13. Hukuk Dairesi 2016/29696 E. , 2019/12880 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, murisleri ...’nın şiddetli baş ağrısı nedeniyle 28.03.2011 tarihinde davalının işletmekte olduğu hastaneye kaldırıldığını, burada çekilen beyin tomografisi sonucuna göre murisin beyninde sol tarafta kanama olduğu ve acilen ameliyata alınması gerektiği belirtilerek Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevkedildiğini, sevkedilen hastanede mevcut tomografi sonucuna itibar edilerek murisin ameliyata alındığını, ancak ameliyat esnasında kanamanın sol tarafta olmadığının tespit edilmesi üzerine kafatasının kapatıldığını ve yeniden çekilen tomografi ile kanamanın sağ tarafta olduğunun anlaşıldığını, ikinci kez ameliyata alınan hastanın iyileşemeyerek vefat ettiğini, hastane çalışanlarının gereken özen ve dikkati göstermediğini, hastanın ikinci ameliyata alınarak direnci kırıldığından ve mevcut kanamanın durdurulması geciktiğinden hayatını kaybettiğini ileri sürerek destekten yoksun kalma tazminatına karşılık şimdilik 10.000,00 TL, manevi tazminat olarak 10.000,00 TL olmak üzere 20.000,00 TL tazminatın vefat tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini istemişlerdir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılarca temyiz edilmiştir.
1-Dava, vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (B.K. 386, 390 md). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/II). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir (Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu"ndan ve Adli Tıp Genel Kurulundan alınan raporlarda “...Boğaziçi Hastanesinde kranial tomografisinin çekilmesi katılan kişinin çekim için tomografi cihazına yerleşimde görevli ve bu şekilde çekimi yapan ...’un sağ ve sol yönü yanlış işaretleyerek tomografinin ters basılmasına sebep olduğundan kusurlu olduğu, ancak kişinin ölümüne neden olan beyin tümörünün lokalizasyonu, özelliği, morfolojisi ve klinik seyri dikkate alındığında bu kusurlu eylemin ölüm üzerine etki ve katkısının bulunmadığı,...., raporunu yazan uzman Dr....’ya atfı kabil kusur bulunmadığı” yönünde görüş bildirilmiştir. Davacılar, Adli Tıp raporlarına karşı hatalı film ve buna bağlı olarak düzenlenen rapor nedeni ile tedavide bir gecikme olup olmadığı, bu gecikmenin hastanın vefatına etkisi bulunup bulunmadığının değerlendirilmediği gerekçesi ile itiraz etmişlerdir. Mahkemece, alınan Adli Tıp raporları doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş ise de; davacıların raporlara itirazları karşılanmamıştır. Mahkemece, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalının sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı ve özellikle davacıların itirazlarını karşılayacak, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacıların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacıların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.