
Esas No: 2017/1127
Karar No: 2020/298
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/1127 Esas 2020/298 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 20. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 44-260
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ..."ın, TCK"nın 188/3, 52/2, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.06.2016 tarihli ve 44-260 sayılı hükmün, sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 19.10.2017 tarih ve 1817-5266 sayı ile;
"Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların aşağıda belirtilen dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık hakkında 15.01.2016 tarihinde işlediği ileri sürülen "uyuşturucu madde ticareti yapma" suçu nedeniyle 28.01.2016 tarihinde düzenlenen iddianame ile açılan kamu davası üzerine Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesince 2016/58 esas, 2016/138 karar sayılı dosyada yargılama yapıldığı, bu dosya yönünden ise sanığın 17.03.2015 tarihinde işlediği iddia olunan "uyuşturucu madde ticareti yapma" suçu nedeniyle 02.02.2016 tarihinde iddianame düzenlendiği, her iki suç tarihi arasında hukuki kesintinin oluşmadığı anlaşıldığından; Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/58 esas, 2016/138 karar sayılı dava dosyası derdest ise aralarındaki bağlantı nedeniyle her iki dava dosyasının birleştirilmesi, hüküm verilmiş ve kesinleşmiş ise dosyasının getirtilerek bu dosya içine konması; tüm deliller birlikte değerlendirilip, eylemlerinin tek suç, iki ayrı suç ya da zincirleme suç oluşturup oluşturmadığı tartışılıp değerlendirildikten sonra sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.11.2017 tarih ve 2016/324946 sayı ile;
"...Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 16.6.2016 tarih ve 44-260 sayılı kararı ile uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ..."ın, 5237 sayılı TCK"nın 188/3, 52/2, 53/1-2-3, 63, 58. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis ve 100 TL adli para cezası ile tecziyesine karar vermiştir.
Çözümlenmesi gereken sorun, sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nın 43 üncü maddesinde düzenlenen, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün müdür?
Dosya tetkik olunduğunda, 17.03.2015 tarihinde gizli soruşturmacıya sattığı (1) paket 0.76 gr esrarla ilgili olarak, 02.02.2016 tarihli iddianame ile Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesine sanık hakkında temyiz konusu dava açılmıştır.
Sanık hakkında belirtilen davadan önce 15.01.2016 tarihinde arabada ele geçirilen 9.925 gr esrarla ilgili olarak 28.01.2016 tarihli iddianame ile Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesine dava açıldığı, Mahkemesince 14.04.2016 tarih ve 58-138 sayı ile mahkûmiyet kararı verildiği, hükmün sanık müdafisince temyiz edildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.02.2017 tarih 2016/214721 sayılı tebliğnamesinde hükmün onanmasının talep olunduğu, 20. Ceza Dairesinin 25.4.2017 tarih 2017/192-2017/2581 sayılı ilamında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının saptanması ve tartışılması için araştırma bozmasına tabi tutulduğu, bu karara karşı 31.05.2017 tarih ve 2016/214721 sayılı yazı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz yasa yoluna başvurulduğu, 01.06.2017 tarihinde daireye ulaştırılan evrak hakkında, 20. Ceza Dairesince henüz karar verilmediği belirlenmiştir.
Acaba, 17.03.2015 ve 15.01.2016 tarihili suçlar, bir suç işleme kararının icrası kapsamında mı işlenmiştir? Bu hususun tetkiki için, araştırma yapılmasına, hükmün bozulup yerel mahkemesine gönderilmesine gerek var mıdır?
5237 sayılı TCK"nın 43 üncü maddesinde düzenlenen zincirleme suçun oluşabilmesi için; birden fazla suçun bulunması, bunların aynı tipte suçlar olması, suçların aynı kişiye ya da topluma karşı işlenmesi, suçların aynı kişiye veya topluma karşı değişik zamanlarda ya da aynı suçun tek fiille birden fazla kişiye karşı işlenmiş olması ve suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi gerekir.
Suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenip işlenmediğinin belirlenmesinde; suçların işleniş biçimlerinde ve maddî konusunda benzerlik olup olmadığı, suçların işlendiği yerler arasındaki ilişki, suçlar arasındaki zaman aralığı ve bir suçla ilgili kovuşturma yapılmasından veya hüküm verilmesinden sonra diğer suçun işlenip işlenmediği gibi ölçütlerden yararlanılır.
Failin aynı tipteki suçu birkaç kez işlemeyi önceden düşünüp istemesi bir suç işleme kararını gösterir.
Bu bilgiler ışığında;
17.03.2015 suç tarihi ile 15.01.2016 suç tarihi arasında, hukuki kesinti yoktur. Kovuşturma başlamamıştır.
Ancak; suçların işleniş biçimleri ve yerleri farklıdır. 17.03.2015 günü gizli soruşturmacıya, Çamlıbel Mahallesinde sadece bir parça 0.76 gr esrar satılmış, 15.01.2016 günü ise kuzey kıyı boyunda seyreden arabada 9.925 gr esrar nakledilirken ele geçmiştir.
17.03.2015 günü ile 15.01.2016 günü arasında geçen zaman, yaklaşık 10 aylık zaman farklılığı, bir suç işleme kararını bozacak kadar fazladır. Ayrıca suçların işleniş şekilleri de birbirine benzememektedir. Bu sebeplerle, somut olaylarda aynı suç işleme kararı ile hareket edilmediği sonucuna varılmalıdır.
Sadece hukuki kesinti oluşmadığına ilişkin kıstas sebebiyle dairenin araştırma bozmasına gidilmesi görüşüne bu nedenle iştirak edilemediğinden Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 19.10.2017 tarih ve 2017/1817-2017/5266 sayılı kararının kaldırılarak hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince 07.11.2017 tarih, 6717-5861 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 17.03.2015 tarihinde işlediği alıcı konumundaki kolluk görevlilerine uyuşturucu madde verme eylemi nedeniyle 02.02.2016 tarihli iddianame ile Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesine, 15.01.2016 tarihinde işlediği uyuşturucu madde nakletme eylemi nedeniyle de 28.01.2016 tarihli iddianame ile Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davaları açılan ve hakkında ayrı ayrı mahkûmiyet hükümleri kurulan sanığın eylemlerinin, tek suç mu, iki ayrı suç mu yoksa zincirleme şeklinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilebilmesi için aralarındaki bağlantı nedeniyle davaların birleştirilip delillerin birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tespiti gerekip gerekmediğinin, bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Narkotik Şuçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince uyuşturucu madde ticareti yapan sokak satıcılarına yönelik yapılan çalışmalarda; projeli şekilde yürütülen soruşturmalara rağmen uyuşturucu madde satıcısı olan şüpheli şahısların yakalanmamak amacıyla telefon kullanmamaya özen gösterdikleri, sık sık kullanmakta oldukları telefonları değiştirdikleri, satış yaptıkları yerlerde gözcü kullandıkları, yer değişiklikleri yaptıkları, kullanıcı şahıslara yakalandıklarında kendilerini ele vermemeleri için telkinlerde bulunduklarına dair bilgiler elde edildiği,
Şüpheli şahısların tespiti ve yakalanabilmeleri için Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinden alınan 15.01.2015 tarihli ve 2015/75 değişik iş sayılı gizli soruşturmacı görevlendirilmesine dair karar uyarınca çalışmalara başlanıldığı,
Gizli soruşturmacı raporuna göre; 17.03.2015 tarihi saat 14.50 sıralarında Çamlıbel Mahallesi Gelincik Caddesi üzerinden araçlarıyla geçmekte olan görevlileri ıslık çalarak durduran ve görevlilerin yanına gelen şahsın “Ney” diyerek hangi uyuşturucu maddeyi alacaklarını görevlilere sorduğu, “Cigara” diye cevap verilmesi üzerine şahsın “Yirmilik mi” diye sorduğu, olumlu cevap veren görevlilerden 20 TL alan şahsın “Dön, gel” dediği, görevlilerin yanlarından ayrılan şahsın, Gelincik Caddesi üzerinde bulunan duvarında ‘533’ yazan yeşil ve sarı renkli binanın arasına girip buradan getirdiği bir adet at yarışı kâğıdına sarılı esrarı görevlilere verdikten sonra uzaklaştığı,
14.10.2015 tarihli araştırma ve kimlik tespit tutanağına göre; şüphelinin uyuşturucu satarken alınan fotoğrafı ile Olay Yeri Şube Müdürlüğünden temin edilen fotoğrafının karşılaştırılmasında ... isimli şahıs olduğunun tespit edildiği,
17.12.2015 tarihli ev arama tutanağına göre; Adana 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 2015/5351 sayılı arama kararına istinaden 17.12.2015 tarihi saat 06.00 sıralarında ... sayılı adrese gelen görevlilerin, iki katlı betonarme binanın 2. katının sağ giriş kapısını çaldıkları, kapıyı açan ...’a kardeşi olan ..."ın ikamette olup olmadığını sordukları, ikamette olmadığının anlaşılması üzerine narkotik köpeği eşliğinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı,
Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 02.04.2015 tarihli raporunda; net 1,9 gram gelen tohumlu yeşil renkli bitki parçalarından net 0,76 gram esrar elde edilebileceğinin bildirildiği,
17.12.2015 tarihli teşhis tutanağına göre; şüphelinin uyuşturucu satarken alınan fotoğrafı gösterilen ağabeyi ...’ın, şahsın kardeşi ... olduğunu teşhis ettiği,
Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinden alınan 15.01.2015 tarihli ve 2015/75 değişik iş sayılı gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ve Adana 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 16.12.2015 tarihli ve 2015/5351 sayılı arama kararının dosyada mevcut olduğu,
Şüpheli hakkında 17.03.2015 tarihli eylem nedeniyle Adana Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezlekede, aranmakta olan şüphelinin 15.01.2016 tarihinde Suç No: 2016/44 sayılı olayda 10 kg esrar ile yakalandığı ve bu olay ile ayrı fezleke tanzim edildiği bilgisine yer verildiği, 15.01.2016 tarihli olaya ilişkin tutanağın bir suretinin de soruşturma evrakı arasında bulunduğu,
Sanık ...’ın sorgu ve savunmalarında, 17.03.2015 tarihinde suç konusu esrarı temin ettiği şahıs olarak ismini verdiği ... hakkında, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,
İtiraza konu edilen ve sanığın 15.01.2016 tarihli eylemine ilişkin Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli ve 54-138 sayılı olup Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/1126 esas sırasında kayıtlı bulunan dosyanın, aralarındaki bağlantı nedeniyle aynı tarihte yapılan incelemesinde;
Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 28.01.2016 tarihli ve 2348-212 sayılı iddianamesi ile; 15.01.2016 tarihi saat 22.00 sıralarında görevlilerce şüphe üzerine durdurulan, inceleme dışı sanık...’in kullandığı, sanık ...’ın ise sağ ön koltukta oturduğu görülen 06 AUT 33 plaka sayılı aracın bagajında daralı ağırlıkları toplamı 9925 gram gelen esrar ele geçirilmesi olayı ile ilgili olarak inceleme dışı sanık... ve sanık ...’ın TCK’nın 37/1, 188/3, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı,
Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli ve 58-138 sayılı kararı ile; sanık ..."ın, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3, 62, 52/2-4, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 2 ay hapis ve 4000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına hükmolunduğu,
Hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince 25.04.2017 tarih ve 192-2581 sayı ile “...1- Sanık hakkında Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2016/44 esas sayılı dosyasında başka uyuşturucu madde ticareti yapma suçu nedeniyle yargılamaların yapıldığının duruşma tutanaklarından anlaşılmakla, belirtilen dosya hukuki denetime elverecek şekilde getirtilerek, suç ve iddianame tarihleri gözönüne alınarak hukuki kesinti oluşup oluşmadığı değerlendirildikten sonra, hukuki kesinti oluşmadığı anlaşılan dava veya davalar derdest ise aralarındaki bağlantı nedeniyle dava dosyalarının birleştirilmesi, hüküm verilmiş ve kesinleşmiş ise dosyaların aslı yada onaylı fotokopileri temyiz denetimine olanak verecek şekilde getirtilerek bu dosya içine konması; tüm deliller birlikte değerlendirilip, eylemlerinin tek suç veya iki ayrı suç ya da zincirleme suç oluşturup oluşturmadığı tartışıldıktan sonra sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile hüküm kurulması,
2- 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi"nin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararına yanlış anlam verilerek 5237 sayılı TCK"nın 53. maddesinin "b" bendinin uygulanmamasına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 31.05.2015 tarih ve 214721 sayı ile bozma ilamına karşı itiraz kanun yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmıştır.
Sanığın kollukta; 17.03.2015 tarihinde polis memurlarına esrar sattığını, görüntülerde görülen kişinin de kendisi olduğunu, 15.01.2016 tarihli olayda ele geçen esrardan ise haberinin olmadığını beyan etmiş, sorgusunda ve mahkemede bu ifadesine ek olarak, ...’ten aldığı esrarı görevlilere satanın kendisi olduğunu savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için "zincirleme suç" hükümlerine değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Zincirleme suç, 765 sayılı TCK’nın 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır" şeklinde düzenlenmiştir.
765 sayılı TCK’nın 80. maddesinde zincirleme suçun varlığının kabulü bakımından gerekli birinci koşul; farklı zamanlarda işlenmiş olsalar dahi ortada birden çok suçun olması, ikinci koşul; bu suçların yasanın aynı hükmünü ihlâl etmesi ve nihayet üçüncü koşul da; suç işleme kararında birlik bulunmasıdır.
Buna karşın 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır" biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz" düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK"nın 43/1. maddesindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.
5237 sayılı TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nun 43/1. maddesinde bulunan "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacaktır.
TCK"nun 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi zaman aralığıyla işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Bu aşamada konumuzla ilgisi bakımından TCK"nın 188/3. maddesinde düzenlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna değinilmesi faydalı olacaktır.
5237 sayılı TCK"nın 188. maddesinin üçüncü fıkrasında, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretine ilişkin çeşitli fiiller ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, sevki, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, birinci fıkrasına göre ayrı bir suç oluşturmaktadır. Üçüncü fıkradaki suçun oluşması için belirtilen seçimlik hareketlerden herhangi birisinin yapılmış olması yeterlidir.
Seçimlik hareketli suçlarda, hareketlerden birkaçının birden yapılması birden çok suç işlenmesi anlamına gelmez. Bu gibi hâllerde de ortada tek bir suç vardır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, suçun konusunu oluşturan maddenin aynı olmasıdır. Hareketlerin seçimlik olma özelliği aynı uyuşturucu veya uyarıcı madde için geçerlidir. Failin, değişik zamanlarda aynı veya farklı kişilere maddede öngörülen seçimlik hareketlerden herhangi birisini gerçekleştirmesi hâllerinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması söz konusu olacaktır. Ancak bunun için de öncelikle bu suçların her birinin cezalandırılabilir nitelikte olması ve suçlar arasında hukuki kesinti bulunmaması gerekir. Suçlar arasındaki sürenin ne kadar olması gerektiği konusunda ise kesin bir ölçüt bulunmamaktadır. Suçlar arasında çok kısa bir zaman aralığı olsa dahi suç işleme kararının yenilenmiş olması hâlinde zincirleme suçtan söz edilemeyecektir. Diğer bir anlatımla failin işlemeyi kast ettiği uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun konusunu oluşturan maddenin, öngörülen seçimlik hareketlerden herhangi birisinin gerçekleştirilmesi sonrasında tüketilmesinin ardından, yeniden uyuşturucu madde temin etmesi hâlinde zincirleme suçun değil, gerçek içtima kuralı gereğince ayrı ayrı suçların oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
17.03.2015 tarihinde, gizli soruşturma yapan kolluk görevlilerine 20 TL karşılığında net 0,76 gram esrar satan sanık hakkında, 02.02.2016 tarihli iddianameyle uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesince 16.06.2016 tarihli ve 44-260 sayılı karar ile sanığın mahkûmiyetine, itirazda bahsedilen ve bu dosya ile birlikte incelenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/1126 esas sayılı dosyasında ise; 15.01.2016 tarihinde, kolluk görevlilerince durdurulması üzerine kaçmaya çalışan ve içerisinde bulunduğu aracın bagajında net 3332 gram esrar ele geçirilen sanık hakkında, 28.01.2016 tarihli iddianameyle uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesince 14.04.2016 tarih ve 58-138 sayı ile sanığın mahkûmiyetine karar verildiği, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında sanığın atılı suçları işlediği hususunda bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibariyle herhangi bir isabetsizlik bulunmayan olayda;
Sanık hakkında 17.03.2015 tarihli eylem nedeniyle 02.02.2016, 15.01.2016 tarihli eylem nedeniyle 28.01.2016 tarihinde düzenlenen iddianameler ile kamu davaları açıldığı ve iddianamelerin düzenlenme tarihleri itibariyle hukuki kesinti bulunmadığı anlaşılmakta ise de; 17.03.2015 tarihinde gizli soruşturma yürüten kolluk görevlisine net 0,76 gram esrar satan sanığın, bu olaydan yaklaşık 10 ay sonra 15.01.2016 tarihinde net 3332 gram esrar naklederken yakalanması, her iki suçun işleniş biçimleri ile oluşum ve gelişimlerinin birbirlerinden farklılık göstermesi, suça konu esrarların miktarları ile esrarların ele geçirildiği tarihler arasındaki zaman aralığının uzunluğu, ilk eylemin gerçekleştirildiği 17.03.2015 tarihinden sonra ancak ikinci eylemin gerçekleştirildiği 15.01.2016 tarihinden önce 17.12.2015 tarihinde sanığın ikametinde narkotik köpeği eşliğinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuru elde edilememiş olması birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, 17.03.2015 tarihinde esrar satmasından sonra, ilk suç işleme kararından bağımsız olarak yeni bir suç işleme kararının icrası kapsamında 15.01.2016 tarihinde yeniden temin ettiği uyuşturucu maddeyi naklettiği, 17.03.2015 ve 15.01.2016 tarihli eylemlerinin aynı suç işleme kararının icrası kapsamında değerlendirilemeyeceği, bu bağlamda sanığın eylemlerinin ayrı ayrı suçları oluşturduğu ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunmadığı, her iki suça konu eylemlere ilişkin olay tutanakları ve iddianame içeriklerini değerlendiren Yerel Mahkemelerce aralarında subjektif bağlantı bulunan davalar birleştirilmeden yargılamaya devamla hüküm kurulmasının mümkün olduğu, bu bağlamda eksik araştırmayla hüküm kurulması hâlinin de söz konusu olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına, karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi; "itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 20. Ceza Dairesinin19.10.2017 tarihli ve 1817-5266 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Usul ve yasaya uygun bulunan, Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.06.2016 tarihli ve 44-260 sayılı hükmünün ONANMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.