Ceza Genel Kurulu 2020/129 E. , 2020/230 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Sayısı : 1-64
Rüşvet verme ve alma suçlarından sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’un beraatlerine ilişkin İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.02.2013 tarihli ve 376-71 sayılı hükümlerin, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 23.11.2017 tarih ve 7970-4990 ile;
"İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 13/10/2010 tarih ve 2010/2887 D.İş sayılı Kararı ile parada sahtecilik suçundan iletişimin tespitine karar verildiği, dosyamız sanıkları hakkında iletişimin tespitine ilişkin karar bulunmamakla birlikte Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/06/2007 gün ve 2006/5.MD-154/145 sayılı Kararında da belirtildiği üzere rüşvet suçu gibi 5271 sayılı CMK"nın 135/6. fıkrasında yer alan suçlar yönünden iletişimin tespiti suretiyle elde edilen delillerin CMK"nın 138/2. maddesi uyarınca hakkında iletişimin tespiti kararı bulunmayan, görüşmelerin diğer tarafı olan kişiler için de yasal delil olarak kabul edileceğinden, dosyamız sanıkları hakkında CMK"nın 138/2. maddesine göre elde edilen delillerin yasal delil niteliğinde bulunduğu da gözetilerek; hakkında rüşvet suçundan ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen Hüseyin Yiğit ile Coşkun Deniz Dayıoğlu"nun tanık sıfatıyla dinlenilerek olayın gelişimine ilişkin beyanları alındıktan sonra hasıl olacak sonuca göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde beraat kararları verilmesi...” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 19.02.2018 tarih ve 1-64 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanıkların rüşvet verme ve alma suçlarından beraatlerine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de katılan vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.05.2018 tarihli ve 40238 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 20.02.2020 tarih ve 5711-7196 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulunduğu oturumda son söz sanık ...’e verilmeden hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... ile sanık ... müdafisi ve sanık ... müdafisinin hazır bulunduğu 19.02.2018 tarihli oturumda, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasından sonra sanık ...’e son sözünün sorulduğu, ardından sırasıyla sanık ... müdafisi ve sanık ... müdafisinin esas hakkındaki mütalaaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, hazır bulunan sanık ...’e son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; “Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur.” şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki “Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir” ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece sanık ... ile sanık ... müdafisi ve sanık ... müdafisinin hazır bulunduğu 19.02.2018 tarihli oturumda, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasından sonra sanık ...’e son sözünün sorulduğu, ardından sırasıyla sanık ... müdafisi ve sanık ... müdafisinin esas hakkındaki mütalaaya karşı diyeceklerinin sorulduğu anlaşılan dosyada; hazır bulunan sanık ...’e yeniden zorunlu hâle gelen son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nın 216. maddesinin 3. fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle, Yerel Mahkemece verilen hükümlerin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemece verilen direnme kararına konu beraat hükümlerinin, hazır bulunduğu oturumda son söz sanık ...’e verilmeden hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2018 tarihli ve 1-64 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin hazır bulunduğu oturumda son söz sanık ...’e verilmeden hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.05.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.