8. Hukuk Dairesi 2016/11637 E. , 2020/682 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili, tarafların babası tarafından imar ve ihya edilerek davacıya tahsis edilen tapuda davalı adına kayıtlı 7044 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan binanın ikinci katında yer alan dairenin davacıya aidiyetinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulü ile 7044 nolu (8720 parsel) parselin 31.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda krokisinde A harfiyle işaretli binanın ikinci katındaki dairenin davacıya ait olduğunun tespitine, tapu kütüğüne şerh talebinin reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti istemine ilişkindir.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad. 684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını da kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad.718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK mad.722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad.106/2 ) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re"sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad.114/1-h, 115).
Öğretide ve Yargıtayın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlenmeler ve ilkeler ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde, davaya konu taşınmazın, öncesinde 4028 parsel olarak kayıtlı olduğu, bu taşınmazın 1/3 hissesi davalı ..., 1/3 hissesi davacı ..., 1/3 hissesinin de dava dışı ... adına kayıtlı iken, ifraza uğraması sonucunda, ifrazen oluşan parsellerden 7043 parselin davacı adına, 7044 parselin davalı adına, 7045 parselin dava dışı Saim adına rızai taksim neticesinde, 30.11.1990 tarihinde tescil edildiği, tapu kaydının 27.09.1996 tarihinde tevhit nedeniyle kapatıldığı,tevhit sonrası dava konusu muhdesatın 8720 parsel içerisinde kaldığının 31.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda tespit edildiği, bu parselin tamamının 27.09.1996 tarihinden itibaren taksimen davalı adına kayıtlı olduğu, dolayısıyla dava konusu muhdesatın üzerinde bulunduğu 8720 parsel sayılı taşınmazda davacının payının olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, yukarıda açıklanan Dairemizin ilke ve uygulamaları ışığında, davacının tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nin 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 03.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.