14. Hukuk Dairesi 2019/1773 E. , 2020/2765 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 30/03/2011 ve 29/07/2011 günlerinde verilen dilekçelerle elatmanın önlenmesi ve eski hale getirme talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; asıl davanın ve birleştirilen davanın ayrı ayrı dava şartı yokluğundan usulden reddine dair verilen 26/02/2019 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı- birleştirilen davada davalı vekili ve davalılar- birleştirilen davada davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, asıl dava ve birleştirilen davada maliki oldukları 735 ve 955 parsel sayılı taşınmazlara sınır olan dere yatağına davalıların duvar inşa etmek suretiyle müdahalede bulunduğunu belirterek, elatmanın önlenmesini, duvarın kal"ini ve dere yatağının eski hale getirilmesini talep etmişlerdir.
Davalılar vekilleri davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda asıl davanın ve birleştirilen davanın ayrı ayrı dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı- birleştirilen davada davalı vekili ve davalılar- birleştirilen davada davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesi isteğine ilişkindir.
Bilindiği üzere 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HUMK"nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
Bu kapsamda, Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Hükmün kapsamı" başlıklı 297. maddesinde: "(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar;
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." şeklinde düzenleme mevcuttur.
Buna göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakılar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re"sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuken uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gereksiz ise tarafları doyurmaz.
Anayasanın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gerekir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya konacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamında verildiğini ayrıntısı ile gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; mahkeme kararının gerekçe kısmında dava ve birleştirilen davaya ilişkin gerekli açıklamalar yapılmış ancak, başka bir davaya ilişkin Dairemizin bozma kararı örnek olduğu gerekçesiyle tümüyle gerekçe içeriğine alınmış, gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere kararın ekinde yer verilebilir ise de; hükmün gerekçe kısmında yukarıda anılan yasal düzenlemelere uygun düşmeyecek biçimde bir kısım krokilere ve çizimlere yer verilmesi, yeni uyuşmazlıklar doğmasına ve infazda tereddüte neden olunmasına yer açabileceğinden doğru görülmemiştir. Diğer yandan, hüküm kısmında sadece tarafların başvurabilecekleri kanun yolları ve süresinin bildirilmesiyle yetinilmesi gerekirken, "Son (kısa) kararın gerekçeli karara dair tüm hususların ihtiva etmesi nedeniyle duruşmada hazır bulunan taraflara elden verildiğinden, 6100 sayılı HMK"nın 341 ve 345. maddeleri gereğince istinaf ve temyiz sürelerinin tebliğinden itibaren başlaması hususu nazara alınarak iki haftalık kesin sürenin taraf vekilleri yönünden duruşma tutanağının verildiği tarihten (26/02/2019) itibaren başladığının ayrıca ihtarına" denilmek suretiyle ve devamında "Davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, kararın duruşmada tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyizi kabul olmak üzere" şeklinde yazılarak yasada belirtilen temyiz süresi ve başlangıcına ilişkin şüphe ve tereddüte neden olacak ifadeleri yer verilmiş olması da doğru görülmediğinden, yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere uygun bulunmayan kararın bu nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Kabule göre de; mahkemece, davanın kabulüne, birleştirilen davanın reddine dair verilen 21/03/2013 tarihli karar Dairemizin 02/04/2014 tarih, 2014/3297 Esas, 2014/4370 Karar sayılı ilamı ile ilamda yazılı nedenlerle bozulmuştur. Bozmaya uyulmuş ise de; bozma gereği tam olarak yerine getirilmemiş ve asıl dava ile birleştirilen davanın ayrı ayrı dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Bilindiği gibi, HMK"nın 114/1-h maddesi gereğince davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması bir dava şartıdır. Medeni Usul Hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuki korunma talebi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekle) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan bir yararı olmalı hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır. Dava açmaktaki hukuki yararın, meşru ve kişisel bir yarar olması ayrıca dava açıldığı sırada doğmuş ve güncel olması gerekir. Dava şartı olarak hukuki yararın, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay ve olgular çerçevesinde, davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir.
Dairemizin 02/04/2014 tarihli bozma kararında; "... mahkemece davalının dereye yaptığı müdahalenin meni"ne, derenin davacının taşınmazından geçmediğinin tespitine ve derenin eski haline iadesine karar verilmiş ise de hükme esas alınan bilirkişi raporlarında zararın nasıl giderileceği ve derenin eskiden beri nereden aktığı tam olarak belirlenmemiştir.
Bu durumda mahkemece seçilecek jeoloji, ziraat, ve fen bilirkişilerden oluşacak bilirkişi kurulu aracılığı ile taşınmazlar başında keşif yapılarak yukarda değinilen komşuluk hukuku ilkeleri yönünden inceleme yapılıp, asıl ve birleştirilen davanın taraflarınca inşa edilen duvarların verdiği zararın giderilmesi için alınması gereken önlemlerin neler olduğu konusunda yeniden bilirkişi kurulu görüşüne başvurulup (HMK m.266), denetim ve infaza elverişli ayrıntılı rapor alınarak (HMK m.279), sonucuna göre bir karar vermek gerekirken uyuşmazlığı çözümsüz bırakacak şekilde infaza elverişli olmayan bir karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir." denilmek suretiyle mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece, bozma kararına uyulmuş ise de; bozma gereğinin tam olarak yerine getirilmediği görülmüştür. Bu durumda bozma kararında yerine getirilmesi gereken hususlar da dikkate alınarak bununla birlikte, elatmadan önceki derenin güzergahı ve yayılma alanı getirilecek hava fotoğrafları da uygulanmak suretiyle belirlenerek buna davacı ve birleştirilen dava davacılarının duvar örmek, hafriyat dökmek suretiyle yaptıkları inşai faaliyetlerin dere güzergahını değiştirip değiştirmediğini ve bundan ötürü davacı ve birleştirilen davadaki davacıların taşınmazlarının zarar görüp görmediği tespit edilerek bir karar verilmesi gerekir.
Bu davada, uyuşmazlığın Dairemizin 02/04/2014 tarihli bozma kararı ile yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda davacı ve birleştirilen dava davacılarının talepleri itibariyle hukuki yararlarının bulunduğu gözetilerek komşuluk hukuku çerçevesinde değerlendirilerek sonuçlandırılması gerektiğinden mahkemece davanın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı- birleştirilen davada davalı vekili ile davalılar- birleştirilen davada davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/03/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.