17. Hukuk Dairesi 2014/12240 E. , 2016/10729 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davacılar murisi ..."nın 27/08/2010 tarihinde sevk ve idaresindeki aracın kontrolunü kaybetmesi ile gerçekleşen trafik kazasında hayatını kaybettiğini, trafik kazasına konu aracın ...tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalandığını, davacıların murisi ..."nın ölümü ile desteklerini kaybettiklerini belirterek şimdilik 1.000,00 TL"nin davalı ... şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, trafik kazalarında zamanaşımının Karayolları Trafik Kanunu md.109 hükmü ile düzenlendiğini, dava konusu trafik kazasının tek taraflı bir kaza olduğunu, cezayı gerektirecek bir durum olmadığından ceza zamanaşımına konu olamayacağını, davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesini, müvekkili şirkete husumet yöneltilmesinin yanlış olduğunu, davacının sorumluluk sigortası kapsamında üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceğini, murisin kazada asli kusurlu olması sebebiyle davacının tazminat hakkı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve zamanaşımı def"inin süresinde olmadığına ilişkin sair temyiz itirazının reddine, karar vermek gerekmiştir.
2-Dava trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Çekişmelerin bir an önce sonuçlandırılmayıp uzun süre askıda bırakılmasının toplumun barış ve huzurunu bozacağı düşünülerek yargı yoluyla hak aramaya konulan zaman sınırı olarak öngörülen zamanaşımı kurumu bir maddi hukuk kurumu değildir. Bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır.
Borçlar Kanunu"nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK"nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar; zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK 60. md. hükmü uygulanmaz. 2918 sayılı KTK"nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre ceza kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır.
Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK"nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya ... Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK"nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK"nın 16.04.2008 gün 2008/4-326-325 ve HGK"nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198 E. 2015-1495 K. sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza 27/08/2010 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacılar desteği ... vefat etmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, KTK"nın 109/II. maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için kamu davasının açılmış olması veya mahkumiyet kararı verilmiş bulunması aranmamakta olup cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan söz konusu trafik kazası da bu anlamda cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir ve sürücü davacılar desteğinin vefat etmiş olması sonuca etkili değildir. Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. KTK"nın 109. maddisinin 2. fıkrasındaki “cezayı gerektiren fiil” ifadesinin seçilmesi zamanaşımı yönünden yukarıda da açıklandığı gibi soruşturma veya kovuşturma yapılması koşullarının aranmadığı sonucunu doğurmaktadır. Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK"da öngörülen ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu hale göre zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilerek, tarafların delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 22.11.2016 tarihinde üye ..."ın karşı oyu ve oyçokluğu ile karar verildi.
(Karşı Oy)
KARŞI OY
Dava, destek olan sürücünün tek yanlı yaptığı kaza neticesinde ölümü nedeniyle mirasçıları tarafından açılan tazminat davası olup davalı süresi içinde zamanaşımı def"inde bulunmuştur.
Her ne kadar trafik kazası sonucu ölüme/yaralamaya sebebiyet vermek bir haksız fiil ve haksız fiil zamanaşımı da TBK"nun 72.maddesinde düzenlenmiş ise de haksız fiilin, trafik kazasından kaynaklanması nedeniyle daha özel Yasa olan 2918 sayılı KTK"nın uygulanması gerekmektedir. 2918 sayılı KTK"nın 109/1.maddesi gereğince kural olarak zamanaşımı 2-10 yıldır. Ancak 2.fıkraya göre dava cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olursa bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Bu madde uyarınca, eylemin suç teşkil etmesi yeterli olup, mahkumiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza zamanaşımı uygulanacaktır. Eylemin suç teşkil edip etmediğini de kural olarak hukuk hakimi belirleyecektir. Hiç kuşkusuz, hukuk hakimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hakimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden hükümle de bağlıdır.
Ne var ki somut olayda, sürücü murisin tek yanlı kazası neticesinde kendisi vefat etmiş olup, kişinin kendi ölümüne sebebiyet vermesi yani sanığın ve mağdurun aynı kişi olması halinde TCK"na göre suç oluşmadığından Sayın Çoğunluğun bu hususu cezayı gerektiren bir fiil olarak kabul etmek suretiyle zamanaşımınının dolmadığının belirlemesine katılmıyorum. Ayrıca, Dairece bu husus tartışılmamakla birlikte ölen kişinin direksiyon hakimiyetini kaybederek devrilmesi eylemi TCK"nın 179/2 maddesinde tanımlanan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun da ancak kasten işlenebilen bir suç olması nedeniyle bu suçu dahi oluşturmamaktadır. HGK"nun 2014/17-2198 E. 2015/1495 K Sayılı kararında aracın frenlerinin arızalı olması nedeniyle bu suçun oluştuğu kabul edilmişse de somut olayda böyle bir belirleme yoktur. Bu nedenle kararın onanması gerektiği görüşündeyim.