4. Hukuk Dairesi 2016/15983 E. , 2019/1031 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... Gıda İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 15/02/2012 gününde adli yardım talepli olarak verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle maddi tazminat istenmesi üzerine adli yardım talebi kabul edilerek mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalılardan ... ve ... yönünden kabulüne, ... Küçük Sanayi Sitesi yönünden feragat nedeniyle reddine; diğer davalılar yönünden ise esastan reddine dair verilen 10/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ile davalılardan ... ve ... vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava tarihi 15/02/2012 olmasına karşın mahkeme kararında 20/02/2015 olarak yazılması ve başlıkta davalılardan ... Küçük Sanayi Sitesinin gösterilmemiş olması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirildiğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının, davalılardan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...’a yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Dava, haksız fiil nedeniyle uğranılan maddi zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davalılardan ... ve ... yönünden talebin kabulüne, davalılardan ... Küçük Sanayi Sitesi yönünden istemin feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar bakımından ise esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalılardan ... ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; müvekkili olan şirketin, davalıların maliki olduğu taşınmazda kiracı olarak faaliyet gösterdiğini, 2011 yılında ... ilinde yaşanan depremde, müvekkili şirketin işlettiği marketin kullanılamaz hale geldiğini ve akabinde yıkıldığını, depremden sonra taşınmazda bulunan taşıyıcı kolonun davalılar tarafından öncesinde kesildiğinin tespit edildiğini belirterek, müvekkile ait markette bulunup kullanılamaz hale gelen malların bedeli
ile marketin çalışamaması nedeniyle oluşan zararın davalılardan mütereken ve müteselsilen tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece; davacı şirket ile yapı maliki olan davalılardan ... ve ...’nun kira sözleşmesi yaptığı gerekçesi ile bu davalılar yönünden markette bulunup kullanılamaz hale gelen ürünlere ilişkin talebin kabulüne, davalılardan ... Küçük Sanayi Sitesi yönünden istemin feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar bakımından ise kira ilişkisinin bulunmaması nedeniyle esastan reddine karar verilmiştir.
Olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 58. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 69.) maddesi ile “bir binanın veya diğer yapı eserlerinin malikleri, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden” sorumlu ve bir kusurları söz konusu olmaksızın “doğan zararı gidermekle yükümlü” tutulmuşlardır. Bu sorumluluğa öğretide “kusursuz sorumluluk” veya daha geniş tanımıyla “kusura dayanmayan nesnel sebep sorumluluğu” denilmektedir. Burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamıştır. Malik, ancak illiyet bağını kesen sebeplerin (mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi ) varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilir.
Sorumlu kişi veya işletmenin, kusurlu olup olmaması, özen ödevini yerine getirip getirmemesi, işletme veya nesnede (şeyde) bir bozukluk veya noksanın bulunup bulunmaması, meydana gelen zararın tazmin borcu yönünden bir etkiye sahip değildir. Zira bunların sebep oldukları zararlarda, kusurun bulunup bulunmadığı ya da rolünün olup olmadığı çoğu zaman bilinemediği veya ispat edilemediği gibi, sorumlu kişi veya işletme, her türlü özeni gösterse, gözetim ve denetim ödevini yerine getirse, gerekli bütün tedbirleri alsa bile, gene çoğu zararın meydana gelmesini önlemek mümkün değildir. Bu sebeple sorumluluğun bağlandığı olgu ile zarar arasında uygun illiyet bağı kurulduğu zaman, sorumluluk da gerçekleşmiş olacağından, bu işletme veya nesnelerin sahip veya işletenleri, bunların sebep oldukları zararı gidermek zorundadır.
Bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğunu ortadan kaldıran, bir başka deyişle, zarar ile yapımdaki bozukluk ve özen eksikliği arasında uygun “nedensellik bağı”nı kesen nedenler ise mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru ve üçüncü kişinin kusuru olarak belirlenmiştir..
Somut olayda; 2011 yılında ... ilinde meydana gelen depremde, davalıların yapı maliki oldukları taşınmazın kullanılamaz hale geldiği ve akabinde yıkıldığı anlaşılmakla; malik olan davalılar, davacı şirketin iddia edilen zararından 818 sayılı BK"nın 58. maddesi gereğince (6098 sayılı TBK"nın 69. maddesi) kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca sorumludurlar. Şu durumda, mahkemece kira sözleşmesinin bulunmadığı gerekçesi ile davalılardan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekir.
3-Davalılardan ... ve ...’nun diğer temyiz itirazlarına gelince;
a) Dava konusu zararın, 23/10/2011 tarihinde meydana gelen ...-... merkezli ve 7,2 büyüklüğündeki deprem sonucu oluştuğu, deprem nedeni ile davacının kiracı olarak bulunduğu binanın ağır hasarlı hale gelerek, marketteki eşyaların zarar gördüğü ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/50 D. İş sayılı tespit dosyasında binanın taşıyıcı kolonlarının olaydan önce kesilmiş olduğunun belirlendiği ve taşınmazın yapı kullanma izni ve mimari projesinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, tacir olan davacının projesiz, ruhsatsız, taşıyıcı kolonu kesilmiş olan dava konusu marketi kirayalarak basiretsiz davrandığı ve zararın
oluşumunda müterafik (bölüşük) kusurunun bulunduğu açık olup, hükmedilecek tazminat miktarından BK. 43 ve 44. maddeleri gereğince uygun miktarda indirim yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu durumun gözardı edilmesi de doğru olmamıştır.
b) Dosya kapsamından, dava konusu tazminat istemi yönünden haksız fiile ilişkin hükümlerin uygulanacağı açıktır. Haksız fiillerde tazminat olarak gerçek zararın karşılığına hükmedilir. Gerçek zararın tespitinin mümkün olmaması halinde olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı BK 42 (6098 sayılı TBK 50/2) gereği tazminat miktarı hakkaniyete göre belirlenmelidir. Borçlar Kanunu’nun 42. maddesinde; “Zararı ispat etmek müddeiye düşer, zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hakim, halin mutat cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder.” hükmü, 43. maddesinde; “Hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şümulünün derecesini tayin eyler.” hükmü düzenlenmiştir.
Kural olarak, zararın ve kapsamının davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Ancak dosya içerisinde yer alan ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/50 D. İş sayılı dosyasında yer alan tespit zaptı ve alınan bilirkişi raporlarından, taşınmazın yıkılma riski bulunduğundan, dava konusu markete girilemediği ve dolayısıyla uğranılan zararın tespit edilemediği görülmektedir. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda; davacı şirkete ait vergi kayıtlarının esas alınarak zarar kapsamının belirlendiği ve mahkemece, taleple bağlı kalınarak hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
Somut olayda, davacının zararının doğduğu konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak depremin olduğu esnada davacı şirketin faaliyet gösterdiği markette bulunan malların miktarı ve değeri tam olarak belirlenememiştir. Şu durumda mahkemece, olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca tazminat miktarı, olayların olağan akışı ve zarar görenin aldığı önlemler gözönünde tutularak, hakkaniyete göre belirlendikten sonra; davacının zarar kapsamının net olarak belirlenememesi ve depremin şiddeti nedeniyle belirli bir oranda hasar meydana gelmesinin kaçınılmaz olduğu değerlendirilerek, belirlenen tazminattan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 43. ve 44. maddeleri gereğince uygun tutarda hakkaniyet indirimi yapılması gerekirken bu hususun gözetilmemiş olması da doğru değildir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle davacı yararına, (3-a ve b) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davalılardan ... ve ... yararına BOZULMASINA, tarafların diğer temyiz itirazlarınan (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.