Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/1119
Karar No: 2020/349

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/1119 Esas 2020/349 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/1119 E.  ,  2020/349 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Sayısı : 2-5

    Sanık ... hakkında rüşvet suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilerek CMK’nın 231. maddesinin onuncu ve 223. maddesinin sekizinci fıkraları uyarınca kamu davasının düşmesine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 22.03.2017 tarihli ve 2-5 sayılı hükmün, katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Onama” istemli 17.11.2017 tarihli ve 11 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
    Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında CMK"nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işleyip işlemediği hususunda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince, Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca, temyiz incelemesinin CMK"nın 231/10. maddesi ile sınırlı olarak mı, yoksa dosyanın esasına ilişkin olarak mı yapılacağının değerlendirilmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine bu husus da ayrıca değerlendirilmiştir.
    İncelenen dosya kapsamına göre;
    Sanık ..."nın 2006 yılı Haziran ve Temmuz ayları ile 12.03.2008 ile 19.04.2008 tarihleri arasındaki eylemleri nedeniyle rüşvet suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilerek ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 14.12.2011 tarih ve 2-5 sayı ile; sanığın TCK’nın 257/1, 43/1, 62 ve 53/1-5. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, beş yıl süre ile denetime tâbi tutulmasına ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına yer olmadığına dair kararın itiraz edilmeksizin 22.12.2011 tarihinde kesinleştiği, Yargıtay 5. Ceza Dairesince dosya yeniden ele alınıp duruşma açılarak sanığın savunmasının alındığı, denetim süresi içerisinde yeni bir suç işleyip işlemediği hususunda sanığın adli sicil kaydının UYAP sistemi üzerinden çıkarıldığı ve sanığın Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen karar dışında herhangi bir sabıkasının olmadığının belirlendiği,
    Yargıtay 5. Ceza Dairesince sanık hakkında UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırma sonucu edinilen bilgilere göre; İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. Madde ile Görevli) 2009/26 esas sayılı dosyasında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan yargılandığı, suç tarihinin 12.02.2008 olduğu; Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/332 esas sayılı dosyasında rüşvet suçundan yargılandığı, suç tarihinin 01.01.2007 olduğu,
    Yargıtay 5. Ceza Dairesince, Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığından 22.12.2011 tarihi itibarıyla sanık hakkında yürütülen soruşturma, açılan kamu davası ve verilmiş mahkûmiyet kararı olup olmadığının araştırılması üzerine, sanık hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmadığının bildirildiği,
    Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğinin 27.03.3017 tarihli ve 9534 sayılı yazısında sanık hakkında Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 2011/2 esas sayılı dosyanın olduğu, ayrıca rücuya ilişkin 2014/8272, 2015/8909, 2015/9852, 2015/11114, 2016/1048 esas sayılı dosyaların bulunduğu ve fezleke aşamasında oldukları, 2015/5916 esas sayılı dosyada; ... Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının 03.07.2009 tarihli ve 9483 sayılı “Yengeç Bir” adlı operasyon kapsamında ....’un rüşvet suçuna teşebbüsten tutuklanmalarına ilişkin olayla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan araştırmada, malvarlığı değerlerinin aklanması suçunu işledikleri iddiasına ilişkin olarak inceleme izninin verildiği, dosyanın müfettiş incelemesinde olduğu ve sonuçlanmadığı, başkaca devam eden bir soruşturmanın bulunmadığının bildirildiği,
    Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.11.2009 tarihli ve 332-429 sayılı son soruşturmanın açılması kararının UYAP sistemi üzerinden incelenmesinde; sanığın İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olarak görev yaptığı dönemde; Mahkemenin 2008/387 esas sayılı dosyası ile birleştirilen 2007/165 esas sayılı dosyasında sanık olan... lehine davanın sonuçlanması için Avukat ... ve sanığın yakın arkadaşı olan... ile görüşerek evinin kapı ve mobilyalarını belirtilen kişilere yaptırma, odasında bulunmadığı bir sırada eşine ait deri ceketin kol boylarının düzeltilmesi için ceketi İzmir Adliyesindeki makam odasından aldırarak..."a teslim edilmesi suretiyle ceketin cebine para konulduğu şüphesine neden olma ve Mahkemenin 2006/506 esas sayılı dosyasında tutuklu olarak yargılanan sanık..."ın eşi olan ve bu davada tutuksuz olarak yargılanan ...ile avukat.... aracılığıyla İstanbul"da bir restoranda yemek yeme, sanıklar... ve ..."in kardeşi ve bu davanın diğer sanıklarından... ile de İzmir"de Belkahve"de buluşmak suretiyle rüşvet suçunu işlediği yolunda yeterli delil ve emare bulunduğundan bahisle son soruşturmanın açılmasına karar verildiği,
    Yargıtay 5. Ceza Dairesince sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda 22.03.2017 tarih ve 2-5 sayı ile verilen; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleştiği 22.12.2011 tarihinden itibaren işlemeye başlayan beş yıllık denetim süresinin dolduğu ve sanığın bu süre içerisinde kasıtlı bir suç işlemediği gerekçesiyle CMK’nın 231/10 ve 223/8. maddeleri uyarınca davanın düşmesine karar verildiği,
    Katılanlar vekilinin 03.06.2017 tarihli dilekçesiyle, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra denetim süresi içerisinde yeni bir suç işleyip işlemediği hususunda eksik araştırmayla düşme hükmü verildiğinden bahisle temyiz ettiği,
    Anlaşılmaktadır.
    5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının CMK’nın 223. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu yönüyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, CMK"nın 231. maddesine, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 23. maddesiyle eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun"un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun"un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
    Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, CMK"nın 231. maddesinin beş ve on dördüncü fıkralarında 5728 sayılı Kanun"un 562. maddesi ile yapılan değişiklikle, Anayasa"nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle maddenin altıncı fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi, 6545 sayılı Kanun"un 72. maddesiyle de maddenin sekizinci fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez." cümlesi eklenmiştir.
    5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
    1) Suça ilişkin olarak;
    a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
    b- Suçun Anayasa"nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
    2) Sanığa ilişkin olarak;
    a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
    b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
    c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
    d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
    e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
    Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
    Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir süjesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde CMK"nın 231. maddesinin yedinci fıkrası göz önünde bulundurularak mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Bununla birlikte, 6008 sayılı Kanun"un geçici 2. maddesinde; bu Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihe kadar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olanların, bu Kanun"un yürürlük tarihinden itibaren on beş gün içinde mahkemeye başvurmaları hâlinde, mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının geri alınacağı ve CMK"nın 231. maddesinin yedinci fıkrasındaki kayıtla bağlı olmaksızın, başvuruda bulunan sanık hakkında yeniden hüküm kurulacağı öngörülmüştür.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade ya da suçtan önceki hâle getirme yollarıyla veya tamamen giderilmesidir. Burada kast edilen, maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır. Daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmakla birlikte adli sicilden silinme şartları oluşmuş mahkûmiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kanuni engel oluşturmayacak, ancak bu durum, sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirleme yönünden mahkemece değerlendirmeye tabi tutulabilecektir.
    Öte yandan, suça ve sanığa ilişkin koşulların varlığı hâlinde mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmekte ve bu karar doğrultusunda sanık, kararın kesinleşmesinden itibaren CMK"nın 231. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca beş yıl, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"na tabi sanıklar ise aynı Kanun"un 23. maddesi uyarınca üç yıl denetim süresine tabi tutulmaktadır. Ancak, sanığın denetim süresi boyunca uyması gereken yükümlülüklerini yerine getirip getirmemesine göre farklı sonuçlar doğacaktır.
    CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrası; "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.",
    On birinci fıkrası ise; "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir."
    Şeklinde düzenlenmiş olup, bu fıkralarla; denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verileceği, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüştür.
    Denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve şayet yükümlülük yüklenmesine karar verilmişse yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde verilen düşme kararı "Hüküm" niteliğinde olmasına karşın, CMK"nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasında gösterilen düşme sebeplerine göre değil, aynı Kanun"un 231. maddesinin onuncu fıkrasında gösterilen kendi özgü düşme sebebine dayanılarak verilen bir düşme karardır. Bununla, CMK’nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasında gösterilen düşme nedenlerine yeni bir düşme nedeni eklendiği söylenebilir (Süheyl Donay, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Beta Yayınları, İstanbul 2009, s. 374). Mahkeme denetim süresi dolduğunda, duruşma açıp tarafları duruşmaya çağırarak (gelmeseler bile) sanığa ait güncellenmiş adli sicil kaydını istemeli, kasıtlı bir suç işlemediğini gördüğünde düşme kararı vermelidir. Kamu davasının düşmesi kararı, CMK"nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasına göre verilmiş bir karar olduğundan temyiz (veya istinaf) kanun yoluna tabidir (Mustafa Artuç, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2010, s. 416).
    Öte yandan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun; CMK"nın 231. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında kalan suçlar ve bu maddedeki koşulları taşıyan failler açısından doğurduğu sonuçlar itibarıyla yargısal sürecin kısaltılmasını, istinaf veya temyiz kanun yolu başvurularında inceleme konusunun ve buna bağlı olarak bir anlamda da yargı yükünün azaltılmasını hedeflediği söylenebilir. Bu amaç doğrultusunda CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasının da uygulanma şartları yönünden CMK"nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasında sayılan diğer düşme nedenlerinden farklı olarak gündeme gelen ve incelenme sınırları açısından da hükmün esasından daha dar kapsamda ele alınması gereken bir düzenleme olduğu kabul edilmelidir.
    CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verileceği belirtilmek suretiyle düşme kararının temyiz edilmesi hâlinde yapılacak incelemenin CMK"nın 231. maddesinde öngörülen şartlarla sınırlı olarak yapılması gerektiğine işaret edilmiştir. Dolayısıyla CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrası uyarınca kurulan düşme hükmüne yönelik kanun yolu başvurusunun her durumda genel hükümlere göre incelenmesi, diğer bir ifadeyle, ceza muhakemesi sürecinin başına dönülerek eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığına ya da sübuta dair inceleme yapılmasının kanunun amacına aykırılık oluşturacağı anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    1-Sanık hakkında CMK"nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işleyip işlemediği hususunda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
    Suç tarihinde İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi olan sanığın, 2006 yılı Haziran ve Temmuz ayları ile 12.03.2008 ile 19.04.2008 tarihleri arasındaki eylemleri nedeniyle rüşvet suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve herhangi bir yükümlülük belirlenmeksizin beş yıl süreyle denetim altına tutulmasına ilişkin verilen kararın itiraz edilmeksizin 22.12.2011 tarihinde kesinleştiği, denetim süresi sonunda dosyayı yeniden ele alan Özel Dairece, UYAP sistemi üzerinden sanığın güncel adli sicil kaydının çıkarıldığı, sanık hakkında başka bir soruşturma ve kovuşturma olup olmadığının sanığın görev yaptığı Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığından sorulduğu ve UYAP sistemi üzerinden araştırma yapıldığı, sanığın güncel adli sicil kaydı ve gelen cevap doğrultusunda CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında yazılı koşulların gerçekleştiğinden bahisle sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verildiği, söz konusu kararın sanığın denetim süresi içerisinde yeni bir suç işleyip işlemediği hususunda eksik araştırmayla düşme hükmü verildiğinden bahisle hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edildiği dosya kapsamında;
    Yargıtay 5. Ceza Dairesince denetim süresi içerisinde yeni bir suç işleyip işlemediği hususunda sanığın güncellenmiş adli sicil kaydının UYAP sistemi üzerinden çıkarıldığı ve yeni bir adli sicil kaydının bulunmadığı, yine güncel adli sicil kaydına göre Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen karar dışında herhangi bir cezasının olmadığı, Yargıtay 5. Ceza Dairesince sanığın ismiyle UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırma sonucu; sanığın İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinde suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan yargılandığı, suç tarihinin 12.02.2008; Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinde rüşvet suçundan yargılandığı suçun tarihinin 01.01.2007 olması ve bu tarihlerin, sanık hakkında hükmolunan denetim süresinin başlangıcı olan 22.12.2011 tarihinden önceye isabet etmesi, Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının, Hakimler ve Savcılar Kurulunun ilgili yazılarından ve UYAP sisteminden sanık hakkında alınan güncel adli sicil kaydından sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemediğinin anlaşılması karşısında eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
    2- Temyiz incelemesinin CMK"nın 231/10. maddesi ile sınırlı olarak mı, yoksa dosyanın esasına ilişkin olarak mı yapılacağı;
    Sanık hakkında, görevi kötüye kullanma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve herhangi bir yükümlülük belirlenmeksizin beş yıl süreyle denetim altına tutulmasına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 22.12.2011 tarihinde kesinleştiği, denetim süresi sonunda dosyayı yeniden ele alan Özel Dairece, CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında yazılı koşulların gerçekleştiğinden bahisle kamu davasının 22.03.2017 tarihinde düşmesine karar verildiği ve hükmün katılanlar vekili tarafından sanığın denetim süresi içerisinde yeni bir suç işleyip işlemediği hususunda eksik araştırmayla düşme hükmü verildiğinden bahisle temyiz edildiği dosya kapsamında;
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade etmesi ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olması, yargısal sürecin kısaltılmasını, istinaf veya temyiz kanun yolu başvurularında inceleme konusunun ve buna bağlı olarak bir anlamda da yargı yükünün azaltılmasını hedeflemesi, CMK’nın 231. maddesinin on ikinci fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinin hüküm altına alınmasına karşın katılanlar vekilinin sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazda bulunmaması, itiraz edilmesi hâlinde itiraz merci tarafından işin esasına da girilebilmesi ve hukuka aykırılıkların tespit edilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılabilmesi, itirazda bulunmayan sanığın denetim süresi sonunda kamu davasının düşmesine karar verileceğini kabullenmesi ve sanığın savunmasında hakkındaki davanın düşürülmesini talep etmesi, sanığa herhangi bir yükümlülük yüklenmeksizin verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının bu şekilde kesinleşmesi, CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında yer alan düşme nedenlerinin, aynı Kanun"un 223. maddesinin sekizinci fıkrasında düzenlenen düşme nedenlerine göre özel düzenleme niteliğinde olması, burada sayılan koşulların gerçekleşmesi hâlinde düşme kararı verilmesinin emredici nitelikte olması, CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verileceğinin belirtilmesi nedeniyle temyiz merciince esasen düşme hükmü haricinde incelenecek bir hüküm de bulunmaması,
    Düşme kararına yönelik temyiz incelemesinin CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrası ile sınırlı yapılmasının sanığın aklanma talebinin görmezden gelinmesi anlamını taşıyacağı ileri sürülmüş ise de; 6008 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin sanığın kabulüne bağlı hâle getirilmesi, aynı Kanun"un geçici 2. maddesi ile hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olanların, anılan Kanun"un yürürlük tarihinden itibaren on beş gün içinde mahkemeye başvurmaları hâlinde, mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının geri alınacağının ve sanık hakkında yeniden hüküm kurulacağının öngörülmesi ve temyiz incelemesine konu dosyada sanığın, hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itiraz yoluna başvurmaması nedenleriyle yasal bir geçerliliğinin bulunmaması ve dosya kapsamına uygun düşmemesi, düşme hükmünün temyizinin esastan incelenmemesi hâlinde mağdur haklarının görmezden gelineceği ve suçun vasıflandırılmasındaki hataların giderilemeyeceği yönündeki sakıncaların ise Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa mağdur veya suçtan zarar görenin CMK"nın 231. maddesinin on ikinci fıkrası uyarınca itiraz yoluna başvurması üzerine itiraz mercisi tarafından hem maddi hem de hukuki denetimi kapsayacak şekilde yapılan inceleme aşamasında giderilebilecek nitelikte olması, mağdur veya suçtan zarar görenin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını sonradan öğrenmesi durumunda dahi, öğrenme tarihinden itibaren yedi günlük süre içerisinde itiraz yoluna başvurma hakkının bulunması nedeniyle herhangi bir hak kaybının doğacağından söz edilememesi ve tüm bu hususların ötesinde CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasındaki, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verileceğine ilişkin yasal düzenleme karşısında, karşı oyda ileri sürülen hususların, anayasaya uygunluk denetimi sırasında dahi başvurulamayacak olan yasama organının takdir yetkisindeki, bir kanunun çıkarılmasındaki sebep ve âmillerin yerindeliğinin tartışılması anlamına gelmesi ve bu durumun hukuk devletinde kabulü mümkün olmayan sonuçlar doğuracak olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; katılanlar vekilinin düşme hükmüne yönelik temyiz davasının, CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında öngörülen şartların varlığıyla sınırlı olarak incelenmesi gerektiği, bu yöndeki dar yorumun kanunun amacına uygun olup sanığın lekelenmeme hakkı ve buna bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlali sonucuna yol açmadığının kabulü gerekmektedir.
    Bu itibarla, kamu davasının düşmesine ilişkin hükmün, CMK"nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında yazılı koşullarla sınırlı olarak incelenmesinde; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 22.12.2011 tarihinden itibaren başlayan beş yıllık denetim süresinin, düşme hükmünün kurulduğu 22.03.2017 tarihinden önce 22.12.2016 tarihinde dolduğu ve sanığın güncel adli sicil kaydına göre bu süre içerisinde kasıtlı suç işlemediği anlaşıldığından, Özel Dairenin düşme kararı isabetli olup katılanlar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan düşme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ... ve ...; "CMK’nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında; denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve varsa gözetim süresinde yükümlülüklerine uygun davranması durumunda, ertelenen hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verilecektir. (CMK md. 231/10) Bilindiği üzere, düşme kararı, CMK’nın 223/1. maddesinde yer verilen "hüküm" niteliğinde bir karardır. Mahkemece düşme kararı verilmesiyle o ana kadar hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararıyla birlikte henüz hükme bağlanmamış durumda bulunan yani derdest olan uyuşmazlık hüküm verilerek çözümlenmiş olacaktır. Bu itibarla, bu son kararın hükümlere karşı başvurulabilecek kanun yollarına tabi olduğu da tartışmasızdır.
    CMK"nın 231. maddesinde "düşme" kararının temyiz denetiminin şeklen ya da esasına yönelik yapılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Belirtelimki, kanun koyucunun amacı HAGB "düşme" kararının şeklen incelenmesi yönünde olsaydı kanun yollarını düzenleyen CMK"nın 260-323. maddelerinde bir düzenleme yapardı. Ancak böyle bir düzenleme yapma ihtiyacı duymamıştır.
    Kanun yolları, yargılama makamları tarafından verilen ve hukuka aykırı veya yanlış olduğu ileri sürülen kararların, kural olarak başka bir makam tarafından tekrar incelenmesini sağlayan yasal yollardır (Centel, Nur - Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Onikinci Baskı, Beta Yayınevi, 2015, s. 775). İlk derece mahkemesi tarafından verilen kararın hukuka aykırı olduğunu düşünen taraf, kanun yoluna başvuracak ve kanun yolu mahkemesince kontrol edilmesini sağlayacaktır. Yani kanun yoluna gidilmesinin amacı fertlerin menfaatlerine, hukuka aykırı mahkeme kararıyla zarar verilmesinin önlenmesidir (Öztürk, Bahri - Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Onbirinci Baskı, Seçkin Yayınevi. 2007, s.824).
    HAGB "düşme" kararının temyiz merciince sadece şeklen sınırlı olarak incelenmesi demek kanun yolu merciinin fail hakkında HAGB kararı verildikten sonra sadece denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleyip işlemediği ile yükümlülüklerine uygun davranıp davranmadığına bakması demektir.
    Tasarruf edilmezlik ilkesi gereği ceza muhakemesinin yürütülmesi tarafların iradelerine tabi değildir. Bu bağlamda, mahkeme ve hâkimlik kararlarının tabi olacağı denetim muhakemesi (kanun) yolu da tarafların iradesine göre değil; ceza muhakemesi hukukunun ilkelerine ve pozitif normlara göre belirlenecektir. Bu anlamda da hüküm niteliğindeki düşme kararının bir defa temyiz kanun yoluna tabi olduğu kabul edilince (CMK md. 223/1, 8; 231/10) "hükmün esasına girilmeksizin şekli bir temyiz denetimi" biçimindeki bir denetim CMK’nın denetim muhakemesine dair temel ilkelerine; mahkemeye erişim hakkına, iki dereceli yargılanma hakkına (Ek Protokol 7/ md. 2), 4 etkili başvuru hakkına ve adil yargılanma hakkına (İHAS md. 6) temelden aykırı olacaktır (Dr. İhsan Baştürk, Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesi, 2. Baskı, Bilge Yayınevi, Ankara 2020, s. 464-473).
    Bu bağlamda, CMK’nın 231/10. maddesi uyarınca verilen davanın düşmesine ilişkin kararın temyiz kanun yolunda denetlenirken, sadece sınırlı inceleme yapılabileceği yönündeki kararının ilk sakıncası "sanığın aklanma hakkı" görmezden gelinmektedir. Sanığın suçsuzluk/masumiyet karinesini korumak gerekir. Beraat etmek isteyen sanık CMK"nın 231/6. maddesine göre HAGB kararı verilmesini kabul etmeyebilir. Dolayısıyla sanığın devletle anlaşma sağlayarak hakkında HAGB kararı verilmesini kabul ediyorsa sonuçlarına katlanmalı ve bu düzenleme ile yargı yükünün azaltılması hedeflemiştir yönündeki görüşler gerçekçi değildir. Gerçekten hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarına, sanığın bu hükmün uygulanmasını kabul etmesini de ekleyen 6008 sayılı Kanun gerekçesinde bu yönde bir açıklama yoktur. Diğer yandan, Anayasa Mahkemesinin 12.03.2009 tarihli ve 14-48 sayılı karar gerekçesinde hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararına itiraz edilebileceğine ilişkin CMK’nın 231/12. maddesinin anayasaya aykırılığı iddiasına dair iptal başvurusunda temel red sebebi olarak gösterilen "… Düşme kararının esas hükümle birlikte temyiz denetimi imkanı bulunduğu…" gerekçesi dikkate alınmamıştır.
    Kuşkusuz, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumu bir ceza siyaseti aracıdır. Kurumun, infaz masraflarından tasarruf edilmesi gibi dolaylı amaçları bulunmakla birlikte; asli ve temel amacı ilk defa veya tesadüfen suç işleyenleri damgalamaksızın ve hapsetmeksizin toplum içinde iyileştirmektir. Kaldı ki dava sayısının azaltılması biçimindeki dolaylı amaç, ancak kamu davasının açılmasının ertelenmesi durumunda ortaya çıkmakta olup hükmün açıklanmasının ertelenmesi yolunda kamu davası zaten açılmış olup azaltılabilecek bir dava da söz konusu değildir. Bu bağlamda, ertelemenin temel amacından vazgeçmek ve masumiyet karinesini dahi gözetmeksizin fail hakkında hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararına bağlı hükmü denetlememek; demokratik hukuk devletinde hiçbir şekilde benimsenemeyecek ve mazur görülmeyecek bir uygulamadır (Dr. İhsan Baştürk, Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesi, 2. Baskı, Bilge Yayınevi, Ankara 2020, s. 464-473).
    Sanığın HAGB kararını kabul edip etmediği henüz mahkûmiyet veya beraat kararı verileceğinin bilinmediği bir anda sorulmaktadır. Sanığın ise, HAGB kararını daha güvenceli bulup kabul etme ihtimali her zaman vardır ve genelde de böyle olmaktadır. Belirtelimki itiraz mercilerinin sübut ve vasıflandırma yönünden hata yapma ihtimalleri her zaman vardır. Bu nedenle düşme kararının temyiz edilmesinde beraat edip aklanmak isteyen sanığın her zaman hukuki yararı bulunmaktadır. Kaldı ki, CMK"nın 223/9. madde ve fıkrasında, derhal beraat kararı verilebilecek hallerde düşme kararı verilemeyeceği belirtilmektedir. Kanun yolu denetiminin sınırlı olması hâlinde CMK"nın bu emredici hükmünün de uygulanması mümkün olmayacaktır.
    CMK’nın 231/10. maddesi uyarınca verilen ""düşme" kararına yönelik temyiz kanun yolunda incelemenin sınırlı olarak yapılabileceğinin ikinci sakıncası davaya katılması aynı Kanun"un 233-243. maddelerinde düzenlenen mağdurun hakları görmezden gelinmektedir. İstisna olsa da mağdur davadan haberdar edilmemiş olabilir. Duruşmadan haberdar edilme mağdur ve şikâyetçi için kovuşturma aşamasında kullanılabilecek bir hak olarak düzenlendiği düşünüldüğünde, kanun yolu merciince düşme kararı sınırlı inceleneceği için bu husustaki hak kaybını gideremeyecektir.
    Diğer bir sakınca ise suçun hukuki nitelendirilmesinde yapılan hatalar vasfa ilişkin inceleme yapılamaması nedeniyle giderilemeyeceğinden, mağdurun iddiaları gözardı edilmek suretiyle haklarına zarar verilmekte adalete erişimi yok sayılmaktadır. Örneğin adam öldürmeye teşebbüs suçunun kasten yaralama, yağma suçunun hırsızlık suçu olarak yanlış vasıflandırılmasında temyiz kanun yolunda bu hatalar düzeltilemeyecektir.
    Bu nedenlerle CMK"nın 231/10. maddesi uyarınca verilen davanın düşmesine ilişkin karara yönelik temyiz kanun yolunda sadece sınırlı inceleme yapılabileceği yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz" düşüncesiyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından sonra verilen düşme kararının sınırlı bir şekilde sadece şekli yönden incelenebileceği yönündeki kararına aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.
    Yargılama aşamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını isteyip istemediği sorulmayan sanığın, deneme süresinin sonunda verilen düşme kararını katılanlar ... ve ... vekilinin temyiz etmesi üzerine temyiz incelemesinin; sadece deneme süresinde yükümlülüklere aykırı davranılıp davranılmadığı ve deneme süresinin sona erip ermediği gibi hususlarla sınırlı mı? Yoksa esasa yönelik sınırsız olarak mı yapılması gerektiği konusunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
    Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle çağdaş hukuk sistemlerinin olmazsa olması olan ceza muhakemesi hukukunun amacı ve önemi açıklanarak; CMK"nın 231 ve 223. maddelerinin adil yargılanma hakkı, etkili kanun yoluna başvuru hakkı ve cezai konularda temyiz hakkı ile irtibatlandırılması suretiyle sınırlı temyiz incelemesinin yasal bir dayanığının bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
    Ceza usulü, ya da günümüzün deyimi ile ceza muhakemesi hukuku, kişi için öylesine önemlidir ki dünyada ceza usulü kadar hiç bir şey insanları ilgilendirmez. Hatta ceza usulü kusurlu bulunan bir toplumda huzurdan söz edilemez. Ceza kanunlarına karşı gelmemek insanların elinde olan bir şey olmasına karşın, kimsenin haksız yere takibata uğramayacağından söz etmek olası değildir. Bu hukuk dalının özgürlükler için ne denli önem arz ettiğini Ferri’nin şu sözleri en güzel şekilde açıklamaktadır; "Ceza kanunu suçluların, usul kanunu, suçluluğu sabit oluncaya kadar masumların teminatıdır".
    Ceza muhakemesinin amacı yukarıda açıklandığı üzere maddi gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insanlık onuru, hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun, insan hakları ihlallerine yol açmadan araştırılıp bulunmalı, adalet gerçekleştirilmeli ve hukuki barış sağlanmalıdır.
    Ceza muhakemesi hukukunun amacı bu şekilde açıklandıktan sonra; şimdi konumuzu ilgilendiren ilgili hukuki düzenlemeleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231. maddesinin konumuzu ilgilendiren (5), (10) ve (12) numaralı fıkraları şöyledir:
    "(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
    (10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
    (12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir."
    CMK"nın 223. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir;
    "Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür."
    Anayasanın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir;
    "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
    CMK"nın 231/12. maddesinde belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı sadece itiraz kanun yoluna başvurulabileceği konusunda herhangi bir duraksamanın bulunmamasına karşın, itiraz incelemesinin kapsamına ilişkin kanunda açık bir düzenlemenin olmaması nedeniyle bu hususta yoğun tartışmalar yaşanmış, uygulamada yaşanan hak kayıplarını dikkate alan, Yargıtay içtihatları, itiraz mahkemesinin objektif koşullar yanında esasa ilişkin inceleme yapması gerektiği yönünde değişmiştir.
    Ceza Muhakemesi sistemimizde temyiz kanun yolu, yalnızca hükümler bakımından kabul edilmiştir. Hükümler ise CMK’nın 223’üncü maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup, hüküm niteliğinde olmayan HAGB kararları bunlar arasında yer almamıştır.
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2009/12 karar sayılı ilamında;
    5271 sayılı CMK’nın 271. maddesi uyarınca, mercii tarafından kural olarak evrak üzerinde ve duruşmasız olarak inceleme yapılabilir.
    İtiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, 231. maddenin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalıdır. Özel Dairece, mercii kararının bu yönde değerlendirilerek, beraat kararı verilmesinin yasaya aykırı bulunması sonucunda bozulmasına karar verilmesi isabetlidir.
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2010/159 karar sayılı ilamında;
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmü ise; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi hâlinde, koşulları bulunduğu takdirde kanun yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir.
    Görüldüğü gibi hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması hâlinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz doğmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan "yasa yararına bozma" yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek yasa yollarında hâkim olan temel ilkelere açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, temyiz ve yasa yararına bozma yasa yolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir.
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2013/15 karar sayılı ilamı;
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına yapılan itirazlar ve bunların incelenmesi usulüne ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunca 03.02.2010 tarih ve 13-12 sayı ile; "itiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, 231. maddenin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılması gerektiği" kabul edilmiş ve bu uygulama Özel Dairelerce istikrarlı olarak sürdürülegelmiştir.
    İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK"nın 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.
    Sonuç olarak yerel mahkeme kararına karşı o yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan başvurunun itiraz kanun yoluyla ve 5271 sayılı CMK"nın 267-271. maddeleri uyarınca hem maddi olay hem de hukuki yönden itiraz merciince incelenmesi gerektiğinden itiraz mahiyetindeki istem konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın itiraz merciine gönderilmesi için mahalline iadesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.
    Yargıtayın, HAGB kararlarının kanun yolu denetiminin kapsamına ilişkin kararlarını ve özellikle 2013 yılına kadar olan dönemde emsal niteliğindeki Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarihli ve 13-12 sayılı kararını incelediğimizde; itiraz kanun yolunda yapılacak incelemenin, suç ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olduğu, mahkûmiyet kararının bünyesine dâhil olan hususların itiraz kanun yolunda incelenemeyeceği, aksi durumda, temyiz merciin görevinin itiraz merci tarafından yerine getirilmesine neden olacağı belirtildiği görülecektir. İtiraza tabi kararın mahkûmiyet hükmü değil, HAGB kararı olduğu, bu nedenle itiraz üzerine kararı veren mahkemenin ve itiraz merciinin yetkisinin bu karar ile sınırlı olması gerektiği vurgulanmaktaydı.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının denetiminde kanun yolu sorunu cezanın tür ve miktar olarak HAGB kapsamında kalıp kalmadığının (2 yıl ve altında hapis cezasına hükmedilip hükmedilmediği) incelenebileceği belirtilmekte, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hukuka aykırılık yönünden yapılacak itiraz denetiminin, hükmolunan hapis cezasının ertelenmesi veya kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilmesi yasağına uyulup uyulmadığı (f. 7), deneme süresinin yasaya uygun tayin edilip edilmediği ve denetim süresi içinde yüklenecek denetimli serbestlik tedbirinin ve yükümlülük süresinin yasaya uygun olup olmadığı (f. 8) hususlarını içerebileceği vurgulanmaktadır. Mahkûmiyet hükmünün temelini oluşturan suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının, suçun niteliğinin, hükmedilen cezanın tür veya miktarını değiştirerek HAGB kararı verilmesini engelleyecek vasıfta bulunup bulunmadığının, hâkimin takdir yetkisinin yasaya uygun kullanılıp kullanılmadığı, cezanın doğru bir biçimde saptanıp saptanmadığı gibi hususların temyiz kanun yolu ile incelenmesinin gerektiği,
    HAGB kararı verilmesini müteakip, denetim süresi içinde veya sonunda CMK’nın 231. maddesinin 10 ve 11. fıkralarında belirtilen koşulların gerçekleşmesi durumuna göre hükmün açıklanması veya yeni bir mahkûmiyet hükmü kurulması ya da düşme kararı verilmesi hâlinde, bu kararların hüküm niteliğinde olması nedeniyle temyize tabi olacağı belirtilmektedir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 tarihli ve 534-15 sayılı kararı ile önceki (YCGK’nın 03.02.2009 tarihli ve 13-12 sayılı kararındaki görüşünden tamamen vazgeçtiği görülmektedir. Bu ve bundan sonra verilen bir çok Yargıtay kararında; itiraz incelemesinin sadece m.231/6’daki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ile sınırlı olmayacağı, bu inceleme kapsamında sübuta ilişkin değerlendirme de yapılabileceği vurgulanmıştır.
    Anayasa Mahkemesinin 11.12.2014 tarihli (2013/6763 Başvuru numarası) ve 26.03.2013 tarihli, (2012/833 Başvuru numaralı) kararları;
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde, hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın, sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda sanığın, yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanmasını ya da cezaya hükmedilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını tercih etme imkânı bulunmaktadır.
    5271 sayılı Kanun"un 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği belirtilmektedir. Öte yandan, aynı Kanun"un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sayılmamaktadır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp, ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden birisidir. 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir.
    Aynı maddenin (12) numaralı fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte, ancak denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama nihai olarak sona erdiğinde, hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesi mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkını güvence altına almamaktadır. Ancak eğer bir devlet, kendi takdirine bağlı olarak kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı tanıyorsa, kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan muhakeme usulünün Sözleşme"nin 6. maddesinde yer alan ilkelere uygun olması gerekir.
    Herkes, kişisel hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanması için bir mahkemeye erişme ya da dava açma hakkına sahiptir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeye erişim hakkı, suç isnadı altındaki veya medeni haklarını icra etmesine yapılan müdahalenin hukuka aykırı olduğunu savunulabilir şekilde öne süren ve bu şikâyetini Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının sağladığı güvencelere sahip bulunan bir mahkeme nezdinde öne süremediğini iddia eden herkese açıktır.
    Mahkemeye erişme hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil, eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (bkz. Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42). Mahkemeye erişme hakkı, cezai olaylarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin, bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkıdır.
    Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarında; HAGB kararlarına itiraz edilebileceği belirtilmekle birlikte, temyiz yolunun kapatılmadığı, itiraz yolunun da verilen kararın bir üst merci tarafından yeniden gözden geçirilmesini sağlayan ve kararın sağlığı bakımından güvence oluşturan kanun yollarından biri olduğu ifade edilmiş, HAGB kararlarının sanık hakkında hukuki sonuç doğuran kesin hüküm niteliğinde olmadığı, deneme süresi sonunda verilecek düşme veya geri bırakma koşullarına uyulmaması hâlinde verilecek kararla birlikte temyiz denetiminin mümkün olduğuna vurgu yapılmış, söz konusu düzenlemede Anayasaya aykırılık bulunmadığına karar verilmiştir.
    Yukarıda açıklanan kanuni düzenlemeler ve yargı kararları ışığında; somut olayımıza baktığımızda;
    Sanığın yargılama aşamasında davayı temyiz edilebilir bir hükümle sonuçlandırma imkânı varken, henüz hangi kararın verilebileceğini bilmeksizin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep ettikten sonra, deneme süresinin suç işlenmeksizin geçirilmesi nedeniyle verilen düşme kararını temyiz edebileceği hususunda, gerek uygulamada, gerekse öğretide herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından, bir taraftan hem sanığın hem de katılanın temyiz hakkının bulunduğu kabul edilirken, diğer taraftan sadece şekli yönden temyiz incelemesinin yapılacağının kabul edilmesi suretiyle kanaatimizce çelişkiye düşüldüğü tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Zira beraat etmek için düşme kararını temyiz eden sanığın, sadece beraat kararı verilmesi hâlinde hukuki menfaatinin bulunacağı, düşme kararını temyiz eden katılanın ise suç vasfının incelenmesinde hukuki yararı bulunacağı hususunda herhangi bir duraksama bulunmamasına ve temyiz isteğininde sırf bu nedenle kabul edilmesine karşın, sadece şekli yönden inceleme yapılmasının sanık açısından beraat kararı verilmesine, katılan açısından ise eylemin niteliğinin incelenmesine engel olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Düşme kararına yönelik temyiz incelemesinin şekli yönden yapılması hâlinde çok büyük hak kayıplarının olacağı da kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun somut olayımızdaki görüşünü destekleyen Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2018/190 karar sayılı ilamının ve bundan sonraki içtihatlarının maddi gerçeğe ulaşmayı en ideal bir hedef olarak belirleyen ceza muhakemesinin temel ilkelerine, hukuk devletinin olmazsa olmazını teşkil eden kanunların anası konumundaki Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine ve yıllardır tereddütsüzce uygulandığı için yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlara aykırı olacağı açıktır. Düşme kararına karşı temyiz incelemesinin sınırlı yapılacağına dair görüşün aşağıda özetlenen sakıncalardan dolayı çok büyük hak kayıplarına neden olacağı ve buna bağlı olarak hukuk güvenliğinin de zedeleneceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
    1-) Sanık açısından, henüz hakkında nasıl bir karar verileceğinin belli olmadığı bir aşmada daha ağır sonuçlardan kurtulmak amacıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ederken, deneme süresinin sonunda verilen düşme kararını beraat etmek için temyiz ettiği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Oysa Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda açıklanan içtihadında; bir taraftan düşme kararının temyizinde hukuki menfaatin bulunduğu kabul edilirken, diğer taraftan sanığın beraat etmesine engel olacak şekilde sadece düşme koşullarının bulunup bulunmadığı yönünde sınırlı inceleme yapılacağı kabul edilerek üstelik lekelenmeme hakkının gerekçe olarak gösterilmesinin çelişki olarak karşımıza çıkacağı gibi aşağıda örnek olarak gösterilen Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçesinde kabul edilen ilkelere de aykırı olacaktır.
    Anayasa Mahkemesinin 20.03.2014 tarihli ve 2013/500 başvuru numaralı kararında yukarıda açıklanan kararlarda (2013/6763-2012/833 başvuru numaralı) olduğu gibi; Mahkemeye erişme hakkı aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.
    "Mahkemeye erişme hakkı, sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil, eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir. Mahkemeye erişme hakkı, cezai olaylarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkıdır."
    Mahkemeye erişim hakkının üst mahkemelere başvurma hakkını da içereceği Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmesine karşın, deneme süresi içerisinde suç işlemediği için hakkında verilen düşme kararını temyizde hukuki menfaati bulunduğu kabul edilen sanığın lekelenmeme hakkının zedelenmemesi için beraat kararı verilmesini talep etme hakkı varken, sınırlı inceleme ile üstelikte lekelenmeme hakkı gerekçe gösterilerek beraat olanağı tanınmasının sanık lehine olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
    2-) Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, CMK"nın 231/10. maddesindeki düşme kararının CMK"nın 223. maddesindeki düşme kararından farklı olması nedeniyle sınırlı temyiz incelemesinin kanunun amacına daha uygun olacağı şeklindeki gerekçesine de iştirak edilmesi mümkün değildir. Örneğin dava ve cezayı düşüren nedenler arasında sayılan "failin ölümü, af, zamanaşımı, şikâyet ve uzlaşma, ön ödeme" gibi müesseselerin CMK"nın 223. maddesi anlamında hüküm niteliğinde olduğuna dair herhangi bir ibareye yer verilmemesine karşın, anılan düşme nedenlerinin hüküm niteliğinde olduğu hususunda gerek uygulamada, gerekse öğretide herhangi bir duraksama yaşanmamıştır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından CMK"nın 231/10. maddesindeki düşme nedeninin CMK"nın 223. maddesindeki düşme kararından farklı olacağına hükmedilirken yasal bir gerekçeye yer verilmemiştir. Zaten böyle bir kabulün yasal dayanağı da bulunmamaktadır. Genel hükümlerinden ayrılmayı gerektirecek hiç bir kanuni düzenleme yokken, hem de sanık aleyhine olacak şekilde yorum yapılmasının kanunilik ilkesine aykırı olacağı da açıktır. Zira kanun koyucu şayet hükmün açıklanmasının geri bırakılması sonucunda verilen düşme kararının temyizen incelenmesini istemeseydi, anılan kararların itiraz yoluna tabi olduğunu özellikle belirtmesi gerekirdi. Böyle bir düzenleme yapmaksızın, içtihat yoluyla kanunda bulunmayan bir hususta suçun maddi unsurlarından olan fail ya da mağdur aleyhine çok büyük hak kayıplarına yol açacak şekilde kanun koyucunun yasayla açıkladığı gerçek iradesine aykırı sonuçlara varılması, bir başka deyişle yorum prensiplerine uyulmaksızın oluşturulan içtihatların, kanunların yerine geçmesi anlamına gelir ki çağdaş hiç bir hukuk sisteminin buna izin vermesi asla beklenemez.
    3-) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz incelemesinin şekli yönden yapılacağına dair kararların zaman içerisinde hak kayıplarına neden olacağı kaygısıyla esastan inceleme yapılması doğrultusunda görüş değişikliğine gidilirken, sınırsız inceleme yetkisini içeren temyizin genel kuraldan ayrılarak sınırlı incelemeye indirgenmesinin çok daha büyük hak kayıplarına yol açacacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Zaten böyle bir uygulama ceza muhakemesi hukukunun ruhuna da aykırı olacaktır. Zira itirazı inceleyen yerel mahkemeye sınırsız inceleme yetkisi tanınırken, temyiz incelemesi yapan yüksek mahkemeye böyle bir yetkinin tanınmamasının ceza muhakemesi hukukunun ruhuna aykırı olacağı gibi yıllardır tereddütsüz bir şekilde uygulanan "delillerin takdir ve münakaşasının üst derecede görevli mahkemeye ait olacağı bir başka deyişle çoğu yapmaya yetkisi bulunanın azı yapmaya da yetkili olacağı" hususundaki genel kabul gören yerleşik içtihatlara da aykırı olacağı açıktır.
    4-) Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, düşme kararının temyiz incelemesinin sınırlı yapılacağına dair yukarıda açıklanan kararında; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının Devletle, sanık arasında yapılan bir anlaşma olduğu kabul edilerek bu anlaşmanın dışına çıkılmasının yasa koyucusunun iradesine aykırı olacağı şeklindeki görüşüne de iştirak edilmesi mümkün değildir. Zira suçun en önemli süjelerinden birisinin de mağdur olduğunun unutulmaması gerekir. Suçtan doğrudan doğruya zarar gördüğü için davaya katılan olarak kabul edilen ve hükmü temyiz etme hakkı bulunan katılanın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, gerek itiraz üzerine gerekse itiraz edilmeksizin kesinleşmesinden sonra, düşme ya da hükmün açıklanması hâlinde temyiz kabiliyeti kazanmasına karşın, suç vasfının hatalı tayin edildiğinin açıkça anlaşılması hâlinde mağdurun uğradığı hak kaybının itirazda esastan inceleme yapıldığından bahisle görmezlikten gelinmesine hukuk devletinin izin vermesi beklenemez. İtiraz üzerine verilen kesin kararlardaki hukuka aykırılıkların kanun yararına bozma yolu ile giderilmesi mümkün ise de; çok istisnai bir yargı yolu olan kanun yararına bozma yolunun da sanıklar hele hele mağdurlar açısından yeterli güvenceyi oluşturamayacağı dolayısıyla hukuki güvenliği sağlayamayacağı ve buna bağlı olarak ceza hukukunun olmazsa olmazı olan hakkaniyet ve adalet ilkelerinin zedeleneceği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
    5-) Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun düşme kararının sınırlı bir şekilde inceleneceği yönündeki görüşüne iştirak etmemekle bilikte bir an için anılan görüşün doğru olduğunun kabul edilmesi hâlinde, sanığa beraat etme hakkı, katılana ise eylemin niteliğini inceletme yetkisi tanımadığı için hukuki menfaatinin bulunmadığından bahisle temyiz talebinin reddine karar verilmesi sayın çoğunluğunun gerekçelerine çok daha uygun olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Zira düşme kararının şekli yönden incelenmesinin sanığa ya da katılana nasıl bir yarar sağlayacağı hiç bir şekilde açıklanmamıştır. Zaten açıklanması da mümkün değildir. Şekli açıdan düşme kararı yerinde olmasa dahi sanığın temyizinde aleyhe temyiz olmaması, katılanın temyizinde ise eylemin niteliğinin incelenememesi nedeniyle bozma kararı verilemeyecektir. Çok yoğun iş yükü altında olan yüksek mahkemenin sırf temyiz incelemesi yapmak için sonucu tek olan bir olayda temyiz incelemesi yapmasının, hukuki menfaatle izahı mümkün değildir.
    6-) Ceza muhakemesi kanunumuz incelendiğinde, yukarıdaki içtihatta varılan sonuca ulaşan herhangi bir temyiz incelemesinin bulunmadığı çok net bir şekilde görülecektir. Temyiz ya vardır, ya da yoktur. Temyizin olmazsa olmaz iki koşulundan birisi istek, diğeri de süre koşuludur. Ayrıca yasada istisna olarak belirtilen bazı hükümlerin temyiz incelemesinin yapılamayacağı net bir şekilde belirtilmiştir. Kısacası temyizi kabil bir karar için istek ve süre koşulu gerçekleşmişse temyiz incelemesinin sınırsız yapılacağı konusunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. İstinafa tabi hükümler için ayrı sınırlamalar mevcuttur. Ancak unutulmamalıdır ki getirilmek istenen sınırlamaların ya da koşulların tamamı yasada çok net bir şekilde düzenlenmiştir. İçtihat yoluyla herhangi bir sınırlamaya gidilemez. Zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararlarında dahi eylemin niteliği belirlenerek zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmektedir.
    7-) Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2013/15 sayılı ilamına kadar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlara yönelik itirazlar, sınırlı incelenmeye tabi tutulurken, delillerin zamanında toplanamaması, eylemin niteliğinin doğru tayin edilmemesi gibi hak kayıpları görülerek, kusursuz maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla içtihat değişikliğine gidilmiş, yasada hiçbir değişiklik olmamasına karşın, içtihat değişikliği sanki yasada değişiklik yapılmış gibi kabul edilerek, düşme kararlarının sınırlı incelenmesine gerekçe olarak gösterilmesinin ceza muhakemesinin amacına aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Somut olayımızda, sanığın, yapmış olduğu işlemlerde herhangi bir suistimalin tespit edilmemesi nedeniyle disiplin cezası verilmesinin mümkün olmasına karşın, görevi kötüye kullanmak suçunun oluşmadığından bahisle hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, düşme kararı verilmesinin lekelenmeme hakkını ihlal etmediği söylenemez. Katılan temyizi olsa dahi, esastan inceleme yapılarak, suçun oluşup oluşmadığına karar verilmesi mümkün olabilirdi.
    Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, Yargıtay Yüksek 5. Ceza Dairesi tarafından deneme süresi içerisinde suç işlemediği için hakkında düşme kararı verilen sanık hakkında temyiz incelemesinin esastan yapılması gerekirken sadece düşme kararınındaki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemek açısından temyiz incelemesinin sınırlı olarak yapılması gerektiğine dair Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir." görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; temyiz incelemesinin dosyanın esasına ilişkin olarak yapılması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 22.03.2017 tarihli ve 2-5 sayılı düşme hükmünün ONANMASINA,
    2- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 23.06.2020 tarihinde yapılan ilk müzakerede ikinci uyuşmazlık yönünden yeterli çoğunluk sağlanamadığından 07.07.2020 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla, 23.06.2020 tarihli müzakerede birinci uyuşmazlık ve 07.07.2020 tarihinde yapılan ikinci müzakerede Özel Dairenin düşme hükmünün onanması yönünden oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi