
Esas No: 2017/332
Karar No: 2020/282
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/332 Esas 2020/282 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 70-187
Sanık ... hakkında mühür bozma suçundan açılan kamu davaları birleştirilerek yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK"nın 203/1, 43/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 36.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.03.2011 tarihli ve 802-105 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 12.12.2013 tarih ve 18819-19020 sayı ile;
"Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak:
1- Sanık hakkında iş yerine konulan mührü bozduğu iddiasıyla yapılan yargılamada; UYAP sisteminden yapılan kontrolde sanık hakkında Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 2009/600 esas üzerinden mühür bozma suçundan mahkumiyet hükmü verildiği anlaşılmakla; ilk iddianame tarihine kadar tespit edilen eylemlerin zincirleme biçimde işlenmiş tek suç olacağı da gözetilerek, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve mükerrer yargılama yapılmaması açısından; sanık hakkında açılan ilgili dava dosyasının araştırılıp celbi sağlanarak, derdest olması halinde birleştirilmesi, aksi takdirde dosyadan bu davayı ilgilendiren kısımlarının onaylı örnekleri dosya içerisine konulup suç tarihleri de nazara alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi,
2- 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki gözönünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. Bunun gibi adli para cezasının miktarını takdir ederken de 5237 sayılı TCK’nın 52/2. maddesi gereği kişinin ekonomik ve diğer şahsî hâllerini gözönünde bulunduracaktır. 5237 sayılı TCK"nın "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla; kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir. Ancak, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, hak ve nesafet kurallarına uygun, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Bu kapsamda olmak üzere, 5237 sayılı TCK’nın 52/2. maddesi gereği sanığın sosyal ve diğer şahsi halleri araştırılıp, fiilinin ağırlığıyla orantılı cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeyerek eksik soruşturma ile yazılı şekilde ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 15.04.2014 tarih ve 70-187 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mühür bozma suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.04.2016 tarihli ve 295796 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 686-1037 sayı ile 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarih ve 103-1781 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın mükerrer yargılamaya konu mühür bozma eyleminin bulunup bulunmadığının ve zincirleme suç sayısının belirlenmesi ile ekonomik ve diğer şahsi hâllerinin araştırılması yönünden eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
HTH Unlu Mamuller Oto. İnş. San. Tic. Ltd. Şti.nin sahibi olan sanık ...’ın, ... Zeytinburnu/İstanbul adresinde bulunan Reyhanoğulları Unlu Mamuller isimli iş yeri için iş yeri açma ve çalışma ruhsatı verilmesi istemiyle 06.02.2009 tarihinde Zeytinburnu Belediye Başkanlığına başvurması üzerine adı geçen Belediye Başkanlığınca 02.03.2009 tarih ve sayı ile; iş yerinin ekmek fırını olarak düzenlendiğinin tespit edilmesi nedeniyle İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik’in 5/c maddesine uymadığından yapılan ruhsat talebinin uygun görülmediğine dair idari işlem tesis edildiği,
... Ruhsat ve Denetim Müdürlüğünün 03.03.2009 tarihli ve 1341 sayılı yazısı uyarınca ... Zabıta Müdürlüğü görevlilerince 05.03.2009 tarihinde saat 09.15’te düzenlenen tutanağa göre; sanığın çalıştırdığı Reyhanoğulları Unlu Mamuller isimli iş yerinin ruhsatsız olarak faaliyet göstermesi nedeniyle 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesi gereğince üç ayrı giriş kapısından mühürlenerek iş yerinin faaliyetine son verildiği, aynı gün saat 14.55’te düzenlenen tutanağa göre ise mührün bozularak faaliyetin sürdürüldüğü tespit edilerek iş yerinin yeniden mühürlendiği,
... Zabıta Müdürlüğü görevlilerince sırasıyla 05.06.2009 ve 29.06.2009 tarihlerinde yapılan denetimler sonucunda düzenlenen tutanaklarda da; iş yeri ilgilisinin mührü fek ederek ticari faaliyetini sürdürdüğü görülerek iş yerinin yeniden mühürlendiği tespitlerine yer verildiği,
Sanığa ait iş yerinde 04.03.2009 tarihinde ayrıca Büyükçekmece İlçe Tarım Müdürlüğü görevlilerince yapılan kontrolde, sanığın iş yerinin Tarım ve Köy İşleri Bakanlığından gıda üretim izinlerini almadan gıda üretimi yaptığının tespit edilmesi üzerine 16.03.2009 tarihli Kaymakamlık oluruna istinaden Büyükçekmece İlçe Tarım Müdürlüğü görevlilerince sanığın iş yerine gidilerek düzenlenen 15.04.2009 tarihli tutanağa göre; işletmede gıda üretim faaliyetinde kullanılan üç adet hamur yoğurma makinesi ve bir adet hamur çevirme makinesinin mühürlendiği ve işletmenin gıda maddeleri üretimi ile ilgili faaliyetinden men edildiği, 04.05.2009 tarihinde düzenlenen tutanağa göre ise makinelerdeki mühürlerin bozulmuş olduğu ve gıda üretim faaliyetinin sürdürüldüğü tespit edilerek üç adet hamur yoğurma makinesi ve bir adet hamur çevirme makinesinin yeniden mühürlendiği,
Sanığın 05.06.2009 tarihli mühür bozma eylemini konu alan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 10.07.2009 tarihli ve 28941-18388 sayılı iddianamesiyle Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, 04.05.2010 tarihli oturumda Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/600 esas sayılı dosyası incelenerek sanığın mühür bozma suçundan yargılandığının, suç tarihinin 05.03.2009, iddianame tarihinin ise 04.06.2009 olduğunun belirlendiği ve aynı celsede bu dosyanın Mahkemesine iadesine karar verildiği, anılan dosyanın incelemeye konu dosya ile birleştirilmesi yönünde herhangi bir karar verilmediği,
Aynı oturumda, sanığın 29.06.2009 tarihli mühür bozma eylemini konu alan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 10.07.2009 tarihli ve 28942-18389 sayılı iddianamesiyle Bakırköy 13. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan 2009/664 esas sayılı dosyanın incelemeye konu dosya ile birleştirilmesi için mahkemesine yazı yazılmasına; 14.09.2010 tarihli oturumda ise sanığın 05.03.2009 tarihli mühür bozma eylemini konu alan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 12.08.2009 tarihli ve 31595-19982 sayılı iddianamesiyle Bakırköy 30. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan 2009/775 esas ve sanığın 04.05.2009 tarihli mühür bozma eylemini konu alan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 10.09.2009 tarihli ve 34687-21852 sayılı iddianamesiyle Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan 2009/823 esas sayılı dosyaların incelemeye konu dosya ile birleştirilmesine ve bu konuda Mahkemelerine olumlu görüş bildirilmesine karar verildiği,
Yapılan yargılama sonucunda da sanığın, zincirleme mühür bozma suçundan 36.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Yerel Mahkemece dosya içerisine getirtilip 04.05.2010 tarihli oturumda incelenen Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/600 esas sayılı dosyasının UYAP sistemi üzerinden incelenmesi sonucunda; sanığın, ..., Zeytinburnu/İstanbul adresinde işletmekte olduğu iş yerine ilişkin mühür bozma eylemi nedeniyle açılan kamu davasında, suç tarihinin 05.03.2009, iddianame tarihinin ise 04.06.2009 olduğu, yargılama sonucunda sanık hakkında verilen erteli 5 ay hapis cezasına ilişkin hükmün, süresinden sonra temyiz edilmesi sebebiyle Yargıtay 11. Ceza Dairesince temyiz isteminin reddine karar verilerek kesinleştiği, sistem üzerinden bu dosyaya ilişkin mühürleme ve mühür bozma tespit tutanaklarının görülemediği, diğer bilgi ve belgelerden de yargılama konusu mühür bozma eyleminin hangi tutanaklardan kaynaklandığının belirlenemediği,
Mahkemece sanığın savunmasının alındığı 22.01.2010 tarihli, birleşen Bakırköy 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.03.2010 tarihli ve Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.03.2010 tarihli duruşma tutanaklarında; sanığın, evli ve 3 çocuklu olduğunu, pastane işletmeciliği yaptığını ve aylık ortalama 1.500 TL kazandığını, üzerine kayıtlı taşınır veya taşınmaz malı olmadığını beyan ettiğinin belirtildiği,
Yerel Mahkemece sanık hakkında hüküm kurulurken temel cezanın, suçun işleniş şekli ve özelliği, sanığın suç işleme kararlılık ve eğilimi, kastının yoğunluğu gerekçe gösterilerek takdiren ve teşdiden 800 gün adli para cezası olarak belirlendiği, sonuç gün adli para cezasının TCK’nın 52/2. maddesi uyarınca takdiren 30 TL’den paraya çevrilmesine karar verildiği,
Sanığın sosyal ve ekonomik durumu hakkında Yerel Mahkemece herhangi bir araştırma yaptırılmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Sanık aşamalarda; görevlilerce mühürlenen iş yerini çalıştırdığını kabul ettiğini, ancak 06.02.2009 tarihinde iş yeri için ruhsat başvurusunda bulunması üzerine kendisine verilen alındı belgesine binaen bu iş yerini açıp çalıştırdığını, belediye görevlilerinin de daha sonra faaliyetine göre ruhsat vereceklerini bildiğini, bu arada çevredeki fırıncıların kendisini şikâyet ettiklerini, bu yüzden görevlilerce iş yeri hakkında tutanak tutulduğunu, bu konuda idare mahkemesine başvurduğunu, önce yürütmeyi durdurma kararı, daha sonra da idari işlemin iptaline dair karar aldığını, idari davayı kazandığını savunmuştur.
Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım "olmazsa olmaz" (sine qua non) şartlar bulunmaktadır. Bu bağlamda, muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de "Non bis in idem" olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır. Bu hâlde, bir kamu davasının görülebilmesi veya davaya devam edilebilmesi için olumsuz anlamda bir dava şartı söz konusudur.
Kanunlarda açıkça yazılı olmamakla birlikte uygulamada yeri bulunan ve bir hukuk normu olarak doktrinde de kabul edilen "Non bis in idem" ilkesi, karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunmayan 1412 sayılı CMUK"nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir.", karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK"nın "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında ise "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir." şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.
"Non bis in idem" ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup konu, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7 numaralı Ek Protokolünün "Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı" başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; "Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez." şeklinde ifade edilmiştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için "zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır." şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK"nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
TCK"nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından "hukuki kesinti" kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK"nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumunda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.
Buna karşın işlemiş olduğu suçtan dolayı henüz hakkında iddianame düzenlenmeden, sanığın aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda, hukuki kesinti gerçekleşmeden aynı suçun işlenmesi söz konusu olduğundan sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bu ahvalde sanığın her suçtan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmeyecek, sanığa bir suçtan ceza verildikten sonra hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezasından artırım yapılacaktır.
Buna göre, soruşturma aşamasında sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı değişik zamanlarda aynı suçu işlediğinin tespit edilmesi durumda, soruşturma dosyalarının birleştirilerek kamu davası açılması, bu hususa riayet edilmeden kamu davalarının açılması hâlinde ise hukuki kesintinin oluşmasından önce sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararıyla aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin anlaşılması durumunda dava dosyalarının birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.
Bu aşamadan sonra uyuşmazlığın çözümü için zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının mevcudiyeti hâlinde cezanın nasıl belirlenmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır.
Bir suçun zincirleme biçimde işlendiğinin kabulü hâlinde, faile her bir suç için ayrı ayrı ceza verilmeyecek, tek bir ceza verilip bu ceza üzerinden TCK"nın 43/1. maddesi gereğince artırım yapılacaktır.
Zincirleme suçlardan biri hakkında açılan kamu davası sonucunda zincirleme suç hükümleri uygulanmadan hüküm kurulmuş ve kesinleşmiş ise henüz sonuca bağlanmayan zincirleme suça tabi diğer suç hakkında nasıl hüküm kurulması gerektiği meselesine gelince;
Zincirleme suça dahil olan suçlardan biri hakkında beraat kararı verilmiş ya da zamanaşımı, genel af, şikâyetten vazgeçme gibi ceza ilişkisini ortadan kaldıran bir sebebe dayalı olarak hüküm kurulmuşsa artık o suç bakımından zincirleme suç ilişkisi kalkacağından henüz sonuca bağlanmayan suçla ilgili kesinleşen hükme konu fiil gözetilmeksizin bağımsız hüküm kurulmalıdır.
Zincirleme suça dahil olan bir suçtan bu durum gözetilmeksizin mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise zincirleme suça konu ikinci suçla ilgili olarak mahkemece; kesinleşen hükme konu eylem de gözönüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulmalı, kesinleşen hükümdeki ceza sonuç cezadan indirilmeli, böylece yargılaması devam eden suça ilişkin ceza belirlenmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 15.03.2016 tarihli ve 847-128 sayılı ve 20.04.1999 tarihli ve 61-74 sayılı kararlarında da bu şekilde yapılan uygulamanın isabetli olduğu belirtilmiştir.
Gelinen bu aşamada TCK’nın 52. maddesine değinmekte fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK"nın “Adli para cezası” başlıklı 52. maddesinin ikinci fıkrasında;
“En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adli para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi hâlleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Adli para cezasının bir gün karşılığı miktarın, kişinin ekonomik durumu ve diğer şahsi hâllerinin göz önünde bulundurulmak suretiyle tespit edilmesi gerektiği, anılan Kanun’un 52. maddesinin gerekçesinde; "Hâlen yürürlükte olan ve Hükûmet Tasarında da muhafaza edilen, para cezası sistemi, cezadan beklenen amaçları gerçekleştirmekten uzak kalmaktadır. Özellikle enflasyon nedeniyle Türk parasının değerinin düşmesi karşısında, para cezalarını artırmak için sık sık yapılan kanun değişikleri de, uygulamada çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunların giderilmesi için para cezasının miktarının belirlenmesinde "memur maaş katsayısı" veya "yeniden değerleme oranı" gibi ölçütlerin dikkate alınması ise, ceza hukuku ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Suç işleyen kişinin ekonomik durumu dikkate alınmadan hükmolunan para cezası, eşitlik ilkesine aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Ödeme gücü olan kişi üzerinde etkisi olmayan, ödeme gücü olmayanı ise sonuçta yine infaz kurumuna gönderilmesini sonuçlayan bu sistemden vazgeçilerek; gün para cezası olarak adlandırılan ve günümüzde Almanya, Avusturya, Polonya, İsveç, Finlandiya, Danimarka ve hatta, Fransa gibi bir çok ülkede uygulanan sisteme geçilmiştir.
Gün para cezası sisteminin temel amacı, para cezasının kişinin ödeme gücüne göre belirlenmesi yoluyla, suç işleyen zengin ile fakir arasındaki eşitsizliği gidermektir. Bunun yanında sistem, uygulaması basit, etkili, saydam ve para cezasından güdülen amaçları yerine getirebilecek özelliktedir...." şeklindeki açıklamayla belirtilmiştir.
Bu düzenlemeye göre kanun koyucu, verilen cezadan beklenen etkinin oluşturulabilmesi için adli para cezasının belirlenmesinde kişinin ekonomik gücünün önemli olduğunu vurgulamış, bununla birlikte belirtilen soyut çerçeve içerisinde bir gün karşılığı miktarı takdir etme yetkisini yargılamayı yapan hâkime vermiştir.
Hâkim bu tespiti yaparken, kolluk güçlerince belirlenen somut verileri göz önünde bulundurmalı, ancak rapordaki subjektif değerlendirmeler ile de bağlı olmamalıdır.
Diğer taraftan ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...’ın sahibi olduğu Reyhanoğulları Unlu Mamuller isimli iş yerinin görevliler tarafından iş yeri açma ve çalışma ruhsatı bulunmaması nedeniyle üç kez, gıda üretim izni bulunmaması nedeniyle de bir kez olmak üzere mühürlenerek faaliyetten men edilmesine rağmen, sanığın sırasıyla 05.03.2009, 04.05.2009, 05.06.2009 ve 29.06.2009 tarihlerinde mühürleri bozduğunun ve faaliyete devam ettiğinin tespit edildiği olayda, sanığın mühür bozma eylemleri nedeniyle açılan kamu davaları birleştirilerek Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda TCK’nın 203/1, 43/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca sanığın 36.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Hükmü temyizen inceleyen Özel Dairece Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/600 esas sayılı dosyasının, mükerrer yargılama yapılmaması ve zincirleme suç hükümlerinin bu dosya yönünden de uygulanıp uygulanmayacağının tespiti bakımından dosya içerisine getirtilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiş, Yerel Mahkemece de bozmaya konu edilen dosyanın 04.05.2009 tarihli oturumda incelendiği ve teselsüle konu edilmediği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiş ise de sanığın incelenen dosyadaki mühür bozma suçuna konu eylemlerinin sırasıyla 05.03.2009, 04.05.2009, 05.06.2009 ve 29.06.2009 tarihli eylemler olduğu, Özel Daire bozma ilamına konu edilen Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/600 esas sayılı dosyasının UYAP sistemi üzerinden incelenmesi sonucunda da; bu kamu davasının sanığın, işletmekte olduğu iş yerine ilişkin mühür bozma eylemi nedeniyle açıldığı, suç tarihinin 05.03.2009, iddianame tarihinin ise 04.06.2009 olduğu hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, mükerrer yargılama yapılmasının önüne geçilebilmesi ve hukuki kesintiyi oluşturan ilk iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar olan süreçteki aynı suç işleme kararıyla aynı mağdura karşı gerçekleştirilen eylemlerin zincirleme biçimde işlenmiş mühür bozma suçunu, iddianameden sonraki eylemlerin ise ayrı suçu oluşturacağı, Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/600 esas sayılı dosyasındaki mühür bozma suçundan sanık hakkında verilen erteli 5 ay hapis cezasının kesinleştiği dikkate alınarak zincirleme suç kapsamında bulunduğu belirlenen ve sonradan sübutu kabul edilen eylemler nedeniyle zincirleme suça ilişkin hükümler de uygulanıp belirlenecek cezadan kesinleşmiş önceki cezanın mahsup edilmesi gerekebileceği de gözetilerek zincirleme suç hükümlerinin sanığın belirtilen dosyadaki eylemi yönünden de uygulama yeri olup olmadığının değerlendirilebilmesi bakımından, Yerel Mahkemece sanığın mühür bozma suçundan yargılandığı Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/600 esas sayılı dosyasının yeniden dosya içerisine getirtilip denetime olanak verecek şekilde bu dosyadaki mühürleme ve mühür bozma tespit tutanakları ile incelemeye konu dosyayı ilgilendiren kısımlarının onaylı birer örneğinin dosya içerisine alınarak, sanığın mükerrer yargılamaya konu mühür bozma eyleminin bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve mühür bozma eylemleri yönünden zincirleme suç sayısının yeniden değerlendirilmesi gerekirken, Yerel Mahkemece 04.05.2009 tarihli oturumda Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/600 esas sayılı dosyası yönünden yapılan inceleme sırasında henüz sanığın 05.03.2009 suç tarihli mühür bozma eylemini konu alan Bakırköy 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/775 esas ve 04.05.2009 suç tarihli mühür bozma eylemini konu alan Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/823 esas sayılı dosyalarının incelemeye konu dosya ile birleştirilmemiş olduğu gözetilmeden,
Öte yandan, Yerel Mahkemece sanık hakkında hüküm kurulurken temel cezanın takdiren ve teşdiden 800 gün adli para cezası olarak belirlendiği, sonuç gün adli para cezasının ise TCK’nın 52/2. maddesi uyarınca takdiren 30 TL’den paraya çevrilmesine karar verildiği, sanığın, incelemeye konu dosyada savunmasının alındığı 22.01.2010 tarihli, birleşen Bakırköy 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.03.2010 tarihli ve Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.03.2010 tarihli oturumlarında; evli ve 3 çocuklu olduğunu, pastane işletmeciliği yaptığını ve aylık ortalama 1.500 TL kazandığını, üzerine kayıtlı taşınır veya taşınmaz malı olmadığını beyan ettiği ve Yerel Mahkemece bu beyanlar dışında sanığın sosyal ve ekonomik durumu hakkında herhangi bir araştırma yaptırılmadığı göz önüne alındığında; Yerel Mahkemece adli para cezasının bir gün karşılığı miktarı belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılacak ise sanığın ekonomik ve diğer şahsi hâlleri dikkate alınarak bu doğrultuda alt sınırdan uzaklaşma gerekçesinin denetime olanak verecek şekilde gösterilmesi, bu hususta yapılan araştırmanın veya tespitin dosya içerisinde bulunması ve karara yansıtılması gerekirken, Yerel Mahkemece sanık hakkında sonuç gün adli para cezasının takdiren 30 TL olarak belirlenmesinde, sanığın ekonomik ve şahsi hâlleri yönünden herhangi bir araştırma yapılmadan ve ekonomik durumunun, beyanından daha iyi olduğuna ilişkin herhangi bir tespite yer verilmeden,
Eksik araştırma ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün belirtilen nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç doğrultusunda Yerel Mahkemece yeniden hüküm kurulacak olması nedeniyle sanık hakkında fiilinin ağırlığıyla orantılı ceza verilip verilmediği hususu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.04.2014 tarihli ve 70-187 sayılı direnme kararına konu hükmünün, eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.