Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/5049
Karar No: 2012/6308
Karar Tarihi: 26.06.2012

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2012/5049 Esas 2012/6308 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2012/5049 E.  ,  2012/6308 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
    DAVA TÜRÜ : Mal paylaşımı

    ... ile ... aralarındaki mal paylaşımı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Kadıköy 1. Aile Mahkemesinden verilen 01.12.2011 gün ve 402/1032 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay"ca incelenmesi davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi ise katılma yolu ile davacı vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 10.04.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı vekili Avukat ... ve davacı vekili Avukat ...geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosyanın incelenmesi sonucu görülen eksikliklerin ikmali için dosyanın mahal mahkemesine iadesine karar verilmesini takiben eksiklik tamamlanmış olmakla dosya yeniden incelendi gereği düşünüldü:


    KARAR

    Davacı ... vekili, evlilik birliği içerisinde 2002 sonrası edinildiğini açıkladığı araç, taşınmazlar ve banka hesabındaki para ile ilgili edinilmiş mallara katılma rejimi gereği öncelikle taşınmazlara ait tapu, araca ait trafik kaydının iptali ile yarı hisselerinin davacı adına tesciline, banka hesabındaki paranın yarısının davacıya verilmesine, tescil mümkün olmadığı takdirde katkı payı, katılma alacağı, değer artış payına ilişkin olarak fazla hakları saklı kalmak üzere şimdilik 400.000 TL"nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 19.10.2011 tarihinde harcını da yatırdığı dilekçesi ile isteğini 1.181.894 TL şeklinde ıslah etmiştir.
    Davalı ... Yılmaz vekili, taraflar arasındaki evlilik birliğinin ilk boşanma davasının açıldığı 14.10.2003 tarihinde sona erdiğini, bu tarih sonrası alınan taşınmazların ve 1.1.2002 öncesi alınan taşınmazların tasfiyeye girmeyeceğini, davacının kötüniyetli olduğunu, boşanma sonrası son olarak vekil edeninin 600.000 TL değerindeki Bostancı’da 1352 ada 148 parseldeki 5.kat 9 nolu meskeni davacıya bedelsiz devrettiğini, davacının alacağı kalmadığını, devredilen dairenin katılma alacağından daha yüksek bedelde olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, ıslaha karşı cevabında ise ıslah tarihi itibarıyla 1 yıllık zamanaşımın geçtiğini ileri sürmüştür.Mahkemece, davanın kısmen kabul kısmen reddi ile edinilmiş mallar değerinin toplam 1.223.389,29 TL değerinin yarısı olan 611.695 TL"nin karar tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya dair istemin reddine karar
    verilmesi üzerine; hüküm, kabul edilen kısım yönünden davalı vekili, reddedilen kısım yönünden katılma yolu ile davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Taraflar 29.8.1984 tarihinde evlenmiş, 21.7.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 20.1.2009 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m.). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.nun 202, 4722 s.Y.nın 10.m.).
    Öncelikle davalı tarafından taraflar arasındaki mal rejiminin ilk boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona erdiği iddia edilmekte ise de dosya arasına getirtilen dosyalar incelendiğinde, davacısı Mehtap olan 14.10.2003 tarihinde açılan boşanma davasında Kadıköy 1. Aile Mahkemesinin 30.6.2005 tarih 2003/1077 Esas 2005/657 Karar sayılı ilamı ile tarafların boşanmalarına hükmedilmişse de bu hükmün temyiz ve karar düzeltme aşamaları sırasında davacı ... tarafından davadan feragat edildiği ve bu feragat dikkate alınarak aynı mahkemenin 18.5.2006 tarihli ek kararı ile davacının davasının reddedildiği anlaşılmaktadır. Feragat kesin hükmün sonuçlarını doğurduğuna ve ilk açılan boşanma davası da redle sonuçlandığına göre artık taraflar arasındaki mal rejiminin bu davanın açıldığı tarihte sona erdiğinden sözedilemez. Reddedilen dava sonrası 21.7.2006 tarihinde bu kez davacısı Adnan olan davada yapılan yargılama neticesi Kadıköy 2. Aile Mahkemesinin 3.5.2007 tarih 2006/834 Esas 2007/325 Karar sayılı ilamı ile tarafların boşanmalarına karar verildiğine, bu karar Yargıtay incelemesinden de geçerek 20.1.2009 tarihinde kesinleştiğine göre taraflar arasındaki mal rejiminin 21.7.2006 tarihinde sona erdiğinin kabul edilmesi doğru olmuştur.
    Evlilik içinde 01.01.2002 tarihi sonrası eşlerden biri adına edinilen mal varlığı üzerinde diğer eşin yasadan kaynaklanan artık değerin yarısı oranında katılma alacağı isteme imkanı bulunmaktadır (TMK.nun 231, 236/1.m.). TMK.nun 222. maddesi gereğince, belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Bir eşin bütün mallarının aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilmesi gerekir. Katılma alacağı bakımından talepte bulunan eşin çalışıp çalışmaması veya herhangi bir katkıda bulunup bulunmamasının bir önemi de yoktur. Katılma alacağı yasadan kaynaklanmaktadır. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden (TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın (TMK.m.219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması gerekir. Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar bu durumları ile tasfiyeye konu edilir (TMK.nun 231/1 m.). Söz konusu mal varlıklarının devredilmesi durumunda ise devredildiği tarih esas alınarak hesaplama yapılır (TMK.nun 235/son m.)
    Davada istek katılma alacağı niteliğinde olup, mahkemece dava konusu taşınmazlara ait tedavüllü tapu kayıtları getirtilmiş, davalı tarafından ne şekilde hangi tarihte edinildikleri ayrı ayrı belirlenmiş, tasfiye bakımından hangi mal rejimine tabi oldukları da gözetilerek usulüne uygun alınan bilirkişi raporları doğrultusunda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Dosya arasındaki tapu kayıtları ve diğer belgeler incelendiğinde, her ne kadar kararda 282 ada 1 parsel 283 ada 1 parsel olarak yazılarak buradan edinilmiş mala gelecek değer ve hükmün 9 numaralı bendindeki red kısmında hata yapılmış, yine gerçek değeri 10.000 TL olduğu halde 1528 ada 8 parseldeki 8 nolu dairenin değeri olarak yanlışlıkla 1506 parseldeki 6 nolu dairenin değeri 75.000 TL dikkate alınmışsa da bu hususlar bilirkişi raporlarındaki değerler karşısında maddi hata olarak kabul edilerek bozma yapılmasına gerek görülmemiş, usulüne uygun gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporları karşısında tasfiyeye girmesi gereken artık değerin 1.292.789,29 TL ve davacının bu artık değerin yarısı olarak katılma alacağının 646.394,64 TL olduğu hesaplanmıştır. Mahkemece hükmedilen değer ise 611.695 TL.dir. Diğer yandan 1.1.2002 öncesi edinilen kişisel mal niteliğindeki bir kısım taşınmazın 1.1.2002 tarihi sonrası müteahhide verilerek kat karşılığı edinilen daireler kişisel mal yerine geçen ve ikame niteliğinde kişisel mal olduklarından edinilmiş mal içerisinde değerlendirilmemiş olması da yerindedir. Davalı taraf, boşanma sonrası davacıya bedelsiz verdiğini iddia ettiği taşınmaz sebebiyle davacının katılma alacağı hakkı kalmadığını savunmuş ise de bu hususta tek başına soyut müşterek çocuğun beyanı yeterli olmayıp, ispatlanamayan savunmaya itibar edilmemesi de doğrudur. Davacının dava dilekçesinden sonra verdiği 23.3.2010 tarihli dilekçesi de ıslah niteliğinde olmayıp, ıslahın harcı da yatırılan 19.10.2011 tarihinde yapıldığında da tereddüt etmemek gerekir. Bu açıklamalar karşısında dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, bu tür davalarda fedakarlığın denkleştirilmesi ve hakkaniyet kuralının da gözetilmesi gerektiğine, mahkemece dikkate alınan bilirkişi raporlarında gerek değer gerek hesaplama yöntemi bakımından usul ve yasaya aykırı bir durum bulunmadığına, edinilmiş mal olarak değerlendirmeye giren mal varlığında da az yukarıdaki maddi hatalar dışında bir hata yapılmadığına, usule uygun bilirkişi raporları göz önünde bulundurularak davacının katılma alacağı belirlendiğine göre davalı vekilinin aşağıda yazılı husus dışındaki diğer tüm temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine,
    Ancak; davacı vekili, dava dilekçesinde isteğini 400.000 TL olarak açıklamış, fazla haklarını saklı tutmuş, 19.10.2011 tarihli dilekçesi ile de isteğini 1.181.894 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı vekili bu ıslah isteğine karşı süresinde zamanaşımı def’inde bulunarak 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini savunmuş, davacı vekili ise zamanaşımının 10 yıl olduğunu ileri sürmüştür. Uyuşmazlık, davacının katılma alacağı talebi bakımından zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak uygulanıp uygulanamayacağı hususunda toplanmaktadır.
    743 sayılı TKM.nin yürürlükte bulunduğu dönemde mal ayrılığı rejimi söz konusu idi. Mal ayrılığı rejimi için 743 sayılı TKM. de mal rejimi konusunda herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemişti. Ancak, 743 sayılı TKM.nin Borçların Umumi Kaideleri başlığını taşıyan 5. (4721 sayılı TMK. m.5) maddesinde, “Akitlerin in’ikadına ve hükümlerine ve sükutu sebeplerine taalluk edip borçlar kısmında beyan olunan umumi kaideler, medeni hukukun diğer kısımlarında dahi caridir” amir hükmüne yer verilmiştir. Bu durum karşısında anılan madde gereğince BK.nun zamanaşımına ilişkin uygun düşen hükmünün mal rejimleri konusunda da uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, TKM.nin 5. maddesinin yollamasıyla mal ayrılığı rejimi dönemi bakımından BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygun düşmektedir. BK.nun 125. maddesinde; “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava 10 senelik mürur zamana tabidir”, denilmiştir. Madde metninde sözü edilen “her dava” sözcüğü her alacak olarak değerlendirilmektedir. Aynı Kanunun 132/1-3 nolu bendinde ise, “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında zamanaşımı işlemez” hükmüne yer verilmiştir.4721 sayılı TMK.nunda ise, zamanaşımına ilişkin hüküm yer almaktadır. Anılan Kanunun 178. maddesinde; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına
    uğrar” denilmiştir. Maddenin birinci bölümünden de açıkça anlaşılacağı üzere “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları...” denilmektedir. Bu hükmün sadece boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminat ile benzeri hakları kapsadığını söylemek güçtür. Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları ibaresinin aynı zamanda edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payını da kapsadığı düşünülmektedir. Halihazırda Daire uygulaması bu yöndedir. 743 sayılı TKM.nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde katkı payı alacağına yönelik tüm davalar sözleşme olsun veya olmasın 743 sayılı TKM.nin (4721 sayılı TMK.nun) 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabidir. TMK.nun 225/1. maddesi uyarınca mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ermiş (ki başka bir mal rejiminin kabulü halinde sözleşme söz konusu olur) ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde de 4721 sayılı TMK.nun 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı uygulanmaktadır. 01.01.2002 tarihinden sonra eşler arasında mal rejimi konusunda yapılmış bir sözleşme söz konusu ise, yine 10 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. TMK.nun 225/2. fıkrasında; “Mahkemece evliliğin (…) boşanma sebebiyle sona ermesi…” halinde katılma alacağı bakımından TMK.nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımının uygulanacağı Dairece kabul edilmektedir. Daha önce mal rejimine ilişkin davaların görüldüğü Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesinde de; 4721 sayılı TMK.nun 231. maddesine dayalı katılma alacağı konusundaki kararlar oyçokluğuyla verilmiştir. Çoğunluk; TMK.nun 5. maddesi yollamasıyla bu mal rejiminde BK.nun 125. maddesinde yer alan 10 yıllık, azınlık ise; TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasını benimsemiştir (2.H.D. 05.02.2007 T. ve 9383/1228 E/K).
    Mal rejimleri konusunda on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının gerektiği görüşünü savunanlar; TMK.nun 178. maddesinin TMK.nun boşanma kısmında yer aldığı, bu nedenle sadece boşanmanın eki niteliğinde bulunan davalar hakkında uygulanması gerektiği, mal rejimleri konusunda uygulanmasının mümkün olmadığı, maddenin kanunda yer alış biçiminin de buna engel olduğu gerekçesine dayanmaktadırlar. Kanun sistematiğine göre gerçekten TMK.nun 178. maddesi boşanma kısmında yer almaktadır. Ne var ki, TMK.nun 158 ve 179. maddeleri de aynı bölümde yer almakta olup, TMK.nun 158/2. fıkrasında; “Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır”, Mal Rejiminin Tasfiyesi başlığını taşıyan 179. maddesinde de, “mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır” denilmektedir. O taktirde bu maddelerin yer alış biçimine hangi gerekçe gösterilmelidir. Buna benzer bir çok hüküm bulmak mümkündür. O halde bu gerekçe tek başına on yıllık zamanaşımının uygulanmasının gerekçesi olamaz. Ancak, tali bir gerekçe olarak değerlendirilebilir. Bundan ayrı, istek sahibi için çok zorunlu ve yaşamsal bir değer taşıyan, aynı zamanda boşanmanın fer"i niteliğinde olan nafaka, maddi ve manevi tazminat davaları ve benzerleri bakımından daha kısa süre olan bir yıllık, mal rejimi bakımından ise oldukça uzun bir süre sayılan on yıllık zamanaşımının kabulünün bir çelişki oluşturacağı açıktır.
    Yargıtay ve Daire uygulaması gereğince uygulanması gereken zamanaşımı süresi boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Bugünkü koşullarda bir boşanma davasının temyiz süreci de dahil en az 4-6 yıl sürdüğü bilinmektedir. Kesinleşmeden itibaren on yıllık sürenin son yılı ya da gününde mal rejimine ilişkin davanın açıldığı da gözönünde tutulduğunda sosyal problemin asgari 15 – 20 yıla taşınacağı da bir gerçektir. Bir yıllık zamanaşımı süresinin çok kısa olduğu ancak, on yıllık zamanaşımı süresinin ise çok uzun olduğu ve sosyal problemi uzun süre ayakta tuttuğu ve başka sosyal problemlere de yol açtığı ya da açacağı gözardı edilemez.
    Mal rejimine ilişkin zamanaşımı konusunda doktrinde de tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşünü benimseyenler; farklı açılardan olayı değerlendirmekle birlikte on yıllık zamanaşımının uygulanacağını savunmaktadırlar. Azınlık ise; olayda bir yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmekteler. Yani TMK.nun 178. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığını ileri sürenler iki gerekçeye dayanmaktadırlar. Birincisi sözü edilen madde TMK.nun mal rejimleri bölümünde değil, kanunun sistematiği açısından TMK.nun boşanma kısmında yer almaktadır. İkincisi ise, TMK’nun 178. maddesi boşanmanın eki niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminatlarla ilgili olup bunlar hakkında uygulanır. Mal rejimine ilişkin davalar ise boşanmanın eki (fer"i) niteliğinde davalar olmadığını söylemekteler. Konunun çok tartışmalı olduğu ve henüz bir birlikteliğin gerek doktrinde ve gerekse uygulamada sağlanamadığı görülmektedir.
    Taraflar arasında görülen boşanma davasının kesinleştiği 20.1.2009 tarihinden ıslah dilekçesinin tarihi olan 19.10.2011 tarihine kadar TMK.nun 178. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş bulunduğuna ve davalı vekili ıslah dilekçesi ile talep edilen katılma alacağı miktarına karşı süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğuna göre, davacı vekilinin dava konusu ettiği mal varlığına ilişkin katılma alacağı miktarı ıslahla artırılan miktar yönünden zamanaşımına uğramış olup, mahkemece dava dilekçesindeki istek dikkate alınarak 400.000 TL. katılma alacağı yönünden kabule, ıslahla artırılan 781.894 TL istek bakımından ise zamanaşımı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken ıslahla artırılan kısım da dikkate alınarak yazılı şekilde 611.695 TL. katılma alacağına karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Davalı vekilinin temyiz itirazları aleyhine hükmedilen katılma alacağının ıslahla artırılan bölümü açısından yerindedir.
    Davacı vekili ise katılma yolu ile temyizinde, mahkemece hükmedilen alacak miktarının düşük olduğunu belirterek reddedilen bölümle ilgili temyize gelmiş, zamanaşımının ise 10 yıl olarak uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür. Az yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere zamanaşımının 1 yıl olarak uygulanması gerektiğine, mahkeme kararı davalı temyizi doğrultusunda bozulduğuna göre davacının reddedilen bölümle ilgili temyiz isteğinin incelenmesine gerek bulunmamaktadır.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin zamanaşımı ile ilgili temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin miktara yönelen temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 900 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalıya verilmesine istekleri halinde 21,15 TL peşin harcın temyiz eden davacıya ve 9.083,70 TL peşin harcın da temyiz eden davalıya iadesine 26.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi