkarken sanığın aşağı indiğini ve “Yangın çıkarmışlar” diye bağırdığını, sanığın idareye doğru koştuğunu, kendisinin ise yukarı doğru koştuğunda yangının her iki koğuşu da sarmış olduğunu, odalara yanaşmanın mümkün olmadığını, kendisi ile bu sırada gelen ... ... ...’ın hükümlüleri odadan çıkarmaya çalıştıklarını, bu sırada 2-3 dakika içerisinde diğer görevlilerin yangın tüpleri ve itfaiye hortumları ile yangına müdahale etmeye başladıklarını, dumandan başı dönmeye başlayınca anahtarı İnfaz Koruma Memuru... ...’e verdiğini, daha sonra kendinden geçtiğini, sanık ile ölenler arasında ne gibi bir konuşma geçtiğini bilmediğini, duymadığını,
Mahkemede; olay tarihinde nöbetçi olduğunu, ölenlerden ...’in koğuşa geçmek için ... ile görüşmek istediğini, durumu Baş Memur sanık ...’e ilettiğini, kendisinin ise bu sırada diğer mahkûmların telefonla görüştürme işlemlerini yaptığını, ... isimli memur ile sanığın müşahede odalarına çıktıklarını, daha sonra ...’in ayrıldığını, sanığın talebiyle... isimli mahkûmu telefonla görüştürmek için götürdüğünü, bu sırada sanığın müşahedede bulunan ölenler ... ve...’ın yanında olduğunu, sesler duyduğunu, görüşmeye son verip müşahede odalarının olduğu yere giderken sanığın yanından geçtiğini, sanığın “Yangın çıkartmışlar” dediğini, içeriye baktığında dumandan bir şey göremediğini, yangına müdahale etmeye çalıştıklarını, arkasından ... ... ...’ın da geldiğini, 3 dakika geçmeden yangına müdahale ettiklerini, anahtarların kendisinde bulunduğunu, herhangi bir mahkûma anahtar vermesinin mümkün olmadığını,
Bozmadan sonra Mahkemede; olay günü nöbetçi olduğunu, anahtarların kendisinde bulunduğunu, sanıkta anahtar olmadığını, ...’in, ... ile görüşme isteğini kendisine söylediğini, bunun üzerine aşağıda bulunan sanık ...’in yanına gittiğini, bu durumu sanığa ilettiğini, sanığın Baş Memurluğa doğru gittiğini, daha sonra ... ... ... isimli memurla sanığın birlikte geldiklerini, ikisinin de müşahede odalarına çıktıklarını, kendisinin de onlarla birlikte yukarıya çıktığını, mahkûmları telefon görüşmesi için getirip götürdüğünü, ... ... ...’ın sanığın yanından ayrıldığını, sanığın hâlen ... ve..."la görüştüğünü, sanığın talebiyle... isimli mahkûmu telefon görüşmesi için aşağıya götürdüğünü, bu sırada ... ...’in ayrılmış olduğunu, 1 dakikalık yürüyüş mesafesi kadar mahkûmu götürdüğünü, telefonların oradayken bağırma sesi geldiğini, mahkûmu götürdükten 1-1,5 dakika sonra bağırma sesi geldiğini, geri yukarıya koştuğunu, merdivenlerden çıkarken aşağı inen sanıkla karşılaştığını, sanığın “Yangın çıkartmışlar, kendilerini yakmışlar” dediğini, sanık idareye doğru koşarken kendisinin de yukarıya doğru çıktığını, müşahede bölümünün dumandan göz gözü görmez hâlde olduğunu, Baş Memur ... ... ...’ın gelip kendisindeki anahtarlarla müdahele etmeye çalıştıklarını, dumandan dolayı numaraları göremediklerini, Hüseyin ...’ün gelerek makasla demirleri kestiğini, sanığın arkadaşlara haber vermek için idareye koştuğunu,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... Cumhuriyet Savcılığında 13.08.2010 tarihinde şüpheli sıfatıyla; olay günü Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda vardiyadan sorumlu İnfaz Koruma Baş Memuru olarak görev yaptığını, saat 14.50 sıralarında sol müşahede bölümünden sorumlu İnfaz Koruma Baş Memuru olan ... ... ...’ın yanına gelerek kendisine ... ve ...’ın, ... ile görüşmek istediklerini söylediğini, o sırada ...’ın da yanlarında bulunduğunu, ...’nin "Onları alın, gelin görüşeyim" dediğini, bunun üzerine ... ... ..., sol müşahede odalarının nöbetçisi olan İnfaz Koruma Memuru ... ile birlikte üçünün ... ve..."ı getirmek üzere gittiklerini, bulundukları kata çıktıklarında duman kokusu aldığını, ... ve ...’in odalarının bulunduğu ve dumanın geldiği yere doğru koştuğunu, iki odayı da ateş ve duman kapladığını, bu sırada diğer hükümlülerin odalarının kapılarına vurduklarını, bunun üzerine yangın tüplerini getirmek için koştuğunu, diğer iki arkadaşının orada kaldığını, ancak ne yaptıklarını bilmediğini, yangın tüplerini görevli İnfaz Koruma Memurlarına verdiğini, bir tüpü kaparak koştuğunu ancak kendisi gittiğinde yangının sönmüş olduğunu, bu sebeple tüple müdahale edemediğini, 50-60 kadar personelin yangına müdahale ettiğini, Müdürlerinin de başlarında olduğunu, iş arkadaşları ile birlikte ...’i odadan çıkarttığını, rahatsızlandığı için revire kaldırıldığını, olay günü saat 12.30’dan sonra kesinlikle... ve ... ile görüşmediğini, onların bulunduğu yere çıkmadığını, yangın başladığında da orada olmadığını, hükümlülerin neden aleyhine ifade verdiklerini bilmediğini, büyük olasılıkla görevini düzgün yaptığı için kendisine husumet beslediklerini, 26.07.2010 tarihinde tanık olarak beyanda bulunduğunu, o beyanını da aynen tekrar ettiğini, tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde, ek olarak; ... ve..."ın daha evvel bulundukları koğuşlarda olay çıkarmaları nedeniyle müşahede odalarına alındıklarını, bildiği kadarıyla bir psikolojik rahatsızlıklarının olmadığını, koğuşlarda kibrit ve çakmak bulundurmanın serbest olduğunu, yangının bir odadan diğerine sıçramasının mümkün olmadığını, her iki ölenin de odalarını kendilerinin yaktıklarını,
Mahkemede; ..., ... ... ... ile birlikte müşahede odalarının bulunduğu yere çıktıklarında duman kokusu aldığını, iki odanın da yandığını, bunun üzerine ilgililere haber verdiklerini, her tarafı duman kapladığını, yangın tüplerini getirmek için koştuğunu, yangın tüpleriyle müdahale edip yangının söndürülmesine bizzat katıldığını, iddia edildiği gibi ölenlerle görüşüp buna rağmen yangın çıktığı hâlde hiçbir müdahale etmeden olay yerinden çıkmadığını, suçlamayı kabul etmediğini, zaten müdahale etmese diğer hükümlü ve tutukluların da yangında ölebileceklerini,
Bozmadan sonra Mahkemede; olayın meydana geldiği sol müşahede kısmında nöbetçi olan İnfaz Koruma Memuru tanık ...’ın söylediklerinin doğru olmadığını, olaylarla ilgisi bulunmadığını, ölenlerin 48-50 gün hücrede kaldıklarını, kimse ile görüşmediklerini, ... ve..."la kendisinin ilgilendiğini, yangına tüple müdahale ettiğini, kendisi olmasa daha fazla sayıda kişinin ölebileceğini, cezaevine uyuşturucu sokulmasına engel olduğu için hükümlü ve tutukluların kendisine iftira attıklarını, suçsuz olduğunu,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için, kasıt, olası kasıt, bilinçli taksir ve taksir ile kasten öldürme, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve taksirle öldürme suçları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK"nın "Kast" başlıklı 21. maddesi;
"(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir" şeklinde düzenlenerek maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; “...Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.
Buna göre, doğrudan kasıt; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kasıtla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kasıt söz konusu olacaktır.
Olası kasıt ile doğrudan kasıt arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasıttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasıttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kasıtta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
5237 sayılı TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kasıtla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK"nın 22/2. maddesinde taksir; "Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu"nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Türk Ceza Kanunu"nda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Türk Ceza Kanunu"nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; "Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun"un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "Olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir" şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Olası kasıtla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir” şeklinde görüşler mevcuttur. (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304.).
Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kasıt, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
Tüm uygar hukuk düzenleri insan yaşamını en üstün değer kabul etmişlerdir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nde ve T.C. Anayasası’nda mutlak ve en üstün değer olarak algılanan insan hayatı, korunmasında sadece bireyin çıkarı olduğu için değil, aynı zamanda toplumun da menfaati olduğu için ceza himayesinin konusu yapılmıştır. Bu bağlamda, 5237 sayılı TCK"nın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının “Hayata Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünün 81. maddesinde “Kasten öldürme”, 83. maddesinde “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, 85. maddesinde ise “Taksirle öldürme” suçları düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 81. maddesinde; kasten öldürme suçu ile ilgili olarak;
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenleme yapılmıştır.
Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu bağlamında ihmal kavramı incelendiğinde; ihmalin ceza hukukçularının dikkatini harekete nazaran gecikmeli olarak çektiği, ihmali davranışın veya ihmalin mahiyetinin neden ibaret bulunduğunun tartışma konusu olduğu görülmektedir. Günümüzde doktrin ihmalin fiziki değil normatif bir esasa sahip bulunduğu konusunda görüş birliğine varmıştır. Buna göre ihmalin esası, bireyin yapmak zorunda olduğu bir hareketi yapmamasından ibarettir. Ancak bütün ihmali davranışlar değil sadece hukuk kuralları ile çatışan ihmali davranışlar hukuku ilgilendirmektedir. Bu nedenle ihmali davranışların hukuk düzeni tarafından yapılması emredilen hareketlerin yapılmamasından başka bir şey olmadıkları ifade edilmektedir. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2019, sayfa, 137-138.).
Alman Ceza Kanunu’nun (Strafgesetzbuch) “Suçun ihmal suretiyle icrası” başlıklı 13. madesinin 1. fıkrası;
“(1) Bir ceza kanununda yer alan bir suç tipindeki bir neticeyi bertaraf etmekte ihmal gösteren kişinin bu kanuna göre cezalandırılabilmesi için, neticenin meydana gelmemesi için hukuki yükümlülük şeklinde bir sorumluluk üstlenmiş olması ve bu ihmali davranışın kanundaki suç tipini gerçekleştiren icrai bir davranış gibi kabul edilmiş olması şarttır.” hükmünü içermekte olup, madde Yasa’nın genel hükümler bölümünde yer almaktadır. (Feridun Yenisey, Gottfried Plagemann, Alman Ceza Kanunu, Strafgesetzbuch, Genişletilmiş 2. Baskı, Beta Yayınevi, 2015, Sayfa 15-16.).
1926-2005 yılları arasında yürürlükte bulunan mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçuna ilişkin özel bir düzenleme yapılmamış, bu suç ilk kez 5237 sayılı Kanun ile müstakil bir maddede bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 83. maddesi ile;
“(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,
Gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.” hükümleri getirilmiş;
Madde gerekçesinde de;
“Madde metninde kasten öldürme suçunun ihlâli davranışla işlenmesi düzenlenmiştir.
İhmal, kişiye belli bir icraî davranışta bulunma yükümlülüğünün yüklendiği hâllerde, bu yükümlülüğe uygun davranılmamasıdır. Belli bir icraî davranışta bulunma yükümlülüğüne aykırı olarak bu davranışın gerçekleştirilmemesi sonucunda, bir insan ölmüş olabilir. Örneğin, bir sağlık kuruluşunda görev yapan tabip, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmez ve sonuçta hasta ölür.
İhmali davranışla sebebiyet verilen ölüm neticesinden dolayı sorumlu tutulabilmek için, neticeyi önlemek hususunda soyut bir ahlakî yükümlülüğün varlığı yeterli değildir; bu hususta hukukî bir yükümlülüğün varlığı gereklidir.
Neticeyi önleme yükümlülüğü, bazı durumlarda koruma ve gözetim yükümlülüğüne dayanmaktadır. Bu yükümlülüğün kaynağı önce kanundur. Kişilere belli durumlarda belli bir yönde icraî davranışta bulunma konusunda kanunla yükümlülük yüklenmektedir. Örneğin velayet ilişkisinin gereği olarak ana ve babanın çocukları üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunmaktadır. (22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 335 vd.). Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, başlı başına bir haksızlık ifade etmektedir.
Koruma ve gözetim yükümlülüğünün iradî biçimde üstlenilmesi, neticeyi önleme yükümlülüğünün ikinci bir kaynağını oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, koruma ve gözetim yükümlülüğü, bir sözleşme ilişkisinden kaynaklanabilir.
Bu konudaki üçüncü grubu, öngelen tehlikeli fiilden kaynaklanan neticeyi önleme yükümlülüğü oluşturmaktadır. Örneğin, taksirle bir trafik kazasına neden olan kişi, kaza sonucunda yaralanan kişilerin bir an önce tedavi edilmelerini sağlama konusunda bir yükümlülük altına girmektedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi sonucunda yaralı kişinin ölmesi hâlinde, bu neticeden dolayı kazaya sebebiyet veren kişiyi de sorumlu tutmak gerekir.
Kasten öldürme suçu gibi, kanunî tanımında belli bir fiilin icrasının yanı sıra bir neticeye de unsur olarak yer verilmiş olan suçlarda, söz konusu netice, ihmali bir davranışla da gerçekleştirilebilir. Bu itibarla, bir sağlık kuruluşunda görev yapan tabibin, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmemesi sonucunda hastanın ölmesi hâlinde; ihmalî davranışla öldürme suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir. Ancak, ihmalî davranışla öldürme suçu, kasten işlenebileceği gibi taksirle de işlenebilir. Belli bir yönde icraî davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğün gereği olan icraî davranışta bulunmaması sonucunda bir insanın ölebileceğini öngörmüş ise, olası kastla işlenmiş olan öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Buna karşılık, belli bir yönde icraî davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğe aykırı davrandığının bilincinde olduğu hâlde, bunun sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiş ise; taksirle işlenmiş öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, suçun icrai davranışla işlenmesine nazaran temel cezada indirim yapılmasına ilişkin olarak mahkemeye takdir yetkisi tanınmıştır.” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Getirilen bu yeni düzenleme doktrinde kimi yazarlarca madde başlığından, metnine, Kanun maddesinin amacından, madde gerekçesine kadar sert eleştirilerle karşılanmıştır.
Bu yazarlarca; norm koymanın, normatif bir önerme oluşturmanın dilde kendine has bir biçimi olduğu savunularak, Kanun’un 83. maddesinin başlığının “Kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi” biçiminde olması gerektiği, Kanun maddesi metninin kanun hükmü niteliğinde olmaktan uzak şekilde kaleme alınmış olduğu, sözü gereksiz yere uzatmak yerine düzenlemenin “Kasten ihmalde bulunarak bir kimsenin ölümüne neden olan kimse...” ifadesine Kanun’un 83. maddesinin 3. fıkrasındaki müeyyide hükmünün eklenmesinin yeterli olacağı, Kanun metnindeki “...cezadan indirim de yapılmayabilir” düzenlemesi ile bu suç yönünden cezanın indirilmesinin hâkimin takdirine değil, keyfine bırakıldığı, ihmali davranışla kasten insan öldürmeyi daha az vahim gören Kanun koyucunun bu suç failinin daha az ceza ile cezalandırılabileceğini kabul ettiğini, bu durumun başka ülke kanunlarında emsalleri olmakla birlikte, suçun cezasının niteliksel ve niceliksel olarak farklı olmasını haklı kılmamakta olduğu savunulmuştur. (Zeki Hafızoğulları, Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku, Özel Hükümler, Kişilere Karşı Suçlar, Us-A Yayıncılık, sayfa 43-45.).
Hukuk normları, yasaklayıcı ve emredici normlar olmak üzere, iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Sadece icrai bir hareketle ihlal edilebilecek olan ve belirli bir hareketin yapılmasının istenmediği yasaklayıcı normlarda, yasaklanan hareketin yapılması sonucunda bir hak ihlali gerçekleşmektedir. Örneğin; TCK"nın 81. maddesinde yer alan öldürmeyi yasaklayan norm bir kimsenin öldürülmesiyle ihlal edilmiş olacaktır. Emredici normlarda ise, belirli bir hareketin yapılması yasaklanmamakta, aksine belirli bir hareketin yapılması emredilmektedir. Bu emredici kurala uyulmaması başka bir anlatımla yapılması emredilen hareketin yerine getirilmemesi sonucunda haksızlık meydana gelmekte yani kanunda tanımlanan suç ihmali hareketle işlenmektedir. Örneğin; TCK"nın 98. maddesinde düzenlenen, kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve şartların elverdiği ölçüde yardım etmemek ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmemek şeklindeki suç, emredici normun istediği şekilde davranılmamış olması nedeniyle yani ihmali hareketle oluşmaktadır. (... Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8. bası, s.366-367.).
Emredici norma aykırı davranılmasıyla işlenen ihmali suçlar öğretide gerçek ihmali suçlar ve gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlar olarak iki kategoride değerlendirilmektedir. Gerçek ihmali suçlar; kişinin kanunda tanımlanan icrai davranışı kasten yapmamasıyla oluşmakta olup suçun gerçekleşmesi için ayrıca neticenin de gerçekleşmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. TCK"nın 98. maddesindeki; "yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi", 175. maddesindeki; "akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali", 176. maddedeki; "inşaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli olan tedbirlerin alınmaması", 177. maddesindeki; "gözetimi altında bulunan hayvanın kontrol altına alınmasında ihmal gösterilmesi", 178. maddesindeki; "herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan işlerden veya bırakılan eşyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli işaret veya engellerin konulmaması", 257/2. maddesindeki; "görevin gereklerinin yapılmasında ihmal veya gecikme gösterilmesi", 278. maddesindeki; "işlenmekte olan bir suçun yetkili makamlara bildirmemesi", 279. maddedeki; "kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunulmasının ihmal edilmesi veya bu hususta gecikme gösterilmesi", 280. maddesindeki; "sağlık mesleği mensubunun görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmemesi veya bu hususta gecikme göstermesi", 284. maddesindeki; "hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yerin bildiği hâlde yetkili makamlara bildirilmemesi" gerçek ihmali suçlardandır. Gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlar ise, neticenin önlenmesi bakımından hukuki yükümlülük altında bulunan fail tarafından kanunda tanımlanan neticenin meydana gelmesinin engellenmemesi şeklinde işlenen suçlardır. Bu nedenle kanunda düzenlenen ve kural olarak icrai bir hareketle işlenen suçun ihmali bir hareketle de işlenmesine gerçek olmayan ya da görünüşte ihmali suç denilmektedir. Öğretide neticenin meydana gelmesinin engellenmesi yükümlülüğü "garanti yükümlülüğü" ya da "garantörlük" olarak da adlandırılmaktadır. Kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu, başka bir anlatımla garanti yükümlülüğü altında bulunan davranışı gerçekleştirmemesi nedeniyle meydana gelen neticeden sorumlu tutulabilmesi için söz konusu yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eş değer olması zorunludur. TCK"nın 83. maddesinde düzenlenen; "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" ile 88. maddesinde düzenlenen; "kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi" gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlardandır. (Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih Selami Mahmutoğlu, Yener Ünver, Suç Teorisi (2), İstanbul, 2004, 3.baskı, s. 62; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 11.bası, s.221-231; ... Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8.bası, s.370-390; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, 18.bası, s.164-175; ... Emin Artuk, Ahmet Gökcen, Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi Ankara, 2015, 9.bası, s.240-246.).
5237 sayılı TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suç, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngörülmektedir. Kanun koyucunun kişilerin yaşam hakkını korumak amacıyla ihdas ettiği suçlarda neticenin ifade ettiği haksızlık aynıdır. Zira tüm bu suçlarda neticenin gerçekleştirilmesi yani kişinin hayatının sona erdirilmesi cezai yaptırıma bağlanmaktadır. Buna karşılık kişinin yaşamını sona erdiren fiiller, işleniş şekillerine başka bir anlatımla hareketin ifade ettiği haksızlığa göre farklı suç tipleri olarak düzenlenmiştir. TCK’da ölüm neticesinin cezalandırıldığı suçlar, kasten (TCK"nın 81 ve 82. md.) veya taksirle (TCK"nın 85. md) işlenip işlenmediğine, kasten işlenmişse icrai hareketle mi (TCK"nın 81 ve 82. md), ihmali hareketle mi (TCK"nın 83. md) işlendiğine göre farklı değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Hayata son vermeyi, yani öldürmeyi yasaklayan normun, kasti ve icrai bir hareketle, yani başkasının hayatını sona erdirmeye yönelik aktif bir davranışla gerçekleştirilmesi hâlinde TCK"nın 81 ve 82. maddelerinde düzenlenen kasten öldürme suçu işlenmiş olacaktır. Bu suçun oluşması bakımından önemli olan husus, başkasının hayatını ortadan kaldırmaya yönelik bir hareketin icra edilmiş olmasıdır. Buna karşılık, öldürmeyi yasaklayan norm, ihmali bir hareketle ihlal edildiğinde fail, başkasının hayatını sona erdirmek amacıyla aktif bir davranış gerçekleştirmemekte, öldürme suçu, başkasının hayatını korumakla yükümlü bulunan kişinin, bu yükümlülüğünü ihlal etmesi suretiyle işlenmektedir. Bununla birlikte bu hâlde fail, ancak hukuken (kanun, sözleşme, olay öncesindeki tehlikeli davranış nedeniyle) başkasının yaşamını korumakla yükümlü bulunan, başkasının yaşamına yönelik saldırı veya tehlikeden o kişiyi korumayı hukuken garanti eden kişi olabilir.
Başkasının yaşamını korumak bakımından hukuki yükümlülük altında bulunan garantör konumundaki kişi, bu yükümlülüğünü ölüm neticesinin gerçekleşeceğini bilerek yerine getirmezse, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesinden (TCK"nın 83. maddesi) söz edilecektir. Buna karşılık, garanti yükümlülüğü altında bulunan kişi, yükümlülüğünü bilinçli bir şekilde ihmal etmekle birlikte, bunu korumakla yükümlü olduğu hayatın sona ereceği bilinciyle kasten yapmamışsa ve fakat bu yükümlülük ihlaline bağlı olarak yine de ölüm neticesi meydana gelmişse taksirle ölüme sebebiyet verme suçu (TCK"nın 85. maddesi) söz konusu olabilecektir. Başkasının hayatını korumak ve gözetmekle yükümlü bulunan kişi, bu yükümlülüğünü dikkatsiz ve özensiz davranışıyla da ihlal edebilir. Örneğin, bir bakıcı kendisine bırakılan küçük bir çocuğun evdeki sehpaların üzerine çıkıp aşağı atlamasını görmesine rağmen diğer işlerini bitirmek için çocukla ilgilenmediği ve gerekli önlemi almadığı takdirde çocuğun düşerek ölmesi hâlinde, ölüm neticesini önleme yükümlülüğü bulunduğundan ve bu yükümlülüğünü özensiz davranışıyla ihlal etmiş olacağından taksirle ölüme neden olmadan dolayı sorumlu tutulacaktır. Bu nedenle, ölüm neticesinin ihmali bir davranışa bağlı olarak meydana geldiği hallerde somut olayın şartları dikkate alınarak, ölüm neticesi bakımından failin kasten mi, yoksa taksirle mi hareket ettiği belirlenmelidir. Bununla birlikte, ölüm neticesinin kasten meydana geldiği hâllerde olası kasıt, taksirle meydana geldiği hallerde ise bilinçli taksir şartlarının oluşup oluşmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır. (... Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8.bası,s. 366-390.).
5237 sayılı TCK’nın “Taksirle Öldürme” başlıklı 85. maddesi ise;
“Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis ceza ile cezalandırılır”,
Şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu yaptırıma bağlanmıştır. Taksirli hareket sonucu birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.
Uyuşmazlık konusu olayla ilgili düzenlemeler içeren 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un suç tarihinde yürülükte bulunan hâlinin “İnfazda temel ilke” başlıklı 2. maddesi;
“(1) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır.
(2) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.”,
"Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler" kenar başlıklı 6. maddesi;
"(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:
a) Hükümlüler ceza infaz kurumlarında güvenli bir biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesinde tutulurlar.
b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır.
Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.
c) Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunluk ilkeleri esas alınır.
...
f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur."
“Kapalı ceza infaz kurumları” başlıklı 8. maddesi;
“(1) Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve hükümlünün gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak iyileştirme yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir.”,
“Hükümlülerin gözlem ve sınıflandırılması” başlıklı 23. maddesinin birinci fıkrasının (a), (d ) ve (e) bentleri;
“(1) Hükümlülerin gözlem ve sınıflandırılması aşağıdaki esaslara göre yapılır:
a) Hükümlülerin kişisel özellikleri, bedensel, aklî ve sağlık durumları, suç işlemeden önceki yaşamları, sosyal çevre ve ilişkileri, sanat ve meslek faaliyetleri, ahlâkî eğilimleri, suça bakış açıları, hükümlülük süreleri ve suç türleri belirlenerek, durumlarına uygun infaz kurumlarına ayrılmaları ve bunlara göre saptanacak infaz ve iyileştirme rejimi; gözlem, inceleme ve değerlendirme yöntemiyle çalışan gözlem ve sınıflandırma merkezlerinde veya kapalı ceza infaz kurumlarının bu hizmete ayrılan bölümlerinde yapılır. Hükümlüler, işledikleri suç tiplerine, gösterdikleri eğilimlere, tutum ve davranışları nedeniyle sıkı gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekip gerekmediğine göre yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya normal güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya açık ceza infaz kurumlarına gönderilirler.
...
d) Hükümlülerin gözlemleri, gözlem kurulunca kuruma kabul tarihinden başlayarak tek kişilik odalarda yapılır. Ancak kurumun tek kişilik odası bulunmaması veya kısıtlı sayıda olması durumunda tahsis edilmiş özel bölümlerinde de yapılabilir.
e) Ağırlaştırılmış müebbet hapis ve müebbet hapis cezalarına veya iki yıldan fazla süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, haklarında uygulanacak rejimi ve gönderilmeleri gereken infaz kurumunu ve bu maksatla kişisel ve sosyal özelliklerini belirlemek için Kanunda gösterilen esaslar uyarınca gözleme tâbi tutulurlar. Gözlem süresi altmış günü geçemez.”,
“Cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına uyma” başlıklı 26. maddesi;
“(1) Hükümlü, hapis cezasının yerine getirilmesine katlanma ve bu amaçla düzenlenen infaz rejimine uygun tutum ve davranışlar içinde bulunmakla yükümlüdür.
(2) Hükümlü, ceza infaz kurumunun güvenlik ve iyileştirme programlarına tam bir uyum göstermekle yükümlüdür. Her ne amaçla olursa olsun, bilerek kendi yaşamlarını ve bedensel bütünlüklerini tehlikeye düşürecek eylemlere girişmeleri, cezanın yerine getirilmesine katlanma yükümlülüğünün ihlâli sayılır.”,
“Kurumların iç güvenliği” başlıklı 33. maddesinin birinci fıkrası;
“(1) Kurumların iç güvenliği, Adalet Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.”,
Kapıların açılması ve temasın önlenmesi” başlıklı 34. maddesi;
“(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında oda ve koridor kapıları kapalı tutulur. Kapılar aşağıdaki hâllerde açılır:
a) Kurum hekimine, revir, hamam ve berbere gitme, başka odaya nakil.
b) Hastane ve duruşmaya gönderme ve başka kuruma nakil.
c) Tahliye, ziyaret, arama, sayım, denetim, eğitim, öğretim, spor ve iyileştirme çalışmaları, kurumda çalıştırma.
d) Kurullara çağrılma.
e) Ölüm, deprem veya yangın gibi olağanüstü hâller.
f) Cezaevi idaresince gerekli görülen hâller.
(2) Hükümlüler, yukarıda sayılan hâller dışında, diğer odalardaki hükümlüler ve kurum görevlileri ile temasta bulunamazlar.”,
“Hücreye koyma” başlıklı 44. maddesinin 1. fıkrası;
“(1) Hücreye koyma cezası, hükümlünün eylemlerinin nitelik ve ağırlığına göre bir günden yirmi güne kadar, açık havaya çıkma hakkı saklı kalmak üzere, geceli ve gündüzlü bir hücrede tek başına tutulması ve her türlü temastan yoksun bırakılmasıdır.”,
“Disiplin soruşturması” başlıklı 47. maddesi;
“(1) Uyarma, kınama ve bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezaları kurumun en üst amiri tarafından verilir ve uygulanır.
(2) Hükümlülerin diğer disiplin cezalarını gerektiren eylemlerinin öğrenilmesinden itibaren derhâl ve en geç iki gün içinde kurum en üst amirince atanan bir görevli tarafından soruşturmaya başlanır.
(3) Soruşturma en geç yedi gün içerisinde tamamlanır ve düzenlenen rapor ve ekleri disiplin kuruluna sunulur. Soruşturma süresi eylemin ve soruşturmanın niteliğine göre infaz hâkiminin yazılı onayı ile yedi güne kadar uzatılabilir.
(4) Savunma alınmadan disiplin cezası verilemez. Haklarında disiplin soruşturması yapılanlara, yüklenen eylemin niteliği ve sonuçları ile üç gün içinde savunmalarını vermeleri, aksi hâlde bu haklarından vazgeçmiş sayılacakları yazılı olarak bildirilir. Savunma yazılı olarak sunulabileceği gibi sözlü olarak da yapılabilir. Sözlü savunma tutanakla saptanır. Türkçe bilmeyenlerle, sağır ve dilsizlerin savunmaları tercüman aracılığıyla alınır.
(5) Disiplin cezaları disiplin kurulunca evrak üzerinden görüşülerek en geç üç gün içinde karara bağlanır. Disiplin kurulu, yasada yazılı disiplin cezası uygulanmasına veya disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verebilir. Disiplin kurulu kararları gerekçeli olarak yazılır ve kararda şikâyet mercii ve süresi açıkça gösterilir.
(6) Disiplin kurulu kararı, haklarında soruşturma yapılanlara yönetim tarafından derhâl tebliğ edilir.
(7) Kurumun iç düzenini ve hükümlülerin yaşam ve beden bütünlüklerinin ciddî tehlike altında bulunması nedeniyle derhâl tedbir alınması zorunlu olan hâllerde, kurumun en üst amiri 49 uncu maddede belirtilen tedbirleri almakla beraber soruşturmayı başlatır. Bu hâlde infaz hâkimine bilgi verilir.”
“Disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılması” başlıklı 48. maddesinin 3. fıkrasının a bendi;
“a) Hücreye koyma cezasının infazına, infaz hâkiminin onayı ile başlanır. Hücreye koyma cezasına ilişkin diğer hükümler saklı kalmak üzere, kesinleşen disiplin cezalarının infazına derhâl başlanır. Birden fazla disiplin cezası verilmiş olması hâlinde, bu cezalar kesinleşme tarihleri sırasına göre ayrı ayrı infaz edilir. Bir cezanın infazı tamamlanmadan diğerinin infazına başlanmaz.”,
“Kısıtlayıcı önlemler” başlıklı 115. maddesinde ise;
“(1) Tehlikeli hâlde bulunan, delil karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan tutuklulara soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemesince aşağıdaki tedbirler uygulanabilir:
a) Tutuklunun tek başına, sıkı bir rejim altında muhafaza edilmesi ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
b) Belirli süre ile dışarıyla ilişkisinin, ziyaretçi kabulünün ve telefon görüşmelerinin kısıtlanması.
c) Gerekiyorsa kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyici biçimde hazırlanmış özel bir odada barındırılması ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
d) Saldırganlık göstermesi hâlinde belirli süreyle kelepçelenmesi veya hareketlerinin engellenmesi.
e) Yüksek güvenlikli bir kuruma nakledilmesi.”,
Hükümlerini içermektedir.
Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Güvenlik ve gözetim servisi” başlıklı 22. maddesi;
“(1) Güvenlik ve gözetim servisi; kurumun güvenliği, düzeni ve disiplininden sorumludur. Bu serviste infaz ve koruma başmemurları ile infaz ve koruma memurları görev yapar.
(2) Kurum müdürü tarafından seçilen bir infaz ve koruma başmemuru ‘sorumlu infaz ve koruma başmemuru’ olarak görev yapar.
(3) Sorumlu infaz ve koruma başmemuru, kurumun güvenlik ve gözetiminden, bu serviste görev yapmakta olan, infaz ve koruma başmemurları ile infaz ve koruma memurlarının sevk ve idaresi ile organizasyonundan sorumludur. Güvenlik ve gözetim servisinin nöbet cetvellerini düzenler ve bunları kurum müdürüne onaylatır. Müdürün bulunmaması durumunda ikinci müdür ya da idare memuru onay makamıdır.
(4) İnfaz ve koruma başmemuru, kurumdaki güvenlik, düzen ve disiplinin sağlanması için infaz ve koruma memurlarının sevk ve idaresinden sorumlu olup, bu hizmetlerin yerine getirilmesi sırasında kurum müdürü, ikinci müdür veya bu amirlerin bulunmadığı kurumlarda idare memurunun vermiş olduğu emirlerin yerine getirilmesini ve uygulanmasını sağlar. Bu görevlerini yerine getirirken, sorumlu infaz ve koruma başmemurunun talimatına göre hareket ederler.
(5) İnfaz ve koruma memuru, kurumun güvenlik, düzen ve disiplininin sağlanması, hükümlülerin kurum içindeki hareketlerinin takip ve kontrolü ile gözetimi ve kurumun temiz tutulması ile hükümlülerin iç yönetmeliklere uygun surette hareket etmelerini sağlamakla görevli olup, müdür ve ikinci müdür veya bunların bulunmadığı yerlerde idare memuru ile infaz ve koruma başmemuru tarafından verilen görevleri yapar.
(6) Güvenlik ve gözetim servisinde görev yapanlar, aşağıdaki görevleri düzenli olarak yerine getirir.
a) Sayım;
1. Müdürü bulunan ve vardiya sistemi uygulanan kurumlarda, sabah ve akşam sayımları, nöbetçi ikinci müdürün başkanlığında, sorumlu infaz ve koruma başmemuru, vardiya infaz ve koruma başmemurları ile infaz ve koruma memurları tarafından yerine getirilir. Gece sayımları, nöbetçi ikinci müdürün başkanlığında, bulunmaması hâlinde, bu konuda görevlendirilen infaz koruma başmemuru başkanlığında, vardiya infaz ve koruma başmemurları tarafından yapılır. Sayımlarda nöbetçi infaz ve koruma memurları da hazır bulunur.
2. Müdürü bulunmayan kurumlarda yapılan sabah, akşam ve gece sayımları, sorumlu infaz ve koruma başmemuru veya görevlendirilen infaz koruma başmemuru başkanlığında, vardiya infaz ve koruma başmemurları ve nöbetçi infaz ve koruma memurları tarafından yerine getirilir.
3. Sayım sırasında mevcudun tam olup olmadığı kontrol edilir ve sayım defteri sayıma katılan görevliler tarafından isim yazılarak imzalanır.
b) Nöbet:
İnfaz ve koruma başmemurları ile infaz ve koruma memurları, vardiya hizmetleri sırasında ya da vardiya dışında görevlendirilmeleri durumunda, kendilerinin sorumluluğuna verilen nöbet yerlerinde görevlerini yerine getirirler. Belirlenen nöbet yerleri ve burada görev yapacak infaz ve koruma başmemurları ile infaz ve koruma memurlarının isimleri, hazırlanan vardiya çizelgeleri ve nöbet cetvellerinde gösterilir.
(7) İyileştirme çalışmaları: Güvenlik ve gözetim servisi görevlileri, topluma kazandırma çalışmalarına katkı sağlar ve buna ilişkin programlarda öğreticilik yapabilecek ya da bilgi, meslek ya da sanat nedeniyle o hizmete katkıda bulunabilecek olanlar vardiyada ya da vardiya dışında iyileştirme çalışmalarında ve kurslarda görevlendirilebilir.
(8) İnfaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memuru, kurumun güvenliğini bozan firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, yasaya veya düzenlemelere dayalı bir emre karşı aktif veya pasif fiziki direnme gibi olaylar ile 5237 sayılı Kanunun 25 inci maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ortaya çıktığında kurum en üst amirinin izni ile zor kullanabilir. Acil hâllerde tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin alınmaksızın da zor kullanılabilir. Durumu derhâl en üst amire iletir. Zor kullanan personel gerekenden fazla kuvvet kullanamaz.”,
“Kurumların iç güvenliği” başlıklı 44. maddesi;
“(1) Kurumların iç güvenliği, Bakanlığa bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.
(2) Açık kurumlar ile çocuk eğitimevlerindeki idare ile infaz ve koruma görevlileri; firarların önlenmesi, asayiş ve disiplinin sağlanması için gözetim ve denetimle yükümlüdürler.
(3) Kurumlarda meydana gelen isyan, yangın, deprem, toplu firar, tünel kazma, duvar delme gibi asayiş ve güvenlikle ilgili olaylarda, iç güvenlik görevlilerinin yetersiz kalması hâlinde, kurum en üst amirinin istemi üzerine, kapalı kurumlarda dış güvenlik görevlileri, açık kurumlar ile eğitimevlerinde kolluk görevlileri kuruma girerek olaya müdahale etmek suretiyle gerekli tedbirleri alır.
(4) Asayiş ve güvenlikle ilgili olarak, kurumda meydana gelen olayın yatıştırılması ve gerekli tedbirlerin alınması için kurum dış güvenlik görevlilerinin de yetersiz kalması hâlinde, kurum en üst amirinin Cumhuriyet başsavcılığı aracılığıyla yapacağı yazılı istem üzerine, kolluk kuvvetlerinden veya mahalli diğer kuvvetlerden ya da olayın kapsam ve mahiyetine göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarından yardım alınabilir.”,
“Kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi” başlıklı 45. maddesi;
“(1) Kapalı kurumlarda oda ve koridor kapıları kapalı tutulur. Kapılar aşağıdaki hâllerde açılır:
a) Cezaevi tabibine, revir, hamam ve berbere gitme, başka odaya nakil,
b) Hastane ve duruşmaya gönderme ve başka kuruma nakil,
c) Salıverilme, ziyaret, arama, sayım, denetim, eğitim, öğretim, spor ve iyileştirme çalışmaları, kurumda çalıştırma,
d) Kurullara çağrılma,
e) Ölüm, deprem veya yangın gibi olağanüstü hâller,
f) Kurum idaresince gerekli görülen hâller.
(2) Hükümlüler, yukarıda sayılan hâller dışında, diğer odalardaki hükümlüler ve kurum görevlileri ile temasta bulunamazlar.”
Hükümlerini içermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin konuyla ilgili kimi içtihatları incelendiğinde;
“Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmeyi ve yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir. Bu konudaki eksiklikler yaşam hakkını koruma yükümlülüğüne aykırılık teşkil edebilir.” (Benzer yöndeki AİHM kararları; İlhan/Türkiye, B. No: 22277/93, 27/7/2000, § 87; Huylu/Türkiye, B. No. 52955/99, 16/11/2006, §§ 57, 58).
Şeklinde içtihatları bulunduğu görülmektedir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu"nun 1948 yılının Haziran ayında hazırladığı ve birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 10 Aralık 1948"de, BM Genel Kurulu"nun Paris"te yapılan 183. oturumunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin ilk maddesi;
“Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.”
Beyanname"nin 3. maddesi;
“Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.”,
5. maddesi;
“Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz.”
Beyanname"nin 6. maddesi ise
“Herkes her nerede olursa olsun hukuk kişiliğinin tanınması hakkını haizdir.” ilkelerini içermektedir.
Demokratik bir toplumda cezaevinde çalışmak bir kamu hizmeti sunmaktır. Cezaevleri de, okullar ve hastaneler gibi, kamuya yararlı olma amacını güden kuruluşlar olmalıdır. Cezaevi yönetimi ahlaki bir çerçeve içinde gerçekleştirilmelidir. Sağlam bir ahlaki temel olmazsa, bir grup insanın başka bir grup insan üstünde önemli bir güce sahip olduğu bir durum kolaylıkla bu gücün kötüye kullanılmasına yol açabilir. Cezaevi yönetimi her şeyden önce insanları, yani personeli ve mahkûmları yönetmeyi içerir. Bir cezaevindeki en önemli iki insan grubu mahkûmlar ve bu mahkûmlara bakan personeldir. Bir cezaevinin iyi yönetilmesine ilişkin temel öğe de bu iki grup arasındaki ilişkidir. Cezaevleri genelde mahkûmlarını seçemezler, mahkemeler ya da adli makamlar kendilerine kimi gönderirse kabul etmek zorundadırlar. Ama cezaevi personelini seçebilirler, personelin dikkatle seçilmesi ve gerektiği gibi eğitilmesi, denetlenmesi ve desteklenmesi şarttır. Cezaevinde çalışmak güç bir görevdir. Özgürlüğü elinden alınmış kimselerle çalışmayı içerir ve bu kimselerin birçoğunun ruhsal sorunlarının olması, uyuşturucu bağımlılığının bulunması, sosyal becerilerinin ve eğitim durumlarının düşük olması ve toplumun kenara itilmiş kesimlerinden olmaları olasıdır. Bazı mahkûmlar kamuya zarar verecek nitelikte kimselerdir; bazıları tehlikeli ve saldırgandır; bazıları da kaçmak için ellerinden geleni yaparlar. Hiçbiri cezaevinde olmayı istemez.
Demokratik toplumlarda yasalar toplumun temelini oluşturur ve ana değerlerini korur. Bunlardan en önemlisi, kişisel ve sosyal konumları ne olursa olsun, bütün insanların saygıdeğer olduğunun kabul edilmesidir. İnsanlara gösterilecek saygının en önemli ölçüleriden biri de bir toplumun, ceza yasalarını çiğneyen ya da çiğnediği ileri sürülen kimselere karşı nasıl davrandığıdır. Bu kimseler başkalarının saygıdeğerliğini ya da haklarını çiğnemiş kimseler olabilirler. Cezaevi görevlilerine, ne suç işlemiş olurlarsa olsunlar, bu kimselerin saygıdeğerliğini bütün toplum adına kabul etme görevi düşer.
İşledikleri ileri sürülen ya da gerçekten işlemiş oldukları suç ne kadar korkunç olursa olsun, tutuklanılan ya da hapsedilen kimseler insan olmaya devam ederler. Kendileriyle ilgilenen mahkeme ya da adli makam bu kimselerin ellerinden insanlıklarının değil, yalnızca özgürlüklerinin alınmasına karar vermiştir. Uluslar en üst düzeydeki üyelerine değil, en alt düzeydeki üyelerine nasıl davrandıklarıyla ölçülmelidirler. (Andrew Coyle, Cezaevi Yönetimine İnsan Haklarını Göz Önüne Alan Bir Yaklaşım, Uluslararası Cezaevi Araştırmaları Merkezi, Londra, 2002, s. 13-15.).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
01.08.1988 Elazığ doğumlu ...’in iki ayrı mağdura karşı işlediği iddia olunan nitelikli yağma suçundan tutuklanarak 26.10.2007 tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevine yerleştirildiği, yapılan yargılama sonunda hakkında hükmolunan toplam 15 yıl hapis cezasının Yargıtayca onanması üzerine hükümlü olarak cezasının infazına başlandığı,
27.09.1991 Bingöl doğumlu ...’ın ise 17 yaşında iken işlediği iddia edilen çocuğa yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçundan tutuklanarak 29.03.2009 tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevine yerleştirildiği, yapılan yargılama sonucunda 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm edildiği, olay tarihi itibarıyla mahkûmiyet hükmü kesinleşmediğinden cezaevinde tutuklu sıfatıyla bulunduğu,
Sanık ... ...’ın ise olay tarihi itibarı ile 54 yaşında olduğu ve Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevinde İnfaz Koruma Baş Memuru olarak görev yaptığı, olay günü Cezaevi Genel Kontrol Nöbetçisi olarak vazifelendirildiği,
... hakkında 07.09.2009 tarihinde tutuklu olarak bulunduğu Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundaki koğuşta kasten yangın çıkardığı, ceza infaz kurumuna ait yatakların zarar görmesine neden olduğu iddiasıyla kamu davası açıldığı, Elazığ Çocuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda atılı suçtan mahkûmiyetine yeterli ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle 29.06.2010 tarihinde beraatine karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 08.07.2010 tarihinde kesinleştiği
Olaydan 39 gün önce tutulan 17.06.2010 tarihli tutanak içeriğine göre ... ve ...’ın birlikte kaldıkları B7 sayılı koğuşta yapılan sayım esnasında görevlilerle saygıdan yoksun, hararetli ve tehditvari şekilde konuştukları gerekçesiyle ve odada bulunan diğer kişilerle bir arada kalmaları sakıncalı görülerek tedbir amaçlı olarak müşahede bölümüne alındıklarına ilişkin tutanak düzenlendiği, bu tutanağın altında sanık ...’ın da imzasının bulunduğu,
26.07.2010 tarihinde yaşanan olaya kadar toplam 39 gün Elazığ E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumunun D Blok 2. katındaki tek kişinin kalabildiği 7 ve 8 numaralı müşahede ve disiplin odalarında tutulan ... ve ...’ın müşahede odasından çıkıp koğuşa yerleşebilmek için cezaevi idaresine yazılı ve sözlü çok sayıda başvuru yaptıkları, ...’ın babası ...’ın da bu maksatla oğlu... aracılığıyla Cezaevi İnfaz Koruma Baş Memuru, Cezaevi Müdürü ve Cumhuriyet savcısı ile irtibata geçmeye çalışarak oğlunun koğuşa geçmesi için girişimlerde bulunduğu,
... ve ...’ın olaydan birkaç gün önce boşalacağını haber aldıkları C2 koğuşuna geçmek için dilekçe yazarak talepte bulundukları ve tanık olarak dinlenen ... ve ...’in beyanlarına göre bu hususta Cezaevinde görevli İnfaz Koruma Baş Memuru ...’dan söz aldıkları, bu hususu mahkûm arkadaşlarına da söyleyerek olay günü müşahede koğuşlarından çıkarılacaklarına ilişkin beklentiye giren ... ve ...’in 26.07.2010 Pazartesi günü öğle saatleri olmasına karşın hâlâ koğuşa yerleştirilmemeleri üzerine kaldıkları tek kişilik odaların demir kapılarına vurarak Nöbetçi İnfaz Koruma Memuru ...’ın bulundukları sol müşahede bölümü 2. kata gelmesini sağladıkları, ...’a İnfaz Koruma Baş Memuru ... ile görüşmek istediklerini söyledikleri, ...’ın da, ... ve ...’in bu talebini olay günü genel kontrolden sorumlu nöbetçi olan İnfaz Koruma Baş Memuru sanık ...’a ilettiği, ... ile görüşen sanığın, yanına İnfaz Koruma Baş Memuru ... ... ... ve ...’ı da alarak ... ve ...’in bulunduğu bölüme doğru gittiği, ...ve ... ...’in sanığın yanından ayrılmasından sonra sanık ...’ın yalnız başına 7. odada kalan ... ve 8. odada kalan ...’ın odalarının karşısındaki koridora geldiği, ...’ın sürekli oyalandıkları, ...’la görüşmek istedikleri, ...’nin neden gelmediği, artık Cumhuriyet savcısı ile görüşmek istediği, bu görüşme sağlanmazsa odasını ve kendisini yakacağı yönünde sözler sarf ettiği, sanığın ...’ı yatıştırmaya yönelik “Tamam, sizi görüştüreceğim” şeklindeki sözlerine rağmen sakinleşmeyen ...’ın eline aldığı gazete parçalarını tutuşturarak odanın kapısına doğru çektiği yatak ve nevresimin üzerine attığı, yan odada bulunan ...’in uyarısına rağmen ...’in odasını ateşe vermesi üzerine diğer odalarda bulunan ve yaşça daha büyük olan mahkûmlardan ... ve ...’in, sanığa odalarındaki kovalarda su bulunduğunu, kapıyı açması durumunda yangını büyümeden söndürebileceklerini söylemelerine karşın sanığın bu sözlere aldırış etmediği “Ne hâlleri varsa görsünler” diyerek yangının başladığı koridoru terk ettiği, bu sırada ...’in de odasını ateşe verdiği, sanığın 7 ve 8. odaları yanmakta olan D Blok, 2. kattaki sol müşahede odalarının bulunduğu kapıyı kapatarak olay yerinden ayrıldığı, yanan odaların bulunduğu 2. kattaki diğer odalarda kalan ve tanık olarak ifadelerine başvurulan ..., ..., ..., ...ve ...’nın olaydan hemen sonra Cumhuriyet savcılığınca alınan ifadelerinde ve Mahkemede, tanıklar... ve ...’in ise Savcılıkça alınan ifadelerinde bu oluşa ilişkin detaylı ve birbiri ile örtüşen beyanlarda bulundukları,
Alevlerin 7 ve 8. odaları hızla sardığı, duman ve zehirli gazların odalara dolmaya başlaması ile olay sırasında demir parmaklı kapıları asma kilitle kilitlenmiş tek kişilik odalarda kalan mahkûmların bağırmaya, can havliyle ellerine geçirdikleri nesnelerle kapılara vurarak seslerini duyurmaya çalıştıkları, yaklaşık 15 dakika sonra yoğun duman ve is nedeniyle kapı numaralarının da okunamaması üzerine asma kilitlerin levye ile kırılarak ve çelik makaslarla kesilerek mahkûmların tahliye edilebildikleri,
7 numaralı odada kalmakta olan ...’in vücudunda oluşan 1, 2 ve yer yer 3. derece yanıklar ve yangın ortamında kalmaya bağlı oksijensizlik, toksik ve karbonmonoksit gazların solunmasına bağlı gelişen asfiksi sonucu olay yerinde öldüğü,
8 numaralı odada kalan ...’ın ise; olaydan sonra kaldırıldığı Fırat Üniversitesi Hastanesinde; vücudunun önemli oranda yanması, yangın ortamında kalmaya bağlı oksijensizlik, toksik ve karbonmonoksit gazların solunmasına bağlı gelişen asfiksi nedeniyle aynı gün saat 23.45’te hayatını kaybettiği,
Anlaşılan olayda;
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un hangi maddesine dayanılarak 39 gündür müşahede ve disiplin koğuşlarında tutuldukları dosya kapsamına göre anlaşılamayan ... ve ...’in, koğuşa çıkmak için günlerdir cezaevi idaresine ilettikleri taleplerine karşılık alamamanın verdiği kızgınlıkla, Genel Kontrolden sorumlu Nöbetçi İnfaz Koruma Baş Memuru olan sanık ...’la olay günü tartışmaya girip sorunlarının çözülmesini temin etmek için koğuşlarını yakmakla tehdit etmeleri üzerine, 54 yaşında bulunan ve kazanmış olması gereken hayat ve meslek tecrübesi ile, özgürlükleri ellerinden alınmış, bunun getirdiği ruhsal sıkıntıyı yoğun şekilde yaşayan, eğitim durumları düşük, saldırgan davranışlar sergileyen 19 ve 21 yaşlarındaki ölenlerin taleplerine empati ile yaklaşıp görevi gereği sorunlarına hukuk içerisinde bir çözüm üretmek yerine, ölenlerin gazete ve yatak nevresimlerini tutuşturduklarını görmesine, yan koğuşta bulunan mahkûmların kapıyı açması durumunda ölenleri yatıştırabileceklerini, odalarındaki su dolu kovalarla yangına hemen müdahale edebileceklerini söylemelerine rağmen, ölenler ... ve ..."in davranışlarına ve tanıkların yangını söndürmeye, ortamı yatıştırmaya yönelik sözlerine aldırmaksızın, yangının meydana geldiği yere 25 metre mesafede bulunan yangın tüpleri ile alevlere müdahale etme gereği de duymaksızın, “Ne hâlleri varsa görsünler” dedikten sonra 7 ve 8 numaralı odalar yanmakta iken bölüm kapısını kapatmak suretiyle D blok müşahede bölümünden çıkıp gitmesi ve Cezaevi İdaresine durumu derhâl haber vermemesi şeklindeki sanığın sübut bulan eylemlerinin,
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendindeki “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.”, 33. maddesinin birinci fıkrasındaki “Kurumların iç güvenliği, Adalet Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır.”, aynı Kanun’un 34. maddesinin 1. fıkrasındaki “Kapalı ceza infaz kurumlarında oda ve koridor kapıları kapalı tutulur. Kapılar aşağıdaki hâllerde açılır ... (e) Ölüm, deprem veya yangın gibi olağanüstü hâller.” şeklindeki Kanun’un emredici hükümlerine açıkça aykırılık oluşturduğu,
5237 sayılı TCK’nın 83. maddesinde düzenlenen kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunu, aynı Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen taksirle öldürme suç tipinden ayıran suçun manevi unsur kriterinin, belirli bir yönde icrai davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişinin bu yükümlülüğü “öldürme amacıyla” yerine getirmemiş olmasını gerektirmesi,
Somut olayda ise ölenler ... ve ... ile sanık arasında herhangi bir husumet bulunmayışı, sanığın kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunun kanuni tanımındaki unsurları bilerek ve isteyerek, bu kişileri öldürme amacıyla hareket ettiğine ilişkin herhangi bir belirlemenin yapılamayışı, İnfaz Koruma Baş Memuru olan sanığın, ölenleri doğrudan kasıtla öldürmesini gerektirecek ne ölenlerin yakınları olan katılanların; ne de ölenlerin tanık olarak dinlenilen mahkûm arkadaşlarının bir anlatımlarının olmaması,
Olaydan yaklaşık bir yıl önce, yine tutuklu bulunduğu Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bir başka mahkûm arkadaşıyla birlikte yatakları yakmak suretiyle yangın çıkardığı iddiası ile hakkında dava açılan ancak yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle hakkında beraat kararı verilen ölen ...’ın, İnfaz Koruma Baş Memuru ... ile görüşmesinin sağlanması için cezaevindeki yatağını yakma hususunu tehdit unsuru olarak kullandığını düşünen ve bu talebi kabul edilmeyince önceki olayda olduğu gibi alevlerin büyümeden yine mahkûm tarafından söndürüleceğini düşünen sanık ...’ın, ... ve ...’in odalarındaki eşyaları tutuşturduklarını görmesine karşın, alevlerin hızla odaları sarıp etrafa yayılan zehirli gaz ve dumanlar nedeniyle, demir parmaklı kapıları asma kilitle kilitlenmiş tek kişilik odalarda kalan mahkûmların yangın ortamında kalmaya bağlı oksijensizlik ve zehirli gazların solunmasına bağlı olarak ölebileceklerini öngördüğü ancak sanığın gerçekleşmesini istemediği bu neticenin, kendisinin müşahede odalarının bulunduğu kısmı terk etmesinden sonra, kendisi dışındaki dış etkenlerle, mahkûmların alevleri büyümeden söndürecekleri umuduyla gerçekleşmeyeceği düşüncesini taşıyor olması;
Hususları birlikte değerlendirildiğinde sanık ...’ın, mesleğinin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, ... ve ...’in ölümlerine bilinçli taksiriyle neden olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 25.01.2016 tarih ve 2098-189 sayılı düzeltilerek onama ve bozma kararlarının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükümlerinin; sanığın eyleminin bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Sanığın suç oluşturan eyleminin sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Somut olayda, Genel Kurulun sayın çoğunluğu ile aramızdaki görüş farklılığı, sanık ...’a yüklenen ve TCK’nın 83/1. maddesinde yaptırıma bağlanan kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunun sübuta erip ermediği, daha doğru bir deyişle sanığın bu eyleminden dolayı cezalandırılma koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yapılan yargılama ve incelenen dosya kapsamına göre;
Suç tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumunda hükümlü ve tutuklu olarak bulunan, cezaevi yönetimince hangi hukuksal nedene dayalı olarak alındığı belirsiz tedbir kararı doğrultusunda 39 gündür teker kişilik müşahede odalarında tutulan maktuller ... ve ..."in normal koğuşa geçmek için yaptıkları dilekçeli başvuruların devamlı şekilde reddedilmesi, bu nedenle cezaevi yönetimi ile aralarında oluşan huzursuzluk, olay günü de maktullerin bu konuyu ilgili olarak konuşmak istedikleri Cumhuriyet savcısı veya infaz koruma başmemuru ... ile görüşmelerinin sağlanmaması halinde, koğuşlarını ve kendilerini yakacaklarına ilişkin olarak aynı yerde infaz koruma baş memuru olan sanık ...’a hitaben sarf ettikleri tehdit sözleriyle gelişen ve kendilerine bu hususta yapabileceği bir şey olmadığını söyleyen sanığın müşahede odalarının bulunduğu koridorun kapısını çekerek olay yerinden ayrılmasını müteakip, maktullerin bir araya topladıkları yatakları tutuşturarak çıkardıkları yangın nedeniyle yanmaya ve yangın ortamında kalmaktan kaynaklanan karbonmonoksit zehirlenmesine bağlı olarak yaşamlarını yitirdikleri olayda;
Maktuller ... ve..."ın, Cumhuriyet savcısı veya infaz koruma başmemuru ... ile görüştürülmeleri, aksi halde yangın çıkaracaklarına dair tehdit içeren sözlerinin muhatabının keyfi uygulamalarıyla bu elim olaya meydan veren, adeta gerçekleşmesine davetiye çıkaran cezaevi yönetimi olduğu, sanık ve maktuller arasında olay günü veya öncesinden kaynaklanan herhangi bir husumetin belirlenemediği,
Sanığın henüz müşahede odalarının bulunduğu yerde iken, maktullerin koğuşları ateşe verdiklerine, diğer bir anlatımla yangının sanık henüz oradan ayrılmadan önce başlatıldığına dair yeterli delil bulunmadığı, sanığın suçunun sabit bulunmasına ilişkin temel gerekçeyi oluşturan ve genel kurulun sayın çoğunluğu tarafından da itibar gören diğer hükümlü beyanlarının güvenilirliğinin ise tartışmalı olduğu, olay esnasında hükümlüler tarafından yangına müdahale için hazırlanan su dolu kovaların hangi aşamada koğuş kapılarının önlerine konulduğunun belli olmadığı gibi, tutuklu – hükümlü tanıklar ... ve ...’nın, bozma sonrası Segbis yoluyla alınan beyanlarında, sanık ...’in olay mahallinden ayrılmasından sonra maktullerin yangın çıkarttıklarını söyledikleri,
Yapılan keşfe göre, yangının başladığı müşahede odalarının açıldığı koridordaki bir kişinin, ancak ayna yardımı ile diğer müşahede odalarından görülebileceğinin belirlendiği, buna göre, maktullerin bulunduğu odaların önündeki koridor bile ancak ayna ile görülebilecekken, maktullerin bulunduğu odaların içindeki yangının, sanık henüz oradan ayrılmadan çıkarılıp çıkarılmadığının tespitinin olanaklı görülmediği, en azından kuşkulu kaldığı,
Maktullerin bulunduğu odaların anahtarlarının, sanıkta değil, nöbetçi infaz koruma memuru ..."ın üzerinde bulunduğu, dolayısıyla sanık henüz olay mahallindeyken yangına vakıf olsa bile anlık müdahale imkanı olmadığı, bu nedenle diğer hükümlü ve tutukluların sanığa hitaben "kapıyı aç biz müdahale edelim" sözlerini söylediklerine dair iddianın gerçekliği ve uygulanabilirliğinin söz konusu olmadığı gibi maktullerin de yangın çıkarma konusundaki tehditlerini kendisinde anahtar bulunmadığını bildikleri sanığa karşı yapmalarının mantıksal dayanağının bulunmadığı,
Öte yandan aksi kanıtlanamayan savunmaya göre, yangına müdahale edenler arasında sanığın da olduğu, hatta yangından etkilenerek kendisine tıbbi müdahalede bulunulduğu, bu itibarla yangını söndürmek için hayatını tehlikeye atan sanığın maktuller açısından "ölürlerse ölsünler" düşüncesiyle icrai davranışa eşit bir ihmalde bulunduğunu kabul etmenin düşünülemeyeceği, olguları birlikte ele alındığında;
İnfaz koruma başmemuru olan ve bu itibarla hükümlü ile tutukluların yaşamları ve sağlıkları bizzat kendi koruma ve gözetimi altında bulunan, görev ve sorumlulukları kanun, tüzük ve yönetmeliklerle açıkça belirlenmiş olan sanığın, muhtemel sonuçlarını bile bile, gördüğü bir yangına müdahale etmemesi veya en azından yardım istememesi, hayatın olağan akışına aykırıdır. Sanığın dosyaya yansıyan eylemi; maktuller ... ve..."ın müşahede odalarından ayrılma ve infaz koruma başmemuru ... ile görüşme taleplerinin idarece kabul görmediği hususunu bildirmek, onların ikna olmaması, bağırıp çağırmaları üzerine oradan ayrılmaktan ibarettir. Dosya içeriğinden de anlaşılacağı üzere, maktullerle kişisel hiçbir sorunu bulunmayan, suç tarihi itibariyle 56 yaşında olan, tecrübeli bir görevlinin ölümle sonuçlanan vahim nitelikteki olaya bu şekilde kayıtsız kalmasının düşünülemeyeceği, bu itibarla sanığın infaz yasasından kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı şekilde, cezaevi müşahede odalarında bulunan maktuller ... ve ..."in yangını başlattıklarını gördüğü halde müdahale etmeyerek ve idareye de haber vermeyerek, ihmali davranışla onların ölümlerine sebebiyet verdiği hususunda mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde gördüğüm itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun suçun sabit olduğuna ilişkin görüşüne katılmıyorum." düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; sanığa atılı suç oluşturan eyleminin sabit olmadığı görüşüyle,
Eylemin sabit olduğu sonucuna ulaşılması üzerine, eylemin yol açtığı suç niteliğinin tayin edilmesi bakımından yapılan oylamada çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; eylemin kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunu oluşturduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 25.01.2016 tarih ve 2098-189 sayılı düzeltilerek onama ve bozma ilamının KALDIRILMASINA,
3- Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.02.2014 tarihli ve 41-55 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin, sanığın eyleminin bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 30.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede, sanığın suç oluşturan eyleminin sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden oy çokluğuyla, sanığın sabit kabul edilen eylemini taksirle mi yoksa ihmal suretiyle mi işlendiğine ilişkin uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla; sanığın eylemini taksirle işlediği kabul edildikten sonra eylemin bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturup oluşturmadığa ilişkin uyuşmazlık yönünden ise 07.07.2020 tarihli müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.