14. Hukuk Dairesi 2016/17711 E. , 2020/7879 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 17.09.2012 gününde verilen dilekçe ile mirasın hükmen reddi talebi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 23.02.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Maliye Hazinesi vekili ile davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, 01.07.2011 tarihinde vefat eden davacılar murisi ..."nın terekesinin borca batık olduğunun tespiti ile mirasın hükmen reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... Başkanlığı vekili ile davalı Maliye Hazinesi vekili ayrı ayrı verdikleri cevap dilekçelerinde, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen ilk kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ile davalı Hazine vekili tarafından istenilmiş olmakla Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 04.07.2014 tarih, 2013/21841-2014/14102 E.-K. sayılı ilamı ile; “Toplanan delillerden mirasbırakanın ... Gümrük Müşavirliği Ltd. Şti."nin ortağı olduğu, borcun, mirasbırakanın şahsi borcu değil, ortağı ve temsilcisi olduğu limited şirketin sigorta primlerinden kaynaklanan borcu olduğu anlaşılmaktadır. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun 22.07.1998 tarihli 4369 sayılı Yasayla değişik 35. maddesi hükmüne göre; limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun gereğince takibe tabi tutulurlar. Aynı Kanuna 25.05.1995 tarihli 4108 sayılı Kanunla ilave edilen Mükerrer 35. madde hükmüne göre de; tüzel kişilerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Şu halde açıklanan yasal hükümler gereğince, miras bırakanın; "Ortağı" ve "Temsilcisi" olduğu limited şirketin, şirketin malvarlığından tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borcundan, şirket ortağı olarak "Koyduğu sermaye hissesi oranında" doğrudan doğruya; "Temsilcisi" olarak da şahsi sorumluğu söz konusudur. O halde Mahkemece; mirasbırakanın ölüm tarihi itibariyle ( 01.07.2011 ) tüm taşınır ve taşınmaz mallarının ilgili yerlerden (Bankalar, Vergi Daireleri, Belediyeler, Tapu Müdürlükleri, Trafik Tescil Şube Müdürlüğü vb. yerlerden) sorularak belirlenmesi, zabıta marifetiyle araştırılması, mirasın hükmen reddine engel teşkil eden TMK"nun 610/2.maddesinde sözü edilen tereke mallarını kendisine mal edinme durumunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin, mirasçılara intikal yapılıp yapılmadığı araştırılması, murisin 1/2 oranında pay sahibi bulunduğu 26059 ada 1 parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde taşınmazı değerlendirebilecek bilgi ve donanıma sahip bir mülk bilirkişisi aracılığıyla keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, terekenin aktifini oluşturan taşınmazın mirasbırakanın ölüm tarihindeki normal rayiç değerinin tespit ettirilmesi, bu suretle terekinin aktifinin belirlenmesi, ayrıca konusunda uzman ve bu işten anlayan bilirkişi veya bilirkişiler eliyle; mirasbırakanın, “Ortağı” olduğu limited şirketin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde inceleme yaptırılarak şirketin aktif ve pasifinin saptanması ve mirasbırakanın şirketin kamu borcundan dolayı sermaye hissesi oranında şahsen sorumlu olacağı miktarın bu suretle belirlenmesi, amme alacağının şirketin malvarlığından tamamen tahsili mümkün ise; bu halde davacıların borca batıklığın tespitini istemekte hukuki yararlarının bulunmayacağı gözetilerek isteğin reddedilmesi; değilse miras bırakanın ölüm tarihi itibariyle tespit edilen terekesinin aktifinin, borcu karşılamaya yeterli olmaması halinde isteğin kabulüne karar verilmesi gerekirken, bu yönler araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı süresi içinde temyiz edilmiştir.
Dava, TMK"nun 605/2. maddesi gereğince açılan mirasın hükmen reddi istemine ilişkindir. Ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır (TMK m. 605/2). Mirasçılar Türk Medeni Kanunu"nun 610. maddesinde yazılı aykırılık da bulunmadıkça yani zımnen mirası kabul etmiş duruma düşmüş olmadıkça her zaman murisin ödemeden aczinin tespitini isteyebilir. Türk Medeni Kanunu"nun 606. maddesinde belirtilen süre bu davada uygulanmaz. Dava alacaklılara husumet yöneltilerek görülür. Bu davada yetkili mahkeme ise alacaklıların davanın açıldığı zamandaki ikametgahı mahkemesidir. Ayrıca Türk Medeni Kanununun Velayet Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren özel vekaletname sunulması da zorunludur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 610. maddesinde “Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur. Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçı, mirası reddedemez. Zamanaşımı veya hak düşümü sürelerinin dolmasına engel olmak için dava açılması ve cebrî icra takibi yapılması, ret hakkını ortadan kaldırmaz.” hükmü mevcuttur.
Somut olayda davacılar tarafından, murisin paydaşı olduğu 2814 ada 4 sayılı, 2813 ada 1-2-3-4-7 ve 8 sayılı parsellerde 26.09.2011 tarihinde intikal işleminin gerçekleştirildiği, yine davacılar tarafından murisin Ziraat Bankasındaki hesabında bulunan 4.108,30 TL’nin 25.07.2011 tarihinde çekildiği anlaşılmakla, söz konusu işlemlerin TMK’nın 610. maddesi anlamında terekenin benimsenmesi niteliğinde olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir..
Kabule göre de; dava TMK’nın 605/2. maddesine dayalı mirasın hükmen reddine ilişkin olduğu halde mahkemece hükümde mirasın gerçek reddinin tesciline yazılması da doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.