14. Hukuk Dairesi 2017/1825 E. , 2020/7844 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 25.08.2015 gününde verilen dilekçe ile tapu kaydındaki şerhin terkini talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13.07.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, müvekkilinin ... ili, ... ilçesi, ... Köyünde bulunan 129 ada 8 parsel sayılı taşınmazı 13.01.2015 tarihinde satış yoluyla devraldığını, taşınmazın tapu kaydı üzerinde bulunan "3573 sayılı Yasa gereği edinilmiştir. Amacı dışında kullanılamaz." şerhinin daha önceden tapu kaydında bulunmadığını, 1995 yılında 3573 sayılı Kanunda yapılan değişiklikten sonra 04.09.2003 tarihinde konulduğunu, ancak şerhin yasaların geriye yürümeyeceği ilkesine ve müvekkilinin kazanılmış hakkına aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek tapu kaydından terkinini talep etmiştir.
Davalı Hazine vekili, 3573 sayılı Kanun ile bu kanun uyarınca konulan şerhin taşınmazın tarımsal faaliyet dışında kullanılmasını engellemeyi amaçladığını ve davacının mülkiyet hakkına engel teşkil etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 28.02.1995 tarihinde yürürlüğe giren 4086 sayılı Kanunda, 3573 sayılı Kanun uyarınca edinilecek taşınmazların amacı dışında kullanılamayacağına dair bir hüküm bulunmadığı gibi bu kanunla yürürlüğe giren hükmün geriye etkili olacağına dair bir hüküm de bulunmadığı, somut olayda da 3573 sayılı Kanuna uygun tamamlanmış hukuki bir işlem bulunduğu ve davacı açısından kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve tapu kaydındaki şerhin terkinine karar verilmiştir.
Hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın 26.01.1939 tarihli ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamında olduğu konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. 3573 sayılı Kanunun 1995 tarihindeki değişiklikten önceki 3. ve 4. maddelerinde, Devlet ormanlarıyla boş arazide muayyen bir bölgede bulunan yabani zeytinliklerin aşılanması konusunda istekli bulunanların müracaatı, müracaat edilecek merci ve bu alanların ilgilisine tevzii ile en sonunda mahallin en büyük mülkü amirince aşılanan zeytinlik alanın tapusunun verileceğine ilişkin hükümler yer almaktaydı. 28.02.1995 tarihli ve 4086 Kanunla, 3573 sayılı Kanun hükümleri ıslah edilmiş, özellikle yabani zeytinlikleri aşılamak için müracaat edenlerin hak ve yükümlülükleri ile ilgili Devlet kurumlarının görev ve yetkileri daha belirgin hale getirilmiştir.
Dava konusu taşınmazın 3573 sayılı Kanun kapsamında aşılama yapan şahıslara verildiği ve Kanunun 3. maddesi hükmü gereğince, "3573 sayılı Yasa gereği edinilmiştir. Amacı dışında kullanılamaz" şerhinin 04.09.2003 tarihinde tapu kaydının beyanlar hanesine tescil edildiği görülmüştür.
Tüm dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazın tapu kaydının 26.01.1939 tarihli ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamında oluşturulduğu sabittir.
Dava konusu taşınmaz üzerine konulan şerh, 3573 sayılı Kanunun 3. maddesinde 28.02.1995 tarihli ve 4086 Kanunla yapılan değişiklik gereğince konulmuştur. Öncelikle, şerh konulmasına ilişkin hüküm kanun koyucunun yabani zeytinliklerle ilgili düzenlemesine uyumlu olup, kanundan beklenen amacın ileride bertaraf edilmesini engelleyici bir nitelik taşımaktadır. Kanun hükmü yürürlüktedir.
Anayasa Mahkemesince iptal edilmediği veya kanunla ilga edilmediği sürece herkes tarafından nazara alınması gerekir. Şerh, bir kanun hükmüne dayanılarak konulduğu için dayanağını kanundan alması nedeniyle bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Anayasanın 44. maddesinin birinci fıkrasında, "Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek amacıyla gerekli tedbirleri alır." hükmüne; 45. maddesinin birinci fıkrasında ise, "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek maksadıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır." hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 45. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği gibi bu kural ile Devlete, tarım arazilerinin sanayi ve şehirleşme sebebiyle yok edilmesini ve tarım arazileri ile çayırlar ve meraların amaç dışı kullanılmasını önleme görevi yüklenmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 05.03.2015 tarihli ve 2014/147 Esas, 2015/25 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi tarım önemli geçim kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Ülkemizde tarım arazilerinin korunması, tarımla uğraşan halkın ve dolayısıyla ülkenin refahı ve gelirinin artması bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Devletin, tarım arazilerinin ıslahı, bakımı, korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirlerin yanında, bu alanların tahribini, kalite ve verimliliğinin düşürülmesini ve amacı dışında kullanılmasını önleyecek adli, idari ve hukuki tedbirleri de alması gerekmektedir.
3573 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ve hükme dayanılarak taşınmazların tapu kaydına düşülen şerhle, hak sahiplerine verilen zeytinlik vasfındaki taşınmazların bu niteliklerinin korunması amaçlanmakta; kazanılmış mülkiyet hakkının maliklerinin elinden alınması veya mevcut kullanım durumlarının herhangi bir şekilde sınırlandırılması söz konusu olmamakta, aksine bu niteliklerinin korunması ve aleniyet sağlanması hedeflenmektedir. Bu nedenlerle, yerel mahkemenin gerekçeleri yerinde ve isabetli değildir.
Davaya konu şerh, ilgili kurumlarca tapu siciline keyfi olarak değil, kanun hükmünün bir gereği olarak yazıldığından, bu hüküm ilga edilmediği veya iptal edilmediği sürece şerhin tapu kaydından silinmesi için haklı ve hukuka uygun bir gerektirici sebep de mevcut değildir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş; hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
(Muhahif)
KARŞI OY
Uyuşmazlık, taşınmazın evveliyat kaydında olmadığı halde sonradan konulduğu iddiasıyla şerhin, terkini istemine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 840/son maddesi gereğince; aksine bir hüküm yoksa, taşınmaz yükünün kazanılmasında ve tescilinde taşınmaz mülkiyetine ilişkin hükümler uygulanır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun Eşya Hukukuna ilişkin Dördüncü Kitabının, Üçüncü Kısmının, İkinci Bölümünde “Tapu Sicili”ne ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu bölümde “Terkin ve Değiştirme” ana başlığı altında, “Düzeltme” başlıklı 1027. maddesinde; “İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebileceği belirtilmiştir. Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir.
Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca resen düzeltir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hükme göre; tapu sicilindeki bir yanlışlığın tapu memuru tarafından düzeltilebilmesi için ilgililerin rızası, bu olmadığı takdirde de bir mahkeme kararının varlığı şarttır. Tapu memuru ancak basit yazı yanlışlarını tüzük kurallarını da gözeterek kendiliğinden düzeltebilir.
Eldeki davada davacı, daha önce tapu kayıtlarında yer almayan şerhin idarece tek taraflı konulduğundan bahisle şerhin terkinini istemiştir.
Dosya kapsamından; davaya konu taşınmaza ait tapu kaydında, taşınmazın evveliyatından beri adı geçen şerhin yer almadığı, sonradan konulan şerhin ise tapuda yapılan tek taraflı işlem ile gerçekleştiği, bu şerhin ilgilisinin rızasına göre yapılmış bir işleme de dayanmadığı, anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; evveliyat kaydında olmayan bir kaydın konulması basit bir yazım hatasının düzeltilmesi olmadığı gibi, tapu memurunca bu işlem ilgililerin rızası alınarak da tesis edilmiş değildir. Tek taraflı idare işlemi ile usulsüz konulan bu şerhin terkini gerekir. (HGK 06.07.2011 2011/396 Esas, 2011/463 Karar)
İlk derece mahkeme kararının bu gerekçe ile onanması gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun bozma kararına iştirak edememekteyim.