
Esas No: 2019/136
Karar No: 2020/293
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/136 Esas 2020/293 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 283-102
Sanık ... hakkında bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne yol açma
suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Kayseri 3. Asliye Ceza Mahkemesince 05.05.2011 tarih ve 598-320 sayı ile; eylemin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın TCK"nın 85/1, 62/1 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına karar verilmiş, bu karara karşı katılanlar vekilince itiraz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesince 13.05.2011 tarihli değişik iş kararı ile; "...katılanların olay nedeniyle uğradıkları zararın karşılandığının sabit olmadığı, bu itibarla şartları oluşmadığı," gerekçesiyle itirazın kabulüne ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
İtiraz mercisince verilen bu karar üzerine dosyayı yeniden ele alan Kayseri 3. Asliye Ceza Mahkemesince 08.09.2011 tarih ve 406-556 sayı ile; taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanığın TCK"nın 85/1, 62/1, 51/1 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve mahsuba hükmedilmiştir.
Hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 31.03.2014 tarih ve 8248-7852 sayı ile;
"İddianamede "kullandığı aracın sol arkasında oturan ... ile aracın dışından ve aracın 4-5 cm açık olan penceresinden tutarak konuşan ..."ün bu hâlini görmesine rağmen şüphelinin aniden aracı hareket ettirdiği, ..."un camda asılı kaldığını ve durmasını söylemelerine rağmen durmamak suretiyle" ölüme neden olunduğu iddia edilerek kastın aşılması suretiyle öldürme suçunun tanımlandığı, TCK"nın 87/4. maddesinde tanımlanan suçta öngörülen cezanın süresi bakımından yargılama yapma ve kanıtları değerlendirme görevinin, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 12. maddesi uyarınca Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilmeksizin, görevsizlik kararı verilmesi yerine sevk maddelerine dayalı olarak yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Kayseri 3. Asliye Ceza Mahkemesince 24.10.2014 tarih ve 331-631 sayı ile ağır ceza mahkemesine görevsizlik kararı verilmiş, dosyanın gönderildiği Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 06.04.2015 tarih ve 283-102 sayı ile; sanığın kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan TCK"nın 86/1, 86/3-e delaletiyle 87/4-2. cümle, 62/1, 53/1 ve 63. maddelerin uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba hükmedilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.11.2017 tarih ve 3644-4383 sayı ile; TCK"nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.12.2017 tarih ve 187867 sayı ile;
"...Sanığın aracını hareket ettirerek olay yerinden ayrılmak istemesi sırasında ne ölene karşı, ne de 3. bir şahsa karşı kasti bir suç işlemek amacıyla hareket etmediği sabittir. Meydana gelen netice suç bakımından taksir söz konusudur. Bu taksir de bilinçli taksir düzeyindedir.
Bu gerekçelere bağlı olarak aracı kullanan sanığın, gerçekleşen ölüm neticesini istememesinin ancak sonucun gerçekleşmesinin bilinçli taksir suçunu oluşturduğu," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.01.2018 tarih ve 9-144 sayı ile;
"...Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçeleri yerinde görüldüğünden itirazın kabulüne, Dairemizin 28.11.2017 tarih ve 2016/3644 Esas ve 2017/4383 sayılı kararımızın kaldırılmasına,
Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun kararları ile Yargıtay Kanunu"nun 6545 sayılı Kanun"un 31. maddesiyle değişik 14 ve aynı Kanun"la eklenen geçici 13. maddeleri uyarınca; Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 31.03.2014 tarih, 2013/8248 Esas, 2014/7852 sayılı ilamıyla bozma kararı verilmiş olmasına göre, ... hakkında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan hükümle ilgili olarak temyiz inceleme görevinin Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin görevine girdiği," gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş,
Dosyanın gönderildiği Yargıtay 12. Ceza Dairesince de 29.03.2018 tarih ve 1755-3644 sayı ile;
"...Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 28.11.2017 tarih, 2016/3644 Esas ve 2017/4383 Karar sayılı ilam ile hükmün onanmasına karar verildiği, söz konusu onama kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine, itiraz kabul edilerek onama kararının kaldırılması ile birlikte görevsizlik kararı verilmiş ise de, işin esasına girerek hükmün onanmasına karar verilmesi akabinde Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından itirazın kabul edilmesi hâlinde görevsizlik kararı verilemeyeceği, itiraz konusu ile ilgili karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiş olup;
2797 sayılı Yargıtay Kanunu"na 6572 sayılı Kanun"un 27. maddesi ile eklenen geçici 14. maddesi uyarınca hazırlanan 09.02.2018 tarihli ve 2018/1 sayılı Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu kararı gereğince temyize konu hükmün incelenmesinin Yargıtay Yüksek 1. Ceza Dairesine ait bulunduğu," gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verilerek uyuşmazlığın çözümü için dosyanın Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunca 13.09.2018 tarih ve 117-179 sayı ile;
“...5271 sayılı CMK"nın 6352 sayılı Kanun"un 99. maddesi ile değişik 308. maddesinin amir hükmü gereğince itiraz üzerine dosyayı inceleme görevinin, kararına itiraz edilen Yargıtay 1. Ceza Dairesine ait olduğu,” gerekçesiyle dosyanın Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Dosyanın gönderildiği Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.10.2018 tarih ve 4455 ve 4158 sayı ile; hükmün TCK"nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.11.2018 tarihli ve 187867 sayılı yazı ile; "tereddüt hasıl olduğundan, maddi hatanın düzeltilmesi" talebinde bulunulmuş, bu talep üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24.12.2018 tarih ve 5582-5579 sayı ile;
"Maktul ..."u kasten yaralama sonucu ölümüne neden olma suçundan, sanık ..."in mahkûmiyetine ilişkin Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 06.04.2015 tarih ve 2014/283 esas, 2015/102 karar sayılı hükmün, duruşmalı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucu; Dairemizin 28.11.2017 tarihli, 2016/3644 esas, 2017/4383 karar sayılı ilamı ile hükmün düzeltilerek onanmasına karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.12.2017 tarihinde suçun vasfının bilinçli taksir olduğuna yönelen itirazı üzerine, Dairemizin 23.01.2018 tarih, 2018/9 esas ve 2018/144 karar sayılı ilamının içeriğinden de anlaşılacağı üzere itirazın değişik gerekçe ile kabulüne olarak ifade edilmesi yerine itirazın kabulüne ve Dairemizin düzeltilerek onama kararının kaldırılması sonrasında, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 31.03.2014 tarih, 2013/8248 esas ve 2014/7852 karar sayılı ilamı ile daha önce görevsizlik kararı verilmesi gerekçesiyle temyiz inceleme görevinin Yargıtay 12. Ceza Dairesine ait olduğundan görevsizlik kararı verildiği, Yargıtay 12. Ceza Dairesince de 29.03.2018 tarih, 2018/1755 esas ve 2018/3644 karar sayılı ilamı ile Dairemizin görevli olduğu gerekçe gösterilerek karşı görevsizlik kararı verildiği, görev uyuşmazlığının hâlli için gönderildiği Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun 2018/Bşk-117 esas ve 2018/179 karar sayılı ilamı ile Dairemizin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesi sonrasında da dosya heyetimizce yeniden ele alınarak esastan yapılan inceleme sonrasında bu kere; Dairemizin 16.10.2018 tarih, 2018/4455 esas ve 2018/4158 sayılı karar metninde maddi hata sonucu karar başlığında "Temyiz edenler: sanık müdafisi ve katılanlar vekili" denilmesi yerine, "İtiraz eden: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının belirtildiğinin anlaşılması karşısında;
5320 sayılı Kanun"un 8. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, Dairemizin 23.01.2018 tarihli, 2018/9 esas ve 2018/144 karar sayılı ilamının, itirazın "değişik gerekçe" ile kabulüne ibaresinin eklenerek düzeltilmesine ve yine Dairemizin 16.10.2018 tarihli, 2018/4455 esas ve 2018/4158 Karar sayılı ilamının, "İtiraz eden: Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı" ibaresinin çıkartılarak yerine "Temyiz edenler: sanık müdafi ve katılanlar vekili" ibaresinin eklenmesine şeklinde düzeltilmesine, ilamlardaki sair yönlerin aynen korunmasına," karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 01.02.2019 tarih ve 187867 sayı ile; maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine Özel Dairece verilen 24.12.2018 tarihli ve 5582-5579 sayılı karar, itiraz olunan karar olarak gösterdikten sonra;
"...Ölen ..."ün olaydan önce kız arkadaşı, ..."in kendisinden ayrılmak istemesi üzerine, ..."in cep telefonunu rızası olmaksızın aldığı, bu nedenle ..."in maktul ile görüşmek üzere olay mahallinde yeğenleri ..., ...ve sanık ..."le maktulü aradıkları, olay yerinde maktulü gördükleri, ... ile maktul arasında tartışma çıktığı, sanığın daha önceden maktulü tanımadığı, aralarında herhangi bir husumetin bulunmadığı, olay yerine ..."in telefonunu almak için gittikleri, tartışmaya karışmadığı sadece aracı kullandığı ve tartışmanın büyümemesi için araç içerisine bindikleri, şoför koltuğunda sanık ..."ün bulunduğu, ön sağ tarafta ..."in yeğeni ..."ın oturduğu, arka tarafında da ... ...ile yeğeni ..."un bulunduğu park hâlindeki ...plakalı aracın dışında bulunan maktul ..."ün araçtaki arkadaşı ... ile konuşurlarken arabanın hareket etmesi üzerine ..."un araçla sürüklendiği, meydana gelen olay nedeni ile yaralanan ..."un hastaneye kaldırıldığı, ancak tedavi görürken hastanede vefat ettiği, sanık ..."in anlatımları ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, olay yerinde elde edilen bulgular ve bilirkişi raporuna göre kullandığı aracın sol arkasında oturan ... ile aracın dışından ve aracın yarı açık olan penceresinden tutarak konuşan ..."ün bu hâlini görmesine rağmen tartışmanın büyümemesi amacı ile sanığın aracı hareket ettirdiği, ..."un camda asılı kaldığı ve yere düştüğü, bu şekilde neticeyi öngörmesi ancak sonucun meydana gelmesini istememesine rağmen aracı kullanan sanığın bilinçli taksirle hareket ederek ölüme neden olduğu anlaşılmıştır.
Böylece sanığın istemediği bir netice meydana gelmiştir. Sanığın aracını hareket ettirerek olay yerinden ayrılmak istemesi sırasında ne ölene karşı ne de 3. bir şahsa karşı kasti bir suç işlemek amacıyla hareket etmediği sabittir. Meydana gelen netice suç bakımından taksir söz konusudur. Bu taksir de bilinçli taksir düzeyindedir.
Bu gerekçelere bağlı olarak aracı kullanan sanığın, gerçekleşen ölüm neticesini istememesinin ancak sonucun gerçekleşmesinin bilinçli taksir suçunu oluşturduğu anlaşılmaktadır.
...
Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle itirazımızın kabulü ile, Dairenizin 28.11.2017 tarih ve 2016/3644 Esas, 2017/4383 Karar sayılı düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve belirtilen nedenlerle suç vasfı gözetilerek Yerel Mahkemece verilen hükmün bozulmasına karar verilmesi, Yüksek Dairece itirazın yerinde görülmemesi hâlinde dosyanın Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi itirazen arz ve talep olunur." şeklindeki itirazname ile itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.02.2019 tarih ve 623-1158 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı suç niteliğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilen karar belirlenirken maddi hata yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilen karar belirlenirken maddi hata yapılıp yapılmadığı;
Mahkemelerin veya hâkimlerin verdikleri kararların denetlenmesi adil yargılanma hakkının bir gereği ve muhakeme hukukunun temel bir ilkesidir. Bu denetimi sağlamak amacıyla farklı ülke mevzuatlarında farklı kurumlar ihdas edilmiş, ilk derece mahkemelerince verilen kararların veya kanun yolu muhakemesinde verilen kararların bir biçimde denetlenmesi sağlanmak istenmiştir. Bu denetim gerek ülkede uygulanan hukukun yeknesaklaşması, gerekse ceza muhakemesinin amacına uygun olarak herhangi bir insan hakları ihlaline yol açmaksızın, sanığın ve muhakemenin diğer sujelerinin haklarını koruyarak maddi ve hukuki gerçeğe uygun bir hüküm kurulması amaçlarına hizmet eder. (Serdar Talas, Ceza Muhakeme Hukukunda Başsavcılığın İtirazı; İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 2012, Cilt 70, Sayı 1, Sayfa 153.).
Bu amaca uygun olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK"da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK"da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; "Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir" biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; "Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re"sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz." şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde yer alan "lehe itirazda süre aranmayacağına" ilişkin cümle dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun"un 99. maddesiyle, CMK’nın 308. maddesine;
"(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir" şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevinin yanı sıra kamuoyunun tatminini amaçlayan diğer bir yönü de bulunmaktadır. Ancak bu kanun yolu ile hangi hukuka aykırılıkların denetleneceği yönünde gerek 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde bir açıklık bulunmamaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; "Eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları" (16.11.1964 tarih ve 470-464 sayı), "Kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı" (17.03.1998 tarih ve 18-91 sayı) "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı” (30.11.2010 tarih ve 233-241 sayı) “Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı" (29.03.2011 tarih ve 49-28 sayı), "Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı" (27.12.2011 tarih ve 158-296 sayı) kabul edilmek suretiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurabilmesi için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerektiği, sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle denetlenmesinin, itirazın amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağı söylenebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 28.11.2017 tarih ve 3644-4383 sayılı düzeltilerek onama ilamına yönelik olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan 31.12.2017 tarihli ilk itirazdan sonra Özel Dairece 23.01.2018 tarihli ve 9-144 sayılı ilamla, itirazın değişik gerekçe ile kabul edilip 28.11.2017 tarihli ve 3644-4383 sayılı kararın kaldırılmasına, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay 12. Ceza Dairesine görevsizlik kararı ile gönderilmesine karar verilmiş olması, 12. Ceza Dairesinin karşı görevsizlik kararından sonra Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu kararı ile dosyanın gönderildiği 1. Ceza Dairesince, bu kez 16.10.2018 tarih ve 4455-4158 sayı ile hükmün düzeltilerek onanmasına karar verildiği, bu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kararda maddi hata yapıldığı düşüncesiyle yapılan başvuru sonucu 1. Ceza Dairesince 24.12.2018 tarihli ve 5582-5579 sayı ile “23.01.2018 tarihli, 2018/9 esas 2018/144 karar sayılı ilamının, itirazın ‘değişik gerekçe’ ile kabulüne ibaresinin eklenerek düzeltilmesine ve yine Dairemizin 16.10.2018 tarihli, 2018/4455 esas, 2018/4158 karar sayılı ilamının, ‘İtiraz eden: Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı’ ibaresinin çıkartılarak yerine ‘Temyiz edenler: sanık müdafi ve katılanlar vekili’ ibaresinin eklenmesine şeklinde düzeltilmesine, ilamlardaki sair yönlerin aynen korunmasına” şeklinde karar verilen dosyada;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 01.02.2019 tarihli itiraz başvurusuna ilişkin metinde; itiraz olunan kararın Dairece maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine verilen 24.12.2018 tarihli ve 5582-5579 sayılı karar olarak gösterilip; sonuç ve istem bölümünde ise Özel Dairece daha önce 23.01.2018 tarihli ve 9-144 sayılı karar ile kaldırılan 28.11.2017 tarihli ve 3644-4383 sayılı kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasının istendiği itirazname içeriği, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesindeki “(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re"sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. (2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir. (3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” hükümleri ile birlikte değerlendirildiğinde,
Özel Dairece daha önce 23.01.2018 tarihli ve 9-144 sayılı karar ile kaldırılan 28.11.2017 tarihli ve 3644-4383 sayılı Özel Daire ilamının bir kez de Ceza Genel Kurulunca kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraznamesinin, Özel Dairece ilgili kararın kaldırılıp hukuk alemindeki varlığına son verilmiş olması nedeniyle konusuz kaldığı, talebin bu şekliyle Ceza Genel Kurulunca incelenmesi olanaklı değil ise de; itirazın içeriğine göre sözü edilen yanlışlık yazım hatasından ibaret bir maddi hata olup gerçekte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının Özel Dairenin 16.10.2018 tarih ve 4455-4158 sayılı, hâlen varlığını sürdüren düzeltilerek onama ilamına yönelik olduğu kabul edilmeli ve esas uyuşmazlık konusunun müzakeresine geçilmesine karar verilmelidir.
2- Ön sorunun bu şekilde çözümlenmesinden sonra, sanığa atılı suç niteliğinin belirlenmesine ilişkin olarak;
İncelenen dosya kapsamından;
23.08.2010 tarihli polis fezlekesi ve ekindeki görgü ve tespit tutanağında; 23.08.2010 tarihinde Polis Haber Merkezine telefon edilerek Kayseri ili, Melikgazi ilçesi, Cumhuriyet Mahalllesi, Osmanlı Caddesi üzerinde yaralı bir şahsın bulunduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, meydana gelen olay ile ilgili olarak ...plaka sayılı, Albea marka araçtaki şahısların beyanlarına göre, arkadaşları olan maktul ...’le olay akşamı karşılaştıkları, yaşanan tartışma neticesinde maktulün aracın açık olan sol arka camına yapıştığı ve 50 metre sürüklenip yere düştüğü, aracın sol arka kapı camında parmak izi olduğu, yine aracın sol arka kapısında içeri doğru ezilme bulunduğu, şahsın düştüğü yerde kan izine rastlandığı tespitlerine yer verildiği,
25.08.2010 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağında; 175 cm boyunda, 70-75 kg ağırlığındaki erkek cesedinin baş bölgesinde, sol omuz başında her iki el sırtında ve her iki dizde çok sayıda sıyrık ve ekimoz bulunduğu, başta sol parietal bölgede birbirini kesen birinci kolu oksipitalden kaideye uzanan, ikinci kırık hattı sol temporale ve oradan kaideye uzanan lineer kırık hatları, ikinci kırık hattıyla “Y” şekli oluşturan sol temporalde 6 cm uzunluğunda üçüncü bir kırık hattının bulunduğu, beynin şişmiş ve kanamalı, sol temporal bölgede 0,4x0,5 cm derinliğinde 6x6 cm ebadında kontüzyon olduğu, ince bağırsakta ve sağ psoas kasında yoğun kanama izlendiği, maktul ...’ün genel beden travmasına bağlı kafatası kırığıyla müterafik beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve iç organ harabiyeti sonucu öldüğünün bildirildiği,
Olay yerinde yapılan keşif işleminden sonra Trafik Bilirkişisince düzenlenen 14.09.2010 tarihli raporda; maktul ...’ün ölümü ile sonuçlanan olayın, Kayseri ili, Melikgazi ilçesi, Cumhuriyet Mahallesi, Osmanlı Caddesi üzerindeki ... Apartmanı önünde 23.08.2010 tarihinde saat 22.10 sıralarında meydana geldiği, bölünmüş yolun 750 cm genişliğinde, zeminin asfalt, kuru, düz ve hafif iniş eğimli olduğu, meskûn mahal içinde meydana gelen olaya etki eden başka bir araç ya da cisim bulunmadığı, görüşün ve hava durumunun açık olduğu, sürücü sanık ...’ün araç dışında bulunan maktul ...’ün otomobil ile temasını kesmesini bekleyip temasın kesildiğini gördükten sonra otomobilini çalıştırarak hareket etmesi gerekirken maktulün araç ile temasını görmeden aracı hareket ettirmek, süratlenmek suretiyle maktulün yaklaşık 25 metre sürüklenmesine neden olduğu, araçta bulunan ... ...’un uyarısına rağmen seyrine devam etmesi nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 73. maddesinde ifade edilen “Araçların...kişilere zarar verecek şekilde saygısızca sürülmesi yasaktır” kuralını ihlal ettiği; maktul yaya ...’ün ise park hâlindeki aracın çalıştığını görmesine rağmen araçla temasını kesmemesi, nedeniyle aynı Kanun’un 6. maddesindeki “Yayaların hareket hâlindeki taşıta asılmaları yasaktır” kuralını ihlal ettiğinin ifade edildiği,
Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 18.04.2011 tarihli raporda; dosyadaki tüm bilgi, belge ve ifadeler incelendiğinde, maktul yaya ...’ün, aracın camına tutunmakta iken aracın harekete başladığı kanaatine varıldığı, sanık sürücü ... yönetimindeki otomobil ile park hâlinde bulunduğu yerden harekete başlamadan önce yaya ..."ün, araçla olan temasını kestiğinden emin olması gerekirken, dikkatsiz ve tedbirsizce harekete başlaması sonucu meydana gelen olayda, tali kusurlu olduğu, maktul yaya ...’ün aracın çalıştırıldığını fark ettiğinde, araçla olan temasını kesip araçtan uzaklaşması gerekirken temasını kesmeyip araca asılı kalmaya devam etmesi sonucu, yola düşerek kendi ölümüyle neticelenen olaydaki kurallara aykırı davranışıyla, asli kusurlu olduğunun belirtildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden temin edilen nüfus kaydında; maktul ...’ün 23.03.1987 tarihinde doğduğu, olay tarihinde 23 yaşında ve bekâr olduğu, sekiz kız kardeşinin bulunduğu, babası Ali Gür’ün maktul 6 yaşında iken vefat ettiği bilgilerine yer verildiği,
06.04.2015 tarihli mahkûmiyet hükmü ile birlikte hakkında yakalama kararı çıkarılan sanık ...’ün hükümden yaklaşık 5 yıl sonra 15.01.2020 tarihinde yakalanarak tutuklandığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... (...) aşamalarda benzer şekilde; maktulün annesi olduğunu, olay yerinde bulunmadığını, oğlunun kaza süsü verilerek öldürüldüğünü düşündüğünü, oğlunun ölümünden sorumlu olan kişilerden şikâyetçi olduğunu,
Katılanlar ..., ... ve ... (...) aşamalarda benzer şekilde; maktulün kardeşleri olduklarını, olayı görmediklerini, maktulün hastaneye kaldırılmasından iki gün sonra kendilerine haber verildiğini ancak kardeşlerinin kasten öldürüldüğünü düşündüklerini,
Tanık ... müdafisi huzurunda şüpheli sıfatıyla Kollukta; 29 yaşında olduğunu, annesi ve akıl sağlığı yerinde olmayan dayısı ile birlikte yaşadığını, olay tarihinden iki yıl kadar önce, bir arkadaşının Malatya’daki düğününe gitmek için bindiği otobüste maktul ... ile tanıştığını, maktulün bu otobüste şoför muavini olduğunu, tanışıp arkadaş olmalarından bir süre sonra maktulün dengesiz hâl ve hareketlerine tanık olunca kendisinden ayrılmak istediğini ancak maktulün kendisinden ayrılmayı kabul etmediğini, kendisini takibe başladığını, olay günü Malatya’dan gelen maktulün ikametinin önüne gelip kendisiyle konuştuğunu, tartıştıklarını, akşam tekrar gelen maktulün kendisini iterek cep telefonunu alıp gittiğini, bir süre sonra ankesörlü telefondan ikametlerindeki sabit telefonu arayan maktulün, yanına gelmesi durumunda telefonu vereceğini söylediğini, telefon numarasından maktulün arama yaptığı yeri anladığını, olayı duyan yeğenleri ..., ... ve ...’ın arkadaşı sanık ...’le, ...’in kullandığı araca bindiklerini, kendisinin sol arka koltuğa oturduğunu, sağında...’in, sağ ön koltukta ise ...’ın bulunduğunu, telefonu maktulden almak için araçla dolaşıp maktulü aradıkları sırada, İldem Portakal Marketin önüneki ankesörlü telefonun yanında maktulü gördüklerini, ... ve sanık ...’in araçtan inip maktulün yanına gittiklerini ve bir süre sonra maktulle beraber aracın yanına geldiklerini, maktulün telefonu kendisine iade ettiğini, maktulden korunmak için aracın sol arka koltuğuna oturduğunu, yanına da yeğeni...’in yerleştiğini, aracın camını kapattığını, maktulün kendisi ile tartışarak aracın kapısını açmaya çalıştığını, sanığın aracın şoför koltuğuna oturduğunu, araç hareket edince maktulün aracın camına tutunduğunu gördüğünü, “Aracı durdurun” diye bağırdığını, fakat aracın durmadığını, araçtan arkaya baktığında maktulü yerde yatarken gördüğünü, aracı durdurup maktulün yanına gittiklerini, maktulün yerde hareketsiz şekilde yattığını, maktule araçla çarpmadıklarını, maktulün araca atlayıp aracın camına asılması sonucunda yere düşerek yaralandığını,
Savcılıkta; maktulden korunmak için aracın sol arka koltuğuna oturduğunda sanığın sol arka camı biraz açtığını, maktulle konuştuklarını, sonra arabanın hareket ettiğini, araç hareket ettiğinde maktulün yaklaşık 30 cm araçtan uzakta bulunduğunu, araç hareket edip hızlanınca maktulün koşarak gelip sol arka cama tutunduğunu, maktulün araca tutunduğunu görünce “Durun” diye bağırdığını, ancak nedense aracın durmadığını, saniyeler içerisinde maktulün yere düştüğünü, biraz daha ilerledikten sonra kavşaktan dönerek maktulün yanına gittiklerini, maktulün yerde hareketsiz yattığını,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; konuştukları sırada maktulün kesinlikle cama asılmış vaziyette olmadığını, araba hareket ederken de asılmaya kalkışmadığını ancak araba hızlanmaya başladığında bir ses duyduklarını ve baktıklarında maktulün camdan tutmak istercesine elini cama attığını gördüklerini, sonra maktlulün yere düştüğünü, bağırmaya başladığını, sanığın ne yapacağını bilemediğini, az bir mesafe sonra aracı durdurduğunu, sonra geri dönerek olay yerine geldiklerini,
Mahkemede; arabanın sol arka koltuğuna bindiğini, başlangıçta bulunduğu taraftaki camın kapalı olduğunu, maktul dışarıdan kendisi ile konuşmak isteyince...’in camı açtığını, maktul kendisine “Yarın gelecek misin?” diye sorunca olay büyümesin diye “Tamam, olur” şeklinde cevap verdiğini, maktulün bu cevaptan sonra arabadan uzaklaştığını, sonra arabanın normal bir şekilde hareket ettiğini, henüz olay yerinden çok uzaklaşmadan bir karartı gördüğünü, karartıyı görür görmez “Dur, dur” diye bağırmaya başladığını, hangi ara maktulün arabanın yanına yaklaştığını görmediğini, bu ifadesinde meramını doğru şekilde anlatabildiğini,
Tanık ... Aydın müdafisi huzurunda şüpheli sıfatıyla Kollukta; sanıkla arkadaş olduklarını, olay günü teyzesinin telefonunun maktul tarafından alındığını öğrenince, telefonu iade edeceğini söyleyen maktulün yanına sanığın kullandığı araçla teyzesi ... ve kuzeni...’le beraber gittiklerini, maktulü yolda görünce aracı durdurup yanına gittiğini, maktulün telefonu kendisine vermediğini, “Ben hırsız değilim” diye bağırmaya başladığını, telefonu teyzesine vermek istediğini, “Araçtan insin, konuşalım” dediğini, sanık ...’in sol arka kapı camını 4-5 parmak aşağı indirdiğini, araç içindeki teyzesi ile araç dışındaki maktulün konuşmaya başladıklarını, maktulün, teyzesine “Yarın gelecek misin” diye sorduğunu, teyzesinin de maktule “Hayır” diye cevap verdiğini, konuşma bitince sanığın aracı çalıştırdığını, aracın hareket ettiğini, araç ikinci vitese geçtiğinde teyzesi ...’in “Dur, cama asıldı” dediğini, sanığın ayağını gazdan çektiğini, ilerideki kavşaktan dönüp geldiklerinde maktulü yerde yatarken gördüklerini,
Savcılıkta; araç ikinci viteste iken yaklaşık 20 metre gittiklerinde teyzesinin “Durun” diye bağırmaya başladığını,
Mahkemede; olay sırasında arbede veya tartışma yaşanmadan maktulün telefonu iade ettiğini, maktulün, teyzesi olan ...’le özel olarak konuşmak istediğini, buna karşı çıkınca maktulün üstelediğini, etrafta bulunan insanların olay yerine toplandığını, teyzesi ...’in aracın arka koltuğuna oturduğunu, hafif aralık bırakılan kapı camından maktul ile teyzesinin konuşmaya başladıklarını, sonra geldikleri şekilde araca bindiklerini, sanığın aracı çalıştırıp hareket ettiğini, araba birinci viteste iken teyzesinin “Durun” diye bağırdığını, başta ne olduğunu anlayamadıklarını, sanığın frene bastığını, arkasına döndüğünde kimseyi görmediğini, arabadan inince maktulü yerde yatarken gördüğünü, arabanın camının maktulün içeriye asılacağı kadar açık olmadığını,
Tanık ... müdafisi huzurunda şüpheli sıfatıyla Kollukta; tanık ...’in teyzesi olduğunu, maktulün de yaklaşık iki yıldır teyzesinin arkadaşı olduğunu, olay günü maktul ...’un teyzesi ile tartıştığını ve teyzesinin telefonunu alıp gittiğini, maktulü bulmak için sanığın kullandığı araçla dolaşmaya başladıklarını, maktulü bir marketin önünde görünce ...’ın ardından da sanık ..."in araçtan indiğini, teyzesi ile kendisinin de bir süre sonra araçtan indiklerini, sanık ... ve ...’ın yanında kendilerine doğru gelen maktulün “Siz kim oluyorsunuz” diye sözler sarf ettiğini, ...’ın maktule “Telefonu ver” diye ikazda bulunması üzerine maktulün “Ben zaten telefonu verecektim, ben hırsız falan değilim, teyzene yüzük takmışım” dedikten sonra telefonu kendisine verdiğini, kendisinin de telefonu teyzesine verdiğini, maktulün, teyzesi ... ile konuşmaya çalıştığını, konuşurken bağırmaya başlayıp teyzesi ...’in elini tutmaya çalışınca ...’ın müdahale ettiğini, kendilerine arabaya binmelerini söylediğini, arabaya binince maktulün kapıyı açmaya çalıştığını, sanığın maktule “Senin elin kolun durmuyor, camı açayım o şekilde konuş” deyip sol arka camı yaklaşık 5 parmak kadar açtığını, maktulün bu aralıktan teyzesi ... ile konuştuğunu, konuşma bittikten sonra ... ile sanık ...’in de arabaya bindiklerini, son olarak maktulün, teyzesi ...’e “Yarın gelecek misin?” diye sorduğunu, teyzesinin de düşündükten sonra geleceğini söylediğini, bunun üzerine maktulün “Tamam” deyip biraz geriye çekildiğini, maktulün zaten cama eğilip o şekilde konuştuğunu, sanığın bu konuşmaların bitmesi ile hareket ettiğini, hareket edince sanığın ...’a dönüp “İyi ki olay çıkmadı” dediği sırada, teyzesi ...’in “Durun” diye bağırmaya başladığını, teyzesine baktığında çırpındığını gördüğünü, daha sonra camın kenarında bir el gördüğünü, kendisinin de “Durun” diye bağırdığını, bunun üzerine arabanın yavaşladığını, zaten maktulün de düşmüş olduğunu, ne yapacaklarını şaşırdıklarını, hemen dönüp maktulün düştüğü yere geldiklerini, arabadan inip yerde yatan maktulün yanına koştuğunu, çevredeki insanların da olay yerinde toplandığını, teyzesinin ise ağlayarak kendinden geçtiğini, daha sonra cankurtaran çağırdıklarını,
Tanıklar ... ve... 24.08.2010 tarihinde Kollukta benzer şekilde; olayın meydana geldiği yerde bulunan ... ve... Apartmanlarının görevlisi olduklarını, saat 22.00 sıralarında bir yandan konuşup bir yandan da yolu izlediklerini, cadde üzerinde bir aracın hızla aşağı doğru gittiğini, o yöne baktıklarında yerde yatan bir kişi olduğunu gördüklerini, ancak çarpma sesi işitmediklerini, daha sonra koyu renkli aracın dönerek yerdeki şahsın yanında, yolun karşısında durduğunu, araçtan inen iki kadının yerdeki şahsa bakarak ağlamaya başladıklarını,
Tanık ... aşamalarda benzer şekilde; olayın meydana geldiği yerde ikamet ettiğini, akşam su içmek için mutfağa geçtiğinde dışarıdan “Küt” diye bir ses duyduğunu, balkona çıktığında maktulün asfaltta yattığını, bir aracın da ileriden hızlı bir şekilde gittiğini gördüğünü, bunun üzerine 155 ve 112’yi aradığını,
Tanık ... olaydan 9 gün sonra Cumhuriyet Savcılığında; İldem Cumhuriyet Mahallesi, Osmanlı Caddesi üzerindeki İldem Fırınında işçi olarak çalıştığını, olay günü fırında çalışırken yüzünün yola dönük olduğunu, yolda gri renkli markasını hatırlamadığı bir otomobili park hâlinde gördüğünü, aracın arka tarafında iki kız ile maktulün kaldırımda konuştuklarını, bu kişilerin el kol hareketlerinden tartıştıklarını anladığını, bulunduğu yer ile olay yerinin arasında yaklaşık 30 metre olduğu için konuşulanları duyamadığını, konuşmanın yaklaşık 15 dakika kadar devam ettiğini, daha sonra aracın şoförü olan sanığın da inip yanlarına gittiğini ancak tartışmaya katılmadığını, daha sonra sanığın demesi ile kızların aracın arka koltuğuna oturduklarını, maktulün park hâlindeki arabaya doğru yaklaştığını, sol arka kapı camının sonuna kadar açık olduğunu, maktulün eğilerek ve elleri ile camın açık olduğu yeri yani arabayı tutarak ancak kafası dışarıda olduğu hâlde sol arka koltukta oturan kızla konuştuğunu, birkaç dakika bu şekilde konuştuklarını ancak aracın birdenbire hareket ettiğini, maktulün arabanın arka camına asılı kaldığını yani gövdesini arabanın içerisine sokmaya çalıştığını, ayaklarını yerden kestiğini, araç bu şekilde giderken görüş açısının kapandığını, yaklaşık 4-5 dakika sonra patronu ile dışarı çıktıklarını, arabanın yaklaşık 35-40 metre ileride durmuş olduğunu, maktulün yerde olduğunu, arabanın çok hızlı hareket etmediğini, normal bir şekilde kalkış yaptığını, sonradan hızlanıp hızlanmadığını bilmediğini, sanığın, patronu... Kavak"ın köylüsü olduğunu, sanığın dayısının olayı gören tanıkları aradığını duyunca tanıklık yapmak için müracaat ettiğini,
Mahkemede; önceki beyanlarını tekrarladığını, araba hareket edince maktulün arabanın kapısında asılı kaldığını;
Tanık ... olaydan 9 gün sonra Cumhuriyet Savcılığında ve Mahkemede benzer şekilde; olayın meydana geldiği yer olan Cumhuriyet Mahallesi, Osmanlı Caddesi üzerindeki Duru Apartmanında ikamet ettiğini, olay günü saat 22.00 sıralarında evinin önündeki aracı tamir ederken Fiat Albea veya Siena olduğunu düşündüğü bir araç yanında tartışma olduğunu duyduğunu, tarafların yüksek sesle birbirlerine bağırdığını, yaklaşık 30 metre mesafeden görebildiği kadarı ile maktul ile kızın tartıştıklarını, yanlarında iki erkeğin daha bulunduğunu, maktulün tartışma sırasında arabada şoför olmayan beyaz gömlekli erkek şahsa "Benim paramı ver, benim 80 milyonumu ver" dediğini duyduğunu, bu sırada şoför olan kişinin daha çok sakinleştirmeye yönelik hareketler yaptığını, bir süre sonra kızların arabanın arka tarafına oturduklarını, maktulün sol arka kapıya eğilerek, bazen arabanın tavanından tutup bazen de camın bulunduğu alt taraftan tutarak konuştuğunu, bu şekilde yaklaşık 5-10 dakika konuşma olduğunu, aracın şoförü ve beyaz gömlekli şahsın arabaya binmesinden sonra da maktulün arka camın olduğu yerdeki kızla konuşmayı sürdürdüğünü, bu sırada maktulün tam doğrularak bir iki adım geri gittiğini, bu sırada arabanın çalışıp hareket ettiğini, maktulün hemen arabanın ön camla arka camı ayıran orta direk kısmını tuttuğunu ve arabanın hareket ettiği yöne doğru eğildiğini, maktulün koşup koşmadığını, ayaklarının yerde sürüklenip sürüklenmediğini görmediğini ancak görebildiği kadarıyla maktulün vücudunun aracın dışında olduğunu, aracın çok hızlı bir şekilde hareket etmediğini ancak daha sonra görüş açısı kapandığı için olanları göremediğini, yaklaşık 2 dakika sonra yola doğru çıkıp baktığında maktulü ... Apartmanının yaklaşık 3 metre kadar yolun ön tarafında yüzüstü düşmüş vaziyette gördüğünü, arabanın ise ilerideki kavşaktan dönerek bölünmüş yolun diğer tarafında ölenin hemen paralelinde durmuş olduğunu, etraftakilerin de olay yerine koştuklarını, olay yerine gittiğinde sanık ...’ün köylüsü ve önceden tanıştığı ve selamlaştığı kişi olduğunu görünce olaya şahit olduğunu belirtip ifade vermeye geldiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... Kollukta; 21 yaşında olduğunu, inşaat teknik elemanı olarak çalıştığını, arkadaşı ...’ın olay günü saat 21.30 sıralarında telefon ederek kendisini evine çağırdığını, babası ... adına kayıtlı ...plakalı araca binerek ...’ın evine gittiğini, ...’ın kendisine, teyzesi ...’in erkek arkadaşı olan maktulü aramaya çıkacaklarını söylemesi üzerine, ..., ...’ın teyzesi ... ve akrabaları olan...’i sevk ve idaresindeki araca alarak maktulü şehirde aramaya başladıklarını, ... ve...’in görüp uyarmaları üzerine ankesörlü telefon vasıtasıyla konuşurken gördükleri maktulün yakınına aracı park ettiğini, ...’ın araçtan inerek kendisinden önce maktulün yanına gittiğini, maktulden ...’den aldığı cep telefonunu geri istediklerini, maktulün kendileri ile birlikte park hâlindeki aracın yanına geldiğini, araçtan inmiş olan ...’in maktulden cep telefonunu aldığını, maktul ve ... birbirleri ile yüksek sesle konuşmaya başlayınca, ... ve...’i araca bindirdiğini, kapıları kilitlediğini ancak ... ile maktulün konuşmalarına imkân sağlamak için ...’in oturduğu taraftaki aracın sol arka kapı camını 4-5 parmak genişliğinde aşağı indirdiğini, maktul ile ...’in konuşmalarının tartışmaya dönüştüğünü, olayın büyümemesi için aracı çalıştırıp hareket ettirdiğini, maktulün bu sırada araçla temasının bulunmadığını,
Cumhuriyet Savcılığında; aracı hareket ettirmeden önce aynadan baktığında araçla maktul arasında 25-30 cm mesafe bulunduğunu gördüğünü, araçla hareket edip 2. vitese geçtiğinde hızının saatte yaklaşık 20-30 km’ye ulaştığında arkada oturan kadınların bağırmaya başladıklarını, bu sırada 30 metre kadar yol aldıklarını, paniğe kapıldığını, aklına durmak gelmediğini, dikiz aynasından baktığında sol cama asılmış olan maktulün yere düştüğünü gördüğünü, yine durmadığını, ilerideki kavşaktan dönerek olay yerine geri geldiğini,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; olay akşamı ortamın gerginleştiğini hissedince ... ve yanındaki bayan arkadaşını arabaya bindirdiğini, bu sırada maktulün, aracın kapısını açmaya çalıştığını, araca binip kapıları kilitlediğini ancak maktul konuşmakta ısrar ettiği için camı 4-5 cm açarak maktulün ... ile konuşmasına imkân sağladığını, konuşma uzayınca bir tatsızlık çıkmasın diye tedbiren arabayı hareket ettirdiğini, bu sırada araç ile maktul arasında mesafe bulunduğunu, maktulün kesinlikle arabaya asılmış vaziyette olmadığını, yola çıkıp biraz sonra ikinci vitese geçtiği sırada arkadaki kadınların çığlık attıklarını, bir an ne olduğunu anlamadığını, hareketine devam ettiğini ancak ne olduğunu anlamak için dikiz aynasından baktığında yolda maktulü yatar vaziyette gördüğünü, aracı daha sonra geri çevirerek kaza yerine gittiğini,
Mahkemede; önceki ifadelerini tekrar ettiğini, olay akşamı ... ile maktul arasındaki konuşma bittikten ve sol aynadan maktulün araçtan ayrıldığını gördükten sonra araçla hareket ettiğini, hareketinden hemen sonra aracın arkasında oturan kadınların bağırtısını duyunca önce dönüp neden bağırdıklarına baktığını, aynadan bakıp maktulün yerde olduğunu görünce hemen aracı durdurduğunu, ileriden U dönüşü yaparak maktulün olduğu yere geldiğini, olayın nasıl olduğunu kendisinin de anlamadığını, hareket ettikten sonra maktulün tekrar araca yönelmiş olabileceğini ancak bunu kendisinin fark etmediğini, maktulü tanımadığını, husumetinin bulunmadığını,
Savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nın “Kasten Öldürme” başlığı altında düzenlenen 81. maddesi;
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”, hükmünü içermektedir.
“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası ise suç ve karar tarihindeki hâli ile;
“Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”, şeklinde iken 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürülüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, bu fıkrada yer alan “onaltı” ibaresi “onsekiz” şeklinde değiştirilmiş, TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrası “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Konuya ilişkin TCK"nın 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir” açıklamasına yer verilmiştir.
765 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terk edilmiş olmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161.).
765 sayılı TCK’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCK’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi;
“(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir.
Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 5. Bası, İstanbul 2015, s. 286 vd; ... Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, c 3, s. 2484 vd.).
5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nın 86. maddesinin 1. fıkrası veya 1. fıkrası ile birlikte 3. fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.
Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK"nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci maddesi kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.
Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK"nın 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.
Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK’nun “Kasten öldürme” başlığı altında 81. maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4. fıkrasına düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru yaralama kastıdır. O hâlde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur farklılığı olacaktır. Dolayısıyla suçun vasıflandırılmasından önce çözülmesi gereken konu, failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğuna ilişkindir.
5237 sayılı TCK"nın "Kast" başlıklı 21. maddesi;
"(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir" şeklinde düzenlenerek maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; “...Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine ... ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.
Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kastla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
5237 sayılı TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK"nın 22/2. maddesinde taksir; "Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu"nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Türk Ceza Kanunu"nda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Türk Ceza Kanunu"nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; "Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun"un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "Olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir" şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Kast, olası kast, bilinçli taksir ve taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
23 yaşında ve bekâr olan maktul ...’ün, olay tarihinden yaklaşık iki yıl önce şehirler arası otobüslerde şoför muavini olarak çalıştığı dönemde Kayseri-Malatya otobüsüne binen 1981 doğumlu tanık ... ...ile tanıştığı ve bu yolculuktan sonra duygusal yakınlık duyduğu ... ile görüşmeye başladığı, arkadaşlıklarının ilerlediği dönemde maktulün bazı hâl ve davranışlarını yadırgayan tanık ...’in maktul ile olan ilişkisini bitirmek istediği ancak maktulün ısrarla ... ile görüşmeyi sürdürdüğü, olay günü Malatya’dan tanık ...’in ikamet ettiği Kayseri’ye gelen maktulün, annesi ve zihinsel engelli dayısı ile birlikte ikamet eden tanık ...’in ikametine gelip görüşmek istediği, görüşme sırasında tartıştığı ...’in elindeki cep telefonunu çekip alarak ...’in evinden ayrıldığı, aynı akşam ankesörlü bir telefon vasıtası ile ...’in evindeki sabit telefonu arayan maktulün, ...’e kendisiyle buluşması durumunda telefonunu iade edeceğini söylediği, ...’in durumu yeğenleri ... ve...’e aktardığı, ...’ın da durumu arkadaşı olan sanık ...’e açarak araçla gelmesini istediği, babası adına kayıtlı araçla ...’ın yanına giden sanık ...’in aracına ..., ... ve...’i de alarak maktul ...’ü şehirde aramaya başladıkları, maktulü Melikgazi ilçesi, Cumhuriyet Mahallesi, Osmanlı Caddesi üzerinde kurulu bulunan bir ankesörlü telefonun yanında görmeleri üzerine, ... ve sanık ...’in araçtan inerek yanına gittikleri maktulle birlikte bir süre sonra aracın yanına döndükleri, burada maktulün telefonu tanık ...’e iade ettiği ve ...’le konuşup yeniden tartışmaya başladığı, sanık ... ile ...’ın maktulün ...’e zarar vermesini engellemek için ... ve yanındaki...’ten arabaya binip kapıları kilitlemelerini istedikleri, aracın sol arka koltuğuna oturan ... ile konuşmayı sürdürmek isteyen maktulün kilitli kapıyı açmaya çalıştığı, sanık ...’in maktul ile tanık ...’in konuşmalarına imkân sağlamak için sağ arka kapı camını 5-10 cm genişliğinde açtığı, bu aralıktan maktul ile ...’in konuşmalarına devam ettikleri, konuşmanın bittiğini düşünen sanığın aracı çalıştırıp hareket ettirmesi üzerine maktulün elleriyle tutunduğu aracın kapısına yapıştığı, aracın hız kazandığı sırada tanık ...’in araç sürücüsü sanığa seslenerek aracı durdurmasını istediği, buna rağmen sanığın hızını azaltmaksızın yoluna devam ettiği, yaklaşık 25 metre boyunca sürüklenen maktulün düşüp başını asfalt zemine çarptığı ve 23.08.2010 tarihinde kaldırıldığı Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan tıbbi müdahalelere rağmen 25.08.2010 tarihinde genel beden travmasına bağlı kafatası kırığıyla müterafik beyin kanaması, beyin dokusu ve iç organ harabiyeti sonucu hayatını kaybettiği, olayla ilgili olarak Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda; araç sürücüsü sanık ...’ün, yönetimindeki otomobil ile park hâlinde bulunduğu yerden harekete başlamadan önce yaya maktul ..."ün araçla olan temasını kestiğinden emin olması gerekirken, dikkatsiz ve tedbirsizce harekete başlaması sonucu meydana gelen olayda, tali kusurlu olduğu, maktul yaya ...’ün ise aracın çalıştırıldığını fark ettiğinde, araçla olan temasını kesip, araçtan uzaklaşması gerekirken, temasını kesmeyip araca asılı kalmaya devam etmesi sonucu, yola düşerek kendi ölümüyle neticelenen olaydaki kurallara aykırı davranışıyla, asli kusurlu olduğunun belirtildiği anlaşılan olayda;
Maktulün aracın camında asılı kaldığını görmesine ve tanık ..."in durmasını söylemesine rağmen bilerek ve isteyerek aracınının hızını düşürmeyip durmaksızın süratlenerek yoluna devam etmesi şeklinde gerçekleşen sanığın eyleminin, günlük hayat tecrübelerine göre maktulün sürüklenerek yaralanması sonucunu doğurmasının muhakkak olduğu, bu durumda doğrudan kasıtla hareket ederek maktulü kasten yaralayan sanığın gerçekleştirdiği bu eylemiyle, kastettiği yaralama neticesinden daha ağır olan ölüm neticesinin meydana geldiği, ölü muayene ve otopsi tutanağında başında kemik kırığı oluştuğu belirtilen maktuldeki yaralanmanın yerleşik Adli Tıp Kurumu uygulamaları ve içtihatlarına göre TCK"nın 86. maddesinin 2. fıkrası kapsamında olmadığı, maktulün ölümü neticesi bakımından en azından taksirle hareket etmiş olduğu, sanığın eylemi ile maktulün ölümü arasında illiyet bağının da bulunduğunun anlaşılması karşısında sanığın eyleminin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; sanığın eyleminin bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.