1. Hukuk Dairesi 2021/3420 E. , 2021/6237 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen dava tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, 189 ada 5 parsel nolu taşınmazın kendilerine ait olduğunu, davalıya ait 189 ada 37 parselin 3.191,05 m2 lik kısmının kendilerine ait 5 parsele dahil olduğunu ve murisleri ... ...’in taşınmazı ... isimli kişiden satın aldığı 1974 yılından bu yana bu şekilde kullandıklarını beyan ederek dava konusu Kütahya ili, Simav ilçesi, ... köyü, Burçaklık mevkii, 189 ada 37 parsel nolu taşınmazın kendilerine ait olan 3.191,05 m2 lik kısmının davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adlarına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Kadastro sonucu, Simav İlçesi ... Köyü çalışma alanında bulunan 189 ada 6 parsel sayılı 22.800,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ... adına tespit ve 14.05.1996 tarihinde tescil edilmiş, bilahare taşınmaz kamulaştırma işlemi nedeniyle 2015 tarihinde ifraz edilerek çekişme konusu 189 ada 37 parsel 11.366,37 metrekare yüzölçümü ile davalı adına tescil edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince; dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin 27/07/1995 tarihinde yapılarak tapuya tescil edildiği, tapulama işleminden sonra 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davacıların davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş, davacıların istinaf başvurusu üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10.Hukuk Dairesince, mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacıların istinaf taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Karar davacılar Kamil ve Hamit tarafından süresinden sonra, ... tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Bilindiği üzere; 6100 Sayılı HMK"nin 361. maddesinde ""Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir." hükmü düzenlenmiştir.
Somut olayda, asıl davada davacılar ...’e Bölge Adliye Mahkemesi kararı 30.01.2019 tarihinde tebliğ edilmiş, davacılar tarafından karar 15.02.2019 tarihinde temyiz edilmiştir.
Bu durumda, iki haftalık yasal temyiz süresi geçmiş bulunduğundan 6100 sayılı HMK"nin 366. maddesi yollamasıyla HMK’nin 346/1. maddesi ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.06.1990 tarihli ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı kararı uyarınca davacılar ...’in temyiz dilekçesinin SÜREDEN REDDİNE,
Davacı ...’nın temyiz itirazına gelince;
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacı ...’nın yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 14,90 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacı ..."den alınmasına, peşin yatırılan temyiz karar harcının temyiz eden davacı ... ve ..."e iadesine, 01/11/2021 gününde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapi iptal tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçece 3. Maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. Maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. Maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı yasanın ek 6. Maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 1.000TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu"nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur.
Aynı Yasanın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Harçlar Kanununun uygulaması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.
Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu 16. madde uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. ( Dairenin bu yönde bir çok kararı bulunmakla birlikte örnek karar; 2020/3743E, 2021/4867K )
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılarak kararın onanması yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.