
Esas No: 2017/502
Karar No: 2020/299
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/502 Esas 2020/299 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 202-306
Sanık ... hakkında dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesince 25.03.2009 tarih ve 128-164 sayı ile eylemin nitelikli dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarını oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, dosyanın gönderildiği Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince de 13.07.2009 tarih ve 297-290 sayı ile sanığın eyleminin basit dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarını oluşturabileceği gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verilmiş olup müşterek yüksek görevli mahkemece görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilerek dosyanın gönderildiği Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 03.06.2011 tarih ve 335-180 sayı ile sanığın, TCK"nın 157/1, 62, 52, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 2.000 TL adli para cezası; aynı Kanun"un 207/1, 62, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiştir.
Hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 23. Ceza Dairesince 04.06.2015 tarih ve 1088-2239 sayı ile;
"1- Suça konu çekle ilgili olarak, çek sahibi firmadan ilgili çekin kendilerine ait olup olmadığının sorulması; yine, bu kişilerin yazı ve imza örnekleri ile çekin ön yüzündeki imza ve yazılar karşılaştırılarak, çekteki yazı ve imzaların bu kişilerin eli ürünü olup olmadıkları ve çekin maddi varlığının sahte olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması, ayrıca bankadan da söz konusu çekin ne suretle sahte olduğunun sorulması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi yerine eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Kabule göre ise;
a) Sanığın sahte çek kullanarak dolandırıcılık eyleminin TCK"nın 158/1-f maddesi uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden aynı Kanun"un 157/1. maddesi uyarınca yazılı şekilde basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması,
b) Sanık hakkında kesin nitelikte bulunan geçmiş mahkûmiyeti nedeniyle mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesi,
c) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarihli ve 2007/10-108 E., 2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini hâlinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin dolandırıcılık suçundan hüküm kurulurken adli para cezasının alt sınırın üzerinde 120 gün olarak tayin edilmesi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Kabule göre bozmalardan (b) ve (c) bentlerindeki bozma nedenlerine uyan Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 22.10.2015 tarih ve 202-306 sayı ile;
"...Türkiye İşbankası Denizli Şubesinden alınan 22.01.2009 tarihli yazıda suça konu çek yaprağının sahte olduğunun belirtildiği, yani suça konu çek yaprağının sahte olarak üretildiği, bu hâliyle sahteliği konusunda başkaca araştırma yapılmasının yersiz olduğu, söz konusu bozma nedeninin yerinde olmadığı, ayrıca suça konu çekin düzenleme yerinin bulunmadığı gibi keşide tarihinin olmayan bir tarih olduğu, bu hâliyle çek vasfında olmadığı, buna göre sanığın eyleminin basit dolandırıcılık olarak kabulü gerektiği," şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.12.2015 tarihli ve 398110 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 46-1579 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.12.2016 tarihli ve 398 sayılı kararı ile kararına direnilen Yargıtay 23. Ceza Dairesinin kapatılması nedeniyle bu Daireye ait işlerin devredildiği Yargıtay 15. Ceza Dairesince 04.04.2017 tarih ve 3804-8579 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığa atılı dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarının sübutu bakımından eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin olup,
2- Öncelikle, mevcut delillere göre sahte olduğu ileri sürülen çekin araç alım satımında borç doğduktan sonra verilmiş olması hâlinde dolandırıcılık suçunun unsurları itibarıyla sabit olup olmadığı değerlendirilecektir.
İncelenen dosya kapsamından;
Denizli Cumhuriyet Başsavcılığının 10.03.2009 tarihli iddianamesi ile; sanık ..."ın sahte olarak üretilen, keşide yeri bulunmayan, 02.25.2009 şeklinde imkânsız bir keşide tarihi atılarak düzenlenen ve böylece özel belge şeklinde oluşturulan çeki, aldığı araç karşılığında katılan ..."a vermek suretiyle dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Türkiye İşbankası Sanayi/Denizli Şubesinin 22.01.2009 tarihli ve 226 sayılı yazısında; katılanın 22.01.2009 tarihinde tahsil etmek üzere ibraz ettiği çek yaprağının sahte olduğu,
Denizli Vergi Dairesi Başkanlığının 09.02.2009 tarihli ve 296 sayılı yazısında; suça konu çekte keşideci görünen Ban-İç Gıda İçecek Nak. San. Tic. Ltd. Şti"nin Bandırma Vergi Dairesi Müdürlüğünün mükellefi olduğu, VEDOP (Vergi Daireleri Tam Otomasyon Projesi) merkezi sorgulamalarında söz konusu şirketin 12.09.2006 tarihinde Balıkesir"de kurulduğu, iş yeri merkezinin Bandırma"da ve faal olduğu, vergi kimlik numarasının 1400332226, ortaklarının % 97 hisse ile ...ve % 2 hisse ile ..., yöneticisinin ise 12.09.2006 tarihinden itibaren ...olduğu,
Kolluk tarafından düzenlenen 28.01.2009 tarihli tutanakta; sanığın eşgal bilgilerini verdiği iki şahıs ile bu şahısların kullandığını belirttiği kırmızı renkli Isuzu marka araç hakkında yapılan araştırmalar neticesinde şahısların açık adres ve kimliklerinin tespitinin mümkün olmadığı ve araca da rastlanılmadığı,
Bilgilerine yer verilmiştir.
Aslı adli emanette bulunan çekin incelenmesinde; İşbankası Bandırma/Balıkesir Şubesine ait, 2007297 numaralı, 02.25.2009 keşide tarihli, 5.000 TL tutarlı çekin hamiline düzenlendiği, keşidecisinin Ban-İç Gıda İçecek Nak. San. Tic. Ltd. Şti. olduğu, çekin arkasına keşideci şirketin kaşesinin basıldığı ve ... imzası ile ciro edildiği, Tıkıroğlu Hazır Beton Hafriyat Nakliyat San. ve Tic. Ltd. Şti. kaşesi ile yapılan ikinci cironun üzerinin ise çizilerek "İptal" yazıldığı,
Yerel Mahkemece 03.06.2011 tarihli oturuma getirtilen çek aslının incelenmesi sonucunda; "Çekin Balıkesir Bandırma Türkiye İş Bankası Şubesine ait olduğu, keşidecisinin Baniç Gıda İçecek Nakliyat Sanayi Ticaret Limited Şirketi, keşide tarihinin 2.25.2003, miktarının 5000 TL olduğu, keşide yerinin bulunmadığı, çekin arka yüzünde Baniç Gıda İçecek ve Tıkıroğlu cirolarının bulunduğu, çekin bu hâli ile iğfal kabiliyetine haiz olduğu" şeklindeki gözlemin duruşma tutanağına aktarıldığı,
Dosya içerisinde suça konu çek hakkında hazırlanmış herhangi bir bilirkişi raporunun bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... soruşturma evresinde 28.01.2009 tarihinde kollukta; 5-6 yıldır tanıdığı sanığa daha önceden birkaç kez araç satışı yaptığını, en son üç ay kadar önce Ford marka aracı 8.300 TL bedelle sattığını, sanığın aynı gün 3.300 TL tutarında ödeme tarihi boş olan bir senet vererek aracı alıp götürdüğünü, kalan 5.000 TL için de 20 gün kadar önce iş yerine gelerek suça konu çeki verdiğini, çeki takas için bankaya ibraz ettiğinde görevlilerin çekin sahte olduğunu ve polise bilgi vereceklerini söylediklerini, çekin sahte olduğunu bilmediğini, çek üzerinde herhangi bir işlem yapmadığını,
Kovuşturma evresinde ek olarak; sanığa sattığı araç karşılığında suça konu çeki aldığını, sanığın aldığı aracı 8-9 ay kullandıktan sonra iade ettiğini, ancak araç üzerine sanıkla ilgili konulan icra takibi ile uğraştığını, aracı kullanması nedeniyle herhangi bir ödeme yapmayan sanığın zararlarını karşılamadığını, kısmi iadeyi de kabul etmediğini,
Hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen ...; Tıkıroğlu Ltd. Şti"nin yetkili müdürü olduğunu, arkasında ... cirosu bulunan çeki bir alacağına mahsuben Irmak İnşaat firmasının sahibi ve yetkilisi olan ..."den aldığını, Tıkıroğlu Ltd. Şti"nin kaşesini vurduktan sonra tarihinin yanlış olduğunu fark ettiğini ve çekin tahsili konusunda bir problem yaşanacağını düşünerek bankaya götürüp sorduğunu, banka yetkililerinin de kendisini uyardığını ve bu nedenle çeki alıp hemen ..."e teslim ederek başka bir çek aldığını, çeki teslim etmeden önce ise bastığı kaşenin üzerine "İptal" yazdığını,
Hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen ...; müteahhitlik yaptığını, arkasında ... cirosu bulunan suça konu çeki satmış olduğu bir daireye karşılık iş yerinden komşusu olan..."ten aldığını ve sürekli iş yaptığı ..."a verdiğini, çek üzerinde herhangi bir işlem yapmadığını, keşideci firmayı ve ... isimli şahısı tanımadığını, çekin sahte olduğunu da ..."dan öğrendiğini,
Hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen...; daha önceden tanıdığı ve müteahhitlik yapan ..."den bir daire satın aldığını, ödeme olarak da kayınpederi olan katılandan aldığı ve arkasında ... cirosu bulunan çeki verdiğini, çek üzerinde herhangi bir işlem yapmadığını, keşideci şirketi ve ... isimli şahısı tanımadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... soruşturma evresinde 28.01.2009 tarihinde kollukta; hayvancılık yaparak geçimini sağladığını, 2008 yılı Ağustos veya Eylül ayında köye Isuzu marka kırmızı renkli bir kamyonetle iki şahsın geldiğini, evinde satmak için beklettiği incir olduğunu duyduklarını ve bu nedenle Uşak"tan geldiklerini söylediklerini, bu şahıslara 5.750 TL tutarında incir sattığını, 750 TL"yi peşin aldığını, geri kalan 5.000 TL için bu iki şahıstan 1.75-1.80 cm boylarında, 43-44 yaşlarında, zayıf, esmer, saçı yana taralı, seyrek saçlı, üzerinde krem renkli gömlek, koyu renkli kadife pantolon bulunan şahsın çantadan bir çek çıkardığını ve yanında bulunan 1.70 cm boylarında, 48-50 yaşlarında, 90-95 kg. civarında, kısa dik beyaz karışık saçlı, traşlı, üzerinde kısa kollu açık renkli gömlek ve mavi soluk renkli kot pantolon, ayağında ise terlik bulunan diğer şahsın da çekin arkasına kaşe bastığını, adını, soyadını ve imzasını atıp cirolayarak verdiğini, kendisinin de yaklaşık 15 yıldır tanıdığı katılandan taksitle aldığı araç nedeniyle kalan borcuna karşılık çeki katılana verdiğini, çek üzerinde herhangi bir işlem yapmadığını, bankaya ibrazından sonra çekin sahte olduğunu öğrendiğini, çeki veren şahısları ve keşideci şirketi tanımadığını, şahısların şirketin güvenilir ve dürüst bir şirket olduğunu söylediklerini, bu şahıslarla daha önceden bir alışverişinin olmadığını,
Kovuşturma evresinde ek olarak; çeki sahte olduğunu düşünmeden aldığını ve araç satın aldığı katılana verdiğini, daha sonra aldığı aracı katılana iade ettiğini ve herhangi bir borcunun kalmadığını,
16.11.2015 havale tarihli temyiz dilekçesinde ek olarak; çeki veren şahısları araştırdığını, ancak adreslerini tespit edemediğini, bu nedenle şikâyetçi olamadığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Mevcut delillere göre sahte olduğu ileri sürülen çekin araç alım satımında borç doğduktan sonra verilmiş olması hâlinde dolandırıcılık suçunun unsurları itibarıyla sabit olup olmadığı;
Dolandırıcılık suçu 5237 sayılı TCK"nın 157. maddesinde;
"Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir." şeklinde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
a) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
b) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
c) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
5237 sayılı TCK"nın 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.
"Hile", Türk Dili Kurumu sözlüğünde; "Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika" (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 891) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; "Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez." biçiminde tanımlanmıştır.
Öğretide de hile ile ilgili olarak; "Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir" (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453), "Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir" (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. Baskı, Cilt I, s. 456) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.
Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: "Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir" (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2012, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, s. 650), "Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır" (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Baskı, s. 343), "Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir" (Centel, Zafer, Çakmut, s. 462).
Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı konusunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, bu konuda olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.
Bu açıklamalardan sonra, borcun yenilenmesi ve önceden doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması hususlarına da değinilmesinde yarar vardır.
Borcun yenilenmesi (tecdit), borcu sona erdiren sebeplerden birisi olup neticede yeni bir borç meydana getirilmektedir. Suç tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun "Borçların Sukutu" başlıklı üçüncü babında yer alan 114. maddesinin birinci fıkrasında "Borcun tecdidi akitten vazıh surette anlaşılmak lazımdır." hükmü ile 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren ve Yerel Mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun "Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi" başlıklı üçüncü bölümünde yer alan 133. maddesinin birinci fıkrasında "Yeni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur." hükmü düzenlenmiştir. Buna göre, tarafların yeni bir borç ilişkisi kurarlarken, eskisini ortadan kaldırmak amacıyla hareket ettikleri yapılan işlemin içeriğinden ya da işin özelliklerinden makul surette çıkarılamıyorsa, borcun yenilenmesi söz konusu olmaz.
Hukuk Genel Kurulunun 13.02.2013 tarihli, 666-238 sayılı ve 11.11.2015 tarihli, 2591-2584 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; borcun yenilenmesi, eski borcun, yeni bir borç meydana getirilerek sona erdirilmesidir. Taraflar yeni bir borç meydana getirirlerken eskisini ortadan kaldırmak iradesine sahip bulunmalıdırlar. Buna göre, taraflar arasında ikinci bir borç ilişkisinin kurulması veya mevcut borcu değiştiren yeni bir işlemin yapılması, yenileme için birer karine sayılamaz; şüphe ve tereddüt hâlinde, asıl borç ilişkisinin devam ettiği, tarafların buna son vermek istemedikleri kabul edilecektir. Borcun yenilenmesinde, borç ilişkisi eski olmakla birlikte doğan yeni bir borç söz konusudur.
Ceza Genel Kurulunun 03.03.1998 tarihli, 8-69 sayılı ve 27.11.2018 tarihli ve 505-571 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için mağdur veya bir başkasına verilen zarar, sanığın hileli söz ve davranışlarından sonra ve bu nitelikteki söz ve davranışların sonucu oluşmalıdır. Hâliyle de, borcun yenilenmesi amacıyla hile kullanılması durumunda, diğer unsurların da bulunması şartıyla dolandırıcılık suçunun oluşacağı açıktır. Ancak, borcun yenilenmesi, diğer bir ifadeyle eskisinin sona erdirilip yeni bir borç meydana getirilmesi söz konusu değil ise önceden oluşmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması hâlinde dolandırıcılık suçu oluşmaz. Zira karşı taraf, zararın veya alacağının varlığından haberdar olup zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu oluşmamıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ..."ın, sahte olarak üretilen, keşide yeri bulunmayan, 02.25.2009 şeklinde imkânsız bir keşide tarihi atılarak düzenlenen çeki aldığı araç karşılığında katılan ..."a vermek suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia ve kabul edildiği olayda;
Sanığın, daha önceden tanıdığı ve birkaç kez de araç aldığı katılandan Ford marka bir aracı 8.300 TL karşılığında satın aldığı, katılanın soruşturma evresindeki ifadesine göre araç satışının 2008 yılı Ekim ayı sonlarında yapıldığı ve aracın satıldığı gün sanığın 3.300 TL tutarında bir senet vererek aracı alıp götürdüğü, yine katılanın soruşturma evresindeki ifadesine göre sanığın araç satışından yaklaşık iki ay sonra 2009 yılı Ocak ayı başlarında katılanın iş yerine giderek aldığı araç nedeniyle kalan 5.000 TL borcuna karşılık suça konu çeki verdiği, aracın alım satımı yapıldığı sırada 5.000 TL borcun nasıl ve ne zaman ödeneceği hususunda taraflar arasında bir anlaşma yapıldığına veya suça konu çekin sanığın aracı teslim alırken verdiği 3.300 TL tutarındaki ödeme tarihi boş olan senedin geri alınması diğer bir ifadeyle borcun yenilenmesi amacıyla verildiğine dair sanığın ve katılanın herhangi bir anlatımlarının bulunmadığı gibi sanığın da aracı taksitle satın aldığını ve çeki kalan borcuna karşılık verdiğini savunduğu, dolayısıyla tarafların çekin verilmesi sırasında 3.300 TL tutarındaki senede dayalı borcu ortadan kaldırmak iradesi ile hareket etmedikleri ve bu nedenle borcun yenilenmesinin söz konusu olmayıp suça konu çekin aracın satışı sırasında yani önceden doğan 3.300 TL dışındaki 5.000 TL tutarındaki borç nedeniyle ve bu borca teminat olarak sonradan verilmiş olduğu göz önüne alındığında, sanığa atılı dolandırıcılık suçunun unsurları itibarıyla sabit olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu sanık hakkında dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün, sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
2- Sanığa atılı dolandırıcılık suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı sonucuna ulaşılmış olmakla özel belgede sahtecilik suçunun sübutu bakımından eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin değerlendirilmesine gelince;
Özel belgede sahtecilik suçu TCK"nın 207. maddesinde;
"Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Özel belge, kamu görevlisinin görevi nedeniyle düzenledikleri dışında kalan, resmî belgeden sayılmayan, resmî bir işlem nedeniyle düzenlenmiş olmayan, ancak; doğrudan hukuken hüküm, sonuç meydana getiren, bir hakkın doğmasına veya kanıtlanmasına yarayan yazıdır (Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, 2013, s. 441). Başka bir deyişle, resmî belgenin özelliklerini taşımayan tüm yazılar özel belge olarak nitelendirilebilir.
Resmî ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmî ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir.
Bununla birlikte resmî belgede sahtecilik suçu, belgenin düzenlenmesiyle oluşurken, özel belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin kullanılması da gerekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukuki ilişkide veya herhangi bir hukuki işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalışmaktır.
Belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahteciliğe konu belgenin aldatma yeteneğinin de bulunması gerekir.
TCK"nın 207. maddesinin ikinci fıkrasında ise başkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiş olan bir özel belgeyi, sahte olduğunu bilerek kullanan kişinin de özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Uyuşmazlık konusu "çek" ile ilgili olduğundan, çekin hukuki niteliği ve yapısının irdelenmesinde de yarar bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 03.11.2015 tarihli ve 230-377 sayılı kararında belirtildiği üzere, çek, gerek 14.02.2011 tarihli ve 27846 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nda, gerekse bu Kanun ile yürürlükten kaldırılan 6752 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nda poliçe ve bonodan sonra üçüncü bir kambiyo senedi türü olarak kabul edilmiştir. Çek hukuki niteliği itibarıyla, poliçe gibi bir havaledir, ancak bu havalenin çek olarak vasıflandırılabilmesi için aynı zamanda bir banka üzerinde çekilmiş olması zorunludur. Bankada hesap bulundurmak mücerret çek keşide hakkını vermeyeceğinden, ayrıca önceden bu hesap üzerinde çek keşidesi suretiyle tasarruf edebileceğinin de kararlaştırılmış olması gerekir. Genellikle "çek anlaşması", "çek sözleşmesi" olarak adlandırılan bu akit ile muhatap banka, keşideciye, üzerine çektiği çekteki miktarı ödemeyi vaad ederken, keşideci ise muhatap bankanın ödediği meblağları kendisine tediyeyi taahhüt etmektedir. Böylece, muhatap banka meşru hamil veya cirantaya kendi mal varlığından ancak keşidecinin şahsında hukuki sonuç doğurmak üzere ödemede bulunma yetkisini elde etmektedir.
Bir senedin "çek" niteliğine haiz olabilmesi için taşıması gereken bazı zorunlu yasal unsurlar bulunmaktadır.
Buna göre, çek;
a) Senet metninde "çek" kelimesini ve eğer senet Türkçe"den başka bir dille yazılmış ise o dilde "çek" karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
b) Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havaleyi,
c) Ödeyecek kimsenin "muhatabın" ad ve soyadını (ticaret ünvanını),
d) Ödeme yerini,
e) Keşide tarihini ve yerini,
f) Keşidecinin imzasını, ihtiva etmelidir.
Bu unsurlardan birini taşımayan bir senet çek sayılmayacaktır. Ancak çekte açıklık yoksa, muhatabın adı ve soyadı (ticaret unvanı) yanında gösterilen yer ödeme yeri kabul edilecek, muhatabın ad ve soyadı (ticaret unvanı) yanında birden fazla yer gösterildiği takdirde çek, ilk gösterilen yerde, böyle bir açıklık ve başka bir kayıt da yoksa, çek muhatabın iş merkezinin bulunduğu yerde ödenecektir. Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, düzenleyenin adı yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılacaktır (6752 sayılı Kanun"un 693/2-3, 6102 sayılı Kanun"un 781/2-3. maddeleri).
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Bir önceki uyuşmazlık konusunda anlatıldığı şekilde sanığın özel belgede sahtecilik suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda;
Sanığın aşamalarda istikrarlı bir şekilde suça konu çeki 2008 yılı Ağustos veya Eylül ayında daha önceden tanımadığı iki şahsa sattığı incir karşılığında aldığını, şahıslardan birinin çekin arkasına kaşe bastığını, adını ve soyadını yazarak ciro imzası attığını savunması, sanığın belirttiği ciro imzasına ilişkin kaşenin çekin keşidecisi olan şirket ile aynı ticari ünvana ait olması, çekin ibraz edildiği bankaca çek yaprağının sahte olduğuna dair tutanak tutulması, ancak çekin ne suretle sahte olduğunun belirtilmemesi, bu konuda dosyada bilirkişi raporu da bulunmaması ve ilgili vergi dairesinden keşideci şirketin gerçek ve faal bir şirket olduğunun belirlenmesi hususları birlikte nazara alındığında; öncelikle suça konu çekin keşidecisi olarak görünen şirket yetkilisinin duruşmaya çağrılarak çekin ve çekin arkasındaki birinci ciro yerindeki kaşenin yetkilisi olduğu şirkete ait olup olmadığının, çek şirkete ait ise ne şekilde elden çıktığının ve çekte ciro imzası bulunan ..."in şirket ile bir ilişkisinin bulunup bulunmadığının sorulması, ..."in açık kimlik ve adres bilgilerinin tespit edilmesi hâlinde sanığa usulüne uygun teşhis işlemi yaptırılması, sanığın, keşideci şirket yetkilisinin ve açık kimliğinin tespit edilmesi durumunda ..."in yazı ve imza örneklerinin alınarak çekteki yazı ve imzaların kimin eli ürünü olduğu ve gerekirse ilgili bankadan orjinal çek sureti temin edilerek çekin ne suretle sahte olduğu hususlarında bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik araştırma ile hüküm kurulmasında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemece eksik araştırmaya dayalı olarak sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan verilen direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2015 tarihli ve 202-306 sayılı direnme kararına konu;
a) Dolandırıcılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, suçun unsurlarının oluşmadığının gözetilmemesi,
b) Özel belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise eksik araştırma ile karar verilmesi,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.