
Esas No: 2016/1334
Karar No: 2020/346
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1334 Esas 2020/346 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 432-123
Kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan sanık ..."nın TCK’nın 204/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.04.2011 tarihli ve 432-123 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 12.06.2014 tarih ve 10063-11541 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.08.2016 tarih ve 329217 sayı ile;
"...Belgede sahtecilik suçlarında, suçun unsurlarının oluşabilmesi için, suça konu belgedeki sahteciliğin aldatma niteliğini taşıması ve suça konu belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli olması zorunludur.
Belgenin geçerliliğinin araştırılmasının mutad olduğunun tespiti halinde araştırma sonunda belgenin sahteliğinin muhakkak ortaya çıkacak olması nedeniyle belge hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte olmayacaktır.
Dosyanın incelenmesinde; Aydın ili Yenipazar İlçesi Belediye Başkanı olan sanık ... tarafından 24/12/2008 tarihinde düzenlenmiş gözüken suça konu belgenin "AKP İLÇE BAŞKANLIĞINA YENİPAZAR"a hitaben düzenlenmiş olduğu ve belge metnin de aynen;
"Mülkiyeti Belediyemize ait dükkan AKP İlçe Başkanlığına kiraya verilmiş olup, 24.12.2008 tarih itibari ile Belediyemize borcu bulunmamaktadır. Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. ... Belediye Başkanı" yazılı olduğu görülmüştür.
Belge içeriğinden de açıkça anlaşıldığı üzere; suça konu belge, Mahkeme veya başkaca bir kurum tarafından Belediye Başkanlığına yazılan her hangi bir yazıya cevap olarak düzenlenmediği gibi; belge içeriğinde yer alan "Mülkiyeti Belediyemize ait dükkan AKP İlçe Başkanlığına kiraya verilmiş olup..." ibarelerinden; Belediyece Ak Parti Yenipazar İlçe Başkanlığına kiraya verilmiş olan dükkanın adres bilgilerinin veya tapu bilgilerinin de belge metninde yazılı olmadığı bu haliyle; belgenin konusunu oluşturan kiralanan dükkanın adres veya tapu bilgilerini içermeyen suça konu belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır.
Suça konu belgenin, Yenipazar Belediye Başkanlığının davacı sıfatını taşıdığı, Ak Parti Yenipazar İlçe Başkanlığının ise davalı sıfatını taşıdığı tahliye davasına ait Yenipazar Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/166 esas sayılı dosyasına Ak Parti Yenipazar İlçe Başkanı olan ... tarafından 10/11/2009 tarihinde delil olarak sunulması üzerine Mahkemenin, tahliye davasının taraflarından biri tarafından ibraz edilen bu belgeyi delil olarak kabul edebilmesi için, bu belgenin Aydın ili Yenipazar İlçesi Belediye Başkanlığınca düzenlenip düzenlenmediğini ve belge içeriğinin doğru olup olmadığını yani Ak Parti İlçe Başkanlığının Yenipazar Belediyesine kira borcunun bulunup bulunmadığını Aydın ili Yenipazar İlçesi Belediye Başkanlığından sorması ve verilecek cevaba göre bu belgenin delil niteliğini taşıyıp taşımadığını belirlemesi gerektiğinden, Mahkemenin davalı tarafça delil olarak sunulan bu belgenin gerçek olup olmadığını ve belge içeriğinin doğru olup olmadığını araştırmasının zorunlu olması ve bu araştırmanın yapılması halinde ise; Ak Parti Yenipazar İlçe Başkanlığının Yenipazar Belediyesine kira borcunu ödemediği hususunun Belediye kayıtlarında yapılacak basit bir araştırmayla hemen tespit edilecek olması nedenleriyle suça konu belgedeki sahteciliğin aldatma yeteneğini taşımadığı ve hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmadığı açıktır.
Bu haliyle; sanığa isnad olunan "Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" suçunun konusunu oluşturan belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmaması ve içeriğindeki sahteciliğin aldatma yeteneğinin bulunmayışı nedenleriyle sanığa isnad olunan "Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" suçunun unsurları oluşmamakta ise de; Belediye Başkanı olan sanığın Belediyenin zararına olacak şekilde içeriği itibariyle sahte belge düzenleyip bu belgeyi Ak Parti Yenipazar İlçe Başkanı olan ..."a vermesi eyleminin 5237 sayılı ...nun 257/1 maddesinde düzenlenmiş olan "Görevi Kötüye Kullanma" suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç olarak, değişen suç vasfına göre sanığın "Görevi Kötüye Kullanma" suçundan dolayı mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfının tayininde hataya düşülmesi sonucu "Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" suçundan dolayı mahkumiyet hükmü kurulmuş olmasının yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/04/2011 tarih ve 2010/432 Esas, 2011/123 Karar sayılı hükmünün bozulmasına karar verilmesi yerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 12/06/2014 gün ve 2013/10063 Esas, 2014/11541 Karar sayılı ilamı ile hükmün Düzeltilerek Onanmasına karar verilmiş olmasının yasaya aykırı olduğu düşünüldüğünden; Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 12/06/2014 gün ve 2013/10063 Esas, 2014/11541 Karar sayılı ilamına yönelik olarak itiraz talebinde bulunulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 05.10.2016 tarih ve 10795-6779 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığının, 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında kiralayarak kullandığı, mülkiyeti Yenipazar Belediye Başkanlığına ait dükkânın, 2007 ve 2008 yıllarına ilişkin kira borcunun ödenmemesi nedeniyle ... tarafından AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığına karşı Yenipazar Sulh Hukuk Mahkemesinde tahliye ve alacak davası açıldığı, Yenipazar Sulh Hukuk Mahkemesince 2009/166 esas sayılı dosya üzerinden görülen davanın 10.11.2009 tarihli oturumunda davalı AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığı temsilcisi tanık ... tarafından 24.12.2008 tarihli, “Mülkiyeti Belediyemize ait dükkan AKP İlçe Başkanlığına kiraya verilmiş olup, 24.12.2008 tarih itibari ile Belediyemize borcu bulunmamaktadır.” içerikli, kira borcu konulu, Belediye Başkanı olarak sanık ... isim ve imzalı suça konu belgenin kira ödemelerini yaptıklarının ispatı olarak Mahkemeye ibraz edildiği, bunun üzerine ... vekilince de Yenipazar Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/166 esas sayılı dosyasına sunulan belge ile Belediye kayıtlarının uyuşmadığından bahisle önceki Belediye Başkanı sanık ... hakkında şikâyette bulunulması üzerine sanık hakkında soruşturmaya başlandığı,
İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 07.04.2010 tarihli ve 14457 sayılı yazısı ile sanık hakkında soruşturma izni verildiği,
Sanık hakkında soruşturma izni verilip verilmeyeceğine dair yapılan inceleme sonucu düzenlenen 31.03.2010 tarihli ve 115/12 sayılı ön inceleme raporu ekinde yer alan Yenipazar Belediye Başkanlığının 29.03.2010 tarihli ve 188 sayılı yazısında; 2007 ve 2008 yıllarına ilişkin olarak AK Parti Yenipazar İlçe Teşkilatından Belediye Başkanlığına kira ödemesinde bulunulduğuna dair herhangi bir kaydın yer almadığının belirtildiği ve adı geçen Teşkilatın 24.12.2008 tarihi itibarıyla gecikme zammı da dahil olmak üzere 5.504 TL kira borcunun bulunduğuna dair borç listesinin yazı ekinde sunulduğu,
Yerel Mahkemece suça konu belge aslı 19.04.2011 tarihli oturuma getirtilip yapılan incelemede; belgenin ... tarafından Yenipazar AKP İlçe Başkanlığına hitaben düzenlendiği, sol üstte sayının, altında daksille düzeltilerek el yazısı ile kira borcu yazısının, sağ üstte ise 24.12.2008 tarihinin yer aldığı, belge altında da Belediye Başkanı olarak sanık ...’nın isim ve ünvanının bulunduğu, sanığın isim ve ünvanının üst kısmında mavi renkli kalemle imza atıldığı, belgenin alt kısmında adres ve telefon bilgilerinin yer aldığı, daksille düzeltilen kısım ve sayı numarası verilen bölüm hariç belgenin bilgisayar ortamında düzenlendiği, bu hâliyle aldatma yeteneğini haiz olduğu gözlemine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Sanık hakkında yapılan idari soruşturmada ifade sahibi sıfatıyla beyanı alınan Yenipazar Belediyesinin soruşturma tarihindeki Başkanı...; Belediye Başkanı olarak göreve başladığında Belediye alacaklarının tahsili amacıyla kapsamlı bir çalışma başlattığını, borçlulara yazılı ve sözlü olarak ulaşıp borçlarını ödemeleri konusunda çağrıda bulunduğunu, büyük bir çoğunluğunun borçlarını ödediğini, ödemeyenler için amme alacağının tahsili amacıyla kanundan doğan haklarını kullandıklarını, Belediyenin dükkânını kiralayan ve 2007 ile 2008 yıllarına ilişkin kira borcunu ödemeyen AK Parti İlçe Başkanlığına da ödeme emri tebliğ ettiklerini, ancak tebliğe rağmen ödeme yapılmayınca avukatları aracılığıyla AK Parti İlçe Başkanlığına karşı alacak davası açtıklarını, alacak davası görüldüğü sırada Parti yetkilisi ...’ın, soruşturmaya konu sanık ... tarafından düzenlenmiş 24.12.2008 tarihi itibarıyla AK Parti İlçe Başkanlığının Belediyeye kira borcu bulunmadığına dair 24.12.2008 tarihli ve 2008/1-801 sayılı resmî yazıyı mahkemeye ibraz ettiğini, bunun üzerine Belediye muhasebe kayıtları incelendiğinde söz konusu borç ile ilgili herhangi bir tahsilatın yapılmadığını tespit ettiklerini, ancak mahkemeye sunulan ilgili yazı aslının Belediye Başkanlığının yazışma dosyasında olduğunun görüldüğünü,
Sanık hakkında yapılan idari soruşturmada ifade sahibi sıfatıyla beyanı alınan Yenipazar Belediyesinin soruşturma tarihindeki Mali Hizmetler Müdürü ...; AK Parti İlçe Başkanlığına kiraya verilen Belediyeye ait dükkânın 2007 ve 2008 yıllarına ilişkin kiralarının ödendiğine dair muhasebe kayıtlarında herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığını, suça konu belgeden alacak davası açıldıktan sonra haberdar olduğunu, belediye alacaklarının makbuz karşılığında tahsilatının yapıldığını, bu işlemler yapılmadan "Borcu yoktur" belgesi verilmesinin mümkün olmadığını,
Tanık ... aşamalarda; 2004 – 2008 yılları arasında AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığı görevini yürüttüğünü, 05.10.2008 tarihinde bu görevden ayrıldığını, kendisinden sonra...’nun, ondan sonra da ...’ın ilçe başkanı olduğunu, önceden başka bir yerde kiracı olduklarını, daha sonra Belediyenin çarşı içindeki dükkânına taşındıklarını, 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ilişkin kira sözleşmeleri altındaki isim ve imzaların kendisine ait olduğunu, bu sözleşmeleri kiracı sıfatıyla kendisinin imzaladığını, kiraya veren sıfatıyla da o dönemin Belediye Başkanı olan sanığın imzaladığını, hatırladığı kadarıyla kendi başkanlığı döneminde Belediyeye 800 TL kadar kira ücreti ödediklerini, bundan başka para ödemediklerini, ödedikleri parayı sanığa elden vermediklerini, muhasebe kanalıyla makbuz mukabilinde ödediklerini, Belediye muhasebesinde bu paranın ödendiğine dair belge olduğunu, bu paranın AK Parti’nin genel merkezinden geldiğini, Belediyenin Parti hakkında açtığı davadan haberdar olduğunu, bu davaya dönemin AK Parti Yenipazar İlçe Başkanı ...’ın katıldığını, duyduğu kadarıyla tanık ...’ın, Yenipazar Belediyesinin eski Başkanı olan sanıktan aldığı AK Parti İlçe Başkanlığının 2008 yılı sonuna kadar kira borcu bulunmadığına dair belgeyi açılan alacak davasında mahkemeye ibraz ettiğini, genel merkezden paranın az geldiğini, borcu tam olarak kapatmamıza rağmen Belediyeye borcun bulunmadığına dair belgenin nasıl alındığını bilmediğini, o belgenin alınıp mahkemeye sunulduğunu tanık ...’dan öğrendiğini, tanık ...’in kendisine “... bizim borcumuz olmadığına dair yazıyı bana verdi. Kalan kısmını kendi üstlendi.” dediğini, ayrıntıları tanık ...’ın daha iyi bileceğini,
Tanık ... aşamalarda; 04.01.2009 tarihinde AK Parti Yenipazar İlçe Başkanı olarak atandığını, kendinden önceki başkanın..., ondan öncekinin de ... olduğunu, ...’ın 2008 yılının Ekim ayında görev süresinin dolduğunu, kongre ile seçilen...’nun da Belediye Başkanlığına aday olabilmek için istifa ettiğini, AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığının Belediyeye ait dükkânda hizmet verdiğini, 01.01.2009 tarihinden itibaren kira borçlarının düzenli şekilde ödendiğini, ancak daha önceki dönemlere ait borçların biriktiğini, merkezden gönderilen paranın çoğu zaman giderleri karşılamadığını, bu sebeple kira parasını ödeme konusunda sıkıntı yaşandığını, Belediye Başkanının da kendi partilerinden olması nedeniyle kira borcunun ödenmemiş olabileceğini, zaten parti mensuplarının partiye destek verdiğini, Belediye Başkanından da bu şekilde yardım ve destek beklenmiş olabileceğini, beklentilerinin Belediyenin kira alacağından vazgeçmesi veya bağışta bulunması şeklinde değil de Belediye Başkanının şahsi olarak yardımda bulunup kira borcunu ödemesi şeklinde olduğunu, o dönem Belediye Başkanı olan sanıktan AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığının Belediyeye borcu bulunmadığına dair belge aldıklarının doğru olduğunu, bu belge alındığında AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığında vekâleten başkanlık yaptığını, atanmasının beklendiği bir dönem olduğunu, bu belgeyi sanığın kendilerine verdiğini, verdiği sırada sanığın “Tamam ben bunu yatıracağım.” dediğini, belgeyi aldığında Partinin Kadın Kolları Başkanı Emir Şekeroğlu ve Parti Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Boz’un da yanında bulunduğunu, Belediyenin Partiye karşı açtığı alacak davasında bu belgeyi Mahkemeye sunduğunu, belgeyi sunarken Parti Başkanlığı tarafından ödenmediğini bildiğini, ancak sanık tarafından şahsi olarak bu borcun ödenmiş ve makbuzunun alınmış olduğunu düşünerek belgeyi ibraz ettiğini, bu belgenin Belediye kayıtlarında da mevcut olduğunu, suça konu belgenin alınması sırasında sanığa baskı yaptıklarının doğru olmadığını, sanığın bu belgeyi isteğiyle imzalayarak taraflarına verdiğini, sanığa elden kira ödemesi yapmadıklarını,
İfade etmişlerdir.
Sanık yapılan idari soruşturma sırasında ve Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadesinde; Yenipazar Belediyesinin eski başkanı olduğunu, dört dönem belediye başkanlığı yaptığını, Yenipazar AK Parti İlçe Başkanlığının uzun süre Belediyeye olan kira borcunu ödemediğini, 29 Mart 2009 seçimlerinden önce Yenipazar AK Parti İlçe Başkanlığı yetkililerinin kendisine gelerek “Paramız yok, kirayı ödeyemiyoruz.” dediklerini, kira borcunun kendisi tarafından ödenmesi hususunda kendisini sıkıştırdıklarını, seçimlerde tekrar aday olabilmek için suça konu belgeyi verdiğini, 24.12.2008 tarihli ve 2008/1-801 sayılı AKP İlçe Başkanlığına hitaben yazılan ve o tarih itibarıyla Belediyeye borçları bulunmadığına ilişkin yazının kendisi tarafından düzenlenip imzalandığını, belgenin düzenlendiği tarih itibarıyla Partinin Belediyeye kira borcunun bulunduğunu, böyle bir belgeyi vermesinin yanlış olduğunu bildiğini, ancak o dönemde Belediye Başkanlığı için Partiden başka aday adayları da olduğunu, bu belgeyi vermemesi hâlinde seçimlerde aday gösterilmeyeceğini söylemeleri nedeniyle vermek zorunda kaldığını, belgeyi Mahkemeye sunacaklarını bilmediğini, bu belgeyi verirken muhasebeye bir şey sormadığını, kendi kendine yazıp imzalayarak tanık ...’a verdiğini,
Mahkemede ise suça konu belgeyi önüne birçok yazı gelmesi nedeniyle bilmeyerek ve ödendi makbuzunu görmeksizin imzalamış olabileceğini, belgenin aldatma kabiliyetinin olmadığını düşündüğünü, sanığa idari soruşturma sırasında ve Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan ifadeleri sorulduğunda; gece hasta olduğunu, saat 21.00 sıralarında polis tarafından aranınca apar topar Cumhuriyet savcılığına gidip ifade verdiğini, o yüzden bu ifadesinin doğru olduğunu, muhakkikteki ifadesinde de belirttiği gibi belgeyi düzenlemesi için baskı olduğunu, işin doğrusu belgeyi bilerek imzalamadığını, yirmi yıl başkanlık yaptığını, bu sırada hiçbir yanlışının olmadığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından öncelikle “resmî belgede sahtecilik” ve “görevi kötüye kullanma” suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
Resmî belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;
“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup maddenin gerekçesi ise;
“Maddede, resmî belgede sahtecilik suçu tanımlanmıştır.
Suçun konusu resmî belgedir.
Belge, eski dilimizdeki ‘evrak’ kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.
Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir.
Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir. Ancak, bu kişilerin gerçekten mevcut kişiler olması gerekmez. Bu itibarla, gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taşımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kağıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir.
Ancak, bazı belgeler (örneğin poliçe gibi kambiyo senetleri) açısından, belge üzerinde kişinin kendi el yazısı ile imzasının atılmış olması gerekir. Zira, imza, ilgili kambiyo senedinin zorunlu şekil şartını (kurucu bir unsurunu) oluşturmaktadır.
Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.
Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.
Resmî belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleşme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması hâlinde dahi, resmî belge vardır. Çünkü sözleşme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmî belge olarak kabul edilmek gerekir.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır.
Birinci seçimlik hareket, resmî belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmî belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.
Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmesi gerekir.
İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmî belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmî belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmî belgeyi bozmak suçu oluşur.
Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmî belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmî belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmî belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.
Söz konusu suçu oluşturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan seçimlik hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi, bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşur.
Maddenin üçüncü fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli unsuru belirlenmiştir. Buna göre, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki ilişki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla korumak ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak, değişik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıştır.” biçimindedir.
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Belgenin varlığı için üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriği haiz olması, hukuki değer taşıması ve hukuki sonuç doğurucu nitelikte olması gerekmektedir. Bu husus maddenin gerekçesinde; “...Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir...Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.” şeklinde vurgulanmıştır.
Belge içeriğinin hukuki değer taşıyıp taşımadığı veya bir hukuki ilişkiyi ispata uygun olup olmadığı genel hukuk ilkelerine ve belgenin kullanıldığı hukuki ilişkinin özelliklerine göre objektif şekilde değerlendirilmelidir. Yazı içeriğinin herkes ya da belirli bir grup tarafından anlaşılabilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde belge hukuki sonuç doğurucu özellikte olmayacağından sahtecilik suçunun maddi unsuru da gerçekleşmeyecektir (... Gökcen, Belgede Sahtecilik Suçları, Adalet Yayınevi, 5. Bası, Ankara, 2018, s. 61 vd.; Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, 2013, s. 23 vd.).
Diğer taraftan resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcılık yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapmaları belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.
Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 tarihli ve 232-250 sayılı kararında da, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup hâkim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.
Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmî belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama hâlinde ise mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının "Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler"e yer veren dördüncü kısmının "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı birinci bölümünde "Görevi kötüye kullanma" suçu ise 257. maddede;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.)” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (Mehmet Emin Artuk - ... Gökçen - ... Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.769; Veli Özer Özbek - Mehmet Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.).
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “mağduriyet”, “kamunun zarara uğraması” ve “haksız menfaat” kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmadığı, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyeceği, mağduriyet kavramının ekonomik zarar kavramından daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (Mehmet Emin Artuk - ... Gökçen - ... Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek - Mehmet Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.).
Kişilere haksız kazanç sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde sadece ekonomik olarak yarar sağlanması anlamına gelmekte iken, haksız menfaat her türlü maddi ya da manevi yararı ifade eder.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde “Ekonomik bir zarar” olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi Ve Kontrol Kanunu"nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
Gelinen bu aşamada “asli norm” ve “tali norm” kavramları üzerinde de durulmasında yarar vardır.
Yardımcı (tali) normlar, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, “fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde”, “kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında” ve “eylemin başka bir suç oluşturmaması hâlinde” gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığının 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında kiralayarak kullandığı, mülkiyeti Yenipazar Belediye Başkanlığına ait dükkânın, 2007 ve 2008 yıllarına ilişkin kira borcu ödenmemiş olmasına rağmen, 24.12.2008 tarihinde Yenipazar Belediye Başkanı olarak görev yapan sanık ... tarafından, AKP İlçe Başkanlığına hitaben, kira borcu konulu, 24.12.2008 tarihli ve 2008/1-801 sayılı, “Mülkiyeti Belediyemize ait dükkan AKP İlçe Başkanlığına kiraya verilmiş olup, 24.12.2008 tarih itibari ile Belediyemize borcu bulunmamaktadır.” içerikli belge hazırlanıp imzalanmak suretiyle AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığı temsilcisi tanık ...’a verildiği ve bu belgenin tanık ... tarafından Yenipazar Belediye Başkanlığınca AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığına karşı Yenipazar Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan tahliye ve alacak davasında kullanıldığı olayda;
Belge içeriğinin hukuki değer taşıyıp taşımadığı veya bir hukuki ilişkiyi ispata uygun olup olmadığı genel hukuk ilkelerine ve belgenin kullanıldığı hukuki ilişkinin özelliklerine göre objektif şekilde tespit edilebileceği göz önünde bulundurulduğunda; ... ile AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığı arasında yapılan kira sözleşmelerine istinaden kiralanan Belediyeye ait dükkânın, hukuki ilişkinin özelliklerine göre değerlendirildiğinde, AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığının Belediyeye kira borcu bulunmadığı içeriğini haiz suça konu belgede dükkânın adres bilgileri bulunmasa dahi yazı içeriğinin herkes ya da belirli bir grup tarafından açıkça anlaşılabilecek durumda olması nedeniyle belgenin, hukuki sonuç doğurucu nitelikte olmadığından bahsedilemeyeceği,
Dönemin Belediye Başkanı olan sanık tarafından düzenlenip imzalanan ve dosya kapsamına göre 24.12.2008 tarihinde tanık ...’a verildiği anlaşılan suça konu belgenin, Yenipazar Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan tahliye ve alacak davasının 10.11.2009 tarihli oturumunda tanık ... tarafından kullanıldığı, dava türüne göre anılan Mahkemenin söz konusu davada mutaden araştırma yükümlülüğü olmadığı, gerçekleştirilen belge sunma eyleminin davada yalnızca ispat yükünün tarafını değiştirdiği gibi resmî belgede sahtecilik suçunun TCK’da yer alan madde metninde; bir resmî belgeyi sahte olarak düzenlemek, gerçek bir resmî belgeyi değiştirmek veya sahte resmî belgeyi kullanmak şeklinde işlenebileceğine yer verilmek suretiyle seçimlik hareketler belirtilmiş olup özel belgede sahtecilik suçundan farklı olarak suçun oluşumu için belgenin sahte şekilde düzenlenmesinin yeterli olduğu, düzenleyen kimsenin belgeyi ayrıca kullanması zorunluluğunun bulunmadığı dikkate alındığında, suça konu belgeyi mahkemeye sunan kişi olmayan ve düzenlediği tarihte de kamu görevlisi sıfatı bulunan sanığın bu belgeyi düzenlediği anda suçun diğer unsurlarının tam olması hâlinde kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunun oluşacağı, bu nedenle somut olayda belgenin kullanılmasının sanık yönünden önem arz etmeyeceği, ayrıca içerik itibarıyla sahte olan suça konu belge aslını bizzat 19.04.2011 tarihli oturuma getirtip inceleme yapan mahkemenin dava konusu belgenin aldatma kabiliyetinin bulunduğuna kanaat getirdiği, dosya içerisinde bulunan belge aslının sahteliğinin ilk bakışta fark edilebilecek nitelikte olmadığı, mevcut hâliyle aldatma yeteneğinin bulunduğu,
Anlaşıldığından, suça konu belgenin düzenlendiği tarihte Yenipazar Belediye Başkanı olarak görev yapan sanığın, AK Parti İlçe Başkanlığına hitaben, Parti Başkanlığının Belediyeye kira borcu bulunmasına rağmen 24.12.2008 tarihi itibarıyla borcu bulunmadığına dair 24.12.2008 tarihli ve 2008/1-801 sayılı belgeyi hazırlayıp imzalamak suretiyle AK Parti Yenipazar İlçe Başkanlığı temsilcisi tanık ...’a vermesi şeklindeki sabit olan eyleminin, TCK’nın 257. maddesinin birinci fıkrasında yer alan görevi kötüye kullanma suçuna göre asli norm niteliğindeki aynı Kanun’un 204. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi; "Sanığın suça konu eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.07.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.